TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MÜRVET ORHAN VE OSMAN ORHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/67616)
|
|
Karar Tarihi: 21/3/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mürvet
ORHAN
|
|
|
2. Osman
ORHAN
|
Vekili
|
:
|
Av. İlker
YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, temyiz dilekçesinin süre yönünden reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Bursa 3. İcra Müdürlüğünde ipoteğin paraya
çevrilmesi yoluyla yapılan icra takibinde adlarına kayıtlı taşınmazın satış
işleminin iptali için Mustafakemalpaşa İcra Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme)
ihalenin feshi davası açmışlardır.
9. Mahkeme 6/11/2015 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
10. Mahkemenin hüküm celsesi tutanağı ve gerekçeli kararında,
kararın davacı vekili ile davalının yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden
itibaren on gün içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere verildiği
belirtilmiştir.
11. Gerekçeli karar 22/12/2015 tarihinde başvurucular vekiline
tebliğ edilmiş, başvurucular 28/12/2015 tarihinde anılan kararı temyiz
etmiştir.
12. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi (Daire) 21/3/2016 tarihli
kararında, Mahkeme kararının temyiz edene 6/11/2015 tarihinde tefhim
edildiğini, temyiz dilekçesinin yasal süre geçirildikten sonra 28/12/2015
tarihinde verildiğini belirterek başvurucuların temyiz dilekçesini süre
yönünden reddetmiştir.
13. Karar düzeltme talebi Dairenin 22/9/2016 tarihli kararıyla
reddedilmiştir.
14. Ret kararı 11/10/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiş, 9/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
15. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 9/6/1932 tarihli ve 2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun mülga 363. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"İcra mahkemesinin vereceği kararlardan:
...
9. (Değişik bent: 6/6/1985-3222/45 md.) Taşınır ve taşınmaz malların ihale kararlarının
feshine veya fesih talebinin reddine;
...
(Değişik
fıkra: 9/11/1988-3494/60 md.) İlişkin kararlarla bu
Kanunda temyiz kabiliyeti kabul edilen kararlar tefhim veya tebliğ tarihinden
itibaren on gün içinde temyiz edilebilir. Şu kadar ki, 1, 2, 3 ve 5 inci
bentlerde takip konusu alacakta ihtilaflı kalan değer veya miktarın; 4, 6, 7,
8, 9, 11, 15, 16 ve 17 nci
bentlerde merci kararının taalluk ettiği malın veya hakkın değerinin; 10 uncu
bentte sırası itiraza uğrayan alacağın tutarının ve 18 inci bentte de
yanlışlığı öne sürülen alacak miktarının ikimilyar
lirayı geçmesi şarttır.
..."
16. 2/3/2005 tarihli ve 5311 sayılı Kanun ile 2004 sayılı
Kanun'a eklenen geçici 7. madde şöyledir:
"Bölge
adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında
Kanunun geçici 2 nci maddesi
uyarınca göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında,
kesinleşinceye kadar İcra ve İflâs Kanununun bu Kanunla yapılan değişiklikten
önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri uygulanır."
17. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
297. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şu şekildedir:
"Hüküm "Türk Milleti Adına"
verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
…
ç) Hüküm sonucu, ... varsa kanun yolları ve süresini.
…"
B. Uluslararası Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde,
görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye erişim
hakkının Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası
olduğunu (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B.
No: 54252/07, 16/6/2009, § 52), bu kapsamda herkesin kişisel hak ve
yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya yargı önüne
getirme hakkının güvence altına alındığını (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36),
Sözleşme'nin 6. maddesinde, mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda
bulunma hakkının güvence altına alınmadığını, ancak devletin kendi takdirine
bağlı olarak taraflara kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı tanıması
durumunda, kanun yolu başvurusunu inceleyen mahkeme önünde uygulanan muhakeme
usulünün bu ilkelere uygun olması gerektiğini belirtmiştir (Delcourt/Belçika, B. No: 2689/65, 17/1/1970, § 25).
20. AİHM, mahkemeye erişim hakkına yönelik birtakım
sınırlandırmaların kabul edilebileceğini ancak sınırlamaların meşru bir amaca
yönelik olmadığı veya kullanılan yöntem ile ulaşılması hedeflenen amaç arasında
makul bir orantılılık ilişkisinin bulunmadığı durumlarda, kısıtlamaların
Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasına uygun olmayacağını belirtmiştir (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,
28/5/1985, § 57).
21. AİHM; ulusal hukuk kurallarını yorumlama görevinin yerel mahkemelere
ait olduğunu, AİHM'in rolünün bu yorumların Sözleşme
ile uyumluluğunu denetlemekle sınırlı olduğunu, bu durumun temyiz başvurusunda
öngörülen süre sınırlamaları ile ilgili yapılan yorumlar açısından da geçerli
olduğunu, süreye ilişkin kuralların adaletin ve özellikle de yasal kesinliğin
düzgün şekilde uygulanmasını amaçladığını (Pérez De Rada Cavanilles/İspanya,
B. No: 28090/95, 28/10/1998, §§ 43, 45), bununla birlikte
mahkemelerin usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını
ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten ve usul kurallarının ortadan kaldırılması
sonucunu doğurabilecek aşırı esneklikten kaçınmaları gerektiğini belirtmiştir (Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, §
29).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 21/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
23. Başvurucular; Mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında temyiz
süresinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren işlemeye başlayacağının açıkça
belirtildiğini, gerekçeli kararın 22/12/2015 tarihinde kendilerine tebliğ
edildiğini, kararda belirtilen süre içerisinde 28/12/2015 tarihinde temyiz
talebinde bulunduklarını, ancak Yargıtayın temyiz
süresini tefhim tarihinden başlatarak temyiz taleplerini reddettiğini,
mahkemenin temyiz süresi ve şeklini doğru olarak bildirme yükümlülüğünün
bulunduğunu, bu hususta sorumluluğunun kendilerine yüklenemeyeceğini belirterek
Anayasa'nın 2., 13., 35. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşler, tazminat talebinde bulunmuşlardır.
.
B. Değerlendirme
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetinin özünün, temyiz
talebinin Yargıtayca incelenmemesine yönelik
olmasından dolayı iddialar, adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer
alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
27. Anayasa'nın 36. maddesinin birici
fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada
bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. Maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM,
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını
içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§
34).
28. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
29. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına yönelik
uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun yoluna başvurma olarak
nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak
arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan
en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir mahkeme kararına
karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına almamakla birlikte
gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı
tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı kapsamındaki
güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten,
B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 37).
30. Süre yönünden temyiz dilekçesinin reddinin mahkemeye erişim
hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
31. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
32. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
33. Bu sebeple müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
34. Başvuru konusu olayda, Yargıtay Dairesinin temyiz talebini
2004 sayılı Kanun'un 363. maddesinde öngörülen sürede yapılmadığı gerekçesiyle
reddettiği anlaşılmaktadır.
35. Yargıtay Dairesinin bu hükmü esas alarak verdiği ret
kararına göre yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
36. Yargısal başvuruların bir süreye bağlanmasının meşru
amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi
tarafından incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, kanun yolu
başvurularında süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle hukuki güvenlik
ve istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacının bulunduğuna işaret
etmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ertuğrul Dalbaş, B. No: 2014/7805,
25/10/2017, § 59).
iii. Ölçülülük
37. Temyiz talebinin reddedilmesi nedeniyle, başvurucuların
mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve
başvuruculara ağır bir yük getirip getirmediği hususlarının değerlendirilmesi
gerekir.
(1) Genel
İlkeler
38. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye
erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir.
Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan
Şen, § 52).
39. Yargısal başvuruların birtakım usul kurallarına tabi
kılınması tek başına mahkemeye erişim hakkını zedelemez. Bununla birlikte
yargısal başvuru usullerinin belirli ve öngörülebilir olması gerekir. Dava
açılmasına veya diğer kanun yollarına başvurulmasına ilişkin dilekçelerin yetkili
mahkemelere sunulma yöntemine dair kanuni veya fiilî belirsizliklerin
bulunması, kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Hasan İşten, § 45).
40. Öte yandan mahkemelerin dilekçelerin sunulması yöntemine
ilişkin usul kurallarını uygularken kişilerin mahkemeye erişimlerini
engelleyecek veya aşırı derecede zorlaştıracak ölçüde aşırı şekilcilikten
kaçınmaları gerekir. Ayrıca mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki
aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluk, yargısal koruma talep eden
bireylere yüklenmemelidir. Bu bakımdan yargısal başvurulara dair dilekçelerini
ilgili mevzuatta öngörülen usule uygun olarak yetkili yargı merciine sunan
kişilerin kendilerine atfedilemeyen ve tamamen mahkemelerin iç işleyişinden
kaynaklanan hata ve aksamalardan sorumlu tutularak mahkemeye erişimlerinin
engellenmesi bu hakka yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabilir. Özellikle kanun
yoluna başvurma yönündeki istek ve iradesini ortaya koymuş olan başvurucular
yönünden bu tür müdahaleler, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
mahkemeye erişim hakkının ihlaline sebep olabilir (Hasan İşten, § 46).
41. Başvuru konusu olaya benzer nitelikteki Cemile Akyıldız (B. No: 2014/1382,
22/9/2016 § 46) kararında, Anayasa Mahkemesi, dava açma sürelerini düzenleyen
son derece karışık ve dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumunun
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini, özellikle başvuru mercii ve
süresi doğru gösterilmeyen işlemlerle ilgili davalarda, mahkemelerin usul
kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkını zedeleyecek şekilde katı
yorumdan kaçınmalarının gerektiğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi bu başvuruda,icra müdürlüğü işlemlerine karşı yapılan şikâyeti
inceleyen icra hukuk mahkemesinin kararına karşı Kanun'da on günlük temyiz
süresi öngörüldüğü hâlde mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında süreyi on beş
gün olarak gösterdiğini, bu açıdan başvurucunun belirtilen süreye güvenerek
hareket etmesinin makul görülmesi gerektiğini, kararda belirtilen süre içinde
talepte bulunan başvurucunun temyiz dilekçesini reddeden Yargıtay
değerlendirmesinin, başvurucunun temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak
ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiği ve kararın başvurucunun
mahkemeye erişim hakkını zedelediğini belirtmiştir.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
42. Başvurucular; Yargıtay tarafından temyiz dilekçelerinin süre
yönünden reddine karar verilerek temyiz haklarının ellerinden alındığını iddia
etmişlerdir.
43. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele,
başvurucuların temyiz talebinin süre koşulu gerekçe gösterilerek kanun yolu
incelemesine konu yapılmamasının mahkemeye erişim hakkına orantısız bir
müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.
44. Başvuru konusu kararın verildiği tarihte yürürlükte olan
2004 sayılı Kanun’un 5311 sayılı Kanun'la değiştirilmeden önceki 363. maddesine
göre ihalenin feshi davalarında, temyiz süresinin kararın tefhim veya tebliğden
itibaren başlayacağı öngörülmüştür. Yine 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde, kanun yolları ve süresinin hüküm
içeriğinde yer alması gerektiği belirtilmiştir.
45. Usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm kısmında
kanun yolu ve süresinin doğru bir şekilde belirtilmesi zorunluluğu, tarafların
karara karşı öngörülen kanun yolunu etkili ve işlevsel bir şekilde kullanmaları
açısından önem arz etmektedir.
46. Mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında "...dair davacı vekili ile davalı yüzüne karşı
gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay temyiz yolu açık
olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı."
ibaresi kullanılarak temiz süresinin kararın tebliğinden itibaren
başlayacağının belirtildiği, başvurucuların gerekçeli kararın tebliğ edildiği
tarihe göre süresi içinde temyiz talebinde bulunmalarına rağmen, Yargıtay 12.
Hukuk Dairesinin 21/3/2016 tarihli kararında, kısa kararın tefhim edildiği
tarihe göre yasal süre içinde talepte bulunulmadığını belirterek (bkz. § 12)
temyiz dilekçesini reddettiği anlaşılmıştır.
47. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın
yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu
yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa
Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden
yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır (Kemal İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015, §
49). Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin görevi, usul kurallarının uygulanması
konusunda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerini denetlemek
olmayıp usule ilişkin uygulamanın başvurucunun mahkemeye erişim hakkını,
Anayasa'ya aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını denetlemektir.
48. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında 22/12/2015 tarihinde
Mahkemenin gerekçeli kararını tebellüğ eden başvurucuların kısa ve gerekçeli
kararda belirtilen temyiz süresinin kararın tebliğinden itibaren işlemeye
başlayacağı hususuna güvenerek bu süre içinde temyiz talebinde bulunmasının,
mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü gözönüne alındığında makul görülmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlık karara bağlanırken başvurucuların, kanun yoluna başvuru şeklinin
Mahkeme tarafından hatalı gösterilmesinin sonuçlarına katlanmak zorunda
bırakılmaları başvurucular üzerinde ağır bir yüke neden olmaktadır. Bu açıdan
başvurucuların katlanmak zorunda kaldıkları külfetin hedeflenen meşru amaçlarla
orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
49. Yukarıda açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
51. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler tayin edilmiştir.
52. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının tayin edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere
kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
53. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla
yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında
düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın
yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması
hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira
ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği
hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden
Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken
işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
54. Başvurucular, ihlalin tespiti ile ayrı ayrı 10.000 TL manevi
tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.
55. Anayasa Mahkemesi; başvurucuların temyiz hakkını kullanma
imkânını kısıtlayacak bir yorum yapılarak temyiz talebinin reddine karar
verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin Daire kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
56. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Buna göre yeniden yapılacak yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Daire tarafından yapılması gereken iş,
temyiz isteminin reddi yolundaki kararını kaldırarak temyiz istemini -usule
ilişkin diğer meselelerde de bir eksiklik söz konusu değilse- esastan
incelemekten ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin dosyanın Yargıtaya gönderilmesini sağlamak üzere Mustafakemalpaşa
İcra Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
57. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından başvurucuların tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla ilgili Yargıtay
Dairesine gönderilmek üzere Mustafakemalpaşa İcra Hukuk Mahkemesine (E.2015/28,
K.2015/133) GÖNDERİLMESİNE,
D. Yeniden yargılama kararı verildiğinden başvurucuların
tazminat taleplerinin ayrı ayrı REDDİNE,
E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin
BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.