TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ARİF EKİM VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/9276)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Tuğba TUNA IŞIK
|
Başvurucular
|
:
|
1. Arif EKİM
|
|
|
2. Hakim MENTEŞ
|
|
|
3. İrem TÜNAY
|
|
|
4. Lale DONDURMACIOĞULLARI
|
|
|
5. Mehmet KARAAHMETOĞLU
|
|
|
6. Merthan ÖZCAN
|
|
|
7. Özlem MORGÜL
|
|
|
8. Sabri KARAÇAM
|
|
|
9. Safiye YÜKSEL
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Safiye YÜKSEL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Karbon Elyaf Üretim Tesisi Kapasite Artışı projesi
için verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi
olumlu kararının iptali istemiyle açılan davada menfaat koşulunun
bulunmadığı gerekçesiyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvuruculardan Safiye Yüksel, Yalova'nın Altınova ilçesi
Çavuşçiftliği köyünde; diğer başvurucular ise Yalova il merkezinde ikamet
etmektedirler.
9. Başvurucular Yalova'nın Çiftlikköy ilçesi Denizçalı köyü
sınırları içinde kurulması planlanan Karbon Elyaf Üretim Tesisi Kapasite Artışı
projesi ile ilgili olarak alınan Çevresel
Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararının hukuka aykırı olduğunu
ileri sürerek iptali talebiyle Bursa 3. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava
açmışlardır. Dava dilekçesinde; davaya konu projenin tarımsal niteliği
korunacak alanda kaldığı, ÇED raporunda sağlık koruma bandının önerilmediği,
çevredeki kimyasal sanayi kuruluşlarının meydana getireceği risklerin kümülatif
değerlendirmesinin yapılmadığı belirtilmiştir. Bu durumun çevre ve toplum
sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri kontrol edilemez bir biçimde artırdığı
vurgulanmıştır.
10. Mahkeme tarafından 23/3/2015 tarihinde keşif ve bilirkişi
incelemesi yaptırılmıştır. 17/4/2015 tarihli bilirkişi raporunda; proje kapsamında,
alev alması durumunda çevre için olumsuz etkileri bilinen akrilonitril için
yeni depolar yapılmayacak olması, yeni tesis için oluşabilecek risklerin etki düzeyini
değiştirmeyeceği, 1988 yılında akrilonitril tankları esas alınarak önerilen ve
bugün itibarıyla ihlal edilmiş olan 1200 m güvenlik bandının söz konusu olduğu,
başka kimya sanayi kuruluşlarının da bulunduğu alanda planlanan proje için
kümülatif bir çevresel etki değerlendirmesinin yapılmadığı, proje alanının
Yalova'ya 12 km mesafede olduğu, AKSA ve AKKİM fabrikalarına bitişik bir sahada
bulunduğu, tesis sahasının İzmit-Yalova kara yolunun kenarında olduğu
belirtilmiştir. Ayrıca raporda sonuç olarak hazırlanan nihai ÇED raporunda,
kapasite artışı için inşa edilecek tesisten kaynaklanabilecek olumsuz çevresel
etkilerinin mevcut tesisin oluşturduğu çevresel etkilerle birlikte
değerlendirilmediği vurgulanmıştır.
11. Mahkeme 17/9/2015 tarihli kararla davanın kabulüne karar
vermiştir. Mahkeme kararında keşif ve bilirkişi incelemesi neticesinde yapılan
tespitlerin dikkate alınması suretiyle nihai ÇED raporunda kapasite artışı için
inşa edilecek tesisten kaynaklanabilecek olumsuz çevresel etkilerin mevcut
tesisin oluşturduğu çevresel etkilerle birlikte değerlendirilmediği
belirtilerek dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı ifade edilmiştir.
12. Davalı idarenin temyiz istemi Danıştay Ondördüncü Dairesinin
(Daire) 11/2/2016 tarihli kararı ile kabul edilerek, kararın bozulmasına ve
davanın reddine karar verilmiştir. Gerekçede, dosyadaki bilgi ve belgeler ile
Ulusal Yargı Ağı Portalı (UYAP) üzerinden yapılan incelemede; başvurucuların
projenin yapımının planlandığı yörede ve etki alanında ikamet etmemeleri, o
yörede taşınmazlarının da bulunmaması nedeniyle başvurucuların kişisel, güncel
ve meşru menfaatlerinin ihlal edildiğinden söz edilemeyeceğinden davanın
ehliyet nedeniyle reddine hükmedildiği açıklanmıştır. Ayrıca 6/1/1982 tarihli
ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İvedi yargılama usulü" kenar başlıklı 20/A maddesinin ikinci fıkrasının
(i) bendi uyarınca karar düzeltme yolunun kapalı olduğu bildirilmiştir.
13. Nihai karar 13/4/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucular 12/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
15. 2577 sayılı Kanun'un "İdari
dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı"kenar başlıklı 2.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. İdari dava türleri şunlardır:
a) İdari işlemler hakkında
yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı
olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından
açılan iptal davaları..."
16. 2577 sayılı Kanun'un
"Dilekçeler üzerine ilk inceleme" kenar başlıklı 14.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Dilekçeler,
...
c) Ehliyet,
...
yönlerinden sırasıyla incelenir."
17. 2577 sayılı Kanun'un "İlk
inceleme üzerine verilecek kararlar" kenar başlıklı 15.
Maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Danıştay veya idare ve
vergi mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda
kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
...
b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde
davanın reddine,
...
Karar verilir."
18. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun
"Tanımlar" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunda geçen terimlerden;
...
Çevresel etki değerlendirmesi:
Gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz
etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye
zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen
yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve
projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları,
...
ifade eder."
19. 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin
(Yönetmelik) "Tanımlar ve
kısaltmalar" "kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Bu Yönetmelikte geçen;
...
h) Çevresel etki değerlendirmesi olumlu
kararı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Komisyon tarafından
yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel
olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel
esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine
projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten
Bakanlık kararını,
...
ifade eder."
20. Yönetmelik'in "Yetki"
"kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"(1) Bu Yönetmeliğe tabi projeler
hakkında 'ÇED Olumlu', 'ÇED Olumsuz', 'ÇED Gereklidir' veya 'ÇED Gerekli
Değildir' kararlarını verme yetkisi Bakanlığa aittir. Ancak Bakanlık gerekli
gördüğü durumlarda 'ÇED Gereklidir' veya 'ÇED Gerekli Değildir' kararının
verilmesi konusundaki yetkisini, sınırlarını belirleyerek yetki genişliği
esasına göre Valiliklere devredebilir."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının,
medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar
verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına
sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
22. İlgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı için
bkz. Kemal Çakır ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/13846, 5/3/2020, §§ 24-27.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 8/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
24. Başvurucular projenin etki alanında ikamet ettiklerini,
karbon elyaf üretimi için gerekli olan ham maddenin yanıcı ve parlayıcı
özelliğinin yüksek olduğunu, projenin yanında bulunan AKSA fabrikasının da
yangın riskinin yüksek olduğunu belirtmişlerdir. Başvurucular ayrıca
İzmit-Yalova yolunda bulunan projenin Yalova merkezi ile Altınova ilçesi ile
Taşköprü, Tavşanlı ve Subaşı beldelerinin bağlantı yollarının da bu yoldan
sağlandığını, başvuruculardan Safiye Yüksel'in söz konusu tesise 4,5 km
mesafede bulunan Altınova ilçesine bağlı Çavuşçiftliği köyünde ikamet ettiğini,
bu nedenlerle davayı açmakta menfaatlerinin olduğunu belirterek adil
yargılanma, sağlıklı çevrede yaşama hakkı ve yaşam haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmektedirler.
B. Değerlendirme
25. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların yukarıda yer verilen
şikâyetlerinin özü, idari işlemin iptali istemiyle açtıkları davada uyuşmazlığa
konu işlemle kişisel, güncel ve meşru bir menfaat ilişkileri bulunmadığı
gerekçesiyle davanın esasının incelenmemesidir. Bu itibarla başvurucuların
ihlal iddiaları adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye
erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
27. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği ileri sürülen hakkın Anayasa'da güvence
altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18).
28. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu olarak da
iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci
fıkrasına adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama
hakkı[nın] metne dahil"
edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesine söz konusu
ibarenin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını
anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673,
25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6.
maddesinin ve buna ilişkin AİHM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir
(Onurhan Solmaz, § 22).
29. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm
hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır.
Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya
ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması
esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla
sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle
bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
30. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara
bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da uygulanır. Anayasa'nın 36. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının medeni
meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış
veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir. Bu hakkın Anayasa'da doğrudan veya
dolaylı olarak tanımlanan ve güvence altına alınan bir hakka ilişkin olması
zorunlu değildir. Bu bakımdan kanunla kişilere tanınan hak ve ayrıcalıklar da
-mahkemelerde ileri sürülebilmesi koşuluyla- Anayasa'nın 36. maddesi bağlamında
hak kavramına dâhildir. İkinci olarak bu hakla ilgili olarak ilgili kişinin
menfaatini etkileyen bir uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Öte yandan bu uyuşmazlık
ihtilaf konusu hakkın tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından
belirleyici bir nitelik arz etmelidir (Mehmet
Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942, 28/5/2019, § 28).
31. Davaya konu edilmesine imkân bulunmayacak derecede önemsiz
birtakım hak ve menfaatlerin ise Anayasa'nın 36. maddesi bağlamında hak olarak
nitelendirilmesi mümkün değildir (Mehmet
Güçlü ve Ramazan Erdem, § 30).
32. Somut başvuruya esas davanın konusu Karbon Elyaf Üretim
Tesisi Kapasite Artışı projesi ile ilgili olarak alınan ÇED olumlu kararıdır. 2872 sayılı Kanun'un
2. maddesinin birinci fıkrasına göre ÇED, gerçekleştirilmesi planlanan
projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesi ve
varsa olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde
en aza indirilmesi için alınacak önlemlere yönelik çalışmaları ifade
etmektedir. Bu Kanun'a dayanılarak çıkarılan Yönetmelik'te Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının bazı projeler için ÇED olumlu kararı
vermesine imkân tanınmaktadır. Buna göre projenin çevre üzerindeki muhtemel
olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel
esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi hâlinde Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı tarafından projenin gerçekleşmesinde çevre açısından
sakınca görülmediği anlamına gelen ÇED
olumlu kararı verilebilecektir. ÇED
olumlu kararı verilen projeler için gerekli izinler alınarak
yatırıma başlanmasında sakınca yoktur (bkz. § 19).
33. Başvurucuların amacı, bu davayla projenin kendi taşınmazları
ile proje alanında bulunan yerler üzerindeki olumsuz etkilerinin ÇED raporunda
değerlendirilmemiş olması sebebiyle ÇED olumlu
kararını iptal ettirmektir. Projenin başvurucuların taşınmazlarına
tesirinin bulunduğunun tespiti hâlinde başvurucuların başta mülkiyet hakkı
olmak üzere birtakım medeni haklarını etkilediği söylenebilecektir. Bu iddianın
savunulabilirliği yönünden ise başvuruculardan argümanlarını desteklemek için
projenin kendi taşınmazları üzerindeki etkilerini somutlaştırmalarını beklemek
somut başvuru özelinde makul bir beklenti olmayacaktır. Zira başvurucular tam
da bu etkilerin tespit edilebilmesi maksadıyla somut davayı açmışlardır. Bu
durumda proje sahasına yakın konumdaki taşınmazların maliki olan başvurucuların
proje hakkındaki ÇED olumlu
kararına karşı dava açma konusunda medeni hak kapsamında kalan bir
menfaatlerinin bulunup bulunmadığı ve Anayasa'nın 36. maddesinin
uygulanabilirliği konusunda daha ileri bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
35. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir
(Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve
Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
36. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık
kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (AYM, E.2013/40,
K.2013/139, 28/11/2013).
37. Bireyin kamu makamları tarafından kamu gücü kullanılarak
hakkında gerçekleştirilen ve sonuçları itibarıyla hukuksal durumunu,
dolayısıyla menfaatini etkileyen bir idari işlemle ilgili uyuşmazlığın mahkeme
önünde incelenmesi imkânından yoksun bırakılması mahkemeye erişim hakkına
müdahale teşkil edebilir (Levent Tütüncü,
B. No: 2015/3690, 18/7/2018, § 40).
38. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucuların ikamet ettiği
ilde ÇED olumlu kararının
uyuşmazlık konusu edildiği bir idari dava söz konusudur. Söz konusu idari
işlemin iptali istemiyle açılan davada başvurucuların proje kapsamına giren
alanda taşınmaz sahibi olmadıkları ve proje etki alanında bulunmamaları
sebebiyle dava konusu işlemde menfaat ihlali bulunmadığı gerekçesiyle
uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim
haklarına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
39. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
40. Anayasa'nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi
bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde
sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka
maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması
mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin
bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları
ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak
bu sınırlamalar Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (Yusuf Bilin, B. No: 2014/14498,
26/12/2017, § 53; AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).
41. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa'nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
42. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
43. Somut başvuruda davanın esasının incelenmemesi yönündeki
mahkeme kararının idari işlemlere karşı iptal davası açılabilmesi için
öngörülen menfaat koşulunun
bulunmadığı gerekçesine dayandığı görülmektedir. Belirtilen koşulun idari
yargıya ilişkin usul hukuku kuralları kapsamında dava açma ehliyetinin unsurlarından biri olduğu ve bu
müesseseyle ilgili düzenlemelere de 2577 sayılı Kanun'un 14. ve 15.
maddelerinde yer verildiği görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu
anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
44. İdari makamlar tarafından gerçekleştirilen ancak bireyin
menfaatini etkilemeyen, bir başka ifadeyle birey üzerinde herhangi bir hukuksal
sonuç doğurmayan işlemlerin uyuşmazlık konusu yapılarak hem yargının hem de
idarenin sürekli ve gereksiz bir biçimde meşgul edilip işleyemez hâle gelmesini
engellemek, bu suretle gerek yargı hizmetinin gerekse idarenin asli görevi olan
kamu hizmetlerinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak
düşüncesiyle davacı ile arasında menfaat bağı kurulamayan işlemlerden doğan
uyuşmazlıkların esasının incelenmemesi idari yargıya ilişkin bir usul kuralı
olarak düzenlenmiştir (Levent Tütüncü,
§ 47).
45. Yargılama usullerinin düzenlenmesinde usul ekonomisinin
gözetilmesi, bu suretle iyi adalet yönetiminin de sağlanarak kamu yararının
gerçekleştirilmesi Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin
gereklerinden biridir. Dolayısıyla usul ekonomisi ile iyi adalet yönetimi
ilkesi gözetilerek idari işlemlerin dava konusu edilebilirliğinin belli
koşullara bağlanması mümkündür (Levent
Tütüncü, § 48).
46. Somut olayda usul kurallarını yorumlayan derece mahkemesinin
başvurucuların dava konusu işlemin iptalini istemekte menfaatlerinin
bulunmadığı gerekçesiyle idari işleme karşı açılan iptal davasının esasını
incelememesinin yukarıda değinilen kamu yararının gerçekleştirilmesine yönelik
meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
47. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini
ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
48. Ehliyet kavramı, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti kurumlarını
kapsamaktadır. Öğretide ve uygulamada birleşildiği üzere dava ehliyeti, gerçek
ve tüzel kişilerin medeni hakları kullanma yeterliğinin usul hukukunda
somutlaşması, biçime dönüşmesidir. Taraf ehliyeti ise davada bir yan olma
yeterliğini anlatır ve medeni haklardan yararlanma yeterliğinin usul hukukunda
biçimlenişidir (AYM, E.1987/30, K.1988/5, 15/3/1988).
49. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37,
5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
50. Ölçülülüğün üçüncü alt ilkesi olan orantılılık, hakkın
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hak ve
özgürlükleri arasında adil bir dengenin sağlanmasını gerektirmektedir.
Öngörülen tedbirin bireyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda
müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla
uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenmemesi
gerekmektedir (Levent Tütüncü, §
52).
51. Dava konusu edilen bir idari işlemin bireyin menfaatini
ihlal edip etmediğini belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen
derece mahkemelerine aittir. Derece mahkemeleri, önlerindeki uyuşmazlığın
niteliğini ve ilgili mevzuat hükümlerini gözönünde bulundurarak dava konusu
işlemin davacının hukuki durumu üzerinde yaratabileceği etki ve sonuçlardan
hareketle menfaatini ihlal edip etmediğini değerlendirir. Bireysel başvurunun
ikincillik ilkesi gereği, dava konusu edilen işlemin başvurucunun menfaatini
ihlal edip etmediğinin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi
bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, idari işlemin
bireyin menfaatini etkilemediğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının
mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir
(Levent Tütüncü, § 53).
52. Derece mahkemeleri, dava konusu edilen işlemin bireyin
menfaatini ihlal edip etmediğini irdelerken ve buna dair usul kurallarını
uygularken söz konusu düzenlemenin getirilmesiyle ulaşılmak istenen kamu yararı
ile bireyin menfaatleri arasında adil bir denge gözetmelidir. Bu bağlamda
menfaat ihlali koşulundan hareketle uyuşmazlığın esasının incelenebilirliğinin
değerlendirilmesinde kamu yararı ile bireyin menfaatleri arasındaki denge
kurulurken dava konusu edilen işlemin mahiyeti, başvurucunun hukuki durumuna ve
gelecek yaşantısına ne şekilde etkilerinin olduğu, işlemin hukuka uygunluk denetiminin
gerçekleştirilmemiş olması dolayısıyla bertaraf edilemeyen bu etkilerin
başvurucuya bir külfet yükleyip yüklemediği gibi hususlar gözönünde
bulundurulabilir (Levent Tütüncü,
§ 54).
53. Bu kapsamda bireyin hukuki durumu üzerinde birtakım etki ve sonuçlar
doğurduğu, dolayısıyla hak ve menfaatlerini etkilediği çok açık olan bir idari
işlemi yargı mercileri önünde uyuşmazlık konusu etme olanağından yoksun
bırakılması bu konuda mahkemeye erişimini imkânsız hâle getirebileceğinden
ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Levent
Tütüncü, § 55).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
54. Bireysel başvuruya dayanak olan davada uyuşmazlık konusu,
başvurucuların ikamet ettikleri ilde yapılması planlanan Karbon Elyaf Üretim
Tesisi Kapasite Artışı projesi için verilen ÇED
olumlu kararıdır. Daire, başvurucuların anılan projenin planlandığı
yörede ve etki alanında ikamet etmemeleri sebebiyle davanın ehliyet yönünden
reddine karar vermiş, uyuşmazlığın esasını incelememiştir (bkz. § 12).
55. Bireyin menfaatini etkilemeyen uyuşmazlıkların esası
hakkında karar verilmemesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan
müdahalenin usul ekonomisi ile iyi adalet yönetimi ilkesinin sağlanarak kamu
yararı amacının gerçekleştirilmesi bakımından elverişli ve gerekli olmadığı
söylenemez. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi
bakımından asıl önem taşıyan ölçüt ise orantılılıktır. Bu itibarla uygulanan
tedbirle başvurucuya aşırı ve orantısız bir külfet yüklenip yüklenmediğinin
tespiti gerekmektedir (Kemal Çakır ve diğerleri,
§ 58).
56. Mahkeme tarafından esasa ilişkin yargılama yapılmış; dosya
kapsamında alınan bilirkişi raporuna göre başka kimya sanayi kuruluşlarının da
bulunduğu alanda planlanan proje için kümülatif bir çevresel etki
değerlendirmesinin yapılmadığı, proje alanının Yalova'ya 12 km mesafede olduğu,
AKSA ve AKKİM fabrikalarına bitişik bir sahada bulunduğu, tesis sahasının
İzmit-Yalova kara yolunun kenarında olduğu, sonuç olarak hazırlanan nihai ÇED
raporunda kapasite artışı için inşa edilecek tesisten kaynaklanabilecek olumsuz
çevresel etkilerin mevcut tesisin oluşturduğu çevresel etkilerle birlikte
değerlendirilmediği tespit edilmiştir.
57. Yukarıda anılan bilirkişi raporunda ve bu rapordaki
tespitler doğrultusunda verilen mahkeme kararında, projenin çevresel etkisinin
çevresinde bulunan fabrika ve tesisler ile birlikte bütüncül bir şekilde ele
alınması gerektiği vurgulanmıştır. Bu durumda projenin etki alanının ne
olduğuna ilişkin net bir tespitin yapılamamış olduğu görülmektedir. Daire
kararında da projenin etki alanının ne olduğu belirtilmeden başvurucuların
projenin etki alanında ikamet etmedikleri gerekçesine dayanıldığı görülmüştür.
Ayrıca Daire kararında yapılması planlanan projeye diğer başvuruculardan daha
yakın mesafede ikamet eden başvurucu (Safiye Yüksel) için de ayrıca bir
değerlendirme yapılmadığı tespit edilmiştir.
58. Bireysel başvuruya konu Daire kararında belirtilen hususta
herhangi bir irdelemeye gidilmeksizin salt projenin etki alanı kapsamına giren
alanda başvurucuların taşınmazlarının bulunmadığı veya ikamet etmemeleri
sebebiyle idari işlemin iptal edilmesinde başvurucuların menfaatlerinin
bulunmadığı yönünde şekilci bir yaklaşımla hareket edilmek suretiyle söz konusu
işlemin hukuka uygunluk denetiminin yapılmadığı görülmektedir.
59. Yukarıda yer verilen tespitlere göre Dairenin somut davada
dava konusu işlemin iptal edilmesinde başvurucuların menfaatinin bulunup
bulunmadığını değerlendirmesiyle ve buna dair usul kurallarını uygulamasıyla
ilgili olarak bu şekilci yorumunun başvurucuların hukuksal durumunu etkileyen
idari işlemden doğan uyuşmazlığın mahkeme önünde karara bağlanmasını
engellediği görülmektedir. Bu suretle belirtilen işlemin hukuka uygun olup
olmadığının yargı denetimi yolu ile ortaya konulması imkânından yoksun
bırakılmasının ise söz konusu işlemlerin yukarıda yer verilen etki ve sonuçları
dikkate alındığında başvuruculara ağır bir külfet yüklediği
değerlendirilmiştir.
60. Bu sebeple başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yapılan
müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
61. Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesi ve
vardığı sonuç yalnızca mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup
davanın esasına ilişkin bir unsur içermemektedir.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
63. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
64. Başvurucular ihlalin tespit edilmesini istemiş ve manevi
tazminat talebinde bulunmuşlardır.
65. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
66. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
67. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin
ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki
kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama
sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir.
Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden
yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi
kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin
varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır.
Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü,
ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle
yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere
gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve
diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
68. İncelenen başvuruda başvurucuların açtığı davanın menfaat
koşulunun bulunmadığı gerekçesiyle esasının incelenmemesi nedeniyle Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla
ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
69. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Bursa 3. İdare Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
70. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen, başvuru harcı olarak
ödenen 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL
yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması suretiyle yeniden yargılama yapılmak üzere
Danıştay Ondördüncü Dairesine gönderilmek üzere Bursa 3. İdare Mahkemesine
(E.2014/1469, K.2015/998) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.239,50 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.