TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OSMAN BERK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/12608)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Osman BERK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen
ceza soruşturmasında başvurucunun tutukluluğuna karar verilmesi ve tutukluluğun
makul süreyi aşması nedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının;
başvurucunun evinde ve işyerinde arama yapılması nedeniyle özel hayata saygı
hakkının; başvurucunun meslekten çıkarılmasına karar verilmesi nedeniyle adil
yargılanma, özel hayata saygı ve mülkiyet haklarının; başvurucunun taşınmazları
ile aracı hakkında elkoyma tedbirinin uygulanması
nedeniyle mülkiyet hakkının; ceza infaz kurumundaki koşullar sebebiyle de kötü
muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Bölüm Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde bir askerî darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde
olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde
yeniden uzatılmayarak son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan
ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yüksek Mahkeme
(Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) üyesi hakkında tutuklama tedbiri
uygulanmış, bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya
kovuşturma mercilerince kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek
Mahkeme üyesi hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır.
11. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul
etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde
(E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz
mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde
verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin
silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.
12. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine
ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak
soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan,
başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere
maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir kararında geniş olarak açıklanmıştır (Selçuk Özdemir, § 22).
B. Başvurucu İle İlgili Süreç
13. Başvurucu, Tokat'ın Niksar ilçesinde hâkim olarak görev
yapmakta iken darbe teşebbüsünden sonra hakkında Tokat Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından "Anayasal Düzeni Ortadan
Kaldırmaya Teşebbüs Etme suçunun beraberinde başka suç işleme"
iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
14. Başvurucu 16/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış ve yapılan
sorgu neticesinde 17/7/2016 tarihinde Tokat Sulh Ceza Hâkimliğince anılan
suçtan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"... Şüphelinin üzerine atılı Anayasal
düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu işlediği hususunda şüpheli
hakkında HSYK 2.Dairesinin Fethullahçı Terör Örgütüne
üye olmaktan dolayı 16/07/2016 tarihindeki Hakimlikten açığa alma kararı
bulunduğu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarı, 15/07/2016 tarihinde
Ankara ve İstanbul illerinde Fethullahçı Terör
Örgütüne üye olduğu iddia edilen bir kısım asker, polis ve sivillerin darbe
girişiminde bulunduğu, şuanda 116 şehidin bulunduğu binlerce yaralının olduğu,
milyonlarca maddi zararın ortaya çıktığı, halen de darbe teşebbüsünün devam
ettiği, bu nedenle suçun temadi halinde olduğundan şüphelinin üzerine suçtan
somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, suçun katalog olduğu,
suça öngörülen hapis cezası da dikkate alındığında şüphelinin kaçma ihtimalinin
bulunması, şüphelinin 2802 Sayılı Hakimler Savcılar Kanununun 94.maddesinin atfıylaCMK’nun 100 ve devamı maddeleri uyarınca
tutuklanmasına ...karar verildi."
15. Başvurucu 18/7/2016 tarihinde ve müdafii
de 25/7/2016 tarihinde bu karara itiraz etmiş, Zile Sulh Ceza Hâkimliği
27/7/2016 tarihinde başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
16. Başvurucu bu arada 16/7/2016 tarihinde Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu (HSYK) İkinci Dairesi tarafından üç ay süreyle görevinden
uzaklaştırılmıştır.
17. Cumhuriyet Başsavcılığının talebini kabul eden Tokat Sulh
Ceza Hâkimliği 29/7/2016 tarihinde başvurucu ile diğer on dört şüphelinin
taşınır ve taşınmaz bütün mal varlıklarına 27/7/2016 tarihli ve 29783 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanan 668 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair
Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (668 sayılı KHK) 3.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ı) bendine göre el konulmasına karar
vermiştir. Mahkeme bu çerçevede tapu kayıtlarına şerh ve bütün araçlara satış
ve devir yasağı konulmasına ve şüphelilere ait banka hesaplarının bloke
edilmesine karar vermiştir. Bu karar doğrultusunda başvurucuya ait 06 EY 4467
plaka sayılı araç ile Ankara'nın Gölbaşı ilçesine bağlı Karaali-İmar
Mahallesi'nde bulunan 190 ada 3 parsel sayılı taşınmaz ve yine Ankara'nın Kahramankazan ilçesine bağlı Satıkadın
Mahallesi'nde bulunan 220956 ada 18 parsel sayılı taşınmazdaki hissesi üzerine
tedbir şerhi konulmuştur.
18. Tutukluluğun gözden geçirilmesi çerçevesinde Tokat Sulh Ceza
Hâkimliği 16/8/2016 tarihinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir. Bu karar 23/8/2016 tarihinde ceza infaz kurumu aracılığıyla
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
19. HSYK Genel Kurulu 24/8/2016 tarihinde başvurucunun meslekten
çıkarılmasına karar vermiştir. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz
Genel Kurul tarafından 29/11/2016 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucu bu
kararın iptali talebiyle -başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen bir tarihte-
Danıştay Beşinci Dava Dairesinde iptal davası açmıştır. Ulusal Yargı Ağı
Bilişim Sisteminden (UYAP) yapılan sorgulama sonucuna göre bu dava henüz
sonuçlanmamıştır.
20. Tokat Sulh Ceza Hâkimliği 11/9/2016 ve 12/10/2016
tarihlerinde gözden geçirme çerçevesinde başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir.
21. Soruşturma dosyası yetkisizlikle Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmiş, Başsavcılığın talebini kabul eden Ankara 3. Sulh
Ceza Hâkimliği 7/11/2016 tarihinde gözden geçirme çerçevesinde başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"... Tutuklu şüpheliler ... Osman Berk,
...nın üzerlerine atılı suçun niteliği, mevcut delil
durumu, henüz tahkikatın sonuçlanmamış olması, tutuklanma sebeplerinin devam
etmesi, kuvvetli suç şüphesi varlığını gösteren olguların CMK 100. maddesi ve
ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. madde kapsamında tutuklama nedenlerinin
bulunması, verilen tutuklama kararının ölçülü oluşu ve adli kontrol
hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 108. maddesi gereğince şüpheliler ve müdafiilerinin
tahliye taleplerinin reddi ile şüphelilerin ayrı ayrı tutukluluk hallerinin
devamına, ...[karar verildi.]"
22. Başvurucu 26/12/2016 tarihinde bu karara itiraz etmiş,
Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliği aynı tarihte itirazın reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliği'nin
07/11/2016 tarih ve 2016/5906 Değ.İş sayılı
tutukluluk halinin devamına dair kararının gerekçesinde hukuka aykırı herhangi
bir isabetsizlik bulunmadığı,tutuklama tarihinden
sonra şüpheli lehine gelişen bir durumun olmadığı, şüphelinin üzerine atılı
suçun niteliği, mevcut delil durumu, tahkikatın sonuçlanmamış olması,
delillerin karartılması ihtimalinin mevcudiyeti, tutuklama sebeplerinin devam
etmesi ve kuvvetli suç şüphesi dikkate alınarak CMK 100. maddesi ve ilgili
düzenlemeler ile AİHS 5. madde kapsamında tutuklama nedenlerinin bulunması,
verilen tutuklama kararının ölçülü oluşu ve adli kontrol hükümlerinin
uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmaklave
ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü hal de dikkate alınarak itirazın REDDİNE, şüphelilerintutukluluk halinin DEVAMINA, ... [karar verildi.]"
23. Başvurucu, kararın kendisine tebliğ edilmediğini öne
sürmüştür.
24. Başvurucu 6/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
C. Başvuru Tarihinden
Sonra Yaşanan Gelişmeler
25. Soruşturma dosyası yetkisizlik kararıyla Samsun Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığınca 30/5/2017 tarihinde
düzenlenen iddianameyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılması talep olunmuştur. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelinin meslekten çıkarılma kararına
karşı yapmış olduğu yeniden inceleme talebinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Genel Kurulu’nun 29/11/2016 tarihli ve 2016/434 sayılı kararı ile
reddedilerek meslekten çıkarılmasının kesinleştiği,
1) Şüpheli hakkındaki beyanlar;
a) U.D.'nin Tokat CBS'nin 2016/5846 soruşturma 31/01/2017 tarihli ifadesinde
özetle; FETÖ/PDY yapılanması içerisinde yer aldığını, staj evlerinde kaldığını
devamla, staj evlerinde her evde bir sorumlu bulunur, bu sorumlunun çok bir
ehemmiyeti yoktur. Bu kişi fatura, kira ve benzeri işlemlerle ilgilenirdi. Asıl
bu evlerden sorumlu kişilere grup mesulü denirdi. Grup mesullerinin üzerinde de
devre mesulü bulunurdu. Yukarıda ne olarak bahsettiğim üç evin grup mesulü
Osman BERK idi. Net olarak kimin kaldığını hatırladığım üç evde bulunan
kişilerin grup mesulü Osman BERK idi...
b) M.E.B.'ın Adalet
Müfettişliğinde 26/08/2016 tarihli ifadesinde özetle; Mersin'de Yozgat Sarayken
ilçesinden komşumuz olan Osman BERK isimli Çağ Üniversitesi 4. sınıf öğrencisi
olan Osman BERK'in yanında kaldım. Bu ev cemaat
eviydi. Osman BERK benimle aynı evde kalıyordu ve ev abimiz olmasının yanında
bölge talebe mesulü olarak görev yapıyordu.
c) E.K.
'un Erzurum CBS'nin 2017/2025 soruşturma, 09/02/2017
tarihli ifadesinde ve 27/03/2017 tarihli teşhis tutana ğında
özetle; Osman Berk stajda bizim dönemdi kendisiyle hiç bir
araya gelmedim. Yalnız dönemimiz içerisinde meşhur birisiydi ve Fetö yapısına mensup olduğunu biliyorum” şeklinde beyanının
bulunduğu,
2) Şüphelinin TC
Kimlik ve bildirmiş olduğu telefon numarasının araştırılmasında bylock uygulamasını telefonuna 12/08/2014 tarihinde kurduğu
ve bu şekilde kullandığının tespit edildiği, ...
... hareket eden FETÖ/PDY silahlı terör
örgütünün hiyerarşik yapılanması içerisinde bilerek ve isteyerek yer aldığı, bu
örgüte ait yazışma programı olan bylock kullandığı,
üniversite döneminde bu yapıya ait evde kaldığı, meslekteyken de bağının devam
ettiği ve stajer sorumluğu yaptığı, yukarıda
açıklandığı üzere çeşitlilik ve süreklilik arz eden eylemleriyle FETÖ/PDY
silahlı terör örgütü üyesi olduğuna dair deliller mevcut olmakla ..."
26. Kovuşturma, iddianameyi kabul eden Samsun 2. Ağır Ceza
Mahkemesinde yapılmış ve 10/7/2018 tarihinde başvurucunun isnat edilen suçu
işlediği gerekçesiyle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
314. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca 8 yıl 1 ay 6 gün hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"...Sanığın kendi adına kayıtlı olan ....
nolu hattı üzerinden FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
mensuplarının kullanmış olduğu bylock programını
kullandığının veBTK'dan gelen internet trafik
bilgilerine göre 12/08/2014 - 20/12/2014 tarihleri arasında 1256 defa bylock programına erişim sağladığının tespit edildiği,
tanık[ların] sanığın paralel yapı mensubu olduğunu
bildiğini belirtti[kleri], ,sanığın dijital
materyallerinin incelenmesi sonucu gelen siber raporuna göre internet geçmişi
kalıntılarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün propagandasını yapan ve bu
örgütle iltisaklı internet siteleri olan rotahaber.com, aktifhaber.com,
twitter.com/emreuslu kalıntılarına rastlandığı,
anılan hususlarbir bütün halinde değerlendirildiğinde
açıklanan hususlar karşısındasanığın FETÖ/PDY silahlı
terör örgütüne bilerek ve isteyerek katılıp hiyerarşisine girdiği,eylemlerinin
yoğunluk, süreklilik ve çeşitlilik gösterdiği, sanığın bir grup stajyerden
sorumlu olduğu ve örgüt adına himmet adı altında para topladığı da
anlaşılmakla; sanığın FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne üye olma suçunu işlediği
sabit görüldüğünden eylemlerindeki yoğunluk, suçun işleniş biçimi ve sanığın
kasta dayalı kusurunun ağırlığı gözönünde
bulundurularak alt sınırdan uzaklaşılmak suretiylecezalandırılmasına
karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar sanık bylock
kullanmadığını savunmuş ise de, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun
göndermiş olduğu CD'nin içerisinde yer alan kayıtlara göre sanığın bylock tespit tutanağında bylock
un ilk tespit edildiği tarihte hattını kullandığı imei
numarasının bylock tespit tutanağında yer alan imei numarası ile uyuşması ve sanığın hattının sanık
tarafından kullanıldığının tespit edilmesi, yine internet trafik bilgilerine
göre sanığın 1256 defa bylock programına erişim
sağladığının tespit edilmesi karşısında sanığın bylock
konusundaki savunmalarının suçtan kurtulmaya yönelik ve birbirleri ile çelişen
savunmalar olduğu kanaatine varılmış, yine her ne kadar sanık, tanık
beyanlarının gerçeği yansıtmadığını iddia etmiş ise de tanıkların sanığa suç
atmalarını gerektirecek herhangi haklı bir sebebin olmaması, tanık beyanlarının
birbirlerini doğrulaması ve tamamlamasının tanık beyanlarının doğru olduğunu
göstermesi karşısında sanığın bu yöndeki savunmalarının da suçtan kurtulmaya
yönelik ve birbirleri ile çelişen savunmalar olduğu sonuç ve kanaatine
varılmıştır..."
27. Başvurucu karara karşı istinaf yoluna başvurmuş ve satmış
olduğu el konulan aracı ile taşınmazları üzerindeki tedbirlerin de
kaldırılmasını talep etmiştir. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi
(Daire) 9/11/2018 tarihinde başvurucunun istinaf talebini esastan reddederek
hükmü onamıştır. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Her ne kadar sanığın bylock
kullanıcısı olduğuna dair id numarası, kullanıcı adı
ve şifresini içerir ayrıntılı bylock tespit ve
değerlendirme tutanağı tanzim edilememiş ise de; sanığın kullanımındaki GSM
hattına ait HTS kayıtları ile internet trafik kayıtlarının (His Cgnat kayıtlarının) uyuşuyor oluşu nazara alındığında
sanığın, ayrıntıları ve sair hukuki mahiyeti Yargıtay CGK.nın
26.09.2017 tarih 2017/16 MD-956 eses, 2017/370 karar
ve Yargıtay 16. CD.nin 24/04/2017 tarih ve2015/3
esas, 2017/3 (İlk Derece Sıfatıyla) karar sayılı kararında ve yine Yargıtay 16.
CD.nin 14/07/2017 tarhi ve
2017/1443-4758 sayılı içtihatlarında açıklandığı üzere; oluşturulması, dahil
olunması, kullanılması ve teknik özellikleri itibariyle münhasıran FETÖ/PDY
silahlı terör örgütü mensuplarınca kullanılan kriptolu iletişim ağıByLock'u kullandığının anlaşılması, tanık beyanlarına
göre; sanığın üniversite döneminden beri örgüte ait evlerde kalması, üniversite
döneminde örgüt içinde bölge talebe mesulu olarak
görev alması, himmet adı altında örgüte para toplaması, örgüte ait evlerin grup
sorumlusu olması,sohbet adı altında örgütsel
toplantıları organize etmesi ve bu toplantılara katılması dikkate alındığında;
Sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan ilk derece mahkemesinceyapılan yargılama
sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak
yapıldığı, sanık ile ilgili hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun
olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve
savunmaların istinaf denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak
sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin,
tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği
ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda
bireyselleştirilmek suretiyle uygulandığı, sanığın soruşturma aşamasındaki
ifadesinden kovuşturma aşamasında dönmüş olduğu anlaşılmakla; sanık ve sanık
müdafinin istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden
sanık vesanık müdafinin hükme yönelik istinaf
başvurusunun 5271 sayılı CMK'nın 280/1-a maddesi
gereğince ayrı ayrı esastan reddine ... [karar verildi.]"
28. Daire el konulan eşya yönünden de şu kararı vermiştir:
"Sanık Osman Berk'in, taşınır ve taşınmaz
malvarlığı değerleri üzerine konulan tedbirlerin kaldırılmasını talep ettiği
anlaşılmakla; dosya kapsamına göre sanığıntaşınır ve
taşınmaz malvarlığı değerleri üzerine konulan tedbirlerin bu aşamada devamının
gerekmediği sonucuna varıldığından; sanığın tüm taşınır ve taşınmaz malvarlığı
değerleri üzerine konulan tedbirlerin kaldırılmasına, (Bu hususta gerekli
işlemlerin mahal mahkemesince yerine getirilmesine) [karar verildi.]"
29. Mahkeme 23/11/2018 tarihinde başvurucunun tapu kayıtları
üzerindeki tedbirlerin kaldırılması için tapu müdürlüklerine yazı göndermiştir.
Başvurucunun sattığı araç üzerindeki tedbir 8/1/2019 tarihinde kaldırılmıştır.
Başvurucunun tapu kayıtları üzerindeki şerhler de 30/11/2018, 4/12/2018 ve
6/3/2019 tarihlerinde kaldırılmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 11/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Özgürlüğü ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Gözaltına Almanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu, haksız ve hukuka aykırı olarak hakkında gözaltı
tedbirinin uygulandığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına
alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Bakanlık başvurucunun bu iddiası hakkında görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
34. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı sonrasında
uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu
sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan
(2), §§ 84-93).
35. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki
olmadığına ve gözaltı süresinin uzun olduğuna ilişkin iddialarla ilgili olarak
anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucu; hakkında verilen tutuklama kararının hukuki
olmadığını ve tutuklululuk için Anayasa ve kanun
hükümlerinde yer alan koşulların bulunmadığını belirterek kişi özgürlüğü ve
güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
39. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
40. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
41. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
42. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
43. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama FETÖ/PDY'ye üye olma iddiasıdır. Anayasa
Mahkemesi anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla
ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk
Özdemir, § 57; Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 237, 238).
44. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
45. Genel ilkeler için bkz. Salih
Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 99-104.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
46. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs
etme suçlamalarıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
47. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
48. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında "Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesinin
verdiği görevden uzaklaştırma kararına" atıf yapılarak
başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler yönünden isnat edilen suçun
işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin
bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 14).
49. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede; başvurucunun
FETÖ/PDY üyelerinin aralarındaki iletişimi sağlamak için kullandıkları ifade
edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olmasına, FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının
olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık anlatımlarına ve HSYK'nın 24/8/2016 tarihli meslekten çıkarma kararına
dayanılmıştır (bkz. §§ 25).
50. Anayasa Mahkemesi ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin
soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak
değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267). Buna göre soruşturma makamlarınca
ve tutuklama tedbirine karar veren hâkimliklerce FETÖ/PDY üyesi olmakla
suçlanan başvurucunun ByLock
uygulamasını kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti olarak kabul
edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum
olarak değerlendirilemez (Selçuk Selçuk Özdemir; § 74, Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, § 57).
51. Soruşturma dosyasında; tanık olarak dinlenen U.D., M.E.B. ve
E..K.nın, yürütülen
soruşturmalar kapsamında verdikleri ifadelerde hâkim olarak görev yapmakta olan
başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup
olduğuna yönelik anlatımlarda bulunduğu görülmektedir (bkz. § 25). Bu itibarla
başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu
görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Selçuk
Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı
şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti
olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 75; benzer yöndeki karar için bkz. Metin
Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58).
52. Gerçekleşen darbe teşebbüsü sonrasında başvurucu hakkındaki
FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran
tanık anlatımlarının ve başvurucunun ByLock uygulaması kullanıcısı
olmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
olarak soruşturma mercilerince kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu
söylenemez.
53. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
54. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
55. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
56. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütüne üye olma ve ve anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme suçları Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai
yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
57. Somut olayda Tokat Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan suçun 5271 sayılı
Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar
arasında olmasına, kanunda suça ilişkin olarak öngörülen yaptırımın ağırlığına
göre kaçma şüphesinin bulunmasına ve adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına
dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 14).
58. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Tokat Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden kaçma tehlikesine yönelik tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin olmadığı söylenemez.
59. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
60. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme) de
dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
61. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Tokat Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 14) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
63. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
64. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğun devamı kararları ile
itiraz ve tahliye taleplerinin reddi kararlarının gerekçesiz olduğunu,
tutukluluğun devamını haklı gösterecek makul bir sebep de bulunmadığını,
hâkimliklerce keyfî ve dayanaksız yöntemlerle verilen kararlarla masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ve tutukluluğunun makul süreyi aştığını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
65. Bakanlık başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
66. Başvurucunun tutukluluğun uzun sürdüğü ve makul süreyi
aştığına ilişkin şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
67. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
68.6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
69. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
70. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise -hüküm kesinleşmemiş olsa da- 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473,
25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
71. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 10/7/2018 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen (bkz. § 26)
başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun
incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Tutuklamaya Karşı
İtiraz Hakkının Etkin Olarak Kullanılamadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
73. Başvurucu, tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarını
veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadıklarını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
74. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim güvencesini
sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve tutukluluğa
itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine
ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231,
17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
75. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata ve Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
77. Başvurucu, herhangi bir suç şüphesi olmadığı hâlde konutunda
ve işyerinde kendisini ve ailesini rencide edecek şekilde arama yapılması
nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
78. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar ([GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma
tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda
yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Anılan kararda, koruma
tedbirine karar veren makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha
iyi değerlendirme yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine
sahip oldukları, bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın
kaçınılmaz olandan daha ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının
ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden daha ileri bir
değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (bkz. Hülya Kar, §§21-46).
79. Somut olayda başvurucu hakkında başlatılan bir soruşturma
kapsamında başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapıldığı
belirtilmektedir. Başvurucu bu tedbir nedeniyle özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin bir
soruşturma kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla
gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
80. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma
tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi
bulunan hâllerde uygulanmıştır. Öngörülebilir ve kesin bir hukuki düzenlemeye
dayanan söz konusu tedbirle ilgili olarak başvurucuya itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânı da tanınmıştır.
Ayrıca tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.
81. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan daha ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî şekilde uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel
başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
82. Açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı ve konut
dokunulmazlığı haklarına yönelik bir ihlal olmadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
C. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
83. Başvurucu; tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda
iyileştirme faaliyetlerinden ve sosyal faaliyetlerden faydalanma hakkının
-terörle bağlantılı suçlardan tutuklananlar haricindeki diğer hükümlü ve
tutuklulardan farklı olarak- tamamen yasaklandığını, ceza infaz kurumunda onar
kişilik koğuşlarda yirmi dört kişi ile birlikte tutulduğunu ve burada belli
haklardan mahrum bırakıldığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
84. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
85. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
86. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin
şikâyetler yönünden ilgili mevzuat (ilgili mevzuat için bkz. Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, §§ 47-50) gereğince başvurucunun iddialarını
iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini
isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili
hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili yargısal
mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz
bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle
getirilmesini isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Mehmet Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, § 30).
Başvurucunun şikâyetleri dikkate alındığında mevcut başvuru yollarının
ulaşılabilir, şikâyetleri açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep
bulunmadığından başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını
gerektiren bir durumun da olmadığı görülmektedir (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Didem Tütenk, B. No: 2013/7525, 10/6/2015, §§ 40, 41).
87. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
88. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
89. Başvurucu, yapılan soruşturma kapsamında hiçbir gerekçe
gösterilmeksizin kanuna aykırı olarak mal varlığına el konulması nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
90. Bakanlık görüşünde, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
öngörülen tazminat yoluna atıfla başvuru yollarının tüketilmediği
bildirilmiştir. Bakanlık ayrıca esas yönünden inceleme yapıldığı takdirde
müdahalenin kanuna dayalı olduğunu, meşru amacının bulunduğunu ve ölçülü
olduğunu belirtmiştir.
2. Değerlendirme
91. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
92. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(j) bendinde, eşyasına veya diğer mal varlığı değerlerine koşulları oluşmadığı
hâlde el konulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası
veya diğer mal varlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri
verilmeyen kişilere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır.
93. Anayasa Mahkemesi ceza soruşturması veya kovuşturması
sırasında yargı organlarınca şüphelilerin eşyasına ya da mal varlığı
değerlerine ilişkin olarak elkoyma tedbirinin
uygulandığı durumlarda bunun hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da
olsa 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır(Nuray Işık, B. No: 2014/7561, 28/9/2016 §§
60-67; Sinan Aydın Aygün (2), B.
No: 2014/922, 16/6/2016, §§ 61-69).
94. Somut olayda başvurucunun mal varlığı hakkında uygulanan elkoyma tedbirinin başvuru tarihinden sonra kaldırıldığı
görülmektedir. Dolayısıyla elkoyma tedbiri nedeniyle
uğranılan zararların giderimi bakımından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz,
etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan
bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı
sonucuna varılmıştır.
95. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Müdafi Yardımından
Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
96. Başvurucu avukatıyla görüşme imkânının kısıtlandığını
belirterek çeşitli anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
97. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
98. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
99. Somut olayda başvurucu, hakkında yargılama devam ederken
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesince
inceleme yapıldığı tarih itibarıyla da başvurucu hakkındaki davanın temyiz
süreci henüz devam etmektedir. Başvurucunun hakkındaki soruşturma ve yargılama
süreçlerinde yapılan uygulamalar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkin şikâyetlerini kanun yollarında ileri sürebilme ve
ileri sürmüş ise şikâyetlerinin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır.
Bu çerçevede başvurucu tarafından temyiz süreçlerinin sonuçlanması beklenmeden
ileri sürülen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerin
bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür (benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Ahmet Sil (2), B. No:
2017/20969, 28/6/2018, § 39).
100. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
F. Diğer İhlal İddiaları
101. Başvurucu haksız olarak meslekten çıkarıldığını belirterek
masumiyet karinesinin, ayrımcılık yasağının, mülkiyet, özel hayata ve aile
hayatına saygı ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
102. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
103. 23/1/2017 tarihli ve 29957 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri
İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'de (685 sayılı
KHK)23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun
Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası
kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına
karar verilenlerin kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk
derece mahkemesi olarak Danıştayda dava
açabilecekleri ve bu kişilerden daha önce dava açmış olanların idare mahkemelerinde
derdest olan veya karar verilen dosyalarının Danıştaya
gönderileceği hükme bağlanmıştır. Böylelikle 667 KHK'nın 3. maddesi kapsamında
meslekten çıkarılan yargı mensuplarının bu karara karşı Danıştayda
dava açabilecekleri açıkça belirtilmiş ve anılan uyuşmazlıkların çözümünde
idari yargıda hangi yargı yerinin görevli olduğuna yönelik uygulamada yaşanan
tereddütler giderilmiştir. Daha önce açılan davalar yönünden de geçiş hükümleri
ihdas edilmiştir (Murat Hikmet Çakmakcı, B. No: 2016/35094, 15/2/2017, § 27; Hacı Osman Kaya, B. No: 2016/41934,
16/2/2017, § 28).
104. Buna göre 685 sayılı KHK ile belirginleştirilen dava
yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir yargı
yolu olduğu ve bu başvuru yolu tüketilmeden başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Murat Hikmet Çakmakcı,
§ 28; Hacı Osman Kaya, § 29).
105. Başvurucu tarafından masumiyet karinesinin, ayrımcılık
yasağının, mülkiyet, özel hayata ve aile hayatına saygı ile adil yargılanma
haklarının ihlal edildiği ileri sürülmüş ise de söz konusu ihlal iddialarının
meslekten çıkarmaya ilişkin karardan kaynaklanan iddialar olması ve bu
işlemlere karşı idari dava yolunun öngörülmüş olması nedeniyle anılan
iddiaların bireysel başvuruya konu edilebilmesi için hukuk sisteminde mevcut
idari ve yargısal yolların tüketilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
106. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Gözaltına almanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak
kullanılamadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Diğer ihlal iddialarının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 11/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.