TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSMAİL ÇITAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/78629)
|
|
Karar Tarihi: 28/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Umut FIRTINA
|
Başvurucu
|
:
|
İsmail ÇITAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul
süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın
yapılması ve tutukluluğa yönelik itirazın sürüncemede bırakılması nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; mal varlığına elkoyma
tedbiri uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkının; ceza infaz kurumunda tutuklu
bulunduğu sürede müdafisiyle görüşmelerine zaman sınırı koyulması nedeniyle
savunma hakkının; ceza infaz kurumunda koğuş kapasitesini aşacak şekilde çok sayıda
kişiyle birlikte tutulması nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağının; koğuş
içerisi ile ortak yaşam alanının kamera ile izlenmesi ve mektuplarının okunması
nedenleriyle de özel hayata ve aile hayatına saygı
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
9. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu
makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün
arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son
yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan
ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
11. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine
ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak
soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan,
başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere
maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitlere Selçuk Özdemir ([GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017)
kararında ayrıntılı şekilde yer verilmiştir (Selçuk
Özdemir, § 22).
B. Başvurucuyla İlgili Süreç
12. Olay tarihinde Konya'nın Beyşehir ilçesinde hâkim olarak
görev yapmakta olan başvurucu hakkında 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu
değerlendirilerek FETÖ/PDY'nin hiyerarşik
yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
13. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Genel Kurulunun
24/8/2016 tarihli kararı ile başvurucunun meslekten ihraç edilmesine karar
verilmiş ve anılan karar 29/11/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
14. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla
meslekten ihraç edilenler hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki
yazısı üzerine Seydişehir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 16/7/2016
tarihinde gözaltına alınmıştır.
15. Seydişehir Cumhuriyet Başsavcılığı 20/7/2016 tarihinde
anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye
olma suçlarından tutuklanması istemiyle başvurucuyu Seydişehir Sulh Ceza
Hâkimliğine sevk etmiştir.
16. Başvurucunun sorgudaki ifadesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Ben üzerime atılı suçlamayı biliyorum
ancak hangi fiiller nedeniyle suçlandığımı bilmiyorum. Olmayan şeyler nedeniyle
suçlanılmayız. Darbe olayına nasıl bizimle ilgili bir
bağlantı kuruldu. Ben darbe teşebbüsü sırasında halı sahada maç yapıyordum ve
olayı duyar duymaz olayı lanetledik hep beraber. Bizi nasıl bu olayın içinde
gördüler anlayamıyorum. Bize dosya kapsamında şu veya bu eylemimizden dolayı bu
fiiller bağlantınız var diye bir olgu ortada yoktur. Daha çok hangi okulda
okudunuz ne yaptınız şeklinde sorular vardır. Sorulan soruların da hiçbirisi
darbe ile alakalı değildir. Benim ne darbe ile ne de FETÖ terör örgütü ile
herhangi bir bağlantım yoktur. Ben darbeyi öğrenir öğrenmez gece 12 gibi facebook üzerinden kınama mesajlarımı gönderdim. Buna
ilişkin face book çıktılarımı
savcılık temin edememiş ancak avukatım çıkartmıştır. Şimdi mahkemenize de
sunacağız. Zaten meslekten el çektirilmisiz ve devam
eden soruşturmaları etkileme gibi bir durum söz konusu değildir. Pasaportum da
yoktur. Kaçma şüphem mevcut değildir. Tutuklu yargılanmak suçlu olduğumuzu
göstermeyeceği gibi tutuksuz yargılanmamız da suçsuz olduğumuzu göstermeyecektır. Şu anda ülke olağan üstü bir durumdan
geçmektedir. Suçsuz olduğum için kaçmam mümkün değildir. Tutuksuzyargılanmak
istiyorum. Mahkeme aksi kanaatte ise adli kontrol hükümleri ile serbest
bırakılmayı talep ediyorum."
17. Seydişehir Sulh Ceza Hâkimliği 20/7/2016 tarihinde
başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör
örgütüne üye olma suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın
gerekçesinde, başvurucunun atılı suçu işlediğine dair yoğun ve kuvvetli suç
şüphesinin mevcut olduğu belirtilmiştir. Hâkimlik ayrıca, atılı suçun
tutuklamayı gerektiren katalog suçlardan olduğunu ve atılı suçun kanunda öngörülen
yaptırımının alt ve üst sınırları ile başvurucunun sosyal durumuna göre kaçma
şüphesinin bulunduğunu belirtmiştir. Kararda bunun yanında mağdur ve tanıklar
üzerinde baskı yapma ihtimalinin mevcut olduğuna dikkat çekilmiştir. Karar
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"1- Şüpheli İsmail Çıtak'ın üzerine atılı
Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme ve Silahlı Terör Örgütüne Üye
Olma suçlarını işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığı, söz konusu
suçun mahiyeti, bu suç yönünden verilmesi beklenen ceza miktarı, madde metninde
öngörülen cezaların alt ve üst sınırları, şüphelinin kaçma ve saklanma şüphesi,mağdur ve tanıklar üzerinde baskı yapma ihtimali,
üzerine atılı suçun CMK'nin 100/3 maddesindeki
katalog suçlardan olması göz önünde bulundurularak şüphelinin
TUTUKLANMASINA,... [karar verildi.]"
18. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, Konya Sulh Ceza
Hâkimliği 1/8/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Karar
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İtiraz dilekçelerinde ileri sürülen
hususlar dikkate alınarak yapılan değerlendirmede, Konya Seydişehir Sulh Ceza
Hakimliği'nin itiraza konu kararının CMK 100 ve 101. Maddelerine uygun olarak
verildiği, kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren delillerin somut olgularla
gerekçelendirilerek açıklandığı, usul ve yasaya aykırı herhangi bir husus
bulunmadığı görülmekle aşağıdaki karar verilmiştir.
Tutuklu şüpheli İsmail ÇITAK'ın
tutuklama kararına karşı yapmış oldukları itirazlarının reddine ... [karar
verildi.]"
19. Seydişehir Cumhuriyet Başsavcılığı 2/8/2016 tarihinde, soruşturmanın Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülmesinin gerektiğini belirterek yetkisizlik kararı
vermiştir.
20. Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği 10/11/2016 tarihinde, Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine başvurucunun da aralarında bulunduğu
çok sayıda şüphelinin tutukluluk durumunu incelemiş ve diğer şüphelilerle birlikte başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Tüm şüphelilerin dosya içeriğine göresilahlı terör örgütü olan FETÖ/PDY üyesi olduklarına
dair deliller bulunduğu, suçların niteliği, mevcut delil durumu, kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunması, şüphelilerin kaçma
şüphesi altında olduğunu gösteren somut olguların bulunması, şüphelilerin
işlediği iddia edilen suçun henüz tamamlanmadığı ve tamamlama yönünde ve
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini yıkmak için faaliyetlerin devam ettiği şüphesi
bulunduğu, bu terör örgütünün Türkiye Cumhuriyet tarihinde görülen en tehlikeli
terör örgütü olup, diğer terör örgütlerini de yönlendirdiğinin
değerlendirildiği, AİHM'nin WEMHOFF/ALMANYA kararında da belirtildiği üzere 'şüphelinin salıverilmesi halinde adaletin işleyişine
zarar verecek faaliyette bulunma tehlikesinin varlığı tutuklama nedenidir' kararı da dikkate alınarak, delilleri yok etme
gizleme değiştirme ihtimalini gösteren olguların bulunması ve şüphelilere isnat
edilen suçun niteliği, atılı suçun CMK'nın 100/3
maddesinde öngörülen suçlardan oluşu ve atılı suç ile tutuklama tedbirinin
orantılı bir tedbir niteliğini taşıması dikkate alınarak yukarıda isimleri
yazılı şüphelilerin CMK'nın 108. maddesi uyarınca
tutukluluk hallerinin devamına"
21. Başvurucu; Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen kararın
kendisine 28/11/2016 tarihinde tebliğ edildiğini, 29/11/2016 tarihinde ise
karara itiraz ettiğini ifade etmiştir. Başvurucu nihai kararın kendisine tebliğ
edilmediğini, itiraz mercii tarafından inceleme süresinin yedi gün olduğunu,
8/12/2016 tarihinde Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen tutukluluğun
devamına ilişkin kararın tebliğ edilmesiyle 29/11/2016 tarihli itirazının kesin
olarak reddedildiğini düşündüğünü belirterek bireysel başvuruda bulunduğunu
bildirmiştir.
22. Başvurucu 20/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
23. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 10/7/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle
Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır.
24. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer
almak suretiyle terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddia edilmiştir.
İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular özetle şöyledir:
i. Başvurucunun HSYK Genel Kurulunun 24/8/2016 tarihli kararı
ile hâkimlik mesleğinden ihraç edildiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun örgüt mensubu hâkim/savcı adaylarının diğer
adaylar arasında tanınması ve ön plana çıkartılması amacıyla oluşturulan 12.
Dönem Adli Yargı Yıllık Kurulu üyeliği yaptığı belirtilmiştir.
iii. HTS kayıtlarıyla ilgili olarak düzenlendiği belirtilen
bilirkişi raporuna göre başvurucunun, haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan soruşturma başlatılan kişiler veya FETÖ/PDY ile bağlantısı nedeniyle
haklarında işlem yapılan kurumlarla telefon görüşmesi yaptığı belirtilmiştir.
iv. Hakkında aynı suçtan yürütülen soruşturma kapsamında şüpheli
sıfatıyla ifadesi alınan Y.B. ve S.Ö.nün
beyanlarında özetle başvurucunun yapılanma içerisinde 5. derecede olduğunu,
2014 yılı ve sonrası 12. dönem hâkim ve savcılarının grup sorumluğu görevini
yürüttüğünü, kendisinin (Y.B.) T4 grubu olarak başvurucunun da aralarında
bulunduğu on bir hâkim ve savcı ile irtibat kurduğunu ifade ettikleri
belirtilmiştir.
25. Dosya kapsamındaki tanık beyanları şöyledir:
i. S.Ö.nün
ifadesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... Ben adaylık dönemimde yapılanma içerisinde derecem
4'tü. Ben ve Cumhuriyet savcısı O.U.'nun 2012 yılının
başında derecemizin 5'e çıktığını C.K. bize söyledi. C.K, benimle aynı dönemde
olan ve 12. Dönemin devre abiliğini yapan kişidir. Bu nedenle ben de bizim
dönemin tüm FETÖ/PDY terör örgütü mensubu hâkim ve savcılarının kim olduklarını
hem C.K. ile aynı evde kalmam ve hem de grup sorumluluğu görevi verilmesi
nedeniyle bilmekteyim. İsimlerini tek tek vereceğim ... İsmail Çıtak
(hâkim-örgüt içerisinde 5. Derecededir) ...
...2014 yılı ve sonrası 12. Dönem hâkim ve savcılarının
grup sorumluları ise ... İsmail Çıtak ... 'dır...
... kaldığım ev haricinde başka tüm evlere
gittiğim için yukarıda belirttiğim hakim savcı
isimlerinin kesinlikle bu yapılanmaya bağlı olduğunu biliyorum, teşhis
edebilirim ..."
ii. Y.B.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... 2015 yılı 4 Temmuz'da Konya ilinde
görevlendirilmem nedeniyle taşındım ...(K)'den T5
grubunu devir aldıktan sonra (A) Bylock'tan (E) ile
bizi eşleştirdi ve tanıştık, haberleştik. Bir gün Konya'ya geldi... C.K.'nin İsmail Çıtak ve ... İle irtibat kuracağını
kararlaştırdık... İsmail Çıtak, Çumra'dan Fatih, Karapınar'dan C.K. ile
bağlantı kuruyordu... Ben T4 grubu olarak ... İsmail Çıtak olmak üzere toplam
11 hâkim ve savcı ile irtibat kurdum. T4 grubu yanlış hatırlamıyor isem 108000
ile 135000 arasındadır. Toplamda T4 ve T5 grubu olarak sorumluluğumda olan
hâkim ve savcılar ... Beyşehir'den İsmail Çıtak... "
iii. Y.B.nin 10/6/2017 tarihinde başka
bir soruşturma kapsamında verdiği ifadesinin ilgili kısmı ise şöyledir:
"... 2015 yılının Ağustos ayında (A)
Konya iline geldi ve R.Ö'nün
evinde toplantı düzenledi. Bu toplantıya ben, R.Ö., (A), (K) ve (E) isimli
şahıslar katıldık. Bu toplantıda (A) bize Hukuk Fakültesi öğrencisi imiş gibi
temel hukuki terimlerden (tanık, sanık, müşteki, adli ve idari yargı) bahsetti.
(A), toplantı yaptığı bizlerin hâkim ve savcılar ile ilgileneceğimiz, yani
örgüte bağlı hâkim ve savcılar ile ilgileneceğimizi söyledi... Hâkim ve
savcılardan T4 ve T5 diye tabir edilen ve sınıflandırılan (hâkimlik ve savcılık
mesleğine yeni başlayan genç, yeni evlenen veya bekar olan )
hâkim ve savcıları devrettiler. (E) bana devrettiği T4 diye örgüt tarafından
sınıflandırılan hâkim ve savcılar ise şunlardır ... Konya Beyşehir ilçesinde
bulunan adli hâkim veya savcı olan İ.Ç. ...
...Yukarıda isimlerini söylediğim hâkim ve
savcıların gruplandırılması şu şekildedir ... Z.E.F Grubu (Grupçu) ; İsmail Çıtak ..."
26. Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 31/7/2017 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2017/192 sayılı dosyası
üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
27. Mahkeme 7/11/2017 tarihinde yaptığı birinci duruşmada
başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu; savunmasında okunan belgelerden,
dosya kapsamından, tanık beyanından ve tutanaklardan aleyhine olan hususları
kabul etmemiş ve etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanarak tahliyesini
istediğini beyan etmiştir. Duruşma sonunda Mahkemece başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına karar verilmiştir.
28. Mahkeme 13/3/2018 tarihinde yapılan ikinci duruşmada
başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Tahliye kararının gerekçesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Sanık İsmail Çıtak'ın mevcut delil
durumu, sabit ikametgah sahibi oluşu, sanığın delillere etki etme imkan ve
ihtimalinin bulunmayışı ve tutuklu kaldığı süre nazara alınarak müsnet suçtan tahliyesine ...[karar verildi].
29. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinde derdesttir.
C. Tedbir Kararına
İlişkin Süreç
30. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 27/7/2016 tarihinde
başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin gerçek ve tüzel kişiler ile kamu
kurum ve kuruluşlarının uğradığı zararın tazmini amacıyla devir ve temliki ile
bunlarla ilgili hak tesisini önlemek veya tasarruf yetkisini kısıtlamak için
şüphelilere ait taşınmazların tapu kütüğü ile kara, deniz ve hava ulaşım
araçlarının kayıtlı bulunduğu sicillere şerh konulması talep edilmiştir.
31. Talebi kabul eden Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 29/7/2016
tarihinde, başvurucu ile diğer şüphelilerin taşınmazları, hak ve alacakları ile
vadeli ve vadesiz mevduat hesapları, maaşlı çalışanların ise maaş hesaplarına
son aldıkları maaşları kadar paranın aylık harcamalar için kullanılmak üzere o
ay içerisinde çekilmesine izin verildikten sonra arta kalan tutar üzerine elkoyma tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir. Kararda
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 128. maddesi ile
27/7/2016 tarihli ve 29783 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile
Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ı) bendi dayanak olarak
gösterilmiştir.
32. Kararın gerekçesinde, atılı suçun işlendiğine ve suçtan elde
edilmiş olduklarına dair kuvvetli suç şüphesinin mevcut olduğunu gösterir bazı
somut delillere rastlanılmış olduğu belirtilmiştir.
33. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma
Bürosunun 17/11/2016 tarihli yazısı ile Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin
29/7/2016 tarihli ve 2016/3971 Değişik İş sayılı kararı ile konulan tedbirin
kaldırılmasına karar verilmesi talep edilmiş, talep Ankara 4. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 21/11/2016 tarihli kararıyla kabul edilerek tedbir kaldırılmıştır.
34. Başvurucu 30/4/2018 tarihinde e-devlet üzerinden yaptığı
tapu kayıt bilgisi sorgulamasında Mahkemece konulan tedbirin devam ettiğini
belirtmiştir.
35. Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın 24/10/2018
tarihinde yapılan oturumunda verilen ilgili ara kararı şöyledir:
"Sanık müdafininin
vaki talebinin kabulüne, Ankara 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 21/11/2016 tarih ve
2016/6195 D.İş sayılı kararı
ile sanık İsmail Çıtak'ın mal varlığı üzerine konulan tedbirin kaldırılmasına,
bu amaçla Gülağaç/Aksaray Tapu Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına ... [karar
verildi]."
36. UYAP sistemi üzerinden yapılan 11/6/2019 tarihli sorgulamada
başvurucunun mal varlığı üzerindeki tedbirin kaldırıldığı anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
37. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel (B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§
24-39) kararı.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 28/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
39. Başvurucu; Sulh Ceza Hâkimliklerince verilen tutuklama ve
tutuklamanın devamı kararlarının hukuki olmadığını, hiçbir iddia ve delil
olmadan tutuklandığını, tutuklandıktan yaklaşık altı ay sonra tanık beyanları
alındığını ve bu şekilde hakkındaki delillerin ortaya çıktığını, iddianamede
iki tanık beyanı dışında delil bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Bakanlık görüşünde; başvurucunun 13/3/2018 tarihinde tahliye
edilmiş olduğuna vurgu yaparak Salih Sönmez (B.
No: 2016/25431, 28/11/2018) kararında ortaya konan ilkeler çerçevesinde 5271
sayılı Kanun'un 141. ve devamı maddelerinde öngörülen başvuru yollarının
tüketilip tüketilmediği hususunun incelenmesinin Anayasa Mahkemesinin
takdirinde olduğunu belirtmiştir. Bakanlık ayrıca tutuklamaya dair kararların
gerekçeleri dikkate alındığında başvurucunun tutukluluğunun keyfî olmadığını
ifade etmiştir. Bakanlık son olarak Anayasa'ya bariz şekilde aykırı yorumlar
ile delillerin takdirinde açıkça keyfîlik hâlinde hak
ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren durumlar hariç olmak üzere isnat edilen
eylemlerin suç oluşturup oluşturmadığının ve tutuklamaya ilişkin olanlar da
dâhil kanun hükümlerinin yorumu ve bunların somut olaylara uygulanmasının
derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamında olduğuna dikkat çekmiştir.
b. Değerlendirme
41. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
42. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
43. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
45. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 57).
46. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir
(Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
47. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak
genel ilkeler için bkz. Metin Evecen,
(B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52) kararı.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
48. Başvurucu, Seydişehir Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/7/2016
tarihli kararıyla tutuklanmıştır.
49. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır (bkz. § 17).
Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
50. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
51. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında ve iddianamede;
başvurucunun, HSYK Genel Kurulunun 24/8/2016 tarihli ve 2016/426 sayılı
meslekten ihraç kararına, HTS raporuna, hakkında aynı suçtan yürütülen
soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Y.B. ve S.Ö.nün beyanları ile teşhis
tutanaklarına dayanılmıştır (bkz. §§ 17, 24).
52. İddianamede; bir kısım kişilerin verdikleri ifadelerde,
başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup
olduğuna yönelik anlatımlarda bulunduğu görülmektedir (bkz. § 24). Söz konusu
tanık anlatımları yer, zaman, kişi ve eylem bilgileri ihtiva etmekte ve bu
anlamda yargı makamlarına denetim yaparak söz konusu beyanları doğrulama ya da
çürütme imkânı tanımaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun tutuklanmasında söz
konusu tanık anlatımlarının yargı makamlarınca kuvvetli bir belirti olarak
kabul edilmesi yönündeki değerlendirmelerinin keyfî ya da temelsiz olduğu
söylenemeyecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Metin Evecen, § 58; Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018,
§ 43). Nitekim Anayasa Mahkemesi Selçuk
Özdemir başvurusunda; FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı
şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti
olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 75).
53.Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını
doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu görülmektedir.
54. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
55. Somut olayda Seydişehir Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan katalog suçlar arasında olmasına, suça ilişkin Kanun'da öngörülen
yaptırımın ağırlığına göre tutuklamanın ölçülü olmasına, kaçma ve delillerin
karartılması tehlikesine, adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. § 17).
56. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların toplumda
oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin
karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne
ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde binlerce kişi tarafından icra
edilen suç oluşturabilecek nitelikteki on binlerce eylemin aynı anda işlenmesi,
bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi olan on binlerce
şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da FETÖ/PDY'ye
mensubiyet nedeniyle ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate
alındığında soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir,§ 78; Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586,
11/1/2018, § 140).
57. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve
kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi,
ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili
olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt
dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir,§
79).
58. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 32) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 32; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
59. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Seydişehir Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
60. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
61. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri de -gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi-
dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
62. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Seydişehir Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için
öngörülen cezanın miktarını da gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 17) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
64. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
65. Başvurucu; tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçeden yoksun olduğunu, bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara
dayalı olarak açıklanmadığını, kendisi yönünden bir kişiselleştirme yapılmadan
makul, ilgili ve yeterli olmayan gerekçelerle tutukluluğunun hukuka aykırı
olarak devam ettirildiğini, bu nedenlerle tutukluluk süresinin makul olmaktan
çıktığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
66. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
67. Anayasa Mahkemesi tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş veya hükümlü hâle gelmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili
Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk
yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman
Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,
§§ 33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, B.
No: 2014/3473, 25/1/2018, § 26). Somut olayda 13/3/2018 tarihinde tahliyesine
karar verilen başvuru yönünden anılan içtihatlardan ayrılmayı gerektirir bir
durum olmadığı anlaşılmıştır.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tutukluluğa Yönelik
İtirazın Sürüncemede Bırakıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
69. Başvurucu; tutukluluğun devamı kararına karşı 29/11/2016
tarihinde itiraz ettiğini, itirazının değerlendirilip değerlendirilmediğini
bilmediğini, itirazı değerlendirildiyse bile kendisine bir tebligat yapılmadığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
70. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
71. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(k) bendi yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama ve tutuklama işlemine
karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda
maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân
sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğa itirazın geç değerlendirildiği ya
da sürüncemede bırakıldığı şikâyetleri ile ilgili olarak bireysel başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilmiş ya da hükümlü hâle
gelmiş başvurucular yönünden asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendinde öngörülen yolun
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (tahliye
olmuş başvurucular yönünden bkz. Cafer
Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018,
§§ 37-40;hükümlü hâle gelmiş başvurucular yönünden bkz. Özgür Arıbaş, B. No: 2015/2394,
31/10/2018, §§ 57-60). Somut olayda tahliyesine karar verilen başvurucunun bu
kapsamda kalan iddiaları bakımından anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir
durum mevcut değildir.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
73. Başvurucu, tutuklandıktan on sekiz ay sonra hâkim karşısına
çıkartıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
74. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
75. Anayasa Mahkemesi Erdal
Tercan ([GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018) kararında; bu şikâyete
ilişkin olarak yaptığı inceleme kapsamında, darbe teşebbüsünden sonraki süreçte
darbe teşebbüsü, teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY veya terörle
bağlantılı suçlardan tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin on sekiz
aya kadar hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının olağanüstü hâl
döneminde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmediği sonucuna
varmıştır. Somut olay bakımdan 20/7/2016 tarihinde tutuklanıp 19/12/2017
tarihinde hâkim/mahkeme önüne çıktığı anlaşılan başvurucunun bu kapsamdaki
şikâyeti bakımından anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut
değildir.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Cezaevinde Kötü
Muameleye Maruz Kalındığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
77. Başvurucu on iki kişilik koğuşta bir buçuk yıla yakın bir
süre yirmi yedi kişi ile birlikte kısıtlı imkânlar dâhilinde kaldığını
belirterek işkence ve kötü muamele yasağının ileri sürmüştür.
78. Bakanlık, başvurucunun bu iddiaları hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
79. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi, idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
80. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin yetkili idari ve yargısal mercilerce düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru
yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu
ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara
sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
81. Somut olayda benzer yöndeki bir başvuru olan Mehmet Baransu
(B. No: 2015/8046, 19/11/2015, §§ 12-18) kararında Anayasa Mahkemesince
belirtildiği üzere başvurucunun şikâyetlerini iletebileceği ve yapıldığını
iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve
yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında
başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili bu idari ve yargısal mercilere
iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını
ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini
ve/veya kötü muamele iddiasına konu işlemin infazının durdurulmasını ya da
ertelenmesini isteyebilecek iken bu yollara başvurmamıştır.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezliğine
karar verilmesi gerekir.
C. Savunma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
83. Başvurucu; ceza infaz kurumunda tutuklu bulunduğu sürede müdafisiyle
görüşmelerine zaman sınırı koyulduğunu, görüşmelerini infaz koruma görevlisi
nezaretinde ve kamera kaydına alınarak gerçekleştirebildiğini belirterek
savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
84. Somut olayda başvurucu, hakkındaki soruşturma devam ederken
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesince
inceleme yapıldığı tarih itibarıyla da başvurucu hakkındaki davanın incelemesi
devam etmektedir. Başvurucunun hakkındaki soruşturma ve yargılama süreçlerinde yapılan
uygulamalar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkin şikâyetlerini kanun yollarında ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise
şikâyetlerinin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede
başvurucu tarafından istinaf/temyiz süreçlerinin sonuçlanması beklenmeden ileri
sürülen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerin bireysel
başvuruya konu edildiği görülmüştür (Ahmet
Sil (2), B. No:2017/20969, 28/6/2018, § 39).
85. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Özel Hayata Saygı ve
Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
86. Başvurucu; koğuş içerisi ile ortak yaşam alanının yirmi dört
saat kamera ile izlendiğini, mektuplarının okunduğunu belirterek özel hayata ve
aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
87. Bakanlık, başvurucunun bu iddiaları hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
88. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
89. Başvuru, Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği 10/11/2016 tarihli
tutukluluk hâlinin devamına dair karara karşı yapılan itirazın reddine dair
karardan sonra yapılmıştır. Somut olayda özel hayata ve aile hayatına saygı
hakkının ihlali iddiası yönünden başvurucunun hukuk sisteminde mevcut idari ve
yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
90. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
91. Başvurucu, kendisine ait birtakım eşyaya hukuka aykırı
olarak el konulduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
92. Bakanlık görüşünde; başvurucunun mal varlığı hakkında
verilen tedbir kararının 21/11/2016 tarihinde kaldırıldığını, başvurucu
tarafından eğer tedbir kararının şartları oluşmadan verildiği düşünülüyorsa
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca tazminat davası açma imkânının
mevcut olduğunu, başvurucunun bu yola da başvurduğuna ilişkin bir bilgi veya
belgeye rastlanmadığını belirtmiştir.
2. Değerlendirme
93. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
94. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
95. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
96. Anayasa Mahkemesi, elkoyma
tedbirinin hukuka aykırı olmasından dolayı mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkin olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu
olduğunu kabul etmiştir (Nuray Işık,
B. No: 2014/7561, 28/9/2016, §§ 58-69). Somut olayda başvurucunun bu kapsamdaki
şikâyeti bakımından anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut
değildir.
97. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutukluğun makul süreyi aşmasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak
kullanılamamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Ceza infaz kurumunda kötü muameleye maruz kalındığına ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
28/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.