TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İSMAİL ÇITAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/78629)
Karar Tarihi: 28/11/2019
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Umut FIRTINA
Başvurucu
İsmail ÇITAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması ve tutukluluğa yönelik itirazın sürüncemede bırakılması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; mal varlığına elkoyma tedbiri uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkının; ceza infaz kurumunda tutuklu bulunduğu sürede müdafisiyle görüşmelerine zaman sınırı koyulması nedeniyle savunma hakkının; ceza infaz kurumunda koğuş kapasitesini aşacak şekilde çok sayıda kişiyle birlikte tutulması nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağının; koğuş içerisi ile ortak yaşam alanının kamera ile izlenmesi ve mektuplarının okunması nedenleriyle de özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
9. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
11. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan, başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitlere Selçuk Özdemir ([GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017) kararında ayrıntılı şekilde yer verilmiştir (Selçuk Özdemir, § 22).
B. Başvurucuyla İlgili Süreç
12. Olay tarihinde Konya'nın Beyşehir ilçesinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucu hakkında 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu değerlendirilerek FETÖ/PDY'nin hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
13. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Genel Kurulunun 24/8/2016 tarihli kararı ile başvurucunun meslekten ihraç edilmesine karar verilmiş ve anılan karar 29/11/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
14. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla meslekten ihraç edilenler hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki yazısı üzerine Seydişehir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 16/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
15. Seydişehir Cumhuriyet Başsavcılığı 20/7/2016 tarihinde anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanması istemiyle başvurucuyu Seydişehir Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
16. Başvurucunun sorgudaki ifadesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Ben üzerime atılı suçlamayı biliyorum ancak hangi fiiller nedeniyle suçlandığımı bilmiyorum. Olmayan şeyler nedeniyle suçlanılmayız. Darbe olayına nasıl bizimle ilgili bir bağlantı kuruldu. Ben darbe teşebbüsü sırasında halı sahada maç yapıyordum ve olayı duyar duymaz olayı lanetledik hep beraber. Bizi nasıl bu olayın içinde gördüler anlayamıyorum. Bize dosya kapsamında şu veya bu eylemimizden dolayı bu fiiller bağlantınız var diye bir olgu ortada yoktur. Daha çok hangi okulda okudunuz ne yaptınız şeklinde sorular vardır. Sorulan soruların da hiçbirisi darbe ile alakalı değildir. Benim ne darbe ile ne de FETÖ terör örgütü ile herhangi bir bağlantım yoktur. Ben darbeyi öğrenir öğrenmez gece 12 gibi facebook üzerinden kınama mesajlarımı gönderdim. Buna ilişkin face book çıktılarımı savcılık temin edememiş ancak avukatım çıkartmıştır. Şimdi mahkemenize de sunacağız. Zaten meslekten el çektirilmisiz ve devam eden soruşturmaları etkileme gibi bir durum söz konusu değildir. Pasaportum da yoktur. Kaçma şüphem mevcut değildir. Tutuklu yargılanmak suçlu olduğumuzu göstermeyeceği gibi tutuksuz yargılanmamız da suçsuz olduğumuzu göstermeyecektır. Şu anda ülke olağan üstü bir durumdan geçmektedir. Suçsuz olduğum için kaçmam mümkün değildir. Tutuksuzyargılanmak istiyorum. Mahkeme aksi kanaatte ise adli kontrol hükümleri ile serbest bırakılmayı talep ediyorum."
17. Seydişehir Sulh Ceza Hâkimliği 20/7/2016 tarihinde başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun atılı suçu işlediğine dair yoğun ve kuvvetli suç şüphesinin mevcut olduğu belirtilmiştir. Hâkimlik ayrıca, atılı suçun tutuklamayı gerektiren katalog suçlardan olduğunu ve atılı suçun kanunda öngörülen yaptırımının alt ve üst sınırları ile başvurucunun sosyal durumuna göre kaçma şüphesinin bulunduğunu belirtmiştir. Kararda bunun yanında mağdur ve tanıklar üzerinde baskı yapma ihtimalinin mevcut olduğuna dikkat çekilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"1- Şüpheli İsmail Çıtak'ın üzerine atılı Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme ve Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçlarını işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığı, söz konusu suçun mahiyeti, bu suç yönünden verilmesi beklenen ceza miktarı, madde metninde öngörülen cezaların alt ve üst sınırları, şüphelinin kaçma ve saklanma şüphesi,mağdur ve tanıklar üzerinde baskı yapma ihtimali, üzerine atılı suçun CMK'nin 100/3 maddesindeki katalog suçlardan olması göz önünde bulundurularak şüphelinin TUTUKLANMASINA,... [karar verildi.]"
18. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, Konya Sulh Ceza Hâkimliği 1/8/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İtiraz dilekçelerinde ileri sürülen hususlar dikkate alınarak yapılan değerlendirmede, Konya Seydişehir Sulh Ceza Hakimliği'nin itiraza konu kararının CMK 100 ve 101. Maddelerine uygun olarak verildiği, kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren delillerin somut olgularla gerekçelendirilerek açıklandığı, usul ve yasaya aykırı herhangi bir husus bulunmadığı görülmekle aşağıdaki karar verilmiştir.
Tutuklu şüpheli İsmail ÇITAK'ın tutuklama kararına karşı yapmış oldukları itirazlarının reddine ... [karar verildi.]"
19. Seydişehir Cumhuriyet Başsavcılığı 2/8/2016 tarihinde, soruşturmanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesinin gerektiğini belirterek yetkisizlik kararı vermiştir.
20. Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği 10/11/2016 tarihinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine başvurucunun da aralarında bulunduğu çok sayıda şüphelinin tutukluluk durumunu incelemiş ve diğer şüphelilerle birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Tüm şüphelilerin dosya içeriğine göresilahlı terör örgütü olan FETÖ/PDY üyesi olduklarına dair deliller bulunduğu, suçların niteliği, mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunması, şüphelilerin kaçma şüphesi altında olduğunu gösteren somut olguların bulunması, şüphelilerin işlediği iddia edilen suçun henüz tamamlanmadığı ve tamamlama yönünde ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini yıkmak için faaliyetlerin devam ettiği şüphesi bulunduğu, bu terör örgütünün Türkiye Cumhuriyet tarihinde görülen en tehlikeli terör örgütü olup, diğer terör örgütlerini de yönlendirdiğinin değerlendirildiği, AİHM'nin WEMHOFF/ALMANYA kararında da belirtildiği üzere 'şüphelinin salıverilmesi halinde adaletin işleyişine zarar verecek faaliyette bulunma tehlikesinin varlığı tutuklama nedenidir' kararı da dikkate alınarak, delilleri yok etme gizleme değiştirme ihtimalini gösteren olguların bulunması ve şüphelilere isnat edilen suçun niteliği, atılı suçun CMK'nın 100/3 maddesinde öngörülen suçlardan oluşu ve atılı suç ile tutuklama tedbirinin orantılı bir tedbir niteliğini taşıması dikkate alınarak yukarıda isimleri yazılı şüphelilerin CMK'nın 108. maddesi uyarınca tutukluluk hallerinin devamına"
21. Başvurucu; Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen kararın kendisine 28/11/2016 tarihinde tebliğ edildiğini, 29/11/2016 tarihinde ise karara itiraz ettiğini ifade etmiştir. Başvurucu nihai kararın kendisine tebliğ edilmediğini, itiraz mercii tarafından inceleme süresinin yedi gün olduğunu, 8/12/2016 tarihinde Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararın tebliğ edilmesiyle 29/11/2016 tarihli itirazının kesin olarak reddedildiğini düşündüğünü belirterek bireysel başvuruda bulunduğunu bildirmiştir.
22. Başvurucu 20/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 10/7/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır.
24. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer almak suretiyle terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddia edilmiştir. İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular özetle şöyledir:
i. Başvurucunun HSYK Genel Kurulunun 24/8/2016 tarihli kararı ile hâkimlik mesleğinden ihraç edildiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun örgüt mensubu hâkim/savcı adaylarının diğer adaylar arasında tanınması ve ön plana çıkartılması amacıyla oluşturulan 12. Dönem Adli Yargı Yıllık Kurulu üyeliği yaptığı belirtilmiştir.
iii. HTS kayıtlarıyla ilgili olarak düzenlendiği belirtilen bilirkişi raporuna göre başvurucunun, haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma başlatılan kişiler veya FETÖ/PDY ile bağlantısı nedeniyle haklarında işlem yapılan kurumlarla telefon görüşmesi yaptığı belirtilmiştir.
iv. Hakkında aynı suçtan yürütülen soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Y.B. ve S.Ö.nün beyanlarında özetle başvurucunun yapılanma içerisinde 5. derecede olduğunu, 2014 yılı ve sonrası 12. dönem hâkim ve savcılarının grup sorumluğu görevini yürüttüğünü, kendisinin (Y.B.) T4 grubu olarak başvurucunun da aralarında bulunduğu on bir hâkim ve savcı ile irtibat kurduğunu ifade ettikleri belirtilmiştir.
25. Dosya kapsamındaki tanık beyanları şöyledir:
i. S.Ö.nün ifadesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... Ben adaylık dönemimde yapılanma içerisinde derecem 4'tü. Ben ve Cumhuriyet savcısı O.U.'nun 2012 yılının başında derecemizin 5'e çıktığını C.K. bize söyledi. C.K, benimle aynı dönemde olan ve 12. Dönemin devre abiliğini yapan kişidir. Bu nedenle ben de bizim dönemin tüm FETÖ/PDY terör örgütü mensubu hâkim ve savcılarının kim olduklarını hem C.K. ile aynı evde kalmam ve hem de grup sorumluluğu görevi verilmesi nedeniyle bilmekteyim. İsimlerini tek tek vereceğim ... İsmail Çıtak (hâkim-örgüt içerisinde 5. Derecededir) ...
...2014 yılı ve sonrası 12. Dönem hâkim ve savcılarının grup sorumluları ise ... İsmail Çıtak ... 'dır...
... kaldığım ev haricinde başka tüm evlere gittiğim için yukarıda belirttiğim hakim savcı isimlerinin kesinlikle bu yapılanmaya bağlı olduğunu biliyorum, teşhis edebilirim ..."
ii. Y.B.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... 2015 yılı 4 Temmuz'da Konya ilinde görevlendirilmem nedeniyle taşındım ...(K)'den T5 grubunu devir aldıktan sonra (A) Bylock'tan (E) ile bizi eşleştirdi ve tanıştık, haberleştik. Bir gün Konya'ya geldi... C.K.'nin İsmail Çıtak ve ... İle irtibat kuracağını kararlaştırdık... İsmail Çıtak, Çumra'dan Fatih, Karapınar'dan C.K. ile bağlantı kuruyordu... Ben T4 grubu olarak ... İsmail Çıtak olmak üzere toplam 11 hâkim ve savcı ile irtibat kurdum. T4 grubu yanlış hatırlamıyor isem 108000 ile 135000 arasındadır. Toplamda T4 ve T5 grubu olarak sorumluluğumda olan hâkim ve savcılar ... Beyşehir'den İsmail Çıtak... "
iii. Y.B.nin 10/6/2017 tarihinde başka bir soruşturma kapsamında verdiği ifadesinin ilgili kısmı ise şöyledir:
"... 2015 yılının Ağustos ayında (A) Konya iline geldi ve R.Ö'nün evinde toplantı düzenledi. Bu toplantıya ben, R.Ö., (A), (K) ve (E) isimli şahıslar katıldık. Bu toplantıda (A) bize Hukuk Fakültesi öğrencisi imiş gibi temel hukuki terimlerden (tanık, sanık, müşteki, adli ve idari yargı) bahsetti. (A), toplantı yaptığı bizlerin hâkim ve savcılar ile ilgileneceğimiz, yani örgüte bağlı hâkim ve savcılar ile ilgileneceğimizi söyledi... Hâkim ve savcılardan T4 ve T5 diye tabir edilen ve sınıflandırılan (hâkimlik ve savcılık mesleğine yeni başlayan genç, yeni evlenen veya bekar olan ) hâkim ve savcıları devrettiler. (E) bana devrettiği T4 diye örgüt tarafından sınıflandırılan hâkim ve savcılar ise şunlardır ... Konya Beyşehir ilçesinde bulunan adli hâkim veya savcı olan İ.Ç. ...
...Yukarıda isimlerini söylediğim hâkim ve savcıların gruplandırılması şu şekildedir ... Z.E.F Grubu (Grupçu) ; İsmail Çıtak ..."
26. Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 31/7/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2017/192 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
27. Mahkeme 7/11/2017 tarihinde yaptığı birinci duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu; savunmasında okunan belgelerden, dosya kapsamından, tanık beyanından ve tutanaklardan aleyhine olan hususları kabul etmemiş ve etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanarak tahliyesini istediğini beyan etmiştir. Duruşma sonunda Mahkemece başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
28. Mahkeme 13/3/2018 tarihinde yapılan ikinci duruşmada başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Tahliye kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık İsmail Çıtak'ın mevcut delil durumu, sabit ikametgah sahibi oluşu, sanığın delillere etki etme imkan ve ihtimalinin bulunmayışı ve tutuklu kaldığı süre nazara alınarak müsnet suçtan tahliyesine ...[karar verildi].
29. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinde derdesttir.
C. Tedbir Kararına İlişkin Süreç
30. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 27/7/2016 tarihinde başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarının uğradığı zararın tazmini amacıyla devir ve temliki ile bunlarla ilgili hak tesisini önlemek veya tasarruf yetkisini kısıtlamak için şüphelilere ait taşınmazların tapu kütüğü ile kara, deniz ve hava ulaşım araçlarının kayıtlı bulunduğu sicillere şerh konulması talep edilmiştir.
31. Talebi kabul eden Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 29/7/2016 tarihinde, başvurucu ile diğer şüphelilerin taşınmazları, hak ve alacakları ile vadeli ve vadesiz mevduat hesapları, maaşlı çalışanların ise maaş hesaplarına son aldıkları maaşları kadar paranın aylık harcamalar için kullanılmak üzere o ay içerisinde çekilmesine izin verildikten sonra arta kalan tutar üzerine elkoyma tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir. Kararda 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 128. maddesi ile 27/7/2016 tarihli ve 29783 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ı) bendi dayanak olarak gösterilmiştir.
32. Kararın gerekçesinde, atılı suçun işlendiğine ve suçtan elde edilmiş olduklarına dair kuvvetli suç şüphesinin mevcut olduğunu gösterir bazı somut delillere rastlanılmış olduğu belirtilmiştir.
33. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosunun 17/11/2016 tarihli yazısı ile Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/7/2016 tarihli ve 2016/3971 Değişik İş sayılı kararı ile konulan tedbirin kaldırılmasına karar verilmesi talep edilmiş, talep Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/11/2016 tarihli kararıyla kabul edilerek tedbir kaldırılmıştır.
34. Başvurucu 30/4/2018 tarihinde e-devlet üzerinden yaptığı tapu kayıt bilgisi sorgulamasında Mahkemece konulan tedbirin devam ettiğini belirtmiştir.
35. Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın 24/10/2018 tarihinde yapılan oturumunda verilen ilgili ara kararı şöyledir:
"Sanık müdafininin vaki talebinin kabulüne, Ankara 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 21/11/2016 tarih ve 2016/6195 D.İş sayılı kararı ile sanık İsmail Çıtak'ın mal varlığı üzerine konulan tedbirin kaldırılmasına, bu amaçla Gülağaç/Aksaray Tapu Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına ... [karar verildi]."
36. UYAP sistemi üzerinden yapılan 11/6/2019 tarihli sorgulamada başvurucunun mal varlığı üzerindeki tedbirin kaldırıldığı anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
37. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel (B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39) kararı.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 28/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
39. Başvurucu; Sulh Ceza Hâkimliklerince verilen tutuklama ve tutuklamanın devamı kararlarının hukuki olmadığını, hiçbir iddia ve delil olmadan tutuklandığını, tutuklandıktan yaklaşık altı ay sonra tanık beyanları alındığını ve bu şekilde hakkındaki delillerin ortaya çıktığını, iddianamede iki tanık beyanı dışında delil bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Bakanlık görüşünde; başvurucunun 13/3/2018 tarihinde tahliye edilmiş olduğuna vurgu yaparak Salih Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018) kararında ortaya konan ilkeler çerçevesinde 5271 sayılı Kanun'un 141. ve devamı maddelerinde öngörülen başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği hususunun incelenmesinin Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğunu belirtmiştir. Bakanlık ayrıca tutuklamaya dair kararların gerekçeleri dikkate alındığında başvurucunun tutukluluğunun keyfî olmadığını ifade etmiştir. Bakanlık son olarak Anayasa'ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açıkça keyfîlik hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren durumlar hariç olmak üzere isnat edilen eylemlerin suç oluşturup oluşturmadığının ve tutuklamaya ilişkin olanlar da dâhil kanun hükümlerinin yorumu ve bunların somut olaylara uygulanmasının derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamında olduğuna dikkat çekmiştir.
b. Değerlendirme
41. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
42. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
43. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
45. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir, § 57).
46. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
(1) Genel İlkeler
47. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak genel ilkeler için bkz. Metin Evecen, (B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52) kararı.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
48. Başvurucu, Seydişehir Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/7/2016 tarihli kararıyla tutuklanmıştır.
49. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır (bkz. § 17). Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
50. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
51. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında ve iddianamede; başvurucunun, HSYK Genel Kurulunun 24/8/2016 tarihli ve 2016/426 sayılı meslekten ihraç kararına, HTS raporuna, hakkında aynı suçtan yürütülen soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Y.B. ve S.Ö.nün beyanları ile teşhis tutanaklarına dayanılmıştır (bkz. §§ 17, 24).
52. İddianamede; bir kısım kişilerin verdikleri ifadelerde, başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulunduğu görülmektedir (bkz. § 24). Söz konusu tanık anlatımları yer, zaman, kişi ve eylem bilgileri ihtiva etmekte ve bu anlamda yargı makamlarına denetim yaparak söz konusu beyanları doğrulama ya da çürütme imkânı tanımaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun tutuklanmasında söz konusu tanık anlatımlarının yargı makamlarınca kuvvetli bir belirti olarak kabul edilmesi yönündeki değerlendirmelerinin keyfî ya da temelsiz olduğu söylenemeyecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Metin Evecen, § 58; Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43). Nitekim Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir başvurusunda; FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75).
53.Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu görülmektedir.
54. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir.
55. Somut olayda Seydişehir Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına, suça ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına göre tutuklamanın ölçülü olmasına, kaçma ve delillerin karartılması tehlikesine, adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 17).
56. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde binlerce kişi tarafından icra edilen suç oluşturabilecek nitelikteki on binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir,§ 78; Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 140).
57. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi, ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir,§ 79).
58. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 32) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 32; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
59. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Seydişehir Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
60. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
61. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de -gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi- dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
62. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Seydişehir Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için öngörülen cezanın miktarını da gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 17) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
64. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
65. Başvurucu; tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeden yoksun olduğunu, bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı olarak açıklanmadığını, kendisi yönünden bir kişiselleştirme yapılmadan makul, ilgili ve yeterli olmayan gerekçelerle tutukluluğunun hukuka aykırı olarak devam ettirildiğini, bu nedenlerle tutukluluk süresinin makul olmaktan çıktığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
66. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş bildirmemiştir.
67. Anayasa Mahkemesi tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş veya hükümlü hâle gelmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, § 26). Somut olayda 13/3/2018 tarihinde tahliyesine karar verilen başvuru yönünden anılan içtihatlardan ayrılmayı gerektirir bir durum olmadığı anlaşılmıştır.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tutukluluğa Yönelik İtirazın Sürüncemede Bırakıldığına İlişkin İddia
69. Başvurucu; tutukluluğun devamı kararına karşı 29/11/2016 tarihinde itiraz ettiğini, itirazının değerlendirilip değerlendirilmediğini bilmediğini, itirazı değerlendirildiyse bile kendisine bir tebligat yapılmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
70. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş bildirmemiştir.
71. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendi yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğa itirazın geç değerlendirildiği ya da sürüncemede bırakıldığı şikâyetleri ile ilgili olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilmiş ya da hükümlü hâle gelmiş başvurucular yönünden asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendinde öngörülen yolun tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (tahliye olmuş başvurucular yönünden bkz. Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40;hükümlü hâle gelmiş başvurucular yönünden bkz. Özgür Arıbaş, B. No: 2015/2394, 31/10/2018, §§ 57-60). Somut olayda tahliyesine karar verilen başvurucunun bu kapsamda kalan iddiaları bakımından anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
73. Başvurucu, tutuklandıktan on sekiz ay sonra hâkim karşısına çıkartıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
74. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş bildirmemiştir.
75. Anayasa Mahkemesi Erdal Tercan ([GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018) kararında; bu şikâyete ilişkin olarak yaptığı inceleme kapsamında, darbe teşebbüsünden sonraki süreçte darbe teşebbüsü, teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY veya terörle bağlantılı suçlardan tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin on sekiz aya kadar hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının olağanüstü hâl döneminde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmediği sonucuna varmıştır. Somut olay bakımdan 20/7/2016 tarihinde tutuklanıp 19/12/2017 tarihinde hâkim/mahkeme önüne çıktığı anlaşılan başvurucunun bu kapsamdaki şikâyeti bakımından anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Cezaevinde Kötü Muameleye Maruz Kalındığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
77. Başvurucu on iki kişilik koğuşta bir buçuk yıla yakın bir süre yirmi yedi kişi ile birlikte kısıtlı imkânlar dâhilinde kaldığını belirterek işkence ve kötü muamele yasağının ileri sürmüştür.
78. Bakanlık, başvurucunun bu iddiaları hakkında bir görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
79. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi, idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
80. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin yetkili idari ve yargısal mercilerce düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
81. Somut olayda benzer yöndeki bir başvuru olan Mehmet Baransu (B. No: 2015/8046, 19/11/2015, §§ 12-18) kararında Anayasa Mahkemesince belirtildiği üzere başvurucunun şikâyetlerini iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili bu idari ve yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini ve/veya kötü muamele iddiasına konu işlemin infazının durdurulmasını ya da ertelenmesini isteyebilecek iken bu yollara başvurmamıştır.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
C. Savunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
83. Başvurucu; ceza infaz kurumunda tutuklu bulunduğu sürede müdafisiyle görüşmelerine zaman sınırı koyulduğunu, görüşmelerini infaz koruma görevlisi nezaretinde ve kamera kaydına alınarak gerçekleştirebildiğini belirterek savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
84. Somut olayda başvurucu, hakkındaki soruşturma devam ederken Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesince inceleme yapıldığı tarih itibarıyla da başvurucu hakkındaki davanın incelemesi devam etmektedir. Başvurucunun hakkındaki soruşturma ve yargılama süreçlerinde yapılan uygulamalar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkin şikâyetlerini kanun yollarında ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise şikâyetlerinin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede başvurucu tarafından istinaf/temyiz süreçlerinin sonuçlanması beklenmeden ileri sürülen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür (Ahmet Sil (2), B. No:2017/20969, 28/6/2018, § 39).
85. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Özel Hayata Saygı ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
86. Başvurucu; koğuş içerisi ile ortak yaşam alanının yirmi dört saat kamera ile izlendiğini, mektuplarının okunduğunu belirterek özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
87. Bakanlık, başvurucunun bu iddiaları hakkında bir görüş bildirmemiştir.
88. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
89. Başvuru, Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği 10/11/2016 tarihli tutukluluk hâlinin devamına dair karara karşı yapılan itirazın reddine dair karardan sonra yapılmıştır. Somut olayda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlali iddiası yönünden başvurucunun hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
90. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
91. Başvurucu, kendisine ait birtakım eşyaya hukuka aykırı olarak el konulduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
92. Bakanlık görüşünde; başvurucunun mal varlığı hakkında verilen tedbir kararının 21/11/2016 tarihinde kaldırıldığını, başvurucu tarafından eğer tedbir kararının şartları oluşmadan verildiği düşünülüyorsa 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca tazminat davası açma imkânının mevcut olduğunu, başvurucunun bu yola da başvurduğuna ilişkin bir bilgi veya belgeye rastlanmadığını belirtmiştir.
93. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
94. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
95. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
96. Anayasa Mahkemesi, elkoyma tedbirinin hukuka aykırı olmasından dolayı mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Nuray Işık, B. No: 2014/7561, 28/9/2016, §§ 58-69). Somut olayda başvurucunun bu kapsamdaki şikâyeti bakımından anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
97. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluğun makul süreyi aşmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak kullanılamamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Ceza infaz kurumunda kötü muameleye maruz kalındığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 28/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.