TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BEYHAN POLAT VE MEHMET POLAT BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/6635)
Karar Tarihi: 4/4/2019
Başkan y.
:
Recep KÖMÜRCÜ
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Eşref Uğur ŞENOL
Başvurucular
1. Beyhan POLAT
2. Mehmet POLAT
Vekili
Av. Serkan DURSUN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, metruk durumda olan ruhsatsız binanın yıkılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. İstanbul'un Pendik ilçesi Ertuğrulgazi Mahallesi'nde bulunan 5 parsel sayılı taşınmazın maliki Maliye hazinesidir. Başvurucular, Hazineye ecrimisil ödemek suretiyle bu taşınmazı kullanmaktadırlar.
8. Pendik Belediyesi (Belediye) Zabıta Müdürlüğünce söz konusu taşınmaz üzerinde bulunan yapıların metruk bir hâlde olduğu tespit edilmiştir. Bu tespit üzerine Belediye tarafından 23/8/2011 tarihinde; 13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 39. ve 40. maddeleri uyarınca on gün içinde gerekli tedbirlerin alınması, aksi hâlde yıkım işlemi yapılacağına ilişkin karar alınmıştır. Bu karar 26/8/2011 tarihinde başvurucularatebliğ edilmiştir.
9. Başvurucular, mesken ve işyeri olduğunu belirttikleri yapılar üzerinde tadilat yapmak üzere kendilerine süre ve izin verilmesi için 26/8/2011 tarihinde bir dilekçeyle Belediyeye başvurduklarını fakat bu başvurularına bir cevap verilmediğini beyan etmişlerdir. Başvurucular beyanlarında ayrıca tadilat ve bakım gerekmediği hâlde söz konusu yapılar üzerinde bakım ve güzelleştirmeler yaptıklarını ifade etmişlerdir.
10. Söz konusu yapılar Belediye tarafından 14/9/2011 tarihinde yıkılmıştır.
11. Başvurucular beyanlarında; yapıların metruk olmadığının tespiti istemiyle yargı makamına başvurduklarını, Pendik 1. Sulh Hukuk Mahkemesince keşif günü olarak 15/9/2011 tarihinin belirlendiğini fakat bu tarihten bir gün önce Belediye tarafından yıkım işleminin gerçekleştirildiğini öne sürmüşlerdir.
12. Başvurucular, yapıların yıkımına ilişkin 23/8/2011 tarihli idari işlemin iptali ve yıkım nedeniyle oluşan zararlarının tazmini amacıyla Belediye aleyhine 10/2/2012 tarihinde dava açmışlardır. İstanbul 6. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 15/10/2012 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda, başvurucuların mülkiyeti Hazineye ait taşınmaz üzerinde bulunan metruk yapıları ecrimisil ödemek suretiyle kullandıkları belirtilmiştir. Diğer taraftan söz konusu yapılar üzerinde ruhsata tabi olan tadilatların ruhsat alınmaksızın yapıldığı ve yapıların kullanım amacı dışında otomotiv özel servisine kiraya verilerek kullanım amacının değiştirilmeye çalışıldığı ifade edilmiş, bunun yanında parselizasyon işlemi yapılmadan yapıların etrafının tel çitlerle çevrildiği vurgulanmıştır.
13. Kararda ayrıca 20/7/1966 tarihli ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu kapsamında kalan yerlerde 3194 sayılı Kanun'un ilgili hükümlerinin uygulanmasına bir engel bulunmadığına değinilmiştir. Öte yandan mülkiyeti Hazineye ait taşınmaz için ecrimisil ödemesi yapılmasının, taşınmazın haksız kullanımının karşılığı olduğu belirtilen kararda bu durumun taşınmaz üzerinde ruhsatsız ve tehlikeli bir bina inşa edilmesi ve bu binanın kiraya verilmesi hakkı sağlamayacağına vurgu yapılmıştır. Sonuç olarak taşınmaz üzerindeki kaçak yapıların yıkımında hukuka aykırılık bulunmadığını saptayan Mahkeme, yıkım nedeniyle oluşan zararın idare tarafından tazmin edilmesinin hukuken mümkün olmadığını belirterek davanın reddine karar vermiştir.
14. Başvurucuların temyiz talebi, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 25/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar düzeltme isteminin de aynı Dairenin 22/12/2015 tarihli kararıyla reddedilmesi üzerine karar kesinleşmiştir.
15. Nihai karar, başvurucular vekiline 3/3/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucular 4/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17.3194 sayılı Kanun'un 39. maddesi şöyledir:
"Bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu belediye veya valilik tarafından tespit edilen yapıların sahiplerine tehlike derecesine göre bunun izalesi için belediye veya valilikçe on gün içinde tebligat yapılır. Yapı sahibinin bulunmaması halinde binanın içindekilere tebligat yapılır. Onlar da bulunmazsa tebligat varakası tebliğ yerine kaim olmak üzere tehlikeli yapıya asılır ve keyfiyet muhtarla birlikte bir zabıtla tespit edilir.
Tebligatı müteakip süresi içinde yapı sahibi tarafından tamir edilerek veya yıktırılarak tehlike ortadan kaldırılmazsa bu işler belediye veya valilikçe yapılır ve masrafı % 20 fazlası ile yapı sahibinden tahsil edilir.
Alakalının fakruhali tevsik olunursa masraf belediye veya valilikçe bütçesinden karşılanır. Tehlike durumu o yapı ve civarı-nın boşaltılmasını icabettiriyorsa mahkeme kararına lüzum kal-maksızın zabıta marifetiyle derhal tahliye ettirilir."
18. 3194 sayılı Kanun’un 40. maddesi şöyledir:
“Arsalarda, evlerde ve sair yerlerde umumun sağlık ve selametini ihlal eden, şehircilik, estetik veya trafik bakımından mahzurlu görülen enkaz veya birikintilerin, gürültü ve duman tevlideden tesislerin hususi mecra, lağım, çukur, kuyu; mağara ve benzerlerinin mahzurlarının giderilmesi ve bunların zuhuruna meydan verilmemesi ilgililere tebliğ edilir.
Tebliğde belirtilen müddet içinde tebliğe riayet edilmedi-ği takdirde belediye veya valilikçe mahzur giderilir; masrafı % 20 fazlasiyle arsa sahibinden alınır veya mahzur tevlit edenlerin faaliyeti durdurulur.”
19. 775 sayılı Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra, belediye sınırları içinde veya dışında, belediyelere, Hazineye, özel idarelere, katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalarda veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde yapılacak, daimi veya geçici bütün izinsiz yapılar, inşa sırasında olsun veya iskan edilmiş bulunsun, hiçbir karar alınmasına lüzum kalmaksızın, belediye veya Devlet zabıtası tarafından derhal yıktırılır.”
B. Uluslararası Hukuk
20. Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye (B. No: 22035/10, 15/11/2016) kararına konu olay, başvuruculara ait 1997 yılında yaptırılan konutun bir okul inşaatı sırasında zarar görmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Bu olayda derece mahkemeleri konutun ruhsatsız olduğu gerekçesiyle başvurucuların tazminat taleplerini reddetmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından, özellikle ruhsatsız olarak yapılmış olsa da kamu makamlarınca bu yapının yıktırılmadığı veya yıkımı yönünde bir işleme de girişilmediğine dikkat çekilerek tapuya tescil edilen konut yönünden başvurucuların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün (1) numaralı maddesinin birinci paragrafında ifade edilen anlamda mülk teşkil edebilecek menfaatlerinin olduğu belirtilmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 40-47). AİHM; başvuruyu genel ilke niteliğindeki mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına ilişkin birinci kural çerçevesinde incelemiş (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 52, 55), müdahalenin kanuni dayanağının çevreyi korumak yönünde bir meşru amacı içerdiğini kabul etmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 68, 69). Ancak AİHM'e göre somut olayın koşullarında oluşan maddi zarara rağmen başvurucuların tazminat taleplerinin reddedilmesi, başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamındaki menfaatleri ile kamunun yararı arasındaki adil dengeyi bozmuş; başvuruculara aşırı ve olağan dışı bir külfet yükletilmesine yol açmıştır. AİHM, bu gerekçelerle başvurucuların mülkiyet haklarının ihlaline karar vermiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 70, 71).
21. Benzer şekilde Tiryakioğlu/Türkiye (k.k.) (B. No: 24404/02, 13/5/2008) kararında da AİHM, başvurucunun askerî güvenlik bölgesi içinde ruhsatsız olarak yapılan binanın yıkımına ilişkin şikâyetini incelemiştir. AİHM özellikle bu alanda bina yapılamayacağına dair düzenlemenin öngörülebilir olduğuna ve nitekim binanın yapımından kısa bir süre sonra da yıkım ile ilgili idare tarafından işlemler yapıldığına vurgu yapmıştır. AİHM, bu alanda kamu makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklenmediğini belirterek müdahaleyi ölçülü bulmuştur.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 4/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
23. Başvurucular; taşınmaz üzerindeki yapıların metruk durumda olmadığını, bu nedenle gerçekleştirilen yıkım işleminin hukuka aykırı olduğunu öne sürmektedirler. Başvuruculara göre taşınmazın bulunduğu bölgede aynı durumda ruhsatsız bir çok yapı bulunmasına rağmen sadece kendilerinin kullanımında olan yapıların yıkılması ayrımcılık yasağı ilkesini ihlal etmektedir. Başvurucular sonuç olarak ecrimisil ödedikleri taşınmaz üzerindeki yapıların metruk hâlde olmamalarına rağmen yıkıldığını ve yıkım nedeniyle oluşan zararlarının giderilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular; mülkiyet hakkı dışında eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedirler. Ancak somut olayda eşitlik ilkesinin ihlaline yol açabilecek farklı muamelenin varlığı başvurucular tarafından temellendirilmemiştir. Somut olayda başvurucuların tüm şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
27. Başvuru konusu olayda başvurucuların yıkılan yapıların kullanımı yönünden Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaatlerinin olduğu kabul edilmiştir.
28. Başvuruya konu olayda başvurucuların ecrimisil ödemek suretiyle kullandıkları yapılar Belediye tarafından tehlike oluşturdukları gerekçesiyle yıkılmıştır. Dolayısıyla kamu makamlarının doğrudan yürütmekte olduğu bir faaliyet sırasında başvurucuların mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur. Anayasa Mahkemesi daha önce benzeri şikâyetleri mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde incelemiştir (İrfan Öztekin, B. No: 2014/19140, 5/12/2017, § 47; Rifat Algan, B. No: 2014/19138, 22/2/2018, § 53). Somut olayda da bu ilkeden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmadığından müdahale belirtilen genel kural çerçevesinde incelenmiştir.
29. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
30. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Başvuru konusu olayda yıkım işleminin 3194 sayılı Kanun'un 39. ve 40. maddelerine dayandırıldığı görülmektedir. Bu itibarla ulaşılabilir, öngörülebilir ve belirli olduğu açık olan söz konusu kanun hükümlerine dayanan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.
31. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir (Nusrat Külah,B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
32. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç diğer yapıların ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olarak teşekkülü; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016, §§ 82-84). Somut olay bağlamında metruk durumda olduğu tespit edilen ruhsatsız binanın yıkılmasının kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu açıktır.
33. Son olarak kamu makamlarınca başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
34. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
35. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
36. Somut olayda metruk durumda bulunması nedeniyle çevre ve insan sağlığı için tehlike arz eden yapıların yıkımı yönündeki müdahalenin elverişli olduğu, daha uygun başka bir aracın bulunduğu da gösterilemediğinden gerekli olduğu kuşkusuzdur. Bu sebeple müdahalenin orantılılığının tartışılması gerekmektedir.
37. Anayasa Mahkemesi daha önce çeşitli kararlarında binanın ruhsatsız da olsa idare tarafından makul olmayan bir süre boyunca yıkımı yönünde herhangi bir işlem yapılmadığı olaylarda öngörülemeyecek bir yıkım sebebiyle tazminat ödenmemesinin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği sonucuna varmış ve ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Ayşe Öztürk, B. No: 2013/6670, 10/6/2015, §§ 110-112; Rifat Algan, §§ 68-74; İrfan Öztekin, §§ 61-67).
38. Bununla birlikte somut olay çeşitli yönleriyle söz konusu başvurulardan farklı özellikler taşımaktadır. Buna göre öncelikle başvurucular mülkiyeti Hazineye ait olan taşınmaz üzerinde bulunan yapıları ecrimisil ödemek suretiyle kullanmaktadırlar. Belediye tarafından yapılan denetimde bu yapıların metruk bir hâlde olduğu tespit edilmiştir. Bunun üzerine 23/8/2011 tarihinde yasal mevzuat uyarınca gerekli tedbirlerin alınması için 26/8/2011 tarihli tebligatla başvuruculara on günlük süre verilmiştir. Sonuç olarak 14/9/2011 tarihinde de Belediye tarafından yıkım işlemi gerçekleştirilmiştir.
39. Başvurucular, söz konusu yapıların metruk durumda olmadığını belirtmişlerse de derece mahkemelerinin aksi ispat da edilemeyen kabulüne göre uyuşmazlığa konu yapılar metruk bir durumda olup çevresi için tehlike oluşturabilecek duruma gelmiştir.Bu bağlamda başvurucuların, metruk hâle gelmiş böyle durumdaki yapıların yıkılabileceğini öngörebilecek durum olduklarının kabulü gerekir. Diğer taraftan çevre ve insan sağlığı yönünden tehlike arz eden bir yapının yıkımına karar verilmesinin üçüncü kişilerin özel ve aile hayatları ile can güvenliğini koruma yükümlülüğünde olan idare açısından bir sorumluluk niteliğinde olduğu da belirtilmelidir.
40. Sonuç olarak başvuru konusu olayda mülkiyeti Hazineye ait taşınmaz üzerinde bulunan yapılara ruhsatsız birtakım ilaveler yapılarak kullanım amacı değiştirilen, metrukhâle gelmesi nedeniyle çevre ile insan sağlığı yönünden tehlike arz eden bu yapıların yıkılıp yıkılmayacağı noktasında belirsiz bir durumdan söz edilemez. Bu alanda kamu makamlarına tanınan takdir yetkisi gözetildiğinde ve bu şekildeki metruk yapıların yıkılmasının dayandığı kamu yararı amacının ağırlığı ile karşılaştırıldığında mülkiyet hakkına yapılan müdahale başvuruculara aşırı bir külfet yüklememektedir. Dolayısıyla müdahalenin belirtilen kamu yararı amacı ile başvurucuların mülkiyet haklarının korunması arasında olması gereken adil denge bozulmamış olup müdahale ölçülüdür. Başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edilmediği açıktır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 4/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.