TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET TOMAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/74138)
|
|
Karar Tarihi: 12/11/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet TOMAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru ceza soruşturması sırasında mal varlığına el konulması
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Başvuru Tarihine Kadar
Yaşanan Gelişmeler
10. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış ve Bakanlar Kurulu tarafından ülke genelinde 21/7/2016
tarihinden itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine
karar verilmiştir. OHAL 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Darbe teşebbüsüne
ilişkin süreç, OHAL ilanı, OHAL döneminin gerektirdiği tedbirlere ilişkin
detaylı açıklamalar Anayasa Mahkemesinin Aydın
Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-20,
47-66) kararında yer almaktadır.
11. Başvurucu Körfez İlçe Emniyet Müdürlüğünde polis memuru
olarak görev yapmakta iken 18/7/2016 tarihinde İçişleri Bakanlığınca açığa
alınmıştır.
12. Başvurucu 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü sonrasında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçunu
işlediği şüphesiyle Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığınca 26/7/2016 tarihinde
gözaltına alınmış olup evinde yapılan aramada başvurucunun cep telefonuna ve
tablet bilgisayarına el konulmuştur. Başvurucu 28/7/2016 tarihinde Körfez Sulh
Ceza Hâkimliğince yurt dışına çıkış yasağı yönünde adli kontrol tedbiri
uygulanmak suretiyle serbest bırakılmıştır.
13. Başvurucu 19/8/2016 tarihinde yeniden gözaltına alınmış ve silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanması talebiyle sorguya sevk edilmiştir. Yapılan sorgu neticesinde
Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun isnat edilen suçtan
tutuklanmasına karar verilmiştir.
14. Başvurucu 1/9/2016 tarihli ve 29818 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname (672
sayılı KHK) ile meslekten çıkarılmıştır.
15. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı 2/9/2016 tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma ile cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs suçlarından haklarında soruşturma yürütülen
başvurucu dâhil bazı şüphelilerin mal varlığı hakkında elkoyma
tedbiri uygulanmasını talep etmiştir.
16. Talebi kabul eden Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 5/9/2016
tarihinde; başvurucu ile diğer şüphelilerin taşınmazları, hak ve alacakları ile
vadeli ve vadesiz mevduat hesapları, maaşlı çalışanların ise maaş hesaplarına
son aldıkları maaşları kadar paranın aylık harcamalar için kullanılmak üzere o
ay içerisinde çekilmesine izin verildikten sonra arta kalan tutar üzerine elkoyma tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir. Kararda,
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 128. maddesi ile
27/7/2016 tarihli ve 29783 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile
Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin (668 sayılı KHK) 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ı) bendi
dayanak olarak gösterilmiştir. Hâkimlik ayrıca şüphelilerin maaş hesabının
olmaması veya maaş ödemesinin sona ermiş olması hâlinde kendisi ve ailesinin
yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için varsa bir veya birden fazla banka
hesabından aylık toplam tutarı 3.500 TL'yi aşmamak kaydıyla ödeme yapılmasına
izin vermiştir.
17. Kararın gerekçesinde, terörle mücadelenin etkin bir biçimde
sürdürülebilmesi için bazı ivedi tedbirlerin alınmasının zorunluluğuna işaret
edilmiştir. Bu bağlamda Fetullahçı Terör Örgütü
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) yurt
içinde ve yurt dışında finans kaynağı ve büyük bir mali güce sahip olduğu
belirtilerek bu mal varlığıyla terör örgütünün finanse edildiği vurgulanmıştır.
Kararda, taşınmaz ve ulaşım araçları yönünden elkoyma
tedbirinin uygulanması için 17/9/2016 tarihli 29804 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 671 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Kurum ve Kuruluşlara İlişkin Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin (671 sayılı KHK) 31. maddesine göre kuvvetli suç şüphesinin
aranmadığını, diğer mal varlığı yönünden ise şüpheliler tarafından atılı suçun
işlendiğine ve suçtan elde edilmiş olduklarına dair kuvvetli suç şüphesinin
mevcut olduğunu gösterir bazı somut delillere rastlanılmış olduğu
belirtilmiştir. Hâkimliğe göre örgütün daha çözülemeyen karmaşık yapısı,
organizasyon beceri ve yapısı dikkate alındığında uygulanan tedbir ölçülülük
ilkesine de aykırı değildir.
18. Başvurucu 31/10/2016 tarihinde karara itiraz etmiş, aynı
Hâkimlik 14/11/2016 tarihinde aynı gerekçelerle itirazı reddetmiştir.
19. Bu karar başvurucuya 22/11/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 1/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Başvuru Tarihinden
Sonra Yaşanan Gelişmeler
21. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının 19/1/2017 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu'nun 314. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5. maddesinin birinci fıkrası uyarınca
cezalandırılması kamu adına iddia ve talep olunmuştur. İddianamede,
başvurucunun Bylock
kullanmak suretiyle örgütün gizli, kriptolu iletişim ağına dâhil olduğu ve bu
örgütle üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut
irtibatı olduğu gerekçesiyle meslekten çıkarıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun
evinde yapılan aramada ise herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı, bununla
birlikte elde edilen dijital materyallerin kolluk görevlilerince incelenmekte
olduğu açıklanmıştır. Bu açıklamalar çerçevesinde şüphelinin, FETÖ/PDY'nin kuruluş amaçlarını, faaliyet ve eylemlerini
benimseyerek gönüllü olarak örgüt hiyerarşisine dâhil olmayı tercih ettiği ve
bu şekilde örgütle bağ kurarak sürekli, çeşitli ve yoğun faaliyette bulunduğu
belirtilmiştir.
22. İddianame dosyanın tevzi edildiği Kocaeli 4. Ağır Ceza
Mahkemesince kabul edilerek kovuşturmaya başlanmıştır. Mahkeme 30/3/2017
tarihinde başvurucunun atılı suçtan serbest bırakılmasına karar vermiştir.
23. Mahkeme 30/3/2017 tarihinde başvurucunun üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu
işlediği gerekçesiyle 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, 3713 sayılı Kanun'un 5. maddesinin
birinci fıkrası uyarınca cezasının takdiren 1/2
oranında artırım yapmış, bu defa 5237 sayılı Kanun'un 62. maddesine göre
başvurucunun sabıkasız oluşu ve duruşmadaki iyi hâli nedeniyle 1/6 oranında
indirim yapmış, sonuç olarak başvurucunun 6 yıl 3 ay hapis cezası ile
mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkeme yurt dışına çıkış yasağı koymuş ve
başvurucunun atılı suçtan serbest bırakılmasına karar vermiştir.
24. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Sanık Ahmet TOMAK' ın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi ve yöneticilerinin
kendi aralarındaki gizli yazışmaları yapmak adına kullandıkları bylock isimli programı 0505 ... numaralı hat üzerinden
kullandığı iddiasıyla silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan hakkında
soruşturma yapılmışolduğu, sanığın üzerine atılı suçu
kabul etmeyerek,505 ... nolu telefon hattını 13
yıldır kullandığını belirtmiş ise de; dosyada yer alan ve sonuncusu 14.02.2017
tarihinde yapılan bylock sorgulama raporlarından
görüldüğü üzere sanığınkullandığını beyan ettiği 0505
... nolu hat üzerinden, .... imei
numaralı cihaz üzerinden bylock adlı iletişim proğramını kullanarak örgüt içi iletişime dahil olduğu, her
ne kadar sanığa ait dijital materyallere el konulduğu ve incelemeye alındığı
belirtilmişse dedosyada yer alan bylock
sorgulama raporlarına göre bylock kullanıldığı tespit
edilen cihazın... imei nolu
cihaz olduğu, söz konusu imei nolu
cihazın ele geçirilemediği dikkate alındığında Siber Suçlarla Mücadele Şube
Müdürlüğünce yapılan inceleme sonucu düzenlenecek raporun yargılamanın esasına
etkili olmadığı dosyanın bu hali ile hüküm kurmaya elverişli olduğu kanaatine
varılmış; tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde sanığın
savunmalarının soyut nitelikte olduğu ve inandırıcı olmadığı kanaatine
varılarak kriptolu haberleşme proğramı olan BYLOCK
uygulamasının münhasıran FETÖ/PDY mensuplarınca kullanıldığı da göz önüne
alındığında, sanığın FETÖ/PDYsilahlı terör örgütünün
hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve sözü edilen terör örgütü ile arasında
organik bağ bulunduğu anlaşılmakla sanığın üzerine atılı bulunan suçu
işlediğinin sabit olduğu ve cezalandırılması gerektiği [kanaatine
varılmıştır.]..."
25. Başvurucu karara karşı istinaf talebinde bulunmuş olup
istinaf incelemesi hâlen devam etmektedir.
26. Anayasa Mahkemesince başvurucunun mal varlığı yönünden
uygulanan tedbirin devam edip etmediği sorulmuş, Mahkeme 25/7/2018 tarihli bir
yazı ile tedbirin devam ettiğini bildirmiştir.
27. Başvurucu 1/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
28. 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir. "
29. 3713 sayılı Kanun'un 5. maddesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde
yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis
cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu
suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için,
gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak,
müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
Suçun, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş
olması dolayısıyla ilgili maddesinde cezasının artırılması öngörülmüşse; sadece
bu madde hükmüne göre cezada artırım yapılır. Ancak, yapılacak artırım, cezanın
üçte ikisinden az olamaz. "
30. 5271 sayılı Kanun’un 128. maddesi şöyledir:
“Soruşturma
veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair
somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya
sanığa ait;
a) Taşınmazlara,
b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına,
c) Banka veya diğer malî kurumlardaki her
türlü hesaba,
d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her
türlü hak ve alacaklara,
e) Kıymetli evraka,
f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık
paylarına,
g) Kiralık kasa mevcutlarına,
h) Diğer malvarlığı değerlerine,
Elkonulabilir. Somut olarak belirlenen Bu taşınmaz, hak,
alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin
zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi
yapılabilir. (Ek cümle: 21/2/2014 – 6526/10 md.) Bu
madde kapsamında elkoyma kararı alınabilmesi için
ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası
Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi,
Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan, suçtan elde edilen değere ilişkin
rapor alınır. Bu rapor en geç üç ay içinde hazırlanır. Özel sebepler zorunlu
kıldığında bu süre talep üzerine iki ay daha uzatılabilir.
(2)
Birinci fıkra hükmü;
a) Türk Ceza Kanununda
tanımlanan;
…
18. (Değişik: 2/12/2014-6572/41 md.) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3)
Taşınmaza elkonulması kararı, tapu kütüğüne şerh
verilmek suretiyle icra edilir.
(4)
Kara, deniz ve hava ulaşım araçları hakkında verilen elkoyma
kararı, bu araçların kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra
olunur.
(5)
Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba elkonulması
kararı, teknik iletişim araçlarıyla ilgili banka veya malî kuruma derhâl
bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili banka veya malî kuruma
ayrıca tebliğ edilir. Elkoyma kararı alındıktan
sonra, hesaplar üzerinde yapılan bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler
geçersizdir.
...
(7) Hak
ve alacaklara elkoyma kararı, ilgili gerçek veya
tüzel kişiye teknik iletişim araçlarıyla derhâl bildirilerek icra olunur. Söz
konusu karar, ilgili gerçek veya tüzel kişiye ayrıca tebliğ edilir.
...”
31. 5271 sayılı Kanun'un 267. maddesi şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği
hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
32. 5271 sayılı Kanun'un 268. maddesi şöyledir:
"(1) Hâkim veya mahkeme kararına karşı
itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci maddeye göre
ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren
mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine
beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı
mahkeme başkanı veya hâkim onaylar. 263 üncü madde
hükmü saklıdır.
(2)
Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını
düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili
olan mercie gönderir.
(3)
İtirazı incelemeye yetkili merciler aşağıda gösterilmiştir:
a) (Değişik: 18/6/2014-6545/74 md.) Sulh ceza hâkimliği kararlarına yapılan itirazların
incelenmesi, o yerde birden fazla sulh ceza hâkimliğinin bulunması hâlinde,
numara olarak kendisini izleyen hâkimliğe; son numaralı hâkimlik için bir
numaralı hâkimliğe; ağır ceza mahkemesinin bulunmadığı yerlerde tek sulh ceza
hâkimliği varsa, yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin
bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine; ağır ceza mahkemesinin bulunduğu
yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, en yakın ağır ceza mahkemesinin
bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine aittir.
..."
33. 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin 1 numaralı fıkrasının
ilgili kısımları şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü,
Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen
suçlar bakımından, olağanüstü halin devamı süresince;
...
(ı)
5271 sayılı Kanunun 128 inci maddesi uyarınca yapılacak elkoymaya,
maddenin birinci fıkrasında belirtilen rapor alınmadan, sulh ceza hâkimliğince
karar verilebilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı da elkoymaya karar verebilir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, beş gün içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını elkoymadan itibaren on gün içinde
açıklar; aksi halde elkoyma kendiliğinden kalkar.
..."
34. 671 sayılı KHK'nın 31. maddesiyle 3713 sayılı Kanun'a 20.
maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 20/A maddesi şöyledir:
"Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap
Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan
suçlar ve bu Kanun kapsamına giren suçlar nedeniyle gerçek veya tüzel kişiler
ile kamu kurum ve kuruluşlarının uğradığı zararların tazmini amacıyla,
soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza hâkimi,
kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından, şüpheli veya sanıklara ait
taşınmazların veya kara, deniz ya da hava ulaşım araçlarının devir ve temlikini
veya bunlarla ilgili hak tesisini önlemek ya da tasarruf yetkisini kısıtlamak
için şerh düşülmesine karar verilebilir. Taşınmazlarla ilgili karar tapu
kütüğüne; kara, deniz ve hava ulaşım araçlarıyla ilgili karar ise bu araçların
kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra olunur. Kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın kesinleşmesi halinde veya şerhin konulduğu tarihten
itibaren bir yıl içinde, şerhin devamı yönünde hukuk mahkemesinden verilmiş
ihtiyati haciz veya ihtiyati tedbir kararı ibraz edilmediği takdirde şerh
kendiliğinden terkin edilir."
B. Uluslararası Hukuk
35. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün "Mülkiyetin korunması"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), suç isnadına bağlı
olarak yapılan elkoyma işlemlerini Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamında
değerlendirmektedir. AİHM'e göre kamu makamlarınca
kişilerin mülküne el konulması mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir.
AİHM, bu suretle yapılan müdahalenin mülkiyetin kullanılmasının kontrolüne
ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerektiği görüşündedir (Raimondo/İtalya, B. No: 12954/87, 22/2/1994, § 27;
Andrews/Birleşik Krallık (k.k.),
B. No: 49584/99, 26/9/2002; Adamczyk/Polonya (k.k.),
B. No: 28551/04, 7/11/2006; JGK Statyba Ltd ve Guselnikovas/Litvanya, B. No: 3330/12,
5/11/2013, § 117). Buna göre elkoyma işlemiyle
başvurucu, mülkünden tamamıyla yoksun bırakılmamakta; başvurucunun mülkünden
yararlanması veya tasarrufta bulunması geçici olarak sınırlandırılmaktadır.
AİHM ayrıca elkoyma işleminin -kimi durumlarda-
muhtemel bir müsadere kararının uygulanmasını güvence altına almaya yönelik
olarak geçici bir tedbir şeklinde uygulandığına da dikkat çekmektedir (Rafig Aliyev/Azerbaycan, B. No: 45875/06,
6/12/2011, § 118).
37. AİHM, elkoyma yoluyla yapılan
müdahalenin öncelikle iç hukukta yeterli bir temelinin olması ve kamu yararına
dayalı meşru bir amacı içermesi gerektiğini kabul etmektedir (Ali Esen/Türkiye, B. No: 74522/01,
24/7/2007, § 32). Nitekim Viktor Konovalov/Rusya (B.
No: 43626/02, 24/5/2007) kararında, iç hukukta bu konuda bir düzenleme
bulunmadığı hâlde el konulan aracın nihai karar beklenmeden satılması suretiyle
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Sözleşme'ye ek 1
No.lu Protokol'ün 1. maddesi anlamında hukuka dayalı olma gerekliliğini
karşılamadığı sonucuna varılmıştır (Viktor Konovalov/Rusya, §§ 38-47).
Bununla birlikte AİHM, elkoyma yönünden kamu
makamlarının geniş bir takdir yetkisi olduğunu kabul etmektedir (Džinić/Hırvatistan, B. No: 38359/13, 17/5/2016,
§ 68). AİHM ayrıca, muhtemel bir müsadere için elkoyma
tedbirinin uygulanmasının kamu yararına dayalı olup meşru bir amacı da
içerdiğini sıklıkla içtihatlarında belirtmektedir (Borzhonov/Rusya, B. No: 18274/04, 22/1/2009, § 58; East West Alliance
Limited/Ukrayna, B. No: 19336/04, 23/1/2014, § 187).
38. AİHM'e göre mülkün kamu yararına
kullanılmasının kontrolü kapsamında mülke el konulması hususunda devletlerin
geniş bir takdir yetkisi bulunmakla birlikte bu yetkinin tanınması, kişilerin
mülkünden geçici süreyle de olsa yoksun bırakılması gibi ağır bir sonuca da yol
açmaktadır.Bu nedenle
başvurucunun mülkiyet hakkına elkoyma suretiyle
yapılan müdahalenin keyfî veya öngörülemez olmaması için usule ilişkin bazı
güvenceler öngörülmelidir. AİHM, özellikle elkoyma ve
müsadere yoluyla yapılan müdahaleler yönünden verdiği kararlarında keyfî
müdahalelerden korunmak amacıyla mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden bu
önlemlerin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına
ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde
ortaya koyabilme olanağının kişilere tanınması güvencesinin sağlanması
gerektiğini belirtmektedir. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe
bakılarak yapılmalıdır (AGOSI/Birleşik
Krallık, B. No: 9118/80, 24/10/1986, § 60; Saccoccia/Avusturya, B. No: 69917/01, 18/12/2008,§
89; elkoyma ile ilgili kararlar için bkz. Džinić/Hırvatistan, § 68; Borzhonov/Rusya, §§ 60, 61).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 12/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
40.Başvurucu bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak
geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
41. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
42. Başvurucu mal varlığı hakkında kanuna aykırı olarak elkoyma tedbiri uygulandığından yakınmaktadır. Başvurucu
Anayasa'nın öngördüğü güvencelere uyulmadan mal varlığı hakkında elkoyma tedbiri uygulanmasına karar verildiğini belirterek
özel hayata saygı, etkili başvuru ile mülkiyet haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
43. Bakanlık görüşünde 5271 sayılı Kanun'un 141. ve devamı
maddelerinde öngörülen başvuru yolunun tüketilip tüketilmediği ve başvurunun
kabul edilebilirliği yönünden inceleme yapılıp yapılmamasının Anayasa
Mahkemesinin takdirinde olduğu bildirilmiştir.
C. Değerlendirme
44. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu aynı iddialarla özel hayata saygı
ve etkili başvuru hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun
mal varlığı hakkında elkoyma tedbirinin uygulanmasına
ilişkin şikâyeti esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiğinden,
başvurucunun söz konusu ihlal iddialarının mülkiyet hakkı bağlamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
46. Anayasa Mahkemesi Aydın
Yavuz ve diğerleri (aynı kararda bkz. §§ 187-191) kararında,
olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin
bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel
hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir.
Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra
bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin
olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi
uyarınca yapılacaktır.
47. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden sonra
Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 21/7/2016 tarihinde OHAL
ilan edilmesine karar vermiş, daha sonra da OHAL birçok kez uzatılmıştır. OHAL
ilanı nedenlerinin başında darbe teşebbüsü gelmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 224, 226).
OHAL ilanı ile darbe teşebbüsünden kaynaklanan tehlikenin yanı sıra bu
teşebbüsün arkasında olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY'den
kaynaklanan tehdit ve tehlikenin de bertaraf edilmesinin amaçlandığı
görülmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 48, 229). Nitekim darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmanın FETÖ/PDY
olduğuna ilişkin kamu makamlarınca ve soruşturma mercilerince yapılan
değerlendirmeler olgusal temellere dayanmaktadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 216).
48. Başvurucunun mal varlığı hakkında elkoyma
tedbirinin uygulandığı tarihte Türkiye'de OHAL yönetim usulü yürürlüktedir. Elkoyma kararında, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu ileri sürülmüştür (bkz. § 15). Dolayısıyla başvurucunun şikâyet ettiği tedbire dayanak olan
suçlamanın OHAL ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğu görülmektedir.
49. Bu itibarla OHAL ilanına sebebiyet veren olaylar kapsamında
bir suç isnadına bağlı olarak uygulanan elkoyma
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle söz konusu tedbirin
başta Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde
ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
51. Başvuruya konu tedbir kararının uygulandığı mal varlığı
değerleri yönünden mülkün mevcut
olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
52. Malikin, mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve
mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması,
mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Anayasa
Mahkemesi daha önce bir suç isnadına bağlı olarak uygulanan elkoyma
tedbirinin, mülkten geçici süreyle de olsa yoksun bırakma sonucuna yol
açmasından dolayı mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir (Hanife Ensaroğlu,
B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 52). Somut olayda başvurucunun mal varlığı
değerleri yönünden bir ceza soruşturması sürecinde suçtan elde edildiği
şüphesiyle ve muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak için el konulmuştur.
Bu durumda müdahalenin belirtilen amacı da gözetildiğinde mülkiyetin kamu
yararına kullanımının düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde
incelenmesi gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hanife Ensaroğlu,
§ 52; Onur Tur Uluslararası Nakliyat Ltd.
Şti., B. No: 2015/947, 15/11/2018, § 52; Yeter Deri Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş., B. No: 2015/8867,
21/2/2019, § 55).
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
53. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
54. Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna
dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması
gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
55. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
56. Somut olayda başvurucunun mal varlığına ilişkin olarak 5271
sayılı Kanun'un 128. maddesi ve 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (ı) bendi hükümlerine göre elkoyma tedbiri
uygulanmıştır. Bununla birlikte başvurucunun cezalandırılması talebiyle açılan
davada yapılan yargılama neticesinde Ağır Ceza Mahkemesince verilen mahkûmiyete
ilişkin kararda el konulan mal varlığı değerleri ile ilgili herhangi bir hükme
yer verilmemiştir. Ancak Ağır Ceza Mahkemesi tedbirin devam ettiğini
bildirmiştir. Diğer taraftan başvurucunun elkoyma
kararına karşı yaptığı itirazının ise yine elkoyma
kararını veren mercii tarafından incelenerek reddedildiği görülmektedir.
Anayasa Mahkemesi tedbirin konulması ile ilgili kanuni bir dayanağın mevcut
olduğunu tespit etmekle birlikte tedbirin devamı ve tedbire itiraz sürecine
ilişkin belirtilen meseleleri müdahalenin ölçülülüğü bağlamında inceleyerek
sonuca varacaktır.
ii. Meşru Amaç
57. Elkoyma tedbirinin uygulanmasının,
suçla mücadele çerçevesinde yeni suçların işlenmesinin önlenmesi,
caydırıcılığın sağlanması ve muhtemel bir müsaderenin güvence altına alınması
gibi kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu açıktır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Yeter Deri
Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş., § 61).
iii. Ölçülülük
58. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
59. Buna göre mülkiyet hakkını sınırlandıran bir tedbirin
uygulanmasının Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için bu
tedbirin öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması ve bu
tedbirin uygulanması dışında aynı amacı gerçekleştirmeye yarar daha elverişli
başka bir aracın da bulunmaması gerekmektedir. Suçla mücadele alanında hangi
tedbirlerin gerekli olup olmadığının değerlendirilmesi öncelikli olarak ilgili
kamu makamlarının yetkisindedir. Bu alanda ne gibi tedbirlerin alınması
gerektiği hakkında sorumlu ve yetkili merciler daha isabetli karar verebilecek
konumdadır. Bu nedenle hangi tedbirin uygulanacağının belirlenmesi hususunda
idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın
gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız
değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz
bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli
olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda
yapacağı denetim, seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve
özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hamdi
Akın İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 108; Hanife Ensaroğlu,
§ 67).
60. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Anayasa Mahkemesi müdahalenin orantılılığını değerlendirirken bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
61. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden
söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da
ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da
makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe
bakılarak yapılmalıdır (başvurucuya diğer unsurlar yanında ayrıca etkin bir
savunma hakkı tanındığından müdahalenin ölçülü görüldüğü kararlar için bkz. Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§
75-95; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu,
B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 74-89. Buna karşılık aynı koşulun yargılama
sürecinde sağlanamaması nedeniyle müdahalenin ölçüsüz görüldüğü kararlar için
bkz. Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017,
13/7/2016, §§ 79-102; Arif Güven,
§§ 57-72).
62. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan tedbirlerin
keyfî veya öngörülemez biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde
mülkiyet hakkının etkin bir biçimde korunması mümkün olmaz. Bu sebeple kamu
makamlarınca başvurucunun eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık arasında
bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda elkoyma veya müsadere gibi tedbirler yoluyla mülkiyet
hakkına yapılan müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında
olması gereken adil dengeyi bozmaması için suça veya kabahate konu eşyanın
malikinin davranışı ile kanunun ihlali arasında uygun bir illiyet bağının
olması ve iyi niyetli eşya
malikine eşyasını -tehlikeli olmaması kaydıyla- geri kazanabilme olanağının
tanınması veya iyi niyetli malikin bu nedenle oluşan zararının tazmin edilmesi
gerekmektedir (Bekir Yazıcı,
[GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, §§ 31-80; Hanife
Ensaroğlu, § 66; Hamdi Akın İpek,B. No: 2015/17763, 24/5/2018,
§ 115).
63. Bunun yanında söz konusu tedbir gerek kapsamı gerekse de
süresi itibarıyla orantılı olarak uygulanmalıdır. Kamu yararı amacı
doğrultusunda mülkle ilgili olarak bu ve benzeri tedbirlerin uygulanmasının
zarara yol açması ise kaçınılmazdır. Ancak bu zararın kaçınılmaz olandan ağır
veya aşırı sonuçlara da yol açmaması ya da oluşması durumunda böyle bir zararın
kamu makamlarınca makul bir sürede, uygun yöntem ve vasıtalarla gideriminin sağlanması gerekmektedir. Buna göre kamu
makamlarının kanuna dayalı olarak ve ilgili kamu yararı amacı doğrultusunda
mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden tedbirler uygulaması ve bu tedbirlerin
belirli bir süre devam etmesi ancak bireyin mülkiyet hakkının korunmasının
gerekliliklerine uyulduğu takdirde ölçülü görülebilir (Hanife Ensaroğlu,
§ 67).
64. Suçla mücadele bağlamında ihtiyaç duyulan tedbirlerin
alınması ve bu tedbirler kapsamında somut olayda olduğu gibi araçlar üzerinde
belirli bir süreyle hukuki tasarruflarda bulunulmasının sınırlandırılması
bakımından kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisi mevcut ise de bu
tedbirlerin uygulanmasının mülk sahibine kaçınılmaz olandan aşırı bir külfet de
yüklememesi gerekmektedir. Bu doğrultuda mülkiyet hakkına yönelik olarak
uygulanan tedbir süreçlerinde kamu makamlarının makul derecede ivedilik ve özen
koşullarına uygun hareket etmeleri beklenir. Diğer bir deyişle tedbiri
uygulayan kamu makamlarının söz konusu tedbirin başvurucunun mülkiyet hakkına
etkilerini de gözetmesi ve ölçüsüz bir müdahaleye yol açmaması gerekmektedir (Onur Tur Uluslararası Nakliyat Ltd. Şti.,
§ 66).
65. Somut olayda öncelikle mülkiyet hakkının korunmasının
gerektirdiği usule ilişkin güvencelerin sağlanıp sağlanmadığı belirlenmelidir.
66. Başvurucunun mal varlığına Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliğince
elkoyma tedbiri uygulanmış, başvurucunun karara karşı
yaptığı itiraz ise yine aynı Hâkimlikçe değerlendirilerek reddedilmiştir.
Hâlbuki 5271 sayılı Kanun'un 267. ve 268. maddelerine göre kararına itiraz
edilen Sulh Ceza Hâkimliğinin itirazı yerinde görmemesi durumunda en çok üç gün
içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie göndereceği hüküm altına
alınmıştır. İtiraz mercii ise 263. maddenin (3) numaralı fıkrasına göre o yerde
birden fazla sulh ceza hâkimliğinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini
izleyen Hâkimlik olarak düzenlenmiştir. Buna karşın somut olayda ise
başvurucunun elkoyma tedbirine karşı yaptığı
itirazının incelenmek kanunda öngörülen merciine gönderilmediği görülmektedir.
Böylelikle başvurucuya kanun ile tanınan bir hukuk yolu önünde söz konusu elkoyma kararının keyfî veya hukuka aykırı olduğunu ileri
sürebilme imkânından yoksun bırakıldığı açıktır.
67. Diğer taraftan silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
yürütülen bir ceza soruşturmasında muhtemel bir müsaderenin güvence altına
alınması çerçevesinde elkoyma tedbirinin kanuna
dayalı olarak uygulanması kamu makamlarının takdirindedir. Bununla birlikte
olayda başvurucunun atılı suçtan cezalandırılmasına karar veren Ağır Ceza
Mahkemesi el konulan mal varlığı değerlerinin müsaderesi yönünde bir hüküm
tesis etmemiştir. Mahkeme böyle bir hüküm tesis etmediği gibi söz konusu mal
varlığı değerlerine yönelik tedbirin devamı veya sona erdiği yönünde de bir
karar vermemiş olup Anayasa Mahkemesinin konu hakkındaki yazısı üzerine tedbirin
devam ettiğini bildirmiştir.
68. Dolayısıyla soruşturma ve kovuşturma sürecine bir bütün
olarak bakıldığında müsadere yönünde bir hüküm verilmediği hâlde elkoyma tedbirinin devamına niçin gerek duyulduğu
anlaşılamamaktadır. Mahkeme tedbirin devamının gerekçesini ve kanuni dayanağını
da göstermemiştir.
69. Bu bağlamda 671 sayılı KHK'nın 31. maddesindeki düzenlemeye
de dikkati çekmek gerekir. Bu madde ile başvurucunun üzerine atılı suç gibi
bazı suçlar nedeniyle gerçek veya tüzel kişiler ile kamu kurum ve
kuruluşlarının uğradığı zararların tazmini için elkoyma
tedbirinin uygulanabileceği, ancak şerhin konulduğu tarihten itibaren bir yıl
içinde, şerhin devamı yönünde hukuk mahkemesinden verilmiş ihtiyati haciz veya
ihtiyati tedbir kararı ibraz edilmediği takdirde şerh kendiliğinden terkin
edileceği hüküm altına alınmıştır. Mahkeme bu hükmün olayda uygulanabilir olup
olmadığı yönünde de herhangi bir değerlendirme yapmamıştır.
70. Sonuç olarak başvurucunun hakkında yürütülen ceza
soruşturmasında mal varlığı değerleri yönünden uygulanan tedbire ilişkin olarak
kanunda öngörülen itiraz sürecinin işletilmemesi, müsadere kararı verilmediği
hâlde tedbirin fiilen devam ettirildiği, tedbirin devamı ile ilgili olarak bir
karar verilmediği gibi konu ile ilgili ve yeterli bir gerekçenin de
gösterilmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde
uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir
biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınmadığı ve mülkiyet hakkının
gerektirdiği usule ilişkin güvencelerin sağlanmadığı kanaatine varılmıştır. Bu
durumda elkoyma suretiyle yapılan müdahalenin kamu
yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasının gereklilikleri
arasındaki adil denge başvurucu aleyhine bozulmuştur. Başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
4. Anayasa'nın 15. Maddesi Yönünden
72. Anayasa'nın 15. maddesine göre savaş, seferberlik,
sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının
kısmen veya tamamen durdurulabilmesi ve bunlar için Anayasa'nın diğer
maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilmesi mümkündür.
Ancak Anayasa'nın 15. maddesi, bu hususta kamu otoritelerine sınırsız bir yetki
tanımamaktadır. Anayasa'nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı
tedbirlerin Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan hak ve
özgürlüklere dokunmaması, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı
bulunmaması ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekir. Anayasa Mahkemesince
Anayasa'nın 15. maddesine göre yapılacak inceleme bu ölçütlerle sınırlı
olacaktır. Mahkeme bu incelemenin usul ve esaslarını ortaya koymuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 192-211,
344).
73. Mülkiyet hakkı; savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve OHAL gibi
yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında değildir.
Dolayısıyla bu özgürlükler yönünden olağanüstü hâllerde Anayasa'daki
güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür.
74. Bu kapsamda elkoyma tedbirine
karşı başvurucuya etkin bir biçimde itiraz edebilme olanağının tanınmadığı
tespit edilerek müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır. Olağanüstü
dönemde söz konusu tedbire yönelik itiraz süreçlerini düzenleyen ilgili kanun
hükümlerini kaldıran veya değiştiren herhangi bir düzenleme yapılmadığı
anlaşıldığından müdahalenin durumun
gerektirdiği ölçüde olduğu söylenemez.
75. Bu itibarla OHAL
döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve
sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesinin, başvurucunun
mülkiyet hakkına yönelik Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde belirtilen
güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir.
76. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına
alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
77. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
78. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
79. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
80. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §
58).
81. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
82. Başvurucu, ihlalin tespiti ile manevi tazminata hükmedilmesi
talebinde bulunmuştur.
83. Anayasa Mahkemesi başvurucunun mülkiyet hakkının
korunmasının gerektirdiği usule ilişkin güvencelerin yargı organlarınca
sağlanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
84. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için Ağır Ceza Mahkemesince yapılması gereken iş, ihlal
kararındaki tespitleri dikkate alarak tedbirin devamı veya sona erdirilmesi
yönünde konu ile ilgili ve yeterli bir gerekçeyle karar vermekten ibarettir. Bu
sebeple kararın bir örneğinin yapılması gerekenlere hükmedilmesi kapsamında Kocaeli
4. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/237) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
85. Diğer taraftan özellikle itiraz sürecinin usulüne uygun
işletilmemesi nedeniyle yol açılan ihlalin bütün sonuçlarının giderilebilmesi
için eski hâle iade kuralı gereğince
başvurucuya uğradığı manevi zararları karşılığında net 5.500 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucunun adli yardım talebi kabul
edilmiş olup başvuru lehine sonuçlandığından yargılama giderleriyle ilgili bir
karar verilmesine gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için Kocaeli 4. Ağır Ceza Mahkemesine
(E.2017/237) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 5.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.