TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞEVKİ ATASOY VE YAKUP ATASOY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/866)
|
|
Karar Tarihi: 12/11/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 13/12/2019-30977
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Kamber Ozan
TUTAL
|
Başvurucular
|
:
|
1. Şevki
ATASOY
|
|
|
2. Yakup
ATASOY
|
Vekili
|
:
|
Av. Veysel
ANGIN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, imar mevzuatına aykırılık gerekçesine dayalı olarak
idari para cezası verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. İdari Para Cezası
Verilmesi Süreci
8. Başvurucular, emekli olup İstanbul'da yaşamaktadırlar.
Başvurucular, İstanbul'un Maltepe ilçesi İdealtepe
Mahallesi 5572 ada 21 parsel sayılı taşınmazın müşterek malikleridirler.
Başvurucular ile yüklenici şirket arasında noter huzurunda 4/3/2009 tarihli
gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlenmiştir.
9. Maltepe Belediyesi (Belediye) tarafından taşınmazda yapılan
denetimde B Blok'ta projede olan balkonların yerinde yapılmadığı, ayrıca A ve B
Blokların çatılarında projeye aykırı olarak 661,5 m2 kaçak imalat yapıldığı tespit edilmiştir.
10. Belediye Encümeninin 17/1/2012 tarihli kararıyla 3/5/1985
tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32. maddesi gereğince ruhsata aykırı
kısımların yıkımına, aynı Kanun'un 42. maddesi gereğince arsa maliki sıfatıyla
başvuruculara toplam 25.609,02 TL, yine yüklenici şirkete ve yapı denetim
şirketine ayrı ayrı 25.690,02 TL idari para cezası uygulanmasına karar
verilmiştir.
B. Ceza Davası Süreci
11. Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının 13/3/2012 tarihli
iddianamesi ile projeye aykırı yapılar nedeniyle arsa sahibi olan
başvurucuların ve yüklenici şirket temsilcisinin 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 184/1 maddesi gereğince cezalandırılmaları kamu
adına talep olunmuştur.
12. İstanbul Anadolu 28. Asliye Ceza Mahkemesi 27/12/2013
tarihinde suçun başvurucular tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeni ile
başvurucuların beraatine ve yüklenici şirket
temsilcisi hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.
13. Kararın gerekçesinde, başvurucuların gayrimenkul satış vaadi
ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile inşaatın yapımında yüklenici şirkete
yetki verdikleri ve inşaatın yüklenici şirket tarafından gerçekleştirildiği
açıklanmıştır. Yine başvurucuların inşaat aşamasında gerçekleşen projeye
aykırılıkları bildiğini ve bunlara onay verdiğini gösterir herhangi bir delilin
bulunmadığı, ayrıca başvurucuların yapı tatil tutanağı düzenlendikten sonra
yüklenici şirkete karşı sözleşmenin feshi davası açtıkları belirtilmiştir. Yüklenici
şirket temsilcisinin ise inşaattaki projeye aykırı imalatlardan sorumlu olduğu
ve sözleşmenin verdiği yetkiye rağmen aykırılıkları gidermediği ifade
edilmiştir.
14. Belediyenin temyiz ettiği karar Yargıtay 18. Ceza Dairesi
tarafından 11/2/2016 tarihinde onanmıştır.
C. İdari Para Cezasına
İtiraz Süreci
15. Başvurucular, idari para cezasına karşı 12/4/2012 tarihinde
Belediye aleyhine İstanbul 5. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası
açmıştır. Dava dilekçesinde, idari para cezasından arsa sahibi olarak sorumlu
tutulamayacaklarını ifade etmişlerdir. Başvurucular, sözleşme gereğince binayı
imar mevzuatına ve tasdikli mimari projesine uygun olarak yapmak zorunda olan
yüklenici şirket ile yapı denetim şirketinin sorumlu olduğunu belirtmişlerdir.
Başvurucular, ayrıca idari para cezasının hatalı hesaplandığını da ileri
sürerek idari para cezasının iptalini talep etmişlerdir.
16. Mahkeme 16/10/2014 tarihinde dava konusu işlemin 4.816,26
TL'ye ilişkin kısmının iptaline, 20.873,76 TL'ye yönelik kısmı yönünden ise
iptal talebinin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, 3194 sayılı
Kanun'un 42. maddesi hükmü gereğince yapıda yapılacak olan kaçak imar
faaliyetinden ötürü yapı sahiplerinin de sorumluluğu bulunduğu ve yapıda
projeye aykırı yapılaşmanın varlığı hâlinde ise başvurucuların
cezalandırılmalarının mevzuat gereği zorunlu olduğu belirtilmiştir. Mahkeme,
parselde başvurucular dışında başka bir hissedar bulunmadığından idari para
cezasının %30 oranında artırılmasının ise hatalı olduğunu belirterek alınan
bilirkişi raporu doğrultusunda idari para cezasının 20.873,76 TL'lik kısmının
hukuka uygun olduğuna hükmetmiştir.
17. Başvurucuların ve Belediyenin itirazı üzerine İstanbul Bölge
İdare Mahkemesi 4. Kurulu (Kurul) 21/5/2015 tarihli kararıyla başvurucuların
itirazını reddetmiştir. Kurul, idari para cezasının %30 oranında artırılarak
uygulanmasının ise mevzuata uygun olduğunu belirterek Belediyenin itirazını
kabul etmiş ve davanın tümden reddine karar vermiştir.
18. Başvurucuların karar düzeltme talebi üzerine Kurul
27/10/2015 tarihli kararıyla talebi kısmen kabul etmiş ve mahkeme kararının
onanmasına kesin olarak karar vermiştir.
19. Nihai karar 8/12/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucular 4/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
21. 3194 sayılı Kanun'un 2. maddesi şöyledir:
"Belediye ve mücavir alan sınırları
içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve
özel bütün yapılar bu Kanun hükümlerine tabidir."
22. 3194 sayılı Kanun'un 20. maddesi şöyledir:
"Yapı:
a) Kuruluş veya kişilerce kendilerine ait
tapusu bulunan arazi, arsa veya parsellerde,
b) Kuruluş veya kişilerce, kendisine ait
tapusu bulunmamakla beraber kamu kurum ve kuruluşlarının vermiş oldukları
tahsis veya irtifak hakkı tesis belgeleri ile, İmar planı, yönetmelik, ruhsat
ve eklerine uygun olarak yapılabilir. "
23. 3194 sayılı Kanun'un 21. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar
için 26 ncı maddede
belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden yapı ruhsatiyesi
alınması mecburidir."
24. 3194 sayılı Kanun'un 21. maddesinin sekizinci fıkrası
şöyledir:
"Yapı müteahhidi ve şantiye şefi; yapıyı,
tesisatı ve malzemeleriyle birlikte bu Kanuna, ilgili diğer mevzuata, uygulama
imar planına, ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere, standartlara ve teknik
şartnamelere uygun olarak inşa etmek, neden olduğu mevzuata aykırılığı gidermek
mecburiyetindedir."
25. 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat
alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya
ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce
tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine,
belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı
mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine
asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı
sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden
veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın
giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu,
inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve
inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata
aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu
kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı
sahibinden tahsil edilir."
26. 3194 sayılı Kanun'un 9/12/2009 tarihli ve 5940 sayılı
Kanun'un 2. maddesi ile değişik 42. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına
aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren on iş
günü içinde ilgili idare encümenince sorumlular hakkında, üstlenilen her bir
sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu maddede belirtilen idari müeyyideler
uygulanır.
Ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki
etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine,
yapı müteahhidine veya aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen
ilgili fenni mesullere yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine,
durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal
emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre, beşyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, aşağıdaki şekilde
hesaplanan idari para cezaları uygulanır:
a) Bakanlıkça belirlenen yapı sınıflarına ve
gruplarına göre yapının inşaat alanı üzerinden hesaplanmak üzere, mevzuata
aykırılığın her bir metrekaresi için; "
...
3) III. sınıf A grubu yapılara onsekiz, B grubu yapılara yirmi Türk Lirası
...
5) V. sınıf A grubu yapılara otuzsekiz, B grubu yapılara kırkaltı,
C grubu yapılara elliiki, D grubu yapılara altmışüç Türk Lirası, idari para cezası verilir. Bu
miktarlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 4/1/1961
tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri
uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında bir Türk Lirasının
küsuru da dikkate alınmak suretiyle artırılarak uygulanır.
...
c) (a) ve (b) bentlerine göre cezalandırmayı
gerektiren aykırılığa konu yapı;
1) Hisseli parselde diğer maliklerin
muvafakati alınmaksızın yapılmış ise cezanın % 30’u,
...
5) Uygulama imar planı bulunan bir alanda
yapılmış ise cezanın % 20’si,
...
11) İnşaî
faaliyetleri tamamlanmış ve kullanılmıyor ise cezanın % 10’u,
12) İnşaî
faaliyetleri tamamlanmış ve kullanılıyor ise cezanın % 20’si,
...
(a) ve
(b) bentlerinde belirtilen şekilde tespit edilen para cezalarının miktarına göre
ayrı ayrı hesap edilerek ilave olunur. Para cezalarına konu olan alanın
hesaplanmasında, aykırılıktan etkilenen alan dikkate alınır."
2. Anayasa Mahkemesi
Kararı
27. Anayasa Mahkemesinin 10/1/2013 tarihli ve E.2012/93,
K.2013/8 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Başvuru kararında, itiraz konusu
ibarenin uygulamada idareleri gerekli inceleme yapmadan, ruhsata veya projeye
aykırı yapıyı inşa eden ile mülk sahibini ayırt etmeden işlem tesisinde keyfi
tutuma sevk ettiği, idarelerin yapının sahibi tespitini yaparken hem mülk
sahibine hem de inşai faaliyeti yapan kişiye para
cezası verdikleri, bu durumun suçlu olmayanın da cezalandırılmasına sebebiyet
verdiği, itiraz konusu ibarenin bu yönüyle hukuk devletinin ilkelerinden olan
belirlilik ilkesine aykırı olduğu, öte yandan suçlu olmayanın da
cezalandırılmasının Anayasa'nın 38. maddesinde yer alan 'Ceza sorumluluğu
şahsidir.' hükmüne aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu 'yapının sahibine,' ibaresi,
ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere veya imar
mevzuatına aykırı olarak yapı yapma eyleminin karşılığı olarak cezai müeyyide
uygulanacak kişileri ifade etmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk
devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan,
Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine
açık olan devlettir.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk
devletinin temel ilkelerinden birisi de 'belirlilik'tir.
Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olması gerekir. Belirlilik ilkesi, bireylerin hukuksal
güvenliğinin sağlanması bakımından da önem arz etmektedir.
Anayasa'nın 'Suç ve cezalara ilişkin esaslar'
kenar başlıklı 38. maddesinin yedinci fıkrasında, 'Ceza sorumluluğu şahsidir.'
hükmü yer almaktadır. Ceza sorumluluğunun şahsiliği ceza hukukunun temel
kurallarındandır. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir
fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Başka bir anlatımla bir kimsenin
başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır. Anayasa'nın 38. maddesinde idari
ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından idari para cezaları da bu
maddede öngörülen ilkelere tabidir.
Kanun'un 42. maddesinin 2. fıkrası hükmü,
ruhsat alınmadan, ruhsat veya eklerine veya imar mevzuatına aykırı olarak
yapının yapıldığı yönündeki idarenin tespiti üzerine fıkrada belirtilen
kıstaslar çerçevesinde yapının sahibine, yapı müteahhidine veya aykırılığını
altı iş günü içinde idareye bildirmeyen ilgili fenni mesullere para cezası
verilmesini öngörmektedir.
3194 sayılı İmar Kanunu'nun 5. maddesinde
yapı, karada ve suda, sürekli ya da geçici, resmi ve özel, yerüstü ve yeraltı
inşaatı ile bunların eklerini, değişikliklerini, onarımlarını, sabit ve
hareketli tesislerini içine alan bir kavram olarak tanımlanmaktadır. Görüldüğü üzere, ister sabit olsun, ister hareketli olsun sadece ana
yapı değil, ana yapıya ek olarak yapılan yapılar (ilaveler), ana yapı üzerinde
yapılan değişiklikler; onarımlar (tamirler) da yapı olarak kabul edilmektedir.
Dolayısıyla 'yapının sahibi' ibaresiyle, yukarıda sayılan inşai
faaliyetleri gerçekleştiren kişiler ifade edilmektedir. Başka bir deyişle
'yapının sahibi' ibaresinden ister yapının mülkiyetine sahip kişiler isterse
kiracı, yapı malikinin yakını, intifa hakkı sahibi gibi üçüncü kişiler olsun inşai faaliyeti yapan kişiler anlaşılmaktadır.
Danıştay'ın istikrar kazanan içtihatlarında da
yapının sahibi ibaresinden, mevzuata aykırı yapıyı inşa eden kişinin
anlaşılacağı belirtilmiş olup, uygulamada idarelerce gerekli araştırma
yapılarak mevzuata aykırı inşai faaliyeti yapan kişi
tespit edilmeksizin doğrudan yapının mülkiyet sahibine para cezası verilmesi,
yasanın amacı ve anlamı ile bağdaşmayan bir sonuç doğurur.
Öte yandan, idarelerce gerekli araştırma
yapılarak mevzuata aykırı inşai faaliyeti yapan kişi
tespit edilerek idari yaptırımın bu kişiye uygulanması gerektiğinden bu anlamda
söz konusu ibare Anayasa'nın 38. maddesinde yer alan 'Ceza sorumluluğu
şahsidir.' hükmüne aykırı değildir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu ibare
Anayasa'nın 2. ve 38. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi
gerekir."
3. Danıştay İçtihadı
28. Danıştay Ondördüncü Dairesinin
11/6/2018 tarihli ve E.2015/2907, K.2018/4534 sayılı kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"...Suç ve cezaların şahsiliği ilkesi
gereğince, para cezasına konu yapıların kim ya da kimler tarafından yapıldığı
tespit edilerek, gerçek yapı sahibi ya da sahipleri adına para cezası
verilmesinin gerektiği, yapı sahibinin ise her zaman taşınmaz maliki ile aynı
kişi olması zorunlu olmadığından ruhsatsız yapıyı yapan kişinin taşınmaz malikinden
farklı bir kişi olduğunun anlaşılması durumunda, taşınmaz maliki adına değil,
yapıyı yapan adına para cezası verilmesi gerektiği, yukarıda yer verilen inşaat
sözleşmesi uyarınca ruhsat ve yapı kullanma izni belgesi alma sorumluluğunun müteaahide yüklendiği, dolayısıyla dava konusu
aykırılıklardan müteahhidin sorumlu olduğu, arsa sahibi davacının bu
aykırılıklardan sorumluluğunun bulunmadığı, zira, uyuşmazlık konusu projeye
aykırılıkların, yapının inşası sırasında meydana getirilebilecek mahiyette olduğu
açık olduğundan, yapı müteahhidinin eylemi nedeniyle arsa sahibi olan davacıya
para cezası verilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık, aksi yöndeki İdare
Mahkemesi kararının bu kısmında hukuki isabet görülmemiştir."
29. Danıştay Ondördüncü Dairesinin 27/2/2019
tarihli ve E.2018/5803, K.2019/1436 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Cezaların şahsiliği ilkesi uyarınca,
3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesine göre verilecek olan para cezasının
ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapıyı fiilen yapan ya da yaptıran kişi adına,
bir başka ifade ile yapı sahibi adına verilmesi gerekmektedir. Yapı sahibinin
ise her zaman taşınmaz maliki ile aynı kişi olması zorunlu olmadığından,
ruhsatsız yapıyı yapan kişinin taşınmaz malikinden farklı bir kişi olduğunun
anlaşılması durumunda, taşınmaz maliki adına değil, yapıyı yapan adına para
cezası verilmesi gerekmektedir.
Bu durumda; yukarıda bahsedilen kat karşılığı
inşaat sözleşmesine göre "ruhsata aykırılıkları yapan" kişi olan
yüklenici firma, imar para cezasının muhatabı olacağından, bu hususta araştırma
yapılarak ona göre para cezası tesis edilmesi gerekirken, arsa sahibi davacılar
adına para cezası verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık
görülmemiştir.
Bu itibarla, para cezasına ilişkin kısım
yönünden de davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
bulunmamaktadır."
B. Uluslararası Hukuk
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ister suç
gelirlerinin elde edilmesinin önüne geçilmesi için müsadere olarak uygulansın
isterse de doğrudan uygulansın para cezalarının veya kazanç müsaderesinin
mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmektedir. AİHM, bu suretle
yapılan müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesinin ikinci paragrafı kapsamında mülkiyetin
kullanılmasının kontrolüne ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi
gerektiği görüşündedir (Butler/Birleşik Krallık (k.k.),
B. No: 41661/98, 27/6/2002; Phillips/Birleşik Krallık, B. No: 41087/98,
5/7/2001, §§ 50, 51; Konstantin Stefanov/Bulgaristan, B. No: 35399/05,
27/10/2015, §§ 57, 58).
32. Konstantin Stefanov/Bulgaristan kararına konu olayda
başvurucu avukatın ücreti yetersiz bulması nedeniyle zorunlu müdafii olmayı reddederek duruşmadan ayrılması üzerine ceza
mahkemesince başvurucu avukata yaklaşık 260 avro tutarında para cezası
verilmiştir. AİHM, şikâyet edilen cezaya konu paranın mülk teşkil ettiğini ve
bu para cezasının uygulanmasının da mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini
belirtmiştir (Konstantin Stefanov/Bulgaristan,
§ 57). AİHM'e göre uygulanan para cezası Sözleşme'nin
anlamında bir yaptırım teşkil
etmektedir. Bu sebeple müdahale; taraf devletlere yaptırımların ödenmesini
sağlamak için mülkiyetin kullanımını, kontrol yetkisi tanıyan Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci
paragrafı çerçevesinde değerlendirilmiştir (Konstantin
Stefanov/Bulgaristan, § 58).
33. AİHM; para cezasının açık, öngörülebilir ve ulaşılabilir mahiyette bir kanuna
dayandığını, yargılamanın etkin ve gecikmeden sürdürülmesi yönünde kamu
yararına dayalı meşru bir amacının da bulunduğunu tespit etmiştir (Konstantin Stefanov/Bulgaristan,
§§ 63, 64). AİHM, ölçülülük yönünden yaptığı değerlendirmede ise
farklı unsurları değerlendirmiştir. Kararda, duruşmanın geçerli bir neden
olmaksızın tehir edilmesinin mahkemelerden garanti altına alması istenen adalet sisteminin düzgün işlemesine bir
engel teşkil ettiği vurgulanmıştır. AİHM, caydırıcı bir etkinin sağlanması için
parasal bir cezanın uygulanabileceğini belirtmiş ve bu alanda devletlerin geniş
bir takdir yetkisi olduğuna dikkat çekmiştir. AİHM bu bağlamda en önemli
güvencenin ise başvurucuya uygulanan cezaya karşı itiraz edebilme hakkının
tanınması olduğunu ve somut başvuruda ise başvurucuya uygulanan cezaya ilişkin
karar verme usulünün keyfî olduğunun ortaya konulamadığını belirtmiştir. AİHM
son olarak başvurucuya verilen para cezasının üst sınırdan uygulanmakla beraber
aşırı veya orantısız olmadığını değerlendirmiş, başvurucunun mülkiyet hakkı ile
kamu yararı arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı sonucuna
varmıştır (Konstantin Stefanov/Bulgaristan,
§§ 65-70).
34. AİHM, ceza olarak değerlendirdiği suç gelirlerinin
müsaderesine ilişkin Phillips/Birleşik Krallık kararında da benzer
değerlendirmeler yapmıştır. Bu olayda ceza mahkemesince başvurucunun uyuşturucu
kaçakçılığı suçundan elde ettiği düşünülen gelirlerinin toplamı olan 91.400
sterlin tutarındaki paranın müsaderesine, bu paranın ödenmemesi durumunda ise
iki yıl süreli hapis cezasının infazına karar verilmiştir. AİHM bu cezanın
başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini, bu sebeple Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin olayda
uygulanabilir olduğunu belirtmiştir (Phillips/Birleşik Krallık, § 50). AİHM, ceza mahkemesinin kazanç
müsaderesine ilişkin kararının Sözleşme anlamında bir yaptırım/ceza olduğunu vurgulamıştır (Phillips/Birleşik Krallık, § 51). AİHM'e göre Sözleşme'ye ek 1
No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci paragrafı taraf devletlere bu alanda
geniş bir takdir yetkisi tanımakta olup Protokol'de uyuşturucu kaçakçılığı ile
mücadele anlamında böyle bir tedbirin uygulanmasının caydırıcı etkisine dikkat
çekilmiştir (Phillips/Birleşik Krallık, § 52). AİHM, tedbirin
yalnızca suçtan elde edilen gelirler ile sınırlı olduğunu ve yargılamada
başvurucuya etkin bir itiraz hakkının tanındığını gözeterek karşılaştırılan
meşru amaca göre müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varmıştır (Phillips/Birleşik Krallık, §§ 53, 54).
35. Ismayilov/Rusya (B. No: 30352/03, 6/11/2008)
kararına konu olayda Bakü’de annesinden intikal eden evi satan başvurucu,
yanında taşıdığı para miktarını (21.348 ABD doları) gümrük makamlarına eksik
(48 dolar olarak) bildirmiştir. Rus kanunlarına göre 10.000 dolar üzerindeki
para miktarı gümrüğe bildirilmelidir. Başvurucuya bildirim yükümlülüğüne uymama
suçundan şartlı tahliye koşuluyla altı ay hapis cezası verilmiş ve ayrıca el
konulan paranın tamamının müsaderesine karar verilmiştir. AİHM müsadere
tedbiriyle ilgili istikrarlı yaklaşımına değinmiş ve müdahalenin mülkiyetten
yoksun bırakma içerse dahi Sözleşme'ye ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesinin ikinci paragrafı kapsamında mülkiyetin kullanımının
kontrolü mahiyeti taşıdığını belirtmiştir (Ismayilov/Rusya, §§ 28-30).
36. AİHM kamu yararı bakımından korunan hukuki menfaatin ise
gümrük makamlarına bildirim yükümlülüğüne uyulmasını sağlamak olduğunu vurgulamıştır(Ismayilov/Rusya, §
33). AİHM; başvurucuya herhangi bir suç isnadında bulunulmadığı ve olayda
müsadere tedbirinin kara paranın aklanması, terörizmin finansmanı, uyuşturucu
kaçakçılığı, vergi kaçırma veya başka suç faaliyetleri kapsamında uygulanmadığı
tespitlerine yer vermiştir. Buna göre belirli bir miktarın üzerinde nakit
parayı yanında taşımış olan başvurucu, sadece gümrük makamlarına yanında taşıdığı
bu parayı eksik bildirmekten ötürü sorumlu tutulmuştur. AİHM bildirilmeyen
paranın meşru yollardan elde edildiğini ve bu paranın bildirilmemesinin kamuya
olan zararının ise oldukça az olduğunu vurgulamıştır. Bununla birlikte müsadere
tedbirinin sadece zararın tazmini amacıyla değil aynı zamanda caydırıcı ve
cezalandırıcı bir yönünün de bulunduğu kabul edilmiştir. Ancak olayda ise
başvurucunun zaten bildirim yükümlülüğüne uymadığı için şartlı tahliye
koşuluyla hapis cezası aldığına dikkat çekilmiştir. AİHM'e
göre yalnızca bildirim yükümlülüğüne uyulmamasından dolayı ceza almışken ayrıca
müsaderenin uygulanması ölçüsüz olup başvurucuya aşırı ve olağan dışı bir
külfet yüklemektedir (Ismayilov/Rusya, §§ 37, 38).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 12/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
38. Başvurucular, yüklenici ile yapılan sözleşme gereğince
inşaat yapımındaki imar mevzuatına aykırılıklardan sorumlu tutulamayacaklarını
belirtmiştir. Başvurucular bilgi ve rızaları dışında yüklenici tarafından
inşaatın projeye aykırı olarak imal edildiğini, imar kirliliğine neden olmak
suçuna ilişkin ceza yargılamasında haklarında beraate
hükmedildiğini ifade ederek idari para cezası verilmesinin suçun şahsiliği
ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Başvurucular, yüklenicinin
gerçekleştirdiği eylem nedeniyle haksız yere idari para cezası verilmesinin
hukuka aykırı olduğundan yakınmışlardır. Başvurucular, bu gerekçelerle mülkiyet
ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
39. Anayasa’nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular adil yargılanma hakkının da
ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özü
imar mevzuatına aykırılık sebebiyle idari para cezası verilmesi nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Bu nedenle
başvurucuların bütün şikâyetlerinin mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
42. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
Somut olayda idari para cezasına hükmedilmesi neticesinde başvuruculardan
tahsil edilen, belirtilen tutardaki para başvurucuların mal varlığına dâhil
olduğundan verilen idari para cezasıyla yoksun bırakılan bu paranın başvurucular
açısından mülk teşkil ettiği
açıktır.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
43. Başvuru konusu olayda başvurucuların idari para cezası ile
cezalandırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur.
44. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden
diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek
suretiyle mülkten barışçıl yararlanma
hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl
yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci
fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği
belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun
bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son
fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol
etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı
maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
45. Kaçak imar faaliyeti nedeniyle arsa maliki sıfatıyla
başvuruculara idari para cezası uygulanmıştır. Müdahaleyle, yapıların imar
mevzuatına uygun şekilde inşa edilmesi ve mevzuata uymayanların ise yaptırıma
tabi tutulması amaçlanmaktadır. Bu durumda başvurucuların mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolüne veya
düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
46. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
47. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
48. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
49. Somut olayda ruhsat ve eki projesine aykırı olarak kaçak
imalatlar yapıldığı gerekçesiyle 3194 sayılı Kanun'un 42. maddesi uyarınca
başvuruculara idari para cezası verilmiştir. Mahkeme, başvurucuların
cezalandırılmalarının mevzuat gereği zorunlu olduğunu belirterek idari işlemin
hukuka aykırı olmadığı sonucuna varmıştır.
50. 3194 sayılı Kanun'un 42. maddesinde; ruhsat alınmaksızın
veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak
yapılan yapının sahibine idari para cezası uygulanacağı belirtilmiştir. Bununla
birlikte yerleşik Danıştay içtihatları kapsamında suç ve cezaların şahsiliği
ilkesi gereğince yapı sahibinden anlaşılması gerekenin her zaman taşınmaz
maliki olmadığı vurgulanmış ve ruhsata aykırılıkları yapan kişinin taşınmaz
malikinden farklı bir kişi olduğunun anlaşılması hâlinde taşınmaz maliki adına
değil yapıyı yapan adına para cezası verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
51. Somut olayda, başvurucular kat karşılığı inşaat sözleşmesi
kapsamında binanın yapımını yükleniciye bırakmışlardır. Ayrıca ceza
yargılamasında imara aykırı yapıların başvurucular tarafından değil yüklenici
şirket tarafından imal edildiği tespit edilmiştir. Bu bağlamda kamu
makamlarınca gerekli araştırma yapılmaksızın ve inşai
faaliyet yapan kişi tespit edilmeksizin doğrudan taşınmaz maliki olan
başvuruculara idari para cezası verilmesi yukarıda belirtilen Danıştay
içtihatları ile açık bir çelişkiye yol açmaktadır. Bununla birlikte bu
husustaki tartışmanın ölçülülük incelemesiyle birlikte ele alınması uygun
görülmüştür.
ii. Meşru Amaç
52. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması
imkânı vermekle, bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır.
Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde
getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her
somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§
28, 29).
53. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre
sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların
ödevi olduğu belirtilmiştir. Yapıların imar mevzuatına uygun olarak inşa
edilmesinin sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca ruhsat
alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç diğer yapıların
ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun
olarak teşekkülü; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin
oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen,
sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin
düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016,
§§ 82-84).
54. Bu bağlamda yapıların imar mevzuatına uygun olarak
yapılmasının sağlanması amacıyla imar mevzuatına aykırılıkların yaptırıma tabi
tutulmasında kamu yararı amacı bulunduğu kuşkusuzdur. Dolayısıyla somut olayda
kaçak imar faaliyeti nedeniyle idari para cezası uygulanmasında kamu yararına
dayalı, meşru bir amacı olduğu açıktır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
55. Son olarak kamu makamlarınca başvurucuların mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacın gerçekleştirilmesi
için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
56. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
57. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa'nın 13. ve
35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce bu tedbirin
öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur.
Diğer taraftan müdahalede bulunulurken takip edilen kamu yararı amacını
gerçekleştirmeye en uygun aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi
araçların tercih edileceği ise öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek
konumda olan ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın
tercih edileceğinin belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir
yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak
idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın
müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması
durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması
mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen
aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde
oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz.
Hamdi Akın İpek, B. No:
2015/17763, 24/5/2018, § 108; Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).
58. Ayrıca ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerine
ilişkin kurallar ceza hukukunun ana ilkeleri ile Anayasa'nın konuya ilişkin
kuralları başta olmak üzere ülkenin sosyal, kültürel yapısı, etik değerleri ve
ekonomik hayatın gereksinmeleri gözönüne alınarak saptanacak
ceza politikasına göre belirlenir. Kanun koyucu cezalandırma yetkisini
kullanırken toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve
ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya
hafifletici sebep olarak kabul edilebileceği ve ceza sistemini tamamlayan
müesseseler konusunda takdir yetkisine sahiptir (AYM, E.2013/24, K.2013/133,
14/11/2003).
59. Bununla birlikte orantılılık ilkesi gereği kişilerin
mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı
ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil
denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi
durumunda bozulmuş olacaktır. Anayasa Mahkemesi müdahalenin orantılılığını
değerlendirirken bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer
taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin
davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya
yüklenen külfeti dikkate alacaktır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017,
§§ 58, 60).
60. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden
söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde, -Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında
da ifade edildiği üzere- mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da
makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe
bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, §
36; Bekir Yazıcı [GK], B. No:
2013/3044, 17/12/2015, § 71).
61. Elkoyma veya müsadere gibi
tedbirler yoluyla ya da para cezası uygulanması suretiyle mülkiyet hakkına
yapılan müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında olması
gereken adil dengeyi bozmaması için malikin davranışı ile kanunun ihlali
arasında uygun bir illiyet bağının olması, başvurucunun müdahaleye yönelik
iddia ve savunmalarının ilgili idari ve yargısal makamlarca makul biçimde
karşılanması, ayrıca her hâlde iyi niyetli malikin
zararının ise tazmini gerekmektedir. Bu gerekliliklere uyulduğu takdirde
mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçülü olacaktır (Züliye Öztürk, § 64).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
62. İlk olarak idari para cezasının ulaşılmak istenen amacı
gerçekleştirmeye elverişliliği ele alınmalıdır. Başvuruculara idari para cezası
verilmesinin imar mevzuatına aykırılıkların önlenmesini sağlamaya yönelik
olduğu dikkate alındığında müdahalenin söz konusu kamu yararı amacını
gerçekleştirmeye elverişli olduğunda şüphe bulunmamaktadır. İkinci olarak
başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin gerekli olup olmadığı
değerlendirilmelidir. Olayda takip edilen meşru amacı gerçekleştirmeye
elverişli diğer araçlarla karşılaştırıldığında ve başvuruculara atfedilen
fiilinin kabahat olarak düzenlenerek yalnızca idari para cezası uygulandığı
dikkate alındığında müdahalenin gerekli olmadığı söylenemez.
63. Orantılılık yönünden ise öncelikle başvuruculara idari para
cezası kararına karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme
olanağının tanınıp tanınmadığı değerlendirilmelidir. Başvurucular idari para
cezası kararına karşı kendilerini avukat ile temsil ettirerek önce idare
mahkemesinde dava açmış, davanın kısmen reddine ilişkin karara karşı da istinaf
kanun yoluna başvurmuşlardır.
64. Başvurucuların temel şikâyeti, gayrimenkul satış vaadi ve
kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince yapının inşası ile ilgili tüm
sorumluluğunun yükleniciye ait olduğu ve bu nedenle inşaatın yapım aşamasında
yüklenici tarafından gerçekleştirilen projeye aykırılıklardan kendilerinin
sorumlu tutulamayacağına ilişkindir.
65. Mülkiyet hakkına idari para cezası yoluyla yapılan
müdahalede, kamu yararı ile başvurucuların mülkiyet hakkı arasında bir adil
dengenin kurulması gerekmektedir. Bunun için de başvurucuların tutum ve
davranışları ile idari para cezasına neden olan eylem arasındaki illiyet bağı
derece mahkemelerince makul bir şekilde ortaya konulmalıdır.
66. Anayasa Mahkemesi bariz bir takdir hatası veya açık bir keyfîlik bulunmadıkça derece mahkemelerin delillerin
değerlendirilmesinde ve hukukun uygulanmasındaki takdir hakkına karışmayacağını
vurgulamaktadır. Bununla birlikte idari para cezasına neden olan eylem ile
başvurucuların tutum ve davranışları arasındaki illiyet bağının değerlendirilip
değerlendirilmediği belirlenmelidir.
67. Somut olayda idari para cezasının iptali için açılan davada
Mahkeme, başvurucuların kaçak imar faaliyetinden dolayı yapı sahibi olarak imar
mevzuatı gereğince sorumluluğu bulunduğunu ifade etmiştir. Yapıdaki projeye
aykırılık nedeniyle başvurucuların cezalandırılmalarının mevzuat hükümleri
uyarınca zorunlu olduğunu belirten Mahkeme, kaçak imalat nedeniyle
başvurucuların sorumlu olmadıklarına ilişkin iddiaları reddetmiştir. Mahkeme
kararının incelenmesi neticesinde yapının kim tarafından inşa edildiğine,
başvurucuların projeye aykırı yapıyı yapan kişiler olup olmadığına ve
başvurucular ile yüklenici arasındaki sözleşme kapsamında tarafların
sorumluluklarına ilişkin makul bir değerlendirmenin bulunmadığı görülmüştür.
68. Aynı olay hakkındaki projeye aykırı yapı inşası iddiasına
dayalı ceza yargılamasında ise başvurucuların inşaat aşamasında geçekleşen
projeye aykırılıkları bildiğini ve bunlara onay verdiğini gösterir herhangi bir
delilin bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmiştir. Karar, temyiz kanun
yolundan geçerek kesinleşmiştir.
69. Anayasa Mahkemesinin somut olaydaki idari para cezasının
kanuni dayanağı olan 3194 sayılı Kanun'un 42. maddesinin itiraz yoluyla iptali
istemine ilişkin kararında ve Danıştayın yerleşik
içtihatlarında da belirtildiği üzere yapı
sahibi ibaresinden anlaşılması gereken, yapıyı mevzuata aykırı inşa
eden kişidir (bkz. §§ 28,29). Yine bu kararlarda, idarelerce gerekli araştırma
yapılarak mevzuata aykırı inşaat yapan kişi tespit edilmeksizin doğrudan
yapının mülkiyet sahibine para cezası verilmesinin kanunun amacı ve anlamı ile
bağdaşmayan bir sonuç doğuracağı vurgulanmıştır.
70. Sonuç olarak yapıların imar mevzuatına uygun olarak inşası
ve imara aykırı yapı nedeniyle yaptırım uygulanması ile caydırıcılığın
sağlanmasında kamu yararına dayalı meşru bir amacın takip edildiği kuşkusuzdur.
Bu kapsamda devletin idari para cezalarının düzenlenmesi ve uygulanması
alanında geniş bir takdir yetkisine sahip olduğu da dikkate alınmalıdır.
Bununla birlikte somut olayda idari para cezasına neden olan projeye aykırı
inşa eylemi ile başvurucuların tutum ve davranışları arasındaki illiyet bağının
Mahkeme tarafından makul bir şekilde değerlendirilmediği anlaşılmaktadır.
Başvurucuların projeye aykırı eylemi gerçekleştirmedikleri ve sorumluluğunun
yükleniciye ait olduğu iddialarının Mahkeme tarafından yeterince incelenmediği
ve başvurucuların cezalandırılmalarının mevzuat gereğince zorunlu olduğunun
belirtilmekle yetinildiği görülmüştür.
71. Anayasa Mahkemesinin norm denetimi kapsamında verdiği karara
ve Danıştayın yerleşik içtihatlarına rağmen idari
para cezasının iptali istemine ilişkin olarak derece mahkemeleri kararlarında
yapıyı inşa eden kişinin belirlenmesine dair bir değerlendirmede
bulunulmamıştır. Bu yönüyle derece mahkemeleri kararının yerleşik içtihatlar
ile olan tutarsızlığının belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerini zedelediğini
de belirtmek gerekmektedir.
72. Bu durumda idari para cezası verilmesine neden olan eylem
ile başvurucuların tutum ve davranışları arasındaki illiyet bağı makul bir
şekilde değerlendirilmeyerek başvuruculara şahsi olarak olağan dışı ve aşırı
bir külfet yüklenmiştir. Dolayısıyla müdahaleyle kamu yararı ile başvurucuların
mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengenin başvurucular
aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
73. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
74. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
75. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
76. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
77. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §
58).
78. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
79. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken
şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından
bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali
gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi,
kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit
edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır
(Mehmet Doğan, § 60).
80. Başvurucular, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat
taleplerinde bulunmuşlardır.
81. Anayasa Mahkemesi, idari para cezasına neden olan eylem ile
başvurucuların tutum ve davranışları arasındaki illiyet bağının derece
mahkemelerince makul bir şekilde değerlendirilmemesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
82. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 5. İdare Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
83. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL tutarındaki yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul
5. İdare Mahkemesine (E.2012/654, K.2014/1849) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL tutarındaki yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvuruculara Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.