TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
CUMHURİYETÇİ EĞİTİM VE KÜLTÜR MERKEZİ VAKFI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/738)
Karar Tarihi: 4/7/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Yakup MACİT
Başvurucu
Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı
Temsilcisi
İzzettin DOĞAN
Vekili
Av. Ulaş ÇAM
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ihalenin feshi davasında aleyhe hükmedilen para cezası nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; esaslı iddiaların mahkeme ve Yargıtay kararlarında cevaplandırılmaması nedeniyle de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı (Vakıf), Ankara'nın Çankaya ilçesinde yapılacak olan Yunus Emre Cem ve Kültür Merkezi inşaat yapım işini 3/6/2008 tarihli sözleşme ile müteahhit İ.S.ye ihale etmiştir.
9. Müteahhit, inşaatla ilgili bir kısım imalat işini alt taşeron B. İnşaat Ltd. Şti.ye (Şirket) devretmiştir.
10. Şirket, yaptığı işin bedelinin ödenmediğini iddia ederek müteahhide karşı icra takibi başlatmış; müteahhidin Vakıftan olan alacağından borca yeter kısmının icra dosyasına yatırılması için 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 89. maddesi uyarınca başvurucuya icra müdürlüğü tarafından haciz ihbarnamesi gönderilmiştir.
11. Başvurucu, haciz ihbarnamesine karşı müteahhidin kendisinden herhangi bir alacağının olmadığını belirterek itirazda bulunmuştur.
A. Ankara 13. İcra Ceza Mahkemesinin E.2009/82 Sayılı Dosyasındaki Süreç
12. Şirket; Ankara 13. İcra Ceza Mahkemesinde açtığı davada, müteahhidin başvurucu Vakıftan hakediş alacağının olduğunu, Vakfın sırf kendisini zarara uğratmak amacıyla haksız itirazda bulunduğunu belirterek itirazın kaldırılması ile başvurucu Vakfın, alacağın %40'ından az olmamak üzere tazminata mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
13. Ankara 13. İcra Ceza Mahkemesi 30/12/2011 tarihli kararında, 2004 sayılı Kanun'un 345. maddesi kapsamında usulüne uygun dava açılmadığını belirterek cezalandırma talebini reddetmiş, 1.080.000 TL üzerinden tazminat talebini kısmen kabul etmiştir.
14. Bu arada Şirket, lehine hükmedilen tazminat kararının kesinleşmesini beklemeden tazminatın tahsili amacıyla Ankara 15. İcra Müdürlüğünün E.2012/1085 sayılı dosyasında takip başlatmıştır.
15. Ankara 13. İcra Ceza Mahkemesinin kararı başvurucu tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 29/4/2014 tarihli kararında, tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
16. Karar düzeltme talebi Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 18/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
17. Bozma ilamına uyan Mahkeme 26/2/2015 tarihli kararında, tazminat yönünden davanın reddine karar vermiştir.
18.Karar, temyiz edilmeksizin 21/5/2015 tarihinde kesinleşmiştir.
B. Başvuruya Konu Çatalca İcra Hukuk Mahkemesinin E.2014/48 Sayılı Dosyasındaki Süreç
19. Bu arada başvurucu aleyhine başlatılan icra takibi (bkz. § 14) kapsamında başvurucu adına kayıtlı taşınmazın satışı talep edilmiş, taşınmaz 27/5/2014 tarihinde yapılan ihale ile üçüncü şahıs konumundaki bir şirkete satılmıştır.
20. Başvurucu bu süreçte takibin durdurulması gerektiğini belirterek Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesinin E. 2014/253 sayılı dosyasında şikâyette bulunmuş, Mahkemenin 22/5/2014 tarihli kararı ile bu talep reddedilmiş, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 29/4/2014 tarihli bozma kararından sonra 23/6/2014 tarihinde icra müdürlüğü tarafından takibin durdurulmasına karar verilmiştir.
21. Başvurucu, icra takibi kapsamında gerçekleşen satış işlemi ile ilgili olarak Çatalca İcra Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) açtığı davada; takibe dayanak ilam hakkında Yargıtay tarafından bozma kararı verildiğini, kararın bozulması nedeniyle satış işleminin durması gerektiğini, satış ilanının usulüne uygun yapılmadığını belirterek ihalenin feshini talep etmiştir.
22. Mahkeme 4/9/2014 tarihli kararında, ihalenin feshi nedenlerinin 2004 sayılı Kanun'un 134. maddesinde belirtildiğini, somut dava açısından Kanun'da aranan fesih şartlarının gerçekleşmediğini belirterek davayı reddetmiş; başvurucuyu ihale bedelinin %10'u oranında 7.800 TL para cezasına mahkûm etmiştir.
23. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin (Daire) 30/4/2015 tarihli kararıyla onanmıştır.
24. Karar düzeltme talebi üzere Daire 20/10/2015 tarihli kararında, ihale bedelinin 780.000 TL olduğunu, para cezası miktarının maddi hata sonucu Mahkemece 78.000 TL yerine 7.800 TL olarak yazıldığını, maddi hatanın mahallinde düzeltilmesinin mümkün olduğunu belirterek karar düzeltme talebini reddetmiştir.
25. Karar düzeltme ilamı 26/11/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve 25/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26.2004 sayılı Kanun'un 134. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“İhalenin feshini, Borçlar Kanununun 226 ncı maddesinde yazılı sebepler de dahil olmak üzere yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler yurt içinde bir adres göstermek koşuluyla icra mahkemesinden şikayet yolu ile ihale tarihinden itibaren yedi gün içinde isteyebilirler. İlgililerin ihale yapıldığı ana kadar cereyan eden muamelelerdeki yolsuzluklara en geç ihale günü ıttıla peyda ettiği kabul edilir. İhalenin feshi talebi üzerine tetkik icra mahkemesi talep tarihinden itibaren yirmi gün içinde duruşma yapar ve taraflar gelmeseler bile icap eden kararı verir. Talebin reddine karar verilmesi halinde icra mahkemesi davacıyı feshi istenilen ihale bedelinin yüzde onu oranında para cezasına mahküm eder. (Ek cümle: 17/7/2003-4949/38 md.) Ancak işin esasına girilmemesi nedeniyle talebin reddi hâlinde para cezasına hükmolunamaz."
B. Uluslararası Hukuk
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde, görülmesini isteme hakkına sahiptir...”
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye erişim hakkının Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olduğunu (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07..., 16/6/2009, § 52), bu kapsamda herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya yargı önüne getirme hakkının güvence altına alındığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36). Sözleşme'nin 6. maddesi, mahkemeye erişim hakkını etkin bir biçimde güvence altına alsa da bu hususta kullanılacak araçların seçiminin Sözleşme'ye taraf devletlere ait olacağını, devletler bu konuda belli bir takdir hakkına sahip olmakla birlikte Sözleşme'nin gereklerine riayet edilip edilmediğine dair son kararı AİHM'in vereceğini belirtmiştir (Kreuz/Polonya, B. No: 28249/95, 19/6/2001, § 53).
29. AİHM, mahkemeye erişim hakkına yönelik birtakım sınırlandırmaların kabul edilebileceğini, ancak sınırlamaların meşru bir amaca yönelik olmadığı veya kullanılan yöntem ile ulaşılması hedeflenen amaç arasında makul bir orantısallık ilişkisinin bulunmadığı durumlarda, kısıtlamaların Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasına uygun olmayacağını belirtmiştir (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57).
30.AİHM'e göre yerel mahkemeler önünde davaların birikmesini önlemek ve adaletin işleyişini sağlamak amacıyla uygulanan para cezası kural olarak mahkemeye erişim hakkına müdahale sonucunu doğurmaz (Toyaksi ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 43569/08..., 20/10/2010). Ancak para cezasının miktarı, özellikle söz konusu davanın koşullarında bir kişinin mahkemeye erişim hakkından yararlanıp yararlanmadığını belirlemede önemli bir faktördür (Sace Elektrik Ticaret ve Sanayi A.Ş./Türkiye, B. No: 20577/05, 22/10/2013, § 27).
31. AİHM, somut olaya benzer bir başvuruda, ihalenin feshi davasında başvurucu aleyhine hükmedilen para cezasını mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelemiş; başvurucunun davasını üç aşamalı olarak yargı mercileri önünde ileri sürdüğünü, yargılamanın sonuçlanmasının ardından dikkate değer miktardaki finansal yük uygulamasının mahkemeye erişim hakkını kısıtlayabileceğini, 2004 sayılı Kanun'un 134. maddesinde öngörülen %10 oranındaki para cezasının adaletin uygun bir şekilde yönetilmesini sağlamak üzere meşru amaca yönelik olarak öngörüldüğünü ancak başvuru konusu davada, ihalede gerçekten bir eksiklik olduğunun gözlemlenebileceğini, bu açıdan başvurucunun gereksiz ve önemsiz yargılama işlemleri başlattığının kabul edilemeyeceğini, bunun yanında 2004 sayılı Kanun'un 134. maddesinde verilen para cezasının üst sınırının belirlenmediğini ve mahkemece bu oranda para cezasına hükmedilmesinin de zorunlu olduğunu, başvurucuya yükletilen 140.000 Avro mali yükün somut olay koşullarında oldukça yüksek ve öngörülen meşru amaca uygun olmadığını belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Sace Elektrik Ticaret ve Sanayi A.Ş./Türkiye, §§ 28-33).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 4/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; aleyhine başlatılan icra takibinde, adına kayıtlı taşınmazın ihale yoluyla satıldığını, satış işleminden önce takibe dayanak mahkeme kararının Yargıtay tarafından bozulduğunu, dolayısıyla icra takibinin konusunun kalmadığını, buna rağmen takibe devam edilerek satış işleminin gerçekleştirildiğini belirtmiştir. Başvurucu; ihalenin feshi nedeniyle açtığı davada itirazlarının gerekçeli kararda değerlendirilmediğini, hukuka açıkça aykırı olan ve ortadan kaldırılmış bir mahkeme ilamına dayanılarak yürütülen takip sonucunda taşınmazının satıldığını, ihalenin feshi davasında sadece şeklî unsurlara bakılarak değerlendirme yapıldığını ve aleyhine 78.000 TL para cezasına hükmedildiğini ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca ortadan kaldırılmış ve sonuç doğurmayacak olan bir ilama dayanılarak para cezası verilmesinin anayasal haklarını zedelediğini belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
.
2. Değerlendirme
34.Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
36. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
37. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (AYM, E.2013/40, K.2013/139, 28/11/2013).
38. İhalenin feshi davasının reddedilmesi nedeniyle başvurucu aleyhine hükmedilen para cezasının mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
39. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
40. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
41. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
42. Başvurucu hakkında uygulanan para cezasının 2004 sayılı Kanun'un 134. maddesinin ikinci fıkrasına dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
43. Öngörülen para cezasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başka bir başvuruda Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi, ihalenin feshi davasının reddedilmesi nedeniyle hükmedilen para cezasının bir borcun ödenmesine, yaşanabilecek gecikmelerin önlenmesine, alacaklının alacağına zamanında kavuşabilmesine ve ihale alıcısının haklarının korunmasına yönelik meşru bir amaç taşıdığına işaret etmiştir(Yıldız Eker [GK], B. No: 2015/18872, 22/11/2018, § 62).
(3) Ölçülülük
44. Para cezasına hükmedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve başvurucuya ağır bir yük getirip getirmediği hususlarının da değerlendirilmesi gerekir.
(a) Genel İlkeler
45. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde, mahkemeye erişim hakkının kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabileceği, bu hususta devletlerin takdir hakları gereği bazı düzenlemeler yapabileceği, bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların hakkın özünü zedeleyecek nitelikte olmaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerektiği belirtilmiştir (Mesut Güzel, B. No: 2014/5876, 22/9/2016, § 31). Bu kapsamda gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız kılmadıkça ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 39). Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucu için hükmedilen para cezasının bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir.
46. Nitekim Anayasa Mahkemesi, somut olaya benzer bir başvuruda ihalenin feshi davasından davacı aleyhine hükmedilen ve ihale bedelinin %10'una tekabül eden 175.800 TL'lik para cezası ile ilgili yapılan başvuruyu mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelemiştir. Anayasa Mahkemesi, 2004 sayılı Kanun'un 134. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen para cezasının ihalenin feshi isteğinin esastan reddedilmesi hâlinde doğrudan uygulandığını, Kanun'da herhangi bir üst sınır öngörülmediği gibi derece mahkemelerinin somut durumun özelliklerini gözönünde tutmalarını temin edecek ölçüde hâkime herhangi bir takdir yetkisinin tanınmadığını, somut olayın koşullarında para cezası miktarının geliri olmayan başvurucunun ekonomik anlamda dara düşmesine yol açacak nitelikte olduğunu belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi başvuru konusu davada, alacaklının haklarının korunmasındaki yarar ile başvurucunun ihalenin feshini dava konusu edebilmesindeki menfaati arasında adil bir dengenin kurulamadığı, uygulanan para cezasının miktarının başvurucuya olağanın ötesinde bir külfet yüklediği ve bu durumun başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kıldığı kanaatine ulaşarak mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Yıldız Eker, §§ 71, 73).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
47. Başvurucu; hukuksal neden ortadan kalkmasına rağmen icra takibinin devam ettiğini, taşınmazın satışına ilişkin ihalenin feshi amacıyla açtığı davanın sadece şeklî yönden değerlendirilerek reddedildiğini, ret kararıyla birlikte aleyhine hükmedilen tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
48. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele, başvuru konusu davanın koşulları da dikkate alınarak hükmedilen para cezası miktarının mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.
49. 2004 sayılı Kanun’un 134. maddesinde, ihalenin feshi davasının reddedilmesi hâlinde icra mahkemesinin davacıyı feshi istenen ihale bedelinin %10'u oranında para cezasına mahkûm edeceği belirtilmiştir.
50. Başvuru konusu davada Mahkemenin ihalenin feshi davasında 2004 sayılı Kanun hükümlerine göre ihalenin feshi şartlarının oluşmadığını belirterek Kanun'da öngörülen ihale bedelinin %10'una tekabül eden 78.000 TL tazminata hükmettiği anlaşılmaktadır.
51. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır (Kemal İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015, § 49).
52. Başvuru konusu davadaki yargısal süreç bir bütün hâlinde gözönüne alındığında ortada hukuken var olmayan bir mahkeme kararına dayanılarak yapılan ilamsız icra takibinde başvurucu adına kayıtlı taşınmazın satıldığı ve başvurucunun bu satış işlemi ile ilgili açtığı davada ret kararı verilerek 78.000 TL para cezasına hükmedildiği anlaşılmaktadır. Takibe dayanak mahkeme kararı ile ilgili olarak ihaleden önce 29/4/2014 tarihinde Yargıtayca bozma kararı (bkz. § 15) verilmesine rağmen icra takibi devam etmiş ve başvurucu söz konusu ihaleye karşı dava açmak durumunda kalmıştır. Nitekim icra müdürlüğü tarafından bozma kararı gerekçe gösterilerek ihaleden sonra 23/6/2014 tarihinde takip durdurulmuştur. Bu açıdan başvurucunun ihalenin feshi hususunda gereksiz ve önemsiz bir yargısal süreç başlattığından söz edilemez.
53. Bunun yanında Kanun'da öngörülen para cezasında herhangi bir üst sınır öngörülmediği gibi ihalenin feshi talebinin esastan reddedilmesi hâlinde mahkemece doğrudan uygulanma zorunluluğunun bulunduğu, ayrıca cezanın tatbikinde somut olayın koşullarını gözönüne alarak hâkime herhangi bir takdir yetkisi kullanma imkânının tanınmadığı, ülke koşullarına göre hükmedilen para cezasının da miktar itibarıyla azımsanmayacak ölçüde yüksek olduğu anlaşılmaktadır.
54. Yukarıdaki tespitler ışığında somut olayın koşulları gözönüne alındığında, hükmolunan yüksek miktardaki para cezasının başvurucu üzerinde ağır bir yüke sebep olduğu ve başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçlarla orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
55. Yukarıda açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
56. Başvurucu; ihalenin feshi davasında takip konusu mahkeme kararının Yargıtay tarafından bozularak ortadan kaldırıldığını, dolayısıyla satış işleminin hükümsüz sayılarak ihalenin feshedilmesi gerektiğine ilişkin iddialarının mahkeme kararında cevaplandırılmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
57. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir.
58. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.
59. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
60. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmasalar da (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
61. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
62. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
63. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
64. Somut olayda başvurucu tarafından açılan ihalenin feshi davasında, Mahkemece 2004 sayılı Kanun'un 134. maddesi çerçevesinde değerlendirme yapılarak ret kararı verilmiş ve başvurucu aleyhine para cezasına hükmedilmiştir. Taraflarca dosyaya sunulan ve toplanan deliller değerlendirilmek suretiyle ihalenin feshi şartları açısından davanın sonucuna etki edebilecek tüm iddia ve savunmalar Mahkemenin gerekçeli kararında tartışılmıştır. Yargıtayca da Mahkemenin gerekçesine atıfta bulunularak hüküm onanmıştır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
65. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
67. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama kararı verilmesi talebinde bulunmuştur.
68. 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasına göre esas inceleme kapsamında bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve varsa ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı belirlenmektedir. Aynı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ise ihlal kararı verilmesi hâlinde gerekli görüldüğü takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Buna göre ihlal sonucuna varıldığında ilgili temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verilmesinin yanında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi, diğer bir ifadeyle ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedil[mesi] de gerekir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 54).
69. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, § 55).
70. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
71. İhlal, idari makamların veya derece mahkemelerinin Anayasa’ya uygun yorum yapmalarına imkân vermeyecek açıklıktaki bir kanun hükmünü uygulamaları nedeniyle ortaya çıkmışsa bu ihlal kanunun uygulanmasından değil doğrudan kanundan kaynaklanmaktadır. Bu durumda ihlalin bütün sonuçlarıyla giderilebildiğinden söz edilebilmesi için kural olarak yargılamanın yenilenmesi yerine yeterli bir giderim sağlayan ve somut olayın özelliğine uygun, telafi edici birtakım tedbirlerin alınması gerekmektedir.
72. Başvuruya konu olayda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği ve ihlalin doğrudan 2004 sayılı Kanun'un 134. maddesinden kaynaklandığı sonucuna varılmıştır. Diğer bir deyişle Kanun hükmü hâkime somut uyuşmazlığın özelliklerine uygun herhangi bir değerlendirme veya takdir yetkisi tanımamaktadır. Söz konusu hüküm, davanın reddinin bir sonucu olarak nispi oranda para cezasını zorunlu kılmakta ancak belirli nitelikteki bu nispi oran her olay için aynı şekilde mutlak olarak uygulanmaktadır.
73. Somut başvuruda yargılamanın yenilenmesi imkânı bulunmamaktadır. Bu durumda mağduriyete neden olan mahkeme kararının sonuçlarının ortadan kaldırılması için eski hâle getirme kuralı çerçevesinde başvurucunun maddi zararının giderilmesi gerekmektedir. Başvurucuya 78.000 TL para cezası verilmiştir. Dosya kapsamında para cezasının tahsil edildiğine ilişkin bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi başvurucu tarafından bu hususta yapılan bir bildirim de bulunmamaktadır. Bu itibarla Mahkemece düzenlenen harç tahsil müzekkeresinin ilgili vergi dairesince yerine getirilmesini önleyecek şekilde iptali ve mahkemesine iadesi, başvurucunun herhangi bir tazminat isteği bulunmadığı nazara alındığında yeterli bir giderim sağlayacaktır.
74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla harç tahsil müzekkeresinin iptali ve ilgili kurumdan geri çekilmesi için Çatalca İcra Hukuk Mahkemesine (E.2014/48, K.2014/76) GÖNDERİLMESİNE,
D. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.