TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN HENDEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/69748)
|
|
Karar Tarihi: 29/5/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan HENDEK
|
Vekili
|
:
|
Av. Halil
Tuncer ERGÜLER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması,
tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması,
tutukluluğun makul süreyi aşması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutukluluk sürecindeki bazı
uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının; tutuklu bulunulan ceza infaz
kurumunda açık ve kapalı görüş ile telefonla görüşme haklarına getirilen
kısıtlamalar nedeniyle de haberleşme hürriyeti ile özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı
organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok
uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok
sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma
başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine
yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla
başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51, 350).
10. Başvurucu, en son Afyonkarahisar Cumhuriyet savcısı olarak
görev yapmıştır.
11. Darbe teşebbüsünden sonra başvurucu hakkında Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu
değerlendirilerek FETÖ/PDY hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla
soruşturma başlatılmıştır.
12. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) İkinci Dairesinin
16/7/2016 tarihli kararı ile -Afyonkarahisar Cumhuriyet savcısı olarak görev
yapmakta olan- başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına karar verilmiştir
(24/8/2016 tarihinde başvurucu, meslekten ihraç edilmiştir.).
13. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla
görevden uzaklaştırılanlar hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki
yazısı üzerine Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından
gözaltına alınmıştır.
14. Öte yandan Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığı 16/7/2016
tarihinde soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre şüphelinin ve müdafiinin dosya
içindeki belgeleri incelemelerinin ve belgelerden örnek almalarının
kısıtlanmasına karar verilmesini Afyonkarahisar Sulh Ceza Hâkimliğinden talep
etmiştir. Hâkimlik, dosya içeriğinin incelenmesi ve belgelerden örnek
alınmasının yürütülen soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği
gerekçesiyle 17/7/2016 tarihinde dosya içeriğinin incelenmesinin veya
belgelerden örnek alınmasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
15. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde Savcılıkta müdafii
huzurunda verdiği ifadesinde genel olarak üzerine atılı suçlamaları kabul
etmediğini, somut olayda tutuklama koşullarının bulunmadığını ifade etmiştir.
16. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde tutuklanması istemiyle
Afyonkarahisar Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir.
17. Başvurucu sorgusunda "Ben
C. Savcılığında bu konuda ifade vermiştim, C Savcısı bana ifademi alması
sırasında hakkımda TCK 314/2 maddesi gereğince soruşturma yürütüldüğünü, bundan
dolayı ifade vermemi belirtti, şu anda bana okumuş olduğunuz Ankara C.
Başsavcılığının ihbar nitelikli yazısı içerikli talimat ekindeki dosyada benim
aleyhimdeki suçlama ve delillerin neler olduğunu öğrenmek istiyorum, ayrıcaHSYK tarafından açığa alındığımı haricen öğrendim,
açığa alınma sebeplerimi de bilmiyorum, Savcılıktaki ifademi aynen tekrar
ediyorum ve kısaca özetlemem gerekirse 18 yıllık C. Savcılığı ve yargı sistemi
içerisindeki diğer görevlerim sırasında Hakim ve Savcıların bağımsızlığına ve
tarafsızlığına onların en büyük silahı olduğuna inandım, dolayısıyla bu inançta
bir yargı mensubu olarakbir terör örgütü ile ilişkim
olduğu suçlamasını kabul etmiyorum, bu şekilde çok ciddi iddianın tarafıma
somut delillerle bildirilmesi gerekmektedir, hali hazırda aleyhimdeki
delillerin de neler olduğunu bilmemekteyim, hele hele 15/07/2016 tarihinde
gerçekleştirilmeye çalışılan ve hiç bir akıl ve vicdan sahibinin kabul etmeyeceği
bir darbe teşebbüsünden sonra hakkımda böyle bir suçlamanın yapılması da
özellikle kabul etmeyeceğim bir durumdur, bu şekildeki suçlamaları da
kesinlikle kabul etmem, bu konuda dediğim gibi C. Savcılığında ayrıntılı ifade
verdim, dosyada açığa alınma yazımdan başka somut bir delil bulunup
bulunmadığını öğrenmek istiyorum, evimde yapılan aramada herhangi bir delil
bulunup bulunmadığını da bilmiyorum, zaten olması da mümkün değildir, ayrıca
meslek hayatımda kullanmış olduğum harici Disck'i
Emniyete kendim teslim ettim, evliyim, 4 çocuğum var, 12 Temmuz'da en küçük
çocuğum dünyaya gelmiştir, sezeryandır, şu anda eşim
ve çocuk bakıma muhtaçtır, ayrıca çocuğuma bakacak kimse yoktur, ayrıca
aleyhimdeki delillerin de dikkate alınarak bu hususta karar verilmesini talep
ediyorum, kaçma şüphem yoktur, ...Üniversitede yıllarımda kendi bekar evimde
kaldım, cemaate bağlı hiç bir evde kalmadım, Fetö
cemaatine parasal yardımda bulunmadım, ben C. Savcısı ve Hakimlerin herhangi
bir siyasi ve dinsel bir fikirle bir hareket tarzı geliştirmemesi, aksine
bağımsız ve tarafsız bir şekilde hukuk dağıtma fiilini yerine getirmesi
düşüncesindeyim, bu düşüncede bir yargı mensubu olarak legal yada illegal
herhangi bir oluşum, dernek ve suç örgütü vb. şeylerle irtibatlı değilim, üzerime
atılı suçlamaları kabul etmiyorum, darbe teşebbüsü olduğu günü evimdeydim,
çocuklarımla birlikte oturuyordum, bebek iznini kullanmaktaydım, 10 günlük
doğum izni 25 Temmuz 2016 yılında bitecekti, hem dosyadaki delil durumu hem de
insani durumum yani eşimin sezeryanla doğum yapmış
olup ameliyatlı olması bakacak kimsemiz olmadığı dikkate alınarak tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakılmamı, Hakimliğiniz aksi kanaatteyse adli
kontrol tedbiri uygulanmasını talep ediyorum..." şeklinde
beyanda bulunmuştur.
18. Afyonkarahisar Sulh Ceza Hâkimliğinin 19/7/2016 tarihli
kararıyla tutuklama talebinin reddine ve başvurucu hakkında adli kontrol
tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir. Bu kararın gerekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"Şüpheli Hasan Hendek'in üzerine atılı
'Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma' suçuna ilişkin yapılan değerlendirmede mevcut
dosya ve deliller hep birlikte nazara alındığındaşüphelinin
sabit ikametgah sahibi olması, şüphelinin delilleri yok etme gizleme veya
değiştirme girişiminde somut davranışları bulunmadığı, şüphelinin 7 gün evvel
eşinin sezaryanla doğum yapmış oluşu ve 7 günlük
bebeğinin oluşu, doğum sebebi ile şüphelinin doğum iznini kullanmakta olduğu bu
sebeple ileride telafisi güç mağduriyetlere sebep olabileceği, ayrıca izinli
halde iken kendisinin rızası dahilinde Emniyete giderek ifadesini vermek
istemesini belirtmiş oluşu ve tutuklamanın tedbir mahiyetinde istisnai önlem
oluşu da hep birlikte nazara alınarak C. Başsavcılığının tutuklama talebinin
reddi ile, yerine adli kontrol altına alınmasının yeterli olacağından,
şüphelinin yurt dışına çıkmama yükümlülüğünde tutulmak ve CMK [Ceza
Muhakemesi Kanunu] nun
109/3-j maddesi gereğince konutunu terketmemek
suretiyle adli kontrol altına alınmasına ...[karar verildi]."
19. Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığı 20/7/2016 tarihinde,
Afyonkarahisar Sulh Ceza Hâkimliğinin bu kararına itiraz etmiştir.
20. Başsavcılığın itirazını değerlendiren Afyonkarahisar Sulh
Ceza Hâkimliği 20/7/2016 tarihinde, itirazın kabulü ile bu defa başvurucu
hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir.
21. Başvurucu, çıkarılan yakalama kararı sonrasında
Afyonkarahisar Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/7/2016 tarihli kararıyla
tutuklanmıştır. Bu kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Hakkında hakimliğimizce yakalama emri
çıkartılmış olan üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ihbarı, HSYK
2. Dairesi'nin şüpheli hakkında düzenlemiş olduğu Fetullahçı
Terör Örgütü üyesi olmaktan dolayı 16/07/2016 tarihli Hakimlikten açığa alınma
kararı bulunduğu, soruşturmaya konu suçun CMK 100/3 maddesinde sayılan katalog
suçlardan olduğu, suç için öngörülen cezanın alt ve üst haddi, verilmesi
muhtemel ceza, dosya kapsamında şüphelinin isnat edilen eylemi işlediğine dair
kuvvetli suç şüphesi ve deliller altında olduğu kanaatine varılması, delillerin
tam olarak toplanmamış olması, bu nedenle şüphelinin kişiler üzerinde baskı
girişiminde bulunması hususlarında ve bu kapsamda delillerin karartılma
şüphesinin mevcudiyeti, soruşturma dosyasının bütün haliyle elde edilen
bulgular bakımından mevcut deliller ile ilişkilendirilmiş olması nazara alınarakşüpheli Hasan Hendek'in 2802 Sayılı Hakimler ve
Savcılar Kanunun 94. maddesi atfıyla CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince
tutuklanmasına ...[karar verildi]."
22. Başvurucunun bu karara 25/7/2016 tarihinde yaptığı itiraz,
Bolvadin Sulh Ceza Hâkimliğinin 28/7/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...Şüpheli Hasan Hendek'in üzerine atılı
5271 sayılı 314/2. maddesinde yer alan örgüte üye olma suçunu işlediğine dair,
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 2. ve 3. Dairesinin 16/07/2016 tarihli
kararları, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 16/07/2016 tarihli yazıları ve
soruşturma dosyası, birlikte değerlendirildiğinde şüphelinin üzerine atılı suçu
işlediği hususunda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir olguların
bulunması, atılı suçun 5271 sayılı CMK'nun 100/3-11.
maddesinde sayılan suçlardan olması, bu nedenle aynı kanunun 100/3. Maddesi
gereğince tutuklama nedeninin varlığının kabul edilebileceği, delillerin bu
aşamada henüz tam olarak toplanmamış oluşu, atılı suç için kanunda görülen
cezanın alt ve üst sınırı nedeniyle adli kontrol hüküm tedbirinin yetersiz
kalacağı şüphelinin üzerine atılı suçun niteliği gereğince henüz toplanmayan delillerin
karartma şüphesinin bulunması ayrı ayrı dikkate alınarak itirazın reddine karar
vermek gerekmiştir."
23. Afyonkarahisar Sulh Ceza Hâkimliği 8/9/2016 tarihinde,
Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine başvurucunun da
aralarında bulunduğu çok sayıda şüphelinin tutukluluk durumunu incelemiş ve "...Şüpheliler
...Hasan Hendek, ...'in üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil
durumu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarı, HSYK 2. Dairesi'nin
şüpheliler hakkında düzenlemiş olduğu Fetullahçı
Terör Örgütü üyesi olmaktan dolayı 16/07/2016 tarihli Hakimlikten açığa alınma
kararı bulunduğu, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların
bulunması, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi, verilmesi muhtemel ceza,
delillerin tam olarak toplanmamış olması, bu nedenle şüphelilerin kişiler
üzerine baskı girişiminde bulunması hususlarında ve bu kapsamda delillerin
karartılma şüphesinin mevcudiyeti ve bu aşamada işin önemine göre adli kontrol
tedbirlerinin yetersiz kalabileceği hususları da dikkate alınarakve
soruşturmanın bulunduğu aşama..." gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar vermiştir.
24. Başvurucu bu karara itiraz etmiş, Bolvadin Sulh Ceza
Hâkimliğince 3/10/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
25. Başvurucu, anılan kararı 6/10/2016 tarihinde öğrenmiştir.
26. Başvurucu 4/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
27. Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığı; darbeye teşebbüs
eyleminin Türkiye Cumhuriyeti'nin başkentini, millî iradenin temsil yeri olan
Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ile devletin
istihbarat ve kolluk güçlerini hedef aldığını, terör eyleminin örgütün kamuda
yapılanmış mensupları tarafından gerçekleştirildiğini, bu nedenlerle soruşturmanın
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesinin gerektiğini belirterek
18/10/2016 tarihinde yetkisizlik kararı vermiştir.
28. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 6/1/2017 tarihli ve 29940
Mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 680 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin 7. maddesi ile 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanunu'nun 93/1. maddesinde, hâkim ve savcıların kişisel suçları
hakkında soruşturma yapılma yetkisinin ilgilinin görev yaptığı yerin bağlı
olduğu bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığına
ait olduğu şeklinde değişiklik yapılmış olması gerekçesiyle 11/1/2017 tarihinde
yetkisizlik kararı vererek dosyayı Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına
göndermiştir.
29. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı 28/7/2017 tarihli iddianame
ile başvurucunun silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçunu işlediğinden
bahisle cezalandırılması istemiyle Antalya 9. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu
davası açmıştır.
30. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer
aldığı ileri sürülmüştür. İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular şöyle
özetlenebilir:
i. Antalya İl Emniyet Müdürlüğünün 4/2/2017 tarihli yazısının
içeriğine göre başvurucunun ByLock programını kullanmış olduğu
belirtilmiştir.
ii. Şüpheli sıfatıyla 10/1/2017 tarihinde ifadesi alınan A.Ş.
beyanında; Bakanlık ve HSYK'nın çeşitli birimlerinde
çalıştığını, bu nedenle adli yargıda görev yapan ve FETÖ/PDY'ye
müzahir olan birçok kişiyi tanıdığını, bunlardan birisinin de başvurucu
olduğunu belirtmiştir.
iii. Şüpheli sıfatıyla 3/11/2016 tarihinde ifadesi alınan O.A.;
başvurucuyu aynı mesleği icra etmeleri nedeniyle tanıdığını, başvurucunun
beyanlarının Fetullah Gülen'i över mahiyette
olduğunu, bu nedenle başvurucunun FETÖ/PDY'ye mensup
olduğunu düşündüğünü ifade etmiştir.
iv. Şüpheli sıfatıyla 17/2/2017 tarihinde ifadesi alınan M.G.,
Teftiş Kurulunda beraber çalıştığı başvurucunun FETÖ/PDY mensubu olduğunu ifade
etmiştir.
v. Başvurucunun HSYK başmüfettişi olduğu dönemde 15/3/2012
tarihinden 1/7/2014 tarihine kadar Avrupa Adaletin Etkinliği Komisyonu (CEPEJ) Sekreteryasında
secondment
yöntemiyle görevlendirildiği belirtilmiştir.
31. Antalya 9. Ağır Ceza Mahkemesi 8/8/2017 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve başvurucu hakkındaki yargılama,
Mahkemenin E.2017/258 sayılı dosyası üzerinden tutuklu olarak sürdürülmüştür.
32. Yapılan yargılama sonucunda Antalya 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin 8/2/2018 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Aynı kararla başvurucunun tahliyesine de hükmolunmuştur. Kararın gerekçesinin
ilgili bölümü şöyledir:
"...FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü
ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
24/08/2016/426 tarihli kararı ile meslekten ihraç edildiği ve bu kararın
29/11/2016/434 tarih sayı kararıyla kesinleştiği, sanığın 0505 210 64 68
numaralı gsm hattı ile 35528703010157 imei numaralı cihaz üzerinden 26/08/2014 tarihinden
itibaren FETÖ/PDY silahlı terör örgütü yönetici ve mensupları tarafından örgüt
içi gizli haberleşmede kullanılan ByLock programının
kullanıcısı olduğu, celbedilen karşı IP bilgilerinden
de anlaşılacağı üzere bu programı kullandığı sırada adresleri ile uyumlu yerde
bulunan baz istasyonları üzerindenbağlantı sağladığı,
yine tanık beyanlarından da örgüt üyesi olduğu ve örgüt toplantılarına
katıldığının anlaşıldığı, sanığın bu suretle üzerine atılı suçu işlediği sabit
olmakla inkara yönelik savunmasına itibar edilmeyerek Fettullahcı
Terör Örgütü Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) silahlı terör örgütünün
hiyerarşik yapısına örgüt üyesi olarak dahil olduğu anlaşıldığından, eylemine
uyan TCK'nın 314/2, 3713 sayılı Terörlü Mücadele Kanununun 5/1. TCK'nun 62 ve 58/9. Maddeleri gereğince
cezalandırılmasına..."
33. Hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla davanın istinaf incelemesi devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
34. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel (B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39) kararı.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 29/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucu; tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda
iyileştirme faaliyetlerinden ve sosyal faaliyetlerden faydalanma hakkının
-terörle bağlantılı suçlardan tutuklananlar haricindeki diğer hükümlü ve
tutuklulardan farklı olarak- tamamen yasaklandığını, ceza infaz kurumunda somut
bir gerekçe gösterilmeksizin tek kişilik odada tutulduğunu ve burada belli
haklardan mahrum bırakıldığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
37. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
38. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
40. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
öncelikle hukuk sisteminde mevcut idari merciler ve/veya derece mahkemeleri
önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
41. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin
şikâyetler yönünden ilgili mevzuat (ilgili mevzuat için bkz. Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, §§ 47-50) gereğince başvurucunun iddialarını
iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini
isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili
hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili yargısal
mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz
bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle
getirilmesini isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır (benzer yöndeki bir
değerlendirme için bkz. Mehmet Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, § 30).
Başvurucunun şikâyetleri dikkate alındığında mevcut başvuru yollarının
ulaşılabilir, şikâyetleri açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm sağlayabilecek
nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep bulunmadığından
başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir
durumun da olmadığı görülmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Didem Tütenk, B.
No: 2013/7525, 10/6/2015, §§ 40, 41).
42. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Haberleşme Hürriyeti
ile Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu; tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda açık ve
kapalı görüş ile telefonla görüşme haklarına kısıtlamalar getirildiğini, bu
uygulamaların sadece kendisine ve kendisi ile benzer suçlardan tutuklu olanlara
uygulandığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
45. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun açık ve kapalı görüş haklarının
sınırlandırılmasına yönelik şikâyetinin özel hayata ve aile hayatına saygı
hakkına, telefonla görüşme hakkının sınırlandırılmasına yönelik şikâyetinin ise
haberleşme hürriyetine ilişkin olduğu anlaşılmış ve bu kapsamda bir
değerlendirme yapılmıştır.
47. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin
gerekçe ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
48. Somut olayda başvurucu, özel hayata ve aile hayatına saygı
hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiaları yönünden ihlal
iddialarının konusunu belirtir şekilde somut bilgi, belge ve kanıt sunmadan
soyut bir şekilde birtakım iddialarda bulunmuş; bu kapsamda bu şikâyetlerle
ilgili olarak herhangi bir hukuki sürecin yaşanıp yaşanmadığını somut olarak
belirtmemiştir.
49. Bu nedenlerle başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili
deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını kanıtlamak ve hangi Anayasa hükmünün
ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını
ortaya koymak yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu tarafından
yerine getirilmemiştir.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun bu kapsamda kalan
iddialarının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu; kuvvetli
suç şüphesi olmaksızın ve görevinden kaynaklanan güvencelere riayet
edilmeksizin görevli olmayan bir mahkeme tarafından tutuklandığını, olayda
tutuklama nedenlerinin bulunmadığını ve tutuklamanın ölçüsüz bir tedbir
olduğunu, adli kontrol tedbirinin neden yetersiz kalacağının
değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
52. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
53. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
54. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
55. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
56. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir.
Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
57. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
58. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
59. İlgili genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 99-104)
kararı.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
60.Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
61. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır.
62. Diğer taraftan başvurucu, 2802 sayılı Kanun'da -hâkimlerle
ilgili- öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin
yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
63. Tutuklama kararı veren Hâkimlikçe 2802 sayılı Kanun'un 94.
maddesine dayanılmıştır (bkz. § 21). 2802 sayılı Kanun'a göre suçun ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli
kapsamında işlenmesi durumunda uygulanacak soruşturma usulü Kanun'un 94.
maddesinde hüküm altına alınmıştır. Bu maddeye göre "Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde hazırlık
soruşturması genel hükümlere göre yapılır. Hazırlık soruşturması yetkili
Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yürütülür. Bu halde durumun hemen Adalet
Bakanlığına bildirilmesi zorunludur." Benzer yönde diğer bir
düzenleme de 5271 sayılı Kanun'un 161. maddesinin 8. fıkrasında yer alan "Türk Ceza Kanununun
302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı
maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı
işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır.
01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26. maddesi hükmü
saklıdır." şeklindeki hükümdür. 2802 sayılı Kanun'un 94.
maddesinin uygulanma koşulları açısından ayrıca ağır ceza mahkemesinin görevi
ve suçüstü kavramının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
64. Başvurucuya isnat edilen ve 5237 sayılı Kanun'un 314.
maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütü üyesi olma suçunun ağır cezalık (ağır
ceza mahkemelerinin görev alanında bulunan) suçlardan olduğu hususunda kuşku
bulunmadığı gibi başvurucunun da aksi yönde bir iddiası yoktur (Adem Türkel, §§ 28-34, 54).
65. Yargıtayın yerleşik uygulamasına
göre silahlı terör örgütü üyesi olma suçu temadi eden suçlardandır (Adem Türkel, §§ 36-39; aynı doğrultuda
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 6/3/2008 tarihli ve E.2007/2495, K.2007/1358
sayılı; 9/3/2011 tarihli ve E.2010/16588, K.2011/1626 sayılı; 6/11/2014 tarihli
ve E.2014/6090, K.2014/10958 sayılı; Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 12/10/2010
tarihli ve E.2010/8491, K.2010/7430 sayılı kararları).
66. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu; darbe teşebbüsü
sonrasında başlatılan soruşturmalar kapsamında Cumhuriyet savcısı olarak görev
yapan bir şüpheli hakkında silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma,
Anayasa'yı ihlal etme, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet
Meclisini ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçlarından İstanbul
23. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada bu Mahkeme ile Yargıtay 16. Ceza
Dairesi arasında çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin
kararında, anılan suçun temadi eden suçlardan olduğunu belirtmiş ve isnat
edilen suçların kişisel suç olduğuna da değinerek ağır ceza mahkemesinin
görevsizlik kararının kaldırılmasına karar vermiştir (bkz. § 34; aynı
doğrultudaki kararlar için -diğerleri arasından- bkz. Yargıtay Ceza Genel
Kurulunun 10/10/2017 tarihli ve E.2017/YYB-996, K.2017/403 sayılı; 10/10/2017
tarihli ve E.2017/YYB-998, K.2017/388 sayılı kararları).
67. Ayrıca Yargıtay Ceza Genel Kurulu, iki hâkim (anılan
hâkimlerin tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasıyla yaptıkları bireysel
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunduğuna
dair karar için bkz. Mustafa Başer ve Metin
Özçelik, B. No:
2015/7908, 20/1/2016, §§ 134-161) hakkında darbe teşebbüsü öncesinde
-görevleriyle bağlantılı eylemler dolayısıyla- işledikleri ileri sürülen
silahlı terör örgütü (FETÖ/PDY) üyesi olma ve görevi kötüye kullanma
suçlarından mahkûmiyetlerine ilişkin olarak Yargıtay 16. Ceza Dairesince ilk
derece mahkemesi sıfatıyla verilen hükmün temyiz incelemesi sırasında bu
kişiler tarafından ileri sürülen "hâkim
ve Cumhuriyet savcılarının ağır cezayı gerektiren suçüstü hâli hariç
yakalanamayacakları, sorguya çekilemeyecekleri ve tutuklanamayacakları
kuralının ihlal edildiği, olayda suçüstü hâlinin de bulunmadığı"
yönündeki iddiaları incelerken "Yargıtayın istikrar bulan ve süregelen kararlarında
açıklandığı üzere; mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma
suçunda, daha önce örgütün kendisini feshetmesi, kişinin örgütten ayrılması
gibi bazı özel durumlar hariç olmak üzere kural olarak temadinin yakalanmayla
kesileceği, dolayısıyla suçun işlendiği yer ve zaman diliminin buna göre
belirlenmesi gerektiği, bu nedenle silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
şüpheli konumunda bulunan hâkim ve Cumhuriyet savcıları yakalandıkları anda
ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü halinin mevcut olduğu"
değerlendirmesinde bulunmuş ve bu husustaki temyiz itirazlarını kabul
etmemiştir.
68. Yukarıda yer verilen veya atıf yapılan Yargıtay kararları
ile başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de devam eden darbe
teşebbüsünün savuşturulması sırasında gözaltına alınıp darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca silahlı bir terör
örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklanması
birlikte dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü
üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma
mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve
keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir. 2802 sayılı Kanun'un 94. maddesi
gereğince soruşturmanın genel hükümlere göre yapılacağı anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla bu soruşturmada tutuklama tedbirine genel yetkili yargı organı
olarak sulh ceza hâkimliklerince karar verilebilecektir. Bu durumda
başvurucunun görev yaptığı yerdeki sulh ceza hâkimliğince tutuklanmasının
olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün
görülmemiştir.
69. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna
aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
70. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
71. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ve mahkûmiyet
kararında, başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi
sağladığı ifade edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olduğu belirtilmiştir (bkz. §§ 30, 32).
72. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın
özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, § 74).
73.Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin
bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut
olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
74. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz
ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 15-19, 26) darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde
binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on
binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde
kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili
olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle
soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu
olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir,
§ 78).
75. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve
kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve
ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili
olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt
dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir,
§ 79).
76. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (Adem Türkel, §§ 28-32) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır (Adem Türkel, § 25; Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
77. Somut olayda Afyonkarahisar Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı
terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyetine, suçun 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında
olmasına, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına, delillerin
toplanmamış olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 21).
78. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Afyonkarahisar
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
79. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
80. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle
bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de (gizlilik, hücre tipi
yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve
teslimiyet temelinde hareket etme gibi) dikkate alındığında bu soruşturmaların
diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
81. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Afyonkarahisar Sulh Ceza Hâkimliğinin başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu sonucuna varmasının (bkz. § 21) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
83. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da bu hakka dair (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme
Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
84. Başvurucu, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın dosya üzerinden yapıldığını ileri sürmüştür.
85. Bakanlık görüşünde, itiraz incelemesinin yapıldığı tarih
itibarıyla hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama süresinin 1 ay 19 gün olduğu, bu
sürenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesinin önceden
verdiği kararlarla birlikte değerlendirildiğinde olağan dönemde dahi makul
olduğu belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca bu sürenin olağan dönemde
makul kabul edilmemesi durumunda dahi, hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama
durumunun ve bu duruma ilişkin yasal düzenlemelerin, olağanüstü hal döneminde,
Anayasa'nın 15. maddesi hükmü ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS)
15. maddesi uyarınca yapılan derogasyon bildirimi,
darbe teşebbüsü sonrasında gözaltına alınan ve adli işlem yapılan kişi sayısı,
çok sayıda soruşturmanın bulunması, çok sayıda yargı mensubunun FETÖ/PDY ile
ilgisi nedeniyle açığa alınması ve/veya ihraç edilmesi hususları dikkate
alındığında, durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu ifade edilmiştir.
b. Değerlendirme
86. Anayasa Mahkemesi Aydın
Yavuz ve diğerleri (§§ 326-359) kararında; 15 Temmuz 2016 tarihinde
yaşanan darbe teşebbüsü ve sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl döneminde
ortaya çıkan koşulları dikkate alarak darbe teşebbüsü, FETÖ/PDY ve terörle
ilgili suçlardan dolayı tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin belirli
bir süre duruşmasız olarak yapılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasıyla bağdaşmasa da olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemde
temel hak ve özgürlüklerin güvence rejimini düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında meşru görülebileceğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi Erdal Tercan ([GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018, § 246)
kararında, bu kapsamda yaptığı incelemede darbe teşebbüsünden sonraki süreçte
darbe teşebbüsü ve teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY veya terörle
bağlantılı suçlardan tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin on sekiz
aya kadar hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının olağanüstü hâl
döneminde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmediği sonucuna
varmıştır.
87. Somut olayda başvurucu 20/7/2016 tarihinde tutuklanmış,
yaklaşık 18 ay sonra 11/1/2018 tarihinde hâkim önüne çıkarılmıştır. 11/1/2018
tarihinden sonra 8/2/2018 tarihinde yapılan duruşmaya da başvurucunun müdafiiyle birlikte katıldığı, bu duruşmada tutukluluk durumunun
incelendiği ve başvurucunun mahkûmiyeti ile birlikte tahliyesine karar
verildiği görülmektedir. Tutuklama konusu suçun niteliği ve tutukluluğun
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın devam ettirildiği süreler dikkate
alındığında anılan karardaki sonuçtan ayrılmayı ve farklı bir değerlendirme
yapmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
88. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
89. Başvurucu; tutukluluğunun makul süreyi aştığını, şablon gerekçelerle
tutukluluğunun devam ettirildiğini, tutukluluğa itirazlarında ileri sürdüğü
gerekçeler irdelenmeden itirazlarının formül gerekçelerle reddedildiğini
belirterek Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
90. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
91. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve
özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin
ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve
yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle hukuk sisteminde mevcut idari merciler
ve/veya derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
92. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu belirtmektedir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
93. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 8/2/2018
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
95.Başvurucu; soruşturma dosyasındaki gizlilik kararı nedeniyle suçlamalara
ilişkin temel delillere erişemediğini, tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz
edemediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
96. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
97. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik
olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum
bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok
kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların
bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen
suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda
başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip
bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).
98. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin
kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin
dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde başvurucunun
tutukluluğuna temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar olduğu, bunların
içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk durumuna karşı
itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı görülmektedir.
99. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Haberleşme hürriyeti ile özel hayata ve aile hayatına saygı
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
29/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.