TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUZAFFER PEKER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/7192)
|
|
Karar Tarihi: 7/11/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 11/12/2019-30975
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Mahmut ALTIN
|
Başvurucu
|
:
|
Muzaffer
PEKER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sosyal güvenlik aylığının kesilmesi ve ödenen
aylıklarının iade edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. İşçi olan başvurucu 1956 doğumlu olup Ankara'nın Sincan
ilçesinde ikamet etmektedir.
9. 14/3/2002 tarihinde yaşlılık aylığı tahsisi talebinde bulunan
başvurucuya Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından 15/3/2002 tarihinden
itibaren aylık bağlanmıştır.
10. Yaşlılık aylığının bağlanmasından sonra başvurucunun
6/5/2006 tarihinde Belpa Ankara Eğitim Sağ. Hiz. İnş. Enr. Gıd. Tem. İth. İhr. Tic. A.Ş.de (Belpa
A.Ş.) çalışmaya başladığı gerekçesiyle SGK tarafından 21/9/2011 tarihinde
yaşlılık aylığı kesilmiş ve başvurucudan yapılan ödemenin iadesi istenmiştir.
11. SGK tarafından başvurucu aleyhine 6/5/2006-21/9/2011
tarihleri arasındaki dönemde 60.455,90 TL asıl ve 14.199 TL faiz alacağı için
Ankara 4. İcra Müdürlüğünün 2011/12163 Esas sayılı dosyasında icra takibinde
bulunulmuştur. Başvurucunun itirazı ile takip durmuştur.
12. Başvurucunun itirazı ile duran takibe karşı SGK tarafından
24/7/2012 tarihinde Ankara 15. İş Mahkemesinde (Mahkeme) itirazın iptali davası
açılmıştır. Mahkemece 17/7/2013 tarihinde davanın kabulüne karar verilerek
itirazın iptaline ve takibin kaldığı yerden devamına karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...Davacının yaşlılık aylığı almaya
başladıktan sonra 06.05.2006 tarihinde Belpa A.Ş.
şirketinde çalışmaya başladığı, bu şirketin Ankara Büyükşehir Belediyesi
bünyesinde bir belediye iktisadi teşebbüsü olarak kurulup, faaliyet gösterdiği,
dolayısı ile davacının çalıştığı yerin 5335 sayılı yasa kapsamında kaldığı
görülmüştür
...
Bu durumda davalı 5335 sayılı yasanın emredici
hükmüne uymaksızın çalışma yapmıştır. O halde SGK tarafındanbu
çalışma dönemi açısından emeklilik ve yaşlılık aylıklarının kesilmesi olgusunun
hukuka uygun bulunduğu, dolayısı ile ödenen aylıkların da yersiz ödeme olarak
davacı kurum tarafından istenebileceği,
...
davalıya yapılan yersiz ödemelerin davacı kurumun hatalı işlemlerinden
kaynaklanmadığı, buna ilişkin herhangi bir verinin dosyada bulunmadığı, davalı
tarafın da bu konuda herhangi bir delilini sunmadığı anlaşılmakla davacının
sübut bulan davasının kabulüne karar verilmiştir."
13. Temyiz edilen karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi (Daire)
tarafından 27/10/2014 tarihinde bozulmuştur. Kararın gerekçesinde, karar
tarihinden sonra yürürlüğe giren 10/9/2004 tarihli ve 6552 sayılı İş Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı
Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun'un 81. maddesi ile 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'na
eklenen geçici 60. maddesinin dokuzuncu fıkrası gereği davaya konu borç yapılandırma
kapsamında bulunduğundan buna göre yapılacak değerlendirmeyle bir karar
verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
14. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama
neticesinde 5/5/2015 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde,
bozma kararı doğrultusunda araştırma yapıldığı ve SGK'nın
alacak talebinin önceki kararında belirtilen gerekçe doğrultusunda yerinde
olduğu belirtilmiştir.
15. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Daire tarafından
7/3/2016 tarihinde onanmıştır.
16. Her ne kadar Mahkemece başvurucunun 6/5/2006-21/9/2011
tarihleri arasında Belpa A.Ş.de çalıştığı kabul
edilerek bu tarihler arasında ödenen aylıkların faiziyle iadesine hükmedilmiş
ise de SGK'nın 11/4/2016 tarihli yazısından
başvurucunun 21/6/2009 tarihine kadar anılan Şirkette çalıştığı açıklanarak
6/5/2006-21/6/2009 tarihleri arasındaki dönemde yersiz ödenen aylıklar için
yeniden borç kaydı oluşturulacağı belirtilmiştir.
17. Başvuru tarihinden sonra yeniden düzenlenen borç kaydına
ilişkin olarak SGK'dan gönderilen yazıdan
6/5/2006-21/6/2009 tarihleri arasındaki dönem yönünden 32.033,97 TL asıl ve
10.531,58 TL faiz alacağı olmak üzere toplam 42.565,55 TL borç kaydı oluşturulduğu
ve borcun tahsil edildiği anlaşılmıştır.
18. Nihai karar 16/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
19. Başvurucu 15/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 27/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinin
ikinci fıkrası şöyledir:
"Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan
emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel
bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar,
belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından
kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan
kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve
kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile
müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan
diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve
görev yapamazlar"
B. Uluslararası Hukuk
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamındaki
davalara genel olarak uygulanan ilkelerin ve özellikle anılan maddenin mülk
edinme hakkını korumadığı biçimindeki ilkenin sosyal güvenlik ödemeleri ve
sosyal yardımlar yönünden de geçerli olduğunu belirtmektedir (Moskal/Polonya, B. No: 10373/05, 15/9/2009, §
38). AİHM'e göre bir ekonomik menfaatin sonradan
ortadan kaldırılması, olayın somut koşulları çerçevesinde tek başına o ekonomik
menfaatin en azından ortadan kaldırıldığı ana kadar Sözleşme'ye
ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamına mülk olarak görülmesini engellemez.
Öte yandan tartışma konusu ekonomik menfaate hak kazanmanın şarta bağlandığı
durumlarda, koşulun yerine getirilmemesi sonucu kaybedilen şarta bağlı hakkın Sözleşme'yeek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi anlamında mülk
olarak değerlendirilmesi mümkün değildir (Moskal/Polonya, § 40).
22. AİHM; sosyal adaletin önemine dikkat çekmekle birlikte bunun
kural olarak -kamu otoritelerinin ihmallerinden kaynaklananlar da dâhil olmak
üzere- hatalı işlemlerini geri almasına engel teşkil etmeyeceğinin altını
çizmektedir. AİHM'e göre aksi karara varılması,
haksız zenginleşme yasağına aykırılık oluşturur. Bu durum aynı zamanda sosyal
güvenlik sistemine katkı payı ödeyen ve özellikle katkı payı ödedikleri hâlde
kanuni koşulları taşımamaları nedeniyle bundan yararlanamayan diğer bireylere
haksızlık oluşturur. Son olarak bu, sınırlı kamu kaynaklarının kamu yararına
uygun olmayan alanlara harcanması sonucunu doğurur. AİHM, hatanın herhangi bir
üçüncü tarafın kusuru olmaksızın kamu makamlarından kaynaklanan durumlarda
başvurucuya yüklenen külfetin daha farklı bir orantılılık yaklaşımı esas
alınarak yapılması gerektiğini vurgulamıştır. AİHM sonuç olarak başvurucunun
emekli aylığından yoksun bırakılmasının sonuçlarına dikkati çekmiş;
başvurucunun yaşı, yeni bir gelir elde etme olanağının bulunmaması gibi
etkenleri de gözeterek mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olmadığı
sonucuna varmıştır (Moskal/Polonya, §§ 73-76).
23. Čakarević/Hırvatistan (B. No: 48921/13, 26/4/2018)
kararına konu olayda da başvurucu 1995 yılında, çalıştığı şirketin iflas etmesi
nedeniyle işsiz kalmıştır. Başvurucu, emekliliğine iki ay kaldığı için emekli olamamış
ancak kendisine bir yıl süreyle işsizlik ödeneği bağlanmıştır. Başvurucuya bir
şekilde bu bir yıla ek olarak üç yıl daha işsizlik ödeneği ödenmesine devam
edilmiştir. Başvurucu ise aynı zamanda psikiyatrik sorunları olduğundan
çalışabilecek durumda da değildir. İdare geçmişe yönelik fazla ödemelerin
faiziyle birlikte iadesini (altmış civarı taksitte) istemiştir. AİHM ilk olarak
başvurucunun hata veya hilesinin bulunmadığını, kusurun da idareden
kaynaklandığını tespit etmiştir. Ayrıca başvurucudan sadece ana paranın değil
faizin de istendiğini vurgulamıştır. AİHM'e göre
altmış civarı taksite bağlansa da hiçbir geliri ve mal varlığı bulunmayan
başvurucu için bu durum da ağır bir yük oluşturmaktadır. Ayrıca somut olayda
başvurucunun hastalık hâlinin ve ödenen yaşlılık aylığının çok mütevazı
olmasının hiç gözetilmediğini ifade etmiştir. AİHM, başvurucunun emekli
olmasına kısa bir süre kaldığının ancak işvereninin iflas etmesi nedeniyle bu
hakka kavuşamadığının da altını çizmiştir. AİHM tüm bu hususları gözeterek
hatalı ödenen paranın başvurucudan iadesinin istenmesinin ölçülü olmadığı
sonucuna ulaşmıştır (Cakarevic/Hırvatistan, §§ 77-91).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 7/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, işe başlamadan önce yetkili kişilere konuyu
sorduğunu ve kendisine "Kanunda sıkıntı
var, sıkıntı olmaz, rahatça çalışabilirsin." dedikleri için işe
başladığını ifade etmiştir. Aslında sunduğu belgelerle 2006-2009 yılları
arasında çalıştığını ispatlamasına rağmen Mahkemece 2006-2011 yılları arasında
çalıştığının kabul edildiğini oysa mahkeme kararının kesinleşmesinden sonra SGK
tarafından bu durumun dikkate alındığını, bunun da hakkının açıkça ihlal
edildiğini gösterdiğini belirtmiştir. Başvurucuya göre SGK tarafından her ay
destek primi kesilmesi nedeniyle haksız ödeme yapıldığı iddiası asılsızdır.
Ayrıca destek primi kesintisi yapılması SGK tarafından durumun bilindiğinin
açık göstergesidir. Sonuç olarak başvurucu, arkadaşlarının benzer davalarının
lehlerine sonuçlandığını belirterek sunduğu bilgi ve belgeler incelenmeksizin
hukuka aykırı karar verildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu hangi haklarının ihlal edildiğini
açıkça belirtmemiş ise de şikâyetinin özü, ödenen bir kısım yaşlılık aylığının
geri alınmasına yönelik olduğundan tüm şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
29. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır.
Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer
ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını
kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk
olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul
mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni hakların ve fikrî
hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının
kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve
diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
30. Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı, bireylere bir tür sosyal
güvenlik ödemesi alma hakkı içermemekle beraber yürürlükteki mevzuatta, önceden
prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir
ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili
mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına
giren bir menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin Remzi Polge, B. No:
2013/2166, 25/6/2015, § 36).
Ayrıca mülkiyet hakkının belli şartlar altında ortadan kaldırılması, onun en
azından ortadan kaldırılıncaya kadar mülk olarak
kabul edilmesine engel teşkil etmez (Bülent
Akgül, B. No: 2013/3391, 16/9/2015, § 56).
31. Somut olayda SGK tarafından başvurucunun yaşlılık aylığı
çalışmaya başlaması üzerine kesilmiş ve 2006-2011 yılları arasında ödenen
yaşlılık aylıklarını geri ödemesi başvurucudan istenmiştir. Yaşlılık aylığının
başvurucuya ödenmesiyle başvurucunun mevcut mal varlığı hâline geldiği
tartışmasızdır. Bu nedenle bunların ilgili mevzuatta öngörülüp öngörülmediğinin
tartışılmasına dahi girilmeksizin Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk
olduğunun kabulü gerekir.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
32. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, onun üzerinde tasarruf etme, ürünlerinden yararlanma imkânı
verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma,
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53). Ayrıca meşru
beklenti teşkil eden mülk edinme beklentilerini zedeleyici kamu
işlem ve eylemleri de mülkiyet hakkına müdahale oluşturur (Süleyman Oktay Uras ve Sevtap
Uras, B. No: 2014/11994, 9/3/2017, § 57).
33. Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural
ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer
verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin
çerçevesi belirlenmiştir. Mülkten yoksun
bırakma ve mülkiyetin kontrolü
mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun bırakma
şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin kullanımının
kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının malike
tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi toplum yararı gözetilerek belirlenmekte
veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale ise
genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin
kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
34. Başvurucunun yaşlılık aylığının kesilmesi ve 2006-2011
yılları arasındaki dönemde yapılan yaşlılık aylığı ödemelerinin başvurucudan
geri istenmesi mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. Anayasa Mahkemesi
daha önce benzer başvuruları mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolüne
veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelemiştir (Kuddis Büyükakıllı, B.
No: 2014/3941, 5/10/2017, § 45; Fatma Ülker
Akkaya, B. No: 2014/18979, 22/2/2018, § 46). Somut olayda da aynı
ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
35. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
36. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca temel
hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması,
kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması
gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
§ 62).
i. Kanunilik
37. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç
hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir
kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
38. Başvurucunun yaşlılık aylığının kesilmesi, 2006-2011 yılları
arasında ödenen yaşlılık aylıklarının geri ödemesinin istenmesi, hakkında icra
takibi başlatılması işlemlerinin dayanağı olarak 5335 sayılı Kanun'un 30.
maddesinin ikinci fıkrası gösterilmiştir.
39. Anılan mevzuat hükmünün belirli, öngörülebilir ve
ulaşılabilir olduğu açıktır. Bu itibarla derece mahkemelerinin kararlarının
dayandığı gerekçeler ile yukarıda belirtilen mevzuat hükmü dikkate alındığında
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı
değerlendirilmiştir.
ii. Meşru Amaç
40. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına
imkân vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §
53).
41. Yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra 5335 sayılı Kanun'un 30.
maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen işyerlerinde çalışanlara emekli maaşı
ödenmemesinin temelinde yatan amaç, sosyal güvenlik sisteminin korunması ve
devamlılığının sağlanmasıdır. Bu amacın kamu yararına dönük olduğu açıktır.
42. Sosyal adaletin gereği olarak idarenin tesis ettiği hatalı
işlemi somut olayın koşullarına göre geri alabileceği veya belli durumlarda
kaldırabileceği hususunda kuşku yoktur. Bu tespit hatalı idari işlemden
kaynaklanan sosyal güvenlik ödemeleri için de geçerlidir. Aksi durum kişilerin
sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği gibi sosyal güvenlik fonlarına katkıda
bulundukları hâlde kanunlardaki koşulları sağlamadıkları gerekçesiyle
ödemelerden mahrum kalan kimseler yönünden adil olmayan sonuçlar doğurabilir.
Bu durum, sınırlı kamu kaynaklarının uygun olmayan yöntemlerle dağıtımına cevaz
verilmesi anlamına gelebileceğinden kamu yararı ile örtüşmez (Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074, 9/3/2016, § 74).Dolayısıyla
yaşlılık aylığı almaya başladıktan sonra 2006-2011 yılları arasında Belpa A.Ş.de çalıştığı gerekçesiyle başvurucuya 2006-2011
yılları arasındaki döneme ilişkin ödenen yaşlılık aylıklarının geri
istenmesinin kamu yararı amacına dayandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle
müdahalenin meşru bir amacının bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
43. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek
için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
44. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
45. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (Arif Güven, B. No:
2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
46. Orantılılık ilkesi değerlendirilirken dikkate alınması
gereken hususlardan biri de kamu makamlarının tutum ve davranışlarıdır. Bu
bağlamda idarenin iyi yönetim
ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetim ilkesi, kamu yararı kapsamında
bir mevzu söz konusu olduğunda kamu makamlarının uygun zamanda, uygun yöntemle
ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir. Bu bağlamda
idarelerin kendi hatalarının sonuçlarını gidermeleri ve bireylere yüklememeleri
gerekir (Reis Otomotiv Ticaret ve Sanayi
A.Ş. [GK], B. No: 2015/6728, 1/2/2018, § 100; Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No:
2013/711, 3/4/2014, § 68).
47. İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının tespitinde idarenin hatalı işlemi
karşısındaki tutumunun yanında işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı
işlem nedeniyle ödenen paranın tahsil edilmesindeki yöntem, alacağa kanuni faiz
gibi yaptırımların öngörülüp öngörülmediği önem arz etmektedir (Tevfik Baltacı, § 71).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
48. Somut olayda elverişlilik ve gereklilik ilkeleri yönünden
tartışmayı gerektiren bir yön bulunmamaktadır. Asıl üzerinde durulması gereken,
müdahalenin orantılı olup olmadığıdır. Bu itibarla uygulanan tedbirle
başvurucuya aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti
gerekmektedir.
49. Başvurucu ilk olarak yeniden çalışmaya başlaması nedeniyle
yaşlılık aylığının kesilmesinden şikâyet etmiştir. Anayasa Mahkemesi daha önce
benzeri bir şikâyeti mülkiyet hakkı yönünden incelemiş, genç işsizliği
sorununun çözümü yönündeki kamu yararı amacının ağırlığını dikkate alarak ve
aylığı kesilenlerin çalışma süresi sonunda yeniden aylıklarına
kavuşabilmelerinin mümkün olması sebebiyle müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna
varmıştır (İsmail Hakkı Bulunmaz,
B. No: 2014/2960, 4/10/2017, §§ 68-75). Somut olayda da yaşlılık aylığının
kesilmesi yönünden bu ilkeden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
50. Başvuru konusu olayda, yaşlılık aylığı tahsisi talebinde
bulunan başvurucuya SGK tarafından 15/3/2002 tarihinden itibaren aylık
bağlanmıştır. Daha sonra başvurucunun Belpa A.Ş.de
6/5/2006 tarihinden itibaren çalışmaya başladığı gerekçesiyle 21/9/2011
tarihinde yaşlılık aylığı kesilmiş ve başvurucudan yapılan ödemelerin iadesi
istenmiştir. Bu kapsamda başvurucu aleyhine 60.455,90 TL asıl ve 14.199 TL faiz
alacağı için icra takibi başlatılmıştır. Başvurucunun itirazı ile duran takibe
karşı SGK tarafından açılan itirazın iptali davasında davanın kabulüne karar
verilerek itirazın iptaline ve takibin kaldığı yerden devamına karar
verilmiştir. Kararın kesinleşmesinden sonra SGK'nın
11/4/2016 tarihli yazısından başvurucunun 21/6/2009 tarihine kadar anılan
Şirkette çalıştığı açıklanarak 6/5/2006-21/6/2009 tarihleri arasındaki dönemde
yersiz ödenen aylıklar için yeniden borç kaydı oluşturulacağı belirtilmiştir.
Başvuru tarihinden sonra yeniden düzenlenen borç kaydına ilişkin olarak SGK'dan gönderilen yazıdan 6/5/2006-21/6/2009 tarihleri
arasındaki dönem yönünden 32.033,97 TL asıl ve 10.531,58 TL faiz alacağı olmak
üzere toplam 42.565,55 TL borç kaydı oluşturulduğu ve başvurucudan tahsil
edildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla 2006 ile 2009 yılları arası ödenen yaşlılık
aylıklarının iadesi yönünde işlem tesis edildiğine göre başvurucunun 2009
sonrası dönem için yaptığı şikâyet de yerinde değildir.
51. Anayasa Mahkemesi, daha önce çeşitli kararlarında yersiz
olarak ödendiği anlaşılan sosyal güvenlik ödemelerinin iadesi ile ilgili
ilkeleri ortaya koymuştur (Fatma Ülker Akkaya,
§§ 49-60; Tevfik Baltacı, § 79; Uğur Ziyaretli,
B. No: 2014/5724, 15/2/2017, § 76). Bu bağlamda söz konusu kararlarda, başvurucuların ana paranın
yanında faiz ödemekle de yükümlü kılınmış olmalarının kusurlu davranışlarıyla
orantısız bir külfet yüklenmeleri sonucunu doğurduğunu belirterek müdahalenin
ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Fatma
Ülker Akkaya, § 59; Tevfik
Baltacı, § 79; Uğur Ziyaretli, § 76).
52. Kanunu bilmemek mazeret sayılamayacağından başvurucunun 5277
sayılı Kanun'un 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafı ile 5335 sayılı
Kanun'un 30. maddesinin yürürlüğe girmesinden sonra kendisine yapılan
ödemelerin hukuka aykırı olduğunu bilmesi gerekmektedir. Anılan düzenlemenin
yürürlüğe girdiği tarihten sonra Belpa A.Ş.de
çalışmaya başlayan başvurucunun kendisine yaşlılık aylığı ödenmeye devam
edilmesi nedeniyle bunu idareye bildirmesi iyi
niyet ilkesinin bir gereğidir. Söz konusu düzenlemelere rağmen
başvurucunun bu tarihten sonra yapılan yaşlılık aylığı ödemelerini hiçbir
uyarıda bulunmaksızın kabul etmeye devam etmesi iyi niyetli bir bireyden
beklenebilecek bir davranış değildir. Dolayısıyla başvurucunun kusurlu olduğu
açıktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Uğur Ziyaretli, § 71).
53. Buna mukabil Belpa A.Ş.de çalışan
başvurucunun maaşından destek primi kesintisi yapılmıştır. Dolayısıyla
maaşından destek primi kesintisi yapılan başvurucunun 5335 sayılı Kanun
kapsamında kalıp kalmadığının tespiti SGK'nın
görevidir. İdare, söz konusu denetim ve inceleme görevini yerine getirmediği
gibi başvurucuya izafe edilemeyen bu kusuru sonucu oluşan işlemindeki hata
unsurunu yaklaşık altı yıl sonra fark ederek anılan işlemin iptali yoluna
gitmiştir. Diğer taraftan başvurucuya ödenen yaşlılık aylığının yersiz
olduğunun tespit edilmesinde geçen yaklaşık altı yıllık süre oldukça uzundur.
Bu süre boyunca hatalı işlemin varlığının tespit edilebilmesini temin edecek ve
başvurucuya ödenmeye devam edilen yaşlılık aylığının kesilmesi sonucunu
doğuracak gerek kurum içi gerekse kurum dışı bir denetim faaliyetinin ya hiç ya
da yeterli düzeyde gerçekleştirilmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla olayda
idarenin de kusurlu olduğu açıktır.
54. Somut olayda idarece hatalı olarak ödendiği tespit edilen
ana para tutarının iadesinin talep edilebileceği hususunda kuşku
bulunmamaktadır. Aksi durumun başvurucunun sebepsiz zenginleşmesine yol
açabileceği ve sosyal adaletle bağdaşmayacağı açıktır. Buna karşın alacağın
başvurucudan tahsilindeki yöntem önem arz etmektedir. Olayda, başvurucuya
ödenen 32.033,97 TL tutarındaki yaşlılık aylıklarının yanında 10.531,58 TL
kanuni faizin tahsil edildiği görülmektedir. Üstelik söz konusu tutar
taksitlerle ödendiği hâlde peşin olarak tahsil edilmeye çalışılmıştır. Davalı
idarenin de kusurunun bulunduğu gözetildiğinde başvurucunun ana paranın yanında
10.531,58 TL tutarındaki faizi ödemekle yükümlü kılınması başvurucunun kusurlu
davranışıyla orantısız bir külfet yüklenmesi sonucunu doğurmaktadır.
55. Sonuç olarak başvurucunun 5353 sayılı Kanun kapsamında
yeniden çalışmaya başlaması nedeniyle yaşlılık aylığının kesilmesi yönündeki
müdahalenin içerdiği meşru amacın dayandığı kamu yararı ile
karşılaştırıldığında ölçülü olduğu değerlendirilmiştir. Bununla birlikte başvurucuya
yersiz olarak fazladan ödendiği anlaşılan yaşlılık aylıklarının yasal faizi ile
birlikte tahsil edilmesinin -özellikle kamu makamlarının kusurunun ağırlığı da
gözetildiğinde- başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet
yüklediği, bu sebeple söz konusu müdahaleyle kamunun yararı ile başvurucunun
mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu
aleyhine bozulduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer
diğer başvurularda da aynı sonuca varmıştır (Uğur
Ziyaretli, §§ 40-79; Tevfik Baltacı, §§ 36-80).
56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
58. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
59. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
60. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmedilir. Bu durumda anılan kanun hükmü uyarınca benzer usul
hukuku kurumlarından farklı olarak yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği
hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden
Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin
ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere
gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, §§ 58-59).
61. Somut olayda başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
62. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda başvurucunun
emekli olduktan sonra 5335 sayılı Kanun kapsamında bir şirkette çalışmasından
dolayı şirkette çalıştığı süre içinde ödenen yaşlılık aylıklarının faiziyle
birlikte iadesinin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır. İptal işlemi idare tarafından yapıldığına göre ihlalin
kaynağı idari bir işlemdir.
63. Bununla birlikte başvuru öncesinde başvurucu tarafından
takibe itiraz edilmiş, SGK tarafından itirazın iptal edilmesi için dava
açılmış, derece mahkemelerince davanın (faiz yönünden de) kabulüne karar
verilmesi ihlalin giderilmemesine yol açmıştır.
64. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan
farklı ve bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, öncelikle yeniden yargılama
kararı verilerek hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan
kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri
gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
Ankara 15. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
65. Ayrıca benzeri ihlallere yol açılmaması bakımından kararın
bir örneğinin de bilgi edinilmesi için ilgili idareye gönderilmesi gerekir.
66. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
15. İş Mahkemesine (E.2014/1603, K.2015/611) GÖNDERİLMESİNE,
D. 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Sosyal Güvenlik Kurumuna
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.