TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BEYHAN POLAT VE MEHMET POLAT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/6635)
|
|
Karar Tarihi: 4/4/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Eşref Uğur
ŞENOL
|
Başvurucular
|
:
|
1. Beyhan
POLAT
|
|
|
2. Mehmet
POLAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Serkan
DURSUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, metruk durumda olan ruhsatsız binanın yıkılması
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. İstanbul'un Pendik ilçesi Ertuğrulgazi
Mahallesi'nde bulunan 5 parsel sayılı taşınmazın maliki Maliye hazinesidir.
Başvurucular, Hazineye ecrimisil ödemek suretiyle bu
taşınmazı kullanmaktadırlar.
8. Pendik Belediyesi (Belediye) Zabıta Müdürlüğünce söz konusu
taşınmaz üzerinde bulunan yapıların metruk bir hâlde olduğu tespit edilmiştir.
Bu tespit üzerine Belediye tarafından 23/8/2011 tarihinde; 13/5/1985 tarihli ve
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 39. ve 40. maddeleri uyarınca on gün içinde gerekli
tedbirlerin alınması, aksi hâlde yıkım işlemi yapılacağına ilişkin karar
alınmıştır. Bu karar 26/8/2011 tarihinde başvurucularatebliğ
edilmiştir.
9. Başvurucular, mesken ve işyeri olduğunu belirttikleri yapılar
üzerinde tadilat yapmak üzere kendilerine süre ve izin verilmesi için 26/8/2011
tarihinde bir dilekçeyle Belediyeye başvurduklarını fakat bu başvurularına bir
cevap verilmediğini beyan etmişlerdir. Başvurucular beyanlarında ayrıca tadilat
ve bakım gerekmediği hâlde söz konusu yapılar üzerinde bakım ve
güzelleştirmeler yaptıklarını ifade etmişlerdir.
10. Söz konusu yapılar Belediye tarafından 14/9/2011 tarihinde
yıkılmıştır.
11. Başvurucular beyanlarında; yapıların metruk olmadığının
tespiti istemiyle yargı makamına başvurduklarını, Pendik 1. Sulh Hukuk
Mahkemesince keşif günü olarak 15/9/2011 tarihinin belirlendiğini fakat bu
tarihten bir gün önce Belediye tarafından yıkım işleminin gerçekleştirildiğini
öne sürmüşlerdir.
12. Başvurucular, yapıların yıkımına ilişkin 23/8/2011 tarihli
idari işlemin iptali ve yıkım nedeniyle oluşan zararlarının tazmini amacıyla
Belediye aleyhine 10/2/2012 tarihinde dava açmışlardır. İstanbul 6. İdare
Mahkemesi (Mahkeme) 15/10/2012 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Kararda, başvurucuların mülkiyeti Hazineye ait taşınmaz üzerinde bulunan metruk
yapıları ecrimisil ödemek suretiyle kullandıkları
belirtilmiştir. Diğer taraftan söz konusu yapılar üzerinde ruhsata tabi olan
tadilatların ruhsat alınmaksızın yapıldığı ve yapıların kullanım amacı dışında
otomotiv özel servisine kiraya verilerek kullanım amacının değiştirilmeye
çalışıldığı ifade edilmiş, bunun yanında parselizasyon
işlemi yapılmadan yapıların etrafının tel çitlerle çevrildiği vurgulanmıştır.
13. Kararda ayrıca 20/7/1966 tarihli ve 775 sayılı Gecekondu
Kanunu kapsamında kalan yerlerde 3194 sayılı Kanun'un ilgili hükümlerinin
uygulanmasına bir engel bulunmadığına değinilmiştir. Öte yandan mülkiyeti
Hazineye ait taşınmaz için ecrimisil ödemesi yapılmasının,
taşınmazın haksız kullanımının karşılığı olduğu belirtilen kararda bu durumun
taşınmaz üzerinde ruhsatsız ve tehlikeli bir bina inşa edilmesi ve bu binanın
kiraya verilmesi hakkı sağlamayacağına vurgu yapılmıştır. Sonuç olarak taşınmaz
üzerindeki kaçak yapıların yıkımında hukuka aykırılık bulunmadığını saptayan
Mahkeme, yıkım nedeniyle oluşan zararın idare tarafından tazmin edilmesinin
hukuken mümkün olmadığını belirterek davanın reddine karar vermiştir.
14. Başvurucuların temyiz talebi, Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 25/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar düzeltme
isteminin de aynı Dairenin 22/12/2015 tarihli kararıyla reddedilmesi üzerine
karar kesinleşmiştir.
15. Nihai karar, başvurucular vekiline 3/3/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucular 4/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17.3194 sayılı Kanun'un 39. maddesi şöyledir:
"Bir kısmı veya tamamının yıkılacak
derecede tehlikeli olduğu belediye veya valilik tarafından tespit edilen
yapıların sahiplerine tehlike derecesine göre bunun izalesi için belediye veya
valilikçe on gün içinde tebligat yapılır. Yapı sahibinin bulunmaması halinde
binanın içindekilere tebligat yapılır. Onlar da bulunmazsa tebligat varakası
tebliğ yerine kaim olmak üzere tehlikeli yapıya asılır ve keyfiyet muhtarla
birlikte bir zabıtla tespit edilir.
Tebligatı müteakip süresi içinde yapı sahibi
tarafından tamir edilerek veya yıktırılarak tehlike ortadan kaldırılmazsa bu
işler belediye veya valilikçe yapılır ve masrafı % 20
fazlası ile yapı sahibinden tahsil edilir.
Alakalının fakruhali
tevsik olunursa masraf belediye veya valilikçe bütçesinden karşılanır. Tehlike
durumu o yapı ve civarı-nın boşaltılmasını icabettiriyorsa mahkeme kararına lüzum kal-maksızın zabıta marifetiyle derhal tahliye ettirilir."
18. 3194 sayılı Kanun’un 40. maddesi şöyledir:
“Arsalarda,
evlerde ve sair yerlerde umumun sağlık ve selametini ihlal eden, şehircilik,
estetik veya trafik bakımından mahzurlu görülen enkaz veya birikintilerin,
gürültü ve duman tevlideden tesislerin hususi mecra,
lağım, çukur, kuyu; mağara ve benzerlerinin mahzurlarının giderilmesi ve
bunların zuhuruna meydan verilmemesi ilgililere tebliğ edilir.
Tebliğde belirtilen müddet içinde tebliğe
riayet edilmedi-ği takdirde belediye veya valilikçe
mahzur giderilir; masrafı % 20 fazlasiyle
arsa sahibinden alınır veya mahzur tevlit edenlerin faaliyeti durdurulur.”
19. 775 sayılı Kanun’un 18.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu
kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra, belediye sınırları içinde veya
dışında, belediyelere, Hazineye, özel idarelere, katma bütçeli dairelere ait
arazi ve arsalarda veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde
yapılacak, daimi veya geçici bütün izinsiz yapılar,
inşa sırasında olsun veya iskan edilmiş bulunsun, hiçbir karar alınmasına lüzum
kalmaksızın, belediye veya Devlet zabıtası tarafından derhal yıktırılır.”
B. Uluslararası Hukuk
20. Keriman
Tekin ve diğerleri/Türkiye (B. No: 22035/10, 15/11/2016) kararına
konu olay, başvuruculara ait 1997 yılında yaptırılan konutun bir okul inşaatı
sırasında zarar görmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir. Bu olayda derece mahkemeleri konutun ruhsatsız olduğu gerekçesiyle
başvurucuların tazminat taleplerini reddetmiştir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) tarafından, özellikle ruhsatsız olarak yapılmış olsa da kamu
makamlarınca bu yapının yıktırılmadığı veya yıkımı yönünde bir işleme de
girişilmediğine dikkat çekilerek tapuya tescil edilen konut yönünden
başvurucuların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün (1) numaralı maddesinin birinci paragrafında ifade edilen anlamda
mülk teşkil edebilecek menfaatlerinin olduğu belirtilmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 40-47).
AİHM; başvuruyu genel ilke niteliğindeki mülkiyetten barışçıl yararlanma
hakkına ilişkin birinci kural çerçevesinde incelemiş (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 52, 55), müdahalenin kanuni
dayanağının çevreyi korumak yönünde bir meşru amacı içerdiğini kabul etmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 68, 69).
Ancak AİHM'e göre somut olayın koşullarında oluşan
maddi zarara rağmen başvurucuların tazminat taleplerinin reddedilmesi,
başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamındaki menfaatleri ile kamunun yararı
arasındaki adil dengeyi bozmuş; başvuruculara aşırı ve olağan dışı bir külfet
yükletilmesine yol açmıştır. AİHM, bu gerekçelerle başvurucuların mülkiyet
haklarının ihlaline karar vermiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 70, 71).
21. Benzer şekilde Tiryakioğlu/Türkiye
(k.k.) (B. No: 24404/02, 13/5/2008)
kararında da AİHM, başvurucunun askerî güvenlik bölgesi içinde ruhsatsız olarak
yapılan binanın yıkımına ilişkin şikâyetini incelemiştir. AİHM özellikle bu
alanda bina yapılamayacağına dair düzenlemenin öngörülebilir olduğuna ve
nitekim binanın yapımından kısa bir süre sonra da yıkım ile ilgili idare
tarafından işlemler yapıldığına vurgu yapmıştır. AİHM, bu alanda kamu
makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında başvurucuya
şahsi olarak aşırı bir külfet yüklenmediğini belirterek müdahaleyi ölçülü
bulmuştur.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 4/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
23. Başvurucular; taşınmaz üzerindeki yapıların metruk durumda
olmadığını, bu nedenle gerçekleştirilen yıkım işleminin hukuka aykırı olduğunu
öne sürmektedirler. Başvuruculara göre taşınmazın bulunduğu bölgede aynı
durumda ruhsatsız bir çok yapı bulunmasına rağmen
sadece kendilerinin kullanımında olan yapıların yıkılması ayrımcılık yasağı
ilkesini ihlal etmektedir. Başvurucular sonuç olarak ecrimisil
ödedikleri taşınmaz üzerindeki yapıların metruk hâlde olmamalarına rağmen
yıkıldığını ve yıkım nedeniyle oluşan zararlarının giderilmemesi nedeniyle
mülkiyet hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular; mülkiyet hakkı dışında eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedirler. Ancak somut olayda eşitlik
ilkesinin ihlaline yol açabilecek farklı muamelenin varlığı başvurucular
tarafından temellendirilmemiştir. Somut olayda başvurucuların tüm şikâyetleri
mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
27. Başvuru konusu olayda başvurucuların yıkılan yapıların
kullanımı yönünden Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında
korunması gereken bir menfaatlerinin olduğu kabul edilmiştir.
28. Başvuruya konu olayda başvurucuların ecrimisil
ödemek suretiyle kullandıkları yapılar Belediye tarafından tehlike
oluşturdukları gerekçesiyle yıkılmıştır. Dolayısıyla kamu makamlarının doğrudan
yürütmekte olduğu bir faaliyet sırasında başvurucuların mülkiyet hakkına
yönelik bir müdahale söz konusudur. Anayasa Mahkemesi daha önce benzeri
şikâyetleri mülkiyetten barışçıl yararlanma
hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde incelemiştir (İrfan Öztekin, B. No: 2014/19140,
5/12/2017, § 47; Rifat Algan, B. No: 2014/19138, 22/2/2018, §
53). Somut olayda da bu ilkeden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmadığından
müdahale belirtilen genel kural çerçevesinde incelenmiştir.
29. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
30. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Başvuru
konusu olayda yıkım işleminin 3194 sayılı Kanun'un 39. ve 40. maddelerine
dayandırıldığı görülmektedir. Bu itibarla ulaşılabilir, öngörülebilir ve
belirli olduğu açık olan söz konusu kanun hükümlerine dayanan müdahalenin
kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.
31. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir (Nusrat Külah,B. No:
2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar,
B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
32. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre
sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların
ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun
olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca
ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç diğer yapıların
ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun
olarak teşekkülü; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin
oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen,
sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin
düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016,
§§ 82-84). Somut olay bağlamında metruk durumda olduğu tespit edilen ruhsatsız
binanın yıkılmasının kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu açıktır.
33. Son olarak kamu makamlarınca başvurucuların mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek
için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
34. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
35. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (Arif Güven, B. No:
2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
36. Somut olayda metruk durumda bulunması nedeniyle çevre ve
insan sağlığı için tehlike arz eden yapıların yıkımı yönündeki müdahalenin elverişli olduğu, daha uygun başka bir
aracın bulunduğu da gösterilemediğinden gerekli
olduğu kuşkusuzdur. Bu sebeple müdahalenin orantılılığının
tartışılması gerekmektedir.
37. Anayasa Mahkemesi daha önce çeşitli kararlarında binanın
ruhsatsız da olsa idare tarafından makul olmayan bir süre boyunca yıkımı
yönünde herhangi bir işlem yapılmadığı olaylarda öngörülemeyecek bir yıkım
sebebiyle tazminat ödenmemesinin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet
yüklediği sonucuna varmış ve ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlaline
karar vermiştir (Ayşe Öztürk, B.
No: 2013/6670, 10/6/2015, §§ 110-112; Rifat Algan, §§ 68-74; İrfan
Öztekin, §§ 61-67).
38. Bununla birlikte somut olay çeşitli yönleriyle söz konusu
başvurulardan farklı özellikler taşımaktadır. Buna göre öncelikle başvurucular
mülkiyeti Hazineye ait olan taşınmaz üzerinde bulunan yapıları ecrimisil ödemek suretiyle kullanmaktadırlar. Belediye
tarafından yapılan denetimde bu yapıların metruk bir hâlde olduğu tespit
edilmiştir. Bunun üzerine 23/8/2011 tarihinde yasal mevzuat uyarınca gerekli
tedbirlerin alınması için 26/8/2011 tarihli tebligatla başvuruculara on günlük
süre verilmiştir. Sonuç olarak 14/9/2011 tarihinde de Belediye tarafından yıkım
işlemi gerçekleştirilmiştir.
39. Başvurucular, söz konusu yapıların metruk durumda olmadığını
belirtmişlerse de derece mahkemelerinin aksi ispat da edilemeyen kabulüne göre
uyuşmazlığa konu yapılar metruk bir durumda olup çevresi için tehlike
oluşturabilecek duruma gelmiştir.Bu
bağlamda başvurucuların, metruk hâle gelmiş böyle durumdaki yapıların
yıkılabileceğini öngörebilecek durum olduklarının kabulü gerekir. Diğer taraftan
çevre ve insan sağlığı yönünden tehlike arz eden bir yapının yıkımına karar
verilmesinin üçüncü kişilerin özel ve aile hayatları ile can güvenliğini koruma
yükümlülüğünde olan idare açısından bir sorumluluk niteliğinde olduğu da
belirtilmelidir.
40. Sonuç olarak başvuru konusu olayda mülkiyeti Hazineye ait
taşınmaz üzerinde bulunan yapılara ruhsatsız birtakım ilaveler yapılarak
kullanım amacı değiştirilen, metrukhâle gelmesi
nedeniyle çevre ile insan sağlığı yönünden tehlike arz eden bu yapıların
yıkılıp yıkılmayacağı noktasında belirsiz bir durumdan söz edilemez. Bu alanda
kamu makamlarına tanınan takdir yetkisi gözetildiğinde ve bu şekildeki metruk
yapıların yıkılmasının dayandığı kamu yararı amacının ağırlığı ile
karşılaştırıldığında mülkiyet hakkına yapılan müdahale başvuruculara aşırı bir
külfet yüklememektedir. Dolayısıyla müdahalenin belirtilen kamu yararı amacı
ile başvurucuların mülkiyet haklarının korunması arasında olması gereken adil
denge bozulmamış olup müdahale ölçülüdür. Başvurucuların mülkiyet haklarının
ihlal edilmediği açıktır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
4/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.