TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RESÜL KILIÇASLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/43840)
|
|
Karar Tarihi: 28/5/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Fatih
HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Resül KILIÇASLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Havva
ALAN ÖZCEL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı tedbirinin hukuki olmaması, tutuklamanın
hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma dosyasına
erişimin kısıtlanması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması, tutukluluğun devamı ve itirazın reddine dair
kararların doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş, bağımsız ve tarafsız
olmayan bir hâkimlik tarafından verilmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; ifade alma ve
sorgu esnasında sorulan soruların ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlere
ilişkin olması nedeniyle ifade özgürlüğünün; gözaltı ve ceza infaz kurumu
koşullarının insani olmaması nedenleriyle kötü muamele yasağının; aramanın
hukuki olmaması nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının; ceza
infaz kurumunda müdafi ile yapılan görüşmelerin kayıt altına alınması ve
yayımlanan haberler nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa
Mahkemesine sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi birçok kez uzatılmış 19/7/2018
tarihinde ise yeniden uzatılmayarak son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı
organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok
uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da darbe
girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Polis memuru olan başvurucu, Manisa Cumhuriyet
Başsavcılığınca (Başsavcılık) FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle
başlatılan bir soruşturma kapsamında 11/7/2016 tarihinde Manisa Emniyet
Müdürlüğünde gözaltına alınmıştır. Başvurucunun ilk ifadesi kolluk görevlileri
tarafından 14/7/2016 tarihinde alınmıştır. İfade tutanağına göre başvurucuya
yöneltilen FETÖ/PDY üyeliği suçlamasına dair olay ve olgular sorulan sorularla
açıklanmıştır. İfade alma esnasında Manisa Barosu tarafından görevlendirilen
müdafi de hazır bulunmuştur.
11. Başvurucu; Manisa İl Emniyet Müdürlüğünde alınan ifadesinde
özetle Fetullah Gülen cemaati içinde hiçbir zaman
bulunmadığını, kimseden himmet, burs, kurban, bağış adı altında para
toplamadığını, hiçbir zaman toplantılara katılmadığını, adına kayıtlı ...
numaralı hattı yaklaşık on üç on dört yıldır kullandığını, yine adına kayıtlı
... numaralı hattı ise on üç on dört yıldır eşinin kullandığını, A.Y. ve C.D.
isimli şahısları komşusu olması nedeni ile tanıdığını, C.A. isimli şahsı eski
bir meslektaşı olması sebebiyle tanıdığını, onunla samimiyetinin olmadığını, K.D.yi C.D.nin eşi olması
nedeniyle tanıdığını, S.Ç. isimli şahsı emekli polis memuru olarak tanıdığını
ve kendisiyle samimiyetinin olmadığını, Z.B. isimli kişiyi ise emniyet
müdürlüğü kütüphanesinden sorumlu kişi olarak tanıdığını, kendisiyle fazla bir
samimiyetinin olmadığını beyan ederek suçlamaları kabul etmemiştir.
12. Başvurucu 15/7/2016 tarihinde Manisa Cumhuriyet
Başsavcılığına sevk edilmiştir. İfade tutanağına göre başvurucuya yöneltilen
FETÖ/PDY üyeliği suçlamasına dair olay ve olgular açıklanmıştır. İfade
esnasında Manisa Barosu tarafından görevlendirilen müdafi de hazır bulunmuştur.
13. Başvurucu, Savcılıktaki ifadesinde emniyette verdiği
ifadesini tekrar ederek suçlamaları kabul etmemiştir.
14. Savcılık başvurucuyu 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı
Terörizmin Finansmanı Hakkında Kanun'a muhalefet, Anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçlarından
tutuklanması istemiyle aynı tarihte Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik)
sevk etmiştir.
15. Hâkimlik 16/7/2016 tarihinde başvurucunun savunmasını almıştır.
Sorgu tutanağına göre başvurucuya isnat edilen suçlar anlatılmış, sorgu
esnasında başvurucunun Manisa Barosunca görevlendirilen müdafii
de hazır bulunmuştur.
16. Başvurucunun Hâkimlikteki savunmasının ilgili kısımları
şöyledir:
"...üzerime atılı suçlamaları kabul
etmiyorum ... yaklaşık 20 yıldır polis memuruyum, Van'da görev yapıyorum,
2008-2014 yılları arasında Manisa'da görev yapmıştım, ayın 12 sinde gözaltına
alındık, küçük bir hücre gibi pis bir yerde tutulduk, ben himmet sözünü ilk
defa sizden duyuyorum, ben kimseden himmet adı altında herhangi bir para
toplamadım, herhangi bir sohbete de katılmadım, eınniyette
beni sendikaya üye etmeye çalışan bir personel vardı, o benim hakkımda bu yönde
bir beyanda bulunmuş olabilir, suçlamayı kabul etmiyorum, ben herhangi bir
örgüte üye olmadım ve herhangi bir şekilde para toplamadım, suçsuzum, ben yılda
bir kez Van'dan yıllık izne Balıkesir'e ailemin yanına geldim ve gözaltına
onların yanında alınarak buraya getirildim, ben halen polis memuruyum ... ve adresim
bellidir, sabit ikametgah sahibiyim, çağrılsam gelirdim, 2 aylık bir çocuğum
vardır, babam alzehmer hastasıdır, tutuklama
sebepleri oluşmamıştır, tutuksuz yargılanmak isterim, ben A.Y. ve C.D. komşum
olur, o sebeple tanırım, C.A. eski bir ernniyetçidir,
başka kuruma geçmiştir, ortak arkadaşlarmuz nedeniyle
tanışırız. S.Ç. de emekli bir emniyet nıensubudur, bu
sebeple tanırım, Z.B. ise Manisa'da çalışırken kütüphane görevlisi idi, o
sebeple tanırım, savunmam bundan ibarettir, S.K.yı tanımıyorum, M.K.yi de
tanımıyorum, ben Manisa'da iken folo film büro
amirliğinde çalıştım, bu büronun işi emniyetin içerisinde bulunduğu sosyal
organizasyonlardaki fotoğrafların çekilmesidir. Bu sebeple bana sormuş
olduğunuz S.K., M.K. ve A.D. ile bu şekilde görüşme yapmış olabilirim,
suçlamayı kabul etmiyorum ..."
17. Hâkimlik 16/7/2016 tarihinde başvurucunun 6415 sayılı
Kanun'a muhalefet, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, silahlı
terör örgütü kurma veya yönetme suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın
ilgili kısımları şöyledir:
"...Şüpheliler ... Resül
Kılıçaslan['a] ...isnat
edilen Terörizrnin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki
Kanuna Muhalefet, Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme, Terör
Örgütü Kurmak veya Yönetmek, Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme suçunun
vasıf ve mahiyeti mevcut delil durumu, dosyada mevcut tutanaklar, tanık beyanlarıetkin pişmanlık[tan] yararlanmak isteyen şüpheli beyanları, HTS
tutanakları birlikte değerlendirildiğinde şüphelilerin üzerlerine atılı suçu
işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin
bulunması, atılı suçun CMK'nın 100. maddesinde
sayılan katalog suçlardan olması, yasada öngörülen ceza miktarı nedeni ile
kaçma şüphesi, verilecek tutuklama kararının ölçülü oluşu ve adli kontrol
hükümlerinin uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşilmakla
5271 sayılı CMK'nın100. ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına
... [karar verildi]"
18. Başvurucunun tutuklama kararına itiraz edip etmediği dosya
kapsamından anlaşılamamaktadır.
19. Hâkimlik 6/10/2016 tarihinde resen yaptığı tutukluluk
incelemesi sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...[Şüpheliye] atılı eylemin niteliği, mevcut delil durumu,
delillerin henüz toplanmamış olması, üzerlerine atılı suçun CMK'nın
100. maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, atılı suçta öngörülen cezanın
alt ve üst sınırı, tutuklama gerekçeleri göz önüne alındığında kaçma şüphesi
olduğundan CMK'nın 108. maddesi uyarınca ...
[ şüphelinin tutukluluk halinin devamına karar verildi]."
20. Anılan karara karşı başvurucunun yaptığı itirazı inceleyen
Manisa 2. Sulh Ceza Hâkimliği 14/11/2016 tarihinde itirazın reddine karar
vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin ...
kararı ile şüphelinin üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil
durumu, delillerin henüz toplanmamış olması, tutuklulukta geçen süre, üzerine atılı
suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların
bulunması, üzerine atılı suçun katalog suçlardan olması, atılı suçta öngörülen
cezanın alt ve üst sınırı göz önüne alındığında kaçma şüphesi olduğundan
tutukluluk halinin devamına ilişkin Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin kararı
usul ve yasalara uygun bulunduğundan şüpheli tarafından yapılan itirazın
reddine karar verilmiştir."
21. Başvurucu 22/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
22. Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı 15/1/2018 tarihli iddianamesi
ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla
aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır.
23. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY hakkında genel bilgilere,
daha sonra ise başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir.
24. Bu bağlamda iddianamede başvurucunun işlediği iddia olunan
suça ve örgüt bağlantısına ilişkin olarak yer verilen olay ve olgular özetle
şöyledir:
i. Bir kısım şüpheli ve tanık beyanlarına göre başvurucunun
FETÖ/PDY'nin Manisa'daki emniyet yapılanması içinde
oluşturulan sohbet gruplarında sohbet hocası ve grup sorumlusu olarak yer
aldığı belirtilmiştir.
ii. FETÖ/PDY'nin şifreli haberleşme
programı olan Bylock
programını adına kayıtlı hat üzerinden -ilk tespit tarihi 26/2/2015 olmak
kaydıyla- kullandığı ve şifresinin de başvurucunun kızının ismi ve doğum yılı
olarak belirlendiğinin tespit edildiği belirtilmiştir.
iii. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca örgütün emniyet mahrem
yapılanmasına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında elde edilen verilerden
başvurucunun örgütçe "gassalın elindeki meyyit olarak ifade edilen zaafları
olmayan, herşeyiyle kendisini örgüte teslim etmiş
polis memuru" olarak kodlandığının tespit edildiği
belirtilmiştir.
iv. FETÖ/PDY'nin Manisa yapılanması
içinde emniyet imamı, sohbet hocası, grup
sorumlusu, mütevelli üyesi gibi görevlerle yer aldıkları tespit
edilen ve haklarında soruşturma yürütülen kişilerle irtibat içinde olduğunun
tespit edildiği belirtilmiştir.
25. İddianame Manisa 4. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme)
26/1/2018 tarihinde kabul edilerek E.2018/201 sayılı dosya üzerinden kovuşturma
aşaması başlamıştır. Mahkeme aynı tarihte yaptığı tensiple birlikte dosyanın
yetkili ve görevli olan Van Ağır Ceza Mahkemelerine gönderilmesine ve
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir. Tutukluluğun
devamına dair gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
"... Tutuklu sanık ile ilgili mevcut
delil durumu, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların
varlığı, atılı suçun CMK.nın 100/3-a. maddesinde
belirtilen katalog suçlardan oluşu, delillerin henüz toplanmamış olması, bu
aşamada tutuklama dışında adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağı kanaatine
varılarak CMK.nın 102/2. maddesi de gözetilip
tutukluluk halinin devamına... [karar verildi]"
26. Yetkisizlik kararı üzerine yargılamaya Van 4. Ağır
Mahkemesinin E.2018/97 sayılı dosyası üzerinden devam olunmuş, Mahkeme
21/3/2018 tarihinde tensiple birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
da karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... [Sanığın] üzerine atılı suçu işlediğine dair; tüm soruşturma
dosyası kapsamında; (şüpheli savunması, kolluk araştırma tutanakları, sorgu
zaptı, Bylock araştırma ve tespit tutanağı, HTS
inceleme ve tespit tutanağı, tanık, itirafçı şüpheli beyanları, nüfus ve adli
sicil kayıtları ile tüm soruşturma evrakı kapsamı) sanığın atılı suçu
işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular ve tutuklama
nedeninin bulunduğu, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve
atılı suça verilecek muhtemel cezanın yasadaki üst haddi ve sanığın üzerine
atılı suçun CMK'nın 100. maddesinde sayılan katalog
suçlardan olması sebebiylebir tutuklama nedeninin var
sayıldığı, işin önemi ve verilmesi beklenen ceza dikkate alındığında, tutuklama
tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulanmasının yetersiz kalacağıkanaatine varılarak sanığın tutukluluk halinindevamına... [karar verildi]"
27. Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi 13/4/2018 ve 11/5/2018
tarihlerinde resen yaptığı tutukluluk incelemesi sonunda -tahliye taleplerinin
de reddiyle- benzer gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir.
28. Mahkeme 8/6/2018 tarihinde ilk duruşmayı yapmış ancak
başvurucunun bulunduğu Ceza İnfaz Kurumu ile Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi
(SEGBİS) bağlantısı sağlanamaması nedeniyle başvurucunun savunması
alınamamıştır. Mahkeme benzer gerekçelerle başvurucunun tahliye talebinin
reddine ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
29. Mahkeme 20/7/2018 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
savunmasını almış ve bir kısım tanıklar dinlenmiştir. Mahkeme duruşma sonunda
benzer gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar
vermiştir. Başvurucunun savunmasının ilgili kısımları şöyledir:
"... daha önce kollukta, savcılıkta ...
ifade vermiştim, oradaki ifadelerim aynen tekrar ve kabul ederim. Üzerime atılı
suçlamaları kabul etmiyorum, benim hakkımda yaklaşık 19 kişi suçlamalarda
bulunmuştur, bu kişilerin beyanlarını da kabul etmiyorum. Ben dini amaçlarla
aleyhime beyanda bulunan kişilerle aynı ortamda bulundum ancak hiçbir zaman
örgütsel anlamda bir faaliyette bulunmadım. Ben 24 aydır tutukluyum, bu süre
zarfında babamı kaybettim, şuan aileme bakacak kimse
yoktur, şuan ailemin hiçbir maddi geliri yoktur, iki çocuğum vardır, ben ve
ailem mağdur olduk, kaçma ve delilleri karartma şüphem yoktur, öncelikle
bihakkın tahliyemi, mahkeme aksi kanaatte ise çeşitli adli kontrol yöntemleri
ile tahliyeme ve yapılacak yargılama sonucunda ise beraatime
karar verilmesini talep ediyorum ..."
30. Mahkeme 17/9/2018 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına, tahliyesine ve yurt dışına çıkış yasağı şeklinde kendisine
adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.
31. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinaf kanun yolunda derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
32. İlgili hukuk için bkz.
Özcan Güney (B. No: 2017/20709, 15/11/2018, §§ 30-38) kararı.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 28/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Gözaltı Tedbirinin
Hukuki Olmadığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi olmadığı hâlde gözaltına
alınması ve yirmi bir gün boyunca gözaltında tutulması nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
35. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
37. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
38. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
39. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı sonrasında
uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu
sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan
(2), §§ 84-93).
40. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki
olmadığına ve gözaltı süresinin uzun olduğuna ilişkin iddialarla ilgili olarak
anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
42. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olgular
ortaya konulmadan tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca kanunda suç olarak
düzenlenmeyen ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle
tutuklandığını belirterek kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin; ifade alma ve
sorgu esnasında sorulan soruların özel hayata dair bilgiler içermesi ve
suçlamaların ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedeniyle
özel hayat ve aile hayatı ile ifade, düşünce, din ve vicdan özgürlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
43. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
44. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının özünün tutuklanmasının hukuki olmadığına yönelik olduğu
anlaşılmakla başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
46. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
47. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
48. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
49.Genel ilkeler için bkz.
Özcan Güney (B. No: 2017/20709, 15/11/2018, §§ 57-62) kararı.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
50. Başvurucu; 6415 sayılı Kanun'a muhalefet, Anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme
suçlarından 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
51. Bu aşamada tutuklama tedbirinin ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığı hususu değerlendirilecektir.
52. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri incelendiğinde
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken anılan suçları işlediğine dair
-tanık beyanı, diğer şüphelilerin beyanı ve iletişimin tespiti kayıtları gibi-
somut delillerin bulunduğu olgularına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 17).
53. İddianamede ise Savcılık; başvurucunun FETÖ/PDY'nin şifreli haberleşme programı olan Bylock programını kullandığını, bir kısım
şüpheli ve tanık beyanlarına göre FETÖ/PDY'nin
Manisa'daki emniyet yapılanması içinde oluşturulan sohbet gruplarında sohbet
hocası ve grup sorumlusu olarak yer aldığını, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca
örgütün emniyet mahrem yapılanmasına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında
elde edilen verilerden örgütçe "her
şeyiyle kendisini örgüte teslim etmiş polis memuru" olarak
kodlandığını ve FETÖ/PDY'nin üst düzey yöneticileri
ile sürekli irtibat hâlinde olduğunun tespit edildiğini iddia etmiştir (bkz. §§
27-29).
54. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında ByLock
uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında
kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil
cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi
bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın
özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, § 74).
55. Ayrıca soruşturma makamlarınca başvurucunun elde edilen telefon
görüşme içeriklerine göre örgütle bağlantılı kişilerle sürekli olarak irtibat
hâlinde olduğu, bir kısım tanık beyanlarına ve yapılan araştırmalara göre
başvurucunun Manisa'daki emniyet yapılanması içinde oluşturulan sohbet
gruplarında sohbet hocası ve grup sorumlusu olarak yer aldığı ve kendisini her şeyiyle örgüte teslim eden
kişi olarak kodlandığı iddia edilmiştir. Bu bağlamda anılan olguların da
FETÖ/PDY ile başvurucu arasında örgütsel bir ilişki bulunduğuna -dolayısıyla
başvurucunun suç işlediğine- dair kuvvetli belirti olarak kabulü mümkündür.
56. Sonuç olarak FETÖ/PDY'nin
haberleşme aracı olan Bylock
programını kullandığı soruşturma makamlarınca anlaşılan başvurucunun özel
olarak kodlanan kişilerden olması,
grup sorumlusu olarak örgüt hiyerarşisi içinde yer alması ve örgüt
mensuplarıyla toplantılar gerçekleştirmesi hususlarının suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
57. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir.
Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında
ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde
delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha
fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
58. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır.
59. Somut olayda Hâkimlikçe başvurucunun tutuklanmasına karar
verilirken delilleri etkileme, kaçma ihtimali bulunmasına ve başvurucunun
üzerine atılı suçun tutuklama nedeni varsayılabilen suçlardan olmasına
dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki
genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Hâkimlik
tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu
yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu
söylenebilir.
60. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile
bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza
soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
61. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Hâkimlikçe isnat
edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemini de gözönünde tutularak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
sonucuna varılmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez (bkz. § 17).
62. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
63. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
64.Başvurucu; soruşturma dosyasında bulunan kısıtlama kararı
nedeniyle hakkında toplanan delillerin neler olduğunu bilemediği için etkin bir
savunma geliştiremediğini, bu nedenle tutuklama kararına etkili şekilde itiraz
edemediğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
65. Olağanüstü hâl ilanına konu olaylar kapsamında suçlanan
başvurucunun tutuklanmasına karar verildiği tarihte olağanüstü hâl devam
etmektedir. Bu itibarla başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasına
karar veren yargı mercilerinin bağımsız ve tarafsız olup olmadığının incelenmesi
Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında
öncelikle başvurucunun tutuklanmasına karar veren mercinin
başta Anayasa'nın 19. maddesi olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı davranıp davranmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması
hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp
kılmadığı değerlendirilecektir (bkz.
§§ 46-48).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
66. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
67. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
(1) Genel
İlkeler
68. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2) (§§
169-174) kararı.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
69. Başvuru formunda soruşturma dosyasını incelemeye izin
verilmediği ileri sürülmüş ancak iznin verilmemesine neden olan kararın
savcılık ya da hangi mahkeme tarafından hangi tarihte verildiğine ilişkin bir
açıklamada bulunulmamıştır.
70. Başvuru formu ve eklerinde kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte Bursa 10. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 26/1/2018
tarihi itibarıyla kısıtlılık 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı
fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır (bkz. § 30).
71. Başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamaların
ve buna ilişkin olguların emniyette ifadesi alınırken Savcılıkta ve sorgu
esnasında başvurucuya sorulan sorularda açıklandığı, başvurucunun da ifadesinde
anılan suçlamalarla ilgili beyanda bulunduğu görülmektedir (bkz. §§ 10-16).
72. Öte yandan tutukluluğa itiraz dilekçesinde başvurucu müdafii tarafından da savunma yapılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil
eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin
olduğu anlaşılmaktadır.
73. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında yaklaşık
birkaç ay devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlama nedeniyle
başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının
kabulü mümkün görülmemiştir.
74. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
75. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması suretiyle yapıldığı iddia olunan
müdahalenin bu hakka dair Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere
aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan
ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
4. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
76. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tahliye
taleplerinin ve itirazlarının -tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve
yeterli gerekçe olmadan reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
77. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
78. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin yedinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
79. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
80. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, § 17).
81. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesince
mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken
etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27;
Ekrem Atıcı, B. No: 2014/15609,
8/3/2018, §§ 27-30).
82. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 16/11/2018 tarihinde
mahkûmiyetine ve tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
83. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Sulh Ceza Hâkimliğinin
Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
84. Başvurucu; tutuklama kararını veren ve tutuklamaya itirazı
inceleyen sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadıklarını, bu
nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
85. Sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini
sağlamadığına, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığına ve tutukluluğa itirazın
bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı
etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar
Anayasa Mahkemesince birçok kararda incelenmiş, bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, §§ 64-78, 94-97).
86. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
87. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
88. Başvurucu, tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak
yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
89. Bakanlık; başvurucunun şikâyeti konusunda 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen tazminat davasının etkili bir kanun yolu
olduğunu, dolayısıyla etkili hukuk yolları tüketilmeden yapılan başvuruyla
ilgili olarak başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik
kararı verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bakanlık ayrıca Anayasa Mahkemesinin
esas incelemesi yapması durumunda soruşturma sürecinde sulh ceza
hâkimliklerince yapılan tutukluluk incelemelerinin 27/7/2016 tarihli ve 29783
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 668 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve
Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 3.
maddesi uyarınca dosya üzerinden yapıldığı ve Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri kararına atıfla
olağanüstü dönemin koşullarında başvurucunun tutukluluk incelemelerinin dosya
üzerinden yapılmasının hukuka uygun olduğu görüşündedir.
b. Değerlendirme
90. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
91. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
92. Anayasa'nın Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. maddesinin üçüncü
fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
93. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
94. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
95. Anayasa Mahkemesi Salih Sönmez
(B. No: 2016/25431, 28/11/2018) kararında tutukluluk incelemelerinin duruşmasız
yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini
incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda başvurucunun inceleme tarihi
itibarıyla hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak
verilecek bir ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını
sağlamayacağı ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş ve bu
durumda yalnızca kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili
bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata
hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır.
96. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu tür ihlal
iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.
97. Somut olayda başvurucu 13/2/2018 tarihinde Mahkeme önüne
çıkmış ve itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur.
Başvurucu 16/7/2016 tarihinde tutuklanmıştır. Buna göre başvurucu tutuklama
kararından 1 yıl 6 ay 27 gün sonra hâkim önüne çıkmıştır. Dolayısıyla somut
başvuru yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu
değildir.
98. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
99. Başvurucu, gözaltında ve ceza infaz kurumunda insani olmayan
koşullarda tutulması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
2. Değerlendirme
100. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetleri Anayasa'nın 17.
maddesi kapsamında değerlendirilmiştir.
101. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
102. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
103. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, § 17).
104. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin
savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturmanın
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını da sağlamaya elverişli olmalıdır (Tahir Canan, § 25).
105. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında, işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin
belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa
dahi- şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının
sağlanması gerektiği açıktır (Tahir Canan,
§ 25).
106. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir.
Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari merciye ilettiğine dair bir bilgi veya belge sunmadığı da
gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
107. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata ve Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
108. Başvurucu, herhangi bir suç şüphesi olmadığı hâlde
konutunda ve işyerinde kendisini ve ailesini rencide edecek şekilde arama
yapılmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
109. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu bağlamda başvurucunun aramanın hukuki olmadığına ilişkin şikâyeti
özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
110. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar ([GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma
tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda
yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren
makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme
yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları
kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan
zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî
uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden
daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için
bkz. Hülya Kar, §§21-46).
111. Somut olayda başvurucu hakkında başlatılan bir soruşturma
kapsamında başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapıldığı
belirtilmektedir. Başvurucu bu tedbir nedeniyle özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin bir
soruşturma kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla
gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
112. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma
tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi
bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir
hukuki düzenlemeye dayanmaktadır ve başvurucuya itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka
tedbir, süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.
113. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru
formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
114. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, özel hayata
saygı ve konut dokunulmazlığı haklarına yönelik bir ihlalin olmadığının açık
olması nedeniyle açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Savunma Hakkının İhlal
Edildiği İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
115. Başvurucu, ceza infaz kurumunda avukatı ile yaptığı
görüşmelerinin kayıt altına alınması nedeniyle savunma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
116. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
117. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
118. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
119. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
başvurucu hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun
başvuru formunda dile getirdiği -savunma hakkının kısıtlandığı yönündeki-
şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında temyiz aşamalarında ileri sürebilme ve
bu aşamalarda inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede derece
mahkemelerinin yargılama ve temyiz süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki
adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel
başvuruya konu edildiği görülmüştür.
120. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
121. Başvurucu, kendisiyle ilgili olarak yayımlanan haberler
nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
122. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait
olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.
Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve
henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
123. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma sağlamaktadır.
Öte yandan Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü,
bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle Anayasa'nın 38.
maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesi,
yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin kamuoyuna bilgi
vermesini engellemez (Erdal Tercan [GK],
B. No: 2015/15637, 12/4/2018, § 79). Ancak masumiyet karinesine saygı
gösterilmesi söz konusu olduğundan Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası,
bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar
(Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
124. Somut olayda başvurucu hakkında yayımlanan haberler
nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür. Başvurucu,
yayımlanan haberlerin zaman ve içeriğine dair bir bilgi vermemiştir. Buna göre
FETÖ/PDY'ye yönelik yapılan soruşturmalarla ilgili
haber yapılmasının veya soruşturma başlatıldığının kamuoyuna duyurulmasının tek
başına masumiyet karinesine aykırılık teşkil ettiği söylenemez (bkz. § 13;
benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Erdal
Tercan, § 81; Mustafa Başer ve
Metin Özçelik, B. No:
2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, §§ 180, 181).
125. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltı tedbirinin hukuka aykırı olması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Sulh ceza hâkimliğinin bağımsız ve tarafsız olmadığına
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Haksız arama nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
28/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.