TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMRE SONCAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/73490)
|
|
Karar Tarihi: 11/3/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Emre SONCAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Emine KURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gazeteci olan başvurucu hakkında uygulanan gözaltı
ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, tahliye taleplerinin ve
tutukluluğun devamı kararlarına yapılan itirazların kısa sürede karara
bağlanmaması, tutukluluğa itirazların incelenmemesi, tutukluluk incelemeleri yapan mahkemelerin kanunla kurulmuş,
tarafsız ve bağımsız mahkeme ilkelerine aykırı olması nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; basın kartının iptal edilmesi nedeniyle de
ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 2/12/2016, 16/6/2017 ve 29/3/2018 tarihlerinde
yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2017/26979, 2018/8625 numaralı başvuru dosyalarının konu
yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2016/73490 numaralı başvuru dosyası ile
birleştirilmesine; incelemenin 2016/73490 numaralı bireysel başvuru dosyası
üzerinden yürütülmesine ve diğer dosyanın kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları ve soruşturma mercileri
-olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun
yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü
(FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir
yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın
Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
8. Bu kapsamda FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmalarına yönelik
soruşturmalar yapılmış ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirleri uygulanmıştır.
9. Bu kapsamda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık)
tarafından başvurucu hakkında FETÖ/PDY'nin medya yapılanmasıyla bağlantılı
olarak soruşturma başlatılmıştır.
10. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 24/7/2016 tarihli kararı ile
başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak "soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebileceği" gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
müdafinin dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının
kısıtlanmasına karar vermiştir.
11. İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliğince başvurucu hakkında
verilen 24/7/2016 tarihli arama kararında başvurucunun da yer aldığı
şüphelilerin emniyet tarafından yapılan açık kaynak taramalarındaki tespitler
doğrultusunda FETÖ/PDY terör örgüt adına algı operasyonu yaptıkları ileri
sürülmüştür.
12. Başvurucu hakkında anılan soruşturma kapsamında İstanbul 4.
Sulh Ceza Hâkimliğince 25/7/2016 tarihinde yakalama emri çıkarılmıştır.
Yakalama emrinin ilgili kısmı şöyledir:
" ... Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesi
dışında da ayrı bir hiyerarşik yapı oluşturan Fetullahçı Terör Örgütü'nün
(FETÖ) darbe girişimiyle ilgili yürütülen soruşturma kapsamında bazı kamu
görevlisi ve iş adamlarının yanı sıra bir çok kesimden örgüte yardım
edildiği,Devlet içerisine yerleştirilen ve bütün kurumlarda hiyerarşik
yapılanmanın dışında örgüt imamlarından emir alan örgüt üyelerinin bulunduğu,
örgütün üst düzey yöneticileri tarafından büyük bir organizasyon içerisinde
gizli bir ajanlar ordusu oluşturulduğu, örgütün bir yandan Devlet kurumlarını,
askeri, yargı, emniyet, üniversiteler bazında ele geçirmeye çalışırken diğer
yandan kurdukları yazılı ve görsel iletişim araçları yoluyla halkı yanlış
yönlendirmeye çalıştığı, her ortamda algı operasyonları yaparak etki ajanlığı
yaptıkları, medya kuruluşlarında konumlanan örgüt üyeleri öncülüğünde
pervasızca eylemlerde bulundukları, alenen örgüte taraftar kazandırdıkları,
eylemin yaptıkları yasadışı eylemleri destekleyerek bilgi kirliliği
oluşturdukları, Anayasal düzeni değiştirebilmek amacıyla diğer taraftan
medyadaki mensupları aracılığı ile örgütün çalışmalar içerisinde bulunduğu,
halkı kin ve nefrete yöneltip, kamu kurum ve kuruluşlarındaki yöneticilerin
yıpratılmasıamacıyla örgüte mensup kişiler tarafından eylemlerin gerçekleştiği,
akabinde 15/7/2016 tarihinde örgüte mensup askerler tarafından Devletin
birliğini bozma ve başka bir düzen kurmak doğrultusunda kalkışma yapıldığı,
şüpheliler hakkında silahlı terör örgütüne üye olma (TCK 314/2) ve örgüte
bilerek isteyerek yardım etme (TCK 220/7)gibi suçlardan soruşturma yürütüldüğü,
şüphelilere isnat edilen bu suçlar ve soruşturmanın ağırlığı dikkate
alındığında şüphelilerin kaçma ihtimallerinin kuvvetli olduğu ve darbe
girişiminin başarısız olmasıyla bazı örgüt üyelerinin hemen kaçtığı konusunda
kamuoyunca bir takım haberlerin yayıldığı, Cumhuriyet Savcılığınca yapılan
operasyonda şüphelilerin bulunamadığı görülmekle; soruşturmanın önemi ve başka
türlü şüphelilere ulaşma imkanı bulunmadığından talebin kabulü ile isnat edilen
suçlardan ayrı ayrı yakalama emri düzenlenmesine ... [karar
verildi]."
13. Başvurucu yakalama emri üzerine 25/7/2016 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
14. Başvurucu 29/7/2016 tarihinde Başsavcılıkta ifade vermiştir.
İfade sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde
"2004 yılında Star gazetesi ve
CnnTürk'te çalıştım. 2005 yılında Zaman gazetesinde muhabir olarak işe
başladım. Mülakatlara girerek stajyer olarak başladım.3 yıl önce de Ankara
Polis Akademisinde Güvenlik stratejilerinde doktora öğrencisiyim. O dönemde
yükselişte olan bir gazeteydi. İktidarda Akparti olunca bu gazeteyi kariyerim
için uygun gördüm. Önce İstanbul'da muhabirlik yaptım. Her alana bakıyordum
ancak özellikle politikaya ilgi duydum. 2009 yılında Ankara'ya gittim. O dönem
Cumhurbaşkanlığı muhabirliği yaptım ayrıca savunma sanayisi muhabirliği de
yaptım. Gazete de yazar değildim. Muhabirdim. Kayyum atandığı dönemde ben
kayyumla çalışmak istedim. Benim haberlerim kayyum atamasında sonra yayınlandı.
Sonradan Ankara haber merkezi komple değişince bende çıkarıldım. Sonra
Zaman'dan ayrılan grup Yeni hayat isimli gazeteyi kurdu. Ben o zamanda zaman
gazetesi çıkışlı olduğum için iş bulamadım. Sonra Yeni Hayat'tan teklif aldım.
Ekonomik nedenlerden dolayı Yeni hayat gazetesine girdim. Yeni hayat
gazetesinde de üslup konusunda bazı anlaşmazlıklar yaşadım. 15 temmuzda yaşanan
olay sonrasında çok fazla iddia olduğu için ayın 18'inde istifa ettim.
Geçtiğimiz pazartesi ayın 25'inde ismimi sosyal medya da gördüm. Gözaltına
alınacaklar listesinde görünce kendiliğimden teslim oldum. 4 gündür
gözaltındayım. Muhabirin ekonomik olarak çok fazla geliri yoktur ve gazetede en
alt konumdadır. Ekonomik nedenlerden dolayı bu gruba ait iş yerlerinde
çalıştım. Bu grubun terör örgütü bağlantısı olup olmadığına dair bir bilgim
yoktu. Yaşadığım görüş ayrılığı nedeniyle istifa ettim. Gazete içerisinde örgüt
yapılanmasına ilişkin bir şey fark etmedim. Muhabir olduğum için toplantılara
da iştirak etmem. Yayın politikasını yayın kurulu belirler. Ben soncanemre
twitter adresimde de darbe karşıtı birçok paylaşımda bulundum. O gece birçok
insan sesiz kalarak kimin kazanacağını bekledi. Paylaşımlarımın saatleri de
incelenirse darbeye karşı olduğum demokrasinin yanında olduğum
görülebilir." şeklinde beyanda bulunmuştur.
15. Başvurucu 29/7/2016 tarihinde tutuklanması talebiyle sulh
ceza hâkimliğine sevk edilmiştir. Tutuklamaya sevk yazısında; kolluk tespiti,
arama tutanakları ve açık kaynak araştırmaları dikkate alındığında suç
şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu
belirtilmiştir.
16. Başvurucu, İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/7/2016
tarihli kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır.
Tutuklama kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün
faaliyetlerini yürüttüğü süre zarfında birden fazla yayın organına sahip
olduğu, bu bağlamda şüphelilerhı çalıştıkları haber yaptıkları, köşe yazısı
yazdıkları, Bugün gazetesi, Özgür Bugün, Özgür Düşünce, Zaman Gazetesi, Millet
Gazetesi, Aksiyon Dergi, Yeni Hayat Gazetesi ile Samanyolu TV, Kanaltürk, Bugün
TV'nin de anılan terör örgütünür yayın organlarından olduğu kamuoyunca bilinen
bir gerçektir. Zaman Gazetesinin Genel Yayın Müdürü E.D. hakkında Silahlı Terör
Örgütü üyeliği suçundan soruşturma yürütüldüğüve çıkarıldığı Hakimlik
tarafından hakkında yurt dışına çıkmasının yasaklanması adli kontrol tedbiri
uygulanarak serbest bırakıldığı da bilinmektedir. Şüphelilerinde içinde olduğu,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/85057 soruşturma Sayılı dosyasının
diğer şüphelileri hakkında gözaltı ve yakalama kararı çıkarıldığı halde aradan
geçen zamana rağmen yakalanamadıkları ve firari durumda oldukları
anlaşılmıştır.
...
Şüphelilerin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün
basın ayağı olarak adlandırılan yapılanması içerisinde yer alan anılan gazete,
dergi ve, televizyonların da örgüte bağlılık ve sadakat ilkesi çerçevesinde
görevlerini ifa ettikleri ve kamuoyunda 17 / 25 Aralık Soruşturma dosyaları
olarak bilinen silahlı terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engelleme suçuna iştirak eden emniyet
görevlilerini, yargı mensuplarını haberleştirerek örgütün amaçları
doğrultusunda propaganda faaliyetleri yürüttükleri nitekim şüphelilerin sosyal
paylaşım sitelerinden de bu yönde paylaşımlarda bulundukları görülmüştür.
Fethullahçı terör örgütünün yargı ve emniyet mensuplarının görevlerine son
verilmesi ve akabinde emniyet mensuplarının haklarında soruşturma açılması
üzerine örgütün yayın organlarının örgüt mensuplarını sahiplendikIeri ve
lehlerine kamuoyunda algı oluşmasına sebebiyet verdikleri de müşahade
edilmiştir. Fethullahçı terör örgütünün yayın organı olan veya yayın organı
haline dönüşen bilahere 668 sayılı kanun hükmünde kararname ile kapatılan
gazete, dergi ve televizyonların çalışanları, köşe yazarları olan şüphelilerin
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyeleri oldukları yönünde kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu hakimliğimizce
değerlendirilmiştir.
Yüklenen Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma
suçunun yasada öngörülen ceza miktarı işlendiği iddia dilen suçun önemli ve
ciddi sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedeni kanun
gereğince var sayılmıştır.
...
Soruşturma dosyasında yakalama ve gözaltı
kararları bulunan diğer şüphelilerin arandıkları yerlerde bulunamadıkları gibi
anılan örgüte üye olan gazeteci ve yazarların bir kısmının da yurtdışına 15
Temmuz 2016 tarihinden önce ve sonrasında çıkış yaptıkları değerlendirildiğinde
şüphelilerin bırakılmaları ve almaları muhtemel ceza göz önüne alındığında
kaçma şüphelerinin bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Soruşturmanın henüz tamamlanmaması nedeniyle
şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme, tanıklar üzerinde baskı oluşturma
şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veyagüvenlik önlemi
değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 13. maddesinde ifade
olunan ölçülülük ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol
tedbiriuygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu şüpheliler
açısından yetersiz kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği kanaatine varılarak şüpheliler
ve müdafiilerinin serbest bırakılma istemlerinin reddi ile şüphelilerin
üzerlerine atılı olan FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5271
sayılı CMK'nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına ... [karar
verildi.]"
17. İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği 28/10/2016 tarihinde
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Bu karar 11/11/2016
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 2/12/2016 tarihinde 2016/73490 numaralı başvuruyu
yapmıştır.
19. Başsavcılık tarafından hazırlanan 16/1/2017 tarihli
iddianameyle başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
20. İddianamede, FETÖ/PDY ile bağlantısı nedeniyle Zaman
gazetesine kayyım atanmasını müteakip başvurucunun görevine son verildiği, 11.
Cumhurbaşkanı'nın görev yaptığı dönemi anlatan "Arafta 7 Yıl" ve Büyük Birlik Partisi (BBP) Başkanı'nın
hayatını kaybettiği helikopter kazasıyla ilgili "Son Akıncı-Muhsin Yazıcıoğlu'nun Sır Ölümü"
kitaplarını yazdığı belirtilmiştir. İddianamede; başvurucunun kitaplarından
alıntılara, açık kaynak raporunda (ifade ve sorgu işleminde kendisine okunup
anlatılan, tutuklamaya sevk yazısında atıf yapılan) da ortaya konulan sosyal
medya paylaşımlarına yer verilmiştir. Bu kapsamda Halk TV'de katıldığı
programda "Dönemin Başbakanı Sayın
Erdoğan İ.B.nin tutuklanması için talimat verdi. ... Tabi kameralar karşısında
aksi yönde konuştu. Tutuklanmaması gerektiğini söyledi... Bugün bakıyorum da
şimdi, parçaları birleştirmeye başladığımda, Bugün Gülen Hareketine yaptığı
tasfiye operasyonunu o günden karar vermiş aslında, şimdi olup biten herşeyi
bütün olumsuzlukları bir sivil toplum hareketinin (FETÖ) üzerine yıkıyor, o gün
de Başbuğ’un tutuksuz yargılanması gerektiğini söyleyerek aslında bugünü
hazırlamış. Bugün de diyor ki bak; ben dün böyle demiştim zaten diyor." şeklindeki
sözleriyle açık bir şekilde FETÖ/PDY’nin propagandasını yaptığı ve yürütülmekte
olan soruşturmaları değersizleştirdiği, 17/25 Aralık süreci ile ilgili olarak "A.G. 17 Aralık’ın hırsızlık yolsuzluk ve bir
rüşvet operasyonu olduğunun gayet farkında bu işin hükümete karşı bir darbe
girişimi olmadığını aksine bir hırsızlık ve yolsuzluk operasyonu olduğunu
biliyor. A.G., 18 Aralık sabahı yolsuzluk var deseydi dik dursaydı, bugün
kesinlikle bambaşka bir ülkede olurduk." şeklinde sözler
söylediği, FETÖ/PDY ile alakalı olarak ise
"Gülen Hareketine sadece Erdoğan terörist diyor böyle bir komik iddiaya
milletvekilleri bakanlar bile inanmadığı kanaatindeyim, zaten bütün dünya
maalesef Türkiye’ye gülüyor bu yüzden, Ülkenin itibarını da sayın Erdoğan 2
paralık etti çok yazık." şeklinde sözler söylediği ileri
sürülmüştür. İddianamede, başvurucunun bazı sosyal medya paylaşımlarına da yer
verilmiştir.
21. İddianamede ayrıca başvurucunun Bank Asyada bulunan
hesabında 2013 yılı Aralık ayı itibarıyla 20.965 TL mevcutken 2015 yılı Eylül
ayı itibarıyla 31.479 TL olduğu belirtilerek örgüt liderinin talimatıyla Bank
Asyaya para yatırdığı ileri sürülmüştür.
22. İddianame İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme)
tarafından kabul edilmiş ve dava Mahkemenin E.2017/67 sayılı dosyası üzerinden
yürütülmeye başlanmıştır.
23. Mahkeme 25/5/2017 tarihinde başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir. Başvurucu, bu karar üzerine 16/6/2017 tarihinde
2017/26979 numaralı başvuruyu yapmıştır.
24. Başsavcılık 6/2/2018 tarihli duruşmada esas hakkındaki
mütalaasını sunmuştur. Mütalaada; başvurucunun yirmi iki yaşından itibaren
2004-2016 yılları arasında on iki yıl Zaman gazetesinde, 2016 yılında da Yeni
Hayat gazetesinde çalıştığı, Bank Asya'ya para yatırılmasıyla ilgili olarak
örgüt lideri tarafından verilen genel talimat sonrasında 14/2/2014 tarihinde
11.000 TL, 5/3/2014 tarihinde 2.774 USD, 13/10/2014 tarihinde 8.134 USD parayı
anılan bankaya yatırdığı, FETÖ/PDY'nin kurumu olan PAK MEDYA isimli sendikanın
üyesi olduğu ve mahkeme sorgusu sırasında "Gülen hareketi" olarak
ifade ettiği terör yapılanmasını bir terör örgütü olarak görmediğini beyan
ederek örgütsel tavır gösterdiği, TV programı ve röportajlardaki beyanları ile
Twitter üzerinden yaptığı paylaşımlarla örgüt adına sistematik olarak algı
faaliyetlerinde bulunduğu ileri sürülmüştür.
25. 6/2/2018 tarihli duruşmada başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar verilmiştir. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, İstanbul 26.
Ağır Ceza Mahkemesinin 22/2/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu karar,
başvurucuya 28/2/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
26. Başvurucu 29/3/2018 tarihinde 2018/8625 numaralı başvuruyu
yapmıştır.
27. Mahkeme 23/2/2018 tarihli duruşmada başvurucu hakkındaki
davanın aynı Mahkemenin E.2018/30 sayılı dosyası (başvurucunun ByLock
kullandığı iddiasıyla silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan açılan dava)
birleştirilmek üzere ayrılmasına karar vermiş; sonrasında birleştirme işlemi
gerçekleştirilmiştir.
28. Mahkemenin E.2018/30 sayılı dosyasında Başsavcılık 15/3/2018
tarihinde esas hakkındaki mütaalasını sunmuştur. Bu kapsamda önceki mütalaada
açıklanan hususlar tekrar edilmiş; bunların yanı sıra başvurucunun örgüt
mensuplarının kullanımına sunulduğu tespit edilen ByLock iletişim sistemini dayısının oğlu adına kayıtlı olan
ve 1999 yılından itibaren kullandığı cep telefonuna yükleyip
14/8/2014-13/2/2015 tarihleri arasında pek çok kez bu ağa dâhil olarak iletişim
kurduğu belirtilmiştir.
29. Mahkeme 10/4/2018 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
ve hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili
kısmı şöyledir:
"Sanık Emre SONCAN'ın FETÖ/PDY terör
örgütü üyelerinin gizli iletişim kurmak amacıyla kullandıkları ByLock
haberleşme programını kullandığı tespit edilmiş, BTK tarafından mahkememize
gönderilen cevap yazısında sanığın 0532 ... hat numaralı cep telefonun
interneti üzerinden ByLock programının serverına ait IP numaralarına 14.08.2014
- 15.02.2015tarihleri arasında 1546 kez bağlantı yapıldığı belirtilmiştir. Bu
telefon hattının sanık Emre SONCAN'ın kullanımında olduğu gerek sanık ikrarı,
gerekse tanık beyanıyla ve diğer delillerle sabit olmuştur.
Her ne kadar sanık savunmasında Bylock
programını indirmediğini ve kullanmadığını, ifade etmiş ese de; Sanığın, bilgi
mahiyetinde mahkememize de gönderilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve
Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu'nun 28/12/2017 tarih ve 2017/5913 Muh sayılı
yazıları ekindeki Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 27/12/2017 tarih
2016/180056 sayılı yazısında belirtilen ve iş bu yazı ekinde bulunan Mor Beyin
adlı hesaba ait uygulama sunucuna bağlandığı tespit edilen kişiler listesinde
yer almadığı, yineher ne kadar ByLock HTS kayıtları ile normal görüşme HTS
kayıtlarının çeliştiği, her iki HTS baz kaydının aynı zamandafarklı yerlerden
sinyal verdiği, bunun bir çelişki olduğu savunulmuş ise de; ByLock tespitine
konu GSM numarasının sanığın kullanımında bulunduğu, ByLock HTS kayıtları ve
görüşme HTS kayıtlarının sanığın ikamet adresleri, iş adresleri ve bağlantılı
bulundukları yerler ile uygunluk gösterdiği, internet baz kayıtları ile görüşme
baz kayıtları arasında, internet ve GSM baz istasyonlarının ayrı olmasından
kaynaklanan farklılıklar bulunabileceği, bu nedenlerle sanık savunmalarına
itibar edilemeyeceği ve savunmanın suçtan kurtulmaya yönelik olduğu kanaatine
varılmıştır.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Yargıtay Ceza Genel
Kurulu ve Anayasa Mahkemesi'nceverilen kararlar ile dayanakları da gösterilmek
suretiyle tespit edilmiş olduğu üzere, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir
kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı
ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla
kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik
verilerle tespit edildiği göz önüne alınarak,ByLock iletişim sisteminicep
telefonuna yükleyip, pek çok kez sisteme dahil olduğu anlaşılan sanığın örgüt
ile organik bağ kurarak FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyesi olduğunun sübuta
erdiği anlaşılmıştır.
Sanık Emre SONCAN'ın FETÖ/PDY terör örgütünün
gizli haberleşme amacıyla kullandığı ByLock programının kullanıcısı olduğu,
Yargıtay kararlarına göre salt bu delilin dahi yeterli bulunduğu, sanığın ise
bunun yanında terör örgütünün finansman kaynağı olan Bank Asya hesabına örgüt lideri
tarafından verilengenel talimat sonrasında 14/2/2014 tarihinde 11.000 TL,
5/3/2014 tarihinde 2.774 USD, 13/10/2014 tarihinde 8.134 USD parayı anılan
bankayayatırdığı,FETÖ/PDY'ye aidiyeti nedeniyle kayyum atanan ve sonrasında 668
sayılı KHK ile kapatılan Zaman gazetesinde 12 yıl muhabir olarak çalıştığı,
işten çıkarıldıktan sonra da bu gazete çalışanları tarafından kurulan Yeni
Hayat gazetesinde çalışarak örgüt ile bağını devam ettirdiği, FETÖ/PDY
bağlantısı sebebiyle kapatılan PAK Medya İş Sendikası Genel Sekreterliğini
yaptığı, örgütün amacı doğrultusunda açık paylaşımlar, yayınlar ve propaganda
yaparak kastını ve örgüt hiyerarşisi içinde bulunduğunu, FETÖ/PDY terör
örgütüne ve örgüt elebaşısı Fethullah Gülen’e bağlılığını açıkça ortaya
koyduğu, savunmalarının bu nedenlerle muteber olmadığı kanaatine varılmıştır.
Yukarıda açıklanan deliller ışığında sanık
Emre SONCAN'ın örgüt üyeliği açısından eylemlerinde süreklilik, çeşitlilik ve
yoğunluk unsurlarının gerçekleştiği, sanığın FETÖ/PDY’nin fikir ve ideolojisini
benimseyerek bu doğrultuda faaliyetler içerisinde olduğu, silahlı terör örgütü
FETÖ/PDY’nin etkin bir üyesi olduğunun kabulü gerektiği kanaatiyle sanığın
TCK’nun 314/2 maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiştir."
30. Mahkûmiyet kararına karşı istinaf yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi 3/7/2018 tarihinde istinaf
başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
31. Temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 16. Ceza Dairesinin
16/3/2019 tarihli ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
32. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Şahin Alpay (GK), B. No: 2016/16092,
11/1/2018, §§ 41-64.
33. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Tanımlar" kenar başlıklı 2.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"k) Toplu suç: Aralarında iştirak iradesi
bulunmasa da üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suçu,
...
ifade eder."
34. 5271 sayılı Kanun'un "Gözaltı"
kenar başlıklı 91. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Yukarıdaki maddeye
göre yakalanan kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın
tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir. (Değişik ikinci
cümle: 25/5/2005 – 5353/8 md.) Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim
veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren
yirmidört saati geçemez. (Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/8 md.) Yakalama yerine en
yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla
olamaz.
(2) Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma
yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediği şüphesini gösteren somut
delillerin varlığına bağlıdır.
(3) Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin
toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet
savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün
süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması
emri gözaltına alınana derhâl tebliğ edilir.
...
(5)
Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin
Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanunî
temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest
bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi
evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu
sonuçlandırır. Yakalamanın veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın
yerinde olduğu kanısına varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl
soruşturma evrakı ile Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurulmasına karar
verilir.
(6) Gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza
hâkiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan
fiille ilgili yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının
kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama işlemi uygulanamaz.
(7) Gözaltına alınan kişi bırakılmazsa, en
geç bu süreler sonunda sulh ceza hâkimi önüne çıkarılıp sorguya çekilir.
Sorguda müdafii de hazır bulunur."
35. 5271 sayılı Kanun'un "Yakalanan
veya gözaltına alınanın durumunun yakınlarına bildirilmesi" kenar başlıklı 95. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Şüpheli veya sanık
yakalandığında, gözaltına alındığında veya gözaltı süresi uzatıldığında,
Cumhuriyet savcısının emriyle bir yakınına veya belirlediği bir kişiye
gecikmeksizin haber verilir."
36. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya
kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne
çıkarılmayan
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
37. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır
ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle
ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır
ceza mahkemesinde karara bağlanır."
38. 5271 sayılı Kanun'un "İfade
ve sorgunun tarzı" kenar başlıklı 147. maddesinin (1) ve numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelinin veya
sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara
uyulur:
c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun
hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır
bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir
müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir
müdafi görevlendirilir. .
.."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 11/3/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltına Alınma İşleminin Hukuka Aykırı
Olduğuna ve Gözaltı Süresinin Makul Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu; gözaltına alınmasının ceza yargılama usullerine
aykırı olduğunu, hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alındığını, hiçbir işlem
yapılmadan 4 gün gözaltında tutulduğunu, gözaltı süresinin makul olmadığını
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
41. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
42. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası, üçüncü fıkrası ve beşinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti
ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan
yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
...
Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine
en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat
ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır.
Kimse, bu süreler geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun
bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal ve savaş hallerinde uzatılabilir."
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının özünün gözaltının hukuki olmadığına ve gözaltı süresinin
makul olmadığına yönelik olduğu anlaşılmakla anılan şikâyetlerin Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü ve beşinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
44. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilensuçlama, başvurucunun darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu
iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli
kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
45. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan gözaltı tedbirinin
hukuki olup olmadığının ve gözaltı süresinin makul olup olmadığının incelenmesi
Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında
öncelikle başvurucunun gözaltı sürecinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri başta
olmak üzere ilgili maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı
tespit edilecek; aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki
ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
46. Somut olayda hakkındaki mahkûmiyet hükmü 16/3/2019 tarihinde
kesinleşen başvurucunun bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
(kararın tebliğ süresi de dikkat alındığında) tazminat talebinde bulunması için
5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinde öngörülen dava açma süresi geçmiş
bulunmaktadır. Bu nedenle gözaltı tedbiri için 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat yolunun başvurucu yönünden ulaşılabilir olmadığı
ve dolayısıyla başvurucunun mağduriyetini giderebilecek nitelikte, tüketilmesi
gereken bir başvuru yolunun bulunmadığı açıktır (tutuklama yönünden benzer bir
değerlendirme için bkz. Abdullah Akyüz [GK],
B. No: 2013/9352, 2/7/2015, §§ 45-50). Dolayısıyla başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilemezlik kriterleri yönünden incelenmesi gerekir.
(1) Gözaltına Alınma İşleminin Hukuka Aykırı
Olduğuna İlişkin İddia Yönünden
(a) Genel İlkeler
47. Genel ilkeler için bkz. Hasan
Akboğa (GK), B. No: 2016/10380, 27/3/2019, §§ 19-34.
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
48. Somut olayda öncelikle başvurucunun gözaltına alınmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, soruşturma
kapsamında silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 91.
maddesindeki hükümler çerçevesinde gözaltına alınmıştır. Dolayısıyla başvurucu
hakkında uygulanan yakalamanın kanuni dayanağı bulunmaktadır.
49. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan gözaltı tedbirinin ön
koşulu olan başvurucunun suç işlediğine dair somut belirtilerin bulunup
bulunmadığının irdelenmesi gerekir. Başvurucu hakkında verilen 24/7/2016
tarihli arama kararında ve 25/7/2016 tarihli yakalama emrinde başvurucunun da
yer aldığı şüphelilerin medya yapılanması içerisinde FETÖ/PDY terör örgüt adına
algı operasyonu yaptıkları ileri sürülmüştür. Öte yandan somut olayın
koşullarında başvurucu hakkında soruşturma mercilerince değinilen olgu ve
delillerin somut suç belirtisi olarak kabul edilmesinin mümkün olduğu
değerlendirilmiştir.
50. Ayrıca suç işlediği hakkında somut belirtinin bulunduğu
tespit edilen başvurucunun yakalanmasının amacının bu suç şüphesine ilişkin
soruşturma işlemlerinin yürütülmesini ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını
temin etmek olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hülya Kar [GK],
B. No: 2015/20360, 27/2/2019, § 20; Hasan
Akboğa § 63). Dolayısıyla başvurucunun yakalanmasının ve sonrasında
uygulanan gözaltı tedbirinin anayasal açıdan meşru bir amaca dayanmadığı
söylenemez.
51. Son olarak başvurucu hakkındaki gözaltı tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Yakalama ve gözaltının ölçülü olup
olmadığının değerlendirilmesinde; yakalama tedbirine başvurulmasının gerekçesi,
kamu makamlarının ve başvurucunun tutumu gözönünde bulundurulur (Hasan Akboğa, § 64).
52. Somut olayda başvurucuya isnat edilen suçun niteliği ve işin
önemi dikkate alındığında gözaltı tedbirinin ölçülü olmadığını söylemek mümkün
görünmemektedir.
53. Açıklanan gerekçelerle gözaltı işlemi yoluyla başvurucunun
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olmadığı açıktır.
(2) Gözaltı Süresinin Makul Olmadığına İlişkin
İddia Yönünden
(a) Genel İlkeler
54. Gözaltı, yakalanan kişi hakkındaki işlemlerin tamamlanması
amacıyla kişinin yetkili hâkim önüne çıkarılmasına veya serbest bırakılmasına
kadar kanuni süre içinde özgürlüğünün geçici olarak kısıtlanmasını öngören bir
koruma tedbiridir. Gözaltına almanın amacı, yakalanan kişi hakkında yürütülen
ceza soruşturmasının sağlıklı bir şekilde sürdürülmesini sağlamaktır. 5271
sayılı Kanun’un 91. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre gözaltına alma, bu
tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediği
şüphesini gösteren somut delillerin varlığına bağlıdır. Gözaltına alma, hâkim
kararı olmaksızın kişileri özgürlüğünden yoksun kıldığı için gözaltı süreleri
olabildiğince kısa tutulmuş; Anayasa'da ve kanunlarda gözaltı için belli
sınırlamalar öngörülmüştür.
55. Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasına göre yakalanan
veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için
gerekli süre hariç en geç kırk sekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en
çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra
hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü
hal ve savaş hallerinde uzatılabilir. Bu süreler kişinin yakalanması ile
başlar. Gözaltına alınan kişi serbest bırakılmazsa en geç bu süreler sonunda
sulh ceza hâkimi önüne çıkarılıp sorguya çekilmesi gerekir.
56. Anayasa'nın 19. maddesinin beşinci fıkrası yakalanan veya
tutuklanan kişinin en geç azami gözaltı süreleri içinde hâkim önüne
çıkarılmasını düzenlemektedir. Maddede geçen "hakim
önüne çıkarılır" ifadesinin anlamı, sevk edilen kişinin hâkim
tarafından Cumhuriyet savcısının sevk talebi kapsamında sorgusunun yapılması
işlemidir. Bu kapsamda sevk işlemi hukuken yapılmış olmakla birlikte fiili
olarak hâkim tarafından sorgu işleminin başlamaması hâkim önüne çıkarılma
olarak kabul edilemez. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin beşinci fıkrası
gereğince kişinin huzuruna çıkarıldığı hâkimin tutma halini esastan inceleyecek
ve tutulan kişinin salıverilmesine dair bağlayıcı karar verme yetkisini haiz,
bağımsız ve tarafsız bir nitelikte olması gerekir.
57. Anılan maddedeki gözaltı süreleri ile yakalananın en yakın
hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için gerekli süreler birbirinden bağımsızdır.
Bu nedenle yakalanan veya tutuklanan kişinin tutulma yerine en yakın mahkemeye
gönderilmesi için gerekli süre gözaltı sürelerine ilave olarak ayrıca
düzenlenmiştir. Elbette yakalanan veya tutuklanan kişinin tutulma yerine en
yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre sadece kişinin en yakın
mahkemeye ulaştırılması amacıyla kullanılmalıdır.
58. Anayasa'nın 19. maddesinin beşinci fıkrasındaki toplu olarak
işlenen suçlar ifadesinin anlaşılması bakımından 5271 sayılı Kanun'dan
yararlanılabilir. Bu çerçevede anılan Kanun’un 2. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (k) bendine göre, toplu suç aralarında iştirak iradesi bulunmasa da
üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suçu ifade eder.
59. Kişinin hâkim huzuruna çıkarılması için gereken gözaltı
süreleri olağanüstü hal ve savaş hallerinde uzatılabilir. Anayasa'da bir süre
sınırlaması öngörülmemekle birlikte, bu hüküm gözaltı süresi yönünden kamu
makamlarına sınırsız bir yetki verildiği şeklinde yorumlanamaz. Bu konuda
belirlenecek sürenin olağanüstü durumun ilanına neden olan tehdit veya
tehlikenin bertaraf edilmesiyle ilgili olup olmadığı, Anayasa'nın 15. maddesi
gereğince milletlerarası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerle bağdaşıp
bağdaşmadığı ve durumun gerektirdiği ölçüde olup olmadığı Anayasa Mahkemesinin
denetimine tabidir.
60. Öte yandan Anayasa'da kişinin hâkim huzuruna çıkarılması
için öngörülen süreler
azami sürelerdir. Azami gözaltı süreleri kesin süreler olup uzatılması mümkün
değildir. Azami gözaltı süresinin önceden belirlenmiş olması nedeniyle gözaltı
işlemini yapan makamlar, izin verilen sürenin aşılmaması için gerekli bütün
tedbirleri almakla yükümlüdürler. Bu azami sürelerin aşılması halinde kişi
hürriyeti ve güvenliği ihlal edilmiş olacaktır. Ancak bu azami sınırlar
kişilerin bu süreler doluncaya kadar tutulabileceği anlamına gelmez. Gözaltı
süresinin somut olayın koşullarında makul olması gerekir. Kişinin yakalanması
ile hâkim huzuruna çıkarılması arasında geçen sürenin makul olup olmadığının
her olayın kendine özgü koşullarına göre tespit edilmesi gerekir.
61. Gözaltı süresinin makullüğü değerlendirilirken kişinin
tecrit altında tutulup tutulmadığı, gözaltının yargısal denetime tabi olup
olmadığı,gözaltında tutulan kişinin avukat yardımından ve usuli güvencelerden
yararlandırılıp yararlandırılmadığı, soruşturma işlemlerini karmaşıklığı,
soruşturmanın niteliği (terör suçu veya örgütlü suç olup olmadığı), şüpheli
sayısı, delillerin toplanmasındaki güçlük, soruşturma makamlarının soruşturma
işlemelerinde gösterdiği özen ve şüphelinin durumu gibi hususlar dikkate
alınmalıdır.
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
62. Somut olayda başvurucu 25/7/2016 tarihinde gözaltına
alınmış, 29/7/2016 tarihinde savcılıkta ifade vermiştir. Başvurucu, savcılık
ifadesinden sonra yine aynı tarihte İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliğince yapılan
sorgusunun ardından tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hâkim karşısına
çıkarılmadan 4 gün boyunca gözaltında kalmıştır.
63. Öncelikle somut olayda başvurucu bir terör örgütü
soruşturması kapsamında çok sayıda şüpheliyle (29 şüpheli) birlikte gözaltına
alınmıştır. Dolayısıyla somut olayda toplu suçun olduğu kabul edilmelidir.
Somut olayda olağan dönemdeki azami gözaltı süresi olan 4 gün aşılmamıştır.
64. Diğer taraftan 5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin (5)
numaralı fıkrasında, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin
olarak Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii veya
kanuni temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısmına hemen
serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurma hakkı tanınmıştır.
Böylece gerek gözaltı kararına gerekse de gözaltı süresinin uzatılmasına karşı
etkili bir başvuru yolu öngörülmüştür. Ayrıca 5271 sayılı Kanun'un 147.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde, yakalanarak gözaltına alınan
şüpheliye müdafi seçebilme hakkı getirilmiş ve şüphelinin müdafi seçecek
durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde baro
tarafından müdafi görevlendirilebilmesine imkân tanınmıştır. Yine 5271 sayılı
Kanun'un 95. maddesinin (1) numaralı fıkrasında şüpheli veya sanığın gözaltına
alınması veya gözaltı süresinin uzatılması halinde Cumhuriyet savcısının
emriyle bir yakınına veya belirlediği bir kişiye gecikmeksizin haber verileceği
düzenlenmiştir.
65. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde gözaltı tedbirinin
hukuka uygun şekilde uygulanıp uygulanmadığı bakımından gerek Anayasa'da
gerekse de 5271 sayılı Kanun'da yeterli güvencelere yer verildiği
görülmektedir. Diğer bir ifadeyle gözaltı sürelerinin amacına uygun ve ölçülü
şekilde uygulanmasını sağlayacak güvencelerin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Başvurucu bu güvencelerden yararlandırılmadığına ilişkin bir iddia ileri
sürmemiştir.
66. 5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin (5) numaralı fıkrasına
göre başvurucunun gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin
Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı sulh ceza hâkimliğine başvurma
imkânının açık olduğu görülmektedir. Ayrıcabaşvurucu gözaltında kaldığı süre
zarfında müdafi yardımından yararlandırılmadığına veya tecrit altında
tutulduğuna ilişkin bir iddia ileri sürmemiştir.
67. Öte yandan başvurucu 15 Temmuz darbe teşebbüsünün akabinde
FETÖ/PDY terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla gözaltına alınmıştır. 15 Temmuz
darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet
başsavcılıklarının talimatı ile darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan
darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu
değerlendirilen yüzbinlerce kişi hakkında soruşturma başlatılmış, bunların
önemli bir kısmı hakkında gözaltı tedbirine başvurulmuştur. Soruşturma
mercileri darbe teşebbüsü gibi ani gelişen bir durum üzerine bir anda on
binlerce şüpheli hakkında soruşturma başlatma ve yürütme zorunluluğu ile karşı
karşıya kalmıştır. Teşebbüsün faili olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY'nin
özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi)
de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır. Bu bağlamda bilhassa yargı organları ve
soruşturma mercileri, öngörülemez şekilde ağır bir iş yükünü yönetmek zorunda
kalmışlardır. Ayrıca darbe teşebbüsünün savuşturulmasından hemen sonra 16
Temmuz günü Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), darbe teşebbüsünde
bulunduğu belirtilen FETÖ/PDY ile ilgisi nedeniyle ilk etapta 2.745 hakim ve
Cumhuriyet savcısının görevden el çektirilmesine karar vermiş; daha sonra süreç
içinde 4.000'in üzerinde yargı mensubu meslekten çıkarılmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
68. Darbe teşebbüsü sonrasında soruşturma mercileri ve yargı
organları bakımından ortaya çıkan öngörülemez nitelikteki ağır iş yükü, bu iş
yüküyle mücadele edecek ve ülkenin hukuk sistemini işletecek hakim ve
savcıların önemli bir bölümünün (yaklaşık 1/3'ünün) HSYK tarafından FETÖ/PDY
ile iltisak ve irtibatları bulunduğu gerekçesiyle görevden el çektirilmesi ve
meslekten çıkarılması, darbe teşebbüsüne veya FETÖ/PDY'ye ilişkin olanlar da
dahil olmak üzere soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde görev alacak yardımcı
adliye personeli ve kolluk görevlilerinin de önemli bir bölümünün FETÖ/PDY ile
olan ilgileri nedeniyle kamu görevinden çıkarılmış olması ve başvurucunun 29
kişiyle birlikte soruşturulmuş olması olguları birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun
4 gün sonra hâkim huzuruna çıkarılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin beşinci
fıkrasını ihlal etmediğinin açık olduğu sonucuna varılmıştır.
69. Açıklanan gerekçelerle açık bir ihlalin bulunmadığı sonucuna
ulaşıldığından gözaltına ilişkin iddiaların dile getirildiği başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
70. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
gözaltı yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 19. maddelerinde yer
alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden, 15. maddesinde yer alan
ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
71. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
olgular ve tutuklama nedenleri bulunmadan ifade ve basın özgürlüğü kapsamındaki
eylemleri nedeniyle tutuklandığını, tutuklama kararında adli kontrol tedbirinin
neden yetersiz kalacağının açıklanmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu; ceza
yasalarının geniş yorumlanması suretiyle temel haklar kapsamında olan, kanunda
suç olarak düzenlenmemiş faaliyetlerinin, düşünce açıklamalarının suç olarak
değerlendirildiğini ve tutuklamaya konu edildiğini belirterek suç ve cezaların
kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
i. Uygulanabilirlik Yönünden
72. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken
Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin
güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma
mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama,
başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen
FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir, §
57).
73. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri başta olmak üzere ilgili
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek;
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel İlkeler
74. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak
genel ilkeler için bkz. Şahin Alpay,
§§ 77-91.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
75. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma
kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
76. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
77. Başvurucunun yargılandığı davada Cumhuriyet savcısı
tarafından sunulan esas hakkındaki mütalaada ve ilk derece mahkemesinin
mahkûmiyet kararında başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi
sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasını
kullandığı belirtilmiştir (bkz. §§ 27-29).
78. Anayasa Mahkemesi, ByLock
uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu
uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren hâkimliklerce
FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock
uygulamasını kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak
kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir
tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk
Özdemir, § 74). Öte yandan başvurucunun Bank Asyaya para
yatırılmasına ilişkin olarak örgüt lideri tarafından verilen genel talimat
sonrasında 14/2/2014 tarihinde 11.000 TL, 5/3/2014 tarihinde 2.774 USD,
13/10/2014 tarihinde 8.134 USD parayı anılan Bankayayatırdığı belirtilmiştir.
Bank Asyaya örgüt liderinin çağrıları üzerine para yatırılmasının somut olayın
koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi
de temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (benzer yönde bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018
§59; Ali Biray Erdoğan, B. No:
2016/16189, 18/4/2018, § 40).
79. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
80. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
81. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, § 61; Devran Duran [GK],§
66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama
nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017 §
148).
82. Somut olayda İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, kaçma şüphesine ve delillerin karartılması
ihtimaline, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına ve suçun 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar
arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. §§ 16 ).
83. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
84. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser
Yıldırım (2), § 151).
85. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık
ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş
olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme
gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına
göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
86. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 16) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
87. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
88. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 19. maddelerinde yer
alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden, 15. maddesinde yer alan
ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
89. Başvurucu sadece ifade ve basın özgürlüğü kapsamında
olabilecek eylemleri nedeniyle tutuklanmadığı için tutuklama nedeniyle ifade ve
basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın ayrıca incelenmesine gerek
görülmemiştir.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
90. Başvurucu; dosyada gizlilik kararı olduğu için savunma
hakkının kısıtlandığını, bu durumun çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkesine aykırı olduğunu, tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz etme hakkını
kullanamadığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
91. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının,
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren darbe teşebbüsünün arkasındaki
yapılanmaya üye olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturmada verilmiş olması
nedeniyle bu kararın hukuki olup olmadığının, bir başka ifadeyle kararın kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15.
maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlama
kararının ve bu kararın uygulamasının Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecektir (bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 306).
92. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik
olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum
bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok
kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların
bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen suçlamalara
esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda başvurucunun
tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip bilmediği dikkate
alınmıştır (Günay Dağ ve diğerleri,
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet
Karaca, §§ 105-107; Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).
93. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin
kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin
dilekçeler, soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
95. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
kısıtlama kararı yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'nın 19. maddesinde yer
alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden, 15. maddesinde yer alan
ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
4. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
96. Başvurucu, ilgili ve yeterli olmayan gerekçelerle
tutukluluğunun devam ettirildiğini ve tutukluluğunun makul süreyi aştığını
ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca tutukluluğa itirazlarının gerekçesiz olarak
reddedildiğini, itiraz dilekçelerinde ileri sürdüğü hususlara cevap
verilmediğini, bu suretle tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz edemediğini
belirterek Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
97. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
98. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özü
tutukluluğunun ilgili ve yeterli olmayan gerekçelerle devam ettirilmesine
ilişkindir. Bu itibarla başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası
bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
99. Başvurucunun tutuklanmalarına neden olan suçlama, Türkiye'de
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren, temel olay olan 15 Temmuz darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve silahlı bir terör
örgütü olduğu kabul edilen FETÖ/PDY üyesi olduğuna ilişkindir. Başvurucunun
tutukluluk sürecinde olağanüstü hâl devam etmiştir. Bu itibarla başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aşıp aşmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15.
maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutukluluk süresinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri başta olmak üzere ilgili
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecektir (bkz.
Erdal Tercan ([GK], 2016/15637,
12/4/2018, § 188).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
100. Somut olayda hakkındaki mahkûmiyet hükmü 16/3/2019
tarihinde kesinleşen başvurucunun bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih
itibarıyla (kararın tebliğ süresi de dikkat alındığında) tazminat talebinde
bulunması için 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinde öngörülen dava açma süresi
geçmiş bulunmaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesindeki
tazminat yolunun başvurucu yönünden ulaşılabilir olmadığı ve dolayısıyla
başvurucunun mağduriyetini giderebilecek nitelikte, tüketilmesi gereken bir
başvuru yolunun bulunmadığı açıktır. Dolayısıyla başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilemezlik kriterleri yönünden incelenmesi gerekir.
(1) Genel İlkeler
101. Genel ilkeler için bkz. Erdal
Tercan (§§ 190-200) kararı.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
102. Başvurucu 25/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul
1. Sulh Ceza Hâkimliğince 29/7/2016 tarihinde tutuklanmış, 10/4/2018 tarihinde
mahkumiyetine karar verilmekle tutukluluk hâli sona ermiştir. Buna göre
başvurucunun tutukluluk süresi 1 yıl 8 ay 15 gündür.
103. Başvurucu kamu makamlarınca ve yargı organlarınca darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı olduğu belirtilen basın mensuplarıyla ilgili olarak İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kapsamında tutuklanmıştır.
Başvurucunun isnat edilen suç yönünden kuvvetli suç şüphesi altında olduğu sulh
ceza hâkimlikleri ve yargılamayı yapan ağır ceza mahkemesi tarafından verilen
tutukluluğa ilişkin kararlarda açıkça belirtilmiştir. Yukarıda tutuklamanın
hukukiliğinin incelendiği bölümde başvurucunun Bylock
kullanmasının ve örgüt liderinin talimatı sonrasında Bank Asya'ya para
yatırmasının kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî bir
tutum olarak değerlendirilemeyeceğini sonucuna varılmıştır.
104. Öte yandan sulh ceza hâkimliklerinin ve ağır ceza
mahkemelerinin tutukluluğun devamı kararlarının gerekçelerinde yer alan
tutuklama nedenlerine ve ölçülülüğe ilişkin açıklamalar incelendiğinde kaçma
şüphesine, delillerin karartılması ihtimalinin bulunmasına, isnat edilen suçun
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasında olmasına, suça göre tutuklama tedbirinin ölçülü/orantılı olmasına,
adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağına dayanıldığı görülmektedir.
105. Türk yargı organlarınca FETÖ/PDY'nin devletin anayasal kurumlarını
ele geçirmeyi, sonrasında devleti, toplumu ve fertleri kendi ideolojisi
doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi ve oligarşik özellikler taşıyan bir zümre
eliyle ekonomiyi, toplumsal ve siyasal gücü yönetmeyi amaçlayan, bu doğrultuda
mevcut idari sisteme paralel şekilde örgütlenen bir terör örgütü olduğu kabul
edilmektedir (ilgili kararların bir kısmı için bkz.Selçuk Özdemir, §§ 20, 21; Alparslan
Altan [GK],B. No: 2016/15586, 11/1/2018 § 10).
106. FETÖ/PDY, bir taraftan başta eğitim ve din olmak üzere
farklı sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yasal faaliyetlerde bulunurken
diğer taraftan bazen bu yasal kuruluşların içinde gizlenmiş olan, bazen de
yasal yapıdan tamamen farklı şekilde konumlanan ve hareket eden, özellikle de
kamusal alana yönelik faaliyetlerde bulunan illegal bir yapılanma
niteliğindedir (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26).
107. Başvurucuya isnat edilen suçlamanın niteliği, başvurucunun
üyesi olduğu iddia edilen terör örgütünün (FETÖ/PDY) yukarıda ifade edilen
örgütlenme biçimi ve işleyişi, soruşturma/kovuşturma konusu edilen olayların
özellikleri birlikte dikkate alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki
gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın
meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk
hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi itibarıyla ilgili ve
yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
108. Diğer taraftan soruşturma mercilerince, darbe teşebbüsünün
başlamasıyla birlikte doğrudan darbe teşebbüsüyle bağlantılı eylemlere veya
FETÖ/PDY'nin -yargı organları da dâhil olmak üzere- kamu kurumlarındaki
örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi
farklı alanlardaki yapılanmasına ve faaliyetlerine yönelik olarak da
soruşturmalar yapılmış ve bu soruşturmalar çerçevesinde çok sayıda kişi
hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır. Anılan türdeki
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre daha zor ve karmaşık olduğu
konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 52).
109. Başvurucunun üyesi olduğu iddia edilen örgütün özellikleri,
bu örgütün yapılanmasının boyutu ve faaliyetlerinin niteliği, bu türdeki
soruşturmaların yürütülmesinin -diğer soruşturmalara göre- zorluğu ve
başvurucunun yargılandığı davada Mahkemece yaklaşık 2 ay arayla toplam 10
duruşma yapıldığı, bu duruşmalarda sanıkların ve tanıkların dinlendiği, sair
delillerin toplandığı görülmektedir. Bu itibarla genel olarak davanın
yürütülmesinde derece mahkemelerince hareketsiz kalınan bir dönem olmadığı gibi
yargılamada özensizlik gösterildiği de tespit edilmemiştir.
110. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin
kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin
belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma
sürecinin yürütülmesinde bir özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate
alındığında 1 yıl 8 ay 15 günlük tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
111. Açıklanan gerekçelerle açık bir ihlalin bulunmadığı
sonucuna ulaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
112. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkında
tutukluluğun devam ettirilmesi suretiyle yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve
19. maddelerinde yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden,
15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
5. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
113. Başvurucu; tutukluluk incelemelerinin makul olmayan
aralıklarla, mahkeme önüne çıkarılmaksızın gerçekleştirildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
114. Anayasa Mahkemesi Aydın
Yavuz ve diğerleri (§§ 326-359) kararında; 15 Temmuz 2016 tarihinde
yaşanan darbe teşebbüsü ve sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl döneminde
ortaya çıkan koşulları dikkate alarak darbe teşebbüsü, FETÖ/PDY ve terörle
ilgili suçlardan dolayı tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin belirli
bir süre duruşmasız olarak yapılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasıyla bağdaşmasa da olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemde
temel hak ve özgürlüklerin güvence rejimini düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında meşru görülebileceğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi Erdal Tercan kararında; bu kapsamda
yaptığı incelemede darbe teşebbüsünden sonraki süreçte darbe teşebbüsü,
teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY veya terörle bağlantılı
suçlardan tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin on sekiz aya kadar
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının olağanüstü hâl döneminde kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmediği sonucuna varmıştır.
115. Somut olayda başvurucu 29/7/2016 tarihinde tutuklanmış,
yaklaşık 8 ay sonra 27/3/2017 tarihinde hâkim önüne çıkarılmıştır. 27/3/2017
tarihinden sonra 27/4/2017, 6/7/2017, 24/10/2017, 4/12/2017, 5/12/2017,
6/2/2018, 22/2/2018, 15/3/2018, 10/4/2018 tarihlerinde yapılan duruşmalara
başvurucunun müdafiiyle birlikte katıldığı ve bu duruşmalarda tutukluluk
durumunun incelendiği görülmektedir. Tutuklama konusu suçun niteliği ve
tutukluluğun hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın devam ettirildiği süreler
dikkate alındığında anılan karardaki sonuçtan ayrılmayı ve farklı bir
değerlendirme yapmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
116. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Tahliye Taleplerinin ve Tutukluluğun Devamı
Kararlarına Yapılan İtirazların Kısa Sürede Karara Bağlanmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
117. Başvurucu, tahliye taleplerinin ve tutukluluğun devamı
kararlarına karşı yaptığı itirazların kısa sürede karara bağlanmadığını ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
118. Somut olayda başvurucunun şikâyet ettiği tahliye talepleri
ve itirazın reddi kararları üzerinden bir inceleme yapılmıştır.
i. Tahliye Talepleri Yönünden
119. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası
gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu
öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekir.
120. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik tahliye
talebinin kısa sürede karara bağlanmaması şeklindeki müdahale, tahliye
talebinin reddedilmesiyle birlikte sona erer. Bu nedenle bireysel başvurunun
tahliye talebinin reddedilmesinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
121. Somut olayda başvurucunun 21/9/2016 tarihli tahliye talebi
28/9/2016 tarihinde, 24/10/2016 tarihinde yaptığı tahliye talebi 28/10/2016
tarihinde, 22/11/2016 tarihinde yaptığı tahliye talebi 29/11/2016 tarihinde,
22/12/2016 tarihinde yaptığı tahliye talebi 30/12/2016 tarihinde, 21/2/2017
tarihinde yaptığı tahliye talebi 28/2/2017 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucunun
tahliye taleplerinin geç incelendiği hususunu bu tahliye talebinin reddi
kararlarına itiraz ettiği sırasıyla 6/10/2016, 14/11/2016, 12/12/2016, 9/1/2017
tarihlerinde, 28/2/2017 tarihli tahliye talebinin reddini ise en geç
tutukluluğunun devamına karar verildiği 31/3/2017 tarihinde öğrendiğinin kabul
edilmesi gerekir. Ancak başvurucu, bu tarihlerden itibaren otuz günlük başvuru
süresi geçtikten sonra 16/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
122. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. 17/8/2016, 9/9/2016,
11/10/2016, 19/10/2016 22/11/2016, 30/12/2016, 12/1/2017, 27/7/2017, 6/9/2017,
20/9/2017, 24/10/2017, 20/11/2017, 20/12/2017 ve 25/1/2018 Tarihli Tutukluluğa
İtirazın Reddi Kararları Yönünden
123. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik tutukluluğun
devamı kararına yapılan itirazın kısa sürede karara bağlanmaması şeklindeki
müdahale, tutukluluğa itirazın reddedilmesiyle birlikte sona erer. Bu nedenle bireysel
başvurunun tutukluluğa itirazın reddedilmesinden itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekir.
124. Somut olayda 17/8/2016, 9/9/2016, 11/10/2016, 19/10/2016
22/11/2016, 30/12/2016, 12/1/2017 tarihlerinde tutukluluğunun devamı
kararlarına yapılan itirazlar reddedilmiştir. Somut olayda anılan itirazın
reddi kararlarının başvurucuya ne zaman tebliğ edildiği tespit edilememekle
birlikte başvurucunun itirazın reddi kararlarından en geç tutukluluk hâlinin
devamına karar verildiği 31/3/2017 tarihli duruşmada haberdar olduğunun kabul
edilmesi gerekir. Zira tutukluluğuna devam kararı verilmiş olmakla başvurucu,
itirazlarının olumlu sonuçlanmadığını anlamış olmaktadır. Ancak başvurucu
1/4/2017tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 16/6/2017
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Diğer taraftan 27/7/2017, 6/9/2017,
20/9/2017, 24/10/2017, 20/11/2017, 20/12/2017, 25/1/2018 tarihli itirazın reddi
kararlarının da başvurucuya ne zaman tebliğ edildiği tespit edilememekle
birlikte başvurucunun anılan itirazlarının reddedildiğinden en geç tutukluluk
hâlinin devamına karar verildiği 6/2/2018 tarihli duruşmada haberdar olduğunun
kabul edilmesi gerekir. Zira tutukluluğuna devam kararı verilmiş olmakla
başvurucu, itirazlarının olumlu sonuçlanmadığını anlamış olmaktadır. Ancak
başvurucu bu tarihten itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra
29/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
125. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. 22/2/2018 Tarihli İtirazın Reddi Kararı
Yönünden
126. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca,
hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini
ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını
sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktadır.
Burada belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç isnadıyla
hürriyetinden yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin yanı sıra
tutuklama, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına karşı
yapılan itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir güvencedir
(Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
127. Somut olayda başvurucu 6/2/2018 tarihli tutukluluğun
devamına ilişkin karara 13/2/2018 tarihinde itiraz etmiş, itirazı dokuz gün
sonra 22/2/2018 tarihinde reddedilmiştir. Söz konusu dokuz günlük sürenin
Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile düzenlenen kısa sürede karar
verilmesi zorunluluğu ile uyumlu olduğu anlaşılmaktadır.
128. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
129. Somut olayda uygulanabilir nitelikte olan Anayasa'nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
7. Tutukluluk
İncelemeleri Yapan Mahkemelerin Kanunla Kurulmuş, Tarafsız ve Bağımsız Mahkeme
İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
130. Başvurucu; tutukluluğa ilişkin karar veren ve bu kararlara
itirazı inceleyen ağır ceza mahkemelerinin siyasi amaçlarla kurulduğunu,
kurulduğu tarihten önce işlenmiş siyasi suçları kovuşturmakla
yetkilendirildiğini, üyelerinin siyasi bir kurum olan HSYK tarafından özel olarak
seçildiğini, tahliye kararı veren hâkimlerin görevden alındığını belirterek bu
mahkemelerin kanunla kurulmuş, tarafsız ve bağımsız mahkeme ilkelerine aykırı
olduğunu ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
131. Somut olayda genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve
HSYK tarafından yapılan atama sonucunda ilgili hâkimlerin anılan görevleri
yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu nedenle gerçekliği ve niteliği kesin olarak
tespit edilemeyen olgulardan, siyasi tartışmalarda ortaya konulan değerlendirme
ve yorumlardan hareketle başvurucuya yönelik somut, ön yargılı bir işlem ve
tutum gösterilmeksizin ilgili hâkimlerin siyasal veya kişisel nedenlerle
bağımsız ve tarafsız davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir. Öte yandan
bu mahkemelerin ihtilafın doğmasından sonra kurulan mahkemeler olmayıp görev ve
yetkileri daha önceden kanunla belirlenmiş mahkemeler olduğu dikkate
alındığında başvurucunun iddiasının makul ve kabul edilebilir olmadığı,
dolayısıyla bu iddia yönünden açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna
varılmıştır (benzer yönde bkz. Mustafa Başer
ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, § 131).
132. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
133. Somut olayda Anayasa'nın uygulanabilir nitelikte olan 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
B. Basın Kartının İptal
Edilmesi Nedeniyle İfade ve Basın Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
134. Başvurucu; sarı basın kartının iptal edilmesinin yasal
dayanağı olmadığını, çalıştığı basın kurumunun yayınları nedeniyle ayrımcı bir
şekilde basın kartının iptal edildiğini belirterek ifade ve basın özgürlüğünün
iptal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
135. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
136. Sarı basın kartlarının iptali işleminin idari bir işlem
niteliğinde olduğu açıktır.6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılanma
Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde, idari işlemlerin yetki, sebep, şekil, konu ve
amaç yönlerinden biri ile hukuka aykırı olması nedeniyle menfaatleri ihlal
edilenler tarafından iptal davası açılabileceği belirtilmiştir. Ayrıca idari
yargıdaki yerleşik uygulamaya göre idari işlemin iptal edilmesi hâlinde hukuka
aykırı olan idari işlem geriye yürür biçimde ortadan kalkar ve hukuka aykırı
işlemin yapılmasından önceki duruma dönülür (benzer yönde bkz. Danıştay
İçtihadı Birleştirme Kurulunun 9/7/1966 tarihli ve E.1965/21, K.1966/7 sayılı
kararı). Bu durumda 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi dikkate alındığında
ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesini
haiz olduğu görülen iptal davası başvuru
yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı
sonucuna varılmıştır.
137. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltına alınma işleminin hukuka aykırı olması ve gözaltı
süresinin makul olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tahliye taleplerinin ve tutukluluğun devamı kararlarına
yapılan itirazların kısa sürede karara bağlanmaması dolayısıyla kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın tahliye talepleri
yönünden süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Tahliye taleplerinin ve tutukluluğun devamı kararlarına
yapılan itirazların kısa sürede karara bağlanmaması dolayısıyla kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın 22/2/2018 tarihli
kararın dışındaki diğer tutukluluğa itirazın reddi kararları yönünden süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
8. Tahliye taleplerinin ve tutukluluğun devamı kararlarına
yapılan itirazların kısa sürede karara bağlanmaması dolayısıyla kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın 22/2/2018 tarihli
itirazın reddi kararı yönünden açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Tutukluluk incelemeleri yapan mahkemelerin kanunla kurulmuş,
tarafsız ve bağımsız mahkeme ilkelerine aykırı olması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Basın kartının iptal edilmesi dolayısıyla ifade ve basın
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
11/3/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.