TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İHSAN NURİ AKPINAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/35358)
|
|
Karar Tarihi: 26/9/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
İhsan Nuri
AKPINAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Dilara
YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, tutuklama
tedbirinin makul süreyi aşması ve tutukluluğa itirazının gecikmeli olarak
karara bağlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/9/2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyetler
haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyetler
yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir. Aynı kararda başvurucunun adli yardım talebinin
kabulüne de karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu
makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün
arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son
yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı
sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki
yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51, Mehmet Hasan
Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan başvurucu hakkında da
FETÖ/PDY'ye üye olma suçuna yönelik olarak Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) bir soruşturma başlatılmıştır.
Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında 8/10/2016 tarihinde gözaltına
alınmıştır.
11. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 26/10/2016 tarihinde
tutuklanması istemiyle başvurucuyu Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir.
12. Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğince 26/10/2016 tarihinde,
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
verilmiştir. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheliler İhsan Nuri Akpınar ve M.A.
üzerine yüklenen silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediklerine dair
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olgular, şüphelilerin kaçacağı
şüphesini uyandıran somut davranışları (Bahreyn Birleşmiş Milletler Ofisine
şüpheliler tarafından yapılan talep) isnat edilen suçun CMK [Ceza
Muhakemesi Kanunu] 100/3-a maddesinde
sayılan suçlardan olması, fiilin kanunda karşılığı olan cezanın miktarı, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesinde yer alan tutuklamaya ilişkin
şartların gerçekleştiği dikkate alınarak adli kontrol uygulanmasının yetersiz
kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin CMK'nın [Ceza
Muhakemesi Kanunu] 100. vd. maddeleri
gereğince ayrı ayrı tutuklanmasına...[karar verildi.]"
13. Başvurucu 27/10/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş, Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/11/2016 tarihli kararı ile itirazın
kesin olarak reddine karar verilmiştir.
14. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının talebi üzerine 23/6/2017 tarihinde yaptığı inceleme sonucunda
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verirken "...kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların ve tutuklama nedeninin bulunması, üzerlerine atılı suçun vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst
haddi..." gerekçesine dayanmıştır.
15. Başvurucu 11/7/2017 tarihinde bu karara itiraz etmiş, Ankara
3. Sulh Ceza Hâkimliğince 8/8/2017 tarihinde itirazın kesin olarak reddine
karar verilmiştir.
16. Başvurucu, anılan kararı 5/9/2017 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
17. Başvurucu 29/9/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
18. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 13/7/2018 tarihinde Ankara 3.
Sulh Ceza Hâkimliğinden başvurucunun tutukluluk durumunun gözden geçirilmesi ve
tutukluluğun devamına karar verilmesi isteminde bulunmuştur. Hâkimlik, Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının talebini 13/7/2018 tarihinde başvurucunun beyanını
aldıktan sonra değerlendirmiş ve "Şüphelinin
üzerine yüklenen suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, üzerine yüklenen
suçu işlediği konusunda somut delillerin bulunması, tutuklama tarihi, suça
öngörülen cezanın alt ve üst sınırları ve tahliyeyi gerektirir yeni bir delil
elde edilmemiş olması..." gerekçesiyle tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir.
19. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 7/11/2018 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde
kamu davası açılmıştır.
20. İddianamede ilk olarak terör örgütü kavramına ve FETÖ/PDY'nin genel özelliklerine ilişkin birtakım açıklamalara
değinilmiştir. Sonrasında ise başvurucunun FETÖ/PDY yapılanmasında yer aldığına
ilişkin olgulara yer verilmiştir. Bunlar özetle şöyledir:
i. Tanık M.A.O.nun başvurucunun
FETÖ/PDY yapılanması içinde yer aldığı yönünde beyanlarda bulunduğu
belirtilmiştir. Tanık M.A.O. ifadesinde özetle 2013 yılında Bahreyn'e eğitim
amacıyla gittiğini, burada FETÖ/PDY'ye ait olan bir
evde kaldığını, bu ülkenin imamının İ.D. isimli şahıs olduğunu, kaldıkları
örgüt evine 2016 yılının başlarında doktor olduklarını söyleyen İhsan Nuri
Akpınar ve M.A. isimli şahısların geldiğini, İhsan Nuri Akpınar'ın yaklaşık
dört ay kendileriyle kaldığını, bu iki şahsın da FETÖ/PDY üyesi olduğunu ve
İ.D. isimli ülke imamına himmet adı altında aylık 1.000-2.000 dinar arasında
para verdiklerini, bu para verme olayına bir iki kez şahit olduğunu beyan
etmiştir. Ayrıca iddianamede, tanığın bir teşhisine yer verilmiş ve 11/9/2018
tarihli Fotoğraf Teşhis Tutanağı içeriğine göre tanığın başvurucuyu teşhis
ettiği ifade edilmiştir.
ii. Başvurucunun 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu
görevinden çıkarıldığı belirtilmiştir.
iii. Başvurucunun üst araması sonucunda cüzdanda kırmızı renkli
bez parçasına sarılı vaziyette F serisi bir adet 1 ABD dolarının bulunduğu
belirtilmiştir.
iv. Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) Başkanlığı tarafından
tanzim edilen 25/10/2017 tarihli MASAK raporu içeriğine göre başvurucunun Türk
Radyoloji Derneği İstanbul Şubesinde kurucu, yönetici veya üye olduğuna ilişkin
kayıt bulunduğunun ve Asya Katılım Bankası A.Ş. nezdinde 1/5/2003 tarihinde
açılan ve 8/9/2009 tarihinde kapatılan hesabının olduğunun belirtildiği ifade
edilmiştir.
v. Başvurucunun Bahreyn yapılanmasında yer alan M.A.dan iki ayrı işlemde olmak üzere 283,57 TL tutarında
EFT aldığı ifade edilmiştir.
vi. Başvurucunun "Gülenist Kuruluş", "Fetullah
Gülen Okulu", "Gülen Hareketi Okulu" olarak
nitelendirilen iki kuruma -MASAK raporlarına göre- 17.204,50 ve 850 TL
tutarlarında EFT gönderdiği belirtilmiştir.
vii. Başvurucunun HTS kayıtlarının incelenmesi sonucunda FETÖ/PDY'nin Bahreyn yapılanmasında yer alan kişilerin irtibatlı
olduğu kişilerle başvurucunun da irtibatlı olduğu belirtilmiştir.
21. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin
hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"...Belirtilen hususlar ve dosya kapsamı
nazara alındığında şüphelinin FETÖ terör örgütü ile organik bağ kurarak
süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerde bulunduğu,
şüphelinin FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarının motivasyon amacıyla üzerlerinde
bulundurdukları 1 ABD dolarını üzerinde kırmızı kurdele ile kutsallık atfedecek
şekilde cüzdanında muhafaza ederek bulundurduğu, Bahreyn ülkesinde FETÖ/PDY
terör örgütü yapılanmasında ülke imamı olarak görevli İ.D. isimli şahsa
1000-2000 Bahreyn dinarını aylık olarak himmet adı altında vermek suretiyle
örgüte maddi yardımda bulunarak örgüte maddi gelir sağladığı, aynı şekilde
şüphelinin A.B.D. ülkesinde bulunan terör örgütüne ait kuruluşlara para
göndererek FETÖ/PDY terör örgütüne maddi gelir sağladığı, şüphelinin Bahreyn
ülkesinde bulunduğu süre içerisinde burada terör örgütüne ait evlerde örgütsel
toplantılara katıldığı, Bahreyn ülkesinde FETÖ/PDY terör örgütüne ait örgütsel
toplantıların yapıldığı örgüt evinde 4 ay süre ile kaldığı ve bu şekilde
üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği tutanaklar, sorgu
zaptı, tutuklama müzekkeresi, FETÖ havuz sorgusu sonucunu gösterir evrak,
emanet eşya makbuzu, 14/10/2016 tarihli inceleme tunağı,
HTS raporu, tanık M.A.O. beyanı ve 11/09/2018 tarihli fotoğraf teşhis tutanağı,
MASAK raporu, şüpheli ifadesi, nüfus ve sabıka kayıtları ile tüm dosya kapsamı
delillerle anlaşıldığından..."
22. Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi 13/11/2018 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/478 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
23. Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi 13/11/2018 tarihinde yaptığı
tensip (duruşmaya hazırlık) incelemesi sonucunda yetkisizlik kararı vererek
dosyanın İstanbul 23.Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
Yetkisizlik kararı üzerine dosya İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesine (Mahkeme)
gönderilmiş ve Mahkemenin E.2018/406 sayısına kaydedilmiştir.
24. Mahkeme 3/5/2019 tarihli duruşmada başvurucunun tahliyesine
karar vermiştir. Tahliyeye ilişkin kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Tutuklu sanığın dosya kapsamındaki delil
durumu, yargılamanın geldiği aşama, sanığın tutuklulukta geçirdiği süre, sanık
yönünden karartılma ihtimali bulunan bir delilin kalmamış olması hususları
dikkate alınarak adli kontrol tedbiriyle tahliyesine, CMK 109/3-a maddesi gereğince sanığın yurt dışına çıkmasının
yasaklanması, CMK 109/3-j maddesi gereğince konutu terk etmemek zorunluluğu ile
tedbir altında bırakılmasına...[karar
verildi.]"
25. Mahkeme, 19/9/2019 tarihli duruşmada, başvurucu hakkında
uygulanmasına karar verdiği konutu terk etmemek şeklindeki adli kontrol
tedbirinin kaldırılmasına ve başvurucunun, her ay bir defa kolluk birimine imza
atmak suretiyle adli kontrol altına alınmasına karar vermiştir.
26. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
27. İlgili hukuk için bkz. Salih
Sönmez, (B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56) başvurusu hakkında
verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 26/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucu; tamamı yasal olan birtakım eylemlerinden dolayı
tutuklandığını, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 314.
maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olma suçunun geniş
yorumlandığını, bu nedenle suçun kapsamına girmeyen eylemlerin de tutuklamaya
esas alındığını, keyfî bir şekilde tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama
kararı verilirken o an soruşturma dosyasında mevcut olan somut delillerin
dikkate alınabileceğini, sonradan ortaya çıkan delillerin önceki tutuklamayı
meşru kılmayacağını, kendisi açısından somut olay bakımından kuvvetli suç
şüphesini gösteren somut olguların bulunmadığını ifade etmiştir.
30. Başvurucu ayrıca somut olayın koşullarında delil karartma
ihtimalinin ve kaçma şüphesinin bulunmadığını, bu hususta tutuklama kararında
somut bir olguya yer verilmediğini, tutuklama kararının gerekçesiz olduğunu ve
adli kontrol uygulamasının neden yetersiz kalacağının açıklanmadığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile kanunsuz suç ve ceza olmaz
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde; başvurucu hakkında verilen tutuklama
kararında ilgili makamların tutuklamaya ilişkin ilgili ve yeterli gerekçe
gösterdiği, bu gerekçeler kapsamında başvurucunun tutukluluğunun keyfî
olduğunun savunulamayacağı belirtilmiştir.
32. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, kendisinin
özgürlüğüne yapılan müdahalenin sona ermediğini, konutu terk etmemek şeklindeki
adli kontrol tedbiri nedeniyle tutulmasının devam ettiğini, bu nedenlerle bu
şikâyet incelenirken konutunda geçirdiği sürenin de dikkate alınması
gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında ayrıca
tutuklanmasının keyfî bir uygulama olduğunu, makul şüphe ve tutuklama nedenleri
olmaksızın tutuklandığını ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
34. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler
dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
35. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
37. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
38. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
b. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
i. Genel İlkeler
39. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak
genel ilkeler için bkz. Metin Evecen
(B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52) başvurusu hakkında verilen karar.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
40. Başvurucu, Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/10/2016
tarihli kararıyla tutuklanmıştır.
41. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsünün ardındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu
iddiasıyla yürütülen bir soruşturma (bkz. § 10) kapsamında silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır (bkz. § 12). Dolayısıyla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
42. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
43. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, isnat edilen
suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin dosyada bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 12).
44. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ise başvurucunun
FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair tanık anlatımına, Bank Asya
hesabının bulunmasına, 675 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılmış olmasına,
başvurucunun üzerinden F serisi 1 ABD dolarının ele geçirilmiş olmasına, MASAK
raporlarının içeriklerine ve başvurunun telefonlarına ilişkin analiz raporuna
dayanılmıştır (bkz. § 20).
45. İddianamede; M.A.O.'nun verdiği
ifadesinde başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna, bu yapıya himmet adı
altında yardımda bulunduğuna, Bahreyn'de bu yapıya ait evlerde kaldığına ve bu
yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulunduğu görülmektedir (bkz.
§ 20). Söz konusu tanık anlatımı yer, zaman, kişi ve eylem bilgileri ihtiva
etmekte; bu anlamda yargı makamlarına denetim yaparak söz konusu beyanları
doğrulama ya da çürütme imkânı tanımaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun
tutuklanmasında söz konusu tanık anlatımlarının yargı makamlarınca kuvvetli bir
belirti olarak kabul edilmesi yönündeki değerlendirmelerinin keyfî ya da
temelsiz olduğu söylenemeyecektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Metin Evecen, § 58; Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018,
§ 43). Nitekim Anayasa Mahkemesi Selçuk
Özdemir başvurusunda; FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı
şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti
olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 75).
46. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını
doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu görülmektedir.
47. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
48. Somut olayda Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan katalog suçlar arasında olmasına, özellikle başvurucunun Bahreyn
Birleşmiş Milletler Ofisine yapmış olduğu talep dikkate alındığında kaçma
tehlikesine, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına göre adli
kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 12).
49. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz
ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde
binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on
binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde
kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili
olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle
soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu
olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir,§ 78; Alparslan
Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 140).
50. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve
kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi,
ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili
olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt
dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir,§
79).
51. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 27) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 27; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
52. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 7. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden -suçun ağırlığına ve başvurucunun soruşturma sürecindeki
birtakım davranışlarına atfen- kaçma tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
53. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
54. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY'yle
bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri de -gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi-
dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
55. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
cezanın miktarını da gözönünde tutarak başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 12) keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
57. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
B. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
58. Başvurucu; tutuklanmasına karar verildiği tarihten itibaren
hâkim önüne çıkarılmadan tutukluluğunun uzatılmasına karar verildiğini,
tutukluluğa ilişkin tüm taleplerinin de dosya üzerinden incelendiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Bakanlık görüşünde genel olarak Anayasa Mahkemesinin Salih Sönmez kararında ortaya koyduğu
ilkeler çerçevesinde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen başvuru
yolunun tüketilip tüketilmediği hususunun Anayasa Mahkemesinin takdirinde
olduğu ifade edilmiş, bu şikâyete ilişkin olarak bir görüş belirtilmemiştir.
60. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle
Bakanlığın başvuru yollarının tüketilmediği yönündeki görüşünün yerinde
olmadığını ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
61. Anayasa'nın Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. maddesinin üçüncü
fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
63. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
64. Anayasa Mahkemesi Erdal
Tercan ([GK], (B. No: 2016/15637, 12/4/2018, §§ 217-251) kararında;
bu şikayete ilişkin olarak yaptığı inceleme
kapsamında, inceleme tarihi itibarıyla başvurucunun hâlâ hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmamış olması hususunu nazara alarak tutukluluk incelemelerinin on sekiz
ayı aşan bir süreyle hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının
olağanüstü hâl döneminde dahi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiği
sonucuna varmıştır.
65. Anayasa Mahkemesi Salih
Sönmez kararında da tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması
ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini incelemiştir.
Anayasa Mahkemesi anılan kararda başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak verilecek bir
ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacağı ve
serbest kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş ve bu durumda yalnızca
kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin
tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği
sonucuna varmıştır.
66. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu tür ihlal
iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır (bkz. Salih Sönmez, §§ 162, 177).
67. Somut olayda başvurucu 26/10/2016 tarihinde tutuklanmış ve
tutuklandıktan sonra ilk kez soruşturma aşamasında 13/7/2018 tarihinde yapılan
duruşmada mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme
fırsatına sahip olmuştur. Başvurucunun hâkim/mahkeme önüne çıkmadığı süre
yaklaşık 1 yıl 8 ay 17 gündür. Dolayısıyla somut başvuru yönünden Salih Sönmez kararından ayrılmayı
gerektiren bir durum söz konusu değildir.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası ile ilgili
olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
C. Tutukluluğa Yönelik
İtirazın Kısa Süre İçinde İncelenmemesine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
69. Başvurucu 23/6/2017 tarihli tutukluluğun devamı kararına
yaptığı itirazın 8/8/2017 tarihinde karara bağlandığını, bu kadar uzun bir
sürenin Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen kısa sürede
karar verilmesi yönündeki zorunlulukla bağdaşmadığını belirterek kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
70. Bakanlık görüşünde, öncelikle Anayasa Mahkemesinin Salih Sönmez kararında ortaya konan
ilkeler çerçevesinde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen başvuru
yolunun tüketilip tüketilmediği hususunun Anayasa Mahkemesinin takdirinde
olduğu ifade edilmiş; devamında olağanüstü hâl döneminde tutuklu kişilerin
serbest bırakılmayı sağlamak amacıyla bir yargı merciine başvurma haklarının
korunduğu, 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca tutukluluğun resen en geç
otuzar günlük süreler itibarıyla incelenmesine devam edildiği ve olağanüstü hâl
döneminde de tutuklama, tahliye talebinin reddi ve tutukluluğun devamı
kararlarına karşı itiraz yoluna başvurabilme imkânı bulunduğu belirtilmiştir.
71. Bakanlık görüşünde somut olay bakımından ise 27/7/2016
tarihli ve 29783 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması
Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (668 sayılı KHK) 3. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (ç) bendi kapsamında "Tahliye
talepleri en geç otuzar günlük sürelerle tutukluluğun incelenmesi ile birlikte
dosya üzerinden karara bağlanır." şeklinde hükmünün yürürlükte
olduğu ve başvuranın yapmış olduğu itirazın otuz günlük yasal süre içinde
incelenmiş olduğu ifade edilmiştir.
72. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle
Bakanlığın başvuru yollarının tüketilmediği yönündeki görüşünün yerinde
olmadığını ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
73.Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın
kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili
bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
74. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
75. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
§§ 16, 17).
76. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(k) bendi yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama ve tutuklama işlemine
karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda
maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân
sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğa itirazın geç değerlendirildiği
yada sürüncemede bırakıldığı şikâyetleri ile ilgili olarak bireysel başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilmiş ya da hükümlü hâle
gelmiş başvurucular yönünden asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendinde öngörülen yolun
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (tahliye
olmuş başvurucular yönünden bkz. Cafer
Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018,
§§ 37-40;hükümlü hâle gelmiş başvurucular yönünden bkz. Özgür Arıbaş, B. No: 2015/2394,
31/10/2018, §§ 57-60). Somut olayda tahliyesine karar verilen başvurucunun bu
kapsamda kalan iddiaları bakımından anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir
durum mevcut değildir.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
78. Başvurucu; keyfî bir şekilde tutukluluğunun devam
ettirildiğini, tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeden yoksun
olduğunu, bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı olarak
açıklanmadığını, kendisi yönünden bir kişiselleştirme yapılmadan makul, ilgili
ve yeterli olmayan gerekçelerle tutukluluğunun hukuka aykırı olarak devam
ettirildiğini, bu nedenlerle tutukluluk süresinin makul olmaktan çıktığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
79. Bakanlık görüşünde, öncelikle Anayasa Mahkemesinin Salih Sönmez kararında ortaya konan
ilkeler çerçevesinde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen başvuru
yolunun tüketilip tüketilmediği hususunun Anayasa Mahkemesinin takdirinde
olduğu ifade edilmiş; devamında ise başvurucu hakkındaki soruşturmanın kapsamı
ve mahiyeti, tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin
hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından
ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde
bir özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate alındığında tutukluluk
süresinin makul olduğu belirtilmiştir.
80. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle
Bakanlığın başvuru yollarının tüketilmediği yönündeki görüşünün yerinde
olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu somut şikâyet bakımından ise konutu terk
etmeme şeklindeki adli kontrol tedbiri nedeniyle özgürlüğüne yapılan
müdahalenin devam ettiğini, bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesindeki korumadan
yararlanmasının devam ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanında ayrıca tutukluluğa dair kararların gerekçelerinin genel ve
soyut olduğunu ve hakkındaki soruşturmanın özensiz bir şekilde yürütüldüğünü
belirtmiştir.
2. Değerlendirme
81. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
82. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin yedinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
83. Öte yandan başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında
genel olarak özgürlüğüne karşı tutuklama tedbiriyle yapılan müdahalenin konutu
terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbiri nedeniyle devam ettiğini, bu
nedenle Anayasa'nın 19. maddesindeki korumadan yararlanmasının devam etmesi
gerektiğini ve özellikle bu tedbir kapsamında geçen sürenin de inceleme
yapılırken dikkate alınması gerektiğini ileri sürmüştür.
84. Somut olay bakımından tahliyesine karar verilen başvurucunun
tahliye kararı ile birlikte tutukluluğunun sona erdiği görülmektedir. Öte
yandan tahliye kararı ile birlikte başvurucu hakkında konutu terk etmeme
şeklindeki adli kontrol tedbirine hükmolunduğu, yapılan son duruşmada ise
başvurucu hakkındaki bu tedbirin de kaldırılmasına ve kolluk birimine imza
atmak suretiyle adli kontrol altına alınmasına karar verildiği anlaşılmıştır
(bkz. §§ 24, 25).
85. Anayasa Mahkemesi tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş veya hükümlü hâle gelmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili
Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk
yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman
Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,
§§ 33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, B.
No: 2014/3473, 25/1/2018, § 26).
86. Tahliye kararı sonrasında hükmolunan konutu terk etmeme
şeklindeki adli kontrol tedbirinin de yapılan son duruşmada kaldırılmış olması
karşısında somut olay bakımından anılan içtihatlardan ayrılmayı gerektirir bir
durum olmadığı anlaşılmıştır.
87. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğa yönelik itirazın kısa süre içinde incelenmemesinden
dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluğun makul süreyi aşmasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 26/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.