logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Cengiz Türkmen [1.B.], B. No: 2016/43843, 3/7/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CENGİZ TÜRKMEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/43843)

 

Karar Tarihi: 3/7/2019

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Cengiz TÜRKMEN

Vekili

:

Av. Havva ALAN ÖZCEL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, tutukluluğa itirazın ve tahliye taleplerinin bağımsız ve tarafsız hâkim güvencelerine aykırı olan sulh ceza hâkimliklerince karara bağlanması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; bir kısım medya organında yapılan haberler nedeniyle şeref ve itibar hakkının; müdafi hukuki yardımından gereği gibi yararlanılmaması ve mevzuata aykırı bir şekilde dijital delillere el konulması nedeniyle adil yargılanma hakkının; hiçbir suç şüphesi olmadan evinin ve işyerinin aranması nedeniyle özel hayata saygı ile konut dokunulmazlığı haklarının; gözaltı ve tutukluluk süreçlerindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 22/11/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

A. Tutuklamaya İlişkin Süreç

6. Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım şüpheliler hakkında Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasının (PDY) Manisa emniyet yapılanmasıyla bağlantılı olarak bir soruşturma başlatılmıştır.

7. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında 12/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.

8. Başvurucunun ifadesi 13/7/2016 tarihinde Manisa Emniyet Müdürlüğünde alınmıştır. İfade alma işlemi sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur. İfadesine esas olmak üzere başvurucuya, alınan birtakım beyanlarda adının FETÖ/PDY'nin Manisa emniyet yapılanması içinde il imamından sonra en yetkili kişi olarak geçtiği, aynı beyanlarda Manisa Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubede çalışan polislere sohbet imamlığı yaptığının, bu polisler hakkında bilgiler topladığının, kod adı kullandığının, emniyet yapılanmasında mütevelli heyeti içinde sorumluluk üstlendiğinin, sohbet imamlığı yaptığı toplantıların öncesinde cep telefonlarının sohbet yaptığı yerde bulunmaması gerektiği yönünde talimatlar verdiğinin, bu toplantılarda Fetullah Gülen'in videolarını izlettiğinin ve kitaplarını okuduğunun belirtildiği hususları açıklanarak bu konuya ilişkin birtakım sorular sorulmuştur. İfadesine esas olmak üzere başvurucuya ayrıca FETÖ/PDY'nin Manisa emniyet yapılanması içinde önemli görevler (il imamlığı, emniyet imamlığı sohbet hocalığı gibi) icra ettiği iddia edilen birtakım kişilerin kullandıkları telefonlara ilişkin HTS kayıtlarının incelenmesinde, bu kişilerle arama-aranma ya da mesaj atma-alma şeklinde iletişiminin olduğu hususu belirtilerek bu hususa ilişkin birtakım sorular sorulmuştur. Başvuruya son olarak FETÖ/PDY ve bu örgütün Manisa geneli ile emniyet yapılanmasına ve bu yapılanma içinde görev alıp almadığına ilişkin birtakım sorular sorulmuştur. Başvurucu ifadesinde genel olarak isnat edilen suçlamaları kabul etmemiş, FETÖ/PDY ile alakası olmadığı ve bu örgüte ilişkin bilgisinin olmadığı yönünde beyanlarda bulunmuştur (FETÖ/PDY'nin genel özelliklerine ve bu paragrafta geçen birtakım terimlere ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 26).

9. Başsavcılık 15/7/2016 tarihinde başvurucuyla birlikte yirmi şüpheliyi tutuklanması talebiyle Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında "Şüphelilerden M.A.U., S.K., S.S., Cengiz TÜRKMEN, M.K. ve Ş.U.'un emniyet personeli olmadıkları halde, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün Devleti ele geçirme planının bir parçası olarak yapılanmada azami bir gayret sarf ettiği ve silahlı bir güç olan polis teşkilatı içerisinde taban bulma faaliyetinin bir gereği olarak, polis teşkilatı içerisindeki polislerin dini duygularını sömürmek ve kullanmak suretiyle tabanlarını genişletmeye çalıştıkları, bu doğrultuda şubelerde oluşturulan sohbet ve ders grubu adı altındaki ve polis memurlarının katıldığı toplantılara ders hocası - imamı adı altında katılmak suretiyle faaliyette bulundukları diğer şüphelilerin ise polis memuru olarak grupladıkları polis memurlarının içerisinde bulunan gruplara aynı amaç doğrultusunda sorumluluk yaptıkları, ders hocası ve istişare grubuna katılan grup sorumlusu polislerin kendilerine gösterdikleri hedefler doğrultusunda ve istişare grubunda alınan kararlar doğrultusunda hareket ettikleri, himmet adı altında para topladıkları, polis teşkilatı gibi devlet güvenliği ile doğrudan ilgili olan bir kurumun personellerini kişisel bilgilerini toplayacak ve bunları ders hocaları aracılığı ile il emniyet imamının emir ve selayeti altında toplanan çatı yapıya iletecek şekilde hareket ettikleri, bir kısım şüphelilerin kod isim kullandıkları, dini sohbet adı altında yaptıkları toplantılarda amaçlarını deklare eder şekilde gizliliğe azami önem verdikleri, tanık, itirafçı ve gizli tanık beyanlarından anlaşıldığından, Şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla; Atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi suçun katalog suçlardan olması, kaçma ve tanıklar tarafından beyan edilen delilleri karartma ihtimalleri dikkate alınarak 5271 sayılı CMK'nın [Ceza Muhakemesi Kanunu] 100. vd. maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına..." karar verilmesi istenmiştir.

10. Savcılığın talep yazısının içeriği ve başvuruya yönelik suçlama sorgu işlemi öncesinde Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya özetle anlatılmıştır. Bu sırada başvurucunun avukatı hazır bulunmuştur. Başvurucu, sorgu sırasında "...ben ne Manisa da ne de başka bir yerde herhangi bir sohbete katılmadım, kimse hakkında herhangi bir bilgi toplamadım, M.K'yı iş kur dan tanırım, tam tarihini hatırlamadığım bir zamanda arkadaşımın iş başvurusu için gittiğimde tanımıştım, Ş.U'u da isim olarak tanımıyorum, ancak gözaltına alındıktan sonra simaen hatırladım, ancak nerden hatırladığımı bilmiyorum, şimdi kendisinin de öğretmen olduğunu öğrendim, belki seminerlerde karşılaşmış olabiliriz, hakkımda bahsi geçen ve herhangi bir terör örgütü ile hiçbir şekilde ve surette bir bağım yoktur, herhangi maddi ve manevi desteğim yoktur, ayrıca dergi ve gazete aboneliği ve ders hocalığı gibi faaliyetlerde bulunmadım, Cengiz dışında ikinci bir ismim yoktur, veya kod adım yoktur, kısacası bana isnat edilen tüm suçlamaları reddediyorum, bana iftira atıldığını düşünüyorum, imkan dahilinde bu iftira atanlar kimler öğrenmek istiyorum, sabah 06:00 da gözaltına alınmak için kapıma dayanıldı. evde 6,5 aylık hamile eşim vardır, o saatte ne gerek vardı, arasalar gelirdik, kaçma ihtimalim yoktur, yerim yurdum bellidir, çalıştığını kurum bellidir, devlet memuruyum, öğretmenim, öğrencilerini en iyi şekilde yetiştirerek vatanıma milletime hizmet ediyorum, nesil yetiştiriyorum, daha iyi hizmet etmek için yüksek lisans yaptım, doktora yaptım ve doktoramı bitirmek üzereyim, yerli ve yabancı uluslar arası konferanslarda makalem yayınlandı, kısacası benim işim kalemle, terörle değildir, benim işim ilimle, silahla değildir, 4 gündür 6 m2 lik havasız, yaz sıcağında, tuvalet arızalı, duş imkanı yok, tuvalet kağıdı yok, her taraf çamur pislik içinde 3 kişilik hücrelerde 4 kişi kaldık, bir arkadaşımız yerde yattı, sert zeminden dolayı ben iki gündür uykusuzum, havluyu sarıp yastık yaptım, 3. ve 4 . gün hiç uyumadan yaklaşık şu an itibariyle 22 saattir savunma veriyorum, emniyetteki polis ifademi gece 23:30 da aldı, 01:30 da bitti, yemek olarak 4 gündür bize sadece yarım ekmek arası bazen yarım peynir, bazen ne olduğu belli olmayan 2-3 parça et, ekmek yemekten bağırsaklarımız kilitlendi, uzun zamandır çocuk istiyorduk rabbim nasip etti, eşim 6,5 aylık hamile, bu zor zamanda eşimin, hayat arkadaşımın, can yoldaşımın yanında bulunmak durumundayım, özel bir sebepten dolayı aylık doktor kontrollerini hanımımı Balıkesir den İstanbul a götürüyorum, ayrıca evimizi çalıştığını yere taşımak üzereyken taşınma işlemim yarım kaldı, bugüne kadar hiçbir kötü sicil kaydım bulunmamaktadır, tutuksuz yargılanmak istiyorum..." şeklinde beyanda bulunmuştur.

11. Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 16/7/2016 tarihinde, başvurucunun anayasayı ihlal, silahlı terör örgütüne üye olma ve 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'a muhalefet suçlarından tutuklanmasına karar verilmiştir. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili bölümü şöyledir:

"Şüpheliler ...Cengiz Türkmen, ...'e isnat edilen terörizmin finansmanının önlenmesi hakkındaki kanuna muhalefet, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya tesebbüs etme, terör örgütü kurmak veya yönetmek, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçunun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, dosyada mevcut tutanaklar, tanık beyanları etkin pişmanlık yararlanmak isteyen şüpheli beyanları, HTS tutanakları birlikte değerlendirildiğinde şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, atılı suçun CMK'nun 100. maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, yasada öngörülen ceza miktarı nedeni ile kaçma şüphesi, verilecek tutuklama kararının ölçülü oluşu ve adli kontrol hükümlerinin uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla 5271 sayılı CMK'nun 100 ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına...[karar verildi.]"

12. Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliği 6/10/2016 tarihinde, Manisa Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine başvurucunun da aralarında bulunduğu çok sayıda şüphelinin tutukluluk durumunu incelemiş ve "...atılı eylemin niteliği, mevcut delil durumu, delillerin henüz toplanmamış olması, üzerlerine atılı suçun CMK'nun 100 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, atılı suçta öngörülen cezanın alt ve üst sınırı, tutuklama gerekçeleri göz önüne alındığında kaçma şüphesi olduğundan..." gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar vermiştir.

13. Başvurucu 31/10/2016 tarihinde tutukluluğun devamına ilişkin karara itiraz etmiş, Manisa 2. Sulh Ceza Hâkimliği 14/11/2016 tarihinde "...şüphelinin üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, delillerin henüz toplanmamış olması, tutuklulukta geçen süre, üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunması, üzerine atılı suçun katalog suçlardan olması, atılı suçta öngörülen cezanın alt ve üst sının göz önüne alındığında kaçma şüphesi olduğundan..." gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.

14. Başvurucu, anılan kararı 14/11/2016 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.

15. Başvurucu 22/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

16. Manisa Cumhuriyet Başsavcılığının 10/1/2018 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

17. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin kuruluşu, sosyo-kültürel ve zihinsel yapısı, yönetim modeli, faaliyet şekli, hiyerarşik yapısı, istihbarat ağı, mali yapısı, haberleşmede kullandığı yöntemler, örgütün eleman devşirme faaliyetleri hususlarında birtakım açıklamalara değinilmiştir. Sonrasında ise başvurucunun FETÖ/PDY'nin Manisa yapılanmasında yer aldığına ilişkin birtakım olgulara dayanılmıştır. Bunlar özetle şöyledir:

i. Başvurucunun örgüt mensuplarının örgüt içinde haberleşme aracılığıyla kullandıkları ByLock programını bizzat aktif olarak kullandığı belirtilmiştir.

ii. Başvurucu hakkında birtakım beyanlarda bulunan H.B., C.D., M.P., M.T. ve A.C.Ç. adlı kişilerin başvurucunun FETÖ/PDY'nin Manisa yapılanması içinde yer aldığı yönünde beyanlarda bulunduğu belirtilmiştir. Beyanların içeriği incelendiğinde; başvurucunun sohbet hocalığı yaptığı, sohbete katılan polis memurlarının birtakım bilgilerini topladığı, Manisa emniyet yapılanmasına ilişkin olarak tüm kararları alan ana heyetin üyelerinden biri olduğu ve bu heyette istihbarat imamı olarak görev yaptığı, üniversite öğrencisi iken ev imamlığı yaptığı gibi hususlarda beyanlarda bulunulduğu görülmektedir. Hatta M.T. isimli şahsın kendi telefonuna ByLock programını başvurucunun yüklediği yönünde beyanda bulunduğu belirtilmiştir.

iii. Başvurucunun FETÖ/PDY'nin finans kuruluşu olduğu belirtilen Bank Asyada hesap hareketlerinin örgüte destek mahiyetinde olduğu ileri sürülmüştür. Bu kapsamda başvurucunun Bank Asyada hesabının olduğu, bu hesapta 31/12/2013 ile 24/12/2014 tarihleri arasında 35.250,24 TL'lik artış olduğu belirtilmiştir (Bank Asyanın FETÖ/PDY ile bağlantısı hususundaki açıklamalar için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 26, 35).

iv. Başvurucunun HTS kayıtlarının incelenmesi sonucunda, FETÖ/PDY'nin Manisa yapılanması içinde yer aldığı değerlendirilen ve haklarında soruşturma yürütülen birçok kişiyle irtibat hâlinde olduğu belirtilmiştir.

18. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:

"...

*Şüphelinin PDY/FETÖ silahlı terör örgütü mensuplarının kullanması amacıyla oluşturulmuş ve münhasıran bu suç örgütü mensupları tarafından ve örgüt talimatıyla bu ağa dahil olunup gizliliği sağlamak amacıyla haberleşme için kullanılan BYLOCK programını 5362421214@ttnet adsl hattı ile 0535 793 07 64 gsm numaralı hattı aracılığıyla kullandığı, BYLOCK isimli programa PDY/FETÖ silahlı terör örgütü içerisinde faaliyet göstermeyen bir kişinin ulaşmasının mümkün olamaması, bu manada söz konusu programın bir kişide mevcudiyetinin aslen ve doğrudan doğruya örgütle görüşme dahilinde devam eden bir organik bağı ispat eden bir sübut vasıtası olması,

*Şüphelinin örgüte ait Bankasyada bulunan 3388695 numaralı hesabında 31/12/2013 tarihi itibariyle para bulunmamasına rağmen 24/12/2014 tarihinde 35,250,24 TL bakiye farkın bulunduğunun, bu manada örgüt elebaşının talimatına uygun şekilde hesaba para yatardığının tespit edilmesi,

*Şüphelinin HTS kayıtlarının yapılan incelemesinde PDY/FETÖ silahlı terör örgütü Manisa Yapılanması içerisinde sohbet hocası, grup sorumlusu, mütevelli üyesi gibi görevlerle yer aldıkları tespit edilen ve haklarında soruşturma yürütülen bir çok şüpheli ile irtibat içerisinde olduğunun tespit edilmesi,

*Yürütülen soruşturmalar kapsamında alınan tanık, itirafçı şüpheli beyanlarından şüphelinin PDY/FETÖ Silahlı Terör Örgütünün Manisa Emniyet Yapılanması içerisinde oluşturulangruplarda grup sorumlusu, ders hocası, ana heyet mensubu olarak yer aldığının sabit olması,

Göz önüne alındığında şüphelinin PDY/FETÖ silahlı terör örgütünün Manisa İl Yapılanması içerisinde yer alarak örgüte üye olduğu,

Anlaşılmıştır.

..."

19. Manisa 4. Ağır Ceza Mahkemesi 18/1/2018 tarihinde, iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/139 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.

20. Manisa 4. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan tensip (duruşmaya hazırlık) incelemesi sonunda yetkisizlik kararı ile dosyanın Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.

21. Yetkisizlikle Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen dosya aynı Mahkemenin E.2018/154 sayısına kaydedilmiştir. Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 6/6/2018 tarihli duruşmada dosyanın hukuki ve fiilî irtibat nedeniyle Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 2017/856 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

22. Birleştirme kararı üzerine Mahkemece 28/6/2018 tarihinde yapılan inceleme sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.

23. Mahkemece 8/10/2018 tarihli duruşmada başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.

24. Yapılan yargılama sonucunda Mahkeme, 22/4/2019 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla yargılama dosyası ilk derece mahkemesindedir.

B. İlgili Süreç

25. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda FETÖ/PDY olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 12-25).

26. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da darbe girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).

IV. İLGİLİ HUKUK

27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

 (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

 (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),

..."

28. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

 (2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."

29. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.

 (2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.

30. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,

...

d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,

...

i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,

...

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."

31. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."

32. 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar başlıklı 153. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"(1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir.

 (2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:

...

7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),

...

 (3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.

 (4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir..."

33. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Anayasayı ihlal" kenar başlıklı 309. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar."

34. 5237 sayılı Kanun'un "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."

35. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör tanımı" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."

36. 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:

"Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.

Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."

37. 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."

38. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur."

39. 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'un 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) 3 üncü madde kapsamında suç olarak düzenlenen fiillerin gerçekleştirilmesinde tümüyle veya kısmen kullanılması amacıyla veya kullanılacağını bilerek ve isteyerek belli bir fiille ilişkilendirilmeden dahi bir teröriste veya terör örgütlerine fon sağlayan veya toplayan kişi, fiili daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır..."

40. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı 1. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

"Bu kanun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsar."

41. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliklerinin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

" (1) İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır:

1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri,yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak,

...

Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır."

42. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerin kanun, tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu gerekçesiyle bu işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren on beş gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet yoluyla infaz hâkimliğine başvurulabilir.

Şikâyet, dilekçe ile doğrudan doğruya infaz hâkimliğine yapılabileceği gibi; Cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürlüğü aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz hâkimliği dışında yapılan başvurular hemen ve en geç üç gün içinde infaz hâkimliğine gönderilir. Sözlü yapılan şikâyet, tutanağa bağlanır ve bir sureti başvurana verilir.

...

Şikâyet yoluna başvurulması, yapılan işlem veya faaliyetin yerine getirilmesini durdurmaz. Ancak, infaz hâkimi giderilmesi güç veya imkânsız sonuçların doğması ve işlem veya faaliyetin açıkça hukuka aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda işlem veya faaliyetin ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir."

43.4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.

İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

44. Mahkemenin 3/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

45. Başvurucu; suç oluşturmayan -dinî ve siyasi sohbetler yapıp yapmadığı, bunları kimlerle yaptığı, kurban bağışını nerelere verdiği, öğrencilere burs verip vermediği gibi- birtakım eylemlerin suçlamalara dayanak alındığını, tutuklama kararının ve tutukluğa itiraz üzerine verilen kararın gerekçesiz olduğunu, suç işlediğine dair somut herhangi bir delil olmamasına rağmen tutuklanmasına karar verildiğini, delil karartma ihtimalinin ve kaçma şüphesinin bulunmadığını, keyfî bir şekilde özgürlüğünden mahrum bırakıldığını, isnat edilen suçla bir ilgisinin bulunmadığını, tutuklama kararı verilirken ölçülülük ilkesinin gözönüne alınmadığını, adli kontrol uygulamasının neden yetersiz kalacağının açıklanmadığını belirterek din ve vicdan ile düşünce ve kanaat hürriyetlerinin, suç ve cezaların kanuniliği ile eşitlik ilkelerinin, kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

46. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

48. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak genel ilkeler için bkz. Metin Evecen, §§ 47-52.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

49. Başvurucu, Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 16/7/2016 tarihli kararıyla tutuklanmıştır.

50. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe teşebbüsünün ardındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin Manisa emniyet yapılanması içinde yer aldığı iddiasıyla yürütülen bir soruşturma (bkz. § 6) kapsamında anayasayı ihlal, silahlı terör örgütüne üye olma ve 6415 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır (bkz. § 11). Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

51. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

52. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında ve iddianamede; başvurucunun FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair tanık anlatımlarına, Bank Asya hesabındaki para hareketliliğine, FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı olmasına ve FETÖ/PDY'ye mensup olduğu belirtilen birtakım kişilerle yaptığı telefon görüşmelerinin sıklığına dayanılmıştır (bkz. §§ 11, 17).

53. Anayasa Mahkemesi ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267). Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren hâkimliklerce FETÖ/PDY yöneticisi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 74).

54. Öte yandan iddianamede; birtakım kişilerin verdikleri ifadelerde başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulundukları görülmektedir. Bu itibarla da başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir başvurusunda; FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75).

55.Soruşturma mercilerince ayrıca başvurucunun Bank Asya hesabında 31/12/2013 ile 24/12/2014 tarihleri arasında para artışının olduğu tespit edilmiştir. Anayasa Mahkemesi,FETÖ/PDY'nin mali kaynağını oluşturduğu ve örgüte bu yolla gelir sağladığı tespit edilen Bank Asyaya örgüt liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine para yatırılmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî olmayacağını kabul etmektedir (Metin Evecen, § 58). Buna göre soruşturma makamlarınca ve/veya tutuklama tedbirine karar veren mahkemelerce FETÖ/PDY yöneticisi olmakla suçlanan başvurucunun örgütün mali kaynağını oluşturan ve bu yolla gelir elde ettiği Bankadaki para artışının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan Bankanın durumu itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez.

56. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu görülmektedir.

57. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir.

58. Somut olayda Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken suçlara ilişkin kanunda öngörülen ceza miktarına, isnat edilen suçun katalog suçlar arasında olmasına ve adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 11).

59. FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272). Ayrıca başvurucunun tutuklanmasına esas alınan suçlar, Türk hukuk sistemi içindeki ağır cezai yaptırım öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. §§ 33-39) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suçlardan anayasayı ihlal ve silahlı terör örgütüne üye olma suçları, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 27).

60. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden -suçların ağırlığına atfen- kaçma tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.

61. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 151).

62. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY'yle bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de -gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi- dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).

63. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için öngörülen cezanın miktarını da gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 11) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

64. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

65. Başvurucu, tutukluluğunun devamına dair kararlar ile bu kararlara itirazı üzerine verilen kararların gerekçelerinin matbu cümlelerin tekrarından ibaret olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

66. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Somut olayda ihlal iddialarının özü itibarıyla tutukluluğun uzun sürmesine, yargılamanın tutuklu devam ettirilmesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun bu başlık altındaki iddiaları Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir.

67. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

69. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

70. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).

71. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 8/10/2018 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.

72. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

73. Başvurucu; talebine rağmen tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın dosya üzerinden yapıldığını, tutukluluk incelemeleri sırasında Cumhuriyet savcısının görüşü alınırken ne kendisinin ne de avukatının dinlenmediğini belirterek savunma hakkının ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

74. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."

75. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

76. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

77. Anayasa Mahkemesi Salih Sönmez kararında (B. No: 2016/25431, 28/11/2018) tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda inceleme tarihi itibarıyla başvurucunun hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak verilecek bir ihlal kararının yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacağı ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş ve bu durumda yalnızca kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır.

78. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda, bu tür ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.

79. Somut olayda başvurucu tutuklandıktan 1 yıl 10 ay 20 gün sonra 6/6/2018 tarihinde mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur. Ayrıca birleştirme kararı sonrasında başvurucu hakkında Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen yargılamada düzenli bir şekilde duruşmalar yapılmış ve hatta 8/10/2018 tarihli duruşmada başvurucunun tahliyesine de hükmolunmuştur. Dolayısıyla somut başvuru yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.

80. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

4. Sulh Ceza Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

81. Başvurucu; tutukluluğa ilişkin kararları veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız mahkeme güvencesini sağlamadığını, bu hâkimliklerin kapalı devre bir sistemle inceleme yaptığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

82. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini sağlamadığı, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığı ve tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).

83. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

84. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

5. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

85. Başvurucu; soruşturma dosyasına erişiminin kısıtlanması kararı gerekçe gösterilerek soruşturma dosyasındaki evraklara erişiminin engellendiğini, bu nedenle etkin savunma yapamadığını ve tutukluluğa sebep olan hususları öğrenemediğini belirterek eşitlik ilkesinin, kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

86. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Uygulanabilirlik Yönünden

87. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama, olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle kısıtlamanın hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).

ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 (1) Genel İlkeler

88. İlgili genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2) (§§ 169-174) başvurusu hakkında verilen karar.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

89. Başvuru formunda soruşturma dosyasını incelemeye izin verilmediği ileri sürülmüş ancak iznin verilmemesine neden olan kararın savcılık ya da hangi mahkeme tarafından, hangi tarihte verildiğine ilişkin bir açıklamada bulunulmamıştır.

90. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla birlikte Manisa 4. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 18/1/2018 tarihi (bkz. § 19) itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.

91. Soruşturma aşamasında başvurucuya yöneltilen suçlama, başvurucunun FETÖ/PDY yöneticisi olması, anayasayı ihlal ve 6415 sayılı Kanun'a muhalefet etmesi, bu noktada FETÖ/PDY'nin Manisa emniyet ayağı içinde yer alması hususlarına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu suçlamaların ve suçlamalara dayanak olan tanık beyanları ile HTS kayıtlarının içeriğinin Manisa Emniyet Müdürlüğünce gerçekleştirilen ifade alma işlemi sırasında başvurucuya açıklandığı görülmektedir (bkz. § 8).

92. Öte yandan Manisa Cumhuriyet Başsavcılığınca 15/7/2016 tarihinde düzenlenen tutuklama talep yazısı incelendiğinde, başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin açıklamalara ayrıntılı şekilde yer verildiği görülmektedir. Bu bağlamda suçlamalara konu edilen olaylarla ilgili bilgilere yer verilmiş, bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik olarak da değerlendirmelerde bulunulmuştur (bkz. § 9). Anılan talep yazısı sorgu işlemi öncesinde Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya özetle açıklanmıştır (bkz. § 10). Başvurucunun da iddia edilen eylemlerle ilgili olarak birtakım anlatımlarda bulunduğu sorgu aşamasındaki beyanından anlaşılmaktadır (bkz. § 10). Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.

93. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya veya müdafilerine bildirilmiş, başvurucuya bunlara karşı savunma ve itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında soruşturma aşamasında dosyanın incelenmesine izin verilmemesi nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.

94. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun dosyayı incelemeye izin verilmemesi nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

95. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle yapıldığı belirtilen müdahalenin Anayasa'da -özellikle 19. maddenin sekizinci fıkrasında- yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

B. Şeref ve İtibar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

96. Başvurucu; soruşturma süresince ismi ve görüntüsünün sürekli yerel ve ulusal medya organlarında teşhir edildiğini, tüm meslek hayatının ve itibarının yok edildiğini belirterek mülkiyet, şeref ve itibar ile çalışma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

97. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun hakkında yapılan haberlerin gerçeği yansıtmadığı yönündeki şikâyetinin özü başvurucunun şeref ve itibar hakkına ilişkindir. Bu nedenle şikâyetin bir bütün olarak şeref ve itibar hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

98. Öte yandan masumiyet karinesi, kişinin suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilmemesini ve suçlu muamelesine tabi tutulmamasını güvence altına alır. Anayasa Mahkemesi, yargılama makamları veya diğer devlet görevlilerinin ifadeleri veya kışkırtmasına dayanmayan basın ve yayın organlarındaki yazılar veya bazı küçük düşürücü haberlerle ilgili şikâyetleri bir bütün olarak şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı kapsamında değerlendirmektedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 31).

99. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçe ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

100. Somut olayda başvurucunun başvuru formu ve eklerinde, bir kısım medya organının hangi açıklama ve yorumları ile kendisini suçlu olarak teşhir etmek suretiyle şeref ve itibar hakkını ihlal ettiğini belirtmediği görülmektedir. Bunun yanı sıra başvurucu, şeref ve itibar hakkını ihlal ettiğini ileri sürdüğü bir kısım medya organlarına yönelik hiçbir belirleyici ya da ayırt edici ifade de kullanmamış; başvuru formunda anılan iddialarını somut bir olgu veya olay belirtmeksizin soyut olarak dile getirmiştir.

101. Dolayısıyla başvurucunun şeref ve itibar hakkını ihlal ettiğini ileri sürdüğü bir kısım medya organı tarafından yapıldığı iddia edilen açıklama ve yorumlar yönünden başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili deliller sunarak olaylara ilişkin iddialarını kanıtlama ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını ortaya koyma yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmıştır.

102. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Başvurucunun İddiaları

103. Başvurucu; avukatı ile yaptığı görüşmelerin kayıt altına alındığını, fiziki koşulların yetersiz olması nedeniyle avukatıyla görüşemediğini, telefonuna ve bilgisayarına imajı alınmadan hukuka aykırı bir şekilde el konulduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

104. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

105. Somut olayda başvuruya konu yargılamanın devam ettiği tespit edilmiştir (bkz. § 24). Bu kapsamda başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetlerine ilişkin hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

106. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Özel Hayata Saygı ile Konut Dokunulmazlığı Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

107. Başvurucu, hiçbir gerekçe gösterilmeden evinin ve işyerinin arandığını belirterek mülkiyet ile çalışma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

108. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının bu kapsamında incelenmesi gerekir.

109. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçe ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, §§ 19, 20).

110. Somut olayda başvurucunun, başvuru formu ve eklerinde, arama kararının neden hukuka aykırı olduğu ve bu arama işlemlerinin ne zaman gerçekleştiği hususunda herhangi bir açıklamada bulunmadığı gibi arama işlemlerine dair herhangi bir bilgi ya da belgeyi de başvuru formuna eklemediği görülmektedir. Bir diğer deyişle başvurucu, arama işlemleri ile ilgili olarak anılan iddialarını somut bir olgu veya olay belirtmeksizin soyut olarak dile getirmiştir.

111. Dolayısıyla başvurucunun özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarını ihlal ettiğini ileri sürdüğü arama işlemleri yönünden başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili deliller sunarak olaylara ilişkin iddialarını kanıtlama ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını ortaya koyma yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmıştır.

112. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

E. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Başvurucunun İddiaları

113. Başvurucu; insan haklarıyla bağdaşmayan koşullarda yirmi üç gün boyunca gözaltında tutulduğunu, gözaltındaki ve ceza infaz kurumundaki koşulların işkence ve kötü muamele yasağıyla bağdaşmadığını belirterek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

114. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

115. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına ilişkin olarak başvurucu, maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının, başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması gerekmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Hasan Altan (2), § 249).

116. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin şikâyetler yönünden ise ilgili mevzuat (bkz. §§ 40-43) gereğince başvurucunun iddialarını iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, § 30). Başvurucunun şikâyetleri dikkate alındığında mevcut başvuru yollarının ulaşılabilir, şikâyetleri açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep bulunmadığından başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir durumun da olmadığı görülmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için Didem Tütenk, B. No: 2013/7525, 10/6/2015, §§ 40, 41).

117. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

118. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

6. Şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

7. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

8. Özel hayata saygı ile konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

9. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 3/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Cengiz Türkmen [1.B.], B. No: 2016/43843, 3/7/2019, § …)
   
Başvuru Adı CENGİZ TÜRKMEN
Başvuru No 2016/43843
Başvuru Tarihi 22/11/2016
Karar Tarihi 3/7/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, tutukluluğa itirazın ve tahliye taleplerinin bağımsız ve tarafsız hâkim güvencelerine aykırı olan sulh ceza hâkimliklerince karara bağlanması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; bir kısım medya organında yapılan haberler nedeniyle şeref ve itibar hakkının; müdafi hukuki yardımından gereği gibi yararlanılmaması ve mevzuata aykırı bir şekilde dijital delillere el konulması nedeniyle adil yargılanma hakkının; hiçbir suç şüphesi olmadan evinin ve işyerinin aranması nedeniyle özel hayata saygı ile konut dokunulmazlığı haklarının; gözaltı ve tutukluluk süreçlerindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutukluluk (süre) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kötü muamele yasağı Yakalama ve/veya gözaltı sırasında güç kullanımı Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Şeref ve İtibarın Korunması (İfade Özgürlüğü Hariç) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Kanun yolu şikâyeti Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Aile konutu Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
101
141
142
153
5237 Türk Ceza Kanunu 309
314
3713 Terörle Mücadele Kanunu 1
2
5
6415 Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun 4
4675 İnfaz Hakimliği Kanunu 1
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi