logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Osman Berk [2.B.], B. No: 2017/12608, 11/12/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OSMAN BERK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/12608)

 

Karar Tarihi: 11/12/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M.Emin KUZ

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Osman BERK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen ceza soruşturmasında başvurucunun tutukluluğuna karar verilmesi ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının; başvurucunun evinde ve işyerinde arama yapılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının; başvurucunun meslekten çıkarılmasına karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma, özel hayata saygı ve mülkiyet haklarının; başvurucunun taşınmazları ile aracı hakkında elkoyma tedbirinin uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkının; ceza infaz kurumundaki koşullar sebebiyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/1/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Bölüm Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Genel Bilgiler

8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde bir askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde yeniden uzatılmayarak son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).

10. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yüksek Mahkeme (Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) üyesi hakkında tutuklama tedbiri uygulanmış, bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya kovuşturma mercilerince kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek Mahkeme üyesi hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır.

11. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde (E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.

12. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan, başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir kararında geniş olarak açıklanmıştır (Selçuk Özdemir, § 22).

B. Başvurucu İle İlgili Süreç

13. Başvurucu, Tokat'ın Niksar ilçesinde hâkim olarak görev yapmakta iken darbe teşebbüsünden sonra hakkında Tokat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından "Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme suçunun beraberinde başka suç işleme" iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.

14. Başvurucu 16/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış ve yapılan sorgu neticesinde 17/7/2016 tarihinde Tokat Sulh Ceza Hâkimliğince anılan suçtan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Şüphelinin üzerine atılı Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu işlediği hususunda şüpheli hakkında HSYK 2.Dairesinin Fethullahçı Terör Örgütüne üye olmaktan dolayı 16/07/2016 tarihindeki Hakimlikten açığa alma kararı bulunduğu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarı, 15/07/2016 tarihinde Ankara ve İstanbul illerinde Fethullahçı Terör Örgütüne üye olduğu iddia edilen bir kısım asker, polis ve sivillerin darbe girişiminde bulunduğu, şuanda 116 şehidin bulunduğu binlerce yaralının olduğu, milyonlarca maddi zararın ortaya çıktığı, halen de darbe teşebbüsünün devam ettiği, bu nedenle suçun temadi halinde olduğundan şüphelinin üzerine suçtan somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, suçun katalog olduğu, suça öngörülen hapis cezası da dikkate alındığında şüphelinin kaçma ihtimalinin bulunması, şüphelinin 2802 Sayılı Hakimler Savcılar Kanununun 94.maddesinin atfıylaCMK’nun 100 ve devamı maddeleri uyarınca tutuklanmasına ...karar verildi."

15. Başvurucu 18/7/2016 tarihinde ve müdafii de 25/7/2016 tarihinde bu karara itiraz etmiş, Zile Sulh Ceza Hâkimliği 27/7/2016 tarihinde başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.

16. Başvurucu bu arada 16/7/2016 tarihinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) İkinci Dairesi tarafından üç ay süreyle görevinden uzaklaştırılmıştır.

17. Cumhuriyet Başsavcılığının talebini kabul eden Tokat Sulh Ceza Hâkimliği 29/7/2016 tarihinde başvurucu ile diğer on dört şüphelinin taşınır ve taşınmaz bütün mal varlıklarına 27/7/2016 tarihli ve 29783 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (668 sayılı KHK) 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ı) bendine göre el konulmasına karar vermiştir. Mahkeme bu çerçevede tapu kayıtlarına şerh ve bütün araçlara satış ve devir yasağı konulmasına ve şüphelilere ait banka hesaplarının bloke edilmesine karar vermiştir. Bu karar doğrultusunda başvurucuya ait 06 EY 4467 plaka sayılı araç ile Ankara'nın Gölbaşı ilçesine bağlı Karaali-İmar Mahallesi'nde bulunan 190 ada 3 parsel sayılı taşınmaz ve yine Ankara'nın Kahramankazan ilçesine bağlı Satıkadın Mahallesi'nde bulunan 220956 ada 18 parsel sayılı taşınmazdaki hissesi üzerine tedbir şerhi konulmuştur.

18. Tutukluluğun gözden geçirilmesi çerçevesinde Tokat Sulh Ceza Hâkimliği 16/8/2016 tarihinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Bu karar 23/8/2016 tarihinde ceza infaz kurumu aracılığıyla başvurucuya tebliğ edilmiştir.

19. HSYK Genel Kurulu 24/8/2016 tarihinde başvurucunun meslekten çıkarılmasına karar vermiştir. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz Genel Kurul tarafından 29/11/2016 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucu bu kararın iptali talebiyle -başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen bir tarihte- Danıştay Beşinci Dava Dairesinde iptal davası açmıştır. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminden (UYAP) yapılan sorgulama sonucuna göre bu dava henüz sonuçlanmamıştır.

20. Tokat Sulh Ceza Hâkimliği 11/9/2016 ve 12/10/2016 tarihlerinde gözden geçirme çerçevesinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

21. Soruşturma dosyası yetkisizlikle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş, Başsavcılığın talebini kabul eden Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği 7/11/2016 tarihinde gözden geçirme çerçevesinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Tutuklu şüpheliler ... Osman Berk, ...nın üzerlerine atılı suçun niteliği, mevcut delil durumu, henüz tahkikatın sonuçlanmamış olması, tutuklanma sebeplerinin devam etmesi, kuvvetli suç şüphesi varlığını gösteren olguların CMK 100. maddesi ve ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. madde kapsamında tutuklama nedenlerinin bulunması, verilen tutuklama kararının ölçülü oluşu ve adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 108. maddesi gereğince şüpheliler ve müdafiilerinin tahliye taleplerinin reddi ile şüphelilerin ayrı ayrı tutukluluk hallerinin devamına, ...[karar verildi.]"

22. Başvurucu 26/12/2016 tarihinde bu karara itiraz etmiş, Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliği aynı tarihte itirazın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliği'nin 07/11/2016 tarih ve 2016/5906 Değ.İş sayılı tutukluluk halinin devamına dair kararının gerekçesinde hukuka aykırı herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı,tutuklama tarihinden sonra şüpheli lehine gelişen bir durumun olmadığı, şüphelinin üzerine atılı suçun niteliği, mevcut delil durumu, tahkikatın sonuçlanmamış olması, delillerin karartılması ihtimalinin mevcudiyeti, tutuklama sebeplerinin devam etmesi ve kuvvetli suç şüphesi dikkate alınarak CMK 100. maddesi ve ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. madde kapsamında tutuklama nedenlerinin bulunması, verilen tutuklama kararının ölçülü oluşu ve adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmaklave ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü hal de dikkate alınarak itirazın REDDİNE, şüphelilerintutukluluk halinin DEVAMINA, ... [karar verildi.]"

23. Başvurucu, kararın kendisine tebliğ edilmediğini öne sürmüştür.

24. Başvurucu 6/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

C. Başvuru Tarihinden Sonra Yaşanan Gelişmeler

25. Soruşturma dosyası yetkisizlik kararıyla Samsun Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığınca 30/5/2017 tarihinde düzenlenen iddianameyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması talep olunmuştur. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:

"Şüphelinin meslekten çıkarılma kararına karşı yapmış olduğu yeniden inceleme talebinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun 29/11/2016 tarihli ve 2016/434 sayılı kararı ile reddedilerek meslekten çıkarılmasının kesinleştiği,

1) Şüpheli hakkındaki beyanlar;

a) U.D.'nin Tokat CBS'nin 2016/5846 soruşturma 31/01/2017 tarihli ifadesinde özetle; FETÖ/PDY yapılanması içerisinde yer aldığını, staj evlerinde kaldığını devamla, staj evlerinde her evde bir sorumlu bulunur, bu sorumlunun çok bir ehemmiyeti yoktur. Bu kişi fatura, kira ve benzeri işlemlerle ilgilenirdi. Asıl bu evlerden sorumlu kişilere grup mesulü denirdi. Grup mesullerinin üzerinde de devre mesulü bulunurdu. Yukarıda ne olarak bahsettiğim üç evin grup mesulü Osman BERK idi. Net olarak kimin kaldığını hatırladığım üç evde bulunan kişilerin grup mesulü Osman BERK idi...

b) M.E.B.'ın Adalet Müfettişliğinde 26/08/2016 tarihli ifadesinde özetle; Mersin'de Yozgat Sarayken ilçesinden komşumuz olan Osman BERK isimli Çağ Üniversitesi 4. sınıf öğrencisi olan Osman BERK'in yanında kaldım. Bu ev cemaat eviydi. Osman BERK benimle aynı evde kalıyordu ve ev abimiz olmasının yanında bölge talebe mesulü olarak görev yapıyordu.

 c) E.K. 'un Erzurum CBS'nin 2017/2025 soruşturma, 09/02/2017 tarihli ifadesinde ve 27/03/2017 tarihli teşhis tutana ğında özetle; Osman Berk stajda bizim dönemdi kendisiyle hiç bir araya gelmedim. Yalnız dönemimiz içerisinde meşhur birisiydi ve Fetö yapısına mensup olduğunu biliyorum” şeklinde beyanının bulunduğu,

2) Şüphelinin TC Kimlik ve bildirmiş olduğu telefon numarasının araştırılmasında bylock uygulamasını telefonuna 12/08/2014 tarihinde kurduğu ve bu şekilde kullandığının tespit edildiği, ...

... hareket eden FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapılanması içerisinde bilerek ve isteyerek yer aldığı, bu örgüte ait yazışma programı olan bylock kullandığı, üniversite döneminde bu yapıya ait evde kaldığı, meslekteyken de bağının devam ettiği ve stajer sorumluğu yaptığı, yukarıda açıklandığı üzere çeşitlilik ve süreklilik arz eden eylemleriyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olduğuna dair deliller mevcut olmakla ..."

26. Kovuşturma, iddianameyi kabul eden Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılmış ve 10/7/2018 tarihinde başvurucunun isnat edilen suçu işlediği gerekçesiyle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca 8 yıl 1 ay 6 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"...Sanığın kendi adına kayıtlı olan .... nolu hattı üzerinden FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmış olduğu bylock programını kullandığının veBTK'dan gelen internet trafik bilgilerine göre 12/08/2014 - 20/12/2014 tarihleri arasında 1256 defa bylock programına erişim sağladığının tespit edildiği, tanık[ların] sanığın paralel yapı mensubu olduğunu bildiğini belirtti[kleri], ,sanığın dijital materyallerinin incelenmesi sonucu gelen siber raporuna göre internet geçmişi kalıntılarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün propagandasını yapan ve bu örgütle iltisaklı internet siteleri olan rotahaber.com, aktifhaber.com, twitter.com/emreuslu kalıntılarına rastlandığı, anılan hususlarbir bütün halinde değerlendirildiğinde açıklanan hususlar karşısındasanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek katılıp hiyerarşisine girdiği,eylemlerinin yoğunluk, süreklilik ve çeşitlilik gösterdiği, sanığın bir grup stajyerden sorumlu olduğu ve örgüt adına himmet adı altında para topladığı da anlaşılmakla; sanığın FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne üye olma suçunu işlediği sabit görüldüğünden eylemlerindeki yoğunluk, suçun işleniş biçimi ve sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı gözönünde bulundurularak alt sınırdan uzaklaşılmak suretiylecezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir.

Her ne kadar sanık bylock kullanmadığını savunmuş ise de, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun göndermiş olduğu CD'nin içerisinde yer alan kayıtlara göre sanığın bylock tespit tutanağında bylock un ilk tespit edildiği tarihte hattını kullandığı imei numarasının bylock tespit tutanağında yer alan imei numarası ile uyuşması ve sanığın hattının sanık tarafından kullanıldığının tespit edilmesi, yine internet trafik bilgilerine göre sanığın 1256 defa bylock programına erişim sağladığının tespit edilmesi karşısında sanığın bylock konusundaki savunmalarının suçtan kurtulmaya yönelik ve birbirleri ile çelişen savunmalar olduğu kanaatine varılmış, yine her ne kadar sanık, tanık beyanlarının gerçeği yansıtmadığını iddia etmiş ise de tanıkların sanığa suç atmalarını gerektirecek herhangi haklı bir sebebin olmaması, tanık beyanlarının birbirlerini doğrulaması ve tamamlamasının tanık beyanlarının doğru olduğunu göstermesi karşısında sanığın bu yöndeki savunmalarının da suçtan kurtulmaya yönelik ve birbirleri ile çelişen savunmalar olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır..."

27. Başvurucu karara karşı istinaf yoluna başvurmuş ve satmış olduğu el konulan aracı ile taşınmazları üzerindeki tedbirlerin de kaldırılmasını talep etmiştir. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi (Daire) 9/11/2018 tarihinde başvurucunun istinaf talebini esastan reddederek hükmü onamıştır. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Her ne kadar sanığın bylock kullanıcısı olduğuna dair id numarası, kullanıcı adı ve şifresini içerir ayrıntılı bylock tespit ve değerlendirme tutanağı tanzim edilememiş ise de; sanığın kullanımındaki GSM hattına ait HTS kayıtları ile internet trafik kayıtlarının (His Cgnat kayıtlarının) uyuşuyor oluşu nazara alındığında sanığın, ayrıntıları ve sair hukuki mahiyeti Yargıtay CGK.nın 26.09.2017 tarih 2017/16 MD-956 eses, 2017/370 karar ve Yargıtay 16. CD.nin 24/04/2017 tarih ve2015/3 esas, 2017/3 (İlk Derece Sıfatıyla) karar sayılı kararında ve yine Yargıtay 16. CD.nin 14/07/2017 tarhi ve 2017/1443-4758 sayılı içtihatlarında açıklandığı üzere; oluşturulması, dahil olunması, kullanılması ve teknik özellikleri itibariyle münhasıran FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarınca kullanılan kriptolu iletişim ağıByLock'u kullandığının anlaşılması, tanık beyanlarına göre; sanığın üniversite döneminden beri örgüte ait evlerde kalması, üniversite döneminde örgüt içinde bölge talebe mesulu olarak görev alması, himmet adı altında örgüte para toplaması, örgüte ait evlerin grup sorumlusu olması,sohbet adı altında örgütsel toplantıları organize etmesi ve bu toplantılara katılması dikkate alındığında;

Sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ilk derece mahkemesinceyapılan yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, sanık ile ilgili hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların istinaf denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda bireyselleştirilmek suretiyle uygulandığı, sanığın soruşturma aşamasındaki ifadesinden kovuşturma aşamasında dönmüş olduğu anlaşılmakla; sanık ve sanık müdafinin istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden sanık vesanık müdafinin hükme yönelik istinaf başvurusunun 5271 sayılı CMK'nın 280/1-a maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine ... [karar verildi.]"

28. Daire el konulan eşya yönünden de şu kararı vermiştir:

"Sanık Osman Berk'in, taşınır ve taşınmaz malvarlığı değerleri üzerine konulan tedbirlerin kaldırılmasını talep ettiği anlaşılmakla; dosya kapsamına göre sanığıntaşınır ve taşınmaz malvarlığı değerleri üzerine konulan tedbirlerin bu aşamada devamının gerekmediği sonucuna varıldığından; sanığın tüm taşınır ve taşınmaz malvarlığı değerleri üzerine konulan tedbirlerin kaldırılmasına, (Bu hususta gerekli işlemlerin mahal mahkemesince yerine getirilmesine) [karar verildi.]"

29. Mahkeme 23/11/2018 tarihinde başvurucunun tapu kayıtları üzerindeki tedbirlerin kaldırılması için tapu müdürlüklerine yazı göndermiştir. Başvurucunun sattığı araç üzerindeki tedbir 8/1/2019 tarihinde kaldırılmıştır. Başvurucunun tapu kayıtları üzerindeki şerhler de 30/11/2018, 4/12/2018 ve 6/3/2019 tarihlerinde kaldırılmıştır.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Mahkemenin 11/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Gözaltına Almanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

31. Başvurucu, haksız ve hukuka aykırı olarak hakkında gözaltı tedbirinin uygulandığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

32. Bakanlık başvurucunun bu iddiası hakkında görüş bildirmemiştir.

b. Değerlendirme

33. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).

34. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı sonrasında uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan (2), §§ 84-93).

35. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki olmadığına ve gözaltı süresinin uzun olduğuna ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

37. Başvurucu; hakkında verilen tutuklama kararının hukuki olmadığını ve tutuklululuk için Anayasa ve kanun hükümlerinde yer alan koşulların bulunmadığını belirterek kişi özgürlüğü ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. Bakanlık başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş bildirmemiştir.

b. Değerlendirme

39. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

40. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

41. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Uygulanabilirlik Yönünden

42. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."

43. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama FETÖ/PDY'ye üye olma iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir, § 57; Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 237, 238).

44. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).

ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 (1) Genel İlkeler

45. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 99-104.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

46. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlamalarıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

47. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

48. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında "Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesinin verdiği görevden uzaklaştırma kararına" atıf yapılarak başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler yönünden isnat edilen suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 14).

49. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede; başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin aralarındaki iletişimi sağlamak için kullandıkları ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı olmasına, FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık anlatımlarına ve HSYK'nın 24/8/2016 tarihli meslekten çıkarma kararına dayanılmıştır (bkz. §§ 25).

50. Anayasa Mahkemesi ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267). Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren hâkimliklerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Selçuk Özdemir; § 74, Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, § 57).

51. Soruşturma dosyasında; tanık olarak dinlenen U.D., M.E.B. ve E..K.nın, yürütülen soruşturmalar kapsamında verdikleri ifadelerde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulunduğu görülmektedir (bkz. § 25). Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer yöndeki karar için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58).

52. Gerçekleşen darbe teşebbüsü sonrasında başvurucu hakkındaki FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık anlatımlarının ve başvurucunun ByLock uygulaması kullanıcısı olmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak soruşturma mercilerince kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.

53. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.

54. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.

55. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir§ 78, 79).

56. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üye olma ve ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçları Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).

57. Somut olayda Tokat Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına, kanunda suça ilişkin olarak öngörülen yaptırımın ağırlığına göre kaçma şüphesinin bulunmasına ve adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 14).

58. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Tokat Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma tehlikesine yönelik tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.

59. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).

60. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).

61. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Tokat Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 14) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

62. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

63. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

3. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

64. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğun devamı kararları ile itiraz ve tahliye taleplerinin reddi kararlarının gerekçesiz olduğunu, tutukluluğun devamını haklı gösterecek makul bir sebep de bulunmadığını, hâkimliklerce keyfî ve dayanaksız yöntemlerle verilen kararlarla masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ve tutukluluğunun makul süreyi aştığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

65. Bakanlık başvurucunun bu iddiası hakkında bir görüş bildirmemiştir.

b. Değerlendirme

66. Başvurucunun tutukluluğun uzun sürdüğü ve makul süreyi aştığına ilişkin şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

67. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

68.6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

69. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

70. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise -hüküm kesinleşmemiş olsa da- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).

71. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 10/7/2018 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen (bkz. § 26) başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.

72. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

4. Tutuklamaya Karşı İtiraz Hakkının Etkin Olarak Kullanılamadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

73. Başvurucu, tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarını veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadıklarını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

74. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).

75. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

76. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

77. Başvurucu, herhangi bir suç şüphesi olmadığı hâlde konutunda ve işyerinde kendisini ve ailesini rencide edecek şekilde arama yapılması nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

78. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ([GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Anılan kararda, koruma tedbirine karar veren makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları, bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan daha ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (bkz. Hülya Kar, §§21-46).

79. Somut olayda başvurucu hakkında başlatılan bir soruşturma kapsamında başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapıldığı belirtilmektedir. Başvurucu bu tedbir nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin bir soruşturma kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.

80. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi bulunan hâllerde uygulanmıştır. Öngörülebilir ve kesin bir hukuki düzenlemeye dayanan söz konusu tedbirle ilgili olarak başvurucuya itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânı da tanınmıştır. Ayrıca tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.

81. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan daha ağır olduğu veya koruma tedbirinin keyfî şekilde uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.

82. Açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarına yönelik bir ihlal olmadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

83. Başvurucu; tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda iyileştirme faaliyetlerinden ve sosyal faaliyetlerden faydalanma hakkının -terörle bağlantılı suçlardan tutuklananlar haricindeki diğer hükümlü ve tutuklulardan farklı olarak- tamamen yasaklandığını, ceza infaz kurumunda onar kişilik koğuşlarda yirmi dört kişi ile birlikte tutulduğunu ve burada belli haklardan mahrum bırakıldığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

84. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.

2. Değerlendirme

85. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

86. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin şikâyetler yönünden ilgili mevzuat (ilgili mevzuat için bkz. Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, §§ 47-50) gereğince başvurucunun iddialarını iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, § 30). Başvurucunun şikâyetleri dikkate alındığında mevcut başvuru yollarının ulaşılabilir, şikâyetleri açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep bulunmadığından başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir durumun da olmadığı görülmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Didem Tütenk, B. No: 2013/7525, 10/6/2015, §§ 40, 41).

87. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

88. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

89. Başvurucu, yapılan soruşturma kapsamında hiçbir gerekçe gösterilmeksizin kanuna aykırı olarak mal varlığına el konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

90. Bakanlık görüşünde, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yoluna atıfla başvuru yollarının tüketilmediği bildirilmiştir. Bakanlık ayrıca esas yönünden inceleme yapıldığı takdirde müdahalenin kanuna dayalı olduğunu, meşru amacının bulunduğunu ve ölçülü olduğunu belirtmiştir.

2. Değerlendirme

91. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

92. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (j) bendinde, eşyasına veya diğer mal varlığı değerlerine koşulları oluşmadığı hâlde el konulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer mal varlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen kişilere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır.

93. Anayasa Mahkemesi ceza soruşturması veya kovuşturması sırasında yargı organlarınca şüphelilerin eşyasına ya da mal varlığı değerlerine ilişkin olarak elkoyma tedbirinin uygulandığı durumlarda bunun hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır(Nuray Işık, B. No: 2014/7561, 28/9/2016 §§ 60-67; Sinan Aydın Aygün (2), B. No: 2014/922, 16/6/2016, §§ 61-69).

94. Somut olayda başvurucunun mal varlığı hakkında uygulanan elkoyma tedbirinin başvuru tarihinden sonra kaldırıldığı görülmektedir. Dolayısıyla elkoyma tedbiri nedeniyle uğranılan zararların giderimi bakımından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

95. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

E. Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

96. Başvurucu avukatıyla görüşme imkânının kısıtlandığını belirterek çeşitli anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

97. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.

2. Değerlendirme

98. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

99. Somut olayda başvurucu, hakkında yargılama devam ederken Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesince inceleme yapıldığı tarih itibarıyla da başvurucu hakkındaki davanın temyiz süreci henüz devam etmektedir. Başvurucunun hakkındaki soruşturma ve yargılama süreçlerinde yapılan uygulamalar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkin şikâyetlerini kanun yollarında ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise şikâyetlerinin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede başvurucu tarafından temyiz süreçlerinin sonuçlanması beklenmeden ileri sürülen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ahmet Sil (2), B. No: 2017/20969, 28/6/2018, § 39).

100. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

F. Diğer İhlal İddiaları

101. Başvurucu haksız olarak meslekten çıkarıldığını belirterek masumiyet karinesinin, ayrımcılık yasağının, mülkiyet, özel hayata ve aile hayatına saygı ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

102. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

103. 23/1/2017 tarihli ve 29957 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'de (685 sayılı KHK)23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenlerin kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri ve bu kişilerden daha önce dava açmış olanların idare mahkemelerinde derdest olan veya karar verilen dosyalarının Danıştaya gönderileceği hükme bağlanmıştır. Böylelikle 667 KHK'nın 3. maddesi kapsamında meslekten çıkarılan yargı mensuplarının bu karara karşı Danıştayda dava açabilecekleri açıkça belirtilmiş ve anılan uyuşmazlıkların çözümünde idari yargıda hangi yargı yerinin görevli olduğuna yönelik uygulamada yaşanan tereddütler giderilmiştir. Daha önce açılan davalar yönünden de geçiş hükümleri ihdas edilmiştir (Murat Hikmet Çakmakcı, B. No: 2016/35094, 15/2/2017, § 27; Hacı Osman Kaya, B. No: 2016/41934, 16/2/2017, § 28).

104. Buna göre 685 sayılı KHK ile belirginleştirilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir yargı yolu olduğu ve bu başvuru yolu tüketilmeden başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Murat Hikmet Çakmakcı, § 28; Hacı Osman Kaya, § 29).

105. Başvurucu tarafından masumiyet karinesinin, ayrımcılık yasağının, mülkiyet, özel hayata ve aile hayatına saygı ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiği ileri sürülmüş ise de söz konusu ihlal iddialarının meslekten çıkarmaya ilişkin karardan kaynaklanan iddialar olması ve bu işlemlere karşı idari dava yolunun öngörülmüş olması nedeniyle anılan iddiaların bireysel başvuruya konu edilebilmesi için hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolların tüketilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

106. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Gözaltına almanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak kullanılamadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

6. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

7. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

8. Müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

9. Diğer ihlal iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 11/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Osman Berk [2.B.], B. No: 2017/12608, 11/12/2019, § …)
   
Başvuru Adı OSMAN BERK
Başvuru No 2017/12608
Başvuru Tarihi 6/1/2017
Karar Tarihi 11/12/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen ceza soruşturmasında başvurucunun tutukluluğuna karar verilmesi ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının; başvurucunun evinde ve işyerinde arama yapılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının; başvurucunun meslekten çıkarılmasına karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma, özel hayata saygı ve mülkiyet haklarının; başvurucunun taşınmazları ile aracı hakkında elkoyma tedbirinin uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkının; ceza infaz kurumundaki koşullar sebebiyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Müsadere ve Elkoyma Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Yakalama, gözaltı Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tutukluluk (süre) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Konut dokunulmazlığı Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Meslek (atama, disiplin, OHAL hariç işten çıkarma) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Kötü muamele yasağı İnfaz kurumunda güç kullanımı Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Müdafi yardımından yararlanma hakkı (ceza) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi