TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MAHMUT ÇELEBİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/7824)
|
|
Karar Tarihi: 7/11/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 11/12/2019-30975
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
Mahmut
ÇELEBİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Nejdet EDEMEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, temyiz isteminin değerlendirilmemesi nedeniyle karar
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu; Van'ın Tebrizkapı
Mahallesi, 484 ada 76 parsel üzerindeki 17 Blok 2 numaralı bağımsız bölümün
malikidir. Van'da 23/10/2011 ve 9/11/2011 tarihlerinde iki deprem meydana
gelmiştir. Başvurucu 23/10/2011 tarihli ilk depremden sonra maliki olduğu konut
için 26/10/2011 başlangıç ve 26/10/2012 bitiş tarihli doğal afet sigortası
yaptırmıştır.
7. Van'da 9/11/2011 tarihinde meydana gelen ikinci bir depremden
sonra başvurucu, Doğal Afet Sigortaları Kurumuna (DASK) sigorta poliçesi kapsamında
oluşan hasarın ödenmesi talebinde bulunmuştur. Eksper vasıtası ile konut
üzerinde incelemede bulunan DASK, konuttaki hasarın 23/10/2011 tarihli ilk
depremde meydana geldiği ve sigorta poliçesinin düzenlendiği sırada
başvurucunun bu hasarı gizlediği gerekçesiyle talebi reddetmiştir.
8. Başvurucu, deprem sonucu risk gerçekleşmiş olmasına rağmen
davalı Kurumun sigorta poliçesi ile üstlenmiş olduğu hasarı tazmin etmediği
iddiasıyla 10/8/2012 tarihinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 1.000 TL
alacak talebiyle dava açmıştır.
9. Başvurucu 12/11/2013 tarihinde talebini ıslah ederek 109.640
TL'ye çıkarmıştır.
10. Van 3. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 18/2/2014 tarihinde davanın
ıslah edilen miktar üzerinden kabulüne karar vermiştir. Mahkeme, gerekçeli
kararında davalı Kurum aleyhine yargılama giderlerini ve harcı ödemesine karar
vermişken vekâlet ücretine ilişkin herhangi bir değerlendirme yapmamıştır.
11. Gerekçeli kararın başvurucuya ne zaman tebliğ edildiği dosya
kapsamındaki belgelerden açıkça anlaşılamıyor ise de başvurucu lehine vekâlet
ücretine hükmedilmemesi nedeniyle tavzih isteğinde bulunulmuştur. Mahkeme,
tavzih yoluyla kararın hüküm kısmında değişiklik yapılamayacağından 1/4/2014
tarihinde isteği reddetmiştir. Tavzih isteğinin reddi kararı 9/5/2014 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Asıl karar başvurucu tarafından 9/5/2014 tarihinde, davalı
Kurum vekili tarafından ise 21/5/2014 tarihinde temyiz edilmiştir.
13. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi (Daire) 27/1/2016 tarihinde
yalnızca davalı Kurum vekilinin temyiz dilekçesini esas alarak hükmün
onanmasına karar vermiştir.
14. Nihai kararın tebliğine ilişkin olarak dosya içinde belge ve
bilgi bulunmamaktadır. Başvurucu, onama kararını elektronik ortama aktarıldığı
6/4/2016 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
15. Başvurucu 13/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 323. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Yargılama giderleri şunlardır:
...
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak
vekâlet ücreti.''
17. 6100 sayılı Kanun'un 326. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(2) Davada iki taraftan her biri kısmen
haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre
paylaştırır.''
18. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 164.
maddesi şöyledir:
"Avukatlı ücreti, avukatın hukukî
yardımının karşılığı olan meblâğı veya değeri ifade eder.''
19. 1136 sayılı Kanun'un 169. maddesi
şöyledir:
"Yargı mercilerince karşı tarafa
yükletilecek avukatlık ücreti, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az
ve üç katından fazla olamaz.''
20. 6100 sayılı Kanun'un 31/3/2011 tarihli ve 6217 sayılı
Kanun'un 30. maddesi ile değiştirilen geçici 3. maddesi şöyledir:
"(1) Bölge adliye mahkemelerinin,
26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086
sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam
olunur.
(2)
Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz
yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı
Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki
427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına
devam olunur.
(3) Bu
Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve
başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri
uygulanır."
B. Uluslararası Hukuk
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes
davasının, ... esası konusunda karar verecek olan, ... bir mahkeme tarafından
... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) mahkeme hakkının
görünümlerinden biri olan karar hakkı ile ilgili olarak Kutic/Hırvatistan (B. No: 48778/99, 1/3/2002) davasında yaptığı
değerlendirmede, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının hukuki
uyuşmazlıkların tespiti için mahkemeye erişim hakkını güvence altına aldığını
yinelemekte ancak bu hakkın yalnızca dava açma hakkı ile sınırlı olmadığını,
aynı zamanda mahkemenin uyuşmazlık
konusundaki kararını elde etme hakkını da kapsadığını
belirtmektedir. AİHM'e göre bir taraf devletin iç
hukuk sistemi uyarınca, bir birey tarafından açılan davaya ilişkin yürütülen
yargılamalar neticesinde davanın nihai bir karara bağlanacağı garanti edilmeden
bu kişinin bir mahkeme önünde hukuk davası açmasına izin verilmesi yanıltıcı
olur. AİHM Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının davacılara
tanınan usule ilişkin güvenceleri (adil, aleni ve hızlı yargılama)
uyuşmazlıklarının nihai bir çözüme kavuşturulacağını garanti etmeksizin detaylı
olarak açıklamasının anlamsız olacağına dikkat çekmektedir (Kutic/Hırvatistan, § 25).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 7/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, lehine sonuçlanan davada kanunen yargılama
giderleri arasında sayılan ve hüküm altına alınması zorunlu olan vekâlet ücreti
hakkında herhangi bir karar verilmeyip temyiz talebinin de incelenmemesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu esas itibarıyla lehine sonuçlanan
davada vekâlet ücretine hükmedilmemesi üzerine kararı temyiz ettiğini ifade etmekte
ancak Yargıtayın temyiz talebi hakkında bir
değerlendirme yapmadığından yakınmaktadır. Bu itibarla belirtilen ihlal
iddiaları adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan karar hakkı
kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan karar
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
27. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin
yargı organları önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma, savunma ve
adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709
sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma hakkı" ibaresinin
eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil"
edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal
güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar
Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla
Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğinin
Sözleşme'nin "Adil yargılanma
hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi
gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
22).
28. Anılan maddenin ikinci fıkrasında ise hiçbir mahkemenin
görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu
bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı, kişilere
davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir karar verilmesini isteme
güvencesini de sağlar.Öte
yandan Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkeme hakkı şeklinde genel bir hakkı
düzenlediğini kabul etmekte ve bu hakkın karar hakkını da içerdiğini ifade
etmektedir (bkz. § 23).
29. Adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme
hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası haklarını içerir.
Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın karara
bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Bununla birlikte karar hakkı bireylerin
sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence
altına almaz. Bu hak aynı zamanda dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı
taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
30. Somut olayda ilk derece mahkemesinin kararında başvurucunun
açtığı dava kabul edilmiş ise de başvurucu, lehine vekâlet ücreti hususunda
olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediğini öne sürmüştür. Bu durumda
başvurucunun lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle gidebileceği
olağan kanun yolu ise temyiz yoludur. Nitekim başvurucunun da 9/5/2014 tarihli
temyiz dilekçesiyle temyiz isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 12).
31. Daire ise 27/1/2016 tarihli kararında sadece davalı idarenin
temyiz itirazlarını değerlendirmek suretiyle ilk derece mahkemesince verilen
hükmün onanmasına karar vermiştir. Buna göre Dairenin başvurucunun temyiz
aşamasında dile getirdiği lehe vekâlet
ücretine hükmedilmesi yönündeki talebini temyiz incelemesi
kapsamında değerlendirmediği görülmektedir. Öte yandan başvurucunun temyiz
talebini esas yönünden incelemeyen Yargıtay Dairesi talebin usul yönünden
reddedildiğine ilişkin herhangi bir gerekçe de ortaya koymamıştır. Bunun doğal
sonucu olarak söz konusu talep hakkında Dairece değerlendirme yapılmak
suretiyle olumlu ya da olumsuz herhangi bir karar verilmediği ve bu talebin bir
sonuca bağlanmadığı görülmektedir. Bu açıdan başvurucunun temyiz konusu ettiği
uyuşmazlığın belirtilen kısmı yönünden karar hakkından yoksun bırakıldığı
sonucuna ulaşılmıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında karar hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
34. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
35. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
36. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin kanun uyarınca ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmedilir. Bu durumda benzer usul hukuku
kurumlarından farklı olarak yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki
takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa
Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken
işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 58, 59).
37. İncelenen başvuruda Anayasa Mahkemesi adil yargılanma hakkı
kapsamında karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
38. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden
yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel
başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması
gereken iş, öncelikle yeniden yargılama kararı verilerek hak ihlaline yol açan
mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Yargıtay 17. Hukuk Dairesine (E.2014/24925)
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
39. Başvurucu, yeniden yargılamaya karar verilmesi ile maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Ancak yeniden yargılama yapılmasına
karar verilmesi adil yargılanma hakkı kapsamında karar hakkının ihlalinin
giderimi bakımından yeterli görüldüğünden başvurucunun tazminat taleplerinin
reddine karar verilmesi gerekir.
40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL tutarındaki yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamında karar hakkının ihlal
edildiğine ilişkin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin karar hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Yargıtay 17. Hukuk
Dairesine (E.2014/24925) gönderilmesi için Van 3. Asliye Hukuk Mahkemesine
(E.2012/417, K.2014/33) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/11/2019
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.