logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(İhsan Nuri Akpınar [1.B.], B. No: 2017/35358, 26/9/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İHSAN NURİ AKPINAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/35358)

 

Karar Tarihi: 26/9/2019

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Burhan ÜSTÜN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

İhsan Nuri AKPINAR

Vekili

:

Av. Dilara YILMAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, tutuklama tedbirinin makul süreyi aşması ve tutukluluğa itirazının gecikmeli olarak karara bağlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 29/9/2017 tarihlerinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyetler haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyetler yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Aynı kararda başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne de karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).

10. Öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan başvurucu hakkında da FETÖ/PDY'ye üye olma suçuna yönelik olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) bir soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında 8/10/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.

11. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 26/10/2016 tarihinde tutuklanması istemiyle başvurucuyu Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.

12. Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğince 26/10/2016 tarihinde, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Şüpheliler İhsan Nuri Akpınar ve M.A. üzerine yüklenen silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olgular, şüphelilerin kaçacağı şüphesini uyandıran somut davranışları (Bahreyn Birleşmiş Milletler Ofisine şüpheliler tarafından yapılan talep) isnat edilen suçun CMK [Ceza Muhakemesi Kanunu] 100/3-a maddesinde sayılan suçlardan olması, fiilin kanunda karşılığı olan cezanın miktarı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesinde yer alan tutuklamaya ilişkin şartların gerçekleştiği dikkate alınarak adli kontrol uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin CMK'nın [Ceza Muhakemesi Kanunu] 100. vd. maddeleri gereğince ayrı ayrı tutuklanmasına...[karar verildi.]"

13. Başvurucu 27/10/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiş, Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/11/2016 tarihli kararı ile itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.

14. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine 23/6/2017 tarihinde yaptığı inceleme sonucunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verirken "...kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunması, üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi..." gerekçesine dayanmıştır.

15. Başvurucu 11/7/2017 tarihinde bu karara itiraz etmiş, Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 8/8/2017 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.

16. Başvurucu, anılan kararı 5/9/2017 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.

17. Başvurucu 29/9/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

18. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 13/7/2018 tarihinde Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğinden başvurucunun tutukluluk durumunun gözden geçirilmesi ve tutukluluğun devamına karar verilmesi isteminde bulunmuştur. Hâkimlik, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebini 13/7/2018 tarihinde başvurucunun beyanını aldıktan sonra değerlendirmiş ve "Şüphelinin üzerine yüklenen suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, üzerine yüklenen suçu işlediği konusunda somut delillerin bulunması, tutuklama tarihi, suça öngörülen cezanın alt ve üst sınırları ve tahliyeyi gerektirir yeni bir delil elde edilmemiş olması..." gerekçesiyle tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

19. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 7/11/2018 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

20. İddianamede ilk olarak terör örgütü kavramına ve FETÖ/PDY'nin genel özelliklerine ilişkin birtakım açıklamalara değinilmiştir. Sonrasında ise başvurucunun FETÖ/PDY yapılanmasında yer aldığına ilişkin olgulara yer verilmiştir. Bunlar özetle şöyledir:

i. Tanık M.A.O.nun başvurucunun FETÖ/PDY yapılanması içinde yer aldığı yönünde beyanlarda bulunduğu belirtilmiştir. Tanık M.A.O. ifadesinde özetle 2013 yılında Bahreyn'e eğitim amacıyla gittiğini, burada FETÖ/PDY'ye ait olan bir evde kaldığını, bu ülkenin imamının İ.D. isimli şahıs olduğunu, kaldıkları örgüt evine 2016 yılının başlarında doktor olduklarını söyleyen İhsan Nuri Akpınar ve M.A. isimli şahısların geldiğini, İhsan Nuri Akpınar'ın yaklaşık dört ay kendileriyle kaldığını, bu iki şahsın da FETÖ/PDY üyesi olduğunu ve İ.D. isimli ülke imamına himmet adı altında aylık 1.000-2.000 dinar arasında para verdiklerini, bu para verme olayına bir iki kez şahit olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca iddianamede, tanığın bir teşhisine yer verilmiş ve 11/9/2018 tarihli Fotoğraf Teşhis Tutanağı içeriğine göre tanığın başvurucuyu teşhis ettiği ifade edilmiştir.

ii. Başvurucunun 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarıldığı belirtilmiştir.

iii. Başvurucunun üst araması sonucunda cüzdanda kırmızı renkli bez parçasına sarılı vaziyette F serisi bir adet 1 ABD dolarının bulunduğu belirtilmiştir.

iv. Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) Başkanlığı tarafından tanzim edilen 25/10/2017 tarihli MASAK raporu içeriğine göre başvurucunun Türk Radyoloji Derneği İstanbul Şubesinde kurucu, yönetici veya üye olduğuna ilişkin kayıt bulunduğunun ve Asya Katılım Bankası A.Ş. nezdinde 1/5/2003 tarihinde açılan ve 8/9/2009 tarihinde kapatılan hesabının olduğunun belirtildiği ifade edilmiştir.

v. Başvurucunun Bahreyn yapılanmasında yer alan M.A.dan iki ayrı işlemde olmak üzere 283,57 TL tutarında EFT aldığı ifade edilmiştir.

vi. Başvurucunun "Gülenist Kuruluş", "Fetullah Gülen Okulu", "Gülen Hareketi Okulu" olarak nitelendirilen iki kuruma -MASAK raporlarına göre- 17.204,50 ve 850 TL tutarlarında EFT gönderdiği belirtilmiştir.

vii. Başvurucunun HTS kayıtlarının incelenmesi sonucunda FETÖ/PDY'nin Bahreyn yapılanmasında yer alan kişilerin irtibatlı olduğu kişilerle başvurucunun da irtibatlı olduğu belirtilmiştir.

21. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:

"...Belirtilen hususlar ve dosya kapsamı nazara alındığında şüphelinin FETÖ terör örgütü ile organik bağ kurarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerde bulunduğu, şüphelinin FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarının motivasyon amacıyla üzerlerinde bulundurdukları 1 ABD dolarını üzerinde kırmızı kurdele ile kutsallık atfedecek şekilde cüzdanında muhafaza ederek bulundurduğu, Bahreyn ülkesinde FETÖ/PDY terör örgütü yapılanmasında ülke imamı olarak görevli İ.D. isimli şahsa 1000-2000 Bahreyn dinarını aylık olarak himmet adı altında vermek suretiyle örgüte maddi yardımda bulunarak örgüte maddi gelir sağladığı, aynı şekilde şüphelinin A.B.D. ülkesinde bulunan terör örgütüne ait kuruluşlara para göndererek FETÖ/PDY terör örgütüne maddi gelir sağladığı, şüphelinin Bahreyn ülkesinde bulunduğu süre içerisinde burada terör örgütüne ait evlerde örgütsel toplantılara katıldığı, Bahreyn ülkesinde FETÖ/PDY terör örgütüne ait örgütsel toplantıların yapıldığı örgüt evinde 4 ay süre ile kaldığı ve bu şekilde üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği tutanaklar, sorgu zaptı, tutuklama müzekkeresi, FETÖ havuz sorgusu sonucunu gösterir evrak, emanet eşya makbuzu, 14/10/2016 tarihli inceleme tunağı, HTS raporu, tanık M.A.O. beyanı ve 11/09/2018 tarihli fotoğraf teşhis tutanağı, MASAK raporu, şüpheli ifadesi, nüfus ve sabıka kayıtları ile tüm dosya kapsamı delillerle anlaşıldığından..."

22. Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi 13/11/2018 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/478 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.

23. Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi 13/11/2018 tarihinde yaptığı tensip (duruşmaya hazırlık) incelemesi sonucunda yetkisizlik kararı vererek dosyanın İstanbul 23.Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Yetkisizlik kararı üzerine dosya İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesine (Mahkeme) gönderilmiş ve Mahkemenin E.2018/406 sayısına kaydedilmiştir.

24. Mahkeme 3/5/2019 tarihli duruşmada başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Tahliyeye ilişkin kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Tutuklu sanığın dosya kapsamındaki delil durumu, yargılamanın geldiği aşama, sanığın tutuklulukta geçirdiği süre, sanık yönünden karartılma ihtimali bulunan bir delilin kalmamış olması hususları dikkate alınarak adli kontrol tedbiriyle tahliyesine, CMK 109/3-a maddesi gereğince sanığın yurt dışına çıkmasının yasaklanması, CMK 109/3-j maddesi gereğince konutu terk etmemek zorunluluğu ile tedbir altında bırakılmasına...[karar verildi.]"

25. Mahkeme, 19/9/2019 tarihli duruşmada, başvurucu hakkında uygulanmasına karar verdiği konutu terk etmemek şeklindeki adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına ve başvurucunun, her ay bir defa kolluk birimine imza atmak suretiyle adli kontrol altına alınmasına karar vermiştir.

26. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.

IV. İLGİLİ HUKUK

27. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez, (B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56) başvurusu hakkında verilen karar.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 26/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

29. Başvurucu; tamamı yasal olan birtakım eylemlerinden dolayı tutuklandığını, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olma suçunun geniş yorumlandığını, bu nedenle suçun kapsamına girmeyen eylemlerin de tutuklamaya esas alındığını, keyfî bir şekilde tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararı verilirken o an soruşturma dosyasında mevcut olan somut delillerin dikkate alınabileceğini, sonradan ortaya çıkan delillerin önceki tutuklamayı meşru kılmayacağını, kendisi açısından somut olay bakımından kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olguların bulunmadığını ifade etmiştir.

30. Başvurucu ayrıca somut olayın koşullarında delil karartma ihtimalinin ve kaçma şüphesinin bulunmadığını, bu hususta tutuklama kararında somut bir olguya yer verilmediğini, tutuklama kararının gerekçesiz olduğunu ve adli kontrol uygulamasının neden yetersiz kalacağının açıklanmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Bakanlık görüşünde; başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında ilgili makamların tutuklamaya ilişkin ilgili ve yeterli gerekçe gösterdiği, bu gerekçeler kapsamında başvurucunun tutukluluğunun keyfî olduğunun savunulamayacağı belirtilmiştir.

32. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, kendisinin özgürlüğüne yapılan müdahalenin sona ermediğini, konutu terk etmemek şeklindeki adli kontrol tedbiri nedeniyle tutulmasının devam ettiğini, bu nedenlerle bu şikâyet incelenirken konutunda geçirdiği sürenin de dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında ayrıca tutuklanmasının keyfî bir uygulama olduğunu, makul şüphe ve tutuklama nedenleri olmaksızın tutuklandığını ifade etmiştir.

2. Değerlendirme

33. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

34. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."

35. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

a. Uygulanabilirlik Yönünden

37. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).

38. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

i. Genel İlkeler

39. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak genel ilkeler için bkz. Metin Evecen (B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52) başvurusu hakkında verilen karar.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

40. Başvurucu, Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/10/2016 tarihli kararıyla tutuklanmıştır.

41. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe teşebbüsünün ardındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıyla yürütülen bir soruşturma (bkz. § 10) kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır (bkz. § 12). Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

42. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

43. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, isnat edilen suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin dosyada bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 12).

44. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ise başvurucunun FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair tanık anlatımına, Bank Asya hesabının bulunmasına, 675 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılmış olmasına, başvurucunun üzerinden F serisi 1 ABD dolarının ele geçirilmiş olmasına, MASAK raporlarının içeriklerine ve başvurunun telefonlarına ilişkin analiz raporuna dayanılmıştır (bkz. § 20).

45. İddianamede; M.A.O.'nun verdiği ifadesinde başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna, bu yapıya himmet adı altında yardımda bulunduğuna, Bahreyn'de bu yapıya ait evlerde kaldığına ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulunduğu görülmektedir (bkz. § 20). Söz konusu tanık anlatımı yer, zaman, kişi ve eylem bilgileri ihtiva etmekte; bu anlamda yargı makamlarına denetim yaparak söz konusu beyanları doğrulama ya da çürütme imkânı tanımaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun tutuklanmasında söz konusu tanık anlatımlarının yargı makamlarınca kuvvetli bir belirti olarak kabul edilmesi yönündeki değerlendirmelerinin keyfî ya da temelsiz olduğu söylenemeyecektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Metin Evecen, § 58; Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43). Nitekim Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir başvurusunda; FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75).

46. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu görülmektedir.

47. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir.

48. Somut olayda Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına, özellikle başvurucunun Bahreyn Birleşmiş Milletler Ofisine yapmış olduğu talep dikkate alındığında kaçma tehlikesine, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına göre adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 12).

49. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir,§ 78; Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 140).

50. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi, ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir 79).

51. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 27) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 27; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).

52. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden -suçun ağırlığına ve başvurucunun soruşturma sürecindeki birtakım davranışlarına atfen- kaçma tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.

53. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).

54. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY'yle bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de -gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi- dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).

55. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen cezanın miktarını da gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 12) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

56. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

57. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

B. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

58. Başvurucu; tutuklanmasına karar verildiği tarihten itibaren hâkim önüne çıkarılmadan tutukluluğunun uzatılmasına karar verildiğini, tutukluluğa ilişkin tüm taleplerinin de dosya üzerinden incelendiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

59. Bakanlık görüşünde genel olarak Anayasa Mahkemesinin Salih Sönmez kararında ortaya koyduğu ilkeler çerçevesinde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen başvuru yolunun tüketilip tüketilmediği hususunun Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu ifade edilmiş, bu şikâyete ilişkin olarak bir görüş belirtilmemiştir.

60. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle Bakanlığın başvuru yollarının tüketilmediği yönündeki görüşünün yerinde olmadığını ifade etmiştir.

2. Değerlendirme

61. Anayasa'nın Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

63. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

64. Anayasa Mahkemesi Erdal Tercan ([GK], (B. No: 2016/15637, 12/4/2018, §§ 217-251) kararında; bu şikayete ilişkin olarak yaptığı inceleme kapsamında, inceleme tarihi itibarıyla başvurucunun hâlâ hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamış olması hususunu nazara alarak tutukluluk incelemelerinin on sekiz ayı aşan bir süreyle hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının olağanüstü hâl döneminde dahi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiği sonucuna varmıştır.

65. Anayasa Mahkemesi Salih Sönmez kararında da tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak verilecek bir ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacağı ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş ve bu durumda yalnızca kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır.

66. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu tür ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır (bkz. Salih Sönmez, §§ 162, 177).

67. Somut olayda başvurucu 26/10/2016 tarihinde tutuklanmış ve tutuklandıktan sonra ilk kez soruşturma aşamasında 13/7/2018 tarihinde yapılan duruşmada mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur. Başvurucunun hâkim/mahkeme önüne çıkmadığı süre yaklaşık 1 yıl 8 ay 17 gündür. Dolayısıyla somut başvuru yönünden Salih Sönmez kararından ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.

68. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Tutukluluğa Yönelik İtirazın Kısa Süre İçinde İncelenmemesine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

69. Başvurucu 23/6/2017 tarihli tutukluluğun devamı kararına yaptığı itirazın 8/8/2017 tarihinde karara bağlandığını, bu kadar uzun bir sürenin Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen kısa sürede karar verilmesi yönündeki zorunlulukla bağdaşmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

70. Bakanlık görüşünde, öncelikle Anayasa Mahkemesinin Salih Sönmez kararında ortaya konan ilkeler çerçevesinde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen başvuru yolunun tüketilip tüketilmediği hususunun Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu ifade edilmiş; devamında olağanüstü hâl döneminde tutuklu kişilerin serbest bırakılmayı sağlamak amacıyla bir yargı merciine başvurma haklarının korunduğu, 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca tutukluluğun resen en geç otuzar günlük süreler itibarıyla incelenmesine devam edildiği ve olağanüstü hâl döneminde de tutuklama, tahliye talebinin reddi ve tutukluluğun devamı kararlarına karşı itiraz yoluna başvurabilme imkânı bulunduğu belirtilmiştir.

71. Bakanlık görüşünde somut olay bakımından ise 27/7/2016 tarihli ve 29783 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (668 sayılı KHK) 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendi kapsamında "Tahliye talepleri en geç otuzar günlük sürelerle tutukluluğun incelenmesi ile birlikte dosya üzerinden karara bağlanır." şeklinde hükmünün yürürlükte olduğu ve başvuranın yapmış olduğu itirazın otuz günlük yasal süre içinde incelenmiş olduğu ifade edilmiştir.

72. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle Bakanlığın başvuru yollarının tüketilmediği yönündeki görüşünün yerinde olmadığını ifade etmiştir.

2. Değerlendirme

73.Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."

74. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

75. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

76. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendi yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğa itirazın geç değerlendirildiği yada sürüncemede bırakıldığı şikâyetleri ile ilgili olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilmiş ya da hükümlü hâle gelmiş başvurucular yönünden asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendinde öngörülen yolun tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (tahliye olmuş başvurucular yönünden bkz. Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40;hükümlü hâle gelmiş başvurucular yönünden bkz. Özgür Arıbaş, B. No: 2015/2394, 31/10/2018, §§ 57-60). Somut olayda tahliyesine karar verilen başvurucunun bu kapsamda kalan iddiaları bakımından anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.

77. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

78. Başvurucu; keyfî bir şekilde tutukluluğunun devam ettirildiğini, tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeden yoksun olduğunu, bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı olarak açıklanmadığını, kendisi yönünden bir kişiselleştirme yapılmadan makul, ilgili ve yeterli olmayan gerekçelerle tutukluluğunun hukuka aykırı olarak devam ettirildiğini, bu nedenlerle tutukluluk süresinin makul olmaktan çıktığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

79. Bakanlık görüşünde, öncelikle Anayasa Mahkemesinin Salih Sönmez kararında ortaya konan ilkeler çerçevesinde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen başvuru yolunun tüketilip tüketilmediği hususunun Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu ifade edilmiş; devamında ise başvurucu hakkındaki soruşturmanın kapsamı ve mahiyeti, tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate alındığında tutukluluk süresinin makul olduğu belirtilmiştir.

80. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle Bakanlığın başvuru yollarının tüketilmediği yönündeki görüşünün yerinde olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu somut şikâyet bakımından ise konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbiri nedeniyle özgürlüğüne yapılan müdahalenin devam ettiğini, bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesindeki korumadan yararlanmasının devam ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında ayrıca tutukluluğa dair kararların gerekçelerinin genel ve soyut olduğunu ve hakkındaki soruşturmanın özensiz bir şekilde yürütüldüğünü belirtmiştir.

2. Değerlendirme

81. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:

"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir."

82. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

83. Öte yandan başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak özgürlüğüne karşı tutuklama tedbiriyle yapılan müdahalenin konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbiri nedeniyle devam ettiğini, bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesindeki korumadan yararlanmasının devam etmesi gerektiğini ve özellikle bu tedbir kapsamında geçen sürenin de inceleme yapılırken dikkate alınması gerektiğini ileri sürmüştür.

84. Somut olay bakımından tahliyesine karar verilen başvurucunun tahliye kararı ile birlikte tutukluluğunun sona erdiği görülmektedir. Öte yandan tahliye kararı ile birlikte başvurucu hakkında konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirine hükmolunduğu, yapılan son duruşmada ise başvurucu hakkındaki bu tedbirin de kaldırılmasına ve kolluk birimine imza atmak suretiyle adli kontrol altına alınmasına karar verildiği anlaşılmıştır (bkz. §§ 24, 25).

85. Anayasa Mahkemesi tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş veya hükümlü hâle gelmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, § 26).

86. Tahliye kararı sonrasında hükmolunan konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin de yapılan son duruşmada kaldırılmış olması karşısında somut olay bakımından anılan içtihatlardan ayrılmayı gerektirir bir durum olmadığı anlaşılmıştır.

87. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Tutukluluğa yönelik itirazın kısa süre içinde incelenmemesinden dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Tutukluluğun makul süreyi aşmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 26/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(İhsan Nuri Akpınar [1.B.], B. No: 2017/35358, 26/9/2019, § …)
   
Başvuru Adı İHSAN NURİ AKPINAR
Başvuru No 2017/35358
Başvuru Tarihi 29/9/2017
Karar Tarihi 26/9/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, tutuklama tedbirinin makul süreyi aşması ve tutukluluğa itirazının gecikmeli olarak karara bağlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutukluluk (süre) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
104
105
161
268
271
5237 Türk Ceza Kanunu 1
5235 Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun 10
12
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi