logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Azize Arı [2.B.], B. No: 2016/724, 16/1/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AZİZE ARI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/724)

 

Karar Tarihi: 16/1/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Kamber Ozan TUTAL

Başvurucu

:

Azize ARI

Vekili

:

Av. Neymetullah GÜNDÜZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, terör olaylarından doğan zararların tazmin edilmesi isteminin eşin mahkûmiyet hükmünden dolayı reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/1/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Ev hanımı olan başvurucu 1946 doğumlu olup Diyarbakır'ın Dicle ilçesinde ikamet etmektedir.

9. Başvurucu Dicle ilçesinin Taşağıl köyünde meydana gelen terör olayları nedeniyle 27/12/1993 tarihinde köyden göç etmek zorunda kalmıştır.

10. Başvurucu 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında uğradığı zararların karşılanması talebiyle 20/9/2004 tarihinde Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur. Başvurucu talep dilekçesinde; köyün boşaltılması sırasında babadan kalma kargir ev ile samanlığın tahrip olduğunu, üzüm bağı ile meyve bahçesinin zarar gördüğünü ve hayvanlarının telef olduğunu iddia etmiştir.

11. Komisyon, başvurucunun uğradığı zararların 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle 23/3/2008 tarihinde başvuruyu reddetmiştir. Komisyon, başvurucunun eşinin terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan mahkûmiyeti bulunması nedeniyle 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendi gereğince talebi reddettiğini belirtmiştir.

12. Başvurucu, ret işleminin iptali ve uğradığı zararların tazmini için 2/7/2008 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; kendisi hakkında bir mahkûmiyet kararı olmadığını, tapusu olmayan taşınmazların kendisine değil de eşine ait olduğunun iddia edilemeyeceğini ve mal rejimi hükümlerine göre de mal varlığının sadece eşine ait olamayacağını belirtmiştir.

13. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 17/3/2009 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; Komisyon tarafından düzenlenen 30/9/2005 tarihli keşif tutanağında başvurucuya ait ev, ahır, arazi ve meyve ağaçları bulunduğu yönünde tespit yapıldığı, 26/4/2006 tarihli kolluk tutanağında ise ev ve arazinin başvurucunun eşine ait olup başvurucunun tapulu arazisi olmadığı ve belirtilen arazinin hazine arazisi olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. Mahkeme, başvurucunun eşinin terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan cezalandırılmasına karar verildiğini belirterek başvurucunun eşinin 3/9/2007 tarihli muvafakatname ile terörden zarar gören mal varlığının başvurucu adına tespit edilmesine muvafakat ettiğine işaret etmiştir. Bu kapsamda değerlendirme yapan Mahkeme, başvurucuya ait mal varlığı bulunmadığını, başvurucunun eşine ait mal varlığının başvurucu adına tespiti yoluna gidildiğini, başvurucunun eşinin de terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan cezalandırılması nedeniyle 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendi uyarınca başvurucunun talebinin reddi kararında hukuka aykırılık bulunmadığını belirtmiştir.

14. Karar başvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Başvurucu temyiz dilekçesinde; terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan eşinin mahkûm olduğunu, kendisi hakkında bir mahkûmiyet olmadığını, tespit edilen mal varlığının eşine değil kendisine ait olduğunu ve mal rejimi hükümlerine göre de söz konusu mal varlığının mülkiyetinde bulunduğunu iddia etmiştir.

15. Danıştay Onbeşinci Dairesi (Daire) 16/4/2015 tarihinde kararı onamış; başvurucunun karar düzeltme istemini de 15/10/2015 tarihinde reddetmiştir.

16. Nihai karar 17/12/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 11/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. Mevzuat Hükümleri

18. 5233 sayılı Kanun'un "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir."

19. 5233 sayılı Kanun'un "Kapsam" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.

Aşağıda belirtilen zararlar bu Kanunun kapsamı dışındadır:

...

f) 3713 sayılı Kanunun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamındaki suçlar ile terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkûm olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı zararlar."

2. Yargıtay İçtihadı

20. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 10/9/2019 tarihli ve E.2019/2880, K.2019/7226 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, dava konusu taşınmazla ilgili talep tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olduğuna, mal rejimi sona erdiğinde eşlerin ya da mirasçılarının tasfiye davası sonucunda katkı payı, değer artış payı ve artık değere katılma alacak hakları doğduğuna ve kural olarak, eşlerden birine ait mal varlığında, diğer tarafın mülkiyet veya başka ayni hak talebi söz konusu olamayacağına, mal rejiminin tasfiyesi isteğinde bulunan eşe ya da mirasçılarına tanınan hak ayni olmayıp, şahsi alacak hakkı olduğuna, bu kuralın istisnaları 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 226/2. maddesinde (alacaklı eşin tasfiyeye konu paylı malda üstün yararını kanıtlaması) ve 240. maddesinde (aile konutu veya eşyanın söz konusu olması) tahdidi olarak belirtildiği ..."

21. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 18/3/2019 tarihli ve E.2018/676, K.2019/2839 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...TMK'nin 202 ve devamı maddeleri gereğince, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

Mal rejimi sona erdiğinde eşlerin ya da mirasçılarının tasfiye davası sonucunda katkı payı, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı hakları doğar.Kural olarak, eşlerden birine ait mal varlığında, diğer tarafın mülkiyet veya başka ayni hak talebi söz konusu olamaz. Mal rejiminin tasfiyesi isteğinde bulunan eşe ya da mirasçılarına tanınan hak ayni olmayıp, şahsi alacak hakkıdır (07.10.1953 tarihli ve 8/7 YİBK, 4721 sayılı TMK mad. 227/1, 231, 236/1). TMK'nin 239/1. fıkrasında; 'katılma alacağı ve değer artış payı ayın veya para olarak ödenebilir…' denilmektedir.226/3. maddede ise "Eşler karşılıklı borçları ile ilgili düzenleme yapabilirler" hükmüne yer verilmiştir. Anılan kanuni düzenlemelerden de anlaşılacağı gibi, borcun ayın olarak ödenmesi borçlu eşe tanınmış bir haktır. Başka bir anlatımla, tasfiye alacaklısı ayrık durumlar hariç ayni hak isteğinde bulunamaz, ancak borçlu eş isterse, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin dava sonuçlanıncaya kadar borcunu ayın olarak ödemeyi kabul edebilir.

Açıklanan bu kuralın istisnaları 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 226/2. maddesinde (alacaklı eşin tasfiyeye konu paylı malda üstün yararını kanıtlaması) ve 240. maddesinde (aile konutu veya eşyanın söz konusu olması) tahdidi olarak belirtilmiştir. Temyize konu davadaki somut olayda açıklanan istisnai durumlar mevcut değildir."

B. Uluslararası Hukuk

22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında, mülkiyet hakkının kapsamı konusunda, mevzuat hükümlerinden ve derece mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak özerk bir yorum esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010 § 62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 129).

24. AİHM, Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin mülkiyeti elde etme hakkını koruma altına almadığını kabul etmektedir (Van der Mussele/Belçika [GK], B. No: 8919/80, 23/11/1983, § 48; Slivenko ve diğerleri/Letonya [BD], (k.k.), B. No: 48321/99, 23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye, B. No: 34478/97, 9/1/2007, § 52).

25. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin anlamı kapsamında bir mülk ile ilişkili olması durumunda ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren mevcut mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği yönündeki en azından bir meşru beklenti de mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya [BD], No: 44912/98, 28/9/2004,§ 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83. Meşru beklenti kavramının ilk defa geliştirildiği kararlar için bkz. Pine Valley Developments Ltd ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87, 29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98, 24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No: 17849/91, 20/11/1995, § 31).

26. Bununla birlikte AİHM içtihatlarına göre temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kopecký/Slovakya, § 35; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek Cumhuriyeti (k.k.), [BD], B. No: 39794/98, 10/7/2002, § 69). İç hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların ulusal mahkemelerce kesin olarak reddedildiği durumlarda meşru bir beklentinin bulunduğu sonucuna varılamaz (Kopecký/Slovakya, §§ 50, 52; Jantner/Slovakya, B. No: 39050/97, 4/3/2003, §§ 29-33).

27. AİHM içtihatlarında sıklıkla -her ne kadar anlaşılabilir olsa da- basit beklenti ile daha somut nitelikte olması ve hukuki bir düzenlemeye ya da iç hukukta yerleşik ve istikrarlı bir yargı kararına dayanması gereken meşru beklenti arasındaki fark vurgulanmaktadır (Kopecký/Slovakya, § 52; Bozcaada Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi Vakfi/Türkiye (k.k.), B. No: 22522/03, 9/12/2008).

28. Olağanüstü hâl bölgesinde köylülerin zorunlu tahliyesine ve uzun yıllar sonra da dönüşlerine izin verilmemesi ile ilgili Doğan ve diğerleri/Türkiye (B. No: 8803/02, 29/6/2004) başvurusunda hükûmet, bazı başvurucuların taşınmazlarla ilgili malik olduklarını gösterir tapu senedi sunmadığını savunmuş; AİHM ise başvurucuların ulusal hukuka göre mülkiyet hakkını gösterir tapu senedine sahip olup olmadıklarının belirlenmesine gerek olmadığını belirtmiştir. AİHM, başvurucuların 1994 yılına kadar Boydaş köyünde yaşadıkları göz önüne alındığında başvurucular tarafından yürütülmüş olan ekonomik faaliyetlerin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamında mülk teşkil edeceğini açıklamıştır (Doğan ve diğerleri/Türkiye, § 139).

29. AİHM her ne kadar başvurucuların tapuda kayıtlı taşınmazları bulunmamaktaysa da atalarından kalan araziler üzerinde yapılan evlere sahip oldukları veya babalarına ait evlerde yaşadıkları, dedelerinden kalan topraklar üzerinde zirai faaliyette bulundukları, köye ait mera, otlak ve orman gibi umumi arazi üzerinde aksi iddia edilmemiş hakları bulunduğu ve geçimlerini besicilik ile ağaç kesiminden kazandıklarını ifade ederek bütün bu ekonomik kaynakları ve bunlardan elde edilen geliri mülk olarak nitelendirmiştir (Doğan ve diğerleri/Türkiye, § 139).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Mahkemenin 16/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

31. Başvurucu, eşi ile mal rejimi sözleşmesi yapılmamış olması nedeniyle tüm mal varlığının edinilmiş mal rejimi hükümlerine tabi olacağını ve bu nedenle eşiyle birlikte terörden zarar gören mal varlığının 1/2 oranında maliki olduğunu belirtmiştir. Suç oluşturacak bir eylemi olmadığını ifade eden başvurucu, eşinin mahkûmiyeti nedeniyle zararının karşılanmamasının adil yargılanma hakkı ile suç ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu suç ve cezada kanunilik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de eşinin mahkûmiyeti nedeniyle uğradığı zararların tazmin edilmemesine ilişkin karar yönündeki şikâyetlerin esas itibarıyla hakkaniyete uygun yargılanma hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından, başvurucunun bu kapsamdaki şikâyetlerinin adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

33. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

34. Anayasa Mahkemesi benzer konuda verdiği kararlarda, derece mahkemelerinin kanun koyucunun hukuki ve teknik izaha girmeksizin genel olarak yardım ve yataklık suçu işleyen kişiler ile terör suçundan mahkûm olan kişileri 5233 sayılı Kanun hükümlerinden faydalandırmamayı amaçladığı, Kanun'un sadece mağdur olan kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi yolunda uygulanması gerektiği, terör örgütüne yardım ve yataklıktan hüküm giymiş kişilerin terör örgütünün ve terörün gelişmesine ve büyümesine sebebiyet verdiğinin tartışmasız olduğu, dolayısıyla bu kişilere devlet tarafından tazminat ödenmesinin Kanun'un amacına aykırılık teşkil ettiği yönündeki gerekçelerinin bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik içermediği sonucuna ulaşmış; başvuruların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Abdulkadir Güneş, B. No: 2013/4347, 30/3/2016, §§ 29-35; Abdurrahman Ete, B. No: 2013/5489, 30/3/2016, §§ 24-30; Hamit Yıldız ve Halit Yıldız, B. No: 2013/7720, 30/3/2016, §§ 19-26).

35. Somut olayda Mahkeme başvurucuya ait mal varlığı bulunmadığını ve söz konusu mal varlığının başvurucunun eşine ait olduğunu tespit ederek, başvurucunun eşinin terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan cezalandırılmış olması nedeniyle tazminat talebini reddetmiştir.

36. Yargılama sürecinde delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması -kural olarak- derece mahkemelerinin takdirindedir. Ancak bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp derece mahkemelerinin kararlarının açıkça keyfî olmaması veya bariz bir takdir hatası içermemesi gerekir. Somut olayda, Mahkeme dosya kapsamında yaptığı değerlendirme sonucunda mal varlığının başvurucunun eşine ait olduğunu tespit etmiştir. Bu kapsamda Mahkeme kararının açıkça keyfî olduğu veya bariz bir takdir hatası içerdiği söylenemez.

37. Başvurucu ayrıca eşinin mahkûmiyeti bulunduğu gerekçesiyle tazminat talebinin reddedilmesinden şikâyetçi olmuştur. Şikâyete konu Mahkeme kararının dayanağı olan hükmün 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendinde düzenlendiği, buna göre belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikteki söz konusu hukuk kuralının somut olayda kamu makamlarınca uygulandığı dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda derece mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik içermediği anlaşılmaktadır.

38. Sonuç olarak hukuk kurallarının yorumlanmasına ve delillerin değerlendirilmesine ilişkin olan başvurunun bu kısmı yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir.

39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

40. Başvurucu, eşinin mahkûmiyeti nedeniyle zararın tazmin edilmemesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

41. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

a. Genel İlkeler

42. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaatinin olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

43. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı aynî ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

44. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, § 51).

45. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).

46. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da aynî menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28;Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

47. Başvuruya konu somut olayda, başvurucu terör nedeniyle köyünden göç ettiğini belirterek köyde kalan mal varlığından kaynaklanan zararının tazmin edilmesini talep etmiştir. Ancak bu talebi mal varlığının başvurucunun eşine ait olması, eşinin de terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan mahkûm olması nedeniyle tazminat hakkının bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

48. Başvurucu, edinilmiş mallara katılım rejimi gereğince eşine ait mal varlığının 1/2'sinin kendisine ait olduğunu iddia etmiş ve bu kapsamda terör olaylarından doğan zararının tazmin edilmemiş olmasından yakınmıştır. Başvurucu söz konusu mal varlığının kendi ekonomik faaliyetleri veya katkısı sonucu elde edildiğini ise ileri sürmemiştir. Dolayısıyla somut olay başvurucunun iddiası ile sınırlı olarak değerlendirilecektir.

49. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu kapsamındaki mal rejimi hükümlerinin uygulanabilmesi için evliliğin sona ermiş olması gerekmektedir. Ayrıca mal rejimi tasfiyesi ile bir eşin diğer eşten talebinin konusunu yine eşe karşı ileri sürebileceği şahsi ve parasal bir hak oluşturacaktır.

50. Somut olayda başvurucunun evliliği sona ermediğinden başvurucu yönünden mal rejimi hükümlerinin uygulanması bu aşamada mümkün değildir. Kaldı ki yukarıda da belirtildiği gibi mal rejiminin tasfiyesi hâlinde dahi başvurucu eşine karşı ileri sürebileceği bir alacak hakkı elde etmiş olacaktır. Bu nedenle başvurucu açısından mal rejimi hükümlerinden doğan ekonomik bir değerin varlığı söz konusu değildir.

51. Mahkeme zarar gören mal varlığının başvurucunun eşine ait olduğu tespitinde bulunmuştur. Başvurucu söz konusu davada kendisini vekil ile temsil ettirmiş, yargılamada iddia ve itirazlarını dile getirebildiği gibi delillerini sunabilme imkânı da bulabilmiştir. Tarafların ilk elden delillerini değerlendirebilme imkânına sahip olan derece mahkemelerinin söz konusu kararlarının ise açıkça keyfî veya bariz bir takdir hatası içermediği görülmektedir.

52. Son olarak başvurucunun meşru bir beklentisi olduğunu gösteren bir kanun hükmü veya yerleşik yargı içtihadı gibi somut bir temele dayanmadığı görülmektedir. Başvurucu ayrıca iddialarını destekler nitelikte aksi kanıtlanmadıkça doğru sayılan bir delil (prima facie evidence) de sunmamıştır. Buna göre somut olayda başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında bir mülkünün veya somut ve yeterli bir hukuki temele dayalı olarak mülkiyeti elde etme yönünde meşru bir beklentisinin bulunduğunu kanıtlayamadığı anlaşılmaktadır.

53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 16/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Azize Arı [2.B.], B. No: 2016/724, 16/1/2020, § …)
   
Başvuru Adı AZİZE ARI
Başvuru No 2016/724
Başvuru Tarihi 11/1/2016
Karar Tarihi 16/1/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, terör olaylarından doğan zararların tazmin edilmesi isteminin eşin mahkûmiyet hükmünden dolayı reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Tazminat (kamu kurumlarının tarafı olduğu uyuşmazlıklar) Konu Bakımından Yetkisizlik
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5233 Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun 1
2
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi