TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEDAT EKİCİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/7368)
|
|
Karar Tarihi: 12/11/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Zeynep
KARAKOÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Sedat EKİCİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, maluliyete sebep olan psikolojik rahatsızlık nedeniyle
meydana gelen zararların tazmini istemiyle açılan tam yargı davasının süre
aşımı gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde 2014
yılına kadar uzman erbaş olarak görev yapmıştır.
9. Başvurucu 8-10/4/2008 tarihlerinde katıldığı terörle mücadele
operasyonunda on bir teröristin ölü olarak ele geçirildiğini, daha öncesinde
katıldığı üç operasyonda da travmalar yaşadığını, bunların sonucunda psikolojik
rahatsızlığının ortaya çıktığını ifade etmiştir.
10. Başvurucuya 2008 yılında Etimesgut Hava Hastanesinde depresif bozukluk teşhisi konulmuş ve
başvurucu bir müddet tedavi görerek görevine dönmüştür. 2011 yılında
rahatsızlığının nüksetmesi üzerine yeniden tedavisine başlanmıştır. Birkaç ay
sonra tekrar depresif davranışlar sergilemesi nedeniyle Gülhane Askerî Tıp
Akademisine (GATA) sevk edilmiş ve iki ay süreyle yatarak tedavi görmüştür.
11. Takip eden süreçte başvurucu, hava değişimine gönderilmiş ve
sonrasında Şırnak'ta görev yapmaya devam etmiştir. 2013 yılında birlikte görev
yaptığı bir uzman çavuşun intihar etmesi üzerine psikolojik durumu bozulmuştur.
12. Başvurucu tekrar GATA'ya sevk edilerek ayakta tedavisi
yapılmış ve kendisine altı ay hava değişimi verilmiş, son olarak 16/6/2014
tarihli raporla TSK’da görev yapamayacağının tespiti üzerine 31/12/2014
tarihinde emekli edilmiştir.
13. Başvurucu 15/1/2015 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına
başvurarak askerî görev nedeniyle yaralanması ve malul hâle gelmesi nedeniyle
uğradığını ileri sürdüğü 1.000 TL maddi, 20.000 TL manevi zararının tazmin
edilmesini istemiştir.
14. Talep, cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmiştir.
15. Başvurucu, zımnen ret kararının ardından 23/3/2015 tarihinde
maddi ve manevi zararlarının ödenmesi istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
(AYİM) nezdinde tam yargı davası açmıştır.
16. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 7/10/2015 tarihli kararıyla
davayı süre aşımı gerekçesiyle reddetmiştir. Karar düzeltme istemi de 23/3/2016
tarihinde reddedilmiştir.
17. Ret gerekçesinde öncelikle 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı
mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun dava açma süresine ilişkin
hükümlerine yer verilerek idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların
dava açmadan önce bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle
öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde eylem tarihinden itibaren
beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini
istemelerinin şart olduğu, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi hâlinde ret
işleminin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu
sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açmaları
gerektiği hatırlatılmıştır. Başvurucunun beyanına göre 2011 ve dosyadaki
raporlara göre de 2012 yılından itibaren psikolojik tedavi görmeye başladığı,
olayların ise ilk olarak 2008 yılında başladığı, bu tarihlerden itibaren bir ve
beş yıllık süreler içinde zararının tazmini istemiyle idareye başvurması
gerekirken 15/1/2015 tarihinde yaptığı başvuru üzerine açtığı davanın süre
aşımına uğradığı ifade edilmiştir.
18. Başvurucu nihai kararı 8/4/2016 tarihinde tebellüğ etmesinin
ardından 19/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. İlgili hukuk
için bkz. Tolgahan Orhon (B. No: 2015/11349, 14/11/2018, §§
21-29) başvurusuna ilişkin karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 12/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; uğradığı zararı ve iyileşme imkânı kalmadığını
16/6/2014 tarihinde tanzim edilen sağlık raporu ile öğrendiğini, bu rapor
doğrultusunda ilişiğinin kesildiğini, benzer durumda olan personel hakkında
süre koşulunun aşıldığını ve tazminata hükmedildiğini belirterek Anayasa'nın
2., 10. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyeti, Mahkemenin dava açma
süresine dair hukuk kurallarını katı bir yorumla hatalı değerlendirdiği
iddiasına ilişkin olduğundan başvuru mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "...ile adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme)
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§
34).
26. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
27. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
28. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
30. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka
maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması da
mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin
bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları
ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak
bu sınırlamalar, Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz
(Özkan Şen, § 58; Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 39; İbrahim
Can Kişi,B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 33).
31. Sonuç itibarıyla mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen
mahkemeye erişim hakkına ilişkin müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma (meşru amaç) ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına
uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Yukarıda anılan müdahale,
Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen bu koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
i. Kanunilik
32. Başvurucunun idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin mahkeme kararının
1602 sayılı mülga Kanun'un 43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla
somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni
dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
33. İdarenin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında
kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde
yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari işlem ve eylemlere karşı yapılacak
başvurular ve açılacak davalar kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır (aynı
yönde karar için bkz. Mohammed
Aynosah, § 39). Diğer yandan idari işlem
ya da eylemlere karşı açılacak davalar için tanınan süreler, mahkemelerin
zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor
kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar
vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk
güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder (AYM, E.2014/92,
K.2016/6, 28/1 /2016, § 17). Dolayısıyla bu tür durumların önlenmesi bakımından
idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulunun öngörülmesi
meşru amaçlara sahiptir (Ahmet Yıldırım,
B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 43).
iii. Ölçülülük
(1)
Genel İlkeler
34. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
35. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka
açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması
nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını
kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., §
38).
36.Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK],
B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte
başlayacağını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece
mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma
süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin
bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol,
dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili
derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut
olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet
Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma
süresinin henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava hakkının
doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun
kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava
hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar
Çoban, § 66).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
37. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda
da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada
idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı
bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya
yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra
anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu
tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir (Mehmet Çınar ve Nuray Çınar, B. No: 2015/4807, 19/4/2018, §
46).
38. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun 2008 yılında
askerî görev sırasında psikolojisinin bozulduğu ve oluşan rahatsızlığının
sağlık raporları ile belgelendiği hususlarında ihtilaf bulunmamaktadır.
Başvurucunun takip eden yıllarda yapılan muayeneleri ve düzenlenen raporlar
itibarıyla mental rahatsızlıktan haberdar olduğu açık
ise de 16/6/2014 tarihli rapora değin bu rahatsızlığın görevini yapmasına engel
teşkil edecek boyutta olduğundan haberdar bulunmadığı açıktır. Kaldı ki emekli
edildiği 31/12/2014 tarihine kadar görevini yürüttüğü anlaşılmaktadır.
39. Başvurucunun tedavi süreci devam etmekle birlikte TSK
bünyesindeki statüsünü koruduğu, hatta yeniden terörle mücadele görevinde de
bulunduğu dikkate alındığında uğradığını ileri sürdüğü zararı ancak TSK
bünyesinde görev yapamayacağını bildiren raporun ardından tam olarak
değerlendirebilmesi mümkündür. Bu itibarla başvurucunun zararını
değerlendirmesine imkân tanımayan önceki tedavi ve raporların esas alınarak
uğradığı zararla ilgili idari başvuru yapmak suretiyle dava açmasının
beklenmesi başvurucuya orantısız bir külfet yüklemektedir.
40. Buna göre Mahkemenin dava açma sürelerini belirlemesine
ilişkin yorumunun başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum
olduğu ve bu yorumun başvurucunun mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede
güçleştirerek neredeyse imkânsız hâle getirdiği değerlendirilmiştir.
Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu
sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
42. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği sonucuna varıldığından başvurucunun diğer iddialarının
incelenmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
44. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
45. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
46. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında
düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın
yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması
hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira
ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği
hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden
Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken
işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
47. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesi 1602 sayılı mülga Kanun'un katı bir
şekilde yorumlanması sonucu davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut
başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
49. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer
kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı
Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde
mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme
kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna
ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir
karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
50. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
-Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt
bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (AYİM İkinci
Dairesinin 4/11/2015 tarihli ve E.2015/318, K.2015/2082 sayılı kararı),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.