TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BESİ YILMAZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/9001)
|
|
Karar Tarihi: 18/7/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 12/9/2019-30886
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Olcay ÖZCAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Besi YILMAZ
|
|
|
2. Doğan YILMAZ
|
|
|
3. Kadim YILMAZ
|
|
|
4. Muhammet Ali YILMAZ
|
|
|
5. Murat YILMAZ
|
|
|
6. Rıza YILMAZ
|
|
|
7. S.Y.
|
|
|
8. Zeynep YILMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Perihan SEVİM
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, açılan ceza davası beraatle sonuçlandığı
hâlde uzun süredir devam eden tedbirin kaldırılmaması nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 2/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek
olmadığını bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet
Başsavcılığı) C.Y. hakkında yapılan şikâyete istinaden 2008 yılında soruşturma
başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında C.Y.nin 2004 yılından beri B. Plastik
A.Ş.'de muhasebe sorumlusu olarak görev yaptığı, görevi sırasında bu Şirket ile
S. Şirketinin kaşelerini kullanarak ve bilgisayar ortamında bankalara yazılan
talimat yazılarını kopyalayarak Şirketin hesaplarında bulunan paraları kendi
hesaplarına aktardığı iddia edilmiştir. C.Y.nin yakın akrabaları olan
başvurucuların da aralarında bulunduğu bazı kişilerin C.Y. ile suç ortaklığı
yaptığı ileri sürülmüştür. Bu kapsamda C.Y.nin kullandığı hesapların izlerini
kaybettirmek maksadıyla başvurucuların ve diğer kişilerin hesaplarına para
transferi yaptığı belirtilmiştir.
9. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından C.Y., başvurucular
ve diğer şüphelilerin banka hesaplarına ve başvuruculardan D.Y. adına kayıtlı
taşınmazlara tedbir konulması talep edilmiştir.
10. Kartal 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/9/2008 tarihli
kararı ile başvuruculardan Zeynep Yılmaz'ın; Kartal 2. Sulh Ceza Mahkemesinin
19/11/2008 tarihli kararı ile başvuruculardan Kadim Yılmaz, Murat Yılmaz,
Muhammet Ali Yılmaz, S.Y., Besi Yılmaz ve Rıza Yılmaz'ın Türkiye genelindeki
bankalarda bulunan hesapları üzerine tedbir konulmuştur. Kartal 2. Asliye Ceza
Mahkemesinin itiraz üzerine verdiği 5/10/2009 tarihli kararı ile de
başvuruculardan Doğan Yılmaz'ın yedi taşınmazına tedbir konulmuştur.
11. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından C.Y. ve diğer
şüphelilerin tacir veya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin
dolandırıcılığı ve özel belgede sahtecilik suçlarını işledikleri, başvurucuların
ise bu suçlara iştirak ettiği gerekçesiyle 2009-2011 yıllarında iddianameler
düzenlenerek kamu davaları açılmıştır. Bu davalar kovuşturma sırasında
aralarındaki bağlantı sebebiyle birleştirilmiştir.
12. Başvurucuların tedbir kararının kaldırılması
yönündeki talepleri İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme)
reddedilmiştir. Mahkemenin 10/2/2016 tarihli kararı ile başvurucuların atılı
suçları işleme kastıyla hareket ettikleri yolunda mahkûmiyetlerine yeter, her
türlü şüpheden uzak, kesin, somut delil elde edilemediği gibi inkâra yönelen
savunmalarının da aksinin ispat edilemediği gerekçeleriyle beraatlerine
hükmedilmiştir. Mahkeme kararının hüküm fıkrasının 5. bendinde Kartal 2. Sulh
Ceza Mahkemesi ile Kartal 3. Sulh Ceza Mahkemesince başvurucuların banka
hesaplarına el konulması yönünde verilen tedbirin aynı zamanda hukuk
mahkemelerince de konulmuş tedbirler bulunması ve mahkûm olan sanıkların
üzerilerindeki para miktarının tespitinin ayrı hukuk yargılaması gerektirmesi
nedeniyle karar kesinleştiğinde kaldırılması hükme bağlanmıştır.
13. Mahkeme kararı başvuruculara 6/4/2016 tarihinde
tebliğ edilmiştir. Hüküm başvurucular ve diğer sanıklar tarafından temyiz
edilmiş olup Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan
sorgulamada dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 15. Ceza Dairesine
gönderildiği anlaşılmıştır. Temyiz incelemesinin sonuçlandığına ilişkin olarak
başvurucular tarafından herhangi bir bilgi verilmemiştir.
14. Başvurucular 2/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
15. Başvuruculardan Rıza Yılmaz'ın bireysel başvuruda
bulunduktan sonra 21/6/2016 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun "Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma" kenar
başlıklı 128. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Soruşturma veya kovuşturma
konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere
dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;
a) Taşınmazlara,
b) Kara, deniz veya hava ulaşım
araçlarına,
c) Banka veya diğer malî kurumlardaki
her türlü hesaba,
d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki
her türlü hak ve alacaklara,
e) Kıymetli evraka,
f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık
paylarına,
g) Kiralık kasa mevcutlarına,
h) Diğer malvarlığı değerlerine,
Elkonulabilir. Somut olarak belirlenen
Bu taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan
başka bir kişinin zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi
yapılabilir. (Ek cümle: 21/2/2014 – 6526/10 md.) Bu madde kapsamında elkoyma
kararı alınabilmesi için ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine
Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan,
suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınır. Bu rapor en geç üç ay içinde
hazırlanır. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu süre talep üzerine iki ay daha
uzatılabilir.
(2) Birinci fıkra hükmü;
a) Türk Ceza Kanununda tanımlanan;
...
6. Dolandırıcılık (madde 157, 158),
...
Hakkında uygulanır.
(3) Taşınmaza elkonulması kararı, tapu
kütüğüne şerh verilmek suretiyle icra edilir.
...
(5) Banka veya diğer malî kurumlardaki
her türlü hesaba elkonulması kararı, teknik iletişim araçlarıyla ilgili banka
veya malî kuruma derhâl bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili
banka veya malî kuruma ayrıca tebliğ edilir. Elkoyma kararı alındıktan sonra,
hesaplar üzerinde yapılan bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler
geçersizdir.
..."
17. 5271 sayılı Kanun’un "Elkonulan eşyanın
iadesi" kenar başlıklı 131. maddesi şöyledir:
'' (1) Şüpheliye, sanığa veya üçüncü
kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına
gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması halinde,
re'sen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya
mahkeme tarafından karar verilir. İstemin reddi kararlarına itiraz edilebilir.
(2) 128 inci madde hükümlerine göre
elkonulan eşya veya diğer malvarlığı değerleri, suçtan zarar gören mağdura ait
olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade
edilir.''
B. Uluslararası
Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek
1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1.
maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve
mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse,
ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası
hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin,
mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin
ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre
mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin
üçüncü kural çerçevesinde incelediği elkoyma ve müsadere tedbirleri, suçla
mücadele için etkili ve gerekli bir araçtır (Raimondo/İtalya, B. No:
12954/87, 22/2/1994, §§ 27, 30). AİHM suçtan elde edilen gelirlerin veya mal
varlığının müsadere edilmesinin suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması ve
suçtan gelir elde edilmemesinin güvence altına alınması yönleriyle kamunun
yararına olduğunu kabul etmiştir (Phillips/Birleşik Krallık, B. No:
41087/98, 5/7/2001, § 52).
20. AİHM, gerek Avrupa ortak hukukuna gerekse de evrensel
hukuk standartlarına göre yolsuzluk, kara para aklama veya uyuşturucu suçları
gibi ciddi suçlar yönünden müsadere için mahkûmiyet kararının gerekli
olmadığını vurgulamıştır. İkincisi haksız yere elde edilmiş olduğu varsayılan
mülkün meşru kökenini kanıtlama yükümlülüğü kanunla hukuk davaları da dâhil
olmak üzere cezai olmayan müsadereye ilişkin yargılama süreçlerinde muhataplar
üzerine de bırakılabilir. Üçüncü olarak müsadere tedbirinin sadece suçtan elde
edilen gelirlerle ilgili değil suç gelirlerini dönüştürerek veya bu gelirlerin
devri veya karıştırılması yoluyla elde edilen herhangi bir gelir veya dolayı
menfaatleri içeren mülkler yönünden de uygulanabileceği belirtilmiştir. Son
olarak ise AİHM'e göre müsadere tedbiri, sadece suç isnadında bulunulan şüpheli
veya sanıklar yönünden değil söz konusu varlıkların elde edilmesindeki rolünü
gizleyen, iyi niyetli olmayan mülk sahibi üçüncü kişiler bakımından da
uygulanabilir (Telbis ve Viziteu/Romanya, B. No: 47911/15, 26/6/2018, §
76).
21. AİHM'e göre mülkün kamu yararına kullanılmasının
kontrolü kapsamında mülke el konulması hususunda devletlerin geniş bir takdir
yetkisi bulunmakla birlikte bu yetkinin devlete tanınması kişilerin mülkünden
yoksun bırakılması gibi ağır bir sonuca da yol açmaktadır. Bu nedenle başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin keyfî veya öngörülemez olmaması için bazı
usule ilişkin güvenceler öngörülmelidir. AİHM kişilere, keyfî müdahalelerden
korunmak amacıyla mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden tedbirlerin kanun dışı,
keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını
sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesinin sağlanması gerektiğini belirtmektedir. Bu değerlendirme ise
uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (AGOSI/Birleşik Krallık,
B. No: 9118/80, 24/10/1986, § 60; Saccocia/Avusturya, B. No: 69917/01,
18/12/2008, § 89; Džinić/Hırvatistan, B. No: 38359/13,
17/5/2016, § 68).
22. Bu bağlamda suçtan elde edilen gelirlerin müsadere
edilmesinin şikâyet edildiği Denisova ve Moiseyeva/Rusya (B. No:
16903/03, 1/4/2010) kararında, başvurucuların müsadereye ilişkin yargılama
sürecine dâhil edilmeyerek müsadere tedbirine yönelik olarak etkili bir şekilde
karşı koyabilme imkânının kendilerine tanınmaması sebebiyle mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır (Denisova ve
Moiseyeva/Rusya, §§ 60-64).
23. Bunun yanında AİHM, müsadere ve elkoyma gibi
tedbirlerin ayrıca suça konu menfaat ile orantılı olması gerektiğini
belirtmektedir. Nitekim Dzinic/Hırvatistan kararında, elkoyma tedbirinin
muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak için uygulandığını gözeten AİHM,
başvurucunun mülküne elkonulması tedbirinin meşru olsa da el konulan mülkün
değeri ile karşılaştırılmaksızın uygulanmasının adil dengenin gerekliliklerine
uygun olmadığını kabul ederek sonuca varmıştır (Džinić/Hırvatistan,
§§ 67-82).
24. AİHM ayrıca mülk sahibinin davranışları ile kanuna
aykırı eylem arasındaki illiyet bağının kamu makamlarınca makul bir şekilde
değerlendirilmesini de başka bir güvence ölçütü olarak değerlendirmektedir.
Bununla birlikte AİHM, kamu yararının gerektirdiği bazı durumlarda böyle bir
ilişki mevcut olmasa dahi elkoyma ve müsaderenin uygulanabileceği gerçeğini
yadsımamaktadır. Ancak böyle bir durumda yani elkoyma ve müsaderenin muhakkak
uygulanması gerektiği kabul edildiği takdirde özellikle iyi niyetli üçüncü
kişiler yönünden eşyanın belirli koşullar dâhilinde iadesi veya bu mümkün
olamıyorsa eşya sahibinin zararının tazminine yönelik bir iç hukuk yolunun
mevcut olması, ölçülülüğün unsurlarından biri olarak değerlendirilmektedir (AGOSI/Birleşik
Krallık, §§ 57-61; Vasilevski/Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No:
22653/08, 28/4/2016, §§ 56-60; Sulejmani/Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B.
No: 74681/11, 28/4/2016, §§ 40-44). AİHM bu ilkenin beraat eden mülk sahipleri
yönünden de uygulanacağını belirtmektedir (Jucys/Litvanya, B. No:
5457/03, 8/1/2008, § 36).
25. Riela ve diğerleri/İtalya ((k.k.), B. No:
52439/99, 4/9/2001) kararına konu olayda, organize suç örgütlerinin
faaliyetleri çerçevesinde elde edildiği gerekçesiyle başvurucuların
taşınmazları, araçları ve şirket hisselerinin müsadere edilmesi söz konusudur.
AİHM derece mahkemelerinin başvurucuların mali durumlarının özenli bir şekilde
analiz edilerek müsadere edilen malların yalnızca başvurucuların kanun dışı
kazançlarıyla elde edilebileceği yönündeki değerlendirmelerini dikkate alarak
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin takip edilen meşru amaç ile
karşılaştırıldığında orantısız olmadığı sonucuna varmıştır.
26. Phillips/Birleşik Krallık kararına konu
olayda, başvurucunun uyuşturucu madde ticareti suçundan hapis cezası ile
cezalandırılmasına hükmedilmiş; müsadereye ilişkin olarak ayrıca yürütülen
davada da gümrük makamlarınca görevlendirilen uzman kişi tarafından düzenlenen
rapora istinaden suçtan elde edildiği gerekçesiyle başvurucunun üç yıl içinde
91.400 İngiliz sterlini ödemesine karar verilmiştir. AİHM, başvurucunun altı
yıllık bir dönemde uyuşturucu kaçakçılığından gelir elde ettiğini ve bu parayı
mal varlığı içinde akladığı yönündeki derece mahkemelerinin
değerlendirmelerinin makul olduğunu, başvurucuya yeterli itiraz imkânlarının
tanındığını, müsadere usulü çerçevesinde varılan kanaatin ise adil ve savunma
hakkına saygılı bulduğunu belirtmiştir. AİHM sonuç olarak müdahalenin bu alanda
kamu makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında ölçülü
olduğu gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Phillips/Birleşik
Krallık, §§ 50-53).
27. Telbis ve Viziteu kararında da AİHM,
başvurucuların sanığın yakınlarının mal varlığının suçtan elde edildiği
gerekçesiyle müsadere edilmesi hususunda, yolsuzlukla mücadele alanında kamu
makamlarının geniş bir takdir yetkisinin bulunduğu ve somut olayda müsadere
tedbirinin uygulanmasına karşı başvuruculara etkili bir savunma ve itiraz
hakkının tanındığı, derece mahkemelerinin kararlarının da keyfî olmadığı
gerekçesiyle ölçülü bir müdahale olduğu sonucuna varmıştır (Telbis ve
Viziteu/Romanya, § 81).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
28. Mahkemenin 18/7/2019 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu
Rıza Yılmaz Yönünden
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların
kabul edilebilirlik incelemesi ve şartları" kenar başlıklı 48. maddesinin
(5) numaralı fıkrası şöyledir:
"(5) Kabul edilebilirlik şartları
ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle
düzenlenir."
30. Anayasa İçtüzüğü'nün 80. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"(1) Bölümler ya da Komisyonlarca
yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:
...
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan
herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini
haklı kılan bir neden görülmemesi.
(2) Bölümler ya da Komisyonlar;
yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması
ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya
da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam
edebilir."
31. Başvurucu Rıza Yılmaz'ın başvuru tarihinden sonra
21/6/2016 tarihinde yaşamını yitirdiği anlaşılmıştır. Başvurucunun ölümünden
sonra başvuruya mirasçı olarak devam edilmek istendiğine dair bir talepte
bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucu açısından başvurunun incelenmesinin
sürdürülmesini haklı kılan bir neden bulunmamaktadır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvuru yapılmasından sonra
vefat eden başvurucu Rıza Yılmaz yönünden başvurunun düşmesine karar verilmesi
gerekir.
B. Diğer
Başvurucular Yönünden
1. Başvurucuların
İddiaları
33. Başvurucular, yakın akrabaları olan C.Y. hakkında
yürütülen soruşturmaya kendilerinin de dâhil edilerek mal varlıklarına tedbir
konulduğunu ve yargılama sürecinde 5271 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik
nedeniyle ilgili kurumlardan rapor alınması taleplerinin kabul edilmediğini
belirtmişler; ayrıca yargılama sonucunda haklarında beraat kararı verildiği
hâlde tedbirlerin kaldırılmadığından yakınmışlardır. Başvuruculardan Doğan
Yılmaz hakkında ise soruşturma başlatılmadan evvel tedbir kararı verildiğini ve
hakkında yapılan yargılama sonucunda tedbir yönünden herhangi bir karar
verilmediğini iddia etmişlerdir. Başvurucular sonuç olarak haklarında beraat
kararı verildiği hâlde uzun süredir devam eden ve hâlen kaldırılmayan tedbir
kararı nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
34. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz.”
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucular adil yargılanma haklarının da ihlal edildiğini ileri
sürmekte ise de mal varlığı değerleri üzerine konulan tedbirin haklarında
beraat kararı verildiği hâlde uzun süredir devam ettiğine yönelik
şikâyetlerinin esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından
başvurucuların bütün şikâyetlerinin mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Mülkün
Varlığı
37. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, §
20). Somut olayda başvurucuların el konulan taşınmazları ile bankalarda bulunan
hesaplarındaki para ve kıymetli evrakların mülk teşkil ettiğinde kuşku
bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin
Varlığı ve Türü
38. Anayasa Mahkemesi daha önce müsadere veya mülkiyetin
kamuya geçirilmesi yönündeki tedbirlerin mülkiyet hakkına müdahale teşkil
ettiğini kabul etmiş ve mülkten yoksun bırakma sonucuna yol açsa dahi
niteliğini ve amacını gözeterek müdahaleleri mülkiyetin kamu yararına
kullanılmasının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural
çerçevesinde incelemiştir (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044,
17/12/2015, §§ 57, 58; Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§
67-70; Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§ 62-67; Fatma
Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 58-62).
39. Somut olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucuların taşınmazları ve banka
hesaplarına tacir veya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin
dolandırıcılığı ve özel belgede sahtecilik suçlarından elde edildiği
gerekçesiyle el konulmasının ve üzerindeki tedbir kararların devam etmesinin
mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açık olup suçtan mülk edinilmemesini
amaçlayan müdahalenin yukarıda değinildiği gibi üçüncü kural çerçevesinde
incelenmesi uygun görülmüştür.
iii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
40. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
41. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız
bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya
uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan
ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
(1) Kanunilik
42. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk
incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı
tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı
olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir
kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK],
B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No:
2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 55).
43. Somut olayda tacir veya şirket yöneticileri ile
kooperatif yöneticilerinin dolandırıcılığı ve özel belgede sahtecilik
suçlarının işlendiği iddiasına ilişkin olarak yürütülen soruşturma kapsamında
başvurucuların taşınmazlarına ve banka hesaplarına 5271 sayılı Kanun'un 128.
maddesi uyarınca elkoyma tedbiri uygulandığı anlaşılmaktadır. Bu kanun hükmünün
belirli, öngörülebilir ve ulaşılabilir olduğunda bir tereddüt bulunmadığından
müdahalenin kanuni bir dayanağı mevcuttur.
(2) Meşru Amaç
44. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet
hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı
kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda
sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra
mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu
anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde
korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de
beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu
ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (bazı
değişikliklerle birlikte bkz. Nusrat Külah,B. No: 2013/6151, 21/4/2016,
§§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
45. Müsadere veya müsadereyle suçta kullanılan,
kullanılmak üzere hazırlanan veya suçtan meydana gelen eşyanın mahkûmiyete
rağmen suçlunun elinde bırakılmamasıyla suçtan gelir elde edilmemesi, ayrıca
suçla ilgili veya bizatihi suç teşkil eden eşyanın ülke ekonomisi, kamu düzeni
ve güvenliği ile toplum ve çevre sağlığı bakımından arz ettiği tehlikelerin
önlenmesi amaçlanmıştır. Böylece suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması,
yeni suçların işlenmesinin önüne geçilmesi ve suça konu tehlike arz eden mülkün
kullanılması ile dolaşımının engellenmesi hedeflenmektedir (Fatma Çavuşoğlu
ve Bilal Çavuşoğlu, § 69).
46. Suçlarla mücadele çerçevesinde elkoyma, müsadere veya
mülkiyetin kamuya geçirilmesi gibi tedbirlerin önemli ve gerekli birer araç
olduğu kuşkusuzdur. Bu bağlamda suça konu mülkün kullanılmasının ve devrinin
engellenmesi suretiyle suçtan gelir ya da mal varlığı elde edilmemesi veya
başkalarına ait mal varlığı değerlerinin hukuka aykırı olarak elden
çıkarılmasının engellenmesi amaçlanmaktadır. Somut olay bakımından da tacir
veya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin dolandırıcılığı ve özel
belgede sahtecilik suçlarından elde edilen gelirlerle edinildiği iddia edilen
taşınmazlar ile banka hesaplarına elkoyma tedbirleri uygulanmıştır. Böylelikle
suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması, yeni suçların işlenmesinin önüne
geçilmesi ve başkalarına ait olabileceği değerlendirilen mal varlığı
değerlerinin hukuka aykırı olarak elden çıkarılarak telafisi imkânsız
zararların meydana gelmemesi hedeflenmektedir. Dolayısıyla müdahalenin kamu
yararına dayalı, meşru bir amacının olduğu kuşkusuzdur.
(3) Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
47. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacın
gerçekleştirilmesi için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük
ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
48. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin
zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının
mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
49. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa'nın
13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce öngörülen
kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur. Diğer
taraftan müdahalede bulunulurken ilgili kamu yararı amacını gerçekleştirmeye en
uygun aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi araçların tercih
edileceği ise öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek konumda olan
ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın tercih
edileceğinin belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi
bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin
sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda
Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması
mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen
aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde
oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz.
Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 108; Hanife
Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).
50. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan
ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde
bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (bazı
değişikliklerle birlikte bkz. Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017,
§§ 58, 60).
51. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir
güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da
ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da
makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe
bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, §
36; Bekir Yazıcı, § 71).
52. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan
tedbirlerin keyfî veya öngörülemez biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi
takdirde mülkiyet hakkının etkin bir biçimde korunması mümkün olmaz. Bu sebeple
kamu makamlarınca başvurucunun eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık
arasında bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu
bağlamda elkoyma veya müsadere gibi tedbirler yoluyla mülkiyet hakkına yapılan
müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında olması gereken
adil dengeyi bozmaması için suça veya kabahate konu eşyanın malikinin davranışı
ile kanunun ihlali arasında uygun bir illiyet bağının olması ve iyi niyetli
eşya malikine eşyasını -tehlikeli olmaması kaydıyla- geri kazanabilme
olanağının tanınması veya iyi niyetli malikin bu nedenle oluşan zararının
tazmin edilmesi gerekmektedir (Bekir Yazıcı, §§ 31-80; Hanife
Ensaroğlu, § 66; Hamdi Akın İpek, § 115).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
53. Somut olayda elkoyma tedbiri ile yapılan müdahalenin
suçtan gelir veya mal varlığı elde edilmemesi yönündeki amacı gerçekleştirmek
için elverişli bir araç olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.
54. Mahkeme tarafından başvurucuların beraatlerine karar
verildiği hâlde tedbirlerin devamı yönünde hüküm tesis edilmiştir. Mahkeme
kararının gerekçesinde hukuk mahkemelerince de tedbir konulduğu belirtilmiş ve
ayrıca başvurucular ile diğer sanıkların üzerlerindeki paranın miktarının
tespitinin hukuk yargılamasını gerektirdiği açıklanmıştır. Bu durumda tedbirin
devamı yönünde verilen kararın gerekli olup olmadığı tartışmalıdır.
55. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi tedbir süresinin
uzunluğu bağlamında müdahalenin orantılı olup olmadığını da değerlendirerek
sonuca varacaktır.
56. Somut olayda, haklarında yürütülen soruşturma
kapsamında başvurucuların mal varlığı değerleri üzerine tedbir konulmuştur.
Soruşturma süresince devam eden tedbir kararları kovuşturma aşamasında da
kaldırılmamıştır. Mahkeme 10/2/2016 tarihinde başvurucuların beraatine karar
vermiş ancak Kartal 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/9/2008 ve Kartal 2. Sulh Ceza
Mahkemesinin 19/11/2008 tarihli tedbir kararlarının hükmün kesinleşmesine kadar
devamı yönünde hüküm kurmuştur. Başvuruculardan Doğan Yılmaz hakkında verilen
5/10/2009 tarihli tedbir kararına ilişkin ise herhangi bir açıklama yapmamış,
tedbirin kaldırılması veya devamı yönünde hüküm tesis etmemiştir. Bu nedenle
kaldırılması yönünde bir karar verilmeyen tedbire ilişkin kısıtlamanın devam
ettiği değerlendirilmiştir. Yapılan temyiz istemlerinin sonuçlandığına ilişkin
olarak başvurucular tarafından bir bilgi verilmemiştir. Dolayısıyla
başvurucular hakkında verilen tedbir kararlarının dokuz on yıldır devam ettiği
görülmektedir.
57. Başvurucuların temel şikâyetleri de haklarında beraat
kararı verildiği hâlde dokuz on yıldır devam eden tedbirlerin hükmün
kesinleşmesine kadar devam edecek olmasına ilişkindir.
58. Kişilerin mal varlığı değerleri üzerine konulan
tedbirin ölçülü olduğundan bahsedilmek için uzayan süreç nedeniyle orantısız
dolayısıyla ölçüsüz hâle dönüşmemesi gerekir. Her olayın özelliğine göre bu
sürenin makul olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği de açıktır. Somut olayda,
başvurucuların mal varlığı değerleri üzerinde 2008 ve 2009 yıllarından bu yana
devam eden tedbir kararlarının süresinin öngörülebilir ve makul olduğundan
bahsetmek mümkün değildir. Kaldı ki hukuk mahkemelerince de tedbir konulduğunun
belirtilmesine, tedbirin koşullarına ve iadeye ilişkin hükümler karşısında
(p.16, 17) başvurucuların beraatlerine de karar verilmesine rağmen ilk derece
mahkemesince niçin tedbirin devamına ihtiyaç duyulduğu da açıklanamamıştır.
Diğer bir deyişle tedbirin devamına ilişkin ilk derece mahkemesi kararının
gerekçesinin konu ile ilgili ve yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla
uygulanan tedbir kararlarının uzun süredir devam etmesinin başvuruculara şahsi
olarak aşırı bir külfet yüklediği, bu sebeple müdahalenin kamu yararı ile
başvurucuların mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengeyi
başvurucular aleyhine bozduğu ve ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
c. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
60. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
61. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
62. Buna göre bireysel başvuru kapsamında bir temel hak
ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın
veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa
ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda
uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §
55).
63. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi
gerekir. Buna göre ihlal idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, §
57).
64. Başvurucular mal varlığı değerleri üzerine konulan
tedbirlerin kaldırılması talebinde bulunmuştur.
65. Anayasa Mahkemesi, elkoyma tedbirin uygulanmasının
makul bir süreyi aşması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna
varmıştır. Somut başvuruda bu sebeple ihlalin yargı kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
66. Somut olayda Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
elkoyma tedbirinin kaldırılmasını gerektirmemektedir. Bununla birlikte Anayasa
Mahkemesi mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılan tedbirin uzun
sürmesine ilişkin olarak tedbir sürecinde mülkiyet hakkının gerektirdiği
ivediliğin ve özenin gösterilmesi bakımından yargısal makamların sorumluluğu
olduğuna dikkati çekmektedir.
67. Buna göre başvuru konusu olayda ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması bakımından etkin giderim yolu tazminat olarak
görülmektedir. Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında her bir başvurucuya ayrı
ayrı net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve
2.475 TL vekâlet ücreti olmak üzere toplam 2.714,50 TL tutarındaki yargılama
giderlerinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun başvurucu Rıza Yılmaz yönünden DÜŞMESİNE,
B. Başvurunun başvurucular Zeynep Yılmaz, Kadim Yılmaz,
Murat Yılmaz, Muhammet Ali Yılmaz, S. Y., Besi Yılmaz ve Doğan Yılmaz yönünden;
1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
3. Başvuruculara ayrı ayrı net 6.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE,
C. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücreti olmak üzere
toplam 2.714,50 TL tutarındaki yargılama giderlerinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Anadolu 1.
Ağır Ceza Mahkemesine (E.2009/69, K.2016/46) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 15. Ceza
Dairesine (E.2018/4027) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 18/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.