TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KEREM ALTIPARMAK VE YAMAN AKDENİZ BAŞVURUSU
(2)
|
(Başvuru Numarası: 2015/15977)
|
|
Karar Tarihi: 12/6/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 17/7/2019-30834
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucular
|
:
|
1. Kerem
ALTIPARMAK
|
|
|
2. Yaman
AKDENİZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Sevgi
KALAN GÜVERCİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bazı internet sitelerinde ve sosyal medya
hesaplarında yer alan içeriklere erişimin engellenmesi kararı verilmesinin
ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/10/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden
sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
8. Konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2015/13897,
2015/16089, 2015/16090, 2015/16194, 2015/16196, 2015/16783, 2015/16784,
2015/18152, 2016/2779, 2016/2780, 2016/2781, 2016/2782, 2016/5406, 2016/5407 ve
2016/9108 numaralı bireysel başvuru dosyalarının 2015/15977 numaralı bireysel
başvuru dosyası ile birleştirilmelerine; incelemenin 2015/15977 numaralı
bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
10. Türkçe adı Kürdistan İşçi Partisi olan silahlı terör örgütü
PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş,
tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet;
bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine,
kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle
ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır
Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).
11. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik
açılım süreci, çözüm süreci
ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi
gibi farklı isimlerle, silahlı çatışmaların sona erdirilmesi ve sorunlara
şiddeti dışlayan çözümler bulunması amacıyla başlatılan süreçte 2012 yılının
son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli
ölçüde azalmıştır. Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın ise Türkiye'nin
güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olaylarında artış
yaşanmıştır (Gülser Yıldırım (2), §§ 21-30). Anılan
gelişmeler üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından 24/7/2015 tarihinde
Kuzey Irak'taki PKK kamplarına ve Suriye sınırları içinde DAEŞ tarafından
kontrol edilen bazı bölgelere hava saldırısı düzenlenmiştir. Bahsi geçen
tarihten sonra da terörle mücadele devam etmiş, güvenlik güçlerince yurt içinde
ve dışında gerçekleştirilen operasyonlarla çok sayıda terörist etkisiz hâle
getirilmiştir.
B. Somut Başvuruya
İlişkin Olgular
12. Başvurucular, olayların meydana geldiği tarihte internet ve
insan hakları alanında çalışan akademisyenlerdir. Başvurucu Yaman Akdeniz'in bu
alandaki bilimsel makalelerinin yanı sıra 2008 yılında yayımlanan "İnternette Çocuk Pornografisi ve Hukuk; Ulusal
ve Uluslararası Etkiler", 2010 yılında yayımlanan "İnternette Irkçılık" başlıklı
kitapları ile 2011 yılında Avrupa Konseyi bünyesinde hazırladığı "İnternette İfade Özgürlüğü"
başlıklı bir raporu bulunmaktadır. Bireysel başvuru formunda ayrıca başvurucu
Yaman Akdeniz'in Cyber-Rights.Org adlı sivil toplum örgütünün kurucusu ve 1997
yılından beri başkanı olduğu belirtilmiştir. Başvurucu Kerem Altıparmak,
olayların meydana geldiği tarihte görev yaptığı hukuk fakültesinin insan
hakları merkezi müdürüdür. Başvurucu Kerem Altıparmak'ın 2009 yılında
yayımlanan "50. Yılında Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi: Başarı mı Hayal Kırıklığı mı?", yine 2009
yılında yayımlanan ve ortak çalışma ürünü olan "İşkencenin
Önlenmesine İlişkin Hukuk El Kitabı", 2008 yılında yayımlanan
ve ortak çalışma ürünü olan "İşkenceyi
Önlemede Ortak Akıl-Seçmeli Protokol ve Türkiye'de Ziyaret Pratiklerinin Değerlendirilmesi"
başlıklı kitapları bulunmaktadır. Başvurucuların ayrıca birlikte yazdıkları "İnternete Girilmesi Yasaktır: Türkiye'de
İnternet İçerik Düzenlemesi ve Sansüre İlişkin Eleştirel Bir
Değerlendirme" başlıklı kitapları 2008 yılında yayımlanmıştır.
13. TSK tarafından 24/7/2015 tarihinde Kuzey Irak'taki PKK
kampları ile Suriye sınırları içinde DAEŞ tarafından kontrol edilen bazı
bölgelere ve terör örgütlerinin yurt içindeki uzantılarına yönelik olarak
operasyonlar başlatılmıştır. Söz konusu operasyonlar basın yayın organlarında
geniş yer bulmuş, lehe veya aleyhe görüşler internet ortamında da ifade
edilmiştir. Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün talebi üzerine
(kapatılan) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığınca (TİB) 2015 ve 2016 yıllarında
muhtelif tarihlerde bahsi geçen terör operasyonları hakkında yayın yapan
internet siteleri ile paylaşımda bulunulan sosyal medya hesaplarından toplam
615'ine erişimin engellenmesine karar verilmiştir. Bunlardan 350'sini Twitter, Youtube, Dailymotion ve
Facebook isimli sosyal paylaşım sitelerine ait kişisel hesaplar
oluşturmaktadır. Geri kalan kısım ise bazı internet haber siteleri ile kullanım
amacı belirli olmayan birtakım internet sitelerinden oluşmaktadır. Sosyal medya
hesapları ve internet sitelerinden bir kısmına URL (içerik) bazlı erişimin
engellenmesi kararı verilirken bir kısmına erişim tümüyle engellenmiştir.
14. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan
incelemede erişimi engellenen içeriklerin bir kısmının şiddeti öven, kişileri
şiddet kullanmaya, nefrete, intikam almaya, silahlı direnişe teşvik edici
nitelik taşıdığı belirlenmiştir. Bir kısmının ise askerî operasyonlar esnasında
yaşanan olayların haberleştirilmesi niteliğinde olduğu tespit edilmiştir.
Özellikle sosyal medya hesaplarından yapılan 350 paylaşımın çok büyük bir
kısmında asker, polis ve köy korucularının görüntüleri ile bazı videolara yer
verilerek intikam almaya ve şiddeti teşvik etmeye yönelik paylaşımlarda
bulunulduğu görülmüştür.
15. Başvuru konusu erişimin engellenmesi kararına konu sosyal
paylaşım sitesi Twitter'da yer alan bildirimlerden
bazıları şöyledir: "Halka zulmetmek
şerefsizliktir! PKK uyarıyor... Kürdistan'da görev yapan polisler
izlesin!" şeklindeki tweet ile
birlikte video paylaşımı, "Gever
halkına bu kirli onursuz işkenceyi yapan faşistler yargılanana kadar bu
görüntüler paylaşılacak sabah akşam" şeklindeki tweet ile fotoğraf paylaşımı, "HPG gerillalarından [A. F.nin] sabotaj
eylemi" şeklindeki tweet ile birlikte
video paylaşımı; "Türk gücünü deşifre
ediyoruz adı soyadı: [Ç.D.],
görevi: anti terör uzmanı, [M.Y.nin] koruması; İşçilere kelepçe takıp yerde yatırıp bu
Devlet size ne yaptı diye bağıran öküz bu işte. Paylaşın, yolunu gözleyenler
var" şeklindeki tweet ile fotoğraf
paylaşımı, "Deşifre edin bu barbar
ırkçı pisliği herkes paylaşsın!;
Artık bağımsız Kürdistan devletinin
kurulması için tabi ki savaş, yeter barış barış diye katledilmemiz yeter!;
7/6/2015'te uyarmıştık! Tüm katliamcılar!
Ordunuzu toplayın! Tetikçilerinizi toplayın! Geliyoruz demiştik!; T.C. İşgalci kuvvetlerine yönelik saldırılarımız aralıksız sürecektir.
Daha önce söyledik, yine söylüyoruz.; Silopi'de Emniyet ve taburdan çıkamayan asker ve özel harekatçılar
resmi binaların çatısından Kanas'la halka ateş
ediyor.; Polisin Cizre Devlet
Hastanesini taraması olayında yaralı yokmuş. Polisin ateşi durmuş. Acil servis
çalışanları çalışmayacağız diyor. Polisin Cizre Devlet Hastanesini taraması
olayında yaralı yokmuş. Polisin ateşi durmuş. Acil servis çalışanları
çalışmayacağız diyor.; Gerillanın kanına giren Armeli
(Elmalı) köyü korucubaşı soysuz [R.T.], facebook hesabı:..." şeklindeki tweet
ile fotoğraf paylaşımı, "Bu kalleş
korucunun leşini görmezsem bugün yaşadığım travmayı atlatamam. O gerillanın
hali gözümün önünden bir dk gitmedi"
şeklindeki tweet ve ardından aynı hesapta paylaşılan "Adı soyadı [R.T.] yakın zamanda müjdeli haberi duyacağız, buna eminim
şeklindeki tweet,
"Bu haine vuran cennetliktir. Görüldüğü yerde vurulacaktır!"
şeklindeki tweet ile fotoğraf paylaşımı.
16. Bazı internet sitelerinde yer alan içeriklerin başlıkları
şöyledir: "KJA: Barış için ödeyeceğimiz
bedel taşınan cenazelerden daha ağır olmayacaktır.; Silopi'de kanlı gece; Silopi'de yaralanan genç Diyarbakır'a sevk edildi;
Gerilla ve devrimci anıları; PKK HPG Gerilla Kürdistan (video); Özellikle
Kürdistan'da görev yapan polisler izlesin! (video);
Recep Tayyip Erdoğan sülalesinin adresi ve TC kimlik no'ları
ele geçirilmiştir (ekli liste); AKP ve Erdoğan'ın barıştan anladığı."
17. TİB 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında
Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla
Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un 8/A maddesinin (2) numaralı fıkrası
gereğince erişimin engellenmesi kararlarını Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliğinin onayına
sunmuştur. TİB tarafından Hâkimliğe sunulan dilekçelerde, erişimin engellenmesi
kararı verilen internet sitelerine ait adresler ile sosyal medya
platformlarında yer alan bildirimlerin ekran görüntüleri eklenerek "yaşam hakkı ile kişilerin can ve mal güvenliğinin
korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi kapsamındaki idarenin söz konusu
talebinin gecikmesinde sakınca bulunan hal kapsamında ve usul ve yasaya uygun
olduğu" gerekçesiyle erişimlerinin engellenmesine karar verildiği
belirtilmiştir.
18. Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliğince, TİB tarafından onaya sunulan
erişimin engellenmesi kararları "Bahse
konu internet ortamında yayınlanan içeriklerin yaşam hakkı ile kişilerin can ve
mal güvenliğinin ihlaline sebebiyet verildiği bu sebeple TİB Başkanlığı tarafından
verilen kararın usul ve yasalara uygun olduğu" gerekçesiyle onaya sunulmasından
itibaren kırk sekiz saat içinde onaylanmıştır.
19. Anayasa Mahkemesince UYAP üzerinden yapılan sorgulamada on
kadar içerik sağlayıcısı ve internet hizmeti sağlayıcısının kendilerine ait
adreslere yönelik tedbire itiraz ettiği ve yargısal süreç başlattığı tespit
edilebilmiştir. Başvurucular ise kullanıcı sıfatıyla bütün onaylama kararlarına
itiraz etmişlerdir. Ankara 3., 4., 5., 6., 7. ve 8. Sulh Ceza Hâkimlikleri
tarafından Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliğince verilen kararların bir kısmı usul ve
yasaya uygun bulunarak bir kısmı ise taraf sıfatı yokluğundan reddedilmiştir.
20. Başvurucular, ret kararları kendilerine tebliğ edildikten
itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 10.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir.
Bu hak, kanaat sahibi olma ve kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları
söz konusu olmaksızın bilgi ve fikir elde etme ve aktarma özgürlüklerini de
içerir."
22. Bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ifade
özgürlüğünün yalnızca haber içeriklerini değil aynı zamanda bu haberlerin yayın
araçlarını da ilgilendirdiğini sıklıkla vurgulamaktadır. Yayın araçlarına
getirilen her türlü sınırlama, haber alma ve verme hakkına halel getirmektedir
(Ahmet Yıldırım/Türkiye, B.
No:3111/10, 18/12/2012, § 50; Autronic
AG/İsviçre [GK], B. No:12726/87, 22/5/1990, § 47). Ayrıca AİHM,
Sözleşme’nin 10. maddesinin yalnızca haber verme hakkını değil aynı zamanda
toplum için haber alma hakkını da güvence altına aldığını birçok defa
vurgulamıştır (Observer ve Guardian/Birleşik
Krallık [GK], B. No:13585/88, 26/11/1991, § 59; Guerra ve diğerleri/İtalya [BD], B. No:14967/89, 19/2/1998, § 53).
23. Bununla birlikte AİHM; Sözleşme'nin halk davası (actio popularis)
açma imkânı vermediğini, bireysel başvuruda bulunabilmesi için kişinin
Sözleşmeci devlete yüklenebilir bir eylem ya da ihmal sonucu Sözleşme'nin ihlal
edilmesi nedeniyle doğrudan ya da dolaylı olarak mağdur olduğunu makul bir
şekilde ifade etmesi gerektiğini belirtmiştir (Aksu/Türkiye
[BD], B. No: 4149/04, 41029/04, 15/3/2012, § 50; Cengiz ve diğerleri/Türkiye, B. No: 48226/10, 14027/11,
1/12/2015, § 49).
24. AİHM, Akdeniz/Türkiye
((k.k.), B. No: 20877/10, 11/3/2014) kararında başvuranın telif haklarını
ihlal ederek müzik eserlerini yaydıkları gerekçesi ile kapatılan iki müzik
paylaşımı sitesi hakkındaki engelleme tedbirinin dolaylı etkilerine maruz
kalmasının ilgilinin Sözleşme’nin 34. maddesi anlamında mağdur sıfatı taşıdığının kabul edilmesi
için yeterli olmadığı kanaatine varmıştır. Kararda, Türkiye merkezli söz konusu
web sitelerinin ya da internet hizmeti sağlayıcılarının bu tedbire itiraz
ettiklerine dair herhangi bir delilin mevcut olmadığına dikkat çeken AİHM,
başvuranın düzenli bir kullanıcı olarak esasen 5/12/1951 tarihli ve 5846 sayılı
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca uygulanan tedbirlerin tali etkileri
hakkında şikâyette bulunduğunu ifade etmiştir. AİHM, bu hususlara ek olarak
başvuranın dava konusu tedbir sebebiyle Sözleşme’nin 10. maddesine dair bir ihlalin
mağduru olmadığını şu gerekçeyle
ortaya koymuştur:
"Başvuran, bu sitelerin bir kullanıcısı
olarak, sunmuş oldukları hizmetlerden faydalanmış ve müzik dinlemenin diğer pek
çok yolu arasında yalnızca birinden yoksun bırakılmıştır. Bu nedenle, herhangi
bir güçlük yaşamaksızın, çok sayıda müzik eserine telif hakkı kuralları ihlal
edilmeden, çeşitli yollardan erişim sağlayabilirdi. Bunun yanı sıra, başvuran,
söz konusu web sitelerinin kendisi için belirli bir menfaat sunabilecek
bilgiler dağıttığını ya da erişimin engellenmesinin kendisini büyük bir
iletişim kaynağından yoksun bırakan bir etkisinin olduğunu iddia etmemiştir.
Dolayısıyla, başvuranın bu web sitelerine erişimden yoksun bırakılması durumu
onu, genel menfaati ilgilendiren bir konudaki tartışmaya girmekten
alıkoymamıştır (§§ 25-26)."
25. AİHM; Ülkede Gündem isimli günlük gazeteye Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde kamu otoritelerince yayın yasağı getirilmesine ilişkin olarak
gazetenin okuyucuları tarafından yapılan başvuruyu, başvuranlar mağdur sıfatı
taşımadığından kabul edilemez bulmuştur (Tanrıkulu,
Çetin, Kaya ve diğerleri/Türkiye (k.k.),
B. No: 40150/98, 40153/98, 40160/98, 6/11/2001). Söz konusu kararın
başvurucuların mağduriyet sıfatlarının değerlendirildiği ilgili kısımları
şöyledir:
"Başvuranlar; Diyarbakır'daki insan
hakları derneğinin kurucularından biri (birinci başvuran), merkezi İstanbul'da
bulunan Ülkede Gündem gazetesi (gazete) için çalışan basın mensupları (ikinci
başvuran) ile gazetede çalışan ve gazetenin okuyucuları olan işçilerdir (üçüncü
başvuran).
Başvuranlara göre, olağanüstü halin (OHAL)
bulunduğu ülkenin güneydoğusunda, güvenlik güçlerince gazeteye tekrarlayan el
koymalardan ötürü 1997 yılının Ekim ve Kasım aylarında birçok defa gazetenin
günlük yayını aksamıştır.
1997 yılının Kasım ayında Amerika Birleşik
Devletlerindeki (ABD) insan hakları ödül töreni esnasında birinci başvuran,
Kürt problemi ile ilgili bir açıklama yapmış ve bu açıklaması Türk basınında
şiddetli bir tartışma başlatmıştır. 5 Aralık 1997'de Ülkede Gündem gazetesi
ABD'de gerçekleştirilen konferansta birinci başvuranın katkı sunduğu bir makale
yayımlanmıştır. 1 Aralık 1997 tarihli OHAL Bölge Valiliği emrine göre Ülkede
Gündem gazetesinin bölgede yayımlanması yasaklanmıştır. 1998 yılının Ekim
ayında gazete faaliyetini durdurmuştur.
AİHM, gazetede basın mensubu olarak çalışan başvurucuların Sözleşme'nin
10. maddesi kapsamında yaptıkları başvuruyu -başvuranlar gazetenin
yayımlanmasının yasaklandığı bölge hakkında yazı yazdıkları için- kabul
edilebilir bulmuştur. Gazetenin yayımlanmasının yasaklanması basın mensubu
başvuranların bilgiyi yayma misyonuyla doğrudan ilgilidir. Başvuranların temel
okuyucu kitlesi OHAL bölgesinde yaşayan kesimdir ve başvuranların yazılarına o
gazeteyi edinmek dışında başka bir yolla erişme imkanları bulunmamaktadır.
Dolayısıyla, alınan tedbirin, başvuranların gazetecilik mesleğini kullanma
biçimlerine gerçek bir yansıması vardır ve bu nedenle başvuranların her biri
Sözleşme'nin 10. maddesinde güvence altına alınan hakkın kullanımına yapılan
müdahalenin birer mağdurudur.
AİHM, Diyarbakır'daki insan hakları derneğinin
kurucusu ile gazetenin okuyucuları olan gazetede çalışan işçilerin
başvurularını ise Sözleşme'nin 10. maddesi kapsamında kabul edilemez bulmuştur.
Birinci başvuran, Sözleşme'nin 10. maddesinin ihlal edildiği yönündeki
iddiasını esas olarak, gazetede yayımlanan ve gazetenin yasaklanmasına neden
olan makale ile ilgili ulusal basında yer alan eleştirilere cevap verme hakkına
müdahale edildiği iddiasına dayandırmıştır. Ancak bu önlem, söz konusu makale
nedeniyle alınmamıştır. Dahası, başvuranın eleştirilere yönelik tepkisini başka
gazeteler veya televizyon aracılığıyla da vermesi mümkündü. Bu nedenle,
başvuranın kamuoyuna düşüncelerini veya tepkilerini bildirmesi
engellenmemiştir.
Birinci başvuran ile gazetede işçi olarak
çalışan ve gazetenin okuyucusu olan başvuranların mağdur statüsüyle ilgili
olarak AİHM; Sözleşme'nin doğrudan ilgi bulunmasa bile toplumun genelini
ilgilendiren bir konuda dava açma hakkına (actio popularis) izin vermediğini hatırlatmaktadır. Bireysel
başvuru haklarının olası kullanımına ilişkin olarak, başvuranlar, okur olarak,
yeterli bilgi alma araçlarına sahipti ve bu yasağın onları nasıl doğrudan
etkilediğini gösterememişlerdir."
26. AİHM; Cengiz ve
diğerleri/Türkiye kararında YouTube'a
erişimin engellenmesi ile ilgili olarak aralarında başvurucular Yaman Akdeniz
ve Kerem Altıparmak'ın da bulunduğu üç akademisyen tarafından ifade
özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvuruda, başvuranların
mağdur sıfatının bulunup bulunmadığını incelemiş ve şu tespitlerde bulunmuştur:
"YouTube
(http://www.youtube.com), kullanıcıların video gönderebildikleri,
izleyebildikleri ve paylaşabildikleri, video barındıran başlıca web sitesidir.
Video dosyaları sadece YouTube hesabı olan kişiler
tarafından yayımlanabilmesine rağmen, YouTube
sitesinde ya da kanallarındaki videoların büyük kısmı, tüm internet
kullanıcıları tarafından görülebilmektedir. Bu platform 76’dan fazla ülkede
bulunmaktadır. Her ay bir milyardan fazla kullanıcı bu platformu ziyaret
etmekte ve altı milyar saatten uzun süre video seyretmektedirler.
Mahkeme, Sözleşme’nin halk davası (actio popularis) açma imkânı
vermediğini, ancak kişinin, bireysel başvuruda bulunabilmesi için, Sözleşmeci
Devlete yüklenebilir bir eylem ya da ihmal sonucu Sözleşme’nin ihlal edilmesi
nedeniyle doğrudan ya da dolaylı olarak mağdur olduğunu makul bir şekilde ifade
etmesini gerektirdiğini hatırlatmaktadır. Bir başvuranın internet sitesine
erişimin engellenmesi tedbiri nedeniyle mağdur olduğunu iddia edip edememesi
her davanın koşullarının değerlendirilmesine bağlıdır; bilhassa başvuranın
internet sitesini kullanma şekline ve benzer tedbirin kendisi üzerinde
doğurabileceği sonuçlarının ağırlığına bağlıdır. Aynı zamanda, internetin
günümüzde bireyler tarafından haber ve görüş alma ve verme özgürlüğü haklarını
kullanmalarında başlıca araçlardan biri haline geldiğini de göz önünde
bulundurmak gerekmektedir: İnternette, siyasi sorunlar ya da kamu menfaati ile
ilgili çalışmalara ve tartışmalara katılmaya yönelik temel araçlar
bulunmaktadır.
Mahkeme somut olayda, bilhassa söz konusu sitenin önemli özelliklerinin
yanı sıra ihtilaf konusu engellenmenin ilgililerin akademik çalışmaları
üzerindeki etkilerinin altını çizerek, başvuranların aktif YouTube
kullanıcıları olarak başvuruda bulunduklarını tespit etmektedir. Başvuranlar
bilhassa, YouTube hesaplarını kullanarak, bu
platformu yalnızca mesleki alanlarına ilişkin videolara ulaşmak amacıyla değil
fakat aynı zamanda, bu tür dosyaları indirerek ve paylaşarak aktif bir şekilde
kullandıklarını belirtmektedirler. Öte yandan, Altıparmak ve Akdeniz, akademik
faaliyetleriyle ilgili görüntüler yayımladıklarını belirtmişlerdir.
YouTube’da yalnızca sanat ve müzik eserleri yayımlanmamaktadır; YouTube aynı zamanda siyasi tartışmaların yanı sıra siyasi
ve sosyal çalışmalar açısından da oldukça popüler ve çok geniş çaplı bir
platformdur. YouTube yoluyla yayımlanan dosyalarda
diğerlerinin yanı sıra herkes için özel bir ilgi arz edebilecek bilgiler de yer
almaktadır (bk. mutatis mutandis,
yukarıda anılan Mustafa ve Tarzibachi kararı, § 44).
Esasen, ihtilaf konusu tedbir, başvuranlar için spesifik bilgiler içeren bir
siteyi erişilmez kılmıştır ve söz konusu spesifik bilgilere başka yöntemlerle
kolayca erişilememektedir. Bu site aynı zamanda, ilgililer açısından önemli bir
iletişim kaynağını teşkil etmektedir.
Mahkeme, özellikleri, erişilebilirlik düzeyi
ve bilhassa potansiyel etkisinin yanı sıra başvuranlar için, herhangi bir
muadili bulunmaması dikkate alındığında, bu platformun tek olduğunu kabul
etmektedir. Sonuç olarak, Mahkeme, YouTube’un sahip
olduğu özellikler nedeniyle, erişimin engellenmesi tedbirinin başvuranları
haber ve görüş alma ve verme özgürlüğü haklarını kullanmalarında önemli bir
araçtan yoksun bıraktığını belirtmiştir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 12/6/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucular;
i. 7/6/2015 tarihli Milletvekili Genel Seçimi'nin
ardından ülkede çatışmaların arttığını, pek çok kişinin gözaltına alındığını ya
da hayatını kaybettiğini, bu olayları haberleştiren internet haber siteleri ve
sosyal medya hesapları hakkında topluca erişimin engellenmesi kararları
verildiğini ileri sürmüşlerdir.
ii. Erişimi engellenen site ve sosyal medya hesaplarının büyük
çoğunluğunun uzun yıllardır yerel ve ulusal düzeyde yayın yapan Kürt ve muhalif
haber siteleri ile ajanslarına ait olduğunu, hem Türkçe hem Kürtçe yayın yapan
bu site ve hesapların Kürt siyaseti ve muhalif siyaset açısından alternatifi
olmayan haber kaynakları olduğunu, özellikle Kürt sorununa ilişkin haber ve
görüşlerin dile getirilmesi, bu konudaki tartışmaların yürütülmesi, muhalif görüş
ve haberlerin kamuoyuna aktarılması bakımından hayati öneme sahip olduğunu
iddia etmişlerdir.
iii. Türkiye'nin önde gelen insan hakları araştırmacıları ve aktivistlerinden olduklarını, bahsi geçen internet siteleri
ve sosyal medya hesaplarını, ana akım medyadan farklı bir anlayışla habercilik
yaptıkları için takip ettiklerini, işlerinin gereği olarak farklı görüşlere
ulaşma hakları ve ödevleri olduğunu, bu anlamda ulaşabilecekleri az sayıda ve
alternatifi olmayan adresin sistemli bir şekilde engellenmesinden ötürü kaynak
yokluğu nedeniyle bilgiye ulaşamadıklarını belirterek ifade özgürlüklerinin
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
iv. Aynı kararla önemli sayıda internet adresine erişimin
engellendiğini, bu kadar çok sayıda internet içeriğinin kanunda öngörülen
sürelerde incelenip karara bağlanmasının mümkün olmadığını, nitekim gerek
idarenin erişimin engellenmesi kararında gerek sulh ceza hâkimliklerinin
onaylama ile onaylama kararına itirazın reddi kararlarında internet
içeriklerinin değerlendirildiğine ilişkin herhangi bir ibare olmadığını, hangi
adresin ne gerekçe ile yaşam hakkı ile kişilerin can ve mal güvenliğinin
korunmasına engel olduğunun açıklanmadığını belirterek gerekçeli karar
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
29. Bakanlık görüşünde, başvurunun kabul edilebilirliğine
ilişkin olarak AİHM ve Anayasa Mahkemesinin mağdur sıfatı kavramını yorumladığı
içtihatlarına yer verilmiş; bu içtihatlardan yola çıkılarak başvurucuların
mağdur sıfatı taşımadığı, halk davası niteliğinde olan başvurunun kabul
edilemez olduğu bildirilmiştir. Bakanlık, erişimin engellenmesi kararına konu
adreslerde yer alan içeriklerin çıktılarını eklediği görüşünde içeriklerden
bazılarına yer vermiş; başvurunun esasına yönelik olarak da terörü öven, şiddete
ve suça teşvik eden, kamu düzenini ve millî güvenliği tehdit eden söz konusu
içeriklere erişimin engellenmesinin meşru amaç taşıdığını belirtmiştir.
30. Bakanlığın görüşüne karşı cevap dilekçesinde başvurucular
esas itibarıyla bireysel başvuru dilekçesindeki iddialarını tekrarlamıştır.
Başvurucular ek olarak;
i. BTK tarafından 5651 sayılı Kanun'un 8/A maddesi kapsamında
onaya sunulan bireysel başvuru konusu kararlar dâhil olmak üzere tüm erişimin
engellenmesi kararlarının Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliğince otomatik olarak
onaylandığını iddia etmişlerdir. Bu itibarla sorunun bir bütün olarak
incelenmesi gerektiğini belirterek anılan kararlar ile sistematik ihlale yol
açıldığı yönünde bir saptama yapılmasını talep etmişlerdir.
ii. Bireysel başvurularının konusunun yüzlerce adrese tek hâkim
tarafından, hiçbir inceleme yapılmaksızın ve gerekçe göstermeksizin erişimin
engellenmesi kararı verilmesi nedeniyle bu adreslerdeki içeriklere ulaşma
haklarının ihlal edildiğine ilişkin olduğunu, Bakanlığın başvurularının halk
davası niteliği taşıdığına yönelik itirazlarının isabetli olmadığını, mağdur
sıfatı taşıdıklarını, nitekim Anayasa Mahkemesine Twitter
ve Youtube'a erişimin engellenmesi kararları ile ilgili olarak daha önce
yaptıkları başvurularda Mahkemece mağdur sıfatı taşıdıklarının kabul edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
31. Başvurucular, Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen
erişimin engellenmesi kararları sonucunda bazı internet siteleri ile sosyal medya
hesaplarında yer alan 600'den fazla içeriğe erişimin engellendiğinden şikâyet
etmektedirler. Başvurucuların şikâyetlerinin özü, internet kullanıcıları ve
özellikle insan hakları alanında çalışmalar yürüten akademisyenler olarak bu
kararların haber ve fikir alma, bilgiye erişme haklarına müdahale oluşturduğuna
ilişkindir.
32. Anayasa'nın "Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz,
yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar..."
33. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğünün kişinin haber ve
bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve
kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla
birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi,
savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına geldiğini daha
önce pek çok kez belirtmiştir (Bekir Coşkun
[GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet
Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128,
7/7/2015, §§ 35-38).
34. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında
başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim
veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade
aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir. Bu kapsamda haber ve
fikirlerin iletilmesinde ve alınmasında önemli bir işlev gören internet
Anayasa’nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün güvencesi altındadır (Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK],
B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 30, 33).
35. Ulaşılabilirliği, haber ve fikirlerin saklanma süresi ve
kapasitesi ile hacimce büyük haber ve fikirleri iletme imkânı gözetildiğinde
internet, halkın haber almasının ve bilgilerin iletilmesinin gelişiminde önemli
bir role sahiptir. İnternet, herhangi bir sınırlama gözetmeksizin herkesin
haber ve fikirlere ulaşması ile fikirlerini yayması noktasında çok önemli bir
imkân sağlamaktadır. Bu durum ifade özgürlüğü açısından da çok geniş bir alan
yaratmaktadır (Medya Gündem Dijital
Yayıncılık Ticaret A.Ş., § 34; C.K.
[GK], B. No: 2014/19685, 15/3/2018, § 27). Dolayısıyla internet sitelerine veya
internet sitelerinde yer alan haberlere erişimin engellenmesi biçiminde
getirilen her türlü kısıtlama, bilgi alma ve verme özgürlüğüne müdahale
niteliğindedir. Bununla birlikte haber ve fikir alma özgürlüğü, internet
sitelerine erişimin engellenmesi şeklinde yapılan her müdahaleden herkesin
doğrudan etkilendiği ve bu tedbir nedeniyle mağdur olduğu anlamına gelecek
şekilde geniş yorumlanamaz. Müdahalenin dolaylı etkilerine maruz kalmış olması,
başvurucunun mağdur sıfatı taşıdığının kabul edilebilmesi için yeterli
değildir.
36. Anayasa Mahkemesi toplumun menfaatinin korunmasını amaçlayan
ve halk davası (actio popularis)
olarak isimlendirilen başvuruların bireysel başvuru hakkı kapsamında kabul
edilmediğini pek çok kez vurgulamıştır (Tezcan
Karakuş Candan ve diğerleri, B. No: 2013/1977, 9/1/2014 § 21; Mahmut Tanal, B. No: 2014/11368,
23/7/2014, § 20; Liberal Demokrat Parti,
B. No: 2014/11268, 23/7/2014, § 18). 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 46. maddesinin
(1) numaralı fıkrası uyarınca bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda mağdur statüsüne sahip olabilmesi için başvuruya konu edilen ve
ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve
kişisel bir hakkının doğrudan etkilenmiş olması gerekir. Bir başvurunun kabul
edilebilmesi için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli
olmayıp ihlalden doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya
mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir (Mahmut Tanal,§ 34; Ayşe
Hülya Potur, B. No: 2013/8479, 6/2/2014, § 24).
37. İfade aracına yönelik müdahaleler nedeniyle bilgi ve fikir
alma hakkına sahip olan üçüncü kişiler tarafından ifade özgürlüğünün ihlali
iddiasıyla yapılan başvurularda, başvurucuların mağdur sıfatını taşıyıp
taşımadığı hususunun somut olayın koşulları bağlamında değerlendirilmesi
gerekir. Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Anayasa Mahkemesi bu
değerlendirmeyi yaparken somut olayın koşullarına uyduğu ölçüde;
i. Başvurucunun ifade aracını (internet sitesi, sosyal medya
platformu, kitap, gazete, dergi vb.) kullanma şekli (içerik sağlayıp
sağlamaması: aktif kullanıcı-pasif kullanıcı),
ii. İfade açıklamasına yönelik tedbirin bilgi alma hakkına sahip
başvurucu üzerinde doğurabileceği sonuçların ağırlığı,
iii. Bilgiye başka yollardan erişim sağlama imkânının bulunup
bulunmadığı,
iv. İfade aracının (somut olayda erişimi engellenen internet
sitelerinin ve sosyal medya hesaplarının) özellikleri
(kullanıcı/ziyaretçi/takipçi sayısı, işlevi, ulusal/uluslararası platformlarda
bilinirliği, alternatifi olup olmaması vb.),
v. İfade aracına yapılan müdahale nedeniyle önemli bir iletişim
kaynağından yoksun kalınıp kalınmadığı,
vi. Alınan tedbirin başvurucunun kamusal tartışmaya katılımına
engel olup olmadığı,
vii. Alınan tedbir nedeniyle başvurucunun somut olarak
belirlenebilir bir menfaatten yoksun kalıp kalmadığı gibi hususları inceleyerek
sonuca varacaktır.
38. Başvurucuların mağdur sıfatı taşıdıklarını
kanıtlayabilmeleri için erişimin engellenmesi tedbiri ile bilgi ve fikir alma
hakları arasında yukarıda sayılan hususlar temelinde bağ kurma ve soyut
iddialardan kaçınma yükümlülüğü vardır.
39. Başvuru konusu olayda erişimi engellenen 615 adresten 350'si
Twitter, Youtube, Dailymotion
ve Facebook isimli sosyal paylaşım sitelerine ait kişisel hesaplarda yer alan
içeriklerdir. Geri kalan kısım ise bazı internet haber siteleri ile kullanım
amacı belirli olmayan birtakım internet sitelerinden oluşmaktadır.
Başvurucular, bu adreslerden herhangi birinde içerik sağlayıcı konumunda
olduklarını veya belirli bir mesleki ya da başka bir faaliyet kapsamında bu
adreslerden aktif olarak yararlandıklarını belirtmemişlerdir. Buna göre somut
olayın koşullarında gözönünde bulundurulması gereken
ilk husus başvurucuların bu adreslerin aktif kullanıcıları olmadıklarıdır.
40. Başvurucular, uzun yıllardır ifade özgürlüğü ve internet
alanında çalışan akademisyenler olmaları sebebiyle erişimin engellenmesi
şeklindeki şikâyet konusu tedbirin kendilerini yakından ilgilendirdiğini ileri
sürmüş ancak bu tedbirin akademik çalışmaları üzerindeki etkilerini
açıklamamışlardır. Başvurucular, belirli bir menfaatten yoksun kaldıklarına
dair de bir kanıt göstermemişlerdir.
41. Somut olayda dikkate alınması gereken bir diğer husus
başvurucuların bilgiye başka yollardan erişim sağlama imkânlarının olup
olmadığıdır. Başvurucular 615 adresin tamamına erişimin engellenmesi şeklindeki
müdahaleden şikâyet etmiş, mevcut terörle mücadele politikasına muhalif
görüşler içermesi nedeniyle bu adreslerin alternatifi olmayan kaynaklar
olduğunu iddia etmişlerdir. Bununla birlikte 615 adresin her birinin hangi
yönleriyle alternatifi olmadığını ortaya koyamadıkları gibi bu adresler dışında
başka hiçbir şekilde bilgiye erişim imkânı elde edemediklerini gösterememişlerdir.
42. Başvurucular her ne kadar muhalif olarak nitelendirdikleri
bu tür sitelere sistematik olarak erişimin engellenmesi nedeniyle karşıt
görüşlere ulaşma imkânlarının ellerinden alındığını iddia etmişlerse de
erişimin engellenmesi kararının sırf bu nedene dayalı olarak yapıldığı
hususunda ikna edici bir delil ortaya koyamamışlardır. Nitekim özellikle sosyal
medya hesaplarından yapılan 350 paylaşımın çok büyük bir kısmında asker, polis
ve köy korucularının görüntülerine ve bazı videolara yer verilerek intikam
almaya, şiddeti teşvik etmeye yönelik paylaşımlarda bulunulması da
başvurucuların bu iddiasını destekler nitelikte görünmemektedir (bkz. § 14).
Başvurucuların anılan tedbir nedeniyle önemli bir iletişim kaynağından yoksun
bırakıldıkları, bu durumun kamusal tartışmaya katılmalarına engel oluşturduğu
tespit edilmemiştir.
43. Günümüzde ifade özgürlüğünün kullanımının en etkili aracı hâline
gelen internet, bünyesinde siyasi sorunlar ya da kamu menfaati ile ilgili
çalışmalara ve tartışmalara katılmaya yönelik temel araçları barındırmaktadır.
Başvurucuların toplumsal konumları ve statüleri de dikkate alındığında erişimin
engellenmesi şeklindeki tedbirin başvurucular üzerinde herhangi bir etki
doğurmadığı da söylenemez. Bununla birlikte somut olay yukarıda yer verilen
ilkeler (bkz. § 37) ışığında değerlendirildiğinde başvurucuların müdahalenin
dolaylı etkilerine maruz kalmaktan öteye geçen bir mağduriyetleri bulunduğunu
ortaya koyamadıkları görülmektedir.
44. Anılan müdahalenin subjektif yani
bireysel olarak doğrudan maruz kalınan somut etkileri açıklanamadığı sürece
müdahale nedeniyle bilgiye ulaşma hakkına halel geldiğine yönelik objektif
çıkarımlarda bulunmak başvurunun halk davası
olarak nitelendirilmesine engel olamayacaktır.
45. Öte yandan başvurucuların erişimin engellenmesi kararlarına
yaptıkları itirazlarından bazılarının derece mahkemeleri tarafından taraf
ehliyeti konusu tartışılmaksızın esastan incelenmiş olması, başvurucuların
bireysel başvuru sürecinde mağdur sıfatını kazandıklarının kabulü şeklinde
yorumlanamaz. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında, derece mahkemeleri
önündeki taraf ehliyeti ile bireysel başvuru açısından kişi yönünden yetkinin
aynı şey olmadığını, kişi bakımından yetki konusunun Mahkemenin
değerlendirmesine tabi olduğunu ifade etmiştir (Arman Mazman, B. No: 2013/1752,
26/6/2014, § 40).
46. Yukarıda yer verilen hususlar ışığında başvurucuların
erişimin engellenmesi tedbiri ile bilgi ve fikir alma hakları arasında doğrudan
ve kişisel bir bağ kuramadıkları, mağdur olduklarını soyut iddialardan öteye
geçen, makul ve ikna edici gerekçelerle kanıtlayamadıkları sonucuna
varılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
12/6/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.