TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜSAMETTİN UYAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/11369)
Karar Tarihi: 21/7/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
Hüsamettin UYAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca tutuklamanın hukuki olmadığı şikâyeti dışındaki iddialar yönünden kısmi kabul edilemezlik kararı verilmiş, başvurunun tutuklamanın hukukiliğine ilişkin kısmının kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Başvurucu en son Muş Adliyesinde hâkim olarak görev yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Genel Kurulunun 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edilmiş ve bu karar 29/11/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
11. Darbe teşebbüsü sonrasında Muş Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu 16/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde Muş Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle 1997-2002 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okuduğunu, 2002 yılında Ankara Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesinde sağlık memurluğu yaptığını, akabinde sözleşmeli subaylık sınavları için müracaat ettiğini, sınavı kazanması üzerine 2004-2007 yılları arasında askeriyede görev aldığını, 2007 yılı itibarıyla ordudan ayrılıp avukatlık stajına başladığını, 2008 yılında da Adli Yargı Hâkimlik Sınavı'nı kazandığını belirtmiştir. Başvurucu; eğitim ve meslek hayatı boyunca FETÖ ile irtibatlı ve iltisaklı okullarda veya dershanelerde okumadığını, örgütün yurtlarında veya evlerinde kalmadığını, hâkim adaylığı döneminde ise Ankara'da ikamet eden ablasında kaldığını ifade etmiştir. Başvurucu; eşi ile hâkim adaylığı döneminde yabancı dil kursunda tanıştığını, 2011 yılında eşinin Çorum Ortaköy kaymakamı olarak, kedisinin de Hatay Yayladağ hâkimi olarak atandığını ancak eş durumundan Ortaköy'e geçici görevlendirme ile geldiğini, bir yıl burada görev yaptıktan sonra Çorum'un Alaca ilçesine atandığını, 2014 yılına kadar Çorum'da görev yaptıktan sonra yaz kararnamesi ile Muş Adliyesine atandığını belirtmiştir. Başvurucu, FETÖ/PDY denilen oluşumu basında yer alan haberlerden tanıdığını, bu oluşuma karşı herhangi bir sempati beslemediğini, FETÖ/PDY ile iltisaklı olan hiçbir kuruluşa herhangi bir para vermediğini, bağışta bulunmadığını veya başka türlü yardım yapmadığını, yine bu oluşum altında faaliyet yürüten dernekler vasıtasıyla herhangi bir kurban bağışı veya başka türlü yardımı olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu; meslek hayatı boyunca yurt dışında eğitim, konferans ve seminer amaçlı görevlendirilmediğini, hâkim adaylığı döneminde Adalet Akademisinde sınıf temsilciliği görevi, Albüm Kurulu veya Yıllık Kurulunda görev almadığını, HSYK seçimi sürecinde herhangi bir şekilde müşahitlik yapmadığını veya kamera çekimi gerçekleştirmediğini, kimseden oy istemediğini, kendisinden de blok olarak oy isteyen kimsenin olmadığını belirtmiştir.
13. Başvurucu, Başsavcılık tarafından anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tutuklanması istemiyle 19/7/2016 tarihinde Muş Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Başvurucu, müdafii huzurunda yaptığı savunmasında önceki anlatımlarına benzer beyanlarda bulunmuştur.
14. Başvurucu, Muş Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan sorgusunun ardından 19/7/2016 tarihinde, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Yargı teşkilatı içerisindeki Fethullahçı terör örgütü yapılanmasına mensup olduğu değerlendirilen 2740 Hakim ve Cumhuriyet Savcısı'nın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebi doğrultusunda HSYK tarafından açığa alındıkları, şüphelinin açığa alınan hakimler arasında yer aldığı, dosya içerisindeki mevcut bilgi ve belgelere göre şüphelinin üzerine atılı suçu işlediği konusunda bu aşamada somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesinin var olduğu, soruşturmaya konu suçun CMK'nın 100/3. Maddesinde düzenlenen katalog suçlar arasında yer alması ve darbe teşebbüsünün henüz tam manasıyla bastırılmamış olması sebebiyle delilleri karartma şüphesinin olması nedeniyle bir tutuklama nedeninin var olduğu, suçun kanunda yazılan ceza miktarının alt ve üst sınırı dikkate alındığında tutuklamanın ölçülü olacağı, suçun vehameti ve niteliği göz önüne alındığında adli kontrol tedbirlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı, tüm bu nedenlerle bu aşamadaki mevcut delil durumu itibariyle tutuklama şart ve nedenlerinin tamamının var olduğu kanaatiyle şüphelinin tutuklanmasına dair ... hüküm kurulmuştur."
15. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Bitlis Sulh Ceza Hâkimliği 29/7/2016 tarihinde itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelilerin beyanları, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun açığa alma kararı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosunun 16/07/2016 tarihli yazısı, yine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunun Emniyet Genel Müdürlüğüne hitaben yazmış olduğu yazı, Muş Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/132-134- 135 sorgu sayılı kararları, 2016/1234 D:iş sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Muş Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/132-134 ve 2016/135 sorgu sayılı kararlarının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından itirazların reddine ilişkin ... şekilde hüküm kurulmuştur."
16. Muş Cumhuriyet Başsavcılığı 8/8/2016 tarihinde yetkisizlik kararı vererek dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
17. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde devam eden soruşturma sürecinde başvurucunun tutma hâli ile ilgili olarak Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimligi 19/8/2016, Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 10/10/2016, Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği 11/9/2016, Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği ise 2/12/2016 tarihli kararları ile tutukluluğun devamına karar vermiştir. Başvurucu 2/12/2016 tarihli kararın 19/12/2016 tarihinde tebliğ edildiğini, 23/12/2016 tarihli dilekçe ile bu karara itiraz ettiğini ancak itirazının karşılanmadığını ileri sürmüş ve itiraz dilekçesinin bir örneğini bireysel başvuru dosyası kapsamında ibraz etmiştir. UYAP üzerinden yapılan inceleme neticesinde başvurucunun itirazının incelendiğine dair bir bilgi ya da belgeye ulaşılamamıştır.
18. Başvurucu 12/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 11/1/2017 tarihinde yetkisizlik kararı ile dosyanın Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
20. Başvurucu, Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Başvurucu, müdafii huzurunda yaptığı savunmasında önceki anlatımlarına benzer beyanlarda bulunmuştur.
21. Başvurucu, Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan sorgunun ardından 6/6/2017 tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...şüphelinin üzerine atılı suçun niteliği, dosyadaki mevcut deliller ve belgeler karşısında kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, atılı suçun 5271 Sayılı CMK'nun 100/3 maddesinde yer alan tutuklama nedeni varsayılan katalog suçlar arasında bulunması nedeniyle tutuklama nedeninin varsayılması, şüphelinin üzerine atılı suçun cezai yaptırımının alt ve üst sınırı ile CMK'nun 109. maddesi göz önüne alındığında muhtemel ceza ile tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunun ve bu aşamada adli kontrol hükümlerinin şüphelinin kaçma ihtimalini bertaraf edecek nitelikte olmadığı anlaşılmakla ve soruşturmanın devamlılığı da dikkate alındığında, şüpheli HÜSAMETTİN UYAN'ın üzerine atılı Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan CMK 100. maddesi gereğince TUTUKLANMASINA..."
22. Başvurucu hakkında 8/6/2017 tarihinde Başsavcılık tarafından anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar ile resen tahliye kararı verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Muş Hakimi olarak görev yapan Hüsamettin Uyan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından görevlerinden ihraç edilmesi üzerine hakkında soruşturma başlatıldığı, suçunun 'Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme' olma ihtimaline binaen hakkında tutuklama kararının verildiği, sonradan eylemlerinin TCK 314/2 maddesindeki silahlı terör örgütüne üye olma suçu şeklinde nitelendiği ve bu suçtan hakkında kamu davası açılacağı, UYAP ortamında tutuklama kararı verilmiş olan 'Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme' suçunun silenemiyor olması nedeni ile bu şekilde karar verilmesinin gerektiği anlaşıldığından...[karar verildi.]"
23. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının 8/6/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır. İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
- Başvurucu, HSYK'nın 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edilmiştir.
- Malatya Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/20556 soruşturma dosyası kapsamında şüpheli sıfatıyla 16/10/2016 tarihinde ifadesi alınan Mehmet Özbey başvurucu ile ilgili olarak "...Ardından tayinim Osmancık'a çıktı. Osmancık'ta göreve başladıktan bir süre sonra Çorum ilinde Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan S.U. (bu şahıs en son Çarşamba Savcısı iken ihraç edildi) beni arayarak kahvaltıya davet etti. Kahvaltı için S.U.nun evine gittim. Burada S.U.nun cemaat mensubu olduğunu ve benimle irtibata geçmek üzere görevlendirildiğini anladım. Bu şekilde Osmancık'ta da cemaat benimle irtibata geçti. Sonrasında toplantılara...Ayrıca Çorum'un hatırlamadığım bir ilçesinde hakim olan Hüsamettin Uyan (en son ... sicil numarasıyla Muş hakimi iken ihraç edildi) isimli kişi de toplantılarımıza geliyordu..." şeklinde beyanda bulunmuştur.
- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/104109 soruşturma dosyası kapsamında şüpheli sıfatıyla 10/11/2016 tarihinde ifadesi alınan Mehmet Özdemir başvurucu ile ilgili olarak "...Hüsamettin Uyan ... isimli kişilerin bu yapıyla irtibatlı olduğunu biliyorum. Ancak bu şahıslardan bir kısmıyla üniversiteden mezun olduktan sonra bir kısmıyla staj bitiminden sonra pek görüşmedim..." şeklinde beyanda bulunmuştur.
24. Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesi 30/6/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/421 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
25. Başvurucunun örgütle irtibatlı olduğunu iddia eden tanık Mehmet Özdemir'in kovuşturma aşamasında alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...Ben Hakimlik stajımı 2009-2011 yılları arasında 11. Dönem olarak Ankara'da yaptım... Sanık Hüsamettin Uyan'ı ve bu dosyanın tanığı İ.Y.'yi staj döneminden tanırım. Ben tanık İ.Y.'nin o dönem cemaat olarak bilinen yapının içerisinde olduğunu biliyordum ancak somut olarak hangi evde kaldığını veya ne tür sohbetlere katıldığını bilmiyorum. Sanık Hüsamettin'i tanık İ.Y.'nin yanında çok görüyordum. İ.Y. ile yaptığımız konuşmalarda sanık Hüsamettin Uyan'ın kim olduğunu sormuştum, tanık İ.Y. bana hatırladığım kadarıyla bizden 5-6 yaş kadar büyük olduğunu, eşinin kaymakam adayı olduğunu, mesleğe askerlikten geçtiğini söylemişti. Bu konuşma sırasında yapıya yakın veya yapının içerisinde diye bir konuşma geçti ancak detayını tam olarak hatırlamıyorum. Sanıkla bir samimiyetim yoktu, sadece tanışıklığımız vardı. Bunun dışında sanığın FETÖ/PDY ile bağlantısına dair bilgim yoktur..."
26. Başvurucu 30/11/2017 tarihli duruşmada adli kontrole tabi tutulmak kaydıyla tahliye edilmiştir.
27. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
28. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39); Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48; ilgili Yargıtay kararları için bkz. A.L., B. No: 2016/63999, 9/1/2020, §§ 33-35.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 21/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi olmaksızın ve görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin görevli olmayan bir mahkeme tarafından tutuklandığını, olayda tutuklama nedenlerinin bulunmadığını, tutuklamanın orantısız bir tedbir olduğunu ve adli kontrol tedbirinin neden yetersiz kalacağının değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde; kabul edilebilirlik yönünden öncelikle başvurucu hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verildiği, başvurucunun da bu karar üzerine koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açtığı bildirilmiş ancak başvurucu tarafından bireysel başvuru dosyasına bu yönde bilgi verilmemesi nedeniyle başvuru hakkının kötüye kullanıldığı belirtilmiştir. Esas yönünden ise başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında ilgili makamların tutuklamaya ilişkin ilgili ve yeterli gerekçe gösterdiği, bu gerekçeler kapsamında başvurucunun tutukluluğunun keyfî olduğunun savunulamayacağı ifade edilmiştir.
32. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, bireysel başvurunun yapıldığı tarihte sadece anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan hakkında soruşturma yürütüldüğünü ve tutukluluk tedbirinin uygulandığını, bu suç yönünden kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi üzerine tazminat davası açtığını, delil olmadığı hâlde anılan suçtan tutuklanması nedeniyle bireysel başvuru yaptığını belirtmiştir.
B. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
34. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
35. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik Yönünden
36. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
37. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
38. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
39. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Başvurucu hakkında yürütülen soruşturma dosyası incelendiğinde -Bakanlığın da itirazına konu olan- Başsavcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki ek kararda, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan soruşturma başlatıldığı ancak başvurucuya isnat edilen eylemlerin terör örgütüne üye olma suçunu oluşturacağı değerlendirilerek nitelemenin değiştirildiği, nitekim kamu davasının da anılan suç yönünden açıldığı, buna mukabil ilk suçlama yönünden verilen tutuklama kararının UYAP ortamından silinememesi nedeni ile bu şekilde karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir (bkz. § 21).
41. Başsavcılığın kararından da anlaşılabileceği üzere esasen burada bir eyleme ilişkin soruşturmanın kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlandırılması söz konusu değildir. Aksine isnat edilen suçun vasfına ilişkin hukuki nitelendirmede değişikliğe gidildiği ancak UYAP üzerinden değişiklik yapılamadığı için bu yönde bir uygulama yapıldığı görülmektedir. Bu yüzden söz konusu kovuşturmaya yer olmadığı kararı üzerine koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açılabileceğini söylemek mümkün görünmemektedir. Nitekim -diğer kovuşturmaya yer olmadığı kararlarının aksine- başvurucu hakkındaki kararda da bu yönde (tazminat davası açılabileceğine ilişkin) bir ibare bulunmamakta, dava açma yolu gösterilmemektedir.
42. Sonuç olarak açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan bu bölümdeki iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
43. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak genel ilkeler için bkz. Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, §§ 54-60; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, §§ 38-45.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
44. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
45. Başvurucu 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Beşinci Bölümü'nde ''Anayasal Düzene ve Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar'' başlığı altında düzenlenen 309/1 maddesi kapsamında tutuklanmıştır. Devam eden soruşturma sürecinde suçun niteliğinde değişikliğe giden soruşturma makamı, başvurucunun tutukluluğunu Kanun'da aynı başlık altında yer alan 314/2 maddesine dayandırmış ve darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu olduğu suçlamasıyla devam ettirmiştir. Başvurucu 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
46. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda hâkimlerle ilgili olarak öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin, yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
47. Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan ([GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020) kararında ilgili kanunlar çerçevesinde konuyu etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör örgütüne üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek Vergi Mahkemesi üyesi (hâkim) olan başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna varmıştır (Yıldırım Turan, §§ 102-147).
48. Somut olayda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
49. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
50. Başvurucu hakkındaki tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunduğu genel olarak belirtilmiş fakat bunlara ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bununla birlikte başvurucunun HSYK tarafından açığa alınmasına değinildiği görülmektedir.
51. Başvuruya konu soruşturma dosyasında ise başvurucu hakkında iki tanık beyanının bulunduğu anlaşılmıştır. Nitekim iddianamede de başvurucunun meslekten ihraç edilmiş olmasının yanı sıra bahsi geçen tanıkların beyanlarına yer verilmiştir (bkz. § 23).
52. Somut olayda başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işleyip işlemediğinin belirlenmesinde temel olarak tanıklar Mehmet Özbey ve Mehmet Özdemir'in ifadelerinin değerlendirilmesi gerekir.
53. Tanık Mehmet Özbey hâkimlik yapan bir yargı mensubudur. Etkin pişmanlıktan yararlanmak istediğini belirterek 16/10/2016 tarihinde -şüpheli sıfatıyla verdiği- ifadede FETÖ/PDY içindeki konumuna ve faaliyetlerine dair ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştur. Tanık, Osmancık'a tayinin çıkması üzerine burada Çorum savcısı olarak çalışan S.U.nun kendisini kahvaltı için evine davet ettiğini ve adı geçen kişinin FETÖ/PDY mensubu olduğunu ve kendisiyle irtibat için görevlendirildiğini ifade etmiştir. Sonrasında toplantılara katılan kişilerden bahseden tanık, bunlardan birinin de Çorum'un bir ilçesinde çalışan başvurucu olduğunu söylemiştir. Tanık ifadesinde başvurucunun adını, son görev yerini, sicilini ve ihraç edildiği bilgisini de vermiştir. Tanığın başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı yargı mensuplarınca yapılan toplantılara başvurucunun da katıldığı yönündeki ifadesinin duruma veya kanaate değil bizzat görgüye dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucu da 2011-2014 yılları arasında Çorum'un Ortaköy ve Alaca ilçelerinde hâkimlik yapmıştır.
54. Tanık Mehmet Özdemir de hâkim olarak görev yapmış bir yargı mensubudur. Bu kişi 2002-2007 yılları arasında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenim görmüş, bu süre içinde FETÖ/PDY'ye ait evlerde kalmış, sonra da Ankara'da örgütün hâkimlik sınavları için organize ettiği evlerde sınava hazırlanmıştır. Tanık 10/11/2016 tarihinde -şüpheli sıfatıyla ifadesi alınırken- okulda veya staj döneminde FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğunu bildiği kişileri söylemesinin istendiği sırada çok sayıda kişinin yanı sıra başvurucunun da adını vermiştir.
55. Tanık beyanları bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun özellikle hâkimlik mesleğini icra ettiği dönemde örgüt tarafından gerçekleştirilen toplantılara katıldığı hususunun tanık Mehmet Özbey tarafından ifade edildiği görülmektedir. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını doğrulayan belirtiler dosya kapsamında bulunmaktadır. Bu durumda özellikle tanık Mehmet Özbey olmak üzere tanık ifadelerinin -mahkûmiyete yeterliliği tartışılır olmakla birlikte- tutuklama bakımından kuvvetli suç belirtisi olarak kabul edilebileceği değerlendirilmiştir.
56. Ayrıca başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede, tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
57. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da -teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan- FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalmasının söz konusu olabileceğini ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi ayrıca FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânının ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimalinin normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazla olduğuna dikkat çekmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
58. Öte yandan başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
59. Somut olayda Muş Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken tutuklama nedeni olarak başvurucunun üzerine atılı suçun tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar listesinde olmasına, darbe teşebbüsünün tam olarak bastırılamamış olmasına ve başvurucunun delilleri etkileme ihtimalinin bulunmasına dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Muş Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
60. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350). Somut olayda da FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu belirtilen başvurucuyla ilgili bir soruşturma söz konusudur.
61. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Muş Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
63. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.