TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSAMETTİN UYAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/11369)
|
|
Karar Tarihi: 21/7/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Duygu KALUKÇU
|
Başvurucu
|
:
|
Hüsamettin UYAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 12/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca tutuklamanın hukuki olmadığı şikâyeti
dışındaki iddialar yönünden kısmi kabul edilemezlik kararı verilmiş, başvurunun
tutuklamanın hukukiliğine ilişkin kısmının kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı
organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok
uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör
Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen
bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri
[GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Başvurucu en son Muş Adliyesinde hâkim olarak görev
yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Genel Kurulunun
24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edilmiş ve bu karar 29/11/2016
tarihinde kesinleşmiştir.
11. Darbe teşebbüsü sonrasında Muş Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu 16/7/2016
tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde Muş Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında
müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle 1997-2002 yılları
arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okuduğunu, 2002 yılında
Ankara Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesinde sağlık memurluğu yaptığını, akabinde
sözleşmeli subaylık sınavları için müracaat ettiğini, sınavı kazanması üzerine
2004-2007 yılları arasında askeriyede görev aldığını, 2007 yılı itibarıyla
ordudan ayrılıp avukatlık stajına başladığını, 2008 yılında da Adli Yargı
Hâkimlik Sınavı'nı kazandığını belirtmiştir. Başvurucu; eğitim ve meslek hayatı
boyunca FETÖ ile irtibatlı ve iltisaklı okullarda veya dershanelerde
okumadığını, örgütün yurtlarında veya evlerinde kalmadığını, hâkim adaylığı
döneminde ise Ankara'da ikamet eden ablasında kaldığını ifade etmiştir.
Başvurucu; eşi ile hâkim adaylığı döneminde yabancı dil kursunda tanıştığını,
2011 yılında eşinin Çorum Ortaköy kaymakamı olarak, kedisinin de Hatay Yayladağ
hâkimi olarak atandığını ancak eş durumundan Ortaköy'e geçici görevlendirme ile
geldiğini, bir yıl burada görev yaptıktan sonra Çorum'un Alaca ilçesine atandığını,
2014 yılına kadar Çorum'da görev yaptıktan sonra yaz kararnamesi ile Muş
Adliyesine atandığını belirtmiştir. Başvurucu, FETÖ/PDY denilen oluşumu basında
yer alan haberlerden tanıdığını, bu oluşuma karşı herhangi bir sempati
beslemediğini, FETÖ/PDY ile iltisaklı olan hiçbir kuruluşa herhangi bir para
vermediğini, bağışta bulunmadığını veya başka türlü yardım yapmadığını, yine bu
oluşum altında faaliyet yürüten dernekler vasıtasıyla herhangi bir kurban
bağışı veya başka türlü yardımı olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu; meslek
hayatı boyunca yurt dışında eğitim, konferans ve seminer amaçlı
görevlendirilmediğini, hâkim adaylığı döneminde Adalet Akademisinde sınıf
temsilciliği görevi, Albüm Kurulu veya Yıllık Kurulunda görev almadığını, HSYK
seçimi sürecinde herhangi bir şekilde müşahitlik yapmadığını veya kamera çekimi
gerçekleştirmediğini, kimseden oy istemediğini, kendisinden de blok olarak oy
isteyen kimsenin olmadığını belirtmiştir.
13. Başvurucu, Başsavcılık tarafından anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tutuklanması istemiyle 19/7/2016
tarihinde Muş Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Başvurucu, müdafii
huzurunda yaptığı savunmasında önceki anlatımlarına benzer beyanlarda
bulunmuştur.
14. Başvurucu, Muş Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgusunun ardından 19/7/2016 tarihinde, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya
teşebbüs etme suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"Yargı teşkilatı içerisindeki
Fethullahçı terör örgütü yapılanmasına mensup olduğu değerlendirilen 2740 Hakim
ve Cumhuriyet Savcısı'nın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebi
doğrultusunda HSYK tarafından açığa alındıkları, şüphelinin açığa alınan
hakimler arasında yer aldığı, dosya içerisindeki mevcut bilgi ve belgelere göre
şüphelinin üzerine atılı suçu işlediği konusunda bu aşamada somut delillere
dayalı kuvvetli suç şüphesinin var olduğu, soruşturmaya konu suçun CMK'nın
100/3. Maddesinde düzenlenen katalog suçlar arasında yer alması ve darbe
teşebbüsünün henüz tam manasıyla bastırılmamış olması sebebiyle delilleri
karartma şüphesinin olması nedeniyle bir tutuklama nedeninin var olduğu, suçun
kanunda yazılan ceza miktarının alt ve üst sınırı dikkate alındığında
tutuklamanın ölçülü olacağı, suçun vehameti ve niteliği göz önüne alındığında
adli kontrol tedbirlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı, tüm bu nedenlerle bu
aşamadaki mevcut delil durumu itibariyle tutuklama şart ve nedenlerinin
tamamının var olduğu kanaatiyle şüphelinin tutuklanmasına dair ... hüküm
kurulmuştur."
15. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Bitlis
Sulh Ceza Hâkimliği 29/7/2016 tarihinde itirazın reddine kesin olarak karar
vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelilerin beyanları, Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun açığa alma kararı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosunun 16/07/2016 tarihli yazısı, yine
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma
Bürosunun Emniyet Genel Müdürlüğüne hitaben yazmış olduğu yazı, Muş Sulh Ceza
Hakimliğinin 2016/132-134- 135 sorgu sayılı kararları, 2016/1234 D:iş sayılı
kararı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Muş Sulh Ceza
Hakimliğinin 2016/132-134 ve 2016/135 sorgu sayılı kararlarının usul ve yasaya
uygun olduğu anlaşıldığından itirazların reddine ilişkin ... şekilde hüküm
kurulmuştur."
16. Muş Cumhuriyet Başsavcılığı 8/8/2016 tarihinde
yetkisizlik kararı vererek dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine karar vermiştir.
17. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde devam eden
soruşturma sürecinde başvurucunun tutma hâli ile ilgili olarak Ankara 9. Sulh
Ceza Hâkimligi 19/8/2016, Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 10/10/2016, Ankara 5.
Sulh Ceza Hâkimliği 11/9/2016, Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği ise 2/12/2016 tarihli
kararları ile tutukluluğun devamına karar vermiştir. Başvurucu 2/12/2016
tarihli kararın 19/12/2016 tarihinde tebliğ edildiğini, 23/12/2016 tarihli
dilekçe ile bu karara itiraz ettiğini ancak itirazının karşılanmadığını ileri
sürmüş ve itiraz dilekçesinin bir örneğini bireysel başvuru dosyası kapsamında
ibraz etmiştir. UYAP üzerinden yapılan inceleme neticesinde başvurucunun
itirazının incelendiğine dair bir bilgi ya da belgeye ulaşılamamıştır.
18. Başvurucu 12/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 11/1/2017 tarihinde
yetkisizlik kararı ile dosyanın Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine karar vermiştir.
20. Başvurucu, Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Erzurum 1. Sulh
Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Başvurucu, müdafii huzurunda yaptığı
savunmasında önceki anlatımlarına benzer beyanlarda bulunmuştur.
21. Başvurucu, Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgunun ardından 6/6/2017 tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanmıştır. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...şüphelinin üzerine atılı suçun
niteliği, dosyadaki mevcut deliller ve belgeler karşısında kuvvetli suç
şüphesinin bulunduğu, atılı suçun 5271 Sayılı CMK'nun 100/3 maddesinde yer alan
tutuklama nedeni varsayılan katalog suçlar arasında bulunması nedeniyle
tutuklama nedeninin varsayılması, şüphelinin üzerine atılı suçun cezai
yaptırımının alt ve üst sınırı ile CMK'nun 109. maddesi göz önüne alındığında
muhtemel ceza ile tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunun ve bu aşamada adli
kontrol hükümlerinin şüphelinin kaçma ihtimalini bertaraf edecek nitelikte
olmadığı anlaşılmakla ve soruşturmanın devamlılığı da dikkate alındığında,
şüpheli HÜSAMETTİN UYAN'ın üzerine atılı Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma
suçundan CMK 100. maddesi gereğince TUTUKLANMASINA..."
22. Başvurucu hakkında 8/6/2017 tarihinde Başsavcılık
tarafından anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs suçundan kovuşturmaya yer
olmadığına dair ek karar ile resen tahliye kararı verilmiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Muş Hakimi olarak görev yapan
Hüsamettin Uyan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından görevlerinden
ihraç edilmesi üzerine hakkında soruşturma başlatıldığı, suçunun 'Anayasal
Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme' olma ihtimaline binaen hakkında tutuklama
kararının verildiği, sonradan eylemlerinin TCK 314/2 maddesindeki silahlı terör
örgütüne üye olma suçu şeklinde nitelendiği ve bu suçtan hakkında kamu davası
açılacağı, UYAP ortamında tutuklama kararı verilmiş olan 'Anayasal Düzeni
Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme' suçunun silenemiyor olması nedeni ile bu
şekilde karar verilmesinin gerektiği anlaşıldığından...[karar verildi.]"
23. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının 8/6/2017 tarihli
iddianamesiyle başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır. İddianamede bu
suçlamaya esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
- Başvurucu, HSYK'nın 24/8/2016 tarihli kararı ile
meslekten ihraç edilmiştir.
- Malatya Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/20556
soruşturma dosyası kapsamında şüpheli sıfatıyla 16/10/2016 tarihinde ifadesi
alınan Mehmet Özbey başvurucu ile ilgili olarak "...Ardından tayinim
Osmancık'a çıktı. Osmancık'ta göreve başladıktan bir süre sonra Çorum ilinde
Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan S.U. (bu şahıs en son Çarşamba Savcısı
iken ihraç edildi) beni arayarak kahvaltıya davet etti. Kahvaltı için S.U.nun
evine gittim. Burada S.U.nun cemaat mensubu olduğunu ve benimle irtibata geçmek
üzere görevlendirildiğini anladım. Bu şekilde Osmancık'ta da cemaat benimle
irtibata geçti. Sonrasında toplantılara...Ayrıca Çorum'un hatırlamadığım bir
ilçesinde hakim olan Hüsamettin Uyan (en son ... sicil numarasıyla Muş hakimi
iken ihraç edildi) isimli kişi de toplantılarımıza geliyordu..."
şeklinde beyanda bulunmuştur.
- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/104109
soruşturma dosyası kapsamında şüpheli sıfatıyla 10/11/2016 tarihinde ifadesi
alınan Mehmet Özdemir başvurucu ile ilgili olarak "...Hüsamettin Uyan
... isimli kişilerin bu yapıyla irtibatlı olduğunu biliyorum. Ancak bu
şahıslardan bir kısmıyla üniversiteden mezun olduktan sonra bir kısmıyla staj
bitiminden sonra pek görüşmedim..." şeklinde beyanda bulunmuştur.
24. Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesi 30/6/2017 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/421 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
25. Başvurucunun örgütle irtibatlı olduğunu iddia eden
tanık Mehmet Özdemir'in kovuşturma aşamasında alınan beyanının ilgili kısmı
şöyledir:
"...Ben Hakimlik stajımı 2009-2011
yılları arasında 11. Dönem olarak Ankara'da yaptım... Sanık Hüsamettin Uyan'ı
ve bu dosyanın tanığı İ.Y.'yi staj döneminden tanırım. Ben tanık İ.Y.'nin o
dönem cemaat olarak bilinen yapının içerisinde olduğunu biliyordum ancak somut
olarak hangi evde kaldığını veya ne tür sohbetlere katıldığını bilmiyorum.
Sanık Hüsamettin'i tanık İ.Y.'nin yanında çok görüyordum. İ.Y. ile yaptığımız
konuşmalarda sanık Hüsamettin Uyan'ın kim olduğunu sormuştum, tanık İ.Y. bana
hatırladığım kadarıyla bizden 5-6 yaş kadar büyük olduğunu, eşinin kaymakam
adayı olduğunu, mesleğe askerlikten geçtiğini söylemişti. Bu konuşma sırasında
yapıya yakın veya yapının içerisinde diye bir konuşma geçti ancak detayını tam
olarak hatırlamıyorum. Sanıkla bir samimiyetim yoktu, sadece tanışıklığımız
vardı. Bunun dışında sanığın FETÖ/PDY ile bağlantısına dair bilgim
yoktur..."
26. Başvurucu 30/11/2017 tarihli duruşmada adli kontrole
tabi tutulmak kaydıyla tahliye edilmiştir.
27. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
28. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No:
2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39); Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597,
31/10/2019, §§ 33-48; ilgili Yargıtay kararları için bkz. A.L., B. No:
2016/63999, 9/1/2020, §§ 33-35.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
29. Mahkemenin 21/7/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi olmaksızın ve
görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin görevli olmayan bir
mahkeme tarafından tutuklandığını, olayda tutuklama nedenlerinin bulunmadığını,
tutuklamanın orantısız bir tedbir olduğunu ve adli kontrol tedbirinin neden
yetersiz kalacağının değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde; kabul edilebilirlik yönünden
öncelikle başvurucu hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verildiği, başvurucunun da
bu karar üzerine koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açtığı bildirilmiş
ancak başvurucu tarafından bireysel başvuru dosyasına bu yönde bilgi
verilmemesi nedeniyle başvuru hakkının kötüye kullanıldığı belirtilmiştir. Esas
yönünden ise başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında ilgili makamların
tutuklamaya ilişkin ilgili ve yeterli gerekçe gösterdiği, bu gerekçeler kapsamında
başvurucunun tutukluluğunun keyfî olduğunun savunulamayacağı ifade edilmiştir.
32. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında,
bireysel başvurunun yapıldığı tarihte sadece anayasal düzeni ortadan kaldırmaya
teşebbüs etme suçundan hakkında soruşturma yürütüldüğünü ve tutukluluk
tedbirinin uygulandığını, bu suç yönünden kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verilmesi üzerine tazminat davası açtığını, delil olmadığı hâlde anılan suçtan
tutuklanması nedeniyle bireysel başvuru yaptığını belirtmiştir.
B. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
34. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
35. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü
fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
36. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim
veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda
da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
37. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
38. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve
tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır.
Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan
olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
39. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Başvurucu hakkında yürütülen soruşturma dosyası
incelendiğinde -Bakanlığın da itirazına konu olan- Başsavcılık tarafından
verilen kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki ek kararda, anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme suçundan soruşturma başlatıldığı ancak başvurucuya
isnat edilen eylemlerin terör örgütüne üye olma suçunu oluşturacağı
değerlendirilerek nitelemenin değiştirildiği, nitekim kamu davasının da anılan
suç yönünden açıldığı, buna mukabil ilk suçlama yönünden verilen tutuklama
kararının UYAP ortamından silinememesi nedeni ile bu şekilde karar verilmesi
gerektiği belirtilmiştir (bkz. § 21).
41. Başsavcılığın kararından da anlaşılabileceği üzere
esasen burada bir eyleme ilişkin soruşturmanın kovuşturmaya yer olmadığı kararı
ile sonuçlandırılması söz konusu değildir. Aksine isnat edilen suçun vasfına
ilişkin hukuki nitelendirmede değişikliğe gidildiği ancak UYAP üzerinden
değişiklik yapılamadığı için bu yönde bir uygulama yapıldığı görülmektedir. Bu
yüzden söz konusu kovuşturmaya yer olmadığı kararı üzerine koruma tedbirleri
nedeniyle tazminat davası açılabileceğini söylemek mümkün görünmemektedir.
Nitekim -diğer kovuşturmaya yer olmadığı kararlarının aksine- başvurucu
hakkındaki kararda da bu yönde (tazminat davası açılabileceğine ilişkin) bir
ibare bulunmamakta, dava açma yolu gösterilmemektedir.
42. Sonuç olarak açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı
anlaşılan bu bölümdeki iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
43. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate
alınacak genel ilkeler için bkz. Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354,
4/4/2018, §§ 54-60; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, §§ 38-45.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
44. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
45. Başvurucu 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu'nun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Beşinci Bölümü'nde ''Anayasal Düzene
ve Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar'' başlığı altında düzenlenen 309/1
maddesi kapsamında tutuklanmıştır. Devam eden soruşturma sürecinde suçun
niteliğinde değişikliğe giden soruşturma makamı, başvurucunun tutukluluğunu
Kanun'da aynı başlık altında yer alan 314/2 maddesine dayandırmış ve darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu
olduğu suçlamasıyla devam ettirmiştir. Başvurucu 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
46. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802
sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda hâkimlerle ilgili olarak öngörülen usule
ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin, yetkili ve görevli olmayan
mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
47. Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan ([GK], B.
No: 2017/10536, 4/6/2020) kararında ilgili kanunlar çerçevesinde konuyu
etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör örgütüne
üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı
olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine
giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma
yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek Vergi Mahkemesi üyesi
(hâkim) olan başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna
varmıştır (Yıldırım Turan, §§ 102-147).
48. Somut olayda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir
durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun
kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
49. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
50. Başvurucu hakkındaki tutuklama ve tutukluluğa
itirazın reddi kararlarında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
olguların bulunduğu genel olarak belirtilmiş fakat bunlara ilişkin bir
açıklamaya yer verilmemiştir. Bununla birlikte başvurucunun HSYK tarafından
açığa alınmasına değinildiği görülmektedir.
51. Başvuruya konu soruşturma dosyasında ise başvurucu
hakkında iki tanık beyanının bulunduğu anlaşılmıştır. Nitekim iddianamede de
başvurucunun meslekten ihraç edilmiş olmasının yanı sıra bahsi geçen tanıkların
beyanlarına yer verilmiştir (bkz. § 23).
52. Somut olayda başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı bir
suç işleyip işlemediğinin belirlenmesinde temel olarak tanıklar Mehmet Özbey ve
Mehmet Özdemir'in ifadelerinin değerlendirilmesi gerekir.
53. Tanık Mehmet Özbey hâkimlik yapan bir yargı
mensubudur. Etkin pişmanlıktan yararlanmak istediğini belirterek 16/10/2016
tarihinde -şüpheli sıfatıyla verdiği- ifadede FETÖ/PDY içindeki konumuna ve
faaliyetlerine dair ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştur. Tanık, Osmancık'a
tayinin çıkması üzerine burada Çorum savcısı olarak çalışan S.U.nun kendisini
kahvaltı için evine davet ettiğini ve adı geçen kişinin FETÖ/PDY mensubu
olduğunu ve kendisiyle irtibat için görevlendirildiğini ifade etmiştir.
Sonrasında toplantılara katılan kişilerden bahseden tanık, bunlardan birinin de
Çorum'un bir ilçesinde çalışan başvurucu olduğunu söylemiştir. Tanık ifadesinde
başvurucunun adını, son görev yerini, sicilini ve ihraç edildiği bilgisini de
vermiştir. Tanığın başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı yargı mensuplarınca
yapılan toplantılara başvurucunun da katıldığı yönündeki ifadesinin duruma veya
kanaate değil bizzat görgüye dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucu
da 2011-2014 yılları arasında Çorum'un Ortaköy ve Alaca ilçelerinde hâkimlik
yapmıştır.
54. Tanık Mehmet Özdemir de hâkim olarak görev yapmış bir
yargı mensubudur. Bu kişi 2002-2007 yılları arasında Marmara Üniversitesi Hukuk
Fakültesinde öğrenim görmüş, bu süre içinde FETÖ/PDY'ye ait evlerde kalmış,
sonra da Ankara'da örgütün hâkimlik sınavları için organize ettiği evlerde
sınava hazırlanmıştır. Tanık 10/11/2016 tarihinde -şüpheli sıfatıyla ifadesi
alınırken- okulda veya staj döneminde FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğunu bildiği
kişileri söylemesinin istendiği sırada çok sayıda kişinin yanı sıra
başvurucunun da adını vermiştir.
55. Tanık beyanları bir bütün olarak incelendiğinde
başvurucunun özellikle hâkimlik mesleğini icra ettiği dönemde örgüt tarafından
gerçekleştirilen toplantılara katıldığı hususunun tanık Mehmet Özbey tarafından
ifade edildiği görülmektedir. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin
varlığını doğrulayan belirtiler dosya kapsamında bulunmaktadır. Bu durumda
özellikle tanık Mehmet Özbey olmak üzere tanık ifadelerinin -mahkûmiyete
yeterliliği tartışılır olmakla birlikte- tutuklama bakımından kuvvetli suç
belirtisi olarak kabul edilebileceği değerlendirilmiştir.
56. Ayrıca başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede, tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil
olmak üzere somut olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
57. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsü sonrasında
teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da -teşebbüsün
arkasındaki yapılanma olan- FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalmasının söz konusu olabileceğini ifade etmiştir.
Anayasa Mahkemesi ayrıca FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında
veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânının
ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimalinin normal zamanda işlenen
suçlara göre çok daha fazla olduğuna dikkat çekmiştir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
58. Öte yandan başvurucunun tutuklanmasına karar verilen
silahlı terör örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai
yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak,
B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır.
59. Somut olayda Muş Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken tutuklama nedeni olarak başvurucunun üzerine
atılı suçun tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar listesinde olmasına, darbe
teşebbüsünün tam olarak bastırılamamış olmasına ve başvurucunun delilleri
etkileme ihtimalinin bulunmasına dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda
belirtilen özel koşulları ile Muş Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen
kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
60. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No:
2016/40170, 16/11/2017, § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle
darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve
niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların
diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350). Somut olayda da FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu
belirtilen başvurucuyla ilgili bir soruşturma söz konusudur.
61. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Muş Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu
söylenemez.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası ile güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
63. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve
19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.