TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDURRAHMAN YEMİŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/29347)
|
|
Karar Tarihi: 28/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Ali Rıza
SÖNMEZ
|
Başvurucu
|
:
|
Abdurrahman
YEMİŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin
hukuki olmaması, gözaltının ve tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluğun
devamı kararına itirazın sürüncemede bırakılması ve itiraz incelemesinde alınan
kararların tebliğ edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının;
ceza infaz kurumunda kültür, sanat ve eğitim faaliyetleri gibi sosyal
imkânlardan faydalandırılmaması ve
açık görüş hakkının sınırlandırılması nedenleriyle özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkının; telefonla görüşme hakkının sınırlandırılması nedeniyle
haberleşme hürriyetinin; ceza infaz kurumunda bir kısım uygulamalar nedeniyle
kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.
7.
Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde
olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018
tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve yargı
organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok
uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı
sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki
yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51; Mehmet Hasan
Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
11. Başvurucu, olay tarihinde Yalova'nın Çınarcık ilçesinde
bulunan İlçe Jandarma Komutanlığında uzman jandarma çavuş rütbesiyle görev
yapmaktadır.
12. Başvurucu, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında 17/3/2017
tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış ve hakkında soruşturma başlatılmıştır.
13. Başvurucu 24/3/2017 tarihinde Bornova Merkez Jandarma
Karakol Komutanlığında ifade vermiş, ifade alma işlemi sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu, ifadesinde özetle
FETÖ/PDY ve gerçekleşen darbe teşebbüsü ile bir ilgisinin bulunmadığını
savunmuştur. Başvurucu müdafii, dosyada atılı suçları
işlediğine dair delil bulunmaması nedeniyle müvekkilinin serbest bırakılmasını
talep etmiştir.
14. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 24/3/2017 tarihinde
tutuklanması istemiyle başvurucuyu İzmir Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
Başvurucunun sorgusu İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğinde aynı tarihte yapılmıştır.
Sorgu sırasında başvurucunun müdafii de hazır
bulunmuştur.
15. Başvurucu, İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 24/3/2017 tarihli
kararıyla anılan suçtan tutuklanmıştır. Bu kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
" ... isnat edilen Silahlı Terör Örgütüne
Üye Olma suçunun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, delillerin henüz
toplanamamış olması, dolayısıyla yasada belirtilen bir tutuklama nedeninin var
olması, atılı suç için belirlenen ceza miktarı dikkate alındığında şüphelilerin
kaçma şüphesinin bulunduğu, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde
tutuklamanın ölçülü olduğu ve tutuklamadan beklenen gayenin adli kontrol hükümleri
ile sağlanamayacak olması dikkate alınarak şüphelilerin CMK 100 ve müteakip
maddeleri uyarınca tutuklanmasına ... [karar
verildi]."
16. İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 24/4/2017 tarihli kararıyla
başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Başvurucu müdafiinin bu karara 2/5/2017 tarihinde yaptığı itiraz,
İzmir 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/5/2017 tarihli kararıyla "... İzmir 3. Sulh Ceza Hakimliğinin kararında
usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi isnat edilen suçun vasıf ve
mahiyeti, soruşturma evrakındaki mevcut delil durumu ve tutuklama kararından bu
yanalehine bir değişme ve gelişme olmadığı..."
şeklindeki gerekçesiyle reddedilmiştir.
17. Anılan karar başvurucuya 8/6/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 9/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu ile birlikte toplam
üç şüpheli hakkında silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan hazırladığı 17/6/2017 tarihli yetkisizlik kararı ile
dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
20. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 25/10/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun anılan suçu işlediğinden bahisle cezalandırılması
istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava açılmıştır. FETÖ/PDY'ye ilişkin genel açıklamaların da yer aldığı
iddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine,
hiyerarşik yapısına, hangi tür hukuka aykırı eylemlerde bulunduğuna ve
şüphelinin eylemlerine değinilmiştir. Başvurucu hakkında yapılan değerlendirme
özetle şöyledir:
"...
Dosya kapsamında mevcut ifadelerden de
anlaşılacağı gibişüphelilerin Fetö/Pdy terör örgütü üyesi oldukları ve örgütün talimatları
doğrultusunda verilen görevleri yaptıkları ve atılı suçu işledikleri,tanıkH. A. nın
ifadesinden, teşhis tutanağından, Mali Şube analiz raporundan, adli sicil ve
nüfus kaydı ile tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır.
..."
21. İddianamede başvurucu hakkındaki bu değerlendirmeye esas
olmak üzere tanık beyanı bulunduğu ileri sürülmüştür. Bu kapsamda başvurucuyla
ilgili olarak ifadesi alınan tanık H.A. beyanında, başvurucunun sohbet adı
verilen gizli toplantılara katıldığını ifade etmiş; başvurucuyu net ve kesin
olarak teşhis etmiştir. Tanık H.A.nın
ifadesi şöyledir:
".... izinde
olduğum zamanda O. beni aradı ve buluşmak istediğini söyledi ve bana evini
tarif etti. ben evine gittim. evine
gittiğimde benim devrelerim olan birlikte uzman jandarma çavuş okulunda eğitim
gördüğümüz Abdurrahman Yemiş, M. P. ve S.İ. vardı.
ben bunları orada görünce çok şaşırdım. O., hepimize
hitaben bakın orada yalnız değilsiniz birbirinize destek olun dedi ve
kendisinin artık Ankara’ya gelemeyeceğini bundan sonra görüşmeleri M.P.nin düzenleyeceğini söyledi ve ayrıldık, hafta sonu ben
Abdurrahman yemiş ve M. P. birlikte Batıkent te bulunan bir eve gittik. bu evin bir odasında bir erkek şahıs vardı. bu şahsın açık kimlik ve adres bilgilerini bilmiyorum. fakat M. P. ve Abdurrahman yemiş’in
bildiğini düşünüyorum. burada birlikte namaz kıldık,
Kur'an-ı Kerim okuduk ve ayrıldık. bu eve ben M. P. ve
Abdurrahman yemiş birlikte 1-2 kez gittik....."
22. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 30/10/2017
tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/293 sayılı dosya
üzerinden kovuşturma başlamıştır.
23. Mahkemece 30/10/2017 tarihinde yapılan tensip incelemesiyle
birlikte başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"... üzerine atılı suçu işlediğine dair dosyada bulunan delillerin büyük
oranda toplanmış olması, sanıkların karartabileceği dosyada bir delilin
bulunmaması, kaçma şüphesi içerisinde olduklarına dair dosyaya yansıyan delilin
bulunmaması nazara alınarak bu aşamada adli kontrol hükümlerinin yeterli
olacağı kanaati ile sanıkların adli kontrol altına alınmak suretiyle
tahliyesine ... [karar verildi.]"
24. Bununla birlikte tahliye kararı sonrasında 12/3/2018
tarihinde başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan yeni bir iddianame daha düzenlenmiştir.
Mahkemenin E.2017/293 sayılı dosyası ile birleştirme talepli olan bu
iddianamenin başvurucuyla ilgili kısmı şu şekildedir:
"... HTS kayıtlarının incelenmesi
neticesinde şüpheli Abdurrahman YEMİŞ'in kullandığı
0546 962 24 62 numaralı cep telefonuyla, Mahrem İmamlar tarafından 0 226 812 93
07 nolu hattan görüşme yapıldığı değerlendirilerek
konu ile ilgili gruplandırma aşağıdaki şekilde tanzim edilmiştir.
-2268129307 5469622462 19.04.2014
20:02:20 0 sn. Abdurrahman Yemiş
Yukarıda belirtilen tarihte şüphelinin
kullanmış olduğu hattın İdo Çıkışındaki Büfeden
arandığı tespit edilmiş olup Örgütün kullanmış olduğu yöntem doğrultusunda HTS
raporlarında yapılan incelemenin detayında ise; aramalar sonrası veya
öncesindeki aranan Askeri personelin ardışık olarak tespit edilen dökümü ise
aşağıya çıkarılmıştır.
-2268129307 5469622462 19.04.2014
20:02:20 0 sn. Abdurrahman Yemiş
-2268129307 5424835576 19.04.2014
20:03:18 0 sn. R. Ş.
-2268129307 5424835576 19.04.2014
20:03:31 44 sn. R. Ş.
Tespitlerin HTS raporuyla uyum sağladığı teyit
edilmiş....
...
Böylece şüphelinin TSK mensubu asker kimliğine
rağmen FETÖ içerisinde bağlı olduğu mahrem imamı tarafından umuma açık yerlerde
bulunan kontörlü telefonlardan aranmak suretiyle örgütsel görüşmeler yaptığı,
örgütsel buluşma ve toplantılar için buluşma yer ve zamanı belirledikleri, bu
surette üzerine atılı (FETÖ) Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçu işlediği
anlaşılmıştır.
..."
25. Mahkemece 23/3/2018 tarihinde
ikinci iddianamenin kabulüne karar verilerek yeni bir kovuşturma aşaması
başlamış ve aynı tarihte her iki davanın Mahkemenin E.2017/293 sayılı
dosyasında birleştirilmesine karar verilmiştir.
26. Yapılan yargılama sonunda Mahkeme 30/10/2019 tarihli
kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay
hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
27. Hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla yargılama dosyası ilk derece
mahkemesindedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
28. İlgili hukuk için bkz.
Özcan Güney (B. No: 2017/20709, 15/11/2018, §§ 30-38) başvurusu
hakkında verilen karar.
29. Ayrıca Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 13/11/2019 tarihli ve
E.2018/5526, K.2019/6842 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Yukarıda açıklanan özellikler doğrultusunda,
bir asker şahsın; örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle,
örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve
birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair
işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya
ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı, her türlü şüpheden uzak,
kesin kanaata ulaştıracak somut olgu ve teknik
verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani
kanaate ulaşması halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun
delil olacağında kuşku yoktur.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 28/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğu ile Gözaltı Süresinin Makul Olmadığına İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu, şartları oluşmadığı hâlde hakkında yakalama ve
gözaltı tedbiri uygulanmasıyla on gün boyunca gözaltında kalmasına rağmen
hakkında herhangi bir adli işlem yapılmaması nedenleriyle Anayasa'nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
32. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
33. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince
düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
34. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193,
15/10/2015, §§ 34-47).
35. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı bir
şekilde yakalanıp gözaltına alındığı ve gözaltı süresinin makul olmadığı
iddialarıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel
başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık
Görüşü
37. Başvurucu; somut suç şüphesi ve somut deliller bulunmadan
hukuken geçersiz bir tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma ve kaçma
şüphesi olmadığı hâlde koşulları oluşmadan verilen tutuklama kararıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde; karşılaşılan darbe teşebbüsünün büyüklüğü
dikkate alındığında başvurucunun tutuklanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına gerekli ve fiilî durumla orantılı bir müdahale teşkil ettiği,
başvurucunun kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedeni bulunmaksızın
özgürlüğünden yoksun bırakıldığına yönelik şikâyetlerinin açıkça dayanaktan
yoksunluk nedeniyle kabul edilemez olduğu belirtilmiştir.
39. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; silahlı terör
örgütüne üyeliği veya örgütle irtibatlı olup olmadığı hususunda herhangi bir
araştırma yapılmadan, tamamen tahmin ve olasılıklara dayanılarak özgürlüğünden
yoksun bırakıldığını; FETÖ/PDY ile bağlantısını kuracak en ufak bir delile
rastlanmadığını iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
40. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına
ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
41. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
42. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
43. Genel ilkeler için bkz.
Özcan Güney (B. No: 2017/20709, 15/11/2018, §§ 57-62) başvurusu
hakkında verilen karar.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
44. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe teşebbüsü
ve arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıyla
yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
45. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
46. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, isnat edilen
suçların işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin dosyada bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 15). Buna göre şüphelilerin
beyanlarına, somut delil mahiyetindeki tanık ifadesine dayanılmıştır.
47. Başvurucu hakkında düzenlenen 25/10/2017 tarihli
iddianamede, kendisi gibi asker olan diğer şüphelilerle birlikte sohbet adı
verilen örgütsel toplantılara katıldığı ileri sürülmüştür (bkz. §§ 20, 21). Öte
yandan 12/3/2018 tarihinde başvurucu hakkında düzenlenen birleştirme talepli
ikinci iddianamede ise Türk Silahlı Kuvvetleri içinde gizli bir şekilde bulunan
FETÖ/PDY mensuplarının ortaya çıkarılması için yapılan çalışmalar neticesinde
anılan örgüt hiyerarşisinde mahrem imam
olarak adlandırılan örgüt üyelerinin büfe olarak işletilen işyerine ait sabit
telefon hatlarından ardışık arama yöntemiyle başvurucuya ulaştıklarının tespit
edildiği belirtilmiştir (bkz. § 24).
48. Başvurucu hakkında beyanda bulunan tanık H.A., başvurucu ile
birlikte birkaç kez sohbet
toplantısına gittiğini ifade etmektedir. Tanığın ifadesinden bu toplantıların
2009-2010 yıllarında birkaç defa gerçekleştiği ve toplantılarda örgütsel bir
görüşme veya konuşma olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte birleştirilen
iddianamede başvurucuya yöneltilen suçlamanın da aynı (silahlı terör örgütüne
üye olmak) olduğu görülmektedir.Buradaki
suçlamaya esas alınan olgu ise FETÖ/PDY imamlarının mahrem hizmetler sınıfındaki
kişilerle -özellikle askerle- olan iletişimlerini ankesörlü veya kontörlü
telefonlar üzerinden arama veya çağrı bırakma şeklinde sürdürdükleri ve bu
kapsamda başvurucunun da bir kez aranmış olmasıdır. İddianamede de bu olgunun
önceki davada yöneltilen aynı suçlamaya ilişkin bir delil olduğu ifade
edilmiştir. Buna göre başvurucunun 19/4/2014 tarihinde Yalova'da bulunan
İstanbul Deniz Otobüsleri çıkışındaki bir büfeden arandığı (görüşme
yapılmamıştır), başvurucunun aranmasından hemen sonra da R.Ş. isimli bir başka
askerî personelin arandığı tespit edilmiştir. Soruşturma mercileri, bu tür
çağrı bırakma şeklindeki aramaların görüşme gün ve saatini belirleme veya teyit
etme amacıyla yapıldığını değerlendirmiştir. Bu yönde alınan itirafçı (şüpheli
veya sanık) beyanlarının olduğu bilinmektedir. Nitekim Yargıtay da;FETÖ/PDY imamlarının, mahrem
hizmetler sınıfındaki kişilerle ankesörlü veya sabit telefon hatları üzerinden
iletişim kurduğuna yönelik yapılan tespitin -belirli koşullar altında- kişinin
örgütle bağlantısını gösteren bir delil olarak kabul edilebileceğini işaret
etmiştir (bkz. § 29). Bu koşullarda anılan olgunun -yukarıda yer alan tanık
beyanı ile birlikte değerlendirildiğinde- kuvvetli suç belirtisi olarak kabulü
gerekir.
49. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını
doğrulayan kuvvetli belirtinin dosya kapsamında bulunduğu görülmektedir.
50. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir.
51. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir.
Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında
ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde
delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha
fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§
78, 79).
52. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 20) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 31; Gülser Yıldırım (2), [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
53. Somut olayda İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın
ağırlığına ve delillerin henüz toplanmamış olmasına dayanıldığı görülmektedir
(bkz. § 16).
54. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İzmir 5. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
55. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
56. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri,
B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY'yle bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile
FETÖ/PDY'nin özellikleri de -gizlilik, hücre tipi
yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve
teslimiyet temelinde hareket etme gibi- dikkate alındığında bu soruşturmaların
diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
57. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 16) keyfî
ve temelsiz olduğu söylenemez.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
59. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da bu hakka dair (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
60. Başvurucu; tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçeden yoksun olduğunu, bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara
dayalı olarak açıklanmadığını, kendisi yönünden bir kişiselleştirme yapılmadan
makul, ilgili ve yeterli olmayan gerekçelerle tutukluluğunun hukuka aykırı
olarak devam ettirildiğini, tutukluluğunun tedbir olmaktan çıktığını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
61. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkında verilen tutukluluğa
ilişkin tüm kararlarda gösterilen gerekçeler incelendiğinde başvurucunun
tutukluluğunun keyfî olarak devam ettirildiğinin savunulamayacağı
belirtilmiştir.
62. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; tamamen matbu
ve keyfî gerekçelerle tutuklandığını belirterek Bakanlık görüşünü kabul
etmediğini ifade etmiştir.
b. Değerlendirme
63. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
64. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
65. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 30/10/2017
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna
uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Tutukluluğa Yönelik
İtirazın Sürüncemede Bırakıldığına ve İtiraz İncelemesinde Alınan Kararların
Tebliğ Edilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
67. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğunun devamı kararlarına
itiraz ettiğini ancak itirazı hakkında bir karar verilmediğini, verilmiş ise de
nihai kararın kendisine tebliğ edilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
68. Bakanlık, bu şikâyet yönünden görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
69. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
70. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(k) bendi yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama ve tutuklama işlemine
karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda
maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân
sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğa itirazın geç değerlendirildiği ya
da sürüncemede bırakıldığı şikâyetleri ile ilgili olarak bireysel başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilmiş veya hükümlü hâle
gelmiş başvurucular yönünden asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendinde öngörülen yolun
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (tahliye
olmuş başvurucular yönünden bkz. Cafer
Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018,
§§ 37-40;hükümlü hâle gelmiş başvurucular yönünden bkz. Özgür Arıbaş, B. No: 2015/2394,
31/10/2018, §§ 57-60). Somut olayda tahliyesine
karar verilen başvurucunun bu kapsamda kalan iddiaları bakımından anılan
kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
72. Başvurucu; diğer tutuklu ve hükümlülerin aksine ceza infaz
kurumunda kültür, sanat ve eğitim faaliyetleri gibi sosyal imkânlardan
faydalandırılmaması ve açık görüş
hakkının sınırlandırılması nedenleriyle özel hayata ve aile hayatına saygı
hakkının, telefonla görüşme hakkının sınırlandırılması nedeniyle haberleşme
hürriyetinin, ceza infaz kurumunda fotoğraf çekiminin kısıtlanması,
barındırıldığı koğuşa ait havalandırma bahçesinin üzerine fens
teli çekilmesi nedenleriyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
73. Bakanlık, bu şikâyet yönünden görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
74. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3) ve48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün
neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti
yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve
buna ilişkin gerekçe ile deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
75. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda başvuru
formu titizlikle doldurulmalı, ihlal iddiasının dayanağı olan tüm olaylar
gösterilmeli, başvuruyu aydınlatacak ve hükmün esasını etkileyecek argümanları
destekleyici tüm belgeler başvuru dilekçesine eklenmelidir. Bir belge elde
edilememişse bunun da nedenleri açıklanmalıdır (Musa Yılmaz Acar, B. No: 2013/1664, 16/7/2014, § 42).
76. Somut olayda başvurucu, gerçeğin araştırılması bakımından
başvuruya konu iddialara ilişkin herhangi bir açıklama yapmamış ve hiçbir belge
sunmamıştır.Başvurucu, ihlal
iddialarına ilişkin delillerini sunma, temel hak ve özgürlüğünün ihlal
edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine
getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından soyut olarak ileri sürülen bu
iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltı ve yakalamanın hukuka aykırı olması ile gözaltının
makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluğa yönelik itirazın sürüncemede bırakılması ve
itiraz incelemesinde alınan kararların tebliğ edilmemesi dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 28/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.