TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SALİH KURUL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/6167)
|
|
Karar Tarihi: 9/5/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Mahmut ALTIN
|
Başvurucu
|
:
|
Salih KURUL
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Ali YILDIRIM
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; sosyal güvenlik ödemesinin değer kaybına uğratılarak
ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalılığı, BAĞ-KUR
sigortalılığı ile isteğe bağlı sigortalılığa bağlı olarak hizmet birleştirme ve
emeklilik talebinde bulunmuştur. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) başvurucunun
talebini reddetmiştir.
8. Başvurucunun 31/1/2006 tarihinde talebinin reddine ilişkin
idari işlemin iptali ve hizmetlerinin SGK sigortalılığı ile birleştirilmesine
karar verilmesi istemiyle Antalya 1. İş Mahkemesinde açtığı davanın kabulüne
dair karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesince13/12/2012 tarihinde onanmıştır.
9. Bunun üzerine başvurucu 11/2/2013 tarihli dilekçeyle, Mayıs
2005 tarihi itibarıyla yaşlılık aylığının bağlanması ve birikmiş aylıklarının
yasal faizleriyle birlikte ödenmesi talebinde bulunmuştur.
10. Başvurucu, Mayıs 2005 tarihinden itibaren geçerli olmak
üzere emekli edilmiş ve birikmiş maaşları faizsiz olarak PTT havalesi ile
22/6/2013 tarihinde kendisine ödenmiştir.
11. Başvuru formundaki beyanında göre başvurucu, SGK'ya verdiği dilekçeyle açıkça talep etmiş olmasına
rağmen faizlerin ödenmemesi nedeniyle SGK'ya
27/6/2013 tarihli başvuruyla, yapılan ödeme dökümünün faize ilişkin olarak
açılacak davada hesaplamaya esas olmak üzere gönderilmesini talep etmiş;
4/2/2014 tarihine kadar cevap verilmemesi üzerine başvuru konusu davayı
açmıştır.
12. Başvurucu, birikmiş emekli maaşlarının geç ödenmesi
nedeniyle faiz alacağının toplu ödeme tarihi olan 27/6/2013 tarihinden itibaren
yasal faiziyle ödenmesine karar verilmesi istemiyle 4/2/2014 tarihinde Antalya
2. İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
13. Mahkeme 16/12/2014 tarihinde davanın reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar
Kanunu'nun 113. maddesine istinaden ödeme dekontunda başvurucunun ihtirazi kaydının olmadığı, SGK tarafından yapılan ödeme
sırasında faize ilişkin bir talepte bulunulmaması nedeniyle asıl borcun sona
erdiği belirtilmiştir. Temyiz edilen karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesince
4/2/2016 tarihinde onanmıştır.
14. Nihai karar, başvurucu vekiline 1/3/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 15/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ferda Yeşiltepe ([GK], B. No: 2014/7621,
25/7/2017, §§ 17-31) kararı.
17. 818 sayılı mülga Kanun'un 113. maddesi şöyledir:
"Asıl borç tediye ile veya sair bir
suretle sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair fer'i
haklar dahi sakıt olur.
Evvelce işleyen faizleri talep hakkının mahfuz
bulunduğu beyan edilmiş veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler
talep olunamaz.
Gayrimenkul rehine ve kıymetli evraka ve
konkordatoya müteallik hususi hükümler mahfuzdur. "
18. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
131. maddesi şöyledir:
“Asıl
borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve
ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur.
İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını
isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı
tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu
faizler ve ceza koşulu istenebilir.
...”
19. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20/12/1989 tarihli ve
E.1989/616, K.1989/676 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...Kural olarak ana
alacakla birlikte ek haklar da sona erer. Ek haklar anlam bakımından bir ana
hakkın varlığına ihtiyaç gösteren ve ancak ona bağlı olarak doğabilen
haklardır. Faizlerde bu haklar arasındadır.
BK'nın "Borçların fcr'ilerinin sukuıu (eklentilerinin sona ermesi)" başlığını taşıyan
113. maddesinin birinci fıkrasında, ana borcun ödeme veya sair bir surette
sakıt olduğu takdirde kefalet, rehin vesair fer'i hakların dahi sakıt olacağı ilke olarak hükme
bağlanmış: ikinci fıkrasında ise bu ilkenin iki istisnasına yer verilmiştir.
Bunlar, daha önce işlenmiş olan faizleri
isteme hakkının saklı tutulduğunun bildirilmiş olması veya durumun özelliğinden
bunun anlaşılmış olmasıdır.
Somut olayda, davacı taşınmazına ait
kamulaştırma bedel farkını henüz almadan lehine kamulaştırma yapılan idareye
16.1.1987 ve 26.1.1987 günlü dilekçelerle yaptığı başvurusunda artan bedel
farkını talep ederken geç ödenmesi halinde faiz de istediğini açıkça
belirtmiştir.
Belgelenmiş olan bu olgu karşısında artık
davacının faiz isteğini saklı tuttuğunun kabulü halin icabına tamamen uygun
düşmektedir. Bu itibarla mahkemece yazılı olduğu üzere mevcut kanıtlar
değerlendirilerek davanın kabulüne ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve
yasaya uygun olduğundan direnme kararı onanmalıdır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 9/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
22. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit
edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin
sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde-
yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa
Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50,
52).
23. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
24. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 4/2/2014-4/2/2016 tarihleri
arasındaki iki yıllık yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.
Bu durumda makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı
açıktır.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, birikmiş emekli maaşlarının geç ödenmesi
sebebiyle oluşan faiz alacağının ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre emekli maaşlarının faizsiz
ödenmesi alacağın değer kaybetmesine yol açmaktadır.
2. Değerlendirme
27. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa
Mahkemesinin Ferda Yeşiltepe
(aynı kararda bkz. §§ 45-76) ile Vildan Utku
Atalay (B. No: 2015/4812, 7/2/2019, §§ 34-42) başvurularında
belirtilmiştir.
28. Başvurucunun emekli maaşı
alacağının mevcut olduğu derece mahkemelerince kabul edilmiştir.
Başvurucunun bu alacağının Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkı
kapsamında mülk teşkil ettiği
kuşkusuzdur (benzer yöndeki karar için bkz. Ferda
Yeşiltepe, §§ 45-47). Anayasa Mahkemesi daha önce değer kaybına
ilişkin şikâyetleri mülkiyetten barışçıl
yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelemiştir (Ferda Yeşiltepe, § 51; ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B.
No: 2014/2267, 21/12/2017, § 57). Somut olayda da farklı bir durum söz konusu
olmadığından müdahale, belirtilen genel ilke çerçevesinde incelenmiştir.
29. Anayasa Mahkemesi, kamu kurum ve kuruluşlarından olan
çeşitli para alacaklarının değer kaybına uğratılarak ödenmesine ilişkin
şikâyetleri daha önce incelemiştir. Buna göre kamu makamlarının para borçlarını
makul olmayan bir gecikme ile ödedikleri durumlarda para alacağında meydana
gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde şahsi olarak aşırı bir yük
oluşturması hâlinde müdahale ölçülü olmadığından mülkiyet hakkının ihlaline
karar vermiştir (kamulaştırma bedeli yönünden bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073,
6/7/2017; bir sosyal güvenlik ödemesi yönünden bkz. Ferda Yeşiltepe; ihale alacağı yönünden bkz. ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.; vergi
iadesi alacağı yönünden bkz. Akel Gıda San.
ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; deprem nedeniyle tazminat
yönünden bkz. Abdulhalim Bozboğa,
B. No: 2013/6880, 23/3/2016; açığa alınan memurun maaş farklarının iadesi
yönünden bkz. Vildan Utku Atalay).
30. Somut olayda başvurucu, derece mahkemeleri kararına uygun
olarak 2005 yılı Mayıs ayından itibaren geçerli olmak
üzere emekli edilmiş ve birikmiş maaşları 22/6/2013 tarihinde ödenmiştir (bkz.
§§ 8-10). Ancak başvurucu, yaşlılık aylığının bağlanması ve birikmiş
aylıklarının yasal faizleriyle birlikte ödenmesi talebinde bulunmuş olmasına
rağmen faiz alacağı ödenmemiştir (bkz. § 9). Bunun üzerine faiz alacağının
ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle ödenmesi istemiyle başvuru konusu
davayı açmıştır. Mahkemece, ödeme dekontunda başvurucunun ihtirazi
kaydının olmadığı, SGK tarafından yapılan ödeme sırasında faize ilişkin bir
talepte bulunulmaması nedeniyle asıl borcun sona erdiği gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiştir (bkz. §§ 12, 13).
31. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında -kural
olarak- faiz işletilip işletilmemesi, faiz oranları veya faizin işletilme
tarihleri ya da dönemleriyle ilgili hukuk kurallarını yorumlama görevi
bulunmamaktadır. Bu görev esas itibarıyla derece mahkemelerine düşmektedir.
Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin söz konusu hukuk
kurallarının yorumunun mülkiyet hakkı bağlamında sonuçlarını incelemek
durumundadır.
32. Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak
güncelleştirilmesi yani emekli maaşına hak kazanılan Mayıs 2005 tarihi ile
ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek
biçimde faiz uygulanması, emekli maaşının enflasyon karşısında değer
kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 42).
33. Bilindiği gibi faiz ekonomik açıdan paranın fiyatıdır. Herhangi bir kimse
kendisine ait olmayan bir parayı -hangi isim altında olursa olsun- belli bir
süre kullandığında paranın asıl sahibine faiz
ödemek zorundadır. Çünkü paranın likidite özelliği onun her an, her türlü
üretim faktörünü, mal ve hizmeti satın alabilmesine olanak verir. Daha açık bir
deyişle parayı nakit olarak elinde bulunduran kimse bugünkü ihtiyaçlarını karşılayabildiği gibi piyasanın yarına dönük olanaklarından da
yararlanabilir. Elindeki parayı başkasına veren veya kendine belli tarihte
ödenmesi gereken bir miktar para olduğu hâlde bu parası ödenmeyen kimse ise bu
imkânlardan yararlanamaz. Bu nedenle parayı kullanan kimsenin parayı
kullanmaktan vazgeçen kimseye bu kaybını ödemesi gerekir. İşte faizi doğuran
temel neden budur (AYM, E.1988/7, K.1988/27, 27/9/1988).
34. Bu temel neden, paranın değerini sürekli olarak kaybettiği
enflasyon dönemlerinde ayrı bir önem kazanır. Dönem başında kullanmaktan
vazgeçilen ya da hak edildiği hâlde alınamayan bir miktar paranın satınalma gücü, dönem sonunda enflasyon oranında azalmış
olacaktır. Bu durumda dönem sonunda paranın asıl sahibine ödenmesi gereken
faiz, sadece belli bir dönem için yapılan fedakârlığın karşılığından ibaret
olmayacak; aynı zamanda söz konusu dönemde paranın satın alma gücündeki kaybı
da karşılayacak miktarda olacaktır. Teknik deyişle hem para sahibinin
tasarrufta bulunmasının bedeli ödenecek hem de paranın satın alma gücü
korunacaktır (AYM, E.1988/7, K.1988/27, 27/9/1988).
35. Somut olayda derece mahkemeleri 6098 sayılı Kanun' un 131.
maddesinde saklı tutulma kavramı altında yer verilen ihtirazi
kayıt kurumu çerçevesinde davayı reddetmiştir. Bu maddeye göre ihtirazi kaydın alacaklının bazı hakları ileride
kullanmakta serbest bulunduğuna dair irade açıklaması olduğu, bu iradenin ise
açık bir irade beyanıyla kullanılabileceği gibi örtülü irade beyanı ile de
kullanılabileceği anlaşılmaktadır. Somut olayda faiz alacağı talebinin reddine
karar verilmiş ise de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20/12/1989 tarihli ve
E.1989/616, K.1989/676 sayılı kararıyla asıl alacağın ifasından önce dilekçeyle
asıl alacakla birlikte faiz alacağının da istenmesi durumunda faiz isteğinin
saklı tutulduğunun hâlin icabına uygun düşeceği yönünde bir yorum yapıldığı
görülmektedir.
36. Üstelik tüketici fiyat endeksi verileri uyarınca alacağa hak
kazanılan 2005 yılı Mayıs ayındaki 100 TL'nin asıl
alacağın ödendiği 2013 yılı Haziran ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer
kaybı giderilmiş karşılığı 190,03 TL'dir. Bu durumda alacağın hak kazanıldığı
tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar enflasyonun yaklaşık toplam %90,03
oranında olduğu ve başvurucunun alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde
değer kaybına uğradığı görülmektedir. Dolayısıyla derece mahkemelerinin söz
konusu yorumları sonucu faiz ödenmemesiyle başvurucunun mülkiyet hakkı
kapsamındaki alacağının değer kaybettiği anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucunun
muhakkak ihtirazi kayıt koyması gerektiği yönündeki
yorumun -daha önce Hukuk Genel Kurulu tarafından anılan kanun hükümlerine
dayalı söz konusu içtihadı da dikkate alındığında- öngörülebilir olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır.
37. Sonuç olarak başvurucunun alacağına hak kazandığı tarihten
ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen süredeki enflasyon oranları dikkate
alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın
önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşılmaktadır. Belirtilen
değer kaybının miktarı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak
aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin
kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması
gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
40. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
41. Buna göre bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve
hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulmalı, ihlale konu kararın
veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılmalı, varsa
ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmeli, ayrıca bu bağlamda
uygun görülen diğer tedbirler alınmalıdır (Mehmet
Doğan, § 55).
42. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl
giderileceğine hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının
yerine geçerek işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının
nasıl giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı
ilgili mercilere gönderir (Mehmet Doğan, §
56).
43. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre
ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden
kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun
belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet
Doğan, § 57).
44. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §
58).
45. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir, derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
46. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken
şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından
bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali
gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi,
kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit
edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır
(Mehmet Doğan, § 60).
47. Somut olayda Anayasa Mahkemesi, başvurucunun emekli maaşı
alacağına hak kazandığı tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen süredeki
enflasyon oranlarının dikkate alınarak faiz ödenmemesi nedeniyle söz konusu
alacağın önemli ölçüde değer kaybına uğratılıp ödendiğini tespit etmek
suretiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvurucu bu
değer kaybını önleyebilecek faizin ödenmesi istemiyle önce SGK'ya
başvurmuştur. Başvurunun reddi üzerine açtığı dava da reddedilmiştir. Sonuç
olarak başvurucunun mülkiyet hakkının ihlaline idari bir işlemin yol açtığı
anlaşılmaktadır. Ancak somut olayda ihlale yol açan idari eylem ve işleme karşı
başvurulabilecek kanun yolu tüketildikten sonra bireysel başvurunun yapıldığı
anlaşıldığına göre ilgili mahkemenin yeniden yargılama yoluyla tespit edilen
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırma imkânı bulunmaktadır.
48. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, ihlal
sonucuna uygun olarak tazminata hükmedilmesinden ibarettir. Tazminat miktarının
belirlenmesi hususu ise bu konuda uzmanlaşmış derece mahkemelerinin
takdirindedir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
49. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın yetkili yargı
merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlal sonucu açısından yeterli bir
giderim sağladığı anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Antalya
2. İş Mahkemesine (E.2014/89, K.2014/18) GÖNDERİLMESİNE,
D. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.