TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURATCAN KOLÇAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/5490)
|
|
Karar Tarihi: 12/6/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 17/7/2019-30834
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
Muratcan KOLÇAK
|
Vekili
|
:
|
Av. İsmail
COŞKUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sosyal güvenlik kapsamında ödenen yaşlılık aylığının
geri alınması ve ödeme yapılmayan döneme ilişkin talebin zamanaşımı süresi
geçtiğinden reddine karar verilmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Uyuşmazlığın Arka
Planı
8. Sigortalı olarak geçen çalışma süresinin sonunda emeklilik
talebinde bulunan başvurucunun murisi H.K.ya
davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK/Kurum) tarafından ½/1999
tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yaşlılık aylığı bağlanmıştır.
9. Başvurucunun murisi, bağlanan aylığın kamuya ait bir bankanın
Etlik şubesinde bulunan hesabına yatırılması talimatını vermiştir. SGK
23/4/2004 tarihine kadar toplam 14.228,91 TL tutarındaki parayı başvurucunun
murisinin bildirdiği banka hesabına yatırmıştır.
10. Banka, emekli aylığının yatırıldığı hesapta beş yıla yakın
bir süre herhangi bir hareket olmaması üzerine durumu SGK’ya
bildirmiş ve hesapta biriken miktarı da iade etmiştir. SGK da 2004 yılı Nisan
ayından itibaren ödeme yapmayı durdurmuştur.
11. Sigortalı H.K.nın
11/1/2012 tarihinde ölümü ile mirasçı olarak aralarında başvurucunun da
bulunduğu kişiler kalmıştır.
12. Mirasçılar 30/1/2012 tarihli dilekçe ile SGK’dan
murisin hak edip alamadığı aylıkların ödenmesi isteğinde bulunmuşlardır. SGK ½/2007
ile 23/1/2012 tarihleri arasında hak edilen toplam 42.157,95 TL’yi hak
sahiplerine öderken ½/2007 tarihinden önce hak edilen aylıkları zamanaşımına
uğradığı gerekçesiyle ödemekten kaçınmıştır.
B. Uyuşmazlığa Konu Dava
Süreci
13. Başvurucunun da aralarında olduğu hak sahipleri 29/2/2012
tarihinde ödenmeyen veya ödenip de sonradan SGK’ya
iade edilen aylıklar nedeniyle fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 10.000
TL talebiyle Ankara 7. İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Hak sahipleri
26/12/2013 tarihli dilekçe ile taleplerini 30.950,61 TL olarak ıslah
etmişlerdir.
14. Mahkeme 27/12/2013 tarihinde davanın kabulüne karar
vermiştir.
15. Hüküm, davalı SGK tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 10.
Hukuk Dairesi (Daire) 11/11/2014 tarihli kararla hükmü bozmuştur. Anılan bozma
kararında 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun mülga
99. Maddesi uyarınca geçici iş göremezlik ödeneği veya herhangi bir döneme
ilişkin gelir ve aylığın beş yıllık zamanaşımına tabi olduğuna işaret
edilmiştir.
16. Mahkeme, bozma kararına uymuş ve 30/3/2015 tarihinde davanın
reddine karar vermiştir.
17. Hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir. Daire
28/1/2016 tarihinde hükmü onamıştır.
18. Nihai karar 23/2/2016 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu
16/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
19. 506 sayılı Kanun’un ‘’Zamanaşımı
ve hakkın düşmesi’’ kenar başlıklı mülga 99. Maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Geçici
iş göremezlik ödeneğini veya herhangi bir döneme ilişkin gelir veya aylığını
beş yıl içinde almayanların, söz konusu ödenek, gelir veya aylıkları ödenmez.”
20. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu’nun ‘’Zamanaşımı,
hakkın düşmesi ve avans’’ kenar başlıklı 97. Maddesinin (3) ve
(4)numaralı fıkraları şöyledir:
“Bu
Kanuna göre bağlanan gelir ve aylıklarını tahakkuk ettirildiği tarihlerden
itibaren aralıksız on iki ay sonuna kadar tahsil etmeyenlerin gelir ve
aylıkları, gelir ve aylık bağlanma şartlarının devam edip etmediğinin tespiti
amacıyla durdurulur.
Bu Kanuna göre bağlanan gelir ve aylıklarını
tahakkuk ettirildiği tarihlerden itibaren aralıksız on iki ay sonuna kadar
tahsil etmeyenlerin gelir ve aylıkları, gelir ve aylık bağlanma şartlarının
devam edip etmediğinin tespiti amacıyla durdurulur.”
2. Yargıtay Kararı
21. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 3/3/2014 tarihli ve
E.2013/3217, K.2014/3789 sayılı kararının gerekçesinin ilgili kısımları
şöyledir:
‘’Davanın yasal dayanağını oluşturan 506
sayılı Yasa’nın 99. Maddesinde zamanaşımı ve hakkın düşmesi ile ilgili
düzenleme yer almaktadır. Bu maddeye göre, ‘Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan
hallerde, iş kazalarıyla meslek hastalıkları ve ölüm sigortalarından hak
kazanılan gelir ve aylıklar, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl
içinde istenmezse zamanaşımına uğrar. Bu durumda olanların gelir ve aylıkları,
yazılı istek tarihini takibeden aybaşından itibaren
başlar. İş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından kazanılan diğer haklar
ile hastalık ve analık sigortalarından doğan haklar ise, hakkı doğuran olay
tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse düşer. Geçici iş göremezlik
ödeneğini veya herhangi bir döneme ilişkin gelir veya aylığını beş yıl içinde
almayanların, söz konusu ödenek, gelir veya aylıkları ödenmez.” Somut olayda,
davacılar murisi sigoralının 5/2/2002 tarihinde vefat
ettiği, davacıların ise 22/2/2008 tarihinde ölüm aylığı talebinde bulundukları,daha önce taleperinin olmadığı, Kurum tarafından eş Ayten’e 1/3/2008
tarihi itibarı ile ölüm aylığı bağlandığı, Ruken Macite ise, sigortalı çalışmasının sona ermesi ile 1/1/2011
tarihi itibarı ile ölüm aylığı bağlandığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca Yasa’nın açık hükmü
karşısında davacıların hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde
talepleri olmadığı için ölüm sigortasından hak kazandıkları aylık zamanaşımına
uğradığından ve bu durumda olanların aylıkları istek tarihini takip eden
aybaşından itibaren başlayacağından mahkemece Kurum işleminin doğru olduğunun
kabulü ile isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde istemin
kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.’’
B. Uluslararası Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol’ün “Mülkiyetin korunması” kenar başlıklı 1. Maddesi
şöyledir:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme’ye
ek 1 No.lu Protokol’ün 1. Maddesi anlamında ancak mülk teşkil eden şeylere müdahale edilmesi koşuluyla anılan
hükmün ihlali iddiasında bulunabileceğini vurgulamaktadır (Kopecky/Slovakya [BD], B. No: 44912/98, 28/9/2004, § 35; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek
Cumhuriyeti [BD] (k.k.),B.
No: 39794/98, 10/7/2002, § 69). 1 No.lu Protokol bağlamında mülk kavramı iç hukuktaki formel
sınıflandırmadan bağımsız olarak özerk bir anlam taşımaktadır (Beyeler/İtalya [BD], B. No: 33202/96,
5/1/2000, § 100; Eski Yunanistan Kralı ve
diğerleri/Yunanistan, B. No: 25701/94, 23/11/2000, § 60). Mülk kavramının özerk yorumlanması, maddi
varlığı bulunan şeylerle sınırlı olmaması anlamına da gelmektedir. Bu bağlamda
mal varlığını oluşturan hak ve menfaatler de bu hüküm çerçevesinde mülkiyet
hakkı kapsamında, diğer bir deyişle mülk
olarak değerlendirilebilir (Broniowski/Polonya, B. No: 31443/96, 22/6/2004, §
129).
24. AİHM, 1 No.lu Protokol’ün 1. Maddesi kapsamındaki davalara
genel olarak uygulanan ilkelerin ve özellikle anılan maddenin mülk edinme
hakkını korumadığı biçimindeki ilkenin sosyal güvenlik ödemeleri ve sosyal
yardımlar yönünden de geçerli olduğunu belirtmektedir. AİHM, bu hükmün
Sözleşmeci devletlerin herhangi bir sosyal güvenlik planını uygulayıp
uygulamayacağının ya da bu planlar çerçevesinde kişilere ne tür menfaatlerin
sağlanacağının ve bunların miktarının ne kadar olacağının belirlenmesi
hususundaki serbestisine sınırlama getirmediğini vurgulamaktadır. Ancak AİHM’e göre Sözleşmeci devletlerin ister önceden kişilerin
katkı yapma şartına bağlı olsun ister olmasın sosyal yardım ödemesi yapılmasını
öngören yasal bir düzenlemenin bulunması durumunda bu düzenlemenin 1 No.lu
Protokol’ün 1. Maddesi kapsamına giren mülkiyete ilişkin bir menfaat (proprietary interest)
doğurduğu kabul edilmelidir (Moskal/Polonya, B.
No: 10373/05, 15/9/2009, § 38).
25. AİHM; modern, demokratik devletlerde birçok bireyin yaşamını
sürdürebilmek için hayatlarının tamamı ya da bir bölümünde sosyal güvenlik ve
sosyal yardım ödemelerine bağımlı olduğunu belirtmektedir. AİHM, birçok hukuk
sisteminin bu bireylerin belli bir derecede belirlilik ve güvenliğe ihtiyaç
duyduklarını kabul ederek onlara birtakım imkânlar sağladığını ve bu çerçevede
öngörülen bazı koşulların yerine getirilmesi şartıyla bu bireylere çeşitli
ödemeler yapılması yolunda düzenlemelere yer verdiğini hatırlatmaktadır. AİHM’e göre bireylerin iç hukuka göre sosyal yardım alma
hakkının bulunduğu durumlarda bu ekonomik menfaatler 1 No.lu Protokol’ün 1. Maddesi
kapsamına girer (Moskal/Polonya, § 39).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 12/6/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Ödeme Yapılmayan
Döneme İlişkin İddia
27. Başvurucu, murisine yapılan ödemenin durdurulduğu 23/4/2004
ile ½/2007 tarihleri arasındaki döneme ilişkin aylıkların zamanaşımı nedeniyle
ödenmemesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. Maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
29. Başvuru konusu olayda murise ait hesapta uzun bir süre
hareket tespit edilememesi nedeniyle ödemenin durdurulduğu ve bir kısım aylığın
506 sayılı Kanun’un mülga 99. Maddesinde öngörülen beş yıllık zamanaşımı
süresinin geçmesi nedeniyle ödenmediği görülmektedir. Bu hükümlerin
öngörülebilir, açık ve ulaşılabilir mahiyette olduğunda tereddüt
bulunmamaktadır. Dolayısıyla müdahalenin kanunilik koşulunu taşıdığı
anlaşılmıştır.
30. Yaşlılık aylığının ödenmesinin beş yıl içinde başvuru
koşuluna bağlanmasının temelinde yatan amaç; hukuki güvenlik ve istikrarın
sağlanması, yargı organlarının artık eskimiş ve güncelliğini yitirmiş
uyuşmazlıklarla uğraşmasının önlenmesidir. Bu amacın kamu yararına dönük olduğu
açıktır. Dolayısıyla başvurucunun geriye dönük olarak kendisine yaşlılık aylığı
ödenmesi isteğinin beş yılla sınırlandırılmış olmasının kamu yararı amacına
dayandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle müdahalenin meşru bir amacının bulunduğu sonucuna
ulaşılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yeşim Bullock, B.
No: 2014/13223, 20/9/2017, § 50).
31. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek
için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı
değerlendirilmelidir (Onur Tur Uluslararası
Nakliyat Ltd. Şti., B. No: 2015/947, 15/11/2018, § 59).
32. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık
olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin
ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik
ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca
daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
33. Şikâyet edilen yaşlılık aylığının ödenmesine engel teşkil
eden zamanaşımının kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olduğu açıktır. Gereklilik ölçütü yönünden yargı
mercilerinin hukuki güvenlik ve istikrarı zedeleyen eskimiş ve güncelliğini
yitirmiş uyuşmazlıklar yerine çözüm bekleyen uyuşmazlıklar üzerinde
yoğunlaşmasını sağlamak bakımından kamu makamlarının belirli bir takdir
yetkisinin olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte bu takdir yetkisi
çerçevesinde yapılan müdahale yönünden kamu makamlarının Anayasa’nın 35. Maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının korunmasının gerektirdiği güvenceleri
de sağlamaları zorunludur.
34. Somut olayda mevzuatta öngörülen ve derece mahkemelerince
uygulanan beş yıllık zamanaşımı süresi oldukça uzun bir süredir. Murise
bağlanan yaşlılık aylığının durdurulduğu 23/4/2004 tarihinden mirasçıların SGK’ya müracaat ettiği 11/1/2012 tarihine kadar ödemeyi
yeniden başlatmak amacıyla muris ya da mirasçıların müracaat etmesine engel
olacak haklı bir sebep ileri sürülmediği gibi yargısal makamların kararlarının
makul bir değerlendirme içermediği veya keyfî olduğu da başvurucu tarafından
ortaya konulamamıştır.
35. Bu itibarla zamanaşımı nedeniyle ödemenin yapılmadığı
olayda, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir
külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Buna göre başvurucunun mülkiyet
hakkının korunması ile müdahalenin kamu yararı arasında olması gereken adil
denge bozulmamış olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçülüdür. Bu durumda
başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edilmediği açıktır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN bu görüşe katılmamıştır.
B. Yapılan Ödemenin Geri
Alınmasına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; mirasçısı olduğu, babasının hak kazandığı ve
Kurum tarafından babası adına açılan banka hesabına yatırılan bir kısım
yaşlılık aylığının hesapta herhangi bir hareket bulunmaması üzerine geri
alınmasının mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
38. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak
35. Maddesi şöyledir:
‘’Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
40. Anayasa’nın 35. Maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut
mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne
kadar güçlü olursa olsun Anayasa’yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir.
Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa’da yer alan
mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde
ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli
bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren
yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir
beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı
kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için
yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan
Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
41. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp
bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle ilgili
hukuki bir işleme dayalı beklentidir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28). Dolayısıyla Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet
hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının
tanınmasına bağlı olup bu tanım, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile
yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd.
Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Bu çerçevede mülkiyet
hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var
olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa
Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54).
42. Somut olayda, başvurucunun babası çalıştığı günlere ilişkin
olarak prim ödeme şartı ile emekliliğe ve sosyal güvenlik ödemesi almaya hak
kazanmış olup SGK bu kapsamda murisin banka hesabına belli bir süre ödeme
yaptıktan sonra hesapta biriken parayı geri almıştır. Murisin 11/1/2012
tarihinde ölümü ile sahip olduğu mal varlığı kanunen aralarında başvurucunun da
bulunduğu mirasçılara intikal etmiştir. Bu itibarla başvurucunun somut olay
bakımından Anayasa’nın 35. Maddesi kapsamında korunması gereken bir menfaatinin
mevcut olduğu değerlendirilmiştir.
ii. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
43. Anayasa’nın 35. Maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı
verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53).
44. Anayasa’nın 35. Maddesi ve mülkiyet hakkına temas eden
hükümler içeren diğer hükümleri dikkate alındığında, Anayasa’nın mülkiyet
hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Bu maddenin
birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle
mülkten barışçıl yararlanma hakkına
yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına
müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak
mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenmekle aynı zamanda
mülkten yoksun bırakmanın
şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise
mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala
bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve
düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa’nın diğer bazı maddelerinde de devlet
tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi,
mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
45. Somut başvuruda, başvurucunun murisi adına açılan banka
hesabında bulunan bir miktar paranın idare tarafından geri alınması şeklindeki
mülkiyet hakkına yapılan müdahale, mal varlığında bir azalmaya yol açılsa dahi
mülkten yoksun bırakma amacı taşımamaktadır. Diğer taraftan hesapta biriken
paranın doğrudan iadesine ilişkin herhangi bir düzenleme de söz konusu
değildir. Dolayısıyla şikâyete konu müdahalenin mülkiyetten barışçıl
yararlanmaya ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
46. Anayasa’nın 13. Maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
47. Anayasa’nın 35. Maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa’nın 13. Maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa’ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
48. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
49. Somut olayda başvurucunun murisinin banka hesabında bulunan
para idare tarafından geri alınmıştır. Bu hâlde ödemenin niteliği, amacı ve
yapılan bu işlemin kanuni bir dayanağının bulunup bulunmadığının öncelikle
belirlenmesi gereklidir.
50. Başvurucunun murisi, yukarıda açıklandığı üzere çalıştığı
günler için ödenen primler karşılığında SGK’dan
emekli olmuş ve yaşlılık aylığı almaya hak kazanmıştır. Yaşlılık aylığının
bağlandığı tarihten ödemenin durdurulduğu tarihe kadar yapılan ödemeler de
kapsamdaki ve 506 sayılı Kanun uyarınca yapılması zorunlu ödemelerdir.
51. Muris, yaşlılık aylığı ödemesinin sağladığı kolaylıklar
nedeniyle Kurumdan doğrudan alınması yerine adına açılan banka hesabına
yatırılması yöntemini tercih etmiş ve Kuruma bu yönde talimat vermiştir. Davalı
Kurum da hak edilen aylıkları bu banka hesabına havale etmiştir. Murisin banka
hesabında bulunan para kanunen artık bu kişinin mülkiyetindedir (bkz § 42). Bu aşamadan sonra para üzerinde tasarruf yetkisi
kural olarak yalnızca hesap sahibine aittir. Aksi bir durumun bunu ileri süren
kişi ya da kurum tarafından dayanağı ile ispatlanması gereklidir.
52. Başvuruya konu olayda idare, 506 sayılı Kanun’un mülga 99. Maddesine
dayanarak işlem tesis etmiştir. Anılan Kanun hükmünde herhangi bir döneme ait
gelir ve aylıklarını almayan hak sahiplerine beş yıl geçtikten sonra bu
ödemenin yapılamayacağı açıkça düzenlenmiştir. Ancak hak sahibinin banka
hesabında bulunan ve artık kurumun mülkiyetinden çıkan, dolayısıyla yapılmayan
bir ödeme olarak kabulü mümkün olmayan durumlara ilişkin herhangi bir hüküm
bulunmamaktadır. Öte yandan ödemenin yanlışlıkla yapıldığı kabul edilse dahi bu
paranın iadesi ancak 5510 sayılı Kanun’un 96. Maddesi ya da sebepsiz
zenginleşme hükümlerine göre istenebilecek olup somut olay itibarıyla idarenin
bu yönde bir iddiası da bulunmamaktadır. Bu hâlde kanuni bir dayanağı olmadan
murisin bankahesabında bulunan paranın geri alınmış
olması ve bu işleme karşı açılan davada bu husus gözetilmeden karar
verilmesinin mirasçı olan başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği
sonucuna varılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle yapılan ödemenin geri alınmasına dair
iddia yönünden Anayasa’nın 35. Maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
54. 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise
öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve
bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu
maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer
tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
56. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden
kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun
belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet
Doğan, § 57).
57. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesitalebinde bulunmuştur.
58. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun murisinin banka hesabında
bulunan paranın kanuni bir dayanağı bulunmadan geri alınması işlemine yönelik
davanın reddi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Somut başvuruda, ihlalin yargı kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
59. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılması
kapsamında mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Bu doğrultuda
mahkemece ihlal sonucuna uygun olarak 30/5/2015 tarihli kararın yalnızca
başvurucu yönünden ortadan kaldırılması ve murisin hesabında bulunmakta iken
geri alınan tutar ile başvurucunun miras payı dikkate alınarak bir karar
verilmesi gerekmektedir.
60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Ödeme yapılmayan döneme dair mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Hasan
Tahsin GÖKCAN’ın karşıoyu
ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. Yapılan ödemenin geri alınmasına dair mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 35. Maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
7. İş Mahkemesine (E.2015/237, K.2015/216 )
GÖNDERİLMESİNE,
D. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/6/2019 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuranın murisinin 1999 yılındaki talebi üzerine yaşlılık
aylığı bağlanmış ve yıllar içinde gösterdiği banka hesabına yatırılmıştır.
Hesabın aktif görünmemesi nedeniyle SGK tarafından Nisan 2004 tarihinde ödeme
durdurulmuş ve hesaba yatırılan 14.228 TL Kuruma iade edilmiştir. Başvurunun
oybirliğiyle kabul edilen kısmında, hesaba yatırılan ve mülkiyet oluşturduğu
kabul edilen miktarın mirasçıya ödenmemesi nedeniyle ihlal kararı verilmiştir.
Buna karşın aylık ödemesinin durdurulduğu 2004 ile 2007 yılları arasındaki
kısım, 506 sayılı Kanunun 99. maddesi gereği mirasçıların idareye başvurduğu
2012 yılından geriye doğru 5 yıllık zamanaşımı dışında kaldığı gerekçesiyle
ödenmemiş ve açılan dava da retle sonuçlanmış olup bu döneme ilişkin olarak
çoğunluk tarafından ulaşılan ihlal bulunmadığı sonucuna aşağıda belirtilen
gerekçelerle katılmamaktayım.
2. Zamanaşımı uygulamasına dayanak olarak gösterilen 506 sayılı
Kanunun 99/3. maddesinde “Geçici iş göremezlik ödeneğini veya herhangi bir
döneme ilişkin gelir veya aylığını beş yıl içinde almayanların, söz konusu
ödenek, gelir veya aylıkları ödenmez.” hükmü yer almaktadır. Aynı maddenin ilk
fıkrası ise iş kazası, meslek hastalığı, vazife malullüğü ve ölüm
sigortalarından bağlanan gelir ve aylıklara ilişkin 5 yıllık zamanaşımını
düzenlemektedir.
3. İlk derece mahkemesinin, anılan hükmün “iş kazası, meslek
hastalığı, vazife malullüğü ve ölüm hallerinde bağlanması gereken gelir ve
aylıklara ilişkin olduğu, bağlanmış aylıklar bakımından bu nedenle ödeme yapılmamasının
yerinde bulunmadığı” şeklindeki değerlendirmesiyle davayı kabulüne karşın,
temyiz incelemesini yapan Yargıtay 10. Dairesince “506 sayılı Yasa'nın 99.
maddesinin son fıkrası {…geçici işgöremezlik ödeneği
veya herhangi bir döneme ilişkin gelir ve aylığını beş yıl içinde almayanların
söz konusu ödenek, gelir veya aylıkları ödenmez} hükmünü içermektedir.
Mahkemece anılan madde hükmü çerçevesinde değerlendirme yapılıp ileri sürülen
talepler hakkında karar verilmesi gereği gözetilmeksizin hüküm tesis edilmesi”
gerekçesiyle bozma kararı verilmiş, bozmaya uyan mahkemenin davanın reddine
ilişkin kararı aynı Dairece onanmıştır.
4. Anayasanın 60. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes,
sosyal güvenlik hakkına sahiptir" denilmektedir. Mahkememiz kararlarında
belirtildiği üzere Sosyal güvenlik hakkını düzenleyen bu hüküm bireylere
yaşlılık, hastalık, kaza, ölüm ve malullük gibi sosyal riskler karşısında insan
onuruna yaraşır asgari ölçüde bir yaşam düzeyi sağlamayı amaçlamaktadır. Aynı
maddenin ikinci fıkrasında da "Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli
tedbirleri alır ve teşkilatı kurar." denilerek bu görevin devlet
tarafından oluşturulacak kuruluşlar yoluyla yerine getirilmesi öngörülmektedir.Sosyal güvenlik hakkını gerçekleştirmeyi
amaç edinen Kurumda (SGK)iştirakçi olanlar, aktif çalışma yaşamları boyunca
miktarı ve süresi yasa tarafından belli edilmiş primleri ödemekte ve belli yaşa
geldikten sonra da emekli statüsüne geçerek bu statünün sağladığı, başta
yaşlılık aylığı olmak üzere çeşitli sosyal haklardan yararlanmaktadırlar.
Primli rejime dayalı sosyal güvenlik sisteminin esası da,
önceden alınan payın (primin) yeniden dağıtımına dayanmaktadır (bkz. AYM
6.1.2011, 2009/19 E.- 2011/4 K.)
5. Yaşlılık aylığı sigortalılar için önemli bir sosyal güvenlik
hakkı güvencesidir. Bu aylığa yasal olarak hak edinildiği an sigortalı yönünden
bir mülkiyet hakkından da söz edilmelidir. Kanunlarda bu hakkın kullanım
şartları ve Kurumun zarar görmemesi için bazı tedbirler öngörülebilmektedir.
Nitekim uyuşmazlık döneminin son yılında yürürlüğe giren 5510 sayılı SSGSS
Kanununun 97/4. maddesinde “bağlanan gelir ve aylıklarını 12 ay boyunca tahsil
etmeyenlerin gelir ve aylık bağlama şartlarının devam edip etmediğinin tespiti
amacıyla durdurulur” hükmü yer almaktadır. Ancak bu hükümde durdurma nedeni,
aylık bağlama şartlarının denetimi amacıyladır. Şartlarda yasaya aykırılık
bulunmadığında bu durdurmanın sigortalının ve mirasçılarının haklarını ortadan
kaldırma etkisinden söz edilemez. Aynı maddenin ilk fıkrasında yer alan
zamanaşımı kuralı ise “iş kazası, meslek hastalığı, vazife malullüğü ve ölüm
hâllerinde bağlanması gereken gelir ve aylıklar” hakkındadır. Üçüncü fıkradaki
beş yıllık zamanaşımı kuralı da kısa vadeli sigorta kolları ve ölüm
sigortasıyla sınırlıdır. Yine 97/5. maddedeki zamanaşımı da genel sağlık
sigortasıyla ilgilidir.
6. Prim süresini doldurarak emekli aylığını talep eden
sigortalının bağlanan aylığını durdurmasıyla ilgili olarak 2004 tarihinde
dayanak yasal temel bulunmadığı gibi idari bir tedbir olarak yapılacak
durdurmanın da ancak aylık bağlama şartlarının kontrolünü sağlama amacı dışında
bir hukuki sonucu doğuracağı söylenemez. Sosyal güvenlik primlerini yıllar
içinde ödeyerek tamamlayan bir sigortalının talebi olmasa dahi yaşlılık
aylığını hak etmeye ilişkin bir mülkiyet hakkının varlığından veya en az meşru
beklentisinden söz etmek gerekir. Elbette yasa koyucunun Kurum bütçesinin
öngörülebilirliği gibi bazı nedenlerle makul bir süre öngörerek zamanaşımı
düzenlemesi yapması da mümkündür. Ancak aylığı bağlanmış ve artık hukuken
yaşlılık aylığı güvencesinden istifade eden durumundaki sigortalının şahsi
banka hesabında hareket olmadığı gerekçesiyle mülkiyet hakkının ortadan
kaldırılması bir hukuk devletinde öngörülebilir bir sonuç olmasa gerektir.
7. Diğer taraftan mahkeme kararlarında uygulamaya dayanak
gösterilen kurallarda, "aylık bağlama şartlarını denetim amaçlı"
olarak ödeme tedbiren durdurulsa dahi bağlanmış bir
yaşlılık aylığının zamanaşımına uğrayacağına ilişkin açık bir düzenleme yer
almamaktadır. Uygulamaya temel alınan söz konusu kural ise, sigortalı
tarafından Kurumdan ilk kez talep edilmemiş aylık alacaklarıyla ilgilidir.
Nitekim Yargıtay 21 ve 10. Hukuk Dairelerinin ilgili tüm kararlarında anılan
99/3. maddedeki “almayanların” ibaresi ‘talep’ veya ‘istem’ olarak
nitelenmektedir. Buna karşın ilgili hükmün bütününün somut olaya dair
uygulaması kanun metnini aşan ve mülkiyet hakkını ihlal eden bir yorum şekline
bürünmektedir. Düşüncemize göre yorum yoluyla kanun metninde olmayan bir hukuki
sonucun benimsenip bu durumun yıllar içinde istikrar kazanması, bariz takdir
kusuru olmasını önlemeyecektir. Nitekim Mahkememiz bir başvuruda ilgili kanunun
savunmaya imkan tanımaz biçimdeki müstekar
yorumunun somut uyuşmazlıkta sürdürülmesinin masumiyet karinesi ilkesini ihlal
ettiğine karar vermiştir (Ahmet Altuntaş ve diğerleri B. No: 2015/19616,
17/5/2018). Sonuç olarak kanunda hak edilmiş ve ödemesi başlamış yaşlılık
aylığının zamanaşımına uğramasını gerektiren açık bir düzenleme bulunmamasına karşın,
kanun metninin anayasanın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkını
ortadan kaldırır biçimde yorumlanması başvurucunun mülkiyet hakkını ihlal
etmiştir.
|
|
|
|
Başkan
Hasan Tahsin GÖKCAN
|