TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FAİK DOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/12692)
|
|
Karar Tarihi: 8/1/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 18/3/2020-31072
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Ali Rıza SÖNMEZ
|
Başvurucu
|
:
|
Faik DOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet AYAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin
hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının; ceza infaz kurumundaki bazı uygulamalar nedeniyle kötü
muamele yasağının; soruşturma aşamasındaki birtakım işlemler nedeniyle de adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde
olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması
(PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da darbe girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Çayırova İlçe Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev
yapan başvurucu, Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan yürütülen bir soruşturma kapsamında 4/1/2017 tarihinde Sakarya İl
Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmıştır.
11. Başvurucu, dokuz gün gözaltında tutulmuş ve 13/1/2017
tarihinde Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun
ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucunun ifadesi
şöyledir:
"Benim FETÖ/PDY hiç bir ilgim ve alakam
olmadı. Adana’da üniversiteye hazırlık için Işık dershanesine gittim. Bu
dershane cemaate aittir. Bu dershanenin cemaate ait olduğunu daha sonra
öğrendim. Sigara kullandığım için benimle herhangi bir bağları olmadı. Zaten
üniversite sınavını kazanamadığım için daha sonra Zafer Dershanesi’ne gittim.
Sakarya’ya tayinim çıkınca cemaatten [Z.B.] bana yaklaştı. Beni ev toplantılarına davet etti.
Ancak ben gitmedim. Ben Aydın POMEM mezunuyum. Ardahan’da görev yaptım. Ben
hakkımdaki tanık beyanlarını hiç bir şekilde kabul etmiyorum. Benim cemaat ile
herhangi bir ilgim ve alakam yoktur. Evimde yapılan aramada ele geçirilen
dijital materyaller bana aittir. Polis olmadan önce Zafer Dershanesi’nde
öğretmen olarak çalışmıştım. 2013 yılında ya da 2012 yılında bir kez Batum’a
gidip geldim. Günübirlik bir ziyaretti. 2007 yılında Hasret Sağlık Hizmetleri
Ticaret A.Ş.’de temizlikçi olarak 3 gün sigorta başlangıcı olsun diye çalıştım.
Darbe gecesi de ilk göreve gelen benim. 3 gün boyunca hiç evime gitmeden
darbecilerle mücadele ettik. "
12. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığı, silahlı terör örgütü
(FETÖ/PDY) üyesi olma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu aynı gün
Sakarya 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Sorgu tutanağına göre
başvurucuya yüklenen suç anlatılmış, başvurucunun müdafii de sorgu esnasında
hazır bulunmuştur.
13. Sakarya 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 13/1/2017 tarihinde "şüphelinin üzerine atılı silahlı terör örgütüne
üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
somut olguların bulunması, atılı suçun CMK.'nun 100/3. maddesinde düzenlenen
katalog suçlardan olduğu, delillerin henüz tam olarak toplanamadığı, delillerin
karartılma ve şüphelilerin kaçma durumunun söz konusu olduğu, bu yönüyle
tutuklama koşullarının mevcut olduğu, bu aşamada adli kontrol tedbirinin
yetersiz kalacağı, tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu" belirtilerek
başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir.
14. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, Sakarya 1. Sulh
Ceza Hâkimliği 24/1/2017 tarihinde itirazı kesin olarak reddetmiştir. Karar
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...şüphelilerin hakkında tanıkların
anlatımları, şüphelilerin savunmalarındaki birtakım anlatımları ile diğer deliller
incelendiğinde; şüphelilerin FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle süreklilik arz
eden organik bağ kurduklarına, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olarak atılı
suçları işlediklerine dair haklarında kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin mevcut olması, atılı suçun CMK'nın 100/3-a maddesinde
sayılan katalog suçlardan olması, yapılan yargılama neticesinde suçun sübutu
halinde uygulanacak kanun maddesindeki cezanın üst sınırının fazlalığı
nedeniyle şüphelilerin kaçma şüphelerinin bulunması, suçlamaları inkar eden
şüphelilerin delilleri etkileme ve karartma şüphesinin bulunması, şüphelilerin
tutuklandıktan sonra serbest bırakılmalarını gerektirir lehe bir delilin
dosyaya yansımamış olması ile tutuklulukta geçen süre birlikte değerlendirildiğinde
verilen karar usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla itirazların reddine... [karar
verildi.]"
15. Anılan karar 10/2/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 10/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Soruşturma devam ederken Sakarya 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin
5/7/2017 tarihli kararı ile başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
18. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığının 19/7/2017 tarihli
iddianamesi ile, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılması istemiyle hakkında aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
19. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin hangi amaç ve saikle
kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve ne
tür hukuka aykırı eylemlerde bulunduğuna değinilmiş, devamında ise başvurucu
yönünden değerlendirmeler yapılmıştır.
20. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse
örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı
ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular özetle şöyledir:
i. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY'ye yönelik olarak
yürütülen bir soruşturma dosyası kapsamında tanık olarak ifadesi alınan Z.B.nin
başvurucu hakkında "...[Y.Ş.] ile birlikte ev tuttukları, ancak evin
eşyaları cemaat tarafından alındığı, [Y.Ş.] ile kaldığı bu evde kendisi ile
birlikte aynı zamanda istihbarat şubeye giren ve kendisine gösterilen
resimlerden açık ve net olarak teşhis ettiği ve FETÖ/PDY örgütü üyesi bildiği
polis memuru Faik DOĞAN'ın kaldığı (POMEM mezunudur, üniversiteden beri cemaat
içerisindedir, örgüte sıkı sıkıya bağlıydı, evlendikten sonra şark görevi için
Ardahan a gitti)..." şeklinde anlatımda bulunması ve ifade sonrasında
fotoğraf üzerinden başvurucuyu teşhis etmesi,
ii. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY'ye üye olma suçu
iddiasıyla yürütülen bir soruşturmada şüpheli olarak ifadesi alınan H.K.nın
başvurucuya ilişkin olarak "…[Z.T.nin] tayini sonrası Sakarya ilinde bulunan kendisine ait
evi cemaat emrine vererek aynı şubede çalışan bekar polis memurlarının
kalmasını sağladığını bildiğini, [Z.T.ye] ait bu evde kalan polis memurlarının da yine İstihbarat Şubeden; [O.E.],
[F.T.], Faik DOĞAN, [S.G.] olduğunu, ...evde dönem dönem sohbet yapıldığını,
... Sakarya İstihbarat Şubede çalıştığı dönemde sohbet adı altında yapılan
toplantılara katılan ve yukarıda belirttiği, kendisinin de dahil olduğu grup
dışındaki gruptan ayrı olarak bir grubun daha yine bu sohbet adı altındaki
toplantılara katıldığını. Bu toplantılara katılanların Faik DOĞAN, ... olduğunu…”
şeklinde anlatımda bulunması,
iii. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında aynı
nitelikteki suçtan soruşturma yürütülen A.D. isimli kişinin bir soruşturma
kapsamında şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde "... 22 Şubat 2014 tarihinde İstihbarat Şube Müdürlüğünden
çıkartıldığını, ayrıca İstihbarat Şube’de FETÖ içerisinde faaliyet gösteren
başka sohbet gruplarının olduğunu bu grupta [H.R.S,] [O.E.], [F.T.], Faik DOĞAN, [A.T.], [M.I.], [A.E.],
[H.K.] isimli şahısların olduğunu duyduğunu,
2012 yılından 2014 yılı Şubat ayına kadar görev yaptığı İstihbarat Şube’de
görev alan personelinin % 60’ı FETÖ/PDY yapılanması ile ilişki ve irtibatlı
olduğunu..." şeklinde anlatımda bulunması ve ifade sonrasında
fotoğraf üzerinden başvurucuyu teşhis etmesi,
iv. Hakkında aynı nitelikteki suçtan soruşturma yürütülen
Y.E.Ç.nin Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma
kapsamında şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde özetle "Yapıya mensubiyeti bulunan diğer polis memurları ile
birlikte 2009 yılı yaz aylarından 2012 yılı ilk aylarına kadar örgüte ait aynı
evde kaldığını, kaldığı evde düzenlenen sohbet adı verilen toplantılarına
başvurucunun da katıldığını"
beyan etmesi ve ifade sonrasında fotoğraf üzerinden başvurucuyu
teşhis etmesi,
v. Van Cumhuriyet Başsavcılığınca anlatımlarına başvurulan polis
memuru M.B.nin ifadesinde "...Sakarya
ilinde KOM Şube Müdürlüğü'nde çalışan polis memuru [K.Ö.nün] yapılanma içerisinde aktif olduğunu, hatta cemaat
sorumlularının bir gün onun şark hizmeti için tayini çıkığından dolayı yemek
verdiğini, organizasyonun [B.K.nin]
eşi [T.K.nın] düzenlediğini, bu
yemeğe kendilerinin de katıldığını, yemekte Sakarya ilinin emniyetten sorumlu
imamı olarak söylenen [O.] isimli
şahsın da olduğu..." şeklinde beyanda bulunması,
vi. Üniversiteye hazırlık döneminde FETÖ/PDY ile iltisaklı olan
Işık Dershanesinde öğrenim görmesi,
vii. Anılan örgütle iltisaklı olan Bank Asyada 17-25 Aralık
sürecinden sonra katılım hesabı açması.
21. İddianame, Sakarya 5. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme)
28/7/2017 tarihinde kabul edilmiş ve Mahkemenin E.2017/160 sayılı dosyası
üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
22. Kovuşturma aşaması devam ederken başvurucu hakkında elde
edilen bazı deliller ise özetle şöyledir:
i. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma
kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan A.A.nın başvurucuya ilişkin olarak "...Bu şahsı üniversitede okuduğum dönemden
tanırım. Bu şahsın benim kaldığım yurtlardan çıkmamı tavsiye edip örgüte ait
evlerde kalmam yönünde benimle konuşmaları oldu. Bu şahıs Niğde ilinde çeşitli
bölgelerde Bölge Talebe Mesulü (BTM) olarak görev yaptı. Bu şahsın örgüt
içerisinde sorumlu düzeyde faaliyet yürüttüğünü biliyorum...." şeklinde
anlatımda bulunması,
ii. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı nitelikteki suçtan
yürütülen soruşturmada ifade veren Garson isimli
gizli tanığın Başsavcılığa teslim etmiş olduğu dijital verilerin içinde
başvurucunun "SC ve SCC"
olarak kodlandığı, Emniyet Genel
Müdürlüğünce hazırlanan rapora göre bu kodlamanın "17-25 Aralık sürecinden etkilenmiş olan FETÖ
mensuplarından tekrar kazanılmaya üçüncü derecede yakın kişi olarak"
anlaşılması gerektiğinin değerlendirildiği.
23. Mahkeme 28/9/2017 tarihinde yapılan duruşmada başvurucunun
savunmasını almıştır. Başvurucunun savunmasının ilgili kısmı şöyledir:
"...hakkımdaki suçlamaları kabul
etmiyorum, şuanda açıktayım, hakkımdaki iftira sebebiyle bir dönem tutuklu
kaldım... ana dilim kürtçe olduğu için aynı zamanda ingilizce de bildiğim için
uyuşturucuyla mücadele amacıyla istihbarat şubede görevlendirildim 17/25 Aralık
sürecinden sonra bu şubelerde tasfiye yapıldığı halde ben görevime devam ettim.
Sanık [Z.] benim üniversite
mezunu olduğumu, cemaat kökenli olduğumu söylemiş ancak kendisiyle benim
geçmişimi bilecek kadar sosyal ilişkim olmamıştır, aynı şubede çalışma
haricinde bir samimiyetim yoktur, tamamen tahmine dayalı olarak soyut
beyanlarda bulunmuştur, etkin pişmanlıktan yararlanmak istemiştir. Sanık [Y.E.] ile bir kere [Z.nin] evinde karşılaşmıştım ev düzenliydi, bekar evine
benzemiyordu bunu da kendi ifademde belirtmiştim ve öyle sanıyorum ki cemaat
evidir, demiştim. Dolayısıyla [Y.]
ile beni bir kere orada gördüğü için beni o evde gelip gidenler arasındadır
diye belirtmiştir, bu beyanı doğru değildir. Sanık [A.D.] benden sonra ifade vermişti ve ifadeye gittiğinde
benim hakkımda sanık [Z.B.] ve [Y.E.nin] ifade verdiklerini biliyordu. Bundan olacak ki
ifadesine benim ismimi de eklemiş zaten ifade dönüşünde bir ifadeden ne çıkar
heyecan olsun, eşim hamile benim çıkmam lazım, üç beş kişinin ismini daha
verseydim tutuklanmazdım gibi cümleler sarf etti. Zaten kendisinin benim
hakkımdaki beyanı duyuma dayalıdır. Somut bir şey söylememiştir. [H.K.] anladığım kadarıyla cezaevinde psikolojisi bozulduğu
için benim adımı vermiştir. O da yine duyuma dayalı konuşmuştur. Kendisiyle
herhangi bir ortamda bulunmadım. Bu şahısların beyanları kendi içinde dahi
çelişkilidir. 2010/2012 yılları arasında Sakarya'da iki farklı evde oturdum. Ev
arkadaşım [F.T.] idi. O evleri
kendimiz kiraladık... Bank Asya'da hesabımın olduğu belirtilmiştir. Ben bu
bankada hiçbir zaman hesap açtırmadım maddi hata olduğunu düşünüyorum..."
24. Cumhuriyet savcısı 14/12/2018 tarihinde sunduğu esas
hakkında mütalaasında başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılmasını talep etmiştir.
25. Mahkeme yüklenen suçun başvurucu tarafından işlendiğinin
sabit olmadığı gerekçesiyle 22/3/2019 tarihinde başvurucunun beraatine karar
vermiştir. Kararda öncelikle başvurucunun Bank Asyada 2013 yılında hesap açtığı
ancak herhangi bir hesap hareketinin bulunmadığı ifade edilmiştir. Mahkemenin
diğer delillere yönelik değerlendirmeleri ise şöyledir:
"... Sanık
savunmaları, sanık hakkındaki beyanlar, gizli tanık GARSON'dan elde edilen
micro SD kartta sanıkla ilgili bilgiler ve tüm dosya kapsamı incelendiğinde;
her ne kadar sanık hem suçlamayı hem de tanık beyanlarını kabul etmemiş ise de
tanık beyanlarından anlaşıldığı üzere sanığın 17/25 Aralık 2013 süreci
öncesinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün evlerinde kaldığı, gizli tanık
GARSON'dan elde edilen micro SD karttaki kodlamaya göre sanığın geçmişte
irtibatı bulunduğunun sabit olduğu, tanıkların sanığa husumet besleyip birlikte
iftira attıklarını gösteren makul ve somut bir nedenin bulunmayışı ve sanıkla
ilgili micro SD karttaki kodlama nazara alındığında tanık beyanlarına itibar
edilmesi gerektiği, bununla birlikte gizli tanık GARSON'dan elde edilenmicro SD
karttaki 2015 yılı kodlamasındaki 'SC' ve 'SCC' kodlamalarına göre sanığın
17/25 Aralık 2013 süreci sonrasında örgütle irtibatını kopardığının kabulü
gerektiği, bunun aksi yönde bir delil de bulunmadığı, Yargıtay Ceza Genel
Kurulu 26.09.2017 tarih 2017/16.MD-956-370 Karar sayılı ilamında detaylı olarak
bahsedildiği üzere önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen
FETÖ/PDY’nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve
genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen
kriminalize olmamaya çalışması nedeniyle geçmişte bu yapının bir terör örgütü
olduğunu bilmeden bir şekilde örgütle dini ve insani saiklerle temas kuran çok
sayıda kişi bulunduğunun bilinmesi karşısında sanığın FETÖ/PDY silahlı terör
örgütüyle yukarıdaki şekilde irtibatlı olduğu dönemde yapının bir terör örgütü
olduğunu bilerek hareket ettiğine ve örgüt hiyerarşisine dahil olduğuna dair
mahkumiyete yeterli, her türlü şüpheden uzak, somut ve kesin delil elde
edilmediği anlaşıldığından sanığın atılı suçu işlediğinin sabit olmaması
nedeniyle beraatine karar verilmesi gerekmiş[tir]... "
26. Anılan beraat kararına karşı Cumhuriyet savcısı tarafından
istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Bu başvuruda aşağıdaki hususlar ileri
sürülmüştür:
"... Faik DOĞAN hakkında, Tanık [Z.B.nin], sanık Faik Doğan'ın üniversiteden beri örgüt
içerisinde olduğu, örgüte sıkı sıkıya bağlı olduğunu beyan ettiği, tanık [Y.E.Ç.nin] de sanığın örgüt sohbetlerine katıldığını beyan
ettiği tanık [H.K.nın] da benzer
beyanlarda bulunduğu, Tanık [A.D.]
sanığın örgüt içerisinde kendisinin olduğu sohbet gruplarından birinde olduğunu
beyan ettiği, tanık [A.A.nın]
Siirt CBSalınan ifadesinde sanığın Niğde ilinde üniversitede okuduğu dönemde
çeşitli bölgelerde BTM olarak görev yaptığı örgüt içerisinde sorumlu düzeyde
faaliyet yürüttüğünü beyan ettiği görülmüş, sanığının alınan beyanlarında,
kısmi ikrarda bulunmuş Derece 1:SC, Derece 2: SCC, Alan: SC, Ad: SCColarak
kodlandığı, Emniyet Genel Müdürlüğünce hazırlanan ve dosya arasına giren
raporda; SC: 17-25 Aralık sürecinden etkilenmiş olan FETÖ mensuplarının tekrar
kazanılması ile ilgili bir kodlama olarak değerlendirilmiştir ..."
27. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinaf aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
28. İlgili hukuk için bkz.
Özkan Mumcu, B. No: 2015/2556, 23/1/2019, §§ 20-33.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 8/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu, şartları oluşmadığı hâlde hakkında yakalama ve
gözaltı tedbiri uygulanması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına
alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
32. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince
düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No:
2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
33. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193,
15/10/2015, §§ 34-47).
34. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı bir
şekilde yakalanarak gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal
başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi ve somut deliller olmadan
hukuken geçersiz bir tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma ve kaçma
şüphesi olmadığı hâlde koşulları oluşmadan verilen tutuklama kararıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Bakanlık görüşünde özetle; başvurucunun aleyhindeki tanık
ifadelerinin bu soruşturmanın temel dayanağını oluşturduğu, başvurucuya isnat
edilen eylemlerin suç oluşturup oluşturmadığının yapılacak yargılama sonucunda
toplanan delillere göre davayı görecek olan mahkemece belirlenebileceği,
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının
Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında incelenmesi ve başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı değerlendirilirken
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşulların gözardı edilmemesi
gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca, somut olayda
başvurucunun tutuklanmasına dair verilen karardaki gerekçeler kapsamında
başvurucunun tutukluluğunun keyfî olduğunun savunulamayacağının
değerlendirildiği, Anayasa'ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin
takdirinde açık bir keyfîlik bulunması hâlinde hak ve özgürlük ihlaline
sebebiyet veren durumlar hariç olmak üzere isnat edilen eylemlerin suç
oluşturup oluşturmadığının, tutuklamaya ilişkin olanlar da dâhil kanun
hükümlerinin yorumu ve bunların somut olaylara uygulanmasının derece
mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamında olduğu belirtilmiştir.
38. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle aleyhine
ifade verenlerin etkin pişmanlıktan faydalanan ve aynı nitelikteki suçtan sanık
statüsünde yargılanan kişiler olması nedeniyle beyanlarına itibar
edilemeyeceğini, kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedeni bulunmadığı hâlde
haksız olarak tutuklandığını, tutuklama ve tutuklamaya itirazın reddi
kararlarının tutuklamayı haklı kılacak somut deliller ve adli kontrol tedbirine
neden başvurulmadığı ortaya konulmadan soyut değerlendirmelerle gerekçesiz
olarak verildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
39. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetinin özü, tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
40. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
41. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel İlkeler
42. Genel ilkeler için bkz.
Özkan Mumcu (§§ 59-64) başvurusu hakkında verilen karar.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
43. Başvurucu; darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında,
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
44. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
45. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, isnat edilen
suçların işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin dosyada bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 13). Tutuklamaya itirazın
reddine ilişkin Sakarya 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin kararında ise şüpheli
hakkında tanıkların anlatımları ile aynı nitelikteki suçtan haklarında
soruşturma yürütülen bazı şüphelilerin savunmalarındaki birtakım beyanlarına
değinilerek Sakarya 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin söz konusu kararında usul ve
yasaya aykırılık görülmediği ifade edilmiştir (bkz. § 14).
46. Başvurucu hakkında düzenlenen 19/1/2017 tarihli iddianamede,
kendisi gibi polis olan ve örgüte mensubiyeti bulunduğu değerlendirilen diğer
şüphelilerle birlikte 2013 yılından önce aynı evde kaldığı ve örgütsel
toplantılara katıldığı, üniversiteye hazırlık döneminde FETÖ/PDY ile iltisaklı
olan Işık Dershanesinde öğrenim gördüğü, 17/25 Aralık sürecinden sonra anılan
örgütle iltisaklı olan Bank Asyada katılım hesabı açtığı ileri sürülmüştür
(bkz. § 20). Ayrıca başvurucu hakkında yargılama süreci devam ederken
başvurucunun örgüt hiyerarşisi içinde Niğde'de
"Bölge Talebe Mesulü (BTM)" olarak sorumlu düzeyde
faaliyet yürüttüğü ve örgüt evlerinde kalınması için üniversite öğrencileri
nezdinde girişimlerde bulunduğu yönünde bir tanık beyanının bulunduğunun tespit
edilmesinin yanı sıra bir gizli tanıktan elde edilen dijital veride
başvurucunun "SC ve SCC"
olarak kodlandığı ve kolluk birimlerinin bunu "17-25 Aralık sürecinden etkilenmiş olan FETÖ mensuplarından tekrar
kazanılmaya üçüncü derecede yakın kişi olarak" şeklinde
değerlendirdikleri anlaşılmıştır (bkz. § 22/i, ii).
47. Somut olayda başvurucu bakımından FETÖ/PDY ile örgütsel bir
ilişki içinde bulunduğuna işaret eden tanık anlatımları mevcuttur (bkz. § 20/i,
ii, iii, iv). Bu anlatımların FETÖ/PDY'nin illegal yüzünün kamu makamları
tarafından fark edilmeye başlandığı ve bunun kamuoyuna duyurulduğu dönemden
öncesine ait olduğu görülmektedir. Bununla birlikte tanık A.A.nın
anlatımlarının başvurucunun söz konusu yapılanma içinde aktif bir görev
üstlendiği yönünde olduğu gözardı edilmemelidir (bkz. 22/i).Öte yandan bir
gizli tanık tarafından soruşturma mercilerine verilen ve FETÖ/PDY'nin mahrem
alanlardaki (asker, polis gibi) yapılanmasına ilişkin olarak bizzat örgüt
tarafından yapıldığı söylenen kayıtların bulunduğu bir dijital veride
başvurucunun ismi de yer almaktadır. Bu belgede başvurucunun "SC ve SCC" olarak kodlandığı ve
kolluk birimlerinin bu kodlamayı "17-25
Aralık sürecinden etkilenmiş olan FETÖ mensuplarından tekrar kazanılmaya üçüncü
derecede yakın kişi olarak" tanımladıkları görülmektedir (bkz.
22/ii). Tüm bu olgular bir bütün olarak dikkate alındığında, başvurucu
bakımından FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç yönünden kuvvetli belirtilerin
bulunduğunu kabul etmek gerekir.
48. Başvurucunun bu örgütün illegal yönünün kamuoyunca
öğrenilmesinden sonra söz konusu örgüt ile bağını devam ettirmediği ve buna
göre mahkûmiyetinin gerekip gerekmediği hususundaki değerlendirmelerde
varılacak nihai sonuç yargılama mercilerince belirlenecektir. İlk derece
mahkemesinin de başvurucu ile FETÖ/PDY arasındaki ilişkiye dair tanık
anlatımlarını itibar edilebilir bulduğu, ancak gizli tanığın verdiği dijital
verilerdeki kodlamayı yorumlayarak başvurucunun 2013 yılı sonrasında örgütten
ayrıldığı kanaatine vardığı anlaşılmaktadır.
49. Anayasa Mahkemesi Selçuk
Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı
şüphelilerin ifadelerinde başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna ve
bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç
şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer yöndeki karar
için bkz. Metin Evecen, B. No:
2017/744, 4/4/2018, § 58).
50. Sonuç olarak somut olayda belirtilen tüm olgular birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli
belirtilerin bulunduğu görülmektedir.
51. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
52. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir.
Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında
ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde
delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha
fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§
78, 79).
53. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser
Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017,§ 148).
54. Somut olayda Sakarya 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına ve
delillerin henüz toplanmamış olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 13).
55. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Sakarya 2. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
56. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının
da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19.
maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri
dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2),
§ 151).
57. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı
derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No:
2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY'yle bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de -gizlilik,
hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık
atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi- dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
58. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Sakarya 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 13) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
60. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama
yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) bu hakka dair
yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
61. Başvurucu; tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçeden yoksun olduğunu, bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara
dayalı olarak açıklanmadığını, ilgili ve yeterli olmayan gerekçelerle
tutukluluğunun hukuka aykırı olarak devam ettirildiğini belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
62. Bakanlık görüşünde özetle başvurucu hakkında verilen
tutukluluğa ilişkin tüm kararlarda gösterilen gerekçeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğunun keyfî olarak devam ettirildiğinin savunulamayacağı
belirtilmiştir.
63. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle tamamen
matbu ve keyfî gerekçelerle tutukluluk hâlinin sürdürüldüğünü belirterek
Bakanlık görüşünü kabul etmediğini ifade etmiştir.
b. Değerlendirme
64. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
65. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
66. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 5/7/2017
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna
uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun iddiaları
ve Bakanlık Görüşü
68. Başvurucu; tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda koğuşların
kalabalık olması nedeniyle şartların insani olmadığını belirterek kötü muamele
yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
69. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
70. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
71. Anayasa Mahkemesinin benzer yöndeki Mehmet Baransu (B. No: 2015/8046,
19/11/2015 §§ 12-18) başvurusunda belirttiği üzere somut olayda başvurucunun
şikâyetlerini iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl
son verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu
görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu; şikâyetlerini öncelikle
yetkili bu idari ve yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları
sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek, bu koşulların
en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini ve/veya kötü muamele iddiasına konu
işlemin infazının durdurulmasını ya da ertelenmesini isteyebilecek iken bu
yollara başvurmamıştır.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
73. Başvurucu; hakkındaki soruşturmanın etkin ve adil bir
şekilde yürütülmediğini, soruşturma makamlarınca lehine olan delillerin
toplanmadığını, iftira içerikli tanık beyanlarına itibar edilerek hakkında
iddianame düzenlendiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
74. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
75. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16,
17).
76. Somut olayda, UYAP üzerinden yapılan inceleme sonucunda
ihlal iddialarına konu olan davanın bireysel başvuruyu inceleme tarihi
itibarıyla istinaf aşamasında derdest olduğu, bu anlamda işlemleri devam eden
yargılama açısından hukuk sisteminde mevcut yargısal yollar tüketilmeksizin
bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3.
Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
8/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.