TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜSEYİN TERZİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/4401)
Karar Tarihi: 10/10/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Abdullah UÇAR
Başvurucu
Hüseyin TERZİ
Vekili
Av. Halil CANBOLAT
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve bu örgütün faaliyeti kapsamında kasten adam öldürme suçlarından Hopa Cumhuriyet Başsavcılığınca (Savcılık) yürütülen soruşturma kapsamında 25/1/2011 tarihinde gözaltına alınmıştır.
7. Savcılık başvurucuyu suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve bu örgütün faaliyeti kapsamında kasten adam öldürme suçlarından tutuklanması istemiyle 28/1/2011 tarihinde Hopa Sulh Ceza Mahkemesine sevk etmiştir.
8. Hopa Sulh Ceza Mahkemesi 28/1/2011 tarihinde başvurucunun suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve örgüt faaliyeti kapsamında kasten adam öldürme suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir.
9. Tutukluluk durumu 18/5/2011 tarihinde Hopa Sulh Ceza Mahkemesince resen değerlendirilmiş ve başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
10. Savcılığın itirazı üzerine anılan tahliye kararı Hopa Asliye Ceza Mahkemesince 20/5/2011 tarihinde kaldırılarak başvurucu hakkında yakalama emri çıkarılmıştır.
11. Hakkında çıkarılan yakalama emri üzerine yakalanan başvurucu, Hopa Asliye Ceza Mahkemesince 21/5/2011 tarihinde suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve örgüt faaliyeti kapsamında kasten adam öldürme suçlarından tutuklanmıştır.
12. Savcılık 14/9/2012 tarihinde başvurucunun kasten öldürme, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma ya da bulundurma, tasarlayarak öldürme suçlarını işlediğinden bahisle hakkında kamu davasının açılması için Artvin Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben fezleke düzenlemiştir.
13. Artvin Cumhuriyet Başsavcılığı 28/9/2012 tarihli iddianamesi ile başvurucunun tasarlayarak öldürme, kasten öldürme, cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma ya da bulundurma suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır.
14. Artvin Ağır Ceza Mahkemesi 7/6/2013 tarihinde başvurucunun tasarlayarak öldürmeye azmettirme suçundan 16 yıl 8 ay hapis cezasıyla, nitelikli hürriyetinden yoksun kılma suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezasıyla, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma suçundan 1 yıl 3 ay hapis ve 4.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
15. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 18/11/2014 tarihli ilamıyla kararı bozmuştur.
16. Bozma üzerine yargılamaya Artvin Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/125 sayılı dosyası üzerinden devam olunmuş; Mahkeme 22/1/2015 tarihinde, başvurucu hakkında verdiği ilk kararın hukuka uygun olduğunu belirterek direnme kararı vermiştir.
17. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulu 6/10/2015 tarihli kararı ile direnme kararını bozmuştur.
18. Bozma üzerine yargılamaya Artvin Ağır Ceza Mahkemesinin E.2016/2 sayılı dosyası üzerinden devam olunmuştur.
19. Artvin Ağır Ceza Mahkemesi 5/1/2016 tarihinde yaptığı tensip (duruşmaya hazırlık) incelemesi sırasında başvurucunun tutukluluk durumunu da değerlendirmiş ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
20. Başvurucu bu karara itiraz etmiş, Rize Ağır Ceza Mahkemesince 16/2/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
21.Başvurucu 4/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
22. Artvin Ağır Ceza Mahkemesi 7/3/2016 tarihinde başvurucunun tasarlayarak öldürmeye azmettirme suçundan 16 yıl 8 ay hapis cezasıyla, nitelikli hürriyetinden yoksun kılma suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezasıyla, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma ya da bulundurma suçundan 1 yıl 3 ay hapis ve 4.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
23. Karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 9/5/2017 tarihli ilamıyla onanarak kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun“Tutuklulukta geçecek süre” kenar başlıklı 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
25.5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
26. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 10/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
28. Başvurucu, tutukluluğunun kanunda öngörülen azami süreyi aştığını ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun tutukluluğun Kanun'da öngörülen azami süreyi aştığına dair şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
30. Anayasa'nın başvurunun değerlendirmesinde esas alınacak 19. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarının ilgili kısımları şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
... bir mahkeme kararının ... gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması... halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir ..."
1. Başvuru Yollarının Tüketilmesi Hakkında
31. Tutukluluk hâli sona ermiş olan başvurucunun (devam eden tutukluluk hâlinden farklı olarak) tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi ya da makul süreyi aştığı şikâyetleri yönünden iddia edilen ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu yolu tüketmesi gerekir. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile öngörülen tazminat yolu bir yandan başvurucuların maruz kaldığı tutukluluk nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da uğranılan zararın tazmini imkânını sağladığından anılan şikâyetler açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı olanağı sunmaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §§ 46-48).
32. Somut olayda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulduktan sonra ilk derece mahkemesince 7/3/2016 tarihinde başvurucu hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmiş ve hükümle birlikte tutukluluğun devamına karar verilmiştir. Anılan mahkûmiyet hükmü, bireysel başvuru henüz sonuçlanmadan Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 9/5/2017 tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. Başvurucu, mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği 9/5/2017 tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Bununla birlikte başvuru konusu olayda başvurucu açısından bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde bulunmak için Kanun'da öngörülen bir yıllık süre (bkz. § 25) geçmiş bulunmakta ve bu sürenin geçirilmesinde başvurucuya herhangi bir kusur izafe edilememektedir. Kaldı ki başvuru tarihi itibarıyla başvurucunun mağduriyetini giderebilecek nitelikte tüketilmesi gereken bir başvuru yolunun bulunmadığı da açıktır (Abdullah Akyüz [GK], B. No: 2013/9352, 2/7/2015, §§ 48, 49).
2. Şikâyetin İncelenmesi
33. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa’nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine ilişkin kural ile uyumludur (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 43).
34. Kişi hürriyetine ilişkin sınırlamaların kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler, esas ve usule ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdür. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması gerekir. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince başvurucunun tutukluluk durumunun kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının, kanunun hürriyetten yoksun kılmaya izin verdiği hâllerde ise kanunun -hukuk devleti ilkesi gereği- keyfîliği önlemek için uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir (Murat Narman, § 44).
35. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hâllerde gerekçe gösterilerek uzatılabileceği ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 40).
36. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu kişinin hukuki durumu bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma hâline dönüşmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemekte ve temyiz aşamasında geçen süreyi tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır. Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da benimsenmiş ve temyizde geçen sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine hükmedilmiştir (Hamit Kaya, § 41). Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler, tutukluluk süresinin değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulamaz. Ancak bozma kararı sonrasında bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 42).
37. Somut olayda başvurucu 25/1/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve 28/1/2011 tarihinde tutuklanmıştır. Devam eden yargılamada başvurucu 18/1/2015 tarihinde tahliye edilmiş ve 21/5/2011 tarihinde yeniden tutuklanmıştır. İlk derece mahkemesinin 7/6/2013 tarihinde vermiş olduğu başvurucunun mahkûmiyetine dair karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından 18/11/2014 tarihli ilam ile bozulmuştur. İlk derece mahkemesinin bozma sonrası verdiği 22/1/2015 tarihli direnme kararı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından 6/10/2015 tarihli ilam iletekrar bozulmuştur. İlk derece mahkemesinin ikinci bozma sonrası verdiği 7/3/2016 tarihli mahkûmiyet kararı ise Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından 9/5/2017 tarihinde onanmıştır.
38. Mahkûmiyet sonrasında sanığın tekrar bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakıldığını kabul etmek için, diğer bir ifadeyle sanığın ilk derece yargılamasında yeniden tutuklu statüsünde olduğunu söyleyebilmek için temyiz incelemesi sonunda mahkûmiyet kararının bozulması ve davayla ilgili yeni bir hüküm verilmesi amacıyla ilk derece mahkemesinde yargılama yapılması gerekir. Yargıtay Dairesince temyiz sürecinde hükümle ilgili bir karar verilmeden tespit edilen eksikliğin giderilmesi amacıyla dava dosyasının mahkemesine gönderilmesi sanığın özgürlüğünden yoksun bırakılmasını yeniden bir suç isnadına bağlı hâle getirmez (Ali Kederli, B. No: 2014/16355, 30/12/2014, § 30). Dolayısıyla eksikliklerin tamamlanması için geçen sürenin tutukluluk süresinin hesaplanmasında dikkate alınmayacağı açıktır.
39. Bu belirlemelere göre başvurucu 18/5/2011-25/1/2011, 25/1/2011-7/6/2013, 18/11/2014-22/1/2015 ve 6/10/2015- 7/3/2016 tarihleri arasında ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutulmuştur. Bu durumda başvurucu bir suç isnadına bağlı olarak toplam 2 yıl 10 ay 44 gün süreyle hürriyetinden yoksun bırakılmıştır. Bu itibarla başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak tutulduğu süre beş yılı doldurmamış ve kanunda öngörülen azami tutukluluk süresi aşılmamıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kanuni tutukluluk süresinin aşıldığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 10/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.