TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BESİ YILMAZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/9001)
Karar Tarihi: 18/7/2019
R.G. Tarih ve Sayı: 12/9/2019-30886
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Olcay ÖZCAN
Başvurucular
1. Besi YILMAZ
2. Doğan YILMAZ
3. Kadim YILMAZ
4. Muhammet Ali YILMAZ
5. Murat YILMAZ
6. Rıza YILMAZ
7. S.Y.
8. Zeynep YILMAZ
Vekili
Av. Perihan SEVİM
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, açılan ceza davası beraatle sonuçlandığı hâlde uzun süredir devam eden tedbirin kaldırılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek olmadığını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı) C.Y. hakkında yapılan şikâyete istinaden 2008 yılında soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında C.Y.nin 2004 yılından beri B. Plastik A.Ş.'de muhasebe sorumlusu olarak görev yaptığı, görevi sırasında bu Şirket ile S. Şirketinin kaşelerini kullanarak ve bilgisayar ortamında bankalara yazılan talimat yazılarını kopyalayarak Şirketin hesaplarında bulunan paraları kendi hesaplarına aktardığı iddia edilmiştir. C.Y.nin yakın akrabaları olan başvurucuların da aralarında bulunduğu bazı kişilerin C.Y. ile suç ortaklığı yaptığı ileri sürülmüştür. Bu kapsamda C.Y.nin kullandığı hesapların izlerini kaybettirmek maksadıyla başvurucuların ve diğer kişilerin hesaplarına para transferi yaptığı belirtilmiştir.
9. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından C.Y., başvurucular ve diğer şüphelilerin banka hesaplarına ve başvuruculardan D.Y. adına kayıtlı taşınmazlara tedbir konulması talep edilmiştir.
10. Kartal 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/9/2008 tarihli kararı ile başvuruculardan Zeynep Yılmaz'ın; Kartal 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 19/11/2008 tarihli kararı ile başvuruculardan Kadim Yılmaz, Murat Yılmaz, Muhammet Ali Yılmaz, S.Y., Besi Yılmaz ve Rıza Yılmaz'ın Türkiye genelindeki bankalarda bulunan hesapları üzerine tedbir konulmuştur. Kartal 2. Asliye Ceza Mahkemesinin itiraz üzerine verdiği 5/10/2009 tarihli kararı ile de başvuruculardan Doğan Yılmaz'ın yedi taşınmazına tedbir konulmuştur.
11. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından C.Y. ve diğer şüphelilerin tacir veya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin dolandırıcılığı ve özel belgede sahtecilik suçlarını işledikleri, başvurucuların ise bu suçlara iştirak ettiği gerekçesiyle 2009-2011 yıllarında iddianameler düzenlenerek kamu davaları açılmıştır. Bu davalar kovuşturma sırasında aralarındaki bağlantı sebebiyle birleştirilmiştir.
12. Başvurucuların tedbir kararının kaldırılması yönündeki talepleri İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) reddedilmiştir. Mahkemenin 10/2/2016 tarihli kararı ile başvurucuların atılı suçları işleme kastıyla hareket ettikleri yolunda mahkûmiyetlerine yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin, somut delil elde edilemediği gibi inkâra yönelen savunmalarının da aksinin ispat edilemediği gerekçeleriyle beraatlerine hükmedilmiştir. Mahkeme kararının hüküm fıkrasının 5. bendinde Kartal 2. Sulh Ceza Mahkemesi ile Kartal 3. Sulh Ceza Mahkemesince başvurucuların banka hesaplarına el konulması yönünde verilen tedbirin aynı zamanda hukuk mahkemelerince de konulmuş tedbirler bulunması ve mahkûm olan sanıkların üzerilerindeki para miktarının tespitinin ayrı hukuk yargılaması gerektirmesi nedeniyle karar kesinleştiğinde kaldırılması hükme bağlanmıştır.
13. Mahkeme kararı başvuruculara 6/4/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Hüküm başvurucular ve diğer sanıklar tarafından temyiz edilmiş olup Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan sorgulamada dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderildiği anlaşılmıştır. Temyiz incelemesinin sonuçlandığına ilişkin olarak başvurucular tarafından herhangi bir bilgi verilmemiştir.
14. Başvurucular 2/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
15. Başvuruculardan Rıza Yılmaz'ın bireysel başvuruda bulunduktan sonra 21/6/2016 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma" kenar başlıklı 128. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;
a) Taşınmazlara,
b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına,
c) Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba,
d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her türlü hak ve alacaklara,
e) Kıymetli evraka,
f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına,
g) Kiralık kasa mevcutlarına,
h) Diğer malvarlığı değerlerine,
Elkonulabilir. Somut olarak belirlenen Bu taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi yapılabilir. (Ek cümle: 21/2/2014 – 6526/10 md.) Bu madde kapsamında elkoyma kararı alınabilmesi için ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan, suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınır. Bu rapor en geç üç ay içinde hazırlanır. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu süre talep üzerine iki ay daha uzatılabilir.
(2) Birinci fıkra hükmü;
a) Türk Ceza Kanununda tanımlanan;
...
6. Dolandırıcılık (madde 157, 158),
Hakkında uygulanır.
(3) Taşınmaza elkonulması kararı, tapu kütüğüne şerh verilmek suretiyle icra edilir.
(5) Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba elkonulması kararı, teknik iletişim araçlarıyla ilgili banka veya malî kuruma derhâl bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili banka veya malî kuruma ayrıca tebliğ edilir. Elkoyma kararı alındıktan sonra, hesaplar üzerinde yapılan bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler geçersizdir.
..."
17. 5271 sayılı Kanun’un "Elkonulan eşyanın iadesi" kenar başlıklı 131. maddesi şöyledir:
'' (1) Şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması halinde, re'sen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verilir. İstemin reddi kararlarına itiraz edilebilir.
(2) 128 inci madde hükümlerine göre elkonulan eşya veya diğer malvarlığı değerleri, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade edilir.''
B. Uluslararası Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelediği elkoyma ve müsadere tedbirleri, suçla mücadele için etkili ve gerekli bir araçtır (Raimondo/İtalya, B. No: 12954/87, 22/2/1994, §§ 27, 30). AİHM suçtan elde edilen gelirlerin veya mal varlığının müsadere edilmesinin suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması ve suçtan gelir elde edilmemesinin güvence altına alınması yönleriyle kamunun yararına olduğunu kabul etmiştir (Phillips/Birleşik Krallık, B. No: 41087/98, 5/7/2001, § 52).
20. AİHM, gerek Avrupa ortak hukukuna gerekse de evrensel hukuk standartlarına göre yolsuzluk, kara para aklama veya uyuşturucu suçları gibi ciddi suçlar yönünden müsadere için mahkûmiyet kararının gerekli olmadığını vurgulamıştır. İkincisi haksız yere elde edilmiş olduğu varsayılan mülkün meşru kökenini kanıtlama yükümlülüğü kanunla hukuk davaları da dâhil olmak üzere cezai olmayan müsadereye ilişkin yargılama süreçlerinde muhataplar üzerine de bırakılabilir. Üçüncü olarak müsadere tedbirinin sadece suçtan elde edilen gelirlerle ilgili değil suç gelirlerini dönüştürerek veya bu gelirlerin devri veya karıştırılması yoluyla elde edilen herhangi bir gelir veya dolayı menfaatleri içeren mülkler yönünden de uygulanabileceği belirtilmiştir. Son olarak ise AİHM'e göre müsadere tedbiri, sadece suç isnadında bulunulan şüpheli veya sanıklar yönünden değil söz konusu varlıkların elde edilmesindeki rolünü gizleyen, iyi niyetli olmayan mülk sahibi üçüncü kişiler bakımından da uygulanabilir (Telbis ve Viziteu/Romanya, B. No: 47911/15, 26/6/2018, § 76).
21. AİHM'e göre mülkün kamu yararına kullanılmasının kontrolü kapsamında mülke el konulması hususunda devletlerin geniş bir takdir yetkisi bulunmakla birlikte bu yetkinin devlete tanınması kişilerin mülkünden yoksun bırakılması gibi ağır bir sonuca da yol açmaktadır. Bu nedenle başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin keyfî veya öngörülemez olmaması için bazı usule ilişkin güvenceler öngörülmelidir. AİHM kişilere, keyfî müdahalelerden korunmak amacıyla mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden tedbirlerin kanun dışı, keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesinin sağlanması gerektiğini belirtmektedir. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (AGOSI/Birleşik Krallık, B. No: 9118/80, 24/10/1986, § 60; Saccocia/Avusturya, B. No: 69917/01, 18/12/2008, § 89; Džinić/Hırvatistan, B. No: 38359/13, 17/5/2016, § 68).
22. Bu bağlamda suçtan elde edilen gelirlerin müsadere edilmesinin şikâyet edildiği Denisova ve Moiseyeva/Rusya (B. No: 16903/03, 1/4/2010) kararında, başvurucuların müsadereye ilişkin yargılama sürecine dâhil edilmeyerek müsadere tedbirine yönelik olarak etkili bir şekilde karşı koyabilme imkânının kendilerine tanınmaması sebebiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır (Denisova ve Moiseyeva/Rusya, §§ 60-64).
23. Bunun yanında AİHM, müsadere ve elkoyma gibi tedbirlerin ayrıca suça konu menfaat ile orantılı olması gerektiğini belirtmektedir. Nitekim Dzinic/Hırvatistan kararında, elkoyma tedbirinin muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak için uygulandığını gözeten AİHM, başvurucunun mülküne elkonulması tedbirinin meşru olsa da el konulan mülkün değeri ile karşılaştırılmaksızın uygulanmasının adil dengenin gerekliliklerine uygun olmadığını kabul ederek sonuca varmıştır (Džinić/Hırvatistan, §§ 67-82).
24. AİHM ayrıca mülk sahibinin davranışları ile kanuna aykırı eylem arasındaki illiyet bağının kamu makamlarınca makul bir şekilde değerlendirilmesini de başka bir güvence ölçütü olarak değerlendirmektedir. Bununla birlikte AİHM, kamu yararının gerektirdiği bazı durumlarda böyle bir ilişki mevcut olmasa dahi elkoyma ve müsaderenin uygulanabileceği gerçeğini yadsımamaktadır. Ancak böyle bir durumda yani elkoyma ve müsaderenin muhakkak uygulanması gerektiği kabul edildiği takdirde özellikle iyi niyetli üçüncü kişiler yönünden eşyanın belirli koşullar dâhilinde iadesi veya bu mümkün olamıyorsa eşya sahibinin zararının tazminine yönelik bir iç hukuk yolunun mevcut olması, ölçülülüğün unsurlarından biri olarak değerlendirilmektedir (AGOSI/Birleşik Krallık, §§ 57-61; Vasilevski/Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 22653/08, 28/4/2016, §§ 56-60; Sulejmani/Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 74681/11, 28/4/2016, §§ 40-44). AİHM bu ilkenin beraat eden mülk sahipleri yönünden de uygulanacağını belirtmektedir (Jucys/Litvanya, B. No: 5457/03, 8/1/2008, § 36).
25. Riela ve diğerleri/İtalya ((k.k.), B. No: 52439/99, 4/9/2001) kararına konu olayda, organize suç örgütlerinin faaliyetleri çerçevesinde elde edildiği gerekçesiyle başvurucuların taşınmazları, araçları ve şirket hisselerinin müsadere edilmesi söz konusudur. AİHM derece mahkemelerinin başvurucuların mali durumlarının özenli bir şekilde analiz edilerek müsadere edilen malların yalnızca başvurucuların kanun dışı kazançlarıyla elde edilebileceği yönündeki değerlendirmelerini dikkate alarak mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin takip edilen meşru amaç ile karşılaştırıldığında orantısız olmadığı sonucuna varmıştır.
26. Phillips/Birleşik Krallık kararına konu olayda, başvurucunun uyuşturucu madde ticareti suçundan hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiş; müsadereye ilişkin olarak ayrıca yürütülen davada da gümrük makamlarınca görevlendirilen uzman kişi tarafından düzenlenen rapora istinaden suçtan elde edildiği gerekçesiyle başvurucunun üç yıl içinde 91.400 İngiliz sterlini ödemesine karar verilmiştir. AİHM, başvurucunun altı yıllık bir dönemde uyuşturucu kaçakçılığından gelir elde ettiğini ve bu parayı mal varlığı içinde akladığı yönündeki derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin makul olduğunu, başvurucuya yeterli itiraz imkânlarının tanındığını, müsadere usulü çerçevesinde varılan kanaatin ise adil ve savunma hakkına saygılı bulduğunu belirtmiştir. AİHM sonuç olarak müdahalenin bu alanda kamu makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında ölçülü olduğu gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Phillips/Birleşik Krallık, §§ 50-53).
27. Telbis ve Viziteu kararında da AİHM, başvurucuların sanığın yakınlarının mal varlığının suçtan elde edildiği gerekçesiyle müsadere edilmesi hususunda, yolsuzlukla mücadele alanında kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisinin bulunduğu ve somut olayda müsadere tedbirinin uygulanmasına karşı başvuruculara etkili bir savunma ve itiraz hakkının tanındığı, derece mahkemelerinin kararlarının da keyfî olmadığı gerekçesiyle ölçülü bir müdahale olduğu sonucuna varmıştır (Telbis ve Viziteu/Romanya, § 81).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 18/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu Rıza Yılmaz Yönünden
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi ve şartları" kenar başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"(5) Kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir."
30. Anayasa İçtüzüğü'nün 80. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.
(2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir."
31. Başvurucu Rıza Yılmaz'ın başvuru tarihinden sonra 21/6/2016 tarihinde yaşamını yitirdiği anlaşılmıştır. Başvurucunun ölümünden sonra başvuruya mirasçı olarak devam edilmek istendiğine dair bir talepte bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucu açısından başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden bulunmamaktadır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvuru yapılmasından sonra vefat eden başvurucu Rıza Yılmaz yönünden başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucular Yönünden
1. Başvurucuların İddiaları
33. Başvurucular, yakın akrabaları olan C.Y. hakkında yürütülen soruşturmaya kendilerinin de dâhil edilerek mal varlıklarına tedbir konulduğunu ve yargılama sürecinde 5271 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik nedeniyle ilgili kurumlardan rapor alınması taleplerinin kabul edilmediğini belirtmişler; ayrıca yargılama sonucunda haklarında beraat kararı verildiği hâlde tedbirlerin kaldırılmadığından yakınmışlardır. Başvuruculardan Doğan Yılmaz hakkında ise soruşturma başlatılmadan evvel tedbir kararı verildiğini ve hakkında yapılan yargılama sonucunda tedbir yönünden herhangi bir karar verilmediğini iddia etmişlerdir. Başvurucular sonuç olarak haklarında beraat kararı verildiği hâlde uzun süredir devam eden ve hâlen kaldırılmayan tedbir kararı nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
34. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular adil yargılanma haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de mal varlığı değerleri üzerine konulan tedbirin haklarında beraat kararı verildiği hâlde uzun süredir devam ettiğine yönelik şikâyetlerinin esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından başvurucuların bütün şikâyetlerinin mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
37. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda başvurucuların el konulan taşınmazları ile bankalarda bulunan hesaplarındaki para ve kıymetli evrakların mülk teşkil ettiğinde kuşku bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
38. Anayasa Mahkemesi daha önce müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yönündeki tedbirlerin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiş ve mülkten yoksun bırakma sonucuna yol açsa dahi niteliğini ve amacını gözeterek müdahaleleri mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelemiştir (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, §§ 57, 58; Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§ 67-70; Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§ 62-67; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 58-62).
39. Somut olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucuların taşınmazları ve banka hesaplarına tacir veya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin dolandırıcılığı ve özel belgede sahtecilik suçlarından elde edildiği gerekçesiyle el konulmasının ve üzerindeki tedbir kararların devam etmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açık olup suçtan mülk edinilmemesini amaçlayan müdahalenin yukarıda değinildiği gibi üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.
iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
40. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
41. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
(1) Kanunilik
42. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
43. Somut olayda tacir veya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin dolandırıcılığı ve özel belgede sahtecilik suçlarının işlendiği iddiasına ilişkin olarak yürütülen soruşturma kapsamında başvurucuların taşınmazlarına ve banka hesaplarına 5271 sayılı Kanun'un 128. maddesi uyarınca elkoyma tedbiri uygulandığı anlaşılmaktadır. Bu kanun hükmünün belirli, öngörülebilir ve ulaşılabilir olduğunda bir tereddüt bulunmadığından müdahalenin kanuni bir dayanağı mevcuttur.
(2) Meşru Amaç
44. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Nusrat Külah,B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
45. Müsadere veya müsadereyle suçta kullanılan, kullanılmak üzere hazırlanan veya suçtan meydana gelen eşyanın mahkûmiyete rağmen suçlunun elinde bırakılmamasıyla suçtan gelir elde edilmemesi, ayrıca suçla ilgili veya bizatihi suç teşkil eden eşyanın ülke ekonomisi, kamu düzeni ve güvenliği ile toplum ve çevre sağlığı bakımından arz ettiği tehlikelerin önlenmesi amaçlanmıştır. Böylece suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması, yeni suçların işlenmesinin önüne geçilmesi ve suça konu tehlike arz eden mülkün kullanılması ile dolaşımının engellenmesi hedeflenmektedir (Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, § 69).
46. Suçlarla mücadele çerçevesinde elkoyma, müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi gibi tedbirlerin önemli ve gerekli birer araç olduğu kuşkusuzdur. Bu bağlamda suça konu mülkün kullanılmasının ve devrinin engellenmesi suretiyle suçtan gelir ya da mal varlığı elde edilmemesi veya başkalarına ait mal varlığı değerlerinin hukuka aykırı olarak elden çıkarılmasının engellenmesi amaçlanmaktadır. Somut olay bakımından da tacir veya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin dolandırıcılığı ve özel belgede sahtecilik suçlarından elde edilen gelirlerle edinildiği iddia edilen taşınmazlar ile banka hesaplarına elkoyma tedbirleri uygulanmıştır. Böylelikle suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması, yeni suçların işlenmesinin önüne geçilmesi ve başkalarına ait olabileceği değerlendirilen mal varlığı değerlerinin hukuka aykırı olarak elden çıkarılarak telafisi imkânsız zararların meydana gelmemesi hedeflenmektedir. Dolayısıyla müdahalenin kamu yararına dayalı, meşru bir amacının olduğu kuşkusuzdur.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
47. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacın gerçekleştirilmesi için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
48. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
49. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur. Diğer taraftan müdahalede bulunulurken ilgili kamu yararı amacını gerçekleştirmeye en uygun aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi araçların tercih edileceği ise öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek konumda olan ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın tercih edileceğinin belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 108; Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).
50. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
51. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazıcı, § 71).
52. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan tedbirlerin keyfî veya öngörülemez biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde mülkiyet hakkının etkin bir biçimde korunması mümkün olmaz. Bu sebeple kamu makamlarınca başvurucunun eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık arasında bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda elkoyma veya müsadere gibi tedbirler yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozmaması için suça veya kabahate konu eşyanın malikinin davranışı ile kanunun ihlali arasında uygun bir illiyet bağının olması ve iyi niyetli eşya malikine eşyasını -tehlikeli olmaması kaydıyla- geri kazanabilme olanağının tanınması veya iyi niyetli malikin bu nedenle oluşan zararının tazmin edilmesi gerekmektedir (Bekir Yazıcı, §§ 31-80; Hanife Ensaroğlu, § 66; Hamdi Akın İpek, § 115).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
53. Somut olayda elkoyma tedbiri ile yapılan müdahalenin suçtan gelir veya mal varlığı elde edilmemesi yönündeki amacı gerçekleştirmek için elverişli bir araç olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.
54. Mahkeme tarafından başvurucuların beraatlerine karar verildiği hâlde tedbirlerin devamı yönünde hüküm tesis edilmiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde hukuk mahkemelerince de tedbir konulduğu belirtilmiş ve ayrıca başvurucular ile diğer sanıkların üzerlerindeki paranın miktarının tespitinin hukuk yargılamasını gerektirdiği açıklanmıştır. Bu durumda tedbirin devamı yönünde verilen kararın gerekli olup olmadığı tartışmalıdır.
55. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi tedbir süresinin uzunluğu bağlamında müdahalenin orantılı olup olmadığını da değerlendirerek sonuca varacaktır.
56. Somut olayda, haklarında yürütülen soruşturma kapsamında başvurucuların mal varlığı değerleri üzerine tedbir konulmuştur. Soruşturma süresince devam eden tedbir kararları kovuşturma aşamasında da kaldırılmamıştır. Mahkeme 10/2/2016 tarihinde başvurucuların beraatine karar vermiş ancak Kartal 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/9/2008 ve Kartal 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 19/11/2008 tarihli tedbir kararlarının hükmün kesinleşmesine kadar devamı yönünde hüküm kurmuştur. Başvuruculardan Doğan Yılmaz hakkında verilen 5/10/2009 tarihli tedbir kararına ilişkin ise herhangi bir açıklama yapmamış, tedbirin kaldırılması veya devamı yönünde hüküm tesis etmemiştir. Bu nedenle kaldırılması yönünde bir karar verilmeyen tedbire ilişkin kısıtlamanın devam ettiği değerlendirilmiştir. Yapılan temyiz istemlerinin sonuçlandığına ilişkin olarak başvurucular tarafından bir bilgi verilmemiştir. Dolayısıyla başvurucular hakkında verilen tedbir kararlarının dokuz on yıldır devam ettiği görülmektedir.
57. Başvurucuların temel şikâyetleri de haklarında beraat kararı verildiği hâlde dokuz on yıldır devam eden tedbirlerin hükmün kesinleşmesine kadar devam edecek olmasına ilişkindir.
58. Kişilerin mal varlığı değerleri üzerine konulan tedbirin ölçülü olduğundan bahsedilmek için uzayan süreç nedeniyle orantısız dolayısıyla ölçüsüz hâle dönüşmemesi gerekir. Her olayın özelliğine göre bu sürenin makul olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği de açıktır. Somut olayda, başvurucuların mal varlığı değerleri üzerinde 2008 ve 2009 yıllarından bu yana devam eden tedbir kararlarının süresinin öngörülebilir ve makul olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Kaldı ki hukuk mahkemelerince de tedbir konulduğunun belirtilmesine, tedbirin koşullarına ve iadeye ilişkin hükümler karşısında (p.16, 17) başvurucuların beraatlerine de karar verilmesine rağmen ilk derece mahkemesince niçin tedbirin devamına ihtiyaç duyulduğu da açıklanamamıştır. Diğer bir deyişle tedbirin devamına ilişkin ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinin konu ile ilgili ve yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla uygulanan tedbir kararlarının uzun süredir devam etmesinin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği, bu sebeple müdahalenin kamu yararı ile başvurucuların mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengeyi başvurucular aleyhine bozduğu ve ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
60. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
61. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
62. Buna göre bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, § 55).
63. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
64. Başvurucular mal varlığı değerleri üzerine konulan tedbirlerin kaldırılması talebinde bulunmuştur.
65. Anayasa Mahkemesi, elkoyma tedbirin uygulanmasının makul bir süreyi aşması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Somut başvuruda bu sebeple ihlalin yargı kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
66. Somut olayda Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı elkoyma tedbirinin kaldırılmasını gerektirmemektedir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılan tedbirin uzun sürmesine ilişkin olarak tedbir sürecinde mülkiyet hakkının gerektirdiği ivediliğin ve özenin gösterilmesi bakımından yargısal makamların sorumluluğu olduğuna dikkati çekmektedir.
67. Buna göre başvuru konusu olayda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından etkin giderim yolu tazminat olarak görülmektedir. Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında her bir başvurucuya ayrı ayrı net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücreti olmak üzere toplam 2.714,50 TL tutarındaki yargılama giderlerinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun başvurucu Rıza Yılmaz yönünden DÜŞMESİNE,
B. Başvurunun başvurucular Zeynep Yılmaz, Kadim Yılmaz, Murat Yılmaz, Muhammet Ali Yılmaz, S. Y., Besi Yılmaz ve Doğan Yılmaz yönünden;
1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
3. Başvuruculara ayrı ayrı net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
C. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücreti olmak üzere toplam 2.714,50 TL tutarındaki yargılama giderlerinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2009/69, K.2016/46) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 15. Ceza Dairesine (E.2018/4027) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.