TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CUMHURİYETÇİ EĞİTİM VE KÜLTÜR MERKEZİ VAKFI
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/738)
|
|
Karar Tarihi: 4/7/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Cumhuriyetçi
Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı
|
Temsilcisi
|
:
|
İzzettin
DOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ulaş ÇAM
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ihalenin feshi davasında aleyhe hükmedilen para
cezası nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; esaslı iddiaların mahkeme ve
Yargıtay kararlarında cevaplandırılmaması nedeniyle de gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı
(Vakıf), Ankara'nın Çankaya ilçesinde yapılacak olan Yunus Emre Cem ve Kültür
Merkezi inşaat yapım işini 3/6/2008 tarihli sözleşme ile müteahhit İ.S.ye ihale
etmiştir.
9. Müteahhit, inşaatla ilgili bir kısım imalat işini alt taşeron
B. İnşaat Ltd. Şti.ye (Şirket) devretmiştir.
10. Şirket, yaptığı işin bedelinin ödenmediğini iddia ederek
müteahhide karşı icra takibi başlatmış; müteahhidin Vakıftan olan alacağından
borca yeter kısmının icra dosyasına yatırılması için 9/6/1932 tarihli ve 2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 89. maddesi uyarınca başvurucuya icra müdürlüğü
tarafından haciz ihbarnamesi gönderilmiştir.
11. Başvurucu, haciz ihbarnamesine karşı müteahhidin kendisinden
herhangi bir alacağının olmadığını belirterek itirazda bulunmuştur.
A. Ankara 13. İcra Ceza
Mahkemesinin E.2009/82 Sayılı Dosyasındaki Süreç
12. Şirket; Ankara 13. İcra Ceza Mahkemesinde açtığı davada,
müteahhidin başvurucu Vakıftan hakediş alacağının
olduğunu, Vakfın sırf kendisini zarara uğratmak amacıyla haksız itirazda
bulunduğunu belirterek itirazın kaldırılması ile başvurucu Vakfın, alacağın
%40'ından az olmamak üzere tazminata mahkûm edilmesine karar verilmesini talep
etmiştir.
13. Ankara 13. İcra Ceza Mahkemesi 30/12/2011 tarihli kararında,
2004 sayılı Kanun'un 345. maddesi kapsamında usulüne uygun dava açılmadığını
belirterek cezalandırma talebini reddetmiş, 1.080.000 TL üzerinden tazminat
talebini kısmen kabul etmiştir.
14. Bu arada Şirket, lehine hükmedilen tazminat kararının
kesinleşmesini beklemeden tazminatın tahsili amacıyla Ankara 15. İcra
Müdürlüğünün E.2012/1085 sayılı dosyasında takip başlatmıştır.
15. Ankara 13. İcra Ceza Mahkemesinin kararı başvurucu
tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 29/4/2014 tarihli
kararında, tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle
hükmü bozmuştur.
16. Karar düzeltme talebi Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin
18/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
17. Bozma ilamına uyan Mahkeme 26/2/2015 tarihli kararında,
tazminat yönünden davanın reddine karar vermiştir.
18.Karar, temyiz edilmeksizin 21/5/2015 tarihinde
kesinleşmiştir.
B. Başvuruya Konu Çatalca İcra Hukuk
Mahkemesinin E.2014/48 Sayılı Dosyasındaki Süreç
19. Bu arada başvurucu aleyhine başlatılan icra takibi (bkz. §
14) kapsamında başvurucu adına kayıtlı taşınmazın satışı talep edilmiş,
taşınmaz 27/5/2014 tarihinde yapılan ihale ile üçüncü şahıs konumundaki bir
şirkete satılmıştır.
20. Başvurucu bu süreçte takibin durdurulması gerektiğini
belirterek Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesinin E. 2014/253 sayılı dosyasında
şikâyette bulunmuş, Mahkemenin 22/5/2014 tarihli kararı ile bu talep
reddedilmiş, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 29/4/2014 tarihli bozma kararından
sonra 23/6/2014 tarihinde icra müdürlüğü tarafından takibin durdurulmasına
karar verilmiştir.
21. Başvurucu, icra takibi kapsamında gerçekleşen satış işlemi
ile ilgili olarak Çatalca İcra Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) açtığı davada;
takibe dayanak ilam hakkında Yargıtay tarafından bozma kararı verildiğini,
kararın bozulması nedeniyle satış işleminin durması gerektiğini, satış ilanının
usulüne uygun yapılmadığını belirterek ihalenin feshini talep etmiştir.
22. Mahkeme 4/9/2014 tarihli kararında, ihalenin feshi
nedenlerinin 2004 sayılı Kanun'un 134. maddesinde belirtildiğini, somut dava
açısından Kanun'da aranan fesih şartlarının gerçekleşmediğini belirterek davayı
reddetmiş; başvurucuyu ihale bedelinin %10'u oranında 7.800 TL para cezasına
mahkûm etmiştir.
23. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin (Daire)
30/4/2015 tarihli kararıyla onanmıştır.
24. Karar düzeltme talebi üzere Daire 20/10/2015 tarihli
kararında, ihale bedelinin 780.000 TL olduğunu, para cezası miktarının maddi
hata sonucu Mahkemece 78.000 TL yerine 7.800 TL olarak yazıldığını, maddi
hatanın mahallinde düzeltilmesinin mümkün olduğunu belirterek karar düzeltme
talebini reddetmiştir.
25. Karar düzeltme ilamı 26/11/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve
25/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26.2004 sayılı Kanun'un 134. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“İhalenin
feshini, Borçlar Kanununun 226 ncı
maddesinde yazılı sebepler de dahil olmak üzere yalnız satış isteyen alacaklı,
borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak
edenler yurt içinde bir adres göstermek koşuluyla icra mahkemesinden şikayet
yolu ile ihale tarihinden itibaren yedi gün içinde isteyebilirler. İlgililerin
ihale yapıldığı ana kadar cereyan eden muamelelerdeki yolsuzluklara en geç
ihale günü ıttıla peyda ettiği kabul edilir. İhalenin feshi talebi üzerine
tetkik icra mahkemesi talep tarihinden itibaren yirmi gün içinde duruşma yapar ve
taraflar gelmeseler bile icap eden kararı verir. Talebin reddine karar
verilmesi halinde icra mahkemesi davacıyı feshi istenilen ihale bedelinin yüzde
onu oranında para cezasına mahküm eder. (Ek cümle:
17/7/2003-4949/38 md.) Ancak işin esasına girilmemesi
nedeniyle talebin reddi hâlinde para cezasına hükmolunamaz."
B. Uluslararası Hukuk
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes
davasının medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai
alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan,
kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak
ve makul bir süre içinde, görülmesini isteme hakkına sahiptir...”
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye erişim
hakkının Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası
olduğunu (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B.
No: 54252/07..., 16/6/2009, § 52), bu kapsamda herkesin kişisel hak ve
yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya yargı önüne
getirme hakkının güvence altına alındığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36).
Sözleşme'nin 6. maddesi, mahkemeye erişim hakkını etkin bir biçimde güvence
altına alsa da bu hususta kullanılacak araçların seçiminin Sözleşme'ye
taraf devletlere ait olacağını, devletler bu konuda belli bir takdir hakkına
sahip olmakla birlikte Sözleşme'nin gereklerine riayet edilip edilmediğine dair
son kararı AİHM'in vereceğini belirtmiştir (Kreuz/Polonya, B. No: 28249/95, 19/6/2001, §
53).
29. AİHM, mahkemeye erişim hakkına yönelik birtakım
sınırlandırmaların kabul edilebileceğini, ancak sınırlamaların meşru bir amaca
yönelik olmadığı veya kullanılan yöntem ile ulaşılması hedeflenen amaç arasında
makul bir orantısallık ilişkisinin bulunmadığı
durumlarda, kısıtlamaların Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasına uygun
olmayacağını belirtmiştir (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,
28/5/1985, § 57).
30.AİHM'e göre yerel mahkemeler önünde davaların birikmesini
önlemek ve adaletin işleyişini sağlamak amacıyla uygulanan para cezası kural
olarak mahkemeye erişim hakkına müdahale sonucunu doğurmaz (Toyaksi ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B.
No: 43569/08..., 20/10/2010). Ancak para cezasının miktarı, özellikle söz
konusu davanın koşullarında bir kişinin mahkemeye erişim hakkından yararlanıp
yararlanmadığını belirlemede önemli bir faktördür (Sace Elektrik Ticaret ve Sanayi A.Ş./Türkiye, B. No: 20577/05,
22/10/2013, § 27).
31. AİHM, somut olaya benzer bir başvuruda, ihalenin feshi
davasında başvurucu aleyhine hükmedilen para cezasını mahkemeye erişim hakkı
kapsamında incelemiş; başvurucunun davasını üç aşamalı olarak yargı mercileri
önünde ileri sürdüğünü, yargılamanın sonuçlanmasının ardından dikkate değer
miktardaki finansal yük uygulamasının mahkemeye erişim hakkını
kısıtlayabileceğini, 2004 sayılı Kanun'un 134. maddesinde öngörülen %10
oranındaki para cezasının adaletin uygun bir şekilde yönetilmesini sağlamak
üzere meşru amaca yönelik olarak öngörüldüğünü ancak başvuru konusu davada,
ihalede gerçekten bir eksiklik olduğunun gözlemlenebileceğini, bu açıdan başvurucunun
gereksiz ve önemsiz yargılama işlemleri başlattığının kabul edilemeyeceğini,
bunun yanında 2004 sayılı Kanun'un 134. maddesinde verilen para cezasının üst
sınırının belirlenmediğini ve mahkemece bu oranda para cezasına hükmedilmesinin
de zorunlu olduğunu, başvurucuya yükletilen 140.000 Avro mali yükün somut olay
koşullarında oldukça yüksek ve öngörülen meşru amaca uygun olmadığını
belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Sace Elektrik Ticaret ve Sanayi A.Ş./Türkiye, §§
28-33).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 4/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; aleyhine başlatılan icra takibinde, adına kayıtlı
taşınmazın ihale yoluyla satıldığını, satış işleminden önce takibe dayanak
mahkeme kararının Yargıtay tarafından bozulduğunu, dolayısıyla icra takibinin
konusunun kalmadığını, buna rağmen takibe devam edilerek satış işleminin
gerçekleştirildiğini belirtmiştir. Başvurucu; ihalenin feshi nedeniyle açtığı
davada itirazlarının gerekçeli kararda değerlendirilmediğini, hukuka açıkça
aykırı olan ve ortadan kaldırılmış bir mahkeme ilamına dayanılarak yürütülen
takip sonucunda taşınmazının satıldığını, ihalenin feshi davasında sadece şeklî
unsurlara bakılarak değerlendirme yapıldığını ve aleyhine 78.000 TL para
cezasına hükmedildiğini ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca ortadan kaldırılmış ve
sonuç doğurmayacak olan bir ilama dayanılarak para cezası verilmesinin anayasal
haklarını zedelediğini belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden
yargılama talebinde bulunmuştur.
.
2. Değerlendirme
34.Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
36. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan
AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
37. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında
bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde karara
bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (AYM, E.2013/40, K.2013/139,
28/11/2013).
38. İhalenin feshi davasının reddedilmesi nedeniyle başvurucu
aleyhine hükmedilen para cezasının mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil
ettiği açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
39. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
40. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
41. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
42. Başvurucu hakkında uygulanan para cezasının 2004 sayılı
Kanun'un 134. maddesinin ikinci fıkrasına dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda
somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni
dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2)
Meşru Amaç
43. Öngörülen para cezasının meşru amacının ne olduğu hususu
benzer nitelikteki başka bir başvuruda Anayasa Mahkemesi tarafından
incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi, ihalenin feshi davasının reddedilmesi
nedeniyle hükmedilen para cezasının bir borcun ödenmesine, yaşanabilecek
gecikmelerin önlenmesine, alacaklının alacağına zamanında kavuşabilmesine ve
ihale alıcısının haklarının korunmasına yönelik meşru bir amaç taşıdığına
işaret etmiştir(Yıldız
Eker [GK], B. No: 2015/18872, 22/11/2018, § 62).
(3)
Ölçülülük
44. Para cezasına hükmedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye
erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve başvurucuya ağır bir
yük getirip getirmediği hususlarının da değerlendirilmesi gerekir.
(a)
Genel İlkeler
45. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde, mahkemeye erişim hakkının kural olarak mutlak bir hak
olmayıp sınırlandırılabileceği, bu hususta devletlerin takdir hakları gereği
bazı düzenlemeler yapabileceği, bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların
hakkın özünü zedeleyecek nitelikte olmaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve
ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerektiği
belirtilmiştir (Mesut Güzel, B.
No: 2014/5876, 22/9/2016, § 31). Bu kapsamda gereksiz başvuruların önlenerek
dava sayısının azaltılması ve mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin
uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla belli yükümlülükler
öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin
takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız
kılmadıkça ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar,
B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 39). Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde
başvurucu için hükmedilen para cezasının bu çerçevede değerlendirilmesi
gerekir.
46. Nitekim Anayasa Mahkemesi, somut olaya benzer bir başvuruda
ihalenin feshi davasından davacı aleyhine hükmedilen ve ihale bedelinin %10'una
tekabül eden 175.800 TL'lik para cezası ile ilgili yapılan başvuruyu mahkemeye
erişim hakkı kapsamında incelemiştir. Anayasa Mahkemesi, 2004 sayılı Kanun'un
134. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen para cezasının ihalenin feshi
isteğinin esastan reddedilmesi hâlinde doğrudan uygulandığını, Kanun'da
herhangi bir üst sınır öngörülmediği gibi derece mahkemelerinin somut durumun
özelliklerini gözönünde tutmalarını temin edecek
ölçüde hâkime herhangi bir takdir yetkisinin tanınmadığını, somut olayın
koşullarında para cezası miktarının geliri olmayan başvurucunun ekonomik
anlamda dara düşmesine yol açacak nitelikte olduğunu belirtmiştir. Anayasa
Mahkemesi başvuru konusu davada, alacaklının haklarının korunmasındaki yarar
ile başvurucunun ihalenin feshini dava konusu edebilmesindeki menfaati arasında
adil bir dengenin kurulamadığı, uygulanan para cezasının miktarının başvurucuya
olağanın ötesinde bir külfet yüklediği ve bu durumun başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kıldığı kanaatine ulaşarak mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Yıldız Eker, §§ 71, 73).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
47. Başvurucu; hukuksal neden ortadan kalkmasına rağmen icra
takibinin devam ettiğini, taşınmazın satışına ilişkin ihalenin feshi amacıyla
açtığı davanın sadece şeklî yönden değerlendirilerek reddedildiğini, ret
kararıyla birlikte aleyhine hükmedilen tazminat miktarının fahiş olduğunu
belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
48. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele, başvuru
konusu davanın koşulları da dikkate alınarak hükmedilen para cezası miktarının
mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.
49. 2004 sayılı Kanun’un 134. maddesinde, ihalenin feshi
davasının reddedilmesi hâlinde icra mahkemesinin davacıyı feshi istenen ihale
bedelinin %10'u oranında para cezasına mahkûm edeceği belirtilmiştir.
50. Başvuru konusu davada Mahkemenin ihalenin feshi davasında
2004 sayılı Kanun hükümlerine göre ihalenin feshi şartlarının oluşmadığını
belirterek Kanun'da öngörülen ihale bedelinin %10'una tekabül eden 78.000 TL
tazminata hükmettiği anlaşılmaktadır.
51. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın
yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu yorum
ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında
bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa Mahkemesince
incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir
inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır (Kemal İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015, §
49).
52. Başvuru konusu davadaki yargısal süreç bir bütün hâlinde gözönüne alındığında ortada hukuken var olmayan bir mahkeme
kararına dayanılarak yapılan ilamsız icra takibinde başvurucu adına kayıtlı
taşınmazın satıldığı ve başvurucunun bu satış işlemi ile ilgili açtığı davada
ret kararı verilerek 78.000 TL para cezasına hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Takibe dayanak mahkeme kararı ile ilgili olarak ihaleden önce 29/4/2014 tarihinde
Yargıtayca bozma kararı (bkz. § 15) verilmesine
rağmen icra takibi devam etmiş ve başvurucu söz konusu ihaleye karşı dava açmak
durumunda kalmıştır. Nitekim icra müdürlüğü tarafından bozma kararı gerekçe
gösterilerek ihaleden sonra 23/6/2014 tarihinde takip durdurulmuştur. Bu açıdan
başvurucunun ihalenin feshi hususunda gereksiz ve önemsiz bir yargısal süreç
başlattığından söz edilemez.
53. Bunun yanında Kanun'da öngörülen para cezasında herhangi bir
üst sınır öngörülmediği gibi ihalenin feshi talebinin esastan reddedilmesi
hâlinde mahkemece doğrudan uygulanma zorunluluğunun bulunduğu, ayrıca cezanın
tatbikinde somut olayın koşullarını gözönüne alarak
hâkime herhangi bir takdir yetkisi kullanma imkânının tanınmadığı, ülke
koşullarına göre hükmedilen para cezasının da miktar itibarıyla azımsanmayacak
ölçüde yüksek olduğu anlaşılmaktadır.
54. Yukarıdaki tespitler ışığında somut olayın koşulları gözönüne alındığında, hükmolunan yüksek miktardaki para
cezasının başvurucu üzerinde ağır bir yüke sebep olduğu ve başvurucunun
katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçlarla orantısız olduğu,
dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
55. Yukarıda açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
56. Başvurucu; ihalenin feshi davasında takip konusu mahkeme
kararının Yargıtay tarafından bozularak ortadan kaldırıldığını, dolayısıyla
satış işleminin hükümsüz sayılarak ihalenin feshedilmesi gerektiğine ilişkin
iddialarının mahkeme kararında cevaplandırılmadığını belirterek gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
57. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar
hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında
vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi
gerekir.
58. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır.
59. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
60. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmasalar da (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır.
61. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
62. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve
yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul
veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden
olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 39).
63. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir
atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece
mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
64. Somut olayda başvurucu tarafından açılan ihalenin feshi
davasında, Mahkemece 2004 sayılı Kanun'un 134. maddesi çerçevesinde
değerlendirme yapılarak ret kararı verilmiş ve başvurucu aleyhine para cezasına
hükmedilmiştir. Taraflarca dosyaya sunulan ve toplanan deliller
değerlendirilmek suretiyle ihalenin feshi şartları açısından davanın sonucuna
etki edebilecek tüm iddia ve savunmalar Mahkemenin gerekçeli kararında
tartışılmıştır. Yargıtayca da Mahkemenin gerekçesine
atıfta bulunularak hüküm onanmıştır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkına yönelik
bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
65. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
67. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama kararı
verilmesi talebinde bulunmuştur.
68. 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasına
göre esas inceleme kapsamında bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve varsa
ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı belirlenmektedir. Aynı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ise ihlal kararı verilmesi hâlinde
gerekli görüldüğü takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir. Buna göre ihlal sonucuna varıldığında ilgili
temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verilmesinin yanında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi,
diğer bir ifadeyle ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedil[mesi] de gerekir
(Mehmet Doğan [GK], B. No:
2014/8875, 7/6/2018, § 54).
69. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu
maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer
tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, § 55).
70. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
71. İhlal, idari makamların veya derece mahkemelerinin
Anayasa’ya uygun yorum yapmalarına imkân vermeyecek açıklıktaki bir kanun
hükmünü uygulamaları nedeniyle ortaya çıkmışsa bu ihlal kanunun uygulanmasından
değil doğrudan kanundan kaynaklanmaktadır. Bu durumda ihlalin bütün
sonuçlarıyla giderilebildiğinden söz edilebilmesi için kural olarak
yargılamanın yenilenmesi yerine yeterli bir giderim sağlayan ve somut olayın
özelliğine uygun, telafi edici birtakım tedbirlerin alınması gerekmektedir.
72. Başvuruya konu olayda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği ve ihlalin doğrudan 2004 sayılı Kanun'un 134. maddesinden
kaynaklandığı sonucuna varılmıştır. Diğer bir deyişle Kanun hükmü hâkime somut
uyuşmazlığın özelliklerine uygun herhangi bir değerlendirme veya takdir yetkisi
tanımamaktadır. Söz konusu hüküm, davanın reddinin bir sonucu olarak nispi
oranda para cezasını zorunlu kılmakta ancak belirli nitelikteki bu nispi oran
her olay için aynı şekilde mutlak olarak uygulanmaktadır.
73. Somut başvuruda yargılamanın yenilenmesi imkânı
bulunmamaktadır. Bu durumda mağduriyete neden olan mahkeme kararının
sonuçlarının ortadan kaldırılması için eski
hâle getirme kuralı çerçevesinde başvurucunun maddi zararının
giderilmesi gerekmektedir. Başvurucuya 78.000 TL para cezası verilmiştir. Dosya
kapsamında para cezasının tahsil edildiğine ilişkin bir bilgi ve belge
bulunmadığı gibi başvurucu tarafından bu hususta yapılan bir bildirim de bulunmamaktadır.
Bu itibarla Mahkemece düzenlenen harç tahsil müzekkeresinin ilgili vergi
dairesince yerine getirilmesini önleyecek şekilde iptali ve mahkemesine iadesi,
başvurucunun herhangi bir tazminat isteği bulunmadığı nazara alındığında
yeterli bir giderim sağlayacaktır.
74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla harç tahsil müzekkeresinin iptali ve
ilgili kurumdan geri çekilmesi için Çatalca İcra Hukuk Mahkemesine (E.2014/48,
K.2014/76) GÖNDERİLMESİNE,
D. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
.
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.