TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜVEN BOSTAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/4293)
|
|
Karar Tarihi: 1/7/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 6/8/2020-31205
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Kamber Ozan TUTAL
|
Başvurucu
|
:
|
Güven BOSTAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ödenmeyen vergi borcu için taşınmaza haciz konulması
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, 1974 doğumlu olup öğretmen olarak görev
yapmaktadır.
10. Başvurucu 27/2/2007 tarihinde A.G. Eğitim Hizmeti Ticaret
Limitet Şirketinin (Şirket) %20 hissesini satın almış ve beş yıllığına Şirketin
müdürü olarak seçilmiştir.
11. Şirketin ödenmeyen vergi borçlarının Şirket ortağı ve kanuni
temsilcisi sıfatıyla başvurucudan tahsili amacıyla düzenlenen 2009 yılına ait
ödeme emirlerinin iptali istemiyle başvurucu üç dava açmıştır. Bu davalarda
başvurucu, Şirketle bir ilgisi olmadığını ve bu nedenle borçlardan sorumlu
tutulamayacağını ileri sürmüştür.
12. Bursa 1. Vergi Mahkemesi, davaları kısmen kabul etmiş ve
usulüne uygun olarak tebliğ edilmeyen ödeme emirlerinin iptaline, diğer ödeme
emirlerinin ise onanmasına karar vermiştir. Kanun yolu incelemesinden geçen
kararlar kesinleşmiştir. Başvurucu, iptal edilmeyen ödeme emirleri içeriğinde
yer alan vergi borçları için 3.121,34 TL tutarında ödeme yapmıştır.
13. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı (İdare) iptal edilmeyen ödeme
emirleri içeriğinde yer alan vergi borçlarının tamamının ödenmediği ve bunların
Şirketten tahsil edilemediği gerekçesiyle Bursa'nın Osmangazi ilçesi Demirtaş
köyündeki başvurucuya ait 769 ada 7 parselde bulunan 6 No.lu bağımsız bölüm
hakkında Şirkete ait vergi borçlarının başvurucudan tahsili amacıyla 8/9/2014
tarihinde haciz işlemi uygulamıştır.
14. Başvurucu 24/9/2014 tarihinde haciz işleminin iptali için
dava açmıştır. Dava dilekçesinde; ödeme emirleriyle kesinleşen borcunu yasal
süresi içinde ödediği, vergi borcunun silinerek dosyanın kapatıldığı ve
borcunun kalmadığı ileri sürülmüştür. Ayrıca amme alacağının zamanaşımına
uğramış olması ve ödeme emri tanzim edilmemesi nedenleriyle taşınmaza konulan
haczin usulsüz olduğu belirtilmiştir.
15. Davalı İdare cevabında; başvurucunun iptal edilmemiş olan
ödeme emirlerine konu borçların tamamını ödemediğini, başvurucuya borcunun
bulunmadığına dair bir yazı verilmediğini, Şirketin mal varlığı vergi
borçlarını karşılamaya yetmediğinden Şirket ortağı olarak başvurucuya ait
taşınmaza haciz konulduğunu belirtmiştir.
16. Şirket temsilcisi A.G. 25/11/2014 tarihli talep dilekçesi
ile 10/9/2014 tarihli ve 6552 sayılı İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılmasına Dair Kanun kapsamında Şirket borcunu 18 ay üzerinden
taksitlendirerek yapılandırmıştır.
17. Bursa 2. Vergi Mahkemesi (Mahkeme) 13/5/2015 tarihinde
davanın kabulü ile haciz işleminin iptaline karar vermiştir. Mahkeme kararın
gerekçesinde, İdare tarafından tahsil edilemeyen Şirkete ait vergi borçlarının
başvurucudan tahsili için haciz işleminin tesis edildiğini açıklamıştır. Haciz
işlemi sonrasında Şirketin vergi borçlarının 25/11/2014 tarihinde yeniden
yapılandırıldığını belirten Mahkeme, Şirket hakkındaki kanuni takibin
neticelendirilmemesi nedeniyle bu aşamada başvurucunun taşınmazı hakkında haciz
uygulanmasının mümkün olmadığını ifade etmiştir.
18. İdare tarafından karara itiraz edilmiştir. Başvurucu, itiraz
dilekçesi veya itiraza cevap dilekçesi sunmamıştır. Bursa Bölge İdare Mahkemesi
İkinci Kurulu (Bölge İdare Mahkemesi) 17/9/2015 tarihinde mahkeme kararının
bozulmasına ve davanın reddine hükmetmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının
gerekçesinde, yeniden yapılandırma kapsamında dördüncü taksitin son günü olan
30/6/2015 tarihi itibarıyla Şirketin herhangi bir ödeme yapmaması nedeniyle
tecil ve taksitlendirmenin iptal edilmesi karşısında mahkeme kararının
gerekçesinin yerinde görülmediği ifade edilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi,
Şirketten tahsil edilemeyeceği anlaşılan kesinleşmiş vergi borçlarının tahsili
amacıyla başvurucuya ait taşınmaza haciz konulmasında hukuka aykırılık
görmediğini açıklamıştır.
19. Başvurucu, Bölge İdare Mahkemesi kararına karşı karar
düzeltme isteminde bulunmuştur. Karar düzeltme dilekçesinde; vergi borcunun
ödendiği, usulsüz bir şekilde hâline münasip evin haczedilmesinin kanuna aykırı
olduğu ve Şirket hakkındaki takibin kesinleşmediği belirtilmiştir. Bölge İdare
Mahkemesi 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54.
maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirinin bulunmadığını belirterek 21/1/2016
tarihinde karar düzeltme istemini reddetmiştir.
20. Nihai karar 20/2/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
21. Başvurucu 26/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Mevzuat Hükümleri
22. 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil
Usulü Hakkında Kanun’un "Limited
şirketlerin amme borçları" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Limited şirket ortakları, şirketten tamamen
veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme
alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu
Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.
Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi
halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının
ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.
Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği
zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme
alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu
tutulur. ”
23. 6183 sayılı Kanun’un "Cebren
tahsil ve şekilleri" kenar başlıklı 54. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
“Ödeme müddeti içinde ödenmiyen amme alacağı
tahsil dairesince cebren tahsil olunur. Cebren tahsil aşağıdaki şekillerden
herhangi birinin tatbikı suretiyle yapılır:
...
2. Amme borçlusunun borcuna yetecek miktardaki
mallarının haczedilerek paraya çevrilmesi,
...”
24. 6183 sayılı Kanun’un "Ödeme
emrine itiraz" kenar başlıklı 58. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs,
böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı
hakkında tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait
itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir.
İtirazın şekli, incelenmesi ve itiraz incelemelerinin iadesi hususlarında Vergi
Usul Kanunu hükümleri tatbik olunur.”
25. 6183 sayılı Kanun’un "Haciz"
kenar başlıklı 62. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya
tahsil dairesince tesbit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul
malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek
miktarı tahsil dairesince haczolunur.”
26. 6183 sayılı Kanun’un "Haczedilemiyecek
mallar" kenar başlıklı 70. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“11. Borçlunun haline münasip evi 'ancak evin
değeri fazla ise bedelinden haline münasip bir yer alınabilecek miktarı
borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılabilir.”
27. 6183 sayılı Kanun’un "Gayrimenkul
malların, gemilerin haczi" kenar başlıklı 88. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Her türlü gayrimenkul malların, gemilerin
haczi sicillerine işlenmek üzere haciz keyfiyetinin tapuya veya gemi
sicillerinin tutulduğu daireye tebliğ edilmesi suretiyle yapılır.”
B. Danıştay İçtihadı
28. Danıştay Dördüncü Dairesinin 7/4/2016 tarihli ve
E.2016/6437, K.2016/1544 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Görüldüğü üzere haciz işlemine karşı açılan
bu davada, mahkemece, davacının ödeme emrine karşı açtığı davadan bahsedilerek
bir karar verilmiştir. Olayda, davacının kendisinin ve ailesinin kullandığını
iddia ettiği hacze konu konutun haline münasip bir yerden daha fazla değere
sahip olduğunun alacaklı amme idaresince tespit edilmemesine karşın haciz
uygulanarak ima yoluyla bu durum öngörülmüşse, mahkemesince bu durumun
tespitine yönelik olarak İYUK 20. maddesi uyarınca re'sen araştırma yapılarak
ve gerekirse bilirkişi incelenmesi yaptırıldıktan sonra düzenlenen bilirkişi
raporu dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekirken, davacının ödeme emrine
karşı açtığı davadan bahsederek davayı reddeden mahkeme kararının davacıya ait
konut üzerine konulan haciz yönünden bozulması gerekmektedir."
29. Danıştay Onüçüncü Dairesinin 27/2/2019 tarihli ve E.2013/2212,
K.2019/612 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“6183 sayılı Kanun'un 70. maddesinde yer alan
ve haczedilemeyecek mallardan sayılan borçlunun haline münasip evinin
haczedilemeyeceğine ilişkin düzenleme ile, Anasayal güvenceye alınan konut hakkı
ve toplumsal yaşamın temel unsuru olan ailenin ve aile birliğinin desteklenmesi
ve korunması hedeflenmektedir. Bu sistem içinde bireylerin yaşamsal ve sosyal
ihtiyaçlarının özellikle ve öncelikle dikkate alınması sosyal hukuk devletinin
gereğidir. Devlet erkinin bireye yansıyan yönü olan idarelerin işlem ve
eylemlerinde gerek hukuk devleti gerek idarî usul hükümlerine özellikle dikkat
edilmesi gerekmektedir. 6183 sayılı Kanun'da düzenlenen cebri icra usullerinden
biri olan haciz, bireylerin mülkiyet ve yaşam haklarına doğrudan müdahale eden
ve ağır yaptırımlar içeren bir işlem olduğundan, bu işlemin uygulanmasında kamu
alacağının tahsili amacıyla da olsa devletin varlık nedeni olan bireylerin
yaşam alanlarının korunması ve sosyal ve ekonomik açıdan teşvik edilmesinin
sağlanması hususları göz ardı edilemez. Haciz işlemi, bu özelliklerinden dolayı
idarî usulün titizlikle uygulanması gereken işlemlerdendir. Amme borçlusunun
konut olarak ikâmet ettiği evin haczi ise Anayasal güvenceye alınan bireylerin
sosyal ve ekonomik haklarının korunması bakımından önem arz etmektedir. Bu
hususlar gözönünde bulundurularak amme borçlusunun mesken olarak kullandığı
evin haczedilebilmesi amme alacağının tahsilinde en son başvurulacak yol
olmalıdır. Borçlunun başka taşınır ve taşınmaz malvarlığının bulunup
bulunmadığı araştırılarak, varsa öncelikle bu malların haczinin sağlanması,
borcun karşılanmaması durumunda da mesken olarak kullanılan evin haczinin 6183
sayılı Kanun'un 70. maddesinin 11. fıkrasında belirtilen usul ve esaslara göre
gerçekleştirilmesi sosyal hukuk devletinin gereğidir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 1/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu, taşınmazına vergi borcu nedeniyle haciz
konulmasının kanuni dayanaktan yoksun olduğunu belirtmiştir. Vergi borcunun
ödendiğine ve hâline münasip evinin haczedilemeyeceğine ilişkin iddia ve
itirazların cevapsız bırakıldığını vurgulamıştır. Mahkeme ve Bölge İdare Mahkemesinin
Şirketin borçlarının yapılandırılması ve Şirket hakkındaki takibin kesinleşmesi
ile ilgili bir inceleme yaparak karar vermesinden yakınmıştır. Taşınmazının
hâline münasip ev niteliğinde
olması nedeniyle haciz işleminin usule ve şartlara uygun gerçekleşmediğini,
ayrıca emsal içtihatlara aykırı olarak karar verildiğini iddia etmiştir.
Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Bakanlık, Komisyon kararında yapılan değerlendirme
çerçevesinde görüş bildirdiğini ifade etmiş ve derece mahkemeleri kararları
kapsamında başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edilmediğini
belirtmiştir.
B. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlali iddiası yanında
ayrıca adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Ancak başvurucunun şikâyetinin özünü ödenmeyen vergi borcu nedeniyle
taşınmazının haczi oluşturduğundan başvurunun mülkiyet hakkı kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
36. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
Somut olayda haciz konulan bağımsız bölüm, tapu kaydında başvurucu adına
kayıtlı olduğundan mülkün varlığı açıktır.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
37. Vergi ve benzeri yükümlülükler ile sosyal güvenlik prim ve
katkılarını belirlemeye, değiştirmeye ve ödenmesini güvence altına almaya
yönelik müdahalelerin -taşıdıkları amaçlar dikkate alındığında- devletin
mülkiyetin kamu yararına kullanımını kontrol veya düzenlenmesi yetkisi
kapsamında incelenmesi gerekmektedir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Arif Sarıgül, B. No: 2013/8324, 23/2/2016,
§ 50; Narsan Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti.,
B. No: 2013/6842, 20/4/2016, § 71).
38. Somut olayda vergi borcunun ödenmemesi nedeniyle başvurucuya
ait taşınmaza haciz konulması suretiyle başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale
edilmiştir. Vergi borcunun tahsili amacıyla kamu makamlarınca yapılan bu
müdahalenin mülkiyetin kullanılmasının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin
üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir.
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
39. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
40. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel
ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi
için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca
ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 62).
i. Kanunilik
41. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç
hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir
kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518,
26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve
diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
42. Somut olayda kamu makamlarınca mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin 6183 sayılı Kanun'un 54. ve 62. maddelerine dayandırıldığı
görülmektedir. Bu kapsamda ödenmeyen kamu alacakları için taşınmaz üzerinde
haciz işlemi uygulanabileceği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla söz konusu
Kanun hükümlerinin açık, ulaşılabilir ve öngörülebilir mahiyette olduğu dikkate
alındığında başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuna dayalı
olduğu kuşkusuzdur.
ii. Meşru Amaç
43. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına
imkân vermekte ve bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır.
Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde
getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her
somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (benzer yöndeki karar
için bkz. Nusrat Külah, B. No:
2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar,
B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
44. Vergi borçlarının ödenmesi için gerekli tedbirlerin
alınması, bu kapsamda gerekli ve uygun araçların seçilmesinde kanun koyucunun
geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Kişilerin kamuya olan borçlarının
tahsili için yasal düzenlemeler yapılmış olup başvuruya benzer olay açısından
kişinin kamuya olan borcunu süresi içinde ödememesi nedeniyle borcun tahsili
amacıyla aracına haciz konulması, ardından satılarak borcun tahsilinin kısmen
veya tamamen sağlanmasında kamu yararı olduğu açıktır (Gümüşdere İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş.,
B. No: 2013/5016, 16/4/2015, § 58). Dolayısıyla somut olayda, kamu alacağının
tahsili için başvurucuya ait taşınmazın haczedilmesinde kamu yararı mevcut olup
müdahalenin meşru bir amaç taşıdığı açıktır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
45. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle
gerçekleştirilmek istenen amaç ve bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan
araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
46. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin
ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç
bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale
ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul
bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56,
11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016,
§ 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
47. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Anayasa Mahkemesi; müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde
bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017,
§§ 58, 60).
48. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden
söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da
ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da
makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe
bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk,
B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir
Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).
49. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler
arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü
olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz
konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine
getirildiğinden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu
ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu
zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle
birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin
temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde
değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil
Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563,
24/5/2018, § 53).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
50. Başvuruya konu olayda kamu alacağının tahsili amacıyla
bağımsız bölümüne haciz konulması üzerine başvurucu, Şirketten kaynaklı vergi
borcunu tamamen ödediğini ve bu nedenle haczin usulsüz olduğu iddiasıyla iptal
davası açmıştır. Mahkeme; vergi borcunun yapılandırıldığı, dolayısıyla takibin
henüz neticelendirilmediği gerekçesiyle haciz işlemini iptal etmiştir. Bölge
İdare Mahkemesi, yapılandırma taksitinin ödenmemesi nedeniyle haciz işleminde
hukuka aykırılık bulunmadığını belirterek davalı İdarenin itiraz başvurusunu
kabul etmiştir. Başvurucunun karar düzeltme talebi ise Bölge İdare Mahkemesi
tarafından reddedilmiştir.
51. Başvurucu öncelikle vergi borcunun ödendiğini ve Şirketle
ilgili kendisine tahakkuk ettirilmiş bir borç bulunmadığını ileri sürmektedir.
Bu aşamada belirtmek gerekir ki yargılama sürecinde delillerin
değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması -kural olarak- derece
mahkemelerinin takdirindedir. Somut olayda derece mahkemeleri kararlarında
Şirkete ait vergi borcunun 6552 sayılı Kanun kapsamında yapılandırıldığı, bir
dönem Şirketin ortağı ve temsilcisi olan başvurucunun 6183 sayılı Kanun
uyarınca vergi borçlarından sorumlu olduğu belirtilmiştir. Başvurucunun kamu
alacağındaki sorumluluğu kapsamda derece mahkemeleri kararlarının açıkça keyfî
olduğu veya bariz bir takdir hatası içerdiği söylenemez.
52. Başvurucu özellikle 6183 sayılı Kanun'un 70. maddesi
uyarınca hâline münasip evin haczedilemeyeceği yönündeki iddia ve itirazının
derece mahkemelerince değerlendirilmemiş olmasından şikâyetçidir. Mülkiyet
hakkının korunmasının gereklilikleri kapsamında davanın sonucuna etkili olacak
esasa ilişkin söz konusu iddianın yargılama makamlarınca özenli bir şekilde
değerlendirilerek karşılanması önem taşımaktadır.
53. 6183 sayılı Kanun'un 70. maddesinde haczedilemeyecek mallar
gösterilmiş ve hâline münasip evin hangi şartlarda haczedilebileceği
düzenlenmiştir. Bunun için ise öncelikle hacze konu evin hâline münasip bir ev
olup olmadığının tespiti gerekecektir. Buna göre hâline münasip evin değeri
borcun değerinden fazlaysa yine münasip bir yer alabilecek kadar miktar
borçluya bırakılarak haciz işlemi yapılabilecektir. Dolayısıyla hacze konu evin
niteliği haczin koşullarını etkilemekte ve uygulanabilirliğini belirlemektedir.
Danıştayın yukarıda ifade edilen kararları da (bkz. §§ 28, 29) incelendiğinde
hâline münasip ev durumunun resen araştırılması gerektiği hususunun
vurgulandığı görülmektedir.
54. Belirtilen çerçevede somut olaydaki mahkeme kararı
incelendiğinde haczin usulsüz olduğu iddiası kapsamında hâline münasip ev iddiasının
değerlendirilmediği görülmektedir. Bununla birlikte dava başvurucu lehine kabul
edilmiş ve haciz işlemi iptal edilmiştir. Bu aşamada başvurucunun itiraz
başvurusu yapmadığı anlaşılsa da davanın başvurucu lehine sonuçlandığı
gözetildiğinde başvurucudan hâline münasip ev itirazına dayalı bir itiraz
başvurusu yapmasının beklenmesi anlamlı değildir.
55. Öte yandan İdarenin itiraz başvurusuna karşılık olarak
başvurucunun hâline münasip ev iddiasını ileri sürmesinin beklenmesi de mümkün
gözükmemektedir. Şöyle ki İdarenin itirazlarının içeriği incelendiğinde hâline
münasip ev iddialarının yer almadığı, itirazların borcun ödenmediği kapsamında
yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla İdarenin ileri sürmediği bir iddia
yönünden başvurucunun İdarenin itiraz başvurusuna hâline münasip ev bağlamında
cevap vermesini beklemek mümkün olmayacaktır.
56. Bölge İdare Mahkemesi kararı ile İdare lehine hukuksal bir
durum ortaya çıkmıştır. Bu yeni durum karşısında başvurucu, hâline münasip ev
iddiasını karar düzeltme yolunda ileri sürmüştür. Bununla birlikte Bölge İdare
Mahkemesi, başvurucunun bu iddiası yönünden gerekçeli bir şekilde değerlendirme
yapmadan karar düzeltme istemini reddetmiştir.
57. Somut olayda yapılan yargılama sürecinin bütününe
bakıldığında başvurucunun hâline münasip ev iddiası açıklığa
kavuşturulamamıştır. Söz konusu iddia mülkiyet hakkının korunması yönünden önem
taşımaktadır. Zira bu hususun tespiti haciz işleminin gerçekleştirilmesi,
kapsamı ve sonuçları yönünden belirleyici olacaktır. Dolayısıyla mülkiyet
hakkına ilişkin yargılamanın sonucu bakımından esasa etkili söz konusu iddia
yönünden derece mahkemelerince yapılan değerlendirmenin yeterli olmadığı
anlaşılmaktadır.
58. Sonuç olarak derece mahkemelerinin kararlarının mülkiyet
hakkına ilişkin davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyetteki iddia ve
itirazlara cevap verecek nitelikte yeterli bir gerekçe içermediği tespit
edilmiştir. Bu sebeple mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin
güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği sonucuna varılmıştır.
Dolayısıyla müdahalenin taşıdığı meşru amacın dayandığı kamu yararı ile
başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil denge
başvurucu aleyhine bozulmuş olup müdahale ölçülü değildir.
59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
60. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
61. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
62. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018,) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte
ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun
ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal
edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
63. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
64. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin
ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir
örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59,
66, 67).
65. İncelenen başvuruda, derece mahkemeleri kararlarının,
mülkiyet hakkına ilişkin davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyetteki iddia
ve itirazlara cevap verecek nitelikte yeterli bir gerekçe içermemesi nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
66. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken
iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna
ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir
karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere Bursa 2. Vergi Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
67. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bursa
2. Vergi Mahkemesine (E.2014/1323, K.2015/685) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
1/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.