TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CENGİZ TÜRKMEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/43843)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Cengiz
TÜRKMEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Havva
ALAN ÖZCEL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun
makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması, tutukluluğa itirazın ve tahliye taleplerinin
bağımsız ve tarafsız hâkim güvencelerine aykırı olan sulh ceza hâkimliklerince
karara bağlanması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; bir kısım medya organında yapılan
haberler nedeniyle şeref ve itibar hakkının; müdafi hukuki yardımından gereği gibi
yararlanılmaması ve mevzuata aykırı bir şekilde dijital delillere el konulması
nedeniyle adil yargılanma hakkının; hiçbir suç şüphesi olmadan evinin ve
işyerinin aranması nedeniyle özel hayata saygı ile konut dokunulmazlığı
haklarının; gözaltı ve tutukluluk süreçlerindeki bazı uygulamalar nedeniyle
kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Tutuklamaya İlişkin
Süreç
6. Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından
başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım şüpheliler hakkında Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanmasının (PDY) Manisa emniyet yapılanmasıyla bağlantılı olarak bir
soruşturma başlatılmıştır.
7. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında 12/7/2016 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
8. Başvurucunun ifadesi 13/7/2016 tarihinde Manisa Emniyet
Müdürlüğünde alınmıştır. İfade alma işlemi sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur. İfadesine esas olmak üzere
başvurucuya, alınan birtakım beyanlarda adının FETÖ/PDY'nin
Manisa emniyet yapılanması içinde il imamından sonra en yetkili kişi olarak
geçtiği, aynı beyanlarda Manisa Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubede çalışan
polislere sohbet imamlığı yaptığının, bu polisler hakkında bilgiler
topladığının, kod adı kullandığının, emniyet yapılanmasında mütevelli heyeti
içinde sorumluluk üstlendiğinin, sohbet imamlığı yaptığı toplantıların
öncesinde cep telefonlarının sohbet yaptığı yerde bulunmaması gerektiği yönünde
talimatlar verdiğinin, bu toplantılarda Fetullah
Gülen'in videolarını izlettiğinin ve kitaplarını okuduğunun belirtildiği
hususları açıklanarak bu konuya ilişkin birtakım sorular sorulmuştur. İfadesine
esas olmak üzere başvurucuya ayrıca FETÖ/PDY'nin
Manisa emniyet yapılanması içinde önemli görevler (il imamlığı, emniyet
imamlığı sohbet hocalığı gibi) icra ettiği iddia edilen birtakım kişilerin
kullandıkları telefonlara ilişkin HTS kayıtlarının incelenmesinde, bu kişilerle
arama-aranma ya da mesaj atma-alma şeklinde iletişiminin olduğu hususu
belirtilerek bu hususa ilişkin birtakım sorular sorulmuştur. Başvuruya son
olarak FETÖ/PDY ve bu örgütün Manisa geneli ile emniyet yapılanmasına ve bu
yapılanma içinde görev alıp almadığına ilişkin birtakım sorular sorulmuştur.
Başvurucu ifadesinde genel olarak isnat edilen suçlamaları kabul etmemiş,
FETÖ/PDY ile alakası olmadığı ve bu örgüte ilişkin bilgisinin olmadığı yönünde
beyanlarda bulunmuştur (FETÖ/PDY'nin genel
özelliklerine ve bu paragrafta geçen birtakım terimlere ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, § 26).
9. Başsavcılık 15/7/2016 tarihinde başvurucuyla birlikte yirmi
şüpheliyi tutuklanması talebiyle Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
Tutuklama talep yazısında "Şüphelilerden
M.A.U., S.K., S.S., Cengiz TÜRKMEN, M.K. ve Ş.U.'un
emniyet personeli olmadıkları halde, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün Devleti
ele geçirme planının bir parçası olarak yapılanmada azami bir gayret sarf
ettiği ve silahlı bir güç olan polis teşkilatı içerisinde taban bulma
faaliyetinin bir gereği olarak, polis teşkilatı içerisindeki polislerin dini
duygularını sömürmek ve kullanmak suretiyle tabanlarını genişletmeye
çalıştıkları, bu doğrultuda şubelerde oluşturulan sohbet ve ders grubu adı altındaki
ve polis memurlarının katıldığı toplantılara ders hocası - imamı adı altında
katılmak suretiyle faaliyette bulundukları diğer şüphelilerin ise polis memuru
olarak grupladıkları polis memurlarının içerisinde bulunan gruplara aynı amaç
doğrultusunda sorumluluk yaptıkları, ders hocası ve istişare grubuna katılan
grup sorumlusu polislerin kendilerine gösterdikleri hedefler doğrultusunda ve
istişare grubunda alınan kararlar doğrultusunda hareket ettikleri, himmet adı
altında para topladıkları, polis teşkilatı gibi devlet güvenliği ile doğrudan
ilgili olan bir kurumun personellerini kişisel bilgilerini toplayacak ve
bunları ders hocaları aracılığı ile il emniyet imamının emir ve selayeti altında toplanan çatı yapıya iletecek şekilde
hareket ettikleri, bir kısım şüphelilerin kod isim kullandıkları, dini sohbet
adı altında yaptıkları toplantılarda amaçlarını deklare eder şekilde gizliliğe
azami önem verdikleri, tanık, itirafçı ve gizli tanık beyanlarından
anlaşıldığından, Şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu
anlaşılmakla; Atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair
yasada yazılı cezanın üst haddi suçun katalog suçlardan olması, kaçma ve tanıklar
tarafından beyan edilen delilleri karartma ihtimalleri dikkate alınarak 5271
sayılı CMK'nın [Ceza Muhakemesi Kanunu] 100. vd. maddeleri uyarınca ayrı ayrı
tutuklanmalarına..." karar verilmesi istenmiştir.
10. Savcılığın talep yazısının içeriği ve başvuruya yönelik
suçlama sorgu işlemi öncesinde Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından
başvurucuya özetle anlatılmıştır. Bu sırada başvurucunun avukatı hazır
bulunmuştur. Başvurucu, sorgu sırasında "...ben
ne Manisa da ne de başka bir yerde herhangi bir sohbete katılmadım, kimse
hakkında herhangi bir bilgi toplamadım, M.K'yı iş kur
dan tanırım, tam tarihini hatırlamadığım bir zamanda arkadaşımın iş başvurusu
için gittiğimde tanımıştım, Ş.U'u da isim olarak
tanımıyorum, ancak gözaltına alındıktan sonra simaen
hatırladım, ancak nerden hatırladığımı bilmiyorum, şimdi kendisinin de öğretmen
olduğunu öğrendim, belki seminerlerde karşılaşmış olabiliriz, hakkımda bahsi
geçen ve herhangi bir terör örgütü ile hiçbir şekilde ve surette bir bağım
yoktur, herhangi maddi ve manevi desteğim yoktur, ayrıca dergi ve gazete
aboneliği ve ders hocalığı gibi faaliyetlerde bulunmadım, Cengiz dışında ikinci
bir ismim yoktur, veya kod adım yoktur, kısacası bana isnat edilen tüm
suçlamaları reddediyorum, bana iftira atıldığını düşünüyorum, imkan dahilinde
bu iftira atanlar kimler öğrenmek istiyorum, sabah 06:00 da gözaltına alınmak
için kapıma dayanıldı. evde 6,5 aylık hamile eşim vardır, o saatte ne gerek
vardı, arasalar gelirdik, kaçma ihtimalim yoktur, yerim yurdum bellidir, çalıştığını
kurum bellidir, devlet memuruyum, öğretmenim, öğrencilerini en iyi şekilde
yetiştirerek vatanıma milletime hizmet ediyorum, nesil yetiştiriyorum, daha iyi
hizmet etmek için yüksek lisans yaptım, doktora yaptım ve doktoramı bitirmek
üzereyim, yerli ve yabancı uluslar arası konferanslarda makalem yayınlandı,
kısacası benim işim kalemle, terörle değildir, benim işim ilimle, silahla
değildir, 4 gündür 6 m2 lik havasız, yaz sıcağında,
tuvalet arızalı, duş imkanı yok, tuvalet kağıdı yok, her taraf çamur pislik
içinde 3 kişilik hücrelerde 4 kişi kaldık, bir arkadaşımız yerde yattı, sert
zeminden dolayı ben iki gündür uykusuzum, havluyu sarıp yastık yaptım, 3. ve 4
. gün hiç uyumadan yaklaşık şu an itibariyle 22 saattir savunma veriyorum,
emniyetteki polis ifademi gece 23:30 da aldı, 01:30 da bitti, yemek olarak 4
gündür bize sadece yarım ekmek arası bazen yarım peynir, bazen ne olduğu belli
olmayan 2-3 parça et, ekmek yemekten bağırsaklarımız kilitlendi, uzun zamandır
çocuk istiyorduk rabbim nasip etti, eşim 6,5 aylık hamile, bu zor zamanda
eşimin, hayat arkadaşımın, can yoldaşımın yanında bulunmak durumundayım, özel
bir sebepten dolayı aylık doktor kontrollerini hanımımı Balıkesir den İstanbul
a götürüyorum, ayrıca evimizi çalıştığını yere taşımak üzereyken taşınma
işlemim yarım kaldı, bugüne kadar hiçbir kötü sicil kaydım bulunmamaktadır,
tutuksuz yargılanmak istiyorum..." şeklinde beyanda
bulunmuştur.
11. Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 16/7/2016 tarihinde,
başvurucunun anayasayı ihlal, silahlı terör örgütüne üye olma ve 7/2/2013
tarihli ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'a
muhalefet suçlarından tutuklanmasına karar verilmiştir. Hâkimliğin tutuklama
kararının ilgili bölümü şöyledir:
"Şüpheliler ...Cengiz Türkmen, ...'e isnat
edilen terörizmin finansmanının önlenmesi hakkındaki kanuna muhalefet, anayasal
düzeni ortadan kaldırmaya tesebbüs etme, terör örgütü
kurmak veya yönetmek, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçunun vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, dosyada mevcut tutanaklar, tanık beyanları etkin
pişmanlık yararlanmak isteyen şüpheli beyanları, HTS tutanakları birlikte
değerlendirildiğinde şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, atılı
suçun CMK'nun 100. maddesinde sayılan katalog
suçlardan olması, yasada öngörülen ceza miktarı nedeni ile kaçma şüphesi,
verilecek tutuklama kararının ölçülü oluşu ve adli kontrol hükümlerinin
uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla 5271 sayılı CMK'nun
100 ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına...[karar
verildi.]"
12. Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliği 6/10/2016 tarihinde, Manisa
Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine başvurucunun da aralarında bulunduğu
çok sayıda şüphelinin tutukluluk durumunu incelemiş ve "...atılı eylemin niteliği, mevcut delil
durumu, delillerin henüz toplanmamış olması, üzerlerine atılı suçun CMK'nun 100 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması,
atılı suçta öngörülen cezanın alt ve üst sınırı, tutuklama gerekçeleri göz
önüne alındığında kaçma şüphesi olduğundan..." gerekçesiyle
tutukluluğun devamına karar vermiştir.
13. Başvurucu 31/10/2016 tarihinde tutukluluğun devamına ilişkin
karara itiraz etmiş, Manisa 2. Sulh Ceza Hâkimliği 14/11/2016 tarihinde "...şüphelinin üzerine atılı suçun vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, delillerin henüz toplanmamış olması,
tutuklulukta geçen süre, üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunması, üzerine atılı suçun
katalog suçlardan olması, atılı suçta öngörülen cezanın alt ve üst sının göz
önüne alındığında kaçma şüphesi olduğundan..." gerekçesiyle
itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
14. Başvurucu, anılan kararı 14/11/2016 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
15. Başvurucu 22/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. Manisa Cumhuriyet Başsavcılığının 10/1/2018 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
kamu davası açılmıştır.
17. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin
kuruluşu, sosyo-kültürel ve zihinsel yapısı, yönetim
modeli, faaliyet şekli, hiyerarşik yapısı, istihbarat ağı, mali yapısı,
haberleşmede kullandığı yöntemler, örgütün eleman devşirme faaliyetleri
hususlarında birtakım açıklamalara değinilmiştir. Sonrasında ise başvurucunun
FETÖ/PDY'nin Manisa yapılanmasında yer aldığına
ilişkin birtakım olgulara dayanılmıştır. Bunlar özetle şöyledir:
i. Başvurucunun örgüt mensuplarının örgüt içinde haberleşme
aracılığıyla kullandıkları ByLock
programını bizzat aktif olarak kullandığı belirtilmiştir.
ii. Başvurucu hakkında birtakım beyanlarda bulunan H.B., C.D.,
M.P., M.T. ve A.C.Ç. adlı kişilerin başvurucunun FETÖ/PDY'nin
Manisa yapılanması içinde yer aldığı yönünde beyanlarda bulunduğu
belirtilmiştir. Beyanların içeriği incelendiğinde; başvurucunun sohbet hocalığı
yaptığı, sohbete katılan polis memurlarının birtakım bilgilerini topladığı,
Manisa emniyet yapılanmasına ilişkin olarak tüm kararları alan ana heyetin
üyelerinden biri olduğu ve bu heyette istihbarat imamı olarak görev yaptığı,
üniversite öğrencisi iken ev imamlığı yaptığı gibi hususlarda beyanlarda
bulunulduğu görülmektedir. Hatta M.T. isimli şahsın kendi telefonuna ByLock programını başvurucunun yüklediği yönünde
beyanda bulunduğu belirtilmiştir.
iii. Başvurucunun FETÖ/PDY'nin finans
kuruluşu olduğu belirtilen Bank Asyada hesap
hareketlerinin örgüte destek mahiyetinde olduğu ileri sürülmüştür. Bu kapsamda
başvurucunun Bank Asyada hesabının olduğu, bu hesapta
31/12/2013 ile 24/12/2014 tarihleri arasında 35.250,24 TL'lik artış olduğu
belirtilmiştir (Bank Asyanın FETÖ/PDY ile bağlantısı
hususundaki açıklamalar için bkz. Metin
Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 26, 35).
iv. Başvurucunun HTS kayıtlarının incelenmesi sonucunda, FETÖ/PDY'nin Manisa yapılanması içinde yer aldığı
değerlendirilen ve haklarında soruşturma yürütülen birçok kişiyle irtibat
hâlinde olduğu belirtilmiştir.
18. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin
hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"...
*Şüphelinin PDY/FETÖ silahlı terör örgütü
mensuplarının kullanması amacıyla oluşturulmuş ve münhasıran bu suç örgütü
mensupları tarafından ve örgüt talimatıyla bu ağa dahil olunup gizliliği
sağlamak amacıyla haberleşme için kullanılan BYLOCK programını 5362421214@ttnet
adsl hattı ile 0535 793 07 64 gsm
numaralı hattı aracılığıyla kullandığı, BYLOCK isimli programa PDY/FETÖ silahlı
terör örgütü içerisinde faaliyet göstermeyen bir kişinin ulaşmasının mümkün
olamaması, bu manada söz konusu programın bir kişide mevcudiyetinin aslen ve
doğrudan doğruya örgütle görüşme dahilinde devam eden bir organik bağı ispat
eden bir sübut vasıtası olması,
*Şüphelinin örgüte ait Bankasyada
bulunan 3388695 numaralı hesabında 31/12/2013 tarihi itibariyle para
bulunmamasına rağmen 24/12/2014 tarihinde 35,250,24 TL bakiye farkın
bulunduğunun, bu manada örgüt elebaşının talimatına uygun şekilde hesaba para yatardığının tespit edilmesi,
*Şüphelinin HTS kayıtlarının yapılan
incelemesinde PDY/FETÖ silahlı terör örgütü Manisa Yapılanması içerisinde
sohbet hocası, grup sorumlusu, mütevelli üyesi gibi görevlerle yer aldıkları
tespit edilen ve haklarında soruşturma yürütülen bir çok
şüpheli ile irtibat içerisinde olduğunun tespit edilmesi,
*Yürütülen soruşturmalar kapsamında alınan
tanık, itirafçı şüpheli beyanlarından şüphelinin PDY/FETÖ Silahlı Terör
Örgütünün Manisa Emniyet Yapılanması içerisinde oluşturulangruplarda
grup sorumlusu, ders hocası, ana heyet mensubu olarak yer aldığının sabit
olması,
Göz önüne alındığında şüphelinin PDY/FETÖ
silahlı terör örgütünün Manisa İl Yapılanması içerisinde yer alarak örgüte üye
olduğu,
Anlaşılmıştır.
..."
19. Manisa 4. Ağır Ceza Mahkemesi 18/1/2018 tarihinde,
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/139 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
20. Manisa 4. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan tensip (duruşmaya
hazırlık) incelemesi sonunda yetkisizlik kararı ile dosyanın Balıkesir 2. Ağır
Ceza Mahkemesine gönderilmesine ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
karar verilmiştir.
21. Yetkisizlikle Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen
dosya aynı Mahkemenin E.2018/154 sayısına kaydedilmiştir. Balıkesir 2. Ağır
Ceza Mahkemesi ise 6/6/2018 tarihli duruşmada dosyanın hukuki ve fiilî irtibat
nedeniyle Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 2017/856 Esas sayılı
dosyası ile birleştirilmesine ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir.
22. Birleştirme kararı üzerine Mahkemece 28/6/2018 tarihinde
yapılan inceleme sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir.
23. Mahkemece 8/10/2018 tarihli duruşmada başvurucunun
tahliyesine karar verilmiştir.
24. Yapılan yargılama sonucunda Mahkeme, 22/4/2019 tarihli
kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay
hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Hükme karşı istinaf yoluna
başvurulmuş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla yargılama
dosyası ilk derece mahkemesindedir.
B. İlgili Süreç
25. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda FETÖ/PDY olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 12-25).
26. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da darbe
girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 51; Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
IV. İLGİLİ HUKUK
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
28. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
29. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli
veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2)
Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim
veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.
30. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne
çıkarılmayan,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde
gerçekleştirilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
31. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
32. 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar
başlıklı 153. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya
içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak
alabilir.
(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek
alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan
suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:
...
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3)
Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi
raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(4)
Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya
içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve
belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir..."
33. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Anayasayı ihlal" kenar başlıklı
309. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen
yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye
teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılırlar."
34. 5237 sayılı Kanun'un "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
35. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör tanımı" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Terör; cebir ve şiddet kullanarak;
baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle,
Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik,
ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet
otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve
hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya
genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından
girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."
36. 3713 sayılı Kanun'un "Terör
suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Birinci maddede belirlenen amaçlara
ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da,
bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya
amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.
Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına
suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."
37. 3713 sayılı Kanun'un "Terör
suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315
ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
38. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek
o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı
aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur."
39. 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının
Önlenmesi Hakkında Kanun'un 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) 3 üncü madde
kapsamında suç olarak düzenlenen fiillerin gerçekleştirilmesinde tümüyle veya
kısmen kullanılması amacıyla veya kullanılacağını bilerek ve isteyerek belli
bir fiille ilişkilendirilmeden dahi bir teröriste veya terör örgütlerine fon
sağlayan veya toplayan kişi, fiili daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç
oluşturmadığı takdirde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır..."
40. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı
1. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Bu kanun, ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya
bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve
kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz
hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsar."
41. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz
hâkimliklerinin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
" (1) İnfaz hâkimliklerinin görevleri
şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz
kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri,yerleştirilmeleri,
barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin
sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve
tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem
veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak,
...
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan
konulara ilişkin hükümler saklıdır."
42. 4675 sayılı Kanun'un
"İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü" kenar başlıklı 5.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde
hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili
faaliyetlerin kanun, tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı
olduğu gerekçesiyle bu işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren
on beş gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet
yoluyla infaz hâkimliğine başvurulabilir.
Şikâyet, dilekçe ile doğrudan doğruya infaz
hâkimliğine yapılabileceği gibi; Cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu
ve tutukevi müdürlüğü aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz hâkimliği dışında
yapılan başvurular hemen ve en geç üç gün içinde infaz hâkimliğine gönderilir.
Sözlü yapılan şikâyet, tutanağa bağlanır ve bir sureti başvurana verilir.
...
Şikâyet yoluna başvurulması, yapılan işlem
veya faaliyetin yerine getirilmesini durdurmaz. Ancak, infaz hâkimi giderilmesi
güç veya imkânsız sonuçların doğması ve işlem veya faaliyetin açıkça hukuka
aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda işlem veya
faaliyetin ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir."
43.4675 sayılı Kanun'un
"İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar"
kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi,
duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek
gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında
resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca
ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı
görüşünü alır. Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi,
hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri
toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya tutuklu,
savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla
birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. İnfaz hâkimi gerekli görmesi
durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.
İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti
yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da
faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
44. Mahkemenin 3/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu; suç oluşturmayan -dinî ve siyasi sohbetler yapıp
yapmadığı, bunları kimlerle yaptığı, kurban bağışını nerelere verdiği,
öğrencilere burs verip vermediği gibi- birtakım eylemlerin suçlamalara dayanak
alındığını, tutuklama kararının ve tutukluğa itiraz üzerine verilen kararın
gerekçesiz olduğunu, suç işlediğine dair somut herhangi bir delil olmamasına
rağmen tutuklanmasına karar verildiğini, delil karartma ihtimalinin ve kaçma
şüphesinin bulunmadığını, keyfî bir şekilde özgürlüğünden mahrum bırakıldığını,
isnat edilen suçla bir ilgisinin bulunmadığını, tutuklama kararı verilirken
ölçülülük ilkesinin gözönüne alınmadığını, adli
kontrol uygulamasının neden yetersiz kalacağının açıklanmadığını belirterek din
ve vicdan ile düşünce ve kanaat hürriyetlerinin, suç ve cezaların kanuniliği
ile eşitlik ilkelerinin, kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
46. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
48. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak
genel ilkeler için bkz. Metin Evecen, §§
47-52.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
49. Başvurucu, Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 16/7/2016
tarihli kararıyla tutuklanmıştır.
50. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsünün ardındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin
Manisa emniyet yapılanması içinde yer aldığı iddiasıyla yürütülen bir
soruşturma (bkz. § 6) kapsamında anayasayı ihlal, silahlı terör örgütüne üye
olma ve 6415 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesi uyarınca tutuklanmıştır (bkz. § 11). Dolayısıyla başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
51. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi
gerekir.
52. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında ve iddianamede;
başvurucunun FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair tanık
anlatımlarına, Bank Asya hesabındaki para hareketliliğine, FETÖ/PDY üyelerinin
kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı
olmasına ve FETÖ/PDY'ye mensup olduğu belirtilen
birtakım kişilerle yaptığı telefon görüşmelerinin sıklığına dayanılmıştır (bkz.
§§ 11, 17).
53. Anayasa Mahkemesi ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
hâkimliklerce FETÖ/PDY yöneticisi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock
uygulamasını kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti olarak kabul
edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum
olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 74).
54. Öte yandan iddianamede; birtakım kişilerin verdikleri
ifadelerde başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya
mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulundukları görülmektedir. Bu itibarla da
başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu
görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Selçuk
Özdemir başvurusunda; FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı
şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti
olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 75).
55.Soruşturma mercilerince ayrıca başvurucunun Bank Asya
hesabında 31/12/2013 ile 24/12/2014 tarihleri arasında para artışının olduğu
tespit edilmiştir. Anayasa Mahkemesi,FETÖ/PDY'nin mali kaynağını oluşturduğu ve örgüte bu yolla gelir
sağladığı tespit edilen Bank Asyaya örgüt liderinin
ve yöneticilerinin çağrıları üzerine para yatırılmasının somut olayın
koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul
edilmesinin de temelsiz ve keyfî olmayacağını kabul etmektedir (Metin Evecen, § 58). Buna göre soruşturma
makamlarınca ve/veya tutuklama tedbirine karar veren mahkemelerce FETÖ/PDY
yöneticisi olmakla suçlanan başvurucunun örgütün mali kaynağını oluşturan ve bu
yolla gelir elde ettiği Bankadaki para artışının somut olayın koşullarına göre
suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
olarak kabul edilmesi, anılan Bankanın durumu itibarıyla temelsiz ve keyfî bir
tutum olarak değerlendirilemez.
56. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını
doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu görülmektedir.
57. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
58. Somut olayda Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken suçlara ilişkin kanunda öngörülen ceza
miktarına, isnat edilen suçun katalog suçlar arasında olmasına ve adli
kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 11).
59. FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse
tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede
faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması bu
yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına
kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 272). Ayrıca başvurucunun tutuklanmasına esas
alınan suçlar, Türk hukuk sistemi içindeki ağır cezai yaptırım öngörülen suç
tipleri arasında olup (bkz. §§ 33-39) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suçlardan anayasayı ihlal ve silahlı terör örgütüne üye olma
suçları, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan
ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 27).
60. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Manisa 1. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden -suçların ağırlığına atfen- kaçma tehlikesine yönelen
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.
61. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 151).
62. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY'yle
bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri de -gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi-
dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
63. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için öngörülen
cezanın miktarını da gözönünde tutarak başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 11) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
65. Başvurucu, tutukluluğunun devamına dair kararlar ile bu
kararlara itirazı üzerine verilen kararların gerekçelerinin matbu cümlelerin
tekrarından ibaret olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
66. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Somut olayda ihlal iddialarının özü itibarıyla tutukluluğun uzun sürmesine,
yargılamanın tutuklu devam ettirilmesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu
nedenle başvurucunun bu başlık altındaki iddiaları Anayasa'nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir.
67. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
69. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
70. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
71. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 8/10/2018
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme
Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
73. Başvurucu; talebine rağmen tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın dosya üzerinden yapıldığını, tutukluluk
incelemeleri sırasında Cumhuriyet savcısının görüşü alınırken ne kendisinin ne
de avukatının dinlenmediğini belirterek savunma hakkının ve silahların eşitliği
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
74. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
75. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
76. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
77. Anayasa Mahkemesi Salih
Sönmez kararında (B. No: 2016/25431, 28/11/2018) tutukluluk
incelemelerinin duruşmasız yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmama şikâyetini incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda inceleme
tarihi itibarıyla başvurucunun hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması hususunu
nazara alarak verilecek bir ihlal kararının yeniden hâkim önüne çıkarılmasını
sağlamayacağı ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş ve bu
durumda yalnızca kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili
bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata
hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır.
78. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda, bu tür ihlal
iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.
79. Somut olayda başvurucu tutuklandıktan 1 yıl 10 ay 20 gün
sonra 6/6/2018 tarihinde mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir
biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur. Ayrıca birleştirme kararı
sonrasında başvurucu hakkında Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen
yargılamada düzenli bir şekilde duruşmalar yapılmış ve hatta 8/10/2018 tarihli
duruşmada başvurucunun tahliyesine de hükmolunmuştur. Dolayısıyla somut başvuru
yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.
80. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
81. Başvurucu; tutukluluğa ilişkin kararları veren sulh ceza
hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız mahkeme güvencesini sağlamadığını, bu
hâkimliklerin kapalı devre bir sistemle inceleme yaptığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
82. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim
güvencesini sağlamadığı, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığı ve tutukluluğa
itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine
ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
64-78, 94-97).
83. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
84. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
85. Başvurucu; soruşturma dosyasına erişiminin kısıtlanması
kararı gerekçe gösterilerek soruşturma dosyasındaki evraklara erişiminin
engellendiğini, bu nedenle etkin savunma yapamadığını ve tutukluluğa sebep olan
hususları öğrenemediğini belirterek eşitlik ilkesinin, kişi hürriyeti ve
güvenliği ile adil yargılanma haklarının ve masumiyet karinesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
86. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
87. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle
kısıtlamanın hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın
Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit
edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki
ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
88. İlgili genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2) (§§ 169-174) başvurusu hakkında verilen karar.
(2)
İlkelerin Olaya Uygulanması
89. Başvuru formunda soruşturma dosyasını incelemeye izin
verilmediği ileri sürülmüş ancak iznin verilmemesine neden olan kararın
savcılık ya da hangi mahkeme tarafından, hangi tarihte verildiğine ilişkin bir
açıklamada bulunulmamıştır.
90. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte Manisa 4. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 18/1/2018
tarihi (bkz. § 19) itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin
(4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
91. Soruşturma aşamasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
başvurucunun FETÖ/PDY yöneticisi olması, anayasayı ihlal ve 6415 sayılı Kanun'a
muhalefet etmesi, bu noktada FETÖ/PDY'nin Manisa emniyet ayağı içinde yer alması
hususlarına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu suçlamaların ve suçlamalara
dayanak olan tanık beyanları ile HTS kayıtlarının içeriğinin Manisa Emniyet
Müdürlüğünce gerçekleştirilen ifade alma işlemi sırasında başvurucuya
açıklandığı görülmektedir (bkz. § 8).
92. Öte yandan Manisa Cumhuriyet Başsavcılığınca 15/7/2016
tarihinde düzenlenen tutuklama talep yazısı incelendiğinde, başvurucuya isnat
edilen suçlamalara ilişkin açıklamalara ayrıntılı şekilde yer verildiği
görülmektedir. Bu bağlamda suçlamalara konu edilen olaylarla ilgili bilgilere
yer verilmiş, bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik olarak da
değerlendirmelerde bulunulmuştur (bkz. § 9). Anılan talep yazısı sorgu işlemi
öncesinde Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya özetle
açıklanmıştır (bkz. § 10). Başvurucunun da iddia edilen eylemlerle ilgili
olarak birtakım anlatımlarda bulunduğu sorgu aşamasındaki beyanından
anlaşılmaktadır (bkz. § 10). Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin
isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu
öncesinde gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
93. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş, başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında soruşturma
aşamasında dosyanın incelenmesine izin verilmemesi nedeniyle başvurucunun
tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün
görülmemiştir.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun dosyayı incelemeye izin
verilmemesi nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
95. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle
yapıldığı belirtilen müdahalenin Anayasa'da -özellikle 19. maddenin sekizinci
fıkrasında- yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
B. Şeref ve İtibar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
96. Başvurucu; soruşturma süresince ismi ve görüntüsünün sürekli
yerel ve ulusal medya organlarında teşhir edildiğini, tüm meslek hayatının ve
itibarının yok edildiğini belirterek mülkiyet, şeref ve itibar ile çalışma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
97. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun hakkında yapılan haberlerin gerçeği yansıtmadığı yönündeki
şikâyetinin özü başvurucunun şeref ve itibar hakkına ilişkindir. Bu nedenle
şikâyetin bir bütün olarak şeref ve itibar hakkı kapsamında incelenmesi
gerekir.
98. Öte yandan masumiyet karinesi, kişinin suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu
olarak nitelendirilmemesini ve suçlu muamelesine tabi tutulmamasını güvence
altına alır. Anayasa Mahkemesi, yargılama makamları veya diğer devlet
görevlilerinin ifadeleri veya kışkırtmasına dayanmayan basın ve yayın
organlarındaki yazılar veya bazı küçük düşürücü haberlerle ilgili şikâyetleri
bir bütün olarak şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı kapsamında
değerlendirmektedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617,
8/4/2015, § 31).
99. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin
gerekçe ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
100. Somut olayda başvurucunun başvuru formu ve eklerinde, bir
kısım medya organının hangi açıklama ve yorumları ile kendisini suçlu olarak
teşhir etmek suretiyle şeref ve itibar hakkını ihlal ettiğini belirtmediği
görülmektedir. Bunun yanı sıra başvurucu, şeref ve itibar hakkını ihlal
ettiğini ileri sürdüğü bir kısım medya organlarına yönelik hiçbir belirleyici
ya da ayırt edici ifade de kullanmamış; başvuru formunda anılan iddialarını
somut bir olgu veya olay belirtmeksizin soyut olarak dile getirmiştir.
101. Dolayısıyla başvurucunun şeref ve itibar hakkını ihlal
ettiğini ileri sürdüğü bir kısım medya organı tarafından yapıldığı iddia edilen
açıklama ve yorumlar yönünden başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili deliller
sunarak olaylara ilişkin iddialarını kanıtlama ve hangi Anayasa hükmünün ihlal
edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını ortaya
koyma yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmıştır.
102. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun şeref ve itibar
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının temellendirilmemiş olduğu
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
103. Başvurucu; avukatı ile yaptığı görüşmelerin kayıt altına
alındığını, fiziki koşulların yetersiz olması nedeniyle avukatıyla
görüşemediğini, telefonuna ve bilgisayarına imajı alınmadan hukuka aykırı bir
şekilde el konulduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
104. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
105. Somut olayda başvuruya konu yargılamanın devam ettiği
tespit edilmiştir (bkz. § 24). Bu kapsamda başvurucunun bu başlık altındaki
şikâyetlerine ilişkin hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin
bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
106. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Özel Hayata Saygı ile
Konut Dokunulmazlığı Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
107. Başvurucu, hiçbir gerekçe gösterilmeden evinin ve işyerinin
arandığını belirterek mülkiyet ile çalışma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
108. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının bu kapsamında incelenmesi gerekir.
109. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan
Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak
hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün
işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve
özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin
gerekçe ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, §§ 19, 20).
110. Somut olayda başvurucunun, başvuru formu ve eklerinde,
arama kararının neden hukuka aykırı olduğu ve bu arama işlemlerinin ne zaman
gerçekleştiği hususunda herhangi bir açıklamada bulunmadığı gibi arama
işlemlerine dair herhangi bir bilgi ya da belgeyi de başvuru formuna eklemediği
görülmektedir. Bir diğer deyişle başvurucu, arama işlemleri ile ilgili olarak
anılan iddialarını somut bir olgu veya olay belirtmeksizin soyut olarak dile
getirmiştir.
111. Dolayısıyla başvurucunun özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı
haklarını ihlal ettiğini ileri sürdüğü arama işlemleri yönünden başvuruya konu
ihlal iddialarıyla ilgili deliller sunarak olaylara ilişkin iddialarını
kanıtlama ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda
bulunmak suretiyle hukuki iddialarını ortaya koyma yükümlülüğünü yerine
getirmediği anlaşılmıştır.
112. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun özel hayata saygı ve
konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının
temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
113. Başvurucu; insan haklarıyla bağdaşmayan koşullarda yirmi üç
gün boyunca gözaltında tutulduğunu, gözaltındaki ve ceza infaz kurumundaki
koşulların işkence ve kötü muamele yasağıyla bağdaşmadığını belirterek işkence
ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
114. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
115. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge
bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının, başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Hasan Altan (2), § 249).
116. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin
şikâyetler yönünden ise ilgili mevzuat (bkz. §§ 40-43) gereğince başvurucunun
iddialarını iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son
verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu
görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini öncelikle
yetkili yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü
muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa
zamanda uygun hâle getirilmesini isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır
(benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet
Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, §
30). Başvurucunun şikâyetleri dikkate alındığında mevcut başvuru yollarının
ulaşılabilir, şikâyetleri açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep
bulunmadığından başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını
gerektiren bir durumun da olmadığı görülmektedir (benzer yöndeki bir
değerlendirme için Didem Tütenk,
B. No: 2013/7525, 10/6/2015, §§ 40, 41).
117. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
118. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız hâkim
ilkelerine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Özel hayata saygı ile konut dokunulmazlığı haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
3/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.