TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM YILDIZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/14176)
|
|
Karar Tarihi: 7/11/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 11/12/2019-30975
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim
YILDIZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Filiz
AYKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yapılan kanuni düzenlemenin geriye yürütülerek hak
sahipliğinin iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/8/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuru Konusu Olayın
Arka Planı
8. Başvurucuya ait işyeri 17/8/1999 tarihinde meydana gelen
depremde ağır hasar görmüştür.
9. 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler
Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun hükümleri
uyarınca Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından inşa edilen 331 ada B Blok 6
numaralı işyeri başvurucuya tahsis edilmiştir.
10. Başvurucu ile T.C. Ziraat Bankası A.Ş. (Banka) arasında
borçlanma senedi düzenlenmiştir.
11. 7269 sayılı Kanun uyarınca başvurucu ile Banka arasında
düzenlenen borçlanma sözleşmesinin 1. maddesinde borçlanılan meblağın yıllık
taksitler hâlinde sekiz yılda ödeneceği ve her yıla ait taksitin en geç aralık
ayının 31. gününde ödeneceği hüküm altına alınmıştır.
12. Aynı sözleşmenin 4. maddesinde borcun düzenli olarak
ödenmemesi hâlinde Banka tarafından borçlu hakkında 9/6/1932 tarihli ve 2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 45. maddesi uyarınca ipoteğin paraya çevrilmesi
yoluyla takip yapılacağı kararlaştırılmıştır.
13. Taşınmaz, başvurucuya 22/9/2003 tarihinde teslim edilmiş ve
11/12/2007 tarihinde başvurucu adına tapuya tescil edilmiştir.
14. Taşınmazın teslim tarihi esas alınarak taksitler 2006
yılında başlatılmıştır. Başvurucu, ilk taksiti 26/12/2007, ikinci taksiti
31/10/2008, üçüncü taksiti 22/11/2011, dördüncü ve beşinci taksitleri de
25/12/2012 tarihlerinde ödemiştir.
15. Bu arada 4/7/2012 tarihli ve 6353 sayılı Kanun'un 2. maddesi
ile 7269 sayılı Kanun'a eklenen geçici 23. madde 12/7/2012 tarihli ve 28351
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
16. Kocaeli Valiliği 12/7/2012 tarihinde yürürlüğe giren 7269
sayılı Kanun'un geçici 23. maddesi uyarınca başvurucunun maddenin yürürlüğe
girdiği tarihe kadar üst üste üç taksiti ödemediği gerekçesiyle 6/12/2013
tarihinde hak sahipliğini iptal etmiştir.
B. Başvuruya Konu
Yargılama Süreci
17. Başvurucu 23/13/2013 tarihli dilekçesiyle ödenmeyen
borçların 2011 ve 2012 yıllarına ait olup 2013 yılına ilişkin borcun ödeme
süresinin dolmaması nedeniyle iddia edildiği gibi üç taksitin ödenmemesi
durumunun söz konusu olmadığını, ayrıca borçlanma senedinde bu yönde bir hüküm
bulunmadığını ileri sürerek işlemin iptalini istemiştir.
18. Kocaeli 1. İdare Mahkemesi 16/9/2014 tarihli karar ile
davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme anılan kararında 2003-2004 yıllarında
teslim edilen taşınmazlara ilişkin ödemenin 2006 yılında başladığını, buna göre
başvurucunun ödemeleri zamanında gerçekleştirmediğini, 7269 sayılı Kanun'un
yürürlüğe girdiği 12/7/2012 tarihi itibarıyla 4., 5. ve 6. taksitlerin süresi
geçmesine rağmen ödenmediğini belirterek üst üste üç taksitin ödenmemesi
şartının gerçekleştiğine dikkat çekmiştir.
19. Temyiz edilen hüküm, Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 2/3/2016 tarihli onama ve 7/6/2016 tarihli karar düzeltme isteğinin
reddi kararlarıyla kesinleşmiştir.
20. Nihai karar 15/7/2016 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
21. Başvurucu 1/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 7269 sayılı Kanun’un 40. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“Bu
Kanuna göre arsa olarak dağıtılan veya üzerinde bina inşa edilen taşınmaz
mallar, hak sahiplerine borçlandırma senetleri imza ettirilmek sureti ile
verilir.
...
Borçlandırma bedelleri, konut, konut inşası,
arsa ve sair yardımlarda en az 20 ve en çok 30; dükkan ve fırın gibi yerler
için yapılan yardımlarda ise,en
az 5 ve on çok 15 yılda ve eşit taksitler halinde tahsil edilerek fon hesabına
yatırılır.
İlk taksit, ihaleli ve emanet işlerinde
inşaatların bitirilip hak sahiplerine teslimi tarihinden itibaren iki yıl
sonra, Evini Yapana Yardım Yönteminde ve orta hasarlı konut ve işyerlerinin
onarımında ise son kredi diliminin hak sahibine ödendiği tarihten itibaren iki
yıl sonra başlar.
Vadesinde ödenmeyen taksitlere dair borç,
gecikilen her gün için yıllık % 5 gecikme faizi ile
tahsil olunur. Vadesinden önce iki yıllık taksitten az olmamak kaydı ile mevcut
borcu defaten ödeyenhak sahibininborcu
% 20 indirime tâbi tutulur.
Üstüste üç yıl taksidini ödemeyenlerin borçları muacceliyet kesbedeceği gibi,
borcun tamamı ödenmeden taşınmaz malların başkalarına satılması halinde de
borcun tamamı muacceliyet kesbeder.
Bu hükmün uygulanmasında maliyet bedelinden yapılan indirimler tekrar borca
eklenmek suretiyle hesaba katılır. Özel afet kanunlarına göre yapılan binalar
hakkında da bu fıkra hükmü uygulanır.
Muacceliyet kesbeden hesaplar bankaca kendi usul ve
mevzuatına göre takip edilir. Satışa çıkarılan taşınmaz mallara istekli
çıkmadığı takdirde, banka en son yapılan satışta, takdir edilen kıymetin % 50 sine (Yüzde ellisine) kadar ihaleye iştirak ederek fon
hesabına satın alabilir.”
23. 7269 sayılı Kanun’un 12/7/2012 tarihinde yürürlüğe giren
geçici 23. maddesi şöyledir:
“17
Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde meydana gelen depremler sonucunda
işyerlerinin ağır hasar görmesi nedeniyle bireysel borçlanmada bulunmuş veya
bulunmamış hak sahiplerinden üst üste üç taksidini
ödememiş olanların veya taksitlerini ödemekle birlikte kendi istekleriyle hak
sahipliğinden vazgeçtiklerini bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
üç ay içerisinde yazılı olarak beyan edenlerin hak sahipliği, il idare kurulu
kararıyla düşürülür ve bu iş yerleri tapu sicilinde Hazine adına tescil edilir.
Hak sahipliği düşürülenlerden tazminat alınmaz. Hak sahipliğinin düşürüldüğü
tarihe kadar hak sahipleri tarafından ödenen tutar, Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı tarafından kanuni faizi ile birlikte hak sahibine geri ödenir.''
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Dimopulos/Türkiye (B.
No: 37766/05, 2/4/2019) kararına konu olayda, başvurucunun zilyetliğe dayalı
olarak miras yoluyla edindiğini iddia ettiği Gökçeada'da sit alanı kapsamında
bulunan bir taşınmaz yargılama sırasında yapılan bir kanun değişikliği sonucu
Hazine adına tespit edilmiştir. AİHM sonuç olarak kanunun geriye yürütülerek
uygulanmasının meşru bir gerekçesinin gösterilemediğini belirterek adil
yargılanma hakkı bağlamında silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine
karar vermiştir (Dimopulos/Türkiye, §§ 29-41).
25. Benzer şekilde Kamoy Radyo Televizyon Yayıncılık ve Organizasyon
A.Ş./Türkiye (B. No: 19965/06, 16/4/2019) başvurusunda da başvurucu
medya şirketi, devam eden yargılama sırasında yapılan bir kanun değişikliği ile
tescilli markası yönünden üçüncü tarafa hakkı olmadığı hâlde bir ayrıcalık
tanındığından yakınmış ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mülkün varlığını kabul eden AİHM, yargılama sırasında yürürlüğe giren kanunun
geriye dönük olarak uygulandığını belirterek müdahalenin mevcut olduğu sonucuna
varmıştır. AİHM, müdahalenin kanuni dayanağının olduğunun taraflarca kabul
edildiğini ancak meşru amacının tartışmalı olduğunu belirtmiştir. AİHM olayda
başvurucu şirketin kanuna aykırı kullanımı önlemek için açtığı davada bu
önlemenin sağlanmayarak daha güçlü bir medya organının bu markayı kullanmasına
izin verildiğini belirtmiştir. AİHM bunun ise sonradan yürürlüğe giren bir
kanun hükmünün uygulanmasıyla mümkün olduğunu vurgulamıştır. AİHM başvurucunun
markayı son kullanımından itibaren beş yıl geçmiş olsa dahi Yargıtayın
buna dayanmadığını ve sonra çıkan kanunu uyguladığını belirtmiştir. AİHM ayrıca
Anayasa Mahkemesi tarafından 31/1/2008 tarihli kararla bu hükmün kamu yararı
amacına uygun olmadığı ve mülkiyet hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle iptal
edildiğini ifade etmiştir. AİHM sonuç olarak başvurucu şirket ile rakip medya
grubu arasındaki uyuşmazlığın çözümüne ilişkin kanun ile yapılan geriye dönük
müdahalenin hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde kamu yararına uygun olduğunun
Hükûmet tarafından gösterilemediğine vurgu yaparak mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine karar vermiştir (Kamoy Radyo Televizyon Yayıncılık ve Organizasyon
A.Ş./Türkiye, §§ 37-52).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 7/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu; gerçekleşen depremde işyerinin ağır hasar görmesi
üzerine 7269 sayılı Kanun uyarınca inşa edilen taşınmazda borçlanma suretiyle
hak sahibi olduğunu, söz konusu hak sahipliği nedeniyle muaccel hâle gelen yedi
taksitten beşini ödediğini belirtmiş, 2013 yılına ait taksitin son ödeme
tarihinin 31/12/2013 olup üst üste ödenmeyen üç taksitten söz edilemeyeceğinden
yakınmıştır.
28. Başvurucu 12/7/2012 tarihinde yürürlüğe giren ve üst üste üç
taksitin ödenmemesi hâlinde hak sahipliğinin iptaline olanak tanıyan kanun
hükmünün geçmişe etkili olarak uygulanamayacağını ve hükmün geçmişe etkili
olarak uygulanmasının öngörülemez nitelikte olup mülkiyet hakkını ihlal
ettiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
29. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak
"Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
31. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
Başvuru konusu olayda el atılan taşınmazın tahsis neticesinde tapuda başvurucu
adına kayıtlı olduğu anlaşıldığına göre mülkün varlığında bir tereddüt
bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
32. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı
verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53).
33. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden
diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl
yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin
ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda
sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten
yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir.
Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına
aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını
kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı
maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
34. Somut olayda başvurucunun 7269 sayılı Kanun uyarınca elde
etmiş olduğu hak sahipliği nedeniyle tapuda adına tescil edilen bir taşınmaz
bulunmaktadır. Hak sahipliğinin iptaliyle başvurucu adına olan tapu kaydı
yolsuz hâle gelmiştir. Bu durumda hak sahipliğinin iptal edilmesinin mülkiyet
hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Ancak başvurucuya ait tapu kaydı
henüz iptal edilmemiş olduğundan başvurucunun mülkünden yoksun bırakılması söz
konusu değildir. Başvurucunun hak sahipliğinin iptali şeklindeki müdahalenin
mülkiyetin kullanımının kontrolü veya düzenlenmesi niteliği taşımadığı da
açıktır. Bu olayda hak sahipliğinin iptaliyle başvurucunun taşınmazı ile ilgili
olarak hukuki tasarruflarda bulunma yetkisi sınırlandırıldığına göre başvurunun
mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına müdahaleye ilişkin genel kural
çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
35. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
36. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
37. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt, hukuka dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin hukuka dayalı olması, iç
hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını
gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş.
[GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).
38. Somut olayda başvuruya konu hak sahipliğinin iptali
kararının 7269 sayılı Kanun'un geçici 23. maddesine göre verildiği
anlaşılmaktadır. Söz konusu kanun hükümlerinin açık, ulaşılabilir ve
öngörülebilir mahiyette olduğu dikkate alındığında başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin kanuna dayandığı kuşkusuzdur.
ii. Meşru Amaç
39. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması
imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır.
Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde
getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her
somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§
28, 29).
40. 7269 sayılı Kanun, ek düzenleme öncesinde borç senedine
bağlanan taksitlerin ödenmemesi hâlinde 2004 sayılı Kanun hükümleri uyarınca
yapılacak takip ile alacağın tahsilini öngörmüştür. 12/7/2012 tarihinde
yürürlüğe giren geçici 23. madde ise taksitlerin düzenli olarak ödenmesini
sağlamak amacıyla üst üste üç taksitin ödenmemesi hâlini hak sahipliğinin iptal
nedeni olarak düzenlemiştir. Kamuya ait bir alacağın taahhüt edildiği üzere
düzenli olarak ödenmesi ve kamu zararının oluşmasına engel olmaya yönelik
hedefleri dikkate alındığında bu düzenleme uyarınca yapılan müdahalenin kamu yararına
dayalı meşru bir amacının olduğu kuşkusuzdur.
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
41. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacın
gerçekleştirilmesi için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük
ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
42. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç
bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale
ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul
bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
§ 38).
43. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (Arif Güven, B. No:
2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
44. Meydana gelen depremde işyeri ağır hasar gören başvurucu,
7269 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmak suretiyle borç senedi karşılığında
Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca inşa edilen işyeri niteliğindeki taşınmazda
hak sahibi olmuştur. Taşınmazın teslim tarihinden üç yıl sonra başlayan
taksitler başvurucu tarafından düzenli olarak ödenmemiştir. Şöyle ki 2006
yılında ödenmesi gereken ilk taksit 26/12/2007, ikinci taksit 31/10/2008,
üçüncü taksit 22/11/2011, dördüncü ve beşinci taksitler ise 25/12/2012
tarihinde ödenmiş olup ödemelerin zamanında ve düzenli yapılmadığı açıktır.
45. Hâl böyle iken taksitlerin ödenmesini sağlamak ve taksitler
ödenmediği takdirde kamunun zararını ortadan kaldırmak amacıyla yapılan kanuni
düzenleme 12/7/2012 tarihinde yürürlüğe girmiş ve idare de bu tarihi esas
alarak bu tarihe kadar üç taksitin ödenmediği tespitiyle başvurucunun hak
sahipliğini iptal etmiştir. İşlemin iptali amacıyla açılan davada Mahkeme
dördüncü, beşinci ve altıncı taksitlerin kanunun yürürlük tarihi itibarıyla
ödenmediği kanaatiyle davanın reddine karar vermiştir.
46. Hukuk devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuk güvenliği
ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılan ve temel hak
güvencelerinde korunan ortak değerdir. Kural olarak hukuk güvenliği kanunların
ve buna bağlı düzenleyici işlemlerin geriye yürütülmemesini zorunlu kılar (AYM,
E.2009/39, K.2011/68, 28/4/2011).
47. Başvurucu, üst üste ödenmemiş üç taksitinin bulunmadığını
ileri sürmekle birlikte esas olarak 12/7/2012 tarihinde yürürlüğe giren kanuni
düzenlemenin geçmişe etkili olarak aleyhe uygulanmasının mülkiyet hakkını ihlal
ettiğini iddia etmektedir. Hak sahipliğinin iptali ve Mahkemenin gerekçeli
kararından başvurucunun tam olarak iddia ettiği gibi 12/7/2012 tarihinden
önceki taksitlerin ödenmediği gerekçesiyle hak sahipliği iptal edilmiştir.
48. Yapılan kanuni değişikliğin 7269 sayılı Kanun hükümlerine
göre borçlanma karşılığında hak sahibi olan bütün kişileri kapsadığı ve
yürürlüğe girdiği andan itibaren uygulanabilir olup keyfî bir nitelik
taşımadığı sabittir. Ancak somut olay bakımından bu Kanun'un yürürlük
tarihinden önceki taksitleri de kapsayacak şekilde uygulanmasının hak sahipleri
yönünden öngörülebilir olup olmadığının ayrıca ele alınması gereklidir.
49. Bu itibarla anılan kanuni düzenleme öncesinde taksitlerin
zamanında ödenmemesinin ya da hiç ödenmemesinin 7269 sayılı Kanun
hükümlerindeki karşılığı 2004 sayılı Kanun hükümleri uyarınca icra takibi
yapmaktan ibaret olup doğrudan hak sahipliğinin iptali ise mülk sahibine
öngörülemez bir külfet yüklemektedir. Kanun koyucu hak iptali müessesesini ilk
defa 12/7/2012 tarihinde yürürlüğe giren düzenleme ile getirmiştir. Bu durumda
bu tarihe kadar ödenmeyen taksitlerin sayısı esas alınarak önceki düzenlemeye
göre çok ağır bir sonuç doğuran hak sahipliğinin iptaline ilişkin düzenlemelerin
geriye yönelik olarak uygulanmasının başvurucu için öngörülebilir olduğundan
söz etmek mümkün değildir. Dolayısıyla başvurucu tarafından öngörülmesi mümkün
olmayan bu kanuni düzenleme sonucunda başvurucunun mülkiyet hakkının korunması
ile kamu yararı arasında olması gereken adil denge başvurucu aleyhine bozulmuş
olup müdahale ölçüsüzdür.
50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
53. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre
ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden
kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun
belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet
Doğan, § 57).
54. İhlalin idari eylem ve işlemden kaynaklandığı durumlarda
6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa
Mahkemesi her somut olayın koşullarını dikkate alarak yapılması gerekenlere
hükmeder. İdari eylem ve işleme karşı başvurulacak kanun yolları varsa ve bu yollar
tüketildikten sonra yapılan bireysel başvurunun incelenmesi sonucu ihlal
tespiti yapılmışsa yeniden yargılama yoluyla ilgili mahkemenin tespit edilen
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırma imkânının bulunduğu durumlarda kararın
bir örneğinin ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilebilir.
55. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine
değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece
mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
56. Başvurucunun 7269 sayılı Kanun'dan kaynaklanan hak
sahipliği, aleyhe hükümler içeren kanuni düzenlemenin geriye yürütülmesiyle
idare tarafından iptal edilmiştir. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin idari
bir işlemden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
57. Somut olayda bu idari işlem nedeniyle uğranılan zararların
giderimi için hukuki bir yol mevcut olup derece mahkemelerinin başvurucunun
talebini reddetmesi nedeniyle ihlalin sonuçları giderilememiştir.
58. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan
farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanunun 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce
yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan
kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri
gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücreti olmak üzere toplam 2.714,50 TL tutarındaki yargılama
giderlerinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kocaeli
1. İdare Mahkemesine (E.2013/1348) GÖNDERİLMESİNE,
D. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL tutarındaki yargılama giderlerinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.