TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET YÜKSEL VE MEHMET YÜKSEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/4338)
|
|
Karar Tarihi: 12/11/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Umut FIRTINA
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ahmet
YÜKSEL
|
|
|
2. Mehmet
YÜKSEL
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
ÖZTOK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; taşınmazın tapu kaydının tazminat ödenmeksizin iptal
edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, verilen kararın hukuka aykırı olması
nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmuştur.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuşlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Uyuşmazlığın Arka
Planı
9. Antalya'nın merkez ilçesi zabıt defterinin Zeytinköy Nisan 1325 tarihli ve 71-80 sıra numaralı tapu
kayıtlarına göre 2.000 dönümlük (1.838.000 m²) olan paylı mülkiyete konu
taşınmaza ilişkin olarak 1926 yılında Antalya Sulh Hukuk Mahkemesinde
ortaklığın giderilmesi davası açılmıştır. Mahkemece 11/1/1940 tarihli kararla
taşınmazın yüz ölçümü artırılarak tapu kayıtlarının kapsadığı alan 22.201.202
m² olarak belirlenmiş ve hisseleri oranında sahipleri adına tescili ile
ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmiştir.
10. Bu taşınmaz, Antalya Satış Memurluğunca açık arttırma
suretiyle 13/4/1944 tarihinde tapu kaydına yapılan tescile göre K.K. ve H.Ü.ye
satılmıştır.
11. Bu arada K.K. ve H.Ü. 1965 yılında taşınmazı ifraz ettirerek
muhtelif kişilere satmışlardır. Taşınmazın 4.000 m²lik bölümü de 21/3/1974
tarihinde fundalık olarak tapuda başvurucuya satılmıştır.
12. Köyün bağlı olduğu ilçe ile adı Aksu ilçesi Çamköy olarak değişmiş olup 1980 yılında bu köyde kadastro
çalışmalarına başlanmıştır. Yapılan kadastro çalışmaları sırasında 229 parsel
olarak sınırlandırılan bir taşınmaz makilik olarak Maliye Hazinesi (Hazine)
adına tespit edilmiştir. Bu tespite yapılan itirazlar, Tapulama Komisyonunca
2/6/1981 tarihinde reddedilmiştir.
13. Diğer taraftan kadastro çalışmaları sırasında başvurucunun
dayandığı kök tapu kaydı Koyunlar köyü 364-444, 673-677, 743-754, 757-768, 230,
234, 235, 242, 243, 244, 207, 245, 356-363; Varsak köyü 2454-2459, 2475-2603,
2611- 2790, 2797-2820, 2863-2873 ve 3078-3082 parsel sayılı taşınmazlara
uygulanmıştır. Bu taşınmazların toplam yüz ölçümü 3.931.926 m2'dir.
B. Kadastro Tespitine
İtiraz Süreci
14. Başvurucular ve diğer 390 davacı, Hazine aleyhine 6/12/1982
tarihinde Antalya merkez Çamköyde kain 229 no.lu
parselin kadastro tespitinin iptali ile adlarına tescili istemiyle Antalya
Kadastro Mahkemesine dava açmışlardır.
15. Mahkemenin verdiği ilk karar Yargıtay tarafından bozulmuş,
bozma sonrası Mahkeme 25/4/2005 tarihli 2004/1 Esas ve 2005/5 sayılı kararı ile
başvurucuların davasının reddine, taşınmazın Hazine adına tesciline karar
vermiştir. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 3/11/2006 tarihli
2006/2115 Esas ve 2006/3955 sayılı kararı ile Mahkeme kararını onamış ve karar
düzeltme talebinin reddi üzerine karar 1/7/2008 tarihinde kesinleşmiştir.
16. Mahkemenin gerekçeli kararında başvurucular Ahmet Yüksel ve
Mehmet Yüksel davada taraf değillerdir. Ancak Ulusal Yargı Ağı ve Bilişim
Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede başvurucuların davada davacı
sıfatıyla yer aldıkları anlaşılmıştır.
C. AİHM'e Başvuru Süreci
17. Başvurucular 19/2/2009 tarihinde Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) önünde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesine dayanarak adil yargılanma ile mülkiyet haklarının ihlal edildiğinden
bahisle şikâyetçi olmuşlardır.
18. AİHM tarafından 18/9/2014 ve 2/10/2014 tarihlerinde yapılan
tek yargıçlı oturumda başvurucuların, Sözleşme'nin 6/1 maddesi kapsamında
yargılamanın uzunluğuna dair şikâyetleri yönünden 9/1/2013 tarihli ve 6384
sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat
Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun hükümleri uyarınca Adalet Bakanlığı İnsan
Hakları Tazminat Komisyonuna (Tazminat Komisyonu) başvurmaları gerektiğine,
bunun dışındaki diğer şikâyet konuları yönünden ise kabul edilebilirlik
koşullarının bulunmadığı gerekçesiyle kabul edilemezlik kararı verilmiştir.
19. Başvurucular Tazminat Komisyonuna vekilleri aracılığıyla
4/11/2015 tarihinde başvuruda bulunmuşlar, davalarının makûl
sürede sonuçlandırılmadığından ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğinden
şikâyet etmişlerdir.
20. Tazminat Komisyonunun 28/9/2015 tarihli kararında,
başvurucuların davada taraf sıfatları bulunmadığı ifade edilmiş ve taleplerinin
6384 sayılı Kanun'un 6/1-c maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.
21. Başvurucular 12/11/2015 tarihinde tebliğ edilen söz konusu
Tazminat Komisyonu kararına karşı 13/11/2015 tarihinde Ankara Bölge İdare
Mahkemesine itirazda bulunmuşlardır. Başvurucular itiraz dilekçesinde; Tazminat
Komisyonunca başvurucuların davada taraf sıfatlarının bulunmadığı ileri
sürülmüş ise de dava dosyasında Antalya Kadastro Mahkemesince verilen
E.1988/302, K.1994/2476 sayılı kararın ibraz edilen 18 ve 19. sayfalarında da
görüleceği üzere isimlerinin bulunduğunu ve dolayısıyla davada taraf
olduklarının görüldüğünü, söz konusu davada başlangıçta 550'nin üzerinde taraf
mevcut iken bunun daha sonra 1150 civarına çıktığını, kararda sadece 350
kişinin adının yazılmasının usulsüz olduğunu, son kararlar dâhil verilen tüm
kararların ve bu kararlara ilişkin tebligatların hatalı olduğunu, hatta bu
davanın yeniden görülmesi gerektiğini ileri sürerek itirazlarının kabulüne ve
kendilerine tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
22. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. Kurulu (Mahkeme) 24/12/2015
tarihli kararıyla itirazı kesin olarak reddetmiştir. Kararın gerekçesinde;
yerel mahkemece verilen en son nihai kararda başvurucuların isimlerine yer
verilmediği, bu ve bundan önceki yerel mahkeme kararlarının hatalı ve usulsüz
olduğunun ileri sürülmesine karşın söz konusu hatalı ve usulsüz işlemleri
temyiz edilmesine veya yanlışlığın düzeltilmesine konu edilmediği, kararın bu
şekilde kesinleşmiş olduğunun anlaşıldığı, tazminat talebinin reddinde hukuka
aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.
23. Nihai karar, başvurucular vekiline 3/2/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
24. Başvurucular 23/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
D. Başvuru Tarihinden
Sonra Yaşanan Gelişmeler
25. Başvurucu vekili 14/12/2016 tarihinde Adalet Bakanlığına
sunduğu dilekçeyle Antalya Kadastro Mahkemesinin (E.2004/1, K.2005/5 sayılı)
kararının hatalı olduğunu belirterek kanun yararına bozma talebinde
bulunmuştur. Antalya Kadastro Mahkemesine ulaşan dilekçe 2016/4 temyiz
numarasına kaydedilmiş ve bu dilekçeye ilişkin 19/2/2017 tarihinde ek karar
verilmiştir. Anılan kararda Mahkeme temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına
karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"... Mahkememiz 2004/1E-2005/5 K (bozma
öncesi 1988/302E-1994/2476K) sayılı dava dosyası incelendiğinde talepte bulunan
Ahmet ve Mehmet Yüksel'in kararda müdahil davacı olarak adlarının geçtiği
haklarında (1988/302-7994/2476 E-K sayılı dosyada) hüküm de kurulduğu ancak
karar başlığında isimlerinin bulunmadığı ve kendilerine karar tebliği
yapılmadığı anlaşılmıştır.
Bu nedenle davacılar vekilinin kararı öğrenme
tarihi itibariyle temyiz talepli dilekçesi süresinde kabul edilmiş,
ancak15/12/2016 tarihindetemyiz karar harcının(maktu)
yatırıldığı diğer gider avansı ve eksik harçların yatırılmadığı anlaşılmakla,
28/12/2016 tarihindetemyiz harç ve masraflarının
tamamlattırılması için muhtıra yazıldığı ve muhtıranın davacılar vekili Av
Mustafa Öztok'a 11/1/2017 tarihinde usulüne uyguntebliğ
edildiği ancak süresi içinde belirtilen giderlerin yatırılmadığı, davacılar
vekilinin 11/1/2017 hakim havale tarihli dilekçesinde, daha önceki dilekçe ve
taleplerinin yazılı emir yoluyla dosyanın bozulması için Adalet Bakanlığı'na
gönderilmesi gerektiğini yinelediği anlaşılmıştır.
1086 sayılı HUMK'nun
434/3 maddesi ( HMK.nun
344/1)uyarınca temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamı
ödenir. Bunların eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren hakim veya mahkeme başkanı tarafından verilecek yedi günlük
kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde temyizden vazgeçmiş sayılacağı
hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve
giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme kararın temyiz edilmemiş sayılmasına
karar verir. Bu kararın da temyiz edilmesi halinde 432 nci maddenin son fıkrası hükmü kıyasen uygulanır.
Bu doğrultuda yapılan açıklamalı tebligata
rağmen söz konusu eksik harcın yatırılmaması nedeniyle, temyiz başvurusunun
yapılmamış sayılmasına karar vermek gerekmiş ..."
E. Antalya 1. Asliye
Hukuk Mahkemesinde Görülen Dava Süreci
26. Başvurucular, tapu siciline güvenerek aldıkları taşınmazın
Hazine adına tescil edilmesi sebebiyle zarara uğradıklarını belirtmek suretiyle
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesine dayanarak 8/1/2013 tarihinde Antalya 1. Asliye
Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmışlardır.
27. Mahkeme 6/6/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Mahkeme; Antalya Sulh hukuk Mahkemesinin kararına göre tapuda infaz
yapıldığını, daha sonra 229 parselin kadastro tespitine itiraz davalarının
reddedilip taşınmazın tapu kaydının Hazine adına kesinleştiğini, bu nedenle
tapu memurunun kusurundan bahsedilemeyeceğini, eski tapu maliklerinin kök
tapunun miktarından daha fazla yer aldıklarının anlaşıldığını belirterek 4721
sayılı Kanun'un 1007. maddesinde belirtilen tazminat
şartlarının oluşmadığını ifade etmiştir.
28. Başvurucular vekili tarafından 6/8/2018 tarihinde istinaf
talebinde bulunulmuştur. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
25/2/2019 tarihinde ilk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın
hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine karar vermiştir.
29. UYAP üzerinden yapılan incelemede davanın temyiz aşamasında
derdest olduğu anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
30. 6384 sayılı Kanun'un "Amaç"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair
esas ve usullerin belirlenmesidir."
31. 6384 sayılı Kanun'un "Kapsam"
kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"Bu Kanun;
a) (...) idare hukuku kapsamındaki
yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı,
(...)
iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış başvuruları kapsar."
32. 6384 sayılı Kanun'un "Müracaatın
reddi" kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
"(1) Komisyon;
a) Müracaat konusu başvurunun, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesince öngörülen iç hukuk yollarının tüketilmesi koşulu dışındaki
diğer kabul edilebilirlik şartlarını taşımadığını,
b) Komisyona süresinde müracaat edilmediğini,
c) Müracaat edenin hukuki menfaati olmadığını,
ç) Müracaatın 2 nci madde kapsamına
girmediğini,
tespit ederse müracaatı reddeder."
33. 6384 sayılı Kanun'un "Müracaat
hakkında karar ve karara itiraz" kenar başlıklı 7. maddesinin
(2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"Komisyon, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin emsal kararlarını da gözetmek suretiyle müracaat konusunda
gerekçeli olarak karar verir.
Komisyon kararlarına karşı tebliğ tarihinden
itibaren on beş gün içinde Komisyon aracılığıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesine
itiraz edilebilir. İtiraz dilekçesi müracaata ilişkin diğer tüm belgelerle
birlikte derhal itiraz merciine gönderilir. Bu itiraz öncelikli işlerden
sayılarak üç ay içinde karara bağlanır. Mahkeme tarafından Komisyon kararı
yerinde görülmezse işin esası hakkında karar verilir. İtiraz üzerine verilen
kararlar kesindir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 12/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucular kendilerine ait taşınmazın tapu kaydının iptal
edilmesine rağmen tazminat ödenmemesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
36. Bakanlık, başvurucunun bu iddiaları hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
38. Somut olayda başvuruculara Antalya Kadastro Mahkemesince
temyiz talebinin incelenebilmesi için olanak tanındığı, Mahkemenin 19/1/2017
tarihinde eksik harcın yatırılmaması nedeniyle temyiz başvurusunun yapılmamış
sayılmasına karar verdiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan başvurucular
tarafından 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine
dayanarak tazminat davası açıldığı ve bu davanında
temyiz aşamasında derdest olduğu hususları gözönünde
bulundurulduğunda başvurucuların hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
40. Başvurucular, 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine
dayanarak açılan tazminat davasına ilişkin yargılama esnasında ilgili kamu
idaresince Mahkemeye sunulan cevaplar gözönüne
alındığında kendilerine tazminat ödenmesi gerektiğini, verilen kararın hukuka
aykırı olduğunu belirterek hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
41. Bakanlık, başvurucunun bu iddiaları hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
42. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
43. Somut olayda başvurucular tarafından 4721 sayılı Kanun'un
1007. maddesine dayanarak tazminat davası açıldığı ve
bu davanında temyiz aşamasında derdest olduğu hususu gözönünde bulundurulduğunda başvurucuların hukuk sisteminde
mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu sonucuna
ulaşılmaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tazminat Davası
Yönünden
a. Başvurucuların
İddiaları
45. Başvurucular 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine
dayanarak açılan tazminat davasına ilişkin yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin ortadan
kaldırılması ve tazminat taleplerinde bulunmuşlardır.
46. Bakanlık, başvurucunun bu iddiaları hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
47. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır.
48. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
49. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Kadastro Tespitine
İtiraz Davası Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
51. Başvurucular, Tazminat Komisyonu tarafından şikâyetlerine
konu davanın tarafı olmalarına
rağmen gerekçeli kararda isimlerinin yer almaması nedeniyle tazminat
taleplerinin reddedildiğini, bu süreçte verilen kararların hatalı olduğunu,
Mahkemenin usul hatası nedeniyle hak kaybı yaşadıklarını belirterek adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
52. Bakanlık görüşünde, iç hukuk yollarının tüketilmediği
yönünde görüş bildirmiştir.
53. Başvurucular ise cevap dilekçesinde Bakanlık görüşünde
gerçeklerin gizlenmeye çalışıldığını belirtmişlerdir.
b. Değerlendirme
54. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
55. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucuların makul sürede
yargılanma haklarının ihlali iddiasına konu davanın tarafı oldukları hâlde
sadece şekli bir inceleme yapılarak karar başlığında isimleri gösterilmemesi
nedeniyle tazminat talepleri reddedilmiş, böylece makul sürede yargılanma
haklarının ihlali iddiası incelenmemiştir. Bu nedenle başvurucuların
iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkı
yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
56. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(a). Genel İlkeler
57. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 50-52).
58. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
(b). İlkelerin Olaya
Uygulanması
59. Somut olayda başvurucular kadastro tespitine itiraz davasına
yönelik olarak makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddiasıyla
Tazminat Komisyonuna başvurmuşlar ancak söz konusu davanın tarafı oldukları
hâlde Tazminat Komisyonunca bu hususun göz ardı edildiğinden yakınmışlardır.
60. Uyuşmazlığa konu süreçte Tazminat Komisyonu, başvurucuların
şikâyetçi oldukları yerel mahkeme dosyasında verilen gerekçeli kararda taraf
sıfatları bulunmadığı tespitini yapmış, bu tespit itiraz aşamasında Bölge İdare
Mahkemesince de kabul görmüştür. Derece mahkemeleri bu tespiti yaparlarken
yalnızca yerel mahkeme kararlarında isimleri bulunan başvurucuların mağdur
olduklarını iddia edebilecekleri kabulünden yola çıkarak gerekçeli kararda
isimlerin bulunup bulunmadığı yönünde yapılan şekli bir inceleme sonucunda
talebin reddine karar vermişlerdir. Oysa ki Tazminat Komisyonunun 28/9/2015
tarihli kararının altıncı paragrafında bozma öncesi kararın hüküm fıkrasında
başvurucuların adlarına paylı olarak taşınmaz tesciline karar verildiği
tespitine de yer verilmiştir. Buna rağmen derece mahkemelerinin başvurucuların
taraf sıfatı bulunup bulmadığı hususuna ilişkin incelemeleri sadece karar
başlığında başvurucuların taraf gösterilip gösterilmemesi ile sınırlı
kalmıştır.
61. Hâlbuki Antalya Kadastro Mahkemesinin 19/1/2017 tarihli ek kararıyla
Mahkemenin E.2004/1, K.2005/5 sayılı kararında; başvurucuların müdahil davacı
olarak isimlerinin geçtiği, haklarında hüküm kurulduğu, karar başlığında
isimlerinin bulunmadığı, bu nedenle de kararın tebliğ edilemediği tespitlerinde
bulunmuştur.
62. Tazminat Komisyonu ve Antalya Kadastro Mahkemesince verilen
kararlardaki tespitler gözönüne alındığında
başvurucuların şikâyetçi oldukları yerel mahkeme dosyasında davanın tarafı
oldukları açıkça bellidir.
63. Bu durumda başvurucuların şikâyetlerine konu kadastro
tespitine itiraz davasında taraf oldukları hâlde makul sürede yargılanma
haklarının ihlali iddialarının Tazminat Komisyonunca incelenmediği
anlaşılmaktadır. Yukarıda anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında ise somut olayda 6/12/1982
tarihinde açılan kadastro tespitine itiraz davasının 1/7/2008 tarihinde sona
erdiği, buna göre yaklaşık 25 yıl 7 ay süren yargılama süresinin makul olmadığı
sonucuna varılmıştır.
64. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
65. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
66. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
67. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
68. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
69. Başvurucular, ihlalin giderilmesi ve tazminata karar verilmesi
talebinde bulunmuşlardır.
70. Anayasa Mahkemesi başvurucuların makul sürede yargılanma
haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Somut olayda bu ihlalin
sonuçlarının giderimi bakımından Tazminat Komisyonuna müracaat yolu mevcut olup
başvurucular da bu yolu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
Ancak başvurucuların bu talepleri reddedilmiş, Bölge İdare Mahkemesi de
başvurucuların itiraz taleplerini reddetmiştir. Dolayısıyla makul sürede
yargılanma haklarının ihlalinin sonuçları giderilememiştir.
71. Bu durumda makul sürede yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması
gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve
nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
72. Makul sürede yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tazminat davası yönünden makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Kadastro tespitine itiraz davası yönünden makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın
geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince-
yetkili Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE (Karar, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3.
Kurulu'nun 24/12/2015 tarihli ve K.2015/1209 sayılı kararıyla ilgilidir.),
D. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.