logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(E.A. [1.B.], B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

E.A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/78293)

 

Karar Tarihi: 3/7/2019

R.G. Tarih ve Sayı: 11/9/2019-30885

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

E.A.

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 29/12/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Birinci Bölüm İkinci Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyet haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyet yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Aynı kararda başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne de karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye’de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).

11. Başvurucu, en son Artvin Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmıştır. Darbe teşebbüsünden sonra başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu değerlendirilerek FETÖ/PDY hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.

12. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) İkinci Dairesinin 16/7/2016 tarihli kararı ile -Artvin Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta olan- başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına karar verilmiş, 24/8/2016 tarihinde başvurucu meslekten ihraç edilmiştir.

13. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla görevden uzaklaştırılanlar hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki yazısı üzerine Artvin Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından 17/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.

14. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde Başsavcılıkta ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu, ifadesinde özetle FETÖ/PDY ile herhangi bir bağlantısının olmadığı yönünde beyanlarda bulunmuştur.

15. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde tutuklanması istemiyle Artvin Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Tutuklama talep yazısının ilgili kısmı şöyledir:

[Başvurucunun da aralarında olduğu] Şüphelilerin üzerilerine atılı suçları işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların özellikle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/21241 B.M. yazıları ile belirtildiği ayrıca HSYK 2. Dairesinin 16/7/2016 tarihli Paralel/Fethullahçı Terör Örgütüne üye olmaktan dolayı şüpheli şahıslar hakkında açığa alma kararı bulunduğu ve şahısların 3 ay tedbiren görevden uzaklaştırıldığı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın şüpheliler hakkında tutuklanmaları konusunda takdir ve değerlendirmenin yapılmasının sağlanması hususunda talimatları da dikkate alınarak tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla; şüphelilerin üzerilerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak 5271 sayılı CMK’nın [Ceza Muhakemesi Kanunu’nun] 100. Vd. maddeleri uyarınca tutuklanmalarına karar verilmesi kamu adına talep olunur.”

16. Başvurucunun sorgusu Artvin Sulh Ceza Hâkimliğinde 19/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Bu sırada başvurucunun avukatı da hazır bulunmuştur. Başvurucunun sorgu sırasındaki beyanlarının ilgili kısımları şöyledir:

“…Mevcut dosyada hakkımda tamamen soyut tutarsız bir listeden ibaret zaman zaman eleştirdiğimiz örgüte üye olmaktan hizmet etmekten gurur duyduğumuz ülkemize darbe yapmakla suçlandığımız yönünde bir liste dışında hiçbir delil bulunmamaktadır. İlk gün gözaltına alındığımızda savcı beyle görüşüp böyle bir durumun delilsiz gözaltının suç olduğunu kendisine anlatmaya çalıştım. Kendisinin de bana söylediği bizim elimizden hiçbir şey gelmez, önce gözaltına aldık, delil olarak MİT’ten belge bekliyoruz, ricam bir gün daha gözaltında kalın oldu. İki gün gözaltını bitirdikten sonra üçüncü güne gözaltına uzatma yönünde verilen kararın olmayan delil, kuvvetli suç şüphesi sayılmış ve son kısımda da muhtemel beklenen belge bir tabir kullanılmış. Burdan da zaten hakkımda verilerek kararın baştan belli olduğu, keyfi şekilde hürriyetimden yoksun bırakıldığım ve mağdur edildiğim açıkça ortadadır. …Bu resmi olmayan listeler sosyal medyadan öğrendiğimde evde çeşitli tadilat işleri için çalışan ustalar vardır ve o gün muhtemel gözaltına alınma ihtimalini düşünerek evden de ayrılmadım. Bugüne kadar ne benim ne de ailemdeki herhangi bir birey devletin yetkili ve resmi sıfata sahip organları dışında herhangi bir örgüt ya da bireyden gayrimeşru hukuka aykırı ne bir talimat aldık, ne de herhangi bir emri yerine getirdik. Bu suçlamaya karşı savunma yapmak bile bize bir zulümdür. Savcılık aşamasında usulen de olsa vermiş olduğum savunmam tamamen gerçek ve doğrudur. Soruşturma dosyası tamamen boştur. Şahsıma karşı açıkça suç işlenmektedir. Sadece ben değil tüm ailem bana ihtiyacı olan çocuğum ve herkes mağdur edilmiştir ve mağdur edilmeye devam etmektedir. Hiçbir gerekçe olmadan 3 gün boyunca gözaltı kararına sadece 3. Günitiraz etmeme rağmen bu kararın ret ya da kabul edildiğine dair tarafıma tebliğ edilen bir kararda olmamıştır. Anayasada ve özel kanunlarda hâkim[lik] savcılık teminatı ve diğer ilkeler açıkça ihlal edilmiştir. Suçlanmış olduğum söz konusu örgüt ya da herhangi bir diğer örgüt ile en ufak bir bağımın tespit edilmesi ya da benim bu örgütlerle ilişkilendirilmem mümkün değildir. Soruşturma aşamasındaki ifade esnasında da bu hususu açıkça belirttim. Zaten savcılık tarafından hazırlanan soru metinleri ne kadar hukuktan uzak, magazinsel nitelikte olduğu açıktır. Hiçbir soruşturmada benim eşim ile nasıl tanıştığım kimseyi ilgilendirmez. Sorulan sorularda devlet tarafından en basit araştırma ile bile öğrenilmesi kolay hususlar örgüt ve darbe suçlaması ile alakalı şahsım ile ilişkilendirilmiş ve suçlayıcıve delil niteliği varmış gibi şahsıma tek tek sorulmuştur. Hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum. Bugüne kadar devlet lehine çalışmak hizmet etmek dışında hiçbir eylemim olmamıştır. Herhangi bir doğrudan suç isnadı şahsıma yapılmadığından bu aşamada savunmama eklenecek esaslı bir durumda söz konusu değildir. Hukukçu olmayan en basit edebiyat veya Türkçe bilgisi olan sıradan vatandaşın bile dosya içeriğinde benim söz konusu suç örgütüne üye olmam ve darbeye teşebbüs ettiğime dair hiçbir delil olmadığını anlaması mümkündür. Suçsuzum, bu durumda bu savunmayı vermek bile benim için bu suçlamaları gözönüne aldığımda zaten yeterince rencide edici, yüz kızartıcı bir durumdur. Ben son olarak mahkemenizden gerçek manada vicdanen ve somut gerekçeler verilmiş bir karar talep ediyorum. …Kesinlikle serbest bırakılmayı talep ediyorum, ilk gözaltına alındığım andan bu dakikaya kadar hürriyetimden yoksun bırakıldım. …Bu mesleği seçmemdeki amaç olan bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesini ihlal edip bir yerlerden hukuka aykırı talimat aldığım yönündeki tamamen soyut suçlamayı da reddediyorum.

Dosya içerisinde hangi gerekçe ile daha doğrusu hiçbir gerekçe olmadan alındığım açıktır. En ufak araştırmada bu husus tespit edilebilir. Resmi olmayan bir listeye göre alınmış olduğumu bu hususta huzurda öğrenmiş oldum. Gözaltına alındıktan iki gün sonra bu karar şahsıma tebliğ edildi. Ne darbeye teşebbüs ne de silahlı terör örgütüne üye olma gibi suçlamayı kabul etmiyorum. Masumiyet ilkesinin işletilmesini talep ediyorum. Bu aşamada bu ilkenin aksine suçluluk ilkesi esas alınmıştır bunu reddediyorum…”

17. Artvin Sulh Ceza Hâkimliği sorgu sonucunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

“Şüpheliler M.E.B, F.G., M.K., E.A. [Başvurucu] ve L.V.nin üzerine atılı ‘silahlı terör örgütüne üye olma, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme’ suçlarını işlediği hususunda şüpheliler hakkında HSYK 2. Dairesinin Fetullahçı Terör Örgütüne üye olmaktan dolayı 16/7/2016 tarihli hâkimlik ve savcılıktan açığa alma kararı gibi kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin bulunması, şüphelilerin üzerine atılı suçun katalog suçlardan olması, şüphelilerin üzerine atılı suçta öngörülen hapis cezası da dikkate alındığında şüphelilerin kaçma ihtimalinin bulunması ve bu aşamada adli kontrol tedbirinin yeterli olmayacağı nedenleriyle 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 94. Maddesinin atfıyla CMK’nun 100 ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına…[karar verildi.]

18. Başvurucunun bu karara 20/7/2016 tarihinde yaptığı itiraz, Rize Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/7/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

19. Başsavcılık başvurucu hakkındaki soruşturmanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesinin gerektiğini belirterek 9/8/2016 tarihinde yetkisizlik kararı vermiştir.

20. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 10/10/2016 tarihinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 5/10/2016 tarihli talebi üzerine başvurucunun da aralarında bulunduğu çok sayıda şüphelinin tutukluluk durumunu incelemiş ve başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.

21. Başvurucu bu karara itiraz etmiş, Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 23/11/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.

22. Başvurucu, anılan kararı 5/12/2016 tarihinde öğrenmiştir.

23. Başvurucu 29/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

24. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 6/1/2017 tarihli ve 29940 Mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 7. Maddesi ile 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/1. Maddesinde, hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma yapma yetkisinin ilgilinin görev yaptığı yerin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığına ait olduğu şeklinde değişiklik yapılmış olması gerekçesiyle 10/1/2017 tarihinde yetkisizlik kararı vererek dosyayı Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.

25. Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliği 14/3/2017 tarihinde, başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tahliyesine karar vermiştir.

26. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı 1/6/2017 tarihli iddianame ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açmıştır.

27. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:

i. HSYK’nın 16/7/2016 tarihli kararı ile başvurucunun görevinden uzaklaştırıldığı, 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edildiği ve bu kararın 29/11/2016 tarihinde kesinleştiği belirtilmiştir.

ii. Tanık sıfatıyla anlatımlarda bulunan Cumhuriyet Savcısı A.D. ve Zabıt Kâtibi E.Ç.nin başvurucu hakkındaki bir kısım beyanına dayanılmıştır.

-Tanık A.D.nin beyanının ilgili kısımları şöyledir:

“..ilerleyen aşamalarda MİT tırları kapsamında hakkında soruşturma bulunan Y.K. benim bulunduğum dönem içerisinde görevdeydi, Y.K.nın etrafında grup oluşturulmuş şekilde her zaman hep birlikte olmasa da ikişer üçer kişilik gruplar halinde çok samimi ilişkiler içerisinde T.A., M.A., B.D., E.A., [Başvurucu] H.K., S.S., Ö.G., M.Y. bulunmaktaydı, … odamda olduğum bir gün uzun süredir beni hiç ziyaret etmeyen meslektaşlarımdan Ö.G. ziyarete geldi, ziyaret esnasında kendisine gelen telefon üzerine Cumhuriyet savcısı Y.K.’nun açığa alındığı söylenilmiş, kendisi ağlamaklı üzgün olunca hayırdır demem üzerine durumu bana aksettirdi, daha sonra Cumhuriyet savcılarından saymış olduğum bu kişiler sıkça toplanmaya başladılar.

Görev yapmış olduğum süre içerisinde şahsen tanıdığım …E.A.[un] [Başvurucunun]…paralel yapılanma içerisinde olduklarını düşünüyordum.”

-Tanık E.Ç.nin beyanının ilgili kısımları şöyledir:

“… Aksaray adliyesinde 2013 yılından beri zabıt katibi olarak savcılık büroda çalışıyorum … 2015 yılı Şubat ya da Mart ayından itibaren savcı M.D. ilc birlikte çalıştım. Savcı M.D. ile çalışma sitilimiz kendisinin odasında birlikte çalışma şeklindeydi. Ben kendisinin odasında genellikle çalıştığım için odasına kimlerin gelip gittiğini aşağı yukarı biliyorum. Savcı M.D.’nin odasına savcılar T.A., A.M., M.Y., S.S., A.Ö., B.D., M.Y. ve arasıra Ö.G., E.A.[Başvurucu] ve H.K., Asliye Hukuk Hakimi K.G., Asliye Ceza Hakimi Ç.A., İdare Mahkemesinden R.Ş., A.A., K.S ve A.K. sık gelen isimlerdi. Bu yukarıda isimlerini saydığım savcılar M.D.’e gelerek kendilerinin baktığı soruşturma dosyalarının bazılarını özellikle önemli gördüklerini M.D.’e sayın Başmüfettişim diyerek ne yapmaları gerektiği noktasında danışıyorlardı. M.D.e tevzi olan dosyalarm basit olanlarının kararlarını ben hazırlıyordum. Benim hazırlayamayacağun dosyaları da M.D.’e gösteriyordum. M.D.de bu dosyaları yan odada bulunan savcı A.M.ye götürerek ‘Şu dosyaların kararını yazıver. Eren sisteme girsin’ diyordu. …Dolayısı ile M.D.e tevzi edilen dosyaların basit olanlarını ben yazıyordum. Zor olanlarını da genellikle A. Savcı’ya yazdırıyordu. Kendisi sürekli telefonu ile uğraşır, haber okur, whatsap grubunda paylaşır, onun dışında da misafirleri adliye içerisinde eksik olmazdı.

O dönemlerden sonra Sarayın Uşakları diye bir Twitter hesabından Aksaray Adliyesi ve FETÖ/PDY soruşturmalarını yürüten savcı A.D. ile [ilgili] olumsuz şeyler paylaşıldığınıduyuyordum. Ben A.D. ve Aksaray adliyesi ile Sarayın Uşakları adlı Twitter hesabına bu bilgileri kimlerin ulaştırdığını bilmiyorum. Ancak bu soruşturmaları yürüten A.D. ile ilgili bir karalama kampanyasının olduğu aşikardı. Sarayın Uşakları isimli bu Twitter hesabında paylaşılanları da M.D. ve eyfi hâkim ve savcılar sürekli konuşurdu…”

iii. Başvurucunun kullanmış olduğu GSM hattına ilişkin analiz raporunda; hakkında FETÖ/PDY nedeniyle işlem yapılan hâkim, Cumhuriyet savcısı, emniyet personeli, avukat ve memur gibi değişik görevlerdeki insanlarla başvurucunun iletişim hâlinde olduğu ifade edilmiştir. Aynı raporda, başvurucunun iletişim hâlinde olduğu bu kişilerin birçoğunun FETÖ/PDY mensuplarınca kullanıldığı bilinen ByLock isimli programı kullandığının da tespit edildiği belirtilmiştir.

28. Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesi 23/6/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve başvurucu hakkındaki yargılama, Mahkemenin E.2017/322 sayılı dosyası üzerinden sürdürülmüştür.

29. Mahkeme 10/10/2017 tarihinde yaptığı ilk duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucunun savunmasının ilgili kısımları şöyledir:

“…Suçlama ağır ve endişe edici bir suçlama. 15 aydır tutukluyum. A.D.’i geçici görevle Aksaray Adliyesi’ne gelmesi dahilinde tanıdım. Meslek ilişkileri dahilince ziyaretlerimiz oldu. Kendisi müracaat savcısı olmuştu, ben 3. Katta o da 1. Kattaydı. Adliyede 300 personel varsa herkesle samimiyetim vardır, kimseyle husumetim yoktur. Tavır almam gereken bir durum da yoktur. Kişisel bir beyanda bulunmuş. …Yan yana çalışırken bir gün hem ziyaret amaçlı hem de bir dosya sormak için ziyarete gittiğimde odada katip olan D.A. olduğu halde bana sen kimsin lanlı lunlu konuşuyorsun gibi bir şey söyledi, ben de katipte şaşırdık. Sonra ben şok oldum ve kaldım. Neden böyle tepki verdiğini anlayamadım. D.A. araya girerek Savcı bey E. [Başvurucu] savcım dedi. Böyle diyince eyfiy oldu ceketini giydi ve özür diledi. Çay içtik, oturduk, muhabbet ettik. Odaya girdiğimde beni tanımadı. Beni tanımayan adam detayları hatırlıyor. Bu olayı D.A. gördü, H.Ç. savcıma da bu olayı anlatmıştım. Bundan sonra ister istemez biraz daha telkinli olmak gayretine girdim. Gördüğümde konuştum, yemeğe gitmişliğimiz var. Tavır alma gibi bir durum yok. Bu durumda tavır alsam bile haklıydım ancak böyle bir şey olmadı. Beyanlarına bakınca kendiliğinde şahsi ilişkilere farklı bir anlam yüklemiş. Kura ile atandığım için Aksaray’da herkes benden kıdemliydi ve yaşça da benden büyüklerdi. Aşırı samimi olma ihtimalimiz zaten yoktu. Y.K. ile zannediyorum ki telefon ile görüşmüşlüğüm yok. Y.K. o sırada görevindeydi, soruşturma savcısıydı, 3. Katta benim 3-4 yan odamda oda tahsis edilmişti. Meslektaşımızla da merhabalaşmamdan normal bir şey yok. Kendisi benden yaş itibariyle büyük. İhraç olduktan sonra ben kendisiyle görüşmedim. Kendisi de görevden uzaklaştırıldıktan sonra birkaç sefer vedaya geldi, daha sonra bildiğim kadarıyla memlekete döndü. Adliye dışında kendisi ile görüşmedim. Kendi dönem arkadaşlarıyla görüşüyordu, biz kıdemsiz olduğumuzdan bizimle pek görüşmezdi. Meslektaşlarımla, personelimle ilişkilerim herkesle aynı düzeydeydi. Samimi olduğum kişiler de vardı. H.Ç. ile yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu. Meslektaşlarımla da çok fazla görüşmüyorum. …Benim bu yapı ile sempatimi ortaya koyacak bile bir şey yok. …A.D. beyanında düşünüyorum şeklinde ibarede bulunmuş. Örgüt üyeliği gibi çok ciddi, ispatı zor bir suçta düşünüyorum yeterli görülüp dava açılıyor. Tanık beyanından ziyade görgüye bilgiye dayalı olmayan şahsi düşünce, dedikoduya dayalı ifadelerdir. İfadesinde adı geçen H.K., Ö.G. halen çalışmaktadır. Ancak benim dosyamda bu tutuklama için delil gösteriliyor. …Bu beyanın ne ciddiyeti var. Düşünüyorum ile nasıl tanık olunabiliyor. …İddia edilen örgüte sempatim bile yoktur. İspat edecek bir delil de yok. İftira atılıyor. Tutukluluğumun neden devam ettiğini anlamış değilim…”

30. Mahkeme, duruşma sonunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tahliyesine ve hakkında adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Sanığın tutuklu kaldığı süre, örgütün haberleşme aracı olarak kullandığı bylock isimli programın olmaması, orantılılık ilkesi uyarınca ileride telafisi zor zararlara yol açmamak amacıyla ve tutuklamanın tedbir oluşu ve bu tedbirden elde edilmek istenen maksadın adli kontrol hükümleri ile de sağlanabileceği anlaşıldığından sanığın CMK’nın 109/3-a ve b maddeleri uyarınca yurtdışı çıkış yasağı konulmak ve ikametinin bulunduğu kolluk kuvvetine haftanın pazartesi günleri imza atmak suretiyle tahliyesine … [karar verildi].

31. Kovuşturma aşamasında birçok tanığın beyanına başvurulmuştur:

i. Tanıklardan H.K. ve Ö.G. beyanlarında özetle başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantısı olup olmadığı konusunda bir bilgilerinin bulunmadığını ifade etmişlerdir.

ii. Tanık S.S.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:

“Ben sanığın sınıf arkadaşıyım. 2006-2010 yılları arasından Selçuk Üniversitesi’nde birlikte okuduk, aynı dönem mezun olduk. …E. [Başvurucu] o dönemde yurt öğrencisiydi, yurtta kaldığını söyledi, kendisi zaten yurt içerisindeydi. Sınavlara, derse gidip geldikçe beraber oturduk kalktık, sürekli sohbetimiz olurdu. Yurttan çıkmadan önce haftalık maç yaptıkları için iki sefer de maç yaptık. Samimiyetimiz arttı. Buradaki kişiler de yurtta arkadaşlardı. 2008-2010 yıllarında yurtta arkadaşı olan T.Ö. ve M.K. isimli arkadaşlarıyla eve çıktılar. Eve çıktıktan sonra da ben not almaya eve gitmeye başladım. …E.nin [Başvurucunun] o dönem S. Adında bir kız arkadaşı olduğunu, Ankara’da okuyordu, bende kaldığı zaman da kendisi S. İle görüşmeye giderdi. Ben evine gittiğim zamanda evinin cemaat evi olduğuna dair en ufak bir belirti yoktu. Çünkü evdeki konuşmalarımızda fetö ile ilgili en ufak bir şey geçmedi. Okuldan sonra E.yi [Başvurucuyu] telefondan hayırlı olsun diye aradım. O da bir sefer beni bayramda aradı. 2012-2013 yıllarında yüksek lisansta aynı sınıfa düştük. Hafta sonları Konya’da geçiyordu. E. [Başvurucu] ile takılıyorduk. Kendisi bu dönemdeki bütün konuşmalarında bu yapıya dair her zaman aşağılar şekilde konuşuyordu. Bu tarihten sonra bir kez düğününe gittiğimde ve sonra avukat M.Ö.M.nun düğününde görüştük. Bu düğündeki sohbetimiz sırasında kendisi zaten C. Başkanımız bunları terör örgütü diye ilan etti, bunlar mit tırları vb. olaylarla artık ne yapacaklarını bilmiyorlar, ülkeye ne şekilde zarar vereceklerini düşünüyorlar dedi. Hatta biz pkk terör örgütünden daha tehlikeli olduğunu düşünüyorduk. Ben bunu dediğimde beni onaylayarak konuştu. Yüzünde en ufak kızarıklık, zoruna gitme bir durum olmadı. Bu şekilde sürekli eleştiri yapmıştık …Çok sık derse giden birisi değilim ancak arkadaşların çoğunu az çok tanırım. Selçuk Üniversitesi’nde kimin hangi grupta olduğu belli olurdu. Kimlerin fetöcü olduğunu da şuan bile çok iyi biliriz. E.[Başvurucu] bunların tamamından uzak dururdu. Hepsiyle arasında mesafe vardı. Sınıf arkadaşları olduğu için her gruptan olanla konuşmaları olmuştur. Ancak kendi aralarındaki toplantılarda aralarında görmediğim gibi belirttiğim şekilde sürekli yadırgadığına da denk gelmişimdir…”

iii. Tanık M.K.nın beyanının ilgili kısmı şöyledir:

“…E.A.yı [Başvurucuyu] tanırım. 2006-2010 yılları arasında Konya Selçuk üniversitesi hukuk fakültesinde aynı sınıfta okuduk. 2007 yılında Alaaddin Keykubat Kredi Yurtlar kurumunda tanıştık. İlk iki yıl sanık bu yurtta kaldı. Fakültenin son iki yılı Bosna Hersek Mahallesinde sincapmarketin yanında yine okuldan arkadaşımız olan T.Ö. ile birlikte ev tuttuk. Üçümüz birlikte o evde kaldık. 2010 yılında fakülteden mezun oluncaya kadar bu evde birlikteydik. Birlikte kaldığımız diğer arkadaşımız T.Ö. Zonguldak’ın Devrek ilçesinde halen avukatlık yapmaktadır. Sanık ise hakimlik sınavına girdiği halde birkaç defa başarısız oldu. Sonrasında icra müdürü olduğunu ve hakimlik sınavını kazanarak mesleğe başladığını biliyorum. 2010 yılından sonra görüşmemiz yılda bir iki defa olmuştur. Hal hatır muhabbeti yapmışızdır. Fakülte boyunca ve evde kaldığımız süre içerisinde sanıktan Fetö Pdy lehine övücü hiçbir sözünü duymadım. Sözkonusu örgütle irtibatını gösterecek hiçbir davranışını görmedim. O dönemde bildiğimiz kadarı ile sözkonusu yapıya mensup kişiler Cuma namazına gitmiyordu. Ancak sanık E.[Başvurucu] bizlerle birlikte Cuma namazına gidiyordu. Ayrıca üniversite yıllarında aslen Ardahanlı olduğunu bildiğim S. İsimli bayan ile görüşüyordu. Sonradan bu kişi ile evlendiğini biliyorum. Ancak ben düğününe katılmadım…”

iv. Tanık T.Ö.nün beyanının ilgili kısım şöyledir:

“Sanık üniversiteden sınıf arkadaşım olmaktadır. Kendisi ile iki yıl devlet yurdunda kaldıktan sonra iki yıl da ben, M.K. ve sanık beraber eve çıktık. Evden kastım normal özel evdir. Üniversiteden sonra sanık ile sadece telefonla konuşmaya devam ettik. Ancak yüz yüze görüşmemiz olmamıştır. Sanığı tanıdığım süre boyunca sanık 5 vakit namazını kılan, dürüst biriydi. Kendisi bu yapı ile ilişkisi olanlarla konuşmaz ve bu yapıda olan kişileri de sevmezdi. Ben sanığın bu yapı ile bir bağlantısı olduğunu düşünmüyorum. 4 yıl boyunca sanıkla genelde hep beraberdik. İkinci öğretim öğrencisi olmamızdan dolayı dersten geç saatte çıkar ve beraber yurda giderdik. Sanığın bu süre boyunca bu yapının sohbetlerine katıldığını görmedim ve duymadım. Eğer katılmış olsa idi bilirdim. Sanığın bu yapı ile bir bağlantısı olduğunu düşünmüyorum. Sanık dönemin (2008-2010 arası) hükümetini çok severdi. Ancak sanığın 2008-2010 yılları arasındaki hükümet döneminde sevmediği tek şey, dönem hükümetinin bu yapıyı çok fazla destekliyor olmasıydı. Ayrıca sanık 2009 yılında yaşanan Davos krizinde dönemin başbakanını karşılamak için İstanbul’a gitmek istedi, ancak hukuk fakültesinde okumamız ve derslerin yoğunluğundan dolayı gidememiştir…”

v. Soruşturma aşamasında da başvurucu ile ilgili bir kısım beyanda bulunan E.Ç. kovuşturma aşamasında ise şu şekilde açıklamalarda bulunmuştur:

“Ben sanığı tanırım, kendisi Aksaray adliyesinde Cumhuriyet savcısı olarak görev yapıyordu, ben de Aksaray adliyesinde zabıt katibi olarak görev yapmaktayım, sanıkla birebir irtibatımız ara ara olmuştu, ben sanığın Fetö anlamında herhangi bir beyanına veya eylemine şahit olmadım, ben daha önce ayrıntılı ifade vermiştim, o dönem Aksaray adliyesinde savcı olarak görev yapan M.D. Fetöcü olarak bilinirdi, sanık E.A.nın [Başvurucunun] ara ara savcı M.D. ile görüştüğünü biliyorum ancak bu görüşmeleri Fetö anlamında olduğunu düşünmüyorum, ben savcı M.D.nin katibi olarak görev yaptığım için sanık E.A.[Başvurucu] ile M.D.nin görüşme yaptığı zamanlarda odada bulunurdum, benim bulunduğum görüşmelerde Fetö anlamında herhangi bir beyanı veya faaliyete şahitlik etmedim…”

vi. Soruşturma aşamasında da başvurucu ile ilgili bir kısım beyanda bulunan A.D. kovuşturma aşamasında ise şu şekilde açıklamalarda bulunmuştur:

“2014 yılı itibariyle geçici yetkiyle Aksaray ilinde Cumhuriyet savcısı olarak çalışmaya başladım, Aksaray adliyesinde göreve başladıktan sonra bana sormuş olduğunuz E.A.[Başvurucu] Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmaktaydı ve odası bana tahsis edilen odanın hemen yanındaydı, kendisiyle hoşgeldin ve iadeyi ziyaret sohbeti dışında hiç bir yakınlığım olmamıştır, E.A.[Başvurucu] adliye içerisinde Cumhuriyet savcısı T.A., B.D., H.K., M.A., M.Y., M.Y. ile sürekli birlikte hareket eden birisiydi, benim göreve başladıktan sonra o dönemin Cumhuriyet savcısı M.A.nın odasına beni kahvaltı için davet ettiğinde odada bulunan Cumhuriyet savcısı T.A., idare mahkemesi hakimlerinden A.K., K.S. ve A.A. ile Fetullah Gülen’e yönelik olarak tarafımca hakaret içeren sözler söylememden sonra bu kişiler tarafıma yönelik olarak sürekli düşmanca tavırlar sergilemeye başladılar, daha sonra Aksaray adliyesine Konya’dan A.Ö., Ankara’dan M.D. Cumhuriyet savcısı olarak atandı ve yine Denizli’den H.K. isimli hakim ile savcı A.M. göreve başladıktan sonra bu kişilerin grupları genişledi, çoğu zaman gruplar halinde birbirlerine ziyarette bulunmaktaydılar, E.A.[Başvurucu] ile odalarımızın yan yana olmasına rağmen ve aramızda hiç bir problem olmamasına rağmen odamın önünden geçerken bile selam vermeden geçmekteydi, hatta bu kişiler çoğu zaman birbirlerinin odasında toplanış sanki kapalı bir grup gibi sohbet etmekteydiler, MİT tırları kapsamında ihraç edilen Y.K.nın yukarıda saydığı kişiler üzerinde gözle görülür bir etkinliği vardı, meslekten ihraç edilmiş olmasına rağmen adliyeye gelip gitmekte olan Y.K. bu kişilerle çoğu zaman birlikteydi ve kendisine sanki görevdeki bir Cumhuriyet savcısı gibi davranılmaktaydı, o dönemin Cumhuriyet savcısı E.A.nın [Başvurucunun] FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargısal yapılanması dahilinde olduğunu gözlemledim, kendisiyle hiç bir zaman şahsi bir problemim, husumetim olmadı…”

vii. Tanık H.Ç. ise şu şekilde açıklamalarda bulunmuştur:

“2013 yılı Temmuz ayında Van ili Erciş ilçesinden Aksaray merkez Cumhuriyet savcılığına atandım, o tarihten beri Aksaray’da görev yapıyorum, …İddianame sanığı olan E.A.yı[Başvurucuyu] tanırım, kendisi 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminden önceki kararname ile Artvin Cumhuriyet Savcılığı’na atanmıştı, 16 Temmuz 2016 tarihinde HSYK tarafından meslekten ihraç edildiğini öğrendim, E.A.[Başvurucu] yanlış hatırlamıyorsam 2013 yılı Eylül ya da Ekim ayında kura ile Aksaray adliyesine Cumhuriyet savcısı olarak atanmıştı, kendisinin odası benim odamla yanyanaydı, ayrıca lojmanda benim oturduğum dairenin hemen altında oturuyordu, E.A.[Başvurucu] ile hem odalarımızın yanyana olması hem de lojmanda eşlerimizin tanışması nedeniyle tanışıklığımız ilerlemişti, bu anlamda kendisini tanıyorum, …kendisiyle tanışıklığımız sürecinde kendisinin hükümeti eleştirdiğini biliyorum ancak Büyük Birlik Partisi’nden sürekli bahsetmesi ve Y.T. ile samimiyetlerini dile getirmesi nedeniyle ben kendisinin bu milliyetçi yapısı dolayısıyla hükümeti eleştirdiğini düşünüyordum …E.A.[Başvurucu] söylediğim gibi hem hükümeti eleştiriyordu hem de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra tamamına yakını meslekten ihraç edilen Aksaray eski hakim ve savcılarının çoğu ile samimiydi, bazılarını da ilginçtir sevmezdi, ben yukarıda belirttiğim Büyük Birlik Partisi vurgusu ve kayınbiraderinin de Anadolu Ajansında muhabir olarak göreve başlaması nedeniyle kendisi ile alakalı o dönemin tabiri ile cemaatçi olmadığını, hükümeti Büyük Birlik Partisi yapısı nedeniyle eleştirdiğini düşünüyordum, …bu kapsamda E.A.nın[Başvurucunun] hükümete olan eleştirilerini kendisinin milliyetçi yapısı nedeniyle yaptığını düşünüyordum, kendisinin karakterini de bildiğim için bir türlü cemaatçi yaftasını kendisine yakıştıramıyordum, …E.A.[Başvurucu] söylediğim gibi hükümeti eleştiriyordu ancak ben hükümeti eleştirdiği kadar Fethullah Gülen yapılanması aleyhine konuştuğunu hatırlamıyorum, bu yapılanma ile ilgili kendisi çok konuşmazdı, 15 Temmuz 2016 darbe girişimiden 2 ya da 3 ay önce olabilir tam hatırlamıyorum ancak 2016 yılı içerisinde olduğundan eminim kendisine Fethullah Gülen yapılanmasının yurtdışında okullar açtığını, Türkçe’yi oradaki insanlara öğrettiğini, Doğu Anadolu’da fakir ve kimsesiz çocukları PKK’nın kucağından aldığını, bu gibi olumlu faaliyetler yapmışken …neden devlete ve hükümete karşı bu şekilde düşmanca davrandığını anlayamadığımı kendisine ifade ettiğimde kendisinin bana ‘Bunlar beni okuttu.’ Şeklinde bir sözü oldu ancak bu sözden sonra başka herhangi bir şey söylemedi, ben bu sözü ağzından kaçırdığını anladım, kendisi ile yaklaşık 3 yıllık tanışıklığımız döneminde bu söz dışında bu minvalde konuştuğunu hatırlamıyorum, o günkü düşünceme göre kendisi bu sözü ağzından kaçırmıştı, ben ağzından kaçırdığını anlayınca ve bu konuda bana bilgi vermek istemediğini görünce bu konuyu kendisine sormadım, …15 Temmuz Darbe Girişiminin hemen ertesi günü kendisinin meslekten ihraç edilmesi sonucu eşim ve ben de kendisi ile ilgili bu şüpheler de olduğu için bir daha ne kendisini ne de eşini aramadık görüşmedik, HSK tarafından darbe girişiminin hemen ertesi kendisinin meslekten ihraç edilmesi bizim aklımıza demek ki bizim bilmediğimiz başka şeylerde var düşüncelerini getirdi, bu kapsamda ne kendisiyle ne de eşiyle bir daha görüşmedik, kendisi tutuklu bulunduğu cezaevinden bana sahip çıkmadın diyerek ve beddua da ederek bir mektup gönderdi, …Yine E.A.[Başvurucu] ile ilgili 15 Temmuz Darbe Girişiminden önce bir konuşmamız sırasında Aksaray adliyesinde hakim olarak görev yapan ve sonra Erzurum’un bir ilçesine tayin olan Hakim A.A.nın Selçuk Üniversitesi’nde öğrenci iken başının kapalı olduğunu ve Fethullah Gülen yapılanması içerisinde öğrenci ablası olduğunu ifade etmişti, bunu da belirtmek isterim bu da kendisi hakkında benim lehe düşünmemi sağlayan unsurlardan bir tanesiydi, çünkü bu şekilde bir hakimle ilgili 15 Temmuz Darbe Girişiminden önce bilgi veren birisi nasıl bunlardan olabilir sorusunu sorduruyordu …Yine E.A.[Başvurucu] ile ilgili 15 Temmuz Darbe Girişiminden sonra kendisinin üniversiteden aynı sınıfta okuyan ve Aksaray adliyesinde Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan O.K. ve M. B. İsimli savcılarımıza kendisinin üniversite ile ilgili durumunu sordum, Cumhuriyet savcısı O.K., EA.yla [Başvurucuyla] aynı dönem Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuduklarını, kendisinin normal öğretim E.A.nın [Başvurucunun] ikinci öğretim olduğunu, E.A. [Başvurucu] ile ilgili arkadaşı olan T.Ö. isimli halen Zonguldak Devrek ilçesinde avukatlık yapan kişinin üniversite dönemi itibariyle ayrıntılı bilgiye sahip olduğunu bu avukat arkadaşından öğrendiğine göre E.A.nın [Başvurucunun] üniversite döneminde Fethullah Gülen yapılanması aleyhinde konuştuğunu ve hükümete bunlara çok yüz verdiği için kızdığını söylediğini bana iletti, T.Ö. isimli bu avukat E.A. [Başvurucu] ile 2 yıl aynı evde kalmış, …bahsettiğim M.B. isimli Cumhuriyet savcımız, E.A.yı [Başvurucuyu] simaen tanıdığını, kendisinin küpeli, şapka takan, değişik giyinen bir kişiyle takıldığını hatırladığını, hakkında bu yapılanma kapsamında bilgisi olmadığını ifade etti,…Bilindiği üzere hakim ve cumhuriyet savcılarının hangi safta yer aldığı 2014 yılı HSK seçimleri sürecinde 3 aşağı 5 yukarı ortaya çıkmıştı, beni bağımsız adaylara oy vermem yönünde arayanlar da oldu, odama gelenler de oldu ancak E.A.nın [Başvurucunun] benden söz konusu FETÖ ile irtibatlı olduğu tespit edilen bağımsız adaylar grubuna oy vermem yönünde herhangi bir talebi olmadı ancak kendisinin akademi döneminde akademi başkanı olan A.N.G.den olumlu bahsettiğini hatırlıyorum ayrıca 2014 yılı HSK seçimlerinden bir gün önce Cumhuriyet Başsavcısı G. Bey, bütün Cumhuriyet savcılarını cep telefonuyla aramış ve Yargıda Birlik Platformu’nun adaylarına oy vermesini istemişti, beni de aramıştı, E.A.yı [Başvurucuyu] da aramış, E.A.[Başvurucu] seçim gününden sonraki günlerde G. Başsavcı’nın bu telefonla aramasını yadırgamış ve bundan duyduğu rahatsızlığı bana iletmişti…”

32. Yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 17/4/2018 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan beraatine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

“…sanığın örgütün haberleşme aracı olan bylock programını kullanmadığı, sanığın Bank Asya hesap varlığı ve hesap hareketinin bulunmuyor olması sebebiyle talimatla bank asyaya para yatırmadığı, suçlamaları kabul etmeyen sanığın üniversitede bir süre yurtta kaldıktan sonra tanıklar M.K. ve T.Ö. ile birlikte beraber evde kaldıklarını ve bu evin FETÖ evi olmadığını belirttiği, tanıklar M.K. ve T.Ö.’nun sanığın beyanlarını doğruladığı ve sanığın örgüt ile bağlantısı olduğuna dair herhangi bir hususa rastlamadıklarını, sanığın örgütle bağlantısının olmadığını düşündükleri yönünde beyanda bulundukları, sanık ile aynı adliyede çalışan ve beyanları yukarıda bulunan tanıkların ise beyanlarında somut bilgiler anlatmadıkları, sanığın FETÖ ile irtibatlı eski meslektaşları ile fiziki iletişim halinde olmasının sanığın örgüt üyesi olduğunu gösterecek yeterlilikte olmadığı, zira tanıklardan bir kaçının sanığın yaptığı bu görüşmelerin mesleki nezaket kuralları dışında olduğu ile ilgili herhangi bir gözlemin olmadığını belirttikleri, bu hususlar ile dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde bu husus yönünde de sanık savunmasının aksinin ispat edilemediği, yine her ne kadar BTK’dan gelen HTS kayıtlarına göre sanığın örgüt mensupları ile görüşmesinin olduğu belirtilmiş ise de; sanığın örgüt üyesi olabilecek kişilerin dışında başka kişilerle de görüştüğü, örgütün yapısı ve bir kısmının sanığın eski meslektaşı olması hususları dikkate alındığında sanıktan görüştüğü kişilerin örgüt üyesi olduğunu bilmesinin beklenemeyeceği ve bu kişilerle yaptığı görüşmelerin içeriklerinin dosyada bulunmaması sebebiyle bu hususun örgüt üyeliği için yeterli kabul edilmeyeceği, HSK’dan gelen cevabi yazıda sanık aleyhine yeni ve yeterli herhangi bir delilin bulunmadığı görülmüş olmakla sanığın örgüt üyeliğine dair, yoğunluluk, çeşitlilik ve süreklilik gibi yukarıda ayrıntılı anlatılan şartları taşıdığına dair yeterli eylem ve delilin dosya kapsamında tespit edilemediği görülmüş olup sanığın cezalandırılmasına yeterli, her türlü şüpheden uzak, şüpheyi kanaat düzeyine vardıracak, kesin, inandırıcı ve somut delil bulunamadığı, bu nedenle yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı…”

33. Başvurucu hakkında verilen beraat hükmü Cumhuriyet savcısınca istinaf edilmiştir. Cumhuriyet savcısının istinaf talebinin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesince sanık E.A. [Başvurucu] hakkında delil yokluğundan beraat kararı verilmiştir. Karar celsesinde sanık hakkında incelemesi devam eden digital materyal sonuçlarının beklenmesi tevsi tahkikat olarak talep edilmiş mahkemece bu husus reddedilerek hüküm kurulmuştur. Kovuşturma aşamasında kanaatimizce bu hususun da tamamlanmasından sonra hüküm kurulması gerekirken eksik araştırma ile mevcut delillere göre hüküm kurulmuştur. “

34. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla davanın istinaf incelemesi devam etmektedir.

IV. İLGİLİ HUKUK

35. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel (B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39) başvurusu hakkında verilen karar.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

36. Mahkemenin 3/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

37. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın gerekçesiz bir kararla tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında tutuklama nedenlerinin bulunduğunun somut gerekçelerle açıklanmadığını, kaçma şüphesinin olmadığını, tüm bu nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. Bakanlık görüşünde, tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile Artvin ve Rize Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.

39. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir eyfiyetin bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.

40. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

B. Değerlendirme

41. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. Maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

42. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” kenar başlıklı 15. Maddesi şöyledir:

“Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”

43. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. Maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.”

44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

1. Uygulanabilirlik Yönünden

45. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa’nın 15. Maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).

46. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa’nın 15. Maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa’nın 13. Ve 19. Maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa’nın 15. Maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan bu iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

48. Genel ilkeler için bkz. Metin Evecen (B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52) başvurusu hakkında verilen karar.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

49.Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamalarıyla 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. Maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

50. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

51. Artvin Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında, başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna genel olarak değinilmiş; bu noktada HSYK’nın başvurucuyu Cumhuriyet savcılığından açığa alma kararına özel olarak vurgu yapılmış ancak herhangi bir olguya ilişkin başka açıklamaya yer verilmemiştir.

52. İddianamede ise başvurucunun meslekten ihraç edilmesine, FETÖ/PDY’den hakkında işlem yapılan kişilerle telefon görüşmesi yapmasına ve iki tanığın başvurucuya ilişkin beyanına dayanılmıştır.

53. Buna göre başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamanın dayanaklarından birisi, başvurucunun meslekten önce açığa alınıp daha sonra ihraç edilmesidir.

54. 15/7/2016 tarihinde gerçekleşen askerî darbe teşebbüsünden sonra 21/7/2016 tarihinde -ülke genelinde- olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl bugüne kadar birçok kez uzatılmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 12, 48). Olağanüstü hâl döneminde alınan tedbirlerden biri de 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin KHK’nın 3. Ve 4. Maddeleri uyarınca “terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca (MGK) karar verilen yapı, oluşum veya gruplara” üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kamu görevlilerinin veya yargı mensuplarının görevlerinden uzaklaştırılması ya da kamu görevinden veya meslekten çıkarılmasıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 56-59).

55. Anayasa Mahkemesince daha önce de ifade edildiği üzere 667 sayılı KHK’nın 3. Ve 4. Maddelerine göre kamu görevinden veya meslekten çıkarma tedbirlerinin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle kişi/kişiler arasında bağ kurulması şartı aranmamış; devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK’ca karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla bağ kurulması yeterli görülmüştür. Ayrıca bu tedbirlerin uygulanabilmesi için söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba üyelik veya mensubiyet şeklinde olması zorunlu olmayıp iltisak ya da bunlarla irtibat şeklinde olması da yeterlidir. Öte yandan anılan maddelerde, terör örgütleri veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK’ca karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile üyeler arasındaki bağın sübut derecesinde ortaya konulması aranmamıştır [AYM, E.2016/6 (D. İş), K.2016/12, 4/8/2016, §§ 84-86].

56. Anayasa Mahkemesi, 667 sayılı KHK’nın 3. Ve 4. Maddeleri kapsamında kamu görevinden veya meslekten çıkarmanın adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran bir olağanüstü tedbir niteliğinde olduğunu, bu kapsamda yapılacak değerlendirmenin adli suç veya disiplin suçu niteliğindeki somut bir eylemin soruşturulması mahiyetinde bulunmadığını, burada ulaşılacak kanaatin cezai sorumluluğun tespitinden bağımsız olduğunu belirtmiştir (AYM, E.2016/6 (D. İş), K.2016/12, 4/8/2016, §§ 79, 86, 96).

57. Dolayısıyla darbe teşebbüsü sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl döneminde alınan görevden uzaklaştırma, kamu görevinden veya meslekten çıkarma tedbirlerinin yukarıda belirtilen özellikleri, bu tedbirlerin uygulanabilmesi için gerekli şartların niteliği birlikte dikkate alındığında başvurucu hakkında görevden uzaklaştırma ve/veya kamu görevinden çıkarma tedbirlerinin uygulanmasının -tek başına- suç işlediğine dair kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir (Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 70).

58. Diğer taraftan başvurucunun FETÖ/PDY’ye üye olma suçu kapsamında hakkında işlem yapılan kişilerle telefon görüşmesi yapmasına dayanılmıştır. Başvurucu herkesle görüştüğünü, görüştüğü kişilerin yapısını bilmesinin mümkün olmadığını ifade etmiştir.Başvurucunun hayatın olağan akışına uygun bu savunması karşısında -içeriği belli olmayan- bu görüşmelerin örgütsel bir görüşme olduğuna yönelik savunmanın aksini gösterir bir delil soruşturma makamlarınca ortaya konulamamıştır.

59. Son olarak soruşturma mercileri, başvurucu yönünden iki tanığın vermiş olduğu beyana dayanmaktadır. Söz konusu beyanlarda, başvurucunun çalışmış olduğu adliyede FETÖ/PDY mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile çok samimi ilişki içinde olduğu, M.D. isimli FETÖ/PDY mensubu Cumhuriyet savcısının odasına ara sıra gidip geldiği ifade edilmiştir. Tanıklardan A.D. başvurucunun FETÖ/PDY mensubu olduğunu düşündüğünü de ifade etmiştir. Ancak bu tanık beyanlarında başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğuna, bu örgütle bir örgütsel bağlantısı olduğuna veya hangi örgütsel eylemlerde bulunduğuna ya da başvurucunun örgütsel konumuna ilişkin herhangi bir vaka veya olguya dayanılmamaktadır. Yani söz konusu tanık anlatımı, kişisel kanaatin açıklanması niteliğinde olup eylem bilgileri ihtiva etmemekte ve bu anlamda yargı makamlarının denetim yaparak söz konusu beyanları doğrulamasına ya da çürütmesine imkân vermemektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43).

60. Öte yandan Mahkeme, yargılama süresinde birçok tanık dinlemiştir. Bu tanıklardan S.S., M.K. ve T.Ö.nün beyanları incelendiğinde başvurucunun geçmiş yaşamına ilişkin olarak somut olgular içeren anlatımlarda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Bu beyanlarda, başvurucunun üniversite dönemlerinden itibaren FETÖ/PDY ile bir bağının olmadığının hatta bu örgütle ilgili aleyhe birtakım beyanlarının olduğunun belirtildiği görülmektedir. Ayrıca soruşturma aşamasında beyanı alınan E.Ç.nin yargılama sürecinde başvurucunun FETÖ/PDY ile bağını ortaya koyacak herhangi bir eylemine rastlamadığını ifade ettiği, bir diğer tanık A.D.nin ise Mahkemedeki beyanında da somut bir olguya yer vermediği anlaşılmaktadır.

61. Sonuç olarak tutuklama kararında ve soruşturma sürecindeki belgelerde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır. Kaldı ki bu tespit kovuşturma evresi bakımından da geçerlidir.

62. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

63. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan dönemde Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.

64. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa’nın 15. Maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.

c. Anayasa’nın 15. Maddesi Yönünden

65. Tutuklama tedbirinin uygulanması suretiyle bireylerin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına keyfî olarak müdahale edilmemesini sağlayacak güvencelerin başında suç işlendiğine dair belirtinin ortaya konulması gelmektedir. Suç işlendiğine dair belirtinin bulunması tutuklama tedbiri için ön koşul olduğundan aksi durumun kabulü, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin tüm güvencelerin anlamsız hâle gelmesi sonucunu doğurur. Dolayısıyla -hangi nedenle benimsenmiş olursa olsun- olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde de kişilerin suç işlediklerine dair belirti bulunmadan tutuklanmaları durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olarak kabul edilemez (Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, § 109; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 156).

66.Somut olayda Anayasa Mahkemesince, soruşturma makamlarının suç işlediğine dair belirtileri somut olgularla ortaya koymadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurdukları sonucuna varılmıştır (bkz. § 60). Bu itibarla olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa’nın 15. Maddesinin başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Şahin Alpay, § 110; Mehmet Hasan Altan (2), § 157).

67. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa’nın 15. Maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Serdar ÖZGÜLDÜR ve Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamışlardır.

d. 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. Maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

69. Başvurucu, manevi tazminat talebinde bulunmuş ancak miktarını belirtmemiştir.

70. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucu hakkındaki davada 10/10/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir (bkz. § 30). Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiştir. Bu durumda tazminat dışında ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir hususun bulunmadığı anlaşılmaktadır.

71. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR ve Kadir ÖZKAYA’nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/322) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/7/2019 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Dosyanın incelenmesinden; başvurucu hakkındaki soruşturmanın 15.7.2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün hemen ardından 16.7.2016 tarihinde başlatıldığı, 19.7.2016 tarihli tutuklama kararının FETÖ/PDY üyeliği ve Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs iddiasına dayalı bulunduğu, bu karar verilirken başvurucunun, FETÖ üyesi olduğundan bahisle HSYK 2. Dairesince 16.7.2016 tarihinde verilmiş açığa alma kararı gibi kuvvetli suç şüphesini gösterir somut bir olguya, kaçma ve delilleri karartma ihtimalinin bulunmasına, adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacak olmasına ve isnat edilen (katalog) suça göre tutuklamanın orantılı bir tedbir olmasına dayanıldığı ve tutuklama gerekçesinin bu hususlara göre oluşturulduğu, tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ile isnat edilen suçun içeriği birlikte değerlendirildiğinde, tutuklamaya dair mahkeme kararının olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği, başvurucuya isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi gözetildiğinde de tutuklama tedbirinin ölçülü kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.Öte yandan gerek soruşturma ve gerekse kovuşturma aşamalarında da kimi tanıklarca başvurucu aleyhine beyanlarda bulunulduğu da görülmektedir.

Hal böyle olunca, Cumhuriyet Savcısınca bozulması istemiyle aleyhine kanun yoluna başvurulup istinaf aşamasında derdest durumda olduğu anlaşılan ve başvurucunun üzerine atılı “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan beraati yolunda verilmiş bulunan kesinleşmemiş Mahkeme kararından hareketle, ilk tutuklama konusunda bir değerlendirme yapılamayacağı, tüm bu hususlar birlikte dikkate alındığında başvurucunun tutukluluğunun hukuki olmadığı sonucuna varılamayacağı sonuç ve kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.

 

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye

Kadir ÖZKAYA

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(E.A. [1.B.], B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § …)
   
Başvuru Adı E.A.
Başvuru No 2016/78293
Başvuru Tarihi 29/12/2016
Karar Tarihi 3/7/2019
Resmi Gazete Tarihi 11/9/2019 - 30885
Basın Duyurusu Var

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 2
100
101
161
5237 Türk Ceza Kanunu 314
3713 Terörle Mücadele Kanunu 1
2
3
35
5235 Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun 10
12

11.9.2019

BB 86/19

Tutuklamaların Hukuki Olmaması Nedeniyle Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edilmesi

 

Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü 3/7/2019 tarihinde, Mustafa Açay (2016/66638) ve E.A. (B. No: 2016/78293)  başvurularında Anayasa’nın 19. Maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

 

Olaylar 

Cumhuriyet savcısı olan ve farklı illerde görev yapan başvurucular 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan başlatılan soruşturmalar kapsamında gözaltına alınmış, Sulh Ceza Hâkimliği kararıyla Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanmıştır. Başvurucuların tutuklama kararına itirazları reddedilmiştir. Başvurucular bunun üzerine bireysel başvuruda bulunmuştur. Diğer taraftan Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılamada başvurucuların beraatına karar verilmiştir. Bu kararların istinaf incelemesi bireysel başvuruların yapıldığı tarihte devam etmektedir.  

İddialar 

Başvurucu, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi 

Tutuklama tedbirinin ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığı hususu incelenmiştir. Başvurucuların tutuklanmasına karar verilirken, FETÖ/PDY ile irtibatlı olduklarına dair meslekten uzaklaştırma kararına, 15 Temmuz darbe teşebbüsü nedeniyle yaşanan olağanüstü durum sebebiyle devam eden bir tehdit bulunduğuna dayanılmıştır.

Darbe teşebbüsü sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl döneminde alınan kamu görevinden veya meslekten çıkarma tedbirlerinin özellikleri ve bu tedbirlerin uygulanabilmesi için gerekli şartların niteliği dikkate alındığında başvurucular hakkında görevden uzaklaştırma ve/veya meslekten ihraç tedbirlerinin uygulanmasının -tek başına- suç işlediğine dair kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir.

Soruşturma makamları bir kısım tanık beyanlarına dayanarak başvurucuların atılı suçu işlediğini iddia etmiştir. Bu bağlamda soruşturma ve kovuşturma aşamasında birçok tanık dinlenmiştir.

Başvurucuların FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisakını doğrudan ve somut olgularla ortaya koyan tanık beyanına rastlanmadığı gibi, bazı tanıklar başvurucuların FETÖ/PDY'ye aidiyet, iltisak veya bu örgütle irtibatına şahit olmadıklarını; bazı tanıklar ise başvurucuların FETÖ/PDY'ye karşı olduğunu belirtmişlerdir.

Bu itibarla soruşturma ve kovuşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmelerde, somut olayda suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.

Suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucular hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan dönemde Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.

Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığı da incelenmiştir.

Hangi nedenle benimsenmiş olursa olsun olağanüstü dönemlerde de kişilerin suç işlediklerine dair belirti bulunmadan tutuklanmaları, durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olarak kabul edilemez. Somut olaylarda soruşturma makamları suç işlediklerine dair belirtileri somut olgularla ortaya koymadan başvurucular hakkında tutuklama tedbirine başvurmuştur.

 Bu itibarla Anayasa’nın 15. maddesinin de başvurucuların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle başvurucuların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.

 

  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi