TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AS ELMASLAR NAK. HARF. İNŞ. MADEN TAAH. TİC. VE SAN. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/5849)
Karar Tarihi: 25/9/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
M.Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Selçuk KILIÇ
Başvurucu
As Elmaslar Nak. Harf. İnş. Maden Taah. Tic. ve San. Ltd. Şti.
Vekili
Av. Resul ELMAS
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; sahte fatura kullanma fiili sebebiyle yapılan vergi ziyaı cezalı tarhiyata karşı açılan davada, aynı nedenle açılan kamu davasında verilen beraat hükmünün dikkate alınmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş verilmesine gerek görülmediğini bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Şirketin 2009 yılı hesapları üzerinde 2012 yılında yapılan vergi incelemesinde başvurucunun sahte fatura ticareti yapan İ. İnş. Nak. Taah. Ltd. Şti.nden sahte fatura aldığı, bu sahte belgeleri resmî defterlerine kaydettiği ve anılan sahte faturaları kullanarak haksız yere katma değer vergisi indiriminden yararlanmak suretiyle vergi ziyaına yol açtığı tespiti yapılmıştır.
9. Söz konusu incelemeye istinaden başvurucu Şirket adına 2009/2, 3, 5, 6 ve 7 dönemleri için vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi tarhiyatı yapılmış ve özel usulsüzlük cezası kesilmiştir.
A. Ceza Davası
10. Gölcük Cumhuriyet Başsavcılığının 2/1/2013 tarihli iddianamesiyle başvurucu Şirketin mesul müdürü İ.E.nin 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'na muhalefet suçundan dolayı 213 sayılı Kanun'un 359. maddesinin (b) fıkrası ile 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 43. maddesinin birinci fıkrası ve 53. maddesinin birinci fıkrası uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmıştır.
11.Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edilmesiyle başlanan kamu davasında yapılan yargılama neticesinde 14/4/2015 tarihli kararla sanık İ.E.nin beraatine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Dosya içerisinde bulunan soruşturma evrakı, iddianame, sanık savunması, katılan vekilinin beyanı, tanık anlatımları, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı içeriği birlikte değerlendirildiğinde; her ne kadar sanık hakkında salt KDV ödemelerini düşürmek amacı ile gerçeği yansıtmayan sahte fatura temin etme ve kullanma olayına bir çok kez gittiği, vergi ziyanına sebebiyet verdiği ve 213 Sayılı Vergi Usul Yasası'na Muhalefet ettiği iddiasıyla kamu davası açılmış ise de, tanık anlatımlarına binaen sanığın kayıtlara istinaden alındığı gözüken yakıtı gerçekte de almış olduğunun beyan edildiği, makine bilirkişisi raporunda toplam tank hacminin 41.865,494 litre olduğunun belirtildiği, üçlü bilirkişi raporunda ise fatura muhteviyatı malların alındığı ve hizmetlerin görüldüğü anlaşıldığından sanığın 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359/b-1 maddesinde yazılı suçu işlemediği sonucuna varıldığının bildirildiği anlaşılmakla sanığa sabit sayılabilecek bir eylem isnadının bu delillerle mümkün olmadığı, iddianın sabit olması için tüm şüphe sebeplerinden arınmış tarafsız delillerle sübuta varılması gerektiği, savunmanın aksinin kanıtlanamamış olup var olan şüphe sebepleri de sanık lehine yorumlanarak sanığın atılı suçu işlediğine dair mahkumiyetine yeterli somut her türlü şüpheden uzak ve cezalandırmaya yeterli delil elde edilemediğinden isnat edilen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle atılı suçtan beraatine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir."
12. Kararın temyiz edilmesi nedeniyle dosya Yargıtay 11. Ceza Dairesinde derdesttir.
B. İptal Davası
13. Başvurucu Şirket tarafından 17/1/2013 tarihli dilekçe ile cezalı tarhiyata karşı dava açılmış; Kocaeli 2. Vergi Mahkemesinin (Mahkeme) 28/6/2013 tarihli kararıyla davanın özel usulsüzlük cezasına ilişkin kısmı kabul edilmiş, vergi ziyaı cezalı tarhiyata ilişkin kısmı ise reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ret ile sonuçlanan kısmı şöyledir:
"İ. İnş.Nak.Taah. Ltd. Şti hakkında düzenlenen 04.05.2011 gün ve 619/2 sayılı vergi tekniği raporunda; şirketin 2006 yılında sahte fatura kullandığı gerekçesiyle incelemeye alındığı, çeşitli tarihlerde yapılan yoklamalarda işyerinde bulunmadığı ve tanınmadığı, vergi borçlarını ödemediği, 2006 ve 2007 yılında çok yüksek tutarlar içeren katma değer vergisi beyannameleri verdiği, Ba, Bs bildirimlerinde çelişkili ve hatalı bilgiler yer aldığı, sahte fatura kullandığı, şirket yetkilisinin faaliyette bulunmadıklarını belirttiği dönemlerde de yüksek tutarlı matrahlar içeren beyannameler vermeye devam ettiği, defter tasdik ettiğine ilişkin kayıt bulunmadığı, muhtelif tür ve dönemlere ait vergi beyannameleri vermediği gibi tespitlerin yer aldığı ve bu tespitler doğrultusunda mükellefiyetlerinin resen terk ettirildiği görülmektedir.
Buna göre davacının faturalarını kullandığı mükellefin vergi tekniği raporunda tespit edilen ve yukarıda ayrıntılı şekilde belirtilen bu olumsuz özellikleriyle, düzenlediği belgelere göre kısa süre içinde çok yüksek tutarlı hasılatlarını elde edebileceği gerçek bir faaliyetinin mevcut olması ekonomik ve ticari hayatın olağan icaplarına uygun düşmemektedir. Bu ölçekte hasılatı bulunan mükellefin adreslerinde yapılan yoklamada bulunmaması, asgarivergisel ödevlerini yerine getirmemesi gibi hususlar dikkate alındığında, bu mükellefin düzenlediği belgelerin gerçek bir alım satım ilişkisine dayalı olarak düzenlenmediği sonucu açıkça ortaya çıkmaktadır.
Bu itibarla davacı şirketin bu mükelleften aldığı faturaların gerçeği yansıtmadığı ve içeriği vergilerin hazineye intikal ettirilmemiş olması nedeniyle yukarıda anılan yasal düzenlemeler gereği olarak indiriminin kabulü hukuken mümkün değildir. Dolayısıyla yasal kayıtlara alınan ve beyannamelere konu edilen ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge niteliği taşıyan bu faturalar içeriği vergilerin indirimlerinin reddi suretiyle salınan vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinde hukuka aykırılık görülmemiştir."
14. Karar temyiz edilmiş ve Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 28/1/2015 tarihli ilamıyla kararın onanmasına hükmedilmiştir.
15. Karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 23/12/2015 tarihli kararıyla 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesinde yazılı karar düzeltme nedenlerinin bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
16. Nihai karar, 22/2/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. 18/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 213 sayılı Kanun’un 30. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Resen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır. İnceleme raporunda bu maddeye göre belirlenen matrah veya matrah farkı resen takdir olunmuş sayılır.
Aşağıdaki hallerden herhangi birinin bulunması durumunda, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitinin mümkün olmadığı kabul edilir.
...
6. Tutulması zorunlu olan defterlerin veya verilen beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına dair delil bulunursa. .."
19. 213 sayılı Kanun’un 134. maddesi şöyledir:
“Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak tespit etmek ve sağlamaktır.
İncelemeye yetkili olanlar tarafından lüzum görüldüğü takdirde inceleme, işletmeye dahil iktisadi kıymetlerin fiili envanterinin yapılmasına ve beyannamelerde gösterilmesi gereken unsurların tetkikına da teşmil edilebilir. Fiili envanterin yapılmasının gerektirdiği ve incelemeyi yapan tarafından tasdik edilen giderler Hazinece mükellefe ödenir.”
20. 213 sayılı Kanun'un 341. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Vergi ziyaı, mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden, verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesini veya eksik tahakkuk ettirilmesini ifade eder"
21. 213 sayılı Kanun'un 344. maddesinin birinci fıkrası ile ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"341 inci maddede yazılı hallerde vergi ziyaına sebebiyet verildiği takdirde, mükellef veya sorumlu hakkında ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir.
Vergi ziyaına 359 uncu maddede yazılı fiillerle sebebiyet verilmesi halinde bu ceza üç kat ... olarak uygulanır."
22. 213 sayılı Kanun’un 367. maddesinin son fıkrası şöyledir:
"Ceza mahkemesi kararları, bu Kanunun dördüncü kitabının ikinci kısmında yazılı vergi cezalarını uygulayacak makam ve mercilerin işlem ve kararlarına etkili olmadığı gibi, bu makam ve mercilerce verilecek kararlar da ceza hâkimini bağlamaz."
23. 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mükellefler, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak aşağıdaki vergileri indirebilirler:
a) Kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisi."
24. 3065 sayılı Kanun'un 34. maddesi şöyledir:
“1. Yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait Katma Değer Vergisi, alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinden ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanuni defterlere kaydedilmek şartıyla indirilebilir.
2. Katma Değer Vergisinin fatura ve benzeri vesikalarda ayrıca gösterilmesine gerek görülmeyen işlemlerde Vergi indiriminin nasıl belgelendirileceği Maliye ve Gümrük Bakanlığınca tespit olunur.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 25/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; vergi ziyaına neden olma suçundan dolayı açılan ceza davasında beraat kararı verildiğini ve ortada vergi ziyaına neden olan bir suçun bulunmadığının mahkeme kararı ile hüküm altına alındığını, söz konusu beraat hükmünün cezalı tarhiyatın kaldırılması istemiyle açılan davanın karar düzeltme aşamasında dile getirilmesine karşın gözönünde bulundurulmadığını ve kararın düzeltilmesi isteminin reddine karar verildiğini, bu nedenle aynı konuda ceza mahkemesi ile vergi mahkemesi kararları arasında çelişki oluştuğunu ve beraat kararı dikkate alınmadan karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
27.Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, ceza yargılamasında verilen beraat hükmü dikkate alınmadan karar düzeltme talebinin reddedildiğini ve bu nedenle aynı konuda ceza mahkemesi ile vergi mahkemesi kararları arasında çelişki oluştuğunu belirtmiştir. Somut olayda başvurucunun temel iddiası, ileri sürdüğü iddiaların karşılanmamasına ilişkindir. Buna göre başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan gerekse AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
31. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş, ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
32. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
33. Gerekçeli karar hakkı ile, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarının sağlanması amaçlanmaktadır. Mahkemeler, kararlarını tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddiaların kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve demokratik bir toplumda onlar adına verilen yargı kararlarının sebeplerinin toplum tarafından öğrenilmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
34. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı olarak yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değillerse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) gerekçeli karardan davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu anlaşılmalıdır.
35. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
36. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
37. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
38. Uyuşmazlığa konu olayda başvurucu; incelemede tenkit edilen faturalara konu malların gerçekten alındığını, ödemelerin banka havalesi veya çekle yapıldığını ve sahte fatura temininin söz konusu olmadığını belirterek cezalı tarhiyatın kaldırılması istemiyle 17/1/2013 tarihinde Kocaeli 2. Vergi Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme 28/6/2013 tarihinde, başvurucu Şirketin aldığı faturaların gerçeği yansıtmadığı ve içeriği vergilerin Hazineye intikal ettirilmemiş olduğu gerekçesiyle davanın vergi ziyaı cezalı tarhiyata ilişkin kısmının reddine, özel usulsüzlük cezasına ilişkin kısmının ise kabulüne karar vermiştir (bkz. § 13). Temyiz edilen karar Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 28/1/2015 tarihli kararıyla onanmış, karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 23/12/2015 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
39. İdari davada da dayanak alınan inceleme ve vergi suçu raporları uyarınca başvurucu Şirketin mesul müdürü hakkında yürütülen ceza soruşturması neticesinde 213 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan iddianame düzenlenerek Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesinde de kamu davası açılmıştır. Bu dava sonucunda verilen 14/4/2015 tarihli kararda, idare tarafından ve vergi mahkemesince sahte fatura düzenleyicisi olarak kabul edilen İ. İnş. Nak. Taah. Ltd. Şti.nin gerçek bir faaliyetinin bulunup bulunmadığı hususuyla ilgili herhangi bir değerlendirme yapmamış; sadece emtianın gerçekten alınıp alınmadığı yönünde inceleme yapmak suretiyle hüküm kurmuştur. Söz konusu kararda, dosya içinde bulunan soruşturma evrakı, iddianame, sanık savunması, katılan vekilinin beyanı, tanık anlatımları, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı içeriği birlikte değerlendirildiğinde sanığın atılı suçu işlediğine dair mahkûmiyetine yeterli somut her türlü şüpheden uzak ve cezalandırmaya yeterli delil elde edilemediği gerekçesiyle sanığın beraatine karar verilmiştir (bkz. § 11). Sanık hakkında verilen beraat hükmü temyiz edilmekle birlikte uyuşmazlık Yargıtay 11. Ceza Dairesinin E.2018/6961 sayılı dosyasında derdest durumdadır.
40. Sahte fatura, gerçek bir muamele veya durum bulunmadığı hâlde bunlar varmış gibi düzenlenen faturayı ifade etmektedir. Muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge ise gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla beraber bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibarıyla gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belgeyi tanımlamakta ve bu iki durum farklı iki suçu oluşturmaktadır. Bu nedenle ceza yargılamasında irdelenen emtianın gerçekten alınıp alınmadığı hususu, muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma suçu bakımından önem taşımakla birlikte sahte fatura kullanımına yönelik herhangi bir sonuç doğurmamaktadır.
41. Somut olayda idari yargılama süreci devam ederken başvurucu Şirketin mesul müdürü hakkında Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesinde 213 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan yapılan ceza yargılamasında, sadece emtianın gerçekten alınıp alınmadığı yönünde inceleme yapılarak beraat kararı verildiği, sahte fatura kullanımı ile ilgili herhangi bir inceleme ve değerlendirmenin ise yapılmadığı görülmüştür. Buna karşılık vergi mahkemesi tarafından, sahte fatura kullanma fiili çerçevesinde inceleme yapılarak bu kapsamda İ. İnş. Nak. Taah. Ltd. Şti.nin faaliyetinin gerçek olup olmadığı hususuyla ilgili detaylı bir değerlendirme yapılmış, bu Şirketin faaliyetinin gerçek olmadığı sonucuna ulaşılmış ve bu sebeple davanın reddine hükmedilmiştir.
42. İdari yargı mercileri kural olarak -ceza davasında verilen karar ile bağlı olmamakla birlikte- davacının yargılamanın sonucuna etkili olabilecek itirazları nedeniyle bu karara konu maddi olguları değerlendirerek davacının itirazlarını karşılamak yükümlülüğü altındadır (Erkan Akış ve diğerleri, B. No: 2013/6133, 13/4/2016, § 62).
43. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde ise vergi mahkemesinin yaptığı değerlendirme ile ceza mahkemesinin yaptığı değerlendirmenin tamamen farklı suçlara ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Ceza mahkemesi kararında sahte fatura kullanma suçuna ilişkin bir değerlendirme ve bu suça yönelik beraat kararı bulunmaması üzerine vergi mahkemesinin bu karar uyarınca hüküm kurması ya da kararında bu hususa yönelik itirazları karşılaması mecburiyetinden söz edilemeyeceği anlaşılmış ve gerekçeli karar hakkı bakımından bir ihlalin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar haklarının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.