TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TURGUT ÖZTOP BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/6023)
|
|
Karar Tarihi: 10/10/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Zeynep
KARAKOÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Turgut ÖZTOP
|
Vekili
|
:
|
Av. Hikmet
YÜCEL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yargı kararının yerine getirilmemesi sebebiyle
açılan tam yargı davasında gerekçesiz karar verilmesi, bilirkişi incelemesi
yaptırılmasına ilişkin talebin dikkate alınmaması, davanın hatalı değerlendirme
sonucu reddedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının; kararın kesin olması
nedeniyle hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Zonguldak İl Özel İdaresinde memur olarak görev
yapmakta olup 23/12/2002-26/11/2012 tarihleri arasında Elvanpazarcık
Beldesi Cumhuriyet Mahallesi sınırları içinde bulunan Yabani ve Evcil Hayvan
Barınma ve Bakım Merkezinde 23/12/2002 tarihli işlemle geçici olarak görevlendirilmiştir.
9. Başvurucu 28/2/2008 tarihli işlemle de aynı yerde 1/3/2008
tarihinden geçerli olmak üzere hafta sonu nöbetçi personel olarak
görevlendirilmiştir. Başvurucunun geçici görevlendirilmesi 23/11/2012 tarihi
itibarıyla davalı idarenin başka bir biriminde görevlendirilmesi ile sona
ermiştir.
A. İptal Davasına İlişkin Süreç
10. Başvurucu 4/1/2013 tarihli dilekçe ile 23/12/2002-26/11/2012
tarihleri arasında ödenmeyen geçici görev yolluğunun ödenmesini istemiştir.
İsteminin 5/2/2013 tarihli işlem ve "hakkında
düzenlenmiş herhangi bir yolluk bildirimi bulunmadığı"
gerekçesiyle reddedilmesi üzerine başvurucu, Zonguldak İdare Mahkemesinde
(Mahkeme) iptal davası açmıştır. Mahkeme 19/3/2014 tarihli kararla davayı kabul
ederek işlemi iptal etmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun geçici
görevlendirildiği ve fiilen görev yaptığı 23/1/2002-26/11/2012 tarihleri
arasındaki (1/3/2008 tarihinden itibaren hafta sonları da dâhil olmak üzere)
ilk bir yıllık sürenin ilk doksan günü tam yevmiye, ikinci doksan günü 2/3
oranında yevmiye, ilk bir yıllık süreden sonra gelen her yılın ilk doksan günü
tam yevmiye, ikinci doksan günü 2/3 oranında yevmiye ödenmesinin yasal
zorunluluk olduğu, aksi yolda kurulan işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı
belirtilmiştir.
11. Başvurucu ve davalı idarenin itiraz istemleri Zonguldak
Bölge İdare Mahkemesince (Bölge İdare Mahkemesi) reddedilerek Mahkeme kararı
onanmış, davalı idarenin karar düzeltme isteminin reddi üzerine de karar
kesinleşmiştir.
B. Tam Yargı Davasına İlişkin Süreç
12. Anılan kararın kesinleşmesi üzerine başvurucu 13/10/2014
tarihinde hakkında yargı kararı bulunmasına karşın geçici görev yolluğunun
eksik ödendiğinden bahisle ilk altı aylık dönemler için ana para ve faizinden
geri kalan 60.045,46 TL ve ikinci altı aylık dönemler için 78.157,09 TL olmak
üzere toplam 138.202,55 TL geçici görev yolluğunun ödenmesine hükmedilmesi
istemiyle dava açmıştır. Kararın gerekçesi şöyledir:
"5018 sayılı Kanunun 34. maddesinin
üçüncü fıkrasına göre, geçerli bir mazerete dayanmaksızın, yazılı talep
edilmediğinden veya belgeleri verilmediğinden dolayı ödenemeyen borçların
ilgili olduğu mali yılın sonundan başlayarak 5 yıllık zamanaşımına uğraması
karşısında, davacı tarafından geçerli bir mazerete dayanmaksızın yazılı olarak
talep edilmeyen 2002 ile 2007 yılları arası harcırahının 5 yıllık zaman aşımına
uğradığı sonucuna varıldığından, bu yıllara tekabül eden harcırahının
ödenmesine hukuken olanak bulunmamaktadır.
Davanın, 5 yıllık zamanaşımı dışında kalan
2008 ile 2012 yıllarına ait geçici görev yolluğu ödenmesine ilişkin kısmına ve
faiz istemine gelince;
Yukarıda yer verilen 6245 sayılı Harcırah
Kanununa göre; bir yıllık sürenin ilk 90 günü tam yevmiye, ikinci 90 günü 2/3
oranında yevmiye ödeneceği, başka bir ifadeyle ilgililere aynı iş ve görev için
yalnız yılın 180 günü harcırah ödeneceği, diğer günler için ise harcırah ödenmeyeceği
belirtilmiştir.
Dava konusu olayda; Mahkememizin19.03.2014 gün ve E:2013/253,
K:2014/579 sayılı kararı üzerine davalı idarece davacıya, 2008-2012 yılları
için davacının izinli ve raporlu günler ve Zonguldak ile Evcil Hayvan Barınağı
arası dolmuş ücret tarifesi dikkate alınmak suretiyle her yıllık sürenin ilk 90
günü için tam, ikinci 90 gün için 2/3 oranında olmak üzere toplam
22.272,30-TLgeçici görev yolluğu hesaplandığı veyılın
diğer günleri için ise harcırah hesaplanmadığı görülmektedir.
Diğer yandan davacı tarafından ilk altı aylık
alacağının faizinin talep edildiğinden, davacıya ödenen 22.271,30-TL geçici
görev yolluğuna faiz işletilmesi gerekmektedir.
Buna göre; Mahkememizin 28.05.2015 ve
17.06.2015 günlü ara kararları ile geçici görev yolluğu olarak ödenen söz
konusu tutara davacının geçici görev yolluğu ödenmesi istemiyle başvuruda
bulunduğu 04.01.2013 tarihinden, davacıya ödendiği tarihe kadar işletilecek
yasal faiz miktarının sorulduğu, bu ara kararımıza verilen cevap yazısında söz
konusu faiz tutarının 2.723,93-TL olduğunun belirtildiği görülmüştür."
13. Başvurucunun itiraz istemi Bölge İdare Mahkemesinin
18/12/2015 tarihli kararıyla reddedilerek Mahkeme kararı onanmış, karar
düzeltme istemi de 25/11/2015 tarihli kararla reddedilmiştir.
14. Başvurucu, nihai kararı 29/2/2016 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 25/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
15. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun "İptal ve tam yargı
davaları" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
“İlgililer
haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya
ve idare ve vergi mahkemele-rine doğrudan doğruya tam
yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi
ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki
kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği
veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden
itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de
ilgililerin 11 nci madde
uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”
16. 2577 sayılı Kanun'un uyuşmazlık tarihinde yürürlükte olan “İtiraz” kenar başlıklı 45. maddesinin
ilgili kısımları şöyledir:
"İdare ve vergi mahkemelerinin;
...
b) Valilik, kaymakamlık ve yerel yönetimler
ile bakanlıkların ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının taşra teşkilâtındaki
yetkili organları tarafından kamu görevlileri hakkında tesis edilen geçici
görevlendirme, ikinci görev, vekaleten atama, görev ve unvan değişikliği
içermeyen il içi naklen atama, görevden uzaklaştırma, yolluk, lojman ve
izinlerine ilişkin idari işlemlerden,
....
kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak verdikleri nihaî kararlar ile tek
hâkimle verilen nihaî kararlara, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi
mahkemelerin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine itiraz
edilebilir."
17. 2577 sayılı Kanun'un yine uyuşmazlık tarihinde yürürlükte
olan “Kararın düzeltilmesi
” kenar başlıklı 54. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"1. (Değişik birinci cümle: 5/4/1990 - 3622/23 md.) Danıştay dava
daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarının temyiz üzerine
verdikleri kararlar ile bölge idare mahkemelerinin itiraz üzerine verdikleri
kararlar hakkında, bir defaya mahsus olmak üzere kararın tebliğ tarihini
izleyen onbeş gün içinde taraflarca;
a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve
itirazların, kararda karşılanmamış olması,
b) Bir kararda birbirine aykırı hükümler
bulunması,
c) Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması,
d) (Değişik: 5/4/1990 -
3622/23 md.) Hükmün esasını etkileyen belgelerde hile
ve sahtekarlığın ortaya çıkmışolması,
Hallerinde kararın düzeltilmesi
istenebilir."
18. 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu'nun "Geçici görev gündeliğinin verilebileceği azami
süre" kenar başlıklı 42. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Geçici bir görev ile başka bir yere
gönderilenlere, görev mahalline varış tarihinden itibaren bu Kanuna göre
verilen gündelikler:
a. Yurtiçinde bir yıllık dönem zarfında aynı
yerde, aynı iş için ve aynı şahsa 180 günden fazla verilemez. İlk 90 gün için
tam, takibeden 90 gün için 2/3 oranında ödenir.
b. Yurtdışında ilk 180 gün tam ve müteakip
günler için 2/3 oranında ödenir.
Geçici görevlendirmelerde meydana gelecek ara
vermeler bu müddetleri veya gündelik miktarını artırmaya neden olamaz."
19. 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu'nun "Ödenemeyen giderler
ve bütçeleştirilmiş borçlar" kenar
başlıklı 34. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
" İlgili olduğu malî yılın sonundan
başlayarak beş yıl içinde alacaklıları tarafından geçerli bir mazerete
dayanmaksızın, yazılı talep edilmediğinden veya belgeleri verilmediğinden
dolayı ödenemeyen borçlar zamanaşımına uğrayarak kamu idareleri lehine düşer."
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ikinci fıkrası şöyledir:
"Kendisine bir suç
isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme ile korunan
hak ve özgürlükleri ihlal etmediği sürece ulusal mahkemelerce yapılan hukuki ya
da maddi hataları ele almanın yerleşik içtihadı uyarınca kendi görevi
olmadığını belirtmektedir (García Ruiz/İspanya
[BD], B.No: 30544/96,
21/1/1999, § 28; Perez/Fransa [BD], B. No: 47287/99, 12/2/2004,
§ 82). Bu içtihada göre Sözleşme'nin 6. maddesi adil yargılanma hakkını
güvenceye almakla birlikte delillerin kabul edilebilirliğine ya da delillerin
nasıl değerlendirileceğine ilişkin herhangi bir kural koymaz, bu hususlar
öncelikli olarak ulusal hukukun ve mahkemelerin düzenleme alanına girer. Normal
şartlarda ulusal mahkemelerin belirli delil unsurlarına ya da önlerindeki
uyuşmazlıktaki tespit ya da değerlendirmelere tanıyacakları ağırlık gibi
meseleler AİHM'in yeniden inceleme alanına girmez.
AİHM bir dördüncü derece yargı yeri gibi davranmamalıdır, dolayısıyla keyfî
olduğu ya da makul olmadığı açıkça görülebilecek tespitlerde bulunmadıkları
takdirde ulusal mahkemelerin kararlarını 6. maddenin birinci fıkrası kapsamında
sorgulamaz (Bochan/Ukrayna (No.
2) [BD], B. No: 22251/08, 5/2/1015, § 61).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 10/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; yargılama sürecinde soyut, yetersiz gerekçe ile
hüküm kurulduğunu, bazı delillere neden itibar edilip bazı delillere ise neden
itibar edilmediğinin ilk derece mahkemesinin kararında açıklanmadığını, itiraz
ve karar düzeltme isteminin reddine ilişkin kararların ise herhangi bir gerekçe
içermediğini, karar düzeltme aşamasında emsal olarak sunduğu Danıştay kararının
neden dikkate alınmadığının açıklanmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
24.Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar
hakkından söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "...adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar
hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında
vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi
gerekir (Abdullah Topçu, B. No:
2014/8868, 19/4/2017, § 75).
25. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
26. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddiaların kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gerekli görülmektedir (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
27. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde cevap verilmesi
gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan
tüm iddialara cevap vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın
esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
28. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
29. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve
yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul
ya da esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden
olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 39).
30. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir
atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,
derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu
göstermesidir (Yasemin Ekşi, §
57).
31. Somut olayda mahkeme, başvurucuya geçici görev yolluğu
ödenmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada verilen iptal
kararı üzerine açılan tam yargı davası olarak incelemiş ve ilgili mevzuat
kapsamında değerlendirme yaparak sonuca ulaşmıştır. Bu bağlamda yapılan açık
yargılama sonunda tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve
savunmaları tartışılarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe
bulunduğu (bkz. § 12) görülmektedir. Ayrıca itiraz ve karar düzeltme
aşamalarında değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu
belirtilmiştir. Bu hâle göre gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının
açık olduğu anlaşılmaktadır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama
İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; konusunda uzman bilirkişi raporu alınmadığını, bu
sebeple Mahkemenin miktar konusunda yaptığı değerlendirmenin hatalı olduğunu,
davalı idarenin sunduğu belgelere göre karar verdiğini belirterek silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
34. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
35. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma ve
adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma
hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi,
taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması
gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet
Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).
36. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkelerine
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin
adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya
çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete
uygun olması olanaklı değildir (Mehmet Fidan,
§ 38).
37. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelir (Yaşasın Aslan, B. No:
2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki
tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını
kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B.
No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
38. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme,
başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer,
§ 19).
39. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi
için silahların eşitliği ilkesi ışığında taraflara delillerini sunma, inceletme
noktasında uygun imkânların tanınması ve yargılamaya etkin katılımlarının
sağlanması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsiz
olma iddiaları da yargılamanın bütünü kapsamında değerlendirilecektir. Ceza
davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da
dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesinin
güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti
olmanın bir gereğidir (Mustafa Kupal, B. No: 2013/7727, 4/2/2016, §§ 50-52).
40. Somut olayda görülen davanın tarafları arasındaki ihtilaf,
başvurucu hakkındaki geçici görev yolluğu ödenmemesine ilişkin işlemin iptaline
ilişkin yargı kararının sonucu itibarıyla uygulanmaması nedeniyle açtığı tam
yargı davasında hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olduğu noktasındadır.
41. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada
bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek
değildir (Sencer Başat ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 68). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin
tarafların öne sürdüğü ve esasa etkisi olan iddiaların işin mahiyetinin
gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti
konusunda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma
düşürülüp düşürülmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Ahmet Korkmaz, B. No: 2014/16232,
25/1/2018, § 29).
42. Somut başvuruda Mahkemece uzman bilirkişi incelemesi
yaptırılmasına gerek görülmeyerek başvurucuya ödenmesi gereken geçici görev
yolluğu ilgili mevzuat kapsamında hesaplanmış, zaman aşımına uğrayan kısım ile
idare tarafından yapılan ödemeler düşülerek tespit edilen miktar üzerinden
hüküm kurulmuştur.
43. Delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin
davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisinin esasen derece
mahkemelerine ait olduğu, derece mahkemelerinin dava konusuna, elde edilen
delilerin ağırlığına ve iddia ile savunmalara göre, tanık beyanı, keşif icrası
ve bilirkişi incelemesi gibi delilleri toplamama veya incelememe konusunda
takdir yetkisine sahip olduğu dikkate alındığında bilirkişi incelemesi
yaptırılmamasına ilişkin ileri sürülen husus yönünden silahların eşitliği
ilkesine yonelik bir ihlal olmadığının açık olduğu
sonucuna varılmaktadır.
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını
temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Hükmün Denetlenmesini
Talep Etme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
46. Başvurucu; Bölge İdare Mahkemesi nezdinde yargılama
yapılmasının yeterli olmadığını, verilen hükmün bir başka yargı mercii
tarafından da denetlenmesi gerektiğini, kesin olarak verilen karara karşı
temyiz yolunun kapalı olmasının hak arama özgürlüğü ile hükmün denetlenmesini
talep etme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
47. Anayasa Mahkemesi, somut norm denetiminde verdiği 27/12/2018
tarihli ve E.2018/71, K.2018/118 sayılı kararıyla hükmün denetlenmesini talep etme hakkının Anayasa'nın 36.
maddesinde düzenlenen hak arama hürriyeti ile güvence altına alındığına
hükmetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"5. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen
hak arama hürriyeti, yargılama usulüne ilişkin güvencelerle hakkaniyete uygun
yargılama yapılmasını hedefleyen ve demokratik toplumda vazgeçilmez nitelikte
olan adil yargılanma hakkını da kapsayan geniş bir içeriğe sahiptir.Bu bağlamda hak arama hürriyetinin mahkeme
tarafından verilen hükmün bir başka yargı mercii tarafından denetlenmesini
talep etme hakkını da içerip içermediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesinin önceki kararları incelendiğinde, anılan hakkın Anayasa’da
güvence altına alınıp alınmadığı hususuna ilişkin olarak meselenin farklı
kavramlar altında tartışıldığı ve farklı sonuçlara ulaşıldığı görülmektedir. Bu
yönüyle de içtihadın netleştirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.
6. Hak arama, kişinin maddi ve manevi
varlığını geliştirme hakkı ve insan onuru kavramıyla yakından ilgilidir. Bu
nedenle demokratik hukuk düzenlerinde hakların korunmasını ve hak ihlallerinin
giderilmesini temin edebilecek 'hukuki yollar' öngörülmüştür. Nitekim Anayasa
Mahkemesi de kararlarında hak arama hürriyetinin hukuk devletinin başlıca
ölçütü ve demokrasinin vazgeçilmez koşullarından biri olduğunu ifade etmiştir
(AYM, E.1991/2, K.1991/30, 19/9/1991). Bu doğrultuda Anayasa’nın 40. maddesinde
hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, 'yetkili makama geciktirilmeden
başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahip' olduğu belirtilmiştir.
Anayasa’nın 74. maddesinde düzenlenen yasama organına dilekçe verme hakkı ile
bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakları da anayasal güvence altına
alınan hak arama yolları arasındadır.
7. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan yargı mercileri önünde hak arama hürriyeti, hakların korunmasını amaç
edinen vazgeçilmez meşru yöntemlerin başında gelmektedir. Anayasa’daki temel
hakların korunmasında önemli bir teminat olan yargısal hak arama yolu, hakların
korunmasında en etkili ve güvenceli yoldur.
8. Hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde, adalet ve hukuk devleti gibi temel anayasal ilkelerin de göz
önünde bulundurulması gerekir. Bu doğrultuda hak arama hürriyetinin amacının
hak ihlalinin önlenerek kişiye hakkının teslim edilmesi ve adaletin tesisi
olduğu söylenebilir. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkı, kanunun açıkça hatalı veya keyfi uygulanmasına ilişkin istisnalar
dışında, yargılama sonucunda verilen hükmün adil olup olmadığı veya hukuki
açıdan isabetli olup olmadığı hususlarını içermemektedir. Bu itibarla adil
yargılanma hakkının davanın taraflarına sağladığı tüm usul güvencelerine
uyulmuş olsa bile yargılama sonucunda verilen hükmün hatalı olması mümkündür.
Diğer bir ifadeyle adil yargılanma hakkının güvencelerine riayet edilmiş olsa
da hâkimin gerek maddi vakıaların değerlendirilmesinde gerekse hukuk kurallarının
uygulanmasında yanılgıya düşmesi ve buna bağlı olarak hukuka aykırı hüküm
vermesi söz konusu olabilmektedir. Böyle kararlara ilgililerin veya toplumun
katlanmasını istemek adalete olan güveni sarsar ve hukuk devletini zedeler. Bu
nedenle hak arama hürriyetinden yararlanılabilmesi bakımından adil ve isabetli
olmadığı düşünülen bir hükmün başka bir yargı mercii tarafından denetlenmesi
bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Anayasamız açısından bu gereklilik,
özel olarak düzenlenen hak arama hürriyetinin kapsamı ve mahiyetinden
kaynaklanmaktadır.
9. Anayasa’nın 154. ve 155. maddelerinin de
mahkeme kararlarının kural olarak denetlenmesi gerektiği düşüncesiyle
düzenlendiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın 154. maddesinin birinci fıkrasının
ilk cümlesinde 'Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir
adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir'
kuralına yer verilmiştir. Aynı şekilde Anayasa’nın 155. maddesinin birinci
fıkrasının ilk cümlesinde de 'Danıştay, idare mahkemelerince verilen ve kanunun
başka bir idari yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme
merciidir' denilmektedir. Anayasa koyucunun bu kurallarla Yargıtay ve Danıştayın varlığını anayasal güvence altına aldığı ve
anılan yüksek mahkemeleri kural olarak ilk derece adli ve idari yargı
mercilerince verilen karar ve hükümlerin son inceleme mercii olarak
görevlendirdiği anlaşılmaktadır. Ancak bu maddelerde adli ve idari yargı
mahkemelerince verilen hükümlerin denetlenmesi görevinin anılan yüksek
mahkemelere verilmemesi hâlinde de bu görevin başka yargı mercilerine
bırakılması gerektiğinin öngörülmesiyle Anayasa koyucunun ilk derece
mahkemesince verilen karar ve hükümlerin kural olarak bir başka yargı mercii
tarafından denetlenmesi gerekliliğini kabul ettiği sonucuna ulaşılmaktadır.
10. Anayasa’nın 36., 154. ve 155. maddeleri
birlikte değerlendirildiğinde Anayasa’nın mahkemelerce verilen hükmün bir başka
yargı mercii tarafından denetlenmesini talep etme hakkını Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen hak arama hürriyeti kapsamında güvenceye kavuşturduğu
görülmektedir.
11. Diğer taraftan yargılamanın konusu ceza
mahkûmiyeti olduğunda mahkeme kararlarının denetlenmesi ihtiyacı daha da önem
kazanmaktadır. Nitekim uluslararası sözleşmelerde de hükmün denetlenmesinin bir
hak olarak tanındığı görülmektedir. Türkiye’nin de taraf olduğu Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün 2. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının birinci cümlesinde 'Mahkeme tarafından ceza gerektiren bir
suç nedeniyle mahkûm edilen herkes, mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın
yüksek bir mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlama hakkına sahiptir'
denilmek suretiyle ceza mahkemesince verilen mahkûmiyet ve cezaların
denetlenmesini talep hakkı güvenceye bağlanmıştır. Yine Türkiye’nin taraf
olduğu Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 14. maddesinin (5)
numaralı fıkrasında da 'Bir suçtan hüküm giyen herkes, mahkumiyet
ve cezanın yasalara uygun olarak daha yüksek bir yargı organınca yeniden
incelenmesi hakkına sahip olacaktır' biçiminde benzer bir kurala yer
verilmiştir.
12. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak
arama hürriyeti kapsamındaki hükmün denetlenmesini talep etme hakkı, kişinin
aleyhine verilen bir hükmün başka bir yargı mercii tarafından gözden
geçirilmesini ve denetlenmesini isteyebilmesini teminat altına
almaktadır."
48. Anayasa Mahkemesi hükmün
denetlenmesini talep etme hakkının Anayasa'nın 36. maddesinde
düzenlenen hak arama hürriyeti ile güvence altına alındığını ifade ettiği bu
kararında, ayrıca Sözleşme’nin ülkemizin de taraf olduğu ek 7 No.lu
Protokol’ünün 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesiyle ceza
mahkemesince verilen mahkûmiyet ve cezaların denetlenmesini talep hakkının
güvenceye bağlandığını ve yine ülkemizin taraf olduğu Uluslararası Medeni ve
Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 14. maddesinin (5) numaralı fıkrasında da “Bir suçtan hüküm giyen herkes, mahkumiyet ve cezanın
yasalara uygun olarak daha yüksek bir yargı organınca yeniden incelenmesi
hakkına sahip olacaktır.” biçiminde benzer bir kurala yer
verildiğini hatırlatmıştır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi yargılamanın
konusu ceza mahkûmiyeti olduğunda mahkeme kararlarının denetlenmesi ihtiyacının
daha da önem kazandığını, hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ceza hukuku
alanındaki kapsam ve sınırıyla diğer alanlardaki kapsam ve sınırının aynı
olmayacağını, bu yönüyle anılan hakkın bireyin temel hak ve özgürlüklerine daha
ağır müdahalelerin söz konusu olduğu ceza hukuku alanında daha geniş bir
uygulama alanı bulurken diğer alanlarda daha esnek uygulanabileceğini de
vurgulamıştır (AYM, E.2018/71, K.2018/118, 27/12/2018, §§ 11, 14, 18). Bir
başka ifadeyle Anayasa Mahkemesi medeni hak ve yükümlülüklerin söz konusu
olduğu hukuk yargısı ile idari yargı alanında hükmün denetlenmesini talep etme
hakkının ceza hukuku alanındaki anlam ve kapsamından ayrı
değerlendirilebileceğini, uygulamanın farklılaşabileceğini ifade etmiştir.
49. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel
başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği
iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra
Sözleşme'nin ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi
gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında
kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B.
No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
50. Hükmün denetlenmesini talep etme hakkı Anayasa'da yukarıda
aktarılan hususlar çerçevesinde (bkz. §§ 44, 45) güvence altına alınmış olmakla
birlikte Sözleşme ve ülkemizin taraf olduğu ek protokoller, medeni hak
yükümlülüklere ilişkin yargılama süreçleri (hukuk yargısı ile idari yargı
alanı) yönünden söz konusu hakka dair bir güvence içermemektedir. Dolayısıyla
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar yönünden hükmün
denetlenmesini talep etme hakkı Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının
dışında kalmaktadır. Bu bağlamda anılan hakka dair bir ihlal iddiasının
incelenebilmesi için yargılamanın ceza hukuku alanına ilişkin bulunması
şarttır.
51. Bu noktada üzerinde durulması gereken bir diğer husus ceza
hukukunun çekirdek alanına müteallik olmamakla birlikte Anayasa'nın 36. ve 38.
maddeleri ile Sözleşme'nin 6. ve 7. maddeleri kapsamında suç ve cezalara
ilişkin güvenceler dâhilinde olduğu kabul edilen yaptırımlara/işlemlere dair
yargılama süreçleridir. Bir yaptırımın veya hukuki bir tasarrufun/işlemin hangi
koşullarla suç isnadı niteliğinde sayılıp suç ve cezalara ilişkin güvenceler
kapsamında değerlendirilebileceği AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarında açıkça
ifade edilmiştir (Engel ve
diğerleri/Hollanda [GK], B. No: 5100/71...; Benham/Birleşik Krallık [BD], B. No: 19380/92, 10/6/1996; Anayasa
Mahkemesi kararları için bkz. D.M.Ç,
B. No: 2014/16941, 24/1/2018; B.Y.Ç.,
B. No: 2013/4554, 15/12/2015; Selçuk Özbölük, B. No:2015/7206, 14/11/2018). Anılan
kararlarda yer verilen ilkeler bağlamında bir suç isnadının değerlendirilmesine
ilişkin yargılama olarak kabul edilen idari yargı veya hukuk yargısına ait
uyuşmazlıklara yönelik ileri sürülen suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin
ihlali gibi iddialar ceza yargılamasına ilişkin güvenceler bağlamında
değerlendirmeye alınabilmektedir. Bu perspektiften konu ele alındığında ceza
hukukunun çekirdek alanında bulunmamakla birlikte bir suç isnadı içerdiği kabul
edilen uyuşmazlıklara yönelik olarak ileri sürülen hükmün denetlenmesini talep etme hakkının da suç ve cezalara ilişkin Anayasa ve Sözleşme'de yer alan güvencelerin sağlanması bağlamında
ortak koruma alanı içinde kaldığını söylemek mümkündür.
52. Somut bireysel başvuruya konu yargılama sürecinin suç ve
cezalara ilişkin güvenceler kapsamında değerlendirilebilecek şekilde ceza
yargılamasına veya bir suç isnadına ilişkin bulunmadığı açıktır.
53. Bu hâle göre başvuru dilekçesinde ifade edilen Bölge
Mahkemesi kararına yönelik hükmün denetlenmesini talep etme hakkı Anayasa ve
Sözleşme ile Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin ortak koruma alanı
kapsamı dışında kaldığından bu hakka ilişkin ihlal iddiasının incelenmesi
Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dışında bulunmaktadır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
55. Başvurucu; geçici görev yolluğu ödenmemesine ilişkin işlemin
iptaline ilişkin yargı kararının sonucu itibarıyla uygulanmadığını, Mahkemenin
miktar konusundaki değerlendirmesinde hataya düştüğünü, eksik inceleme ve
mevzuatın yanlış yorumlanması nedeniyle davanın kısmen reddine ilişkin hükmünün
hukuka aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
56. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
57. Somut olayda iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı incelenerek
ilgili kısımları yukarıda belirtilen (bkz. § 12) gerekçe ile hüküm kurulmuştur.
58. Yargılama sürecinde geçici görev yolluğu ödenmemesine
ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan dava safahatının dikkate alındığı
anlaşılmaktadır. Ayrıca Mahkemenin salt iptale ilişkin yargı kararına göre
değil bütünsel bir bakış ile hükme ulaştığı görülmektedir. Mahkeme bu
değerlendirmesi ile başvurucunun alması gereken geçici görev yolluğunu tespit
ederek konuyla ilgili mevzuat kapsamında davanın kısmen kabulüne kısmen reddine
karar vermiştir. Bu yorum ve değerlendirmeler, uyuşmazlığı çözmekle görevli
mahkemenin takdirinde olup bireysel başvuruda değerlendirmeye konu edilemeyecek
niteliktedir.
59. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, delillerin
değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup kararda
bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan
bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu
şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurunun kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
10/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.