TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET RECAİ KURAL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/14702)
Karar Tarihi: 1/7/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
M. Emin ŞAHİNER
Başvurucu
Ahmet Recai KURAL
Vekili
Av. Sevcan Şen GÜNAY
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ruhsatı iptal edilen ilave çatı katının yıkılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Uyuşmazlığın Arka Planı
8. Başvurucu, Trabzon'un Çarşı Mahallesi 1 parselde yer alan binada bağımsız bölüm malikidir.
9. Başvurucu, hissedarı olduğu kat mülkiyetine konu yapı için hazırladığı tadilat projesi ile beşinci normal kat ile birlikte dubleks kullanılmak üzere ilave çatı katı ruhsatı verilmesi talebiyle Trabzon Belediye Başkanlığına (Belediye) başvurmuştur. Başvuruyu kabul eden Belediye, 3/11/1995 tarihli ruhsatla yapı sahibi başvurucuya beşinci kat ile birlikte dubleks olarak kullanılmak üzere ilave çatı katı iznini vermiştir.
10. Başvurucu, mezkur ruhsat uyarınca inşaata başlamış olmakla birlikte beş yıllık ruhsat süresi içinde inşaatı tamamlayamamıştır. Bunun üzerine 4/8/2004 tarihli dilekçeyle Belediyeden yapı ruhsatının yenilenmesi talep edilmiştir. Belediye 23/8/2004 tarihinde ruhsatı yenilemiştir.
11. Başvurucu tarafından yenilenen ruhsat uyarınca tekrar inşaata başlanmıştır. Ancak ilave çatı katı ruhsatı verilen yapının bağımsız bölüm sahiplerinden olan K.Ö. 19/9/2005 tarihli dilekçe ile Belediyeye başvurarak çatı katının bağımsız bölüme katılamayacağını, ilave çatı katı ruhsatından bilgisinin olmadığını ve rızasının alınmadığını beyan etmiştir. Bunun üzerine Belediye 7/10/2005 tarihli yazıyla başvurucuya kat malikleri ile ilave çatı katının yapımına ilişkin bir ay içinde anlaşmaya varılıp rızalarının alınamaması hâlinde inşaat ruhsatının iptal edileceği ve bu sebeple inşaata devam edilmemesi gerektiği bildirilmiştir.
12. Bu arada K.Ö., Belediyenin anılan yazısına rağmen inşaata devam edildiği iddiasıyla 4/9/2006 tarihinde Trabzon İdare Mahkemesinde (Mahkeme) çatı katı ruhsatının iptali talebiyle dava açmıştır. Belediye 4/10/2006 tarihli yazı ile başvurucuya K.Ö. tarafından açılan davanın sonucuna göre hareket edileceğini bildirmiştir. Mahkeme 7/11/2006 tarihli kararı ile davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Belediye, davanın reddedildiğini başvurucuya yazı ile bildirmiş, ruhsat bu aşamada iptal edilmemiştir.
13. Anılan süre içinde başvurucu tarafından kat maliklerinin ilave çatı katı yapılması hususunda rızalarının bulunduğuna dair herhangi bir belge sunulamaması üzerine Belediye, ruhsat talebinde K.Ö.nün rızasının bulunmadığı gerekçesiyle 7/3/2007 tarihli kararıyla ilave çatı katı ruhsatını iptal etmiştir. Bunun üzerine yapı mühürlenerek inşaat durdurulmuştur.
14. Başvurucu, Belediyenin 7/3/2007 tarihli ruhsat iptal işleminin iptali talebiyle dosya kapsamından tespit edilemeyen bir tarihte Mahkemede dava açmıştır. Mahkeme 18/10/2007 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda, 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamında kalan binanın ortak alanlarının diğer kat maliklerinin rızası olmaksızın ilave çatı katı olarak kullanılmasının mümkün olmadığı vurgulanmıştır. Danıştay Altıncı Dairesi (Daire) 5/2/2010 tarihinde kararın onanmasına hükmetmiştir.
15. Bu arada Belediye Encümeninin 15/5/2007 tarihli kararıyla, iptal edilen yapı ruhsatı kapsamında yapılan imalatların verilen süre içinde yıkılmadığından bahisle 13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca yıkılmasına karar verilmiştir.
16. Başvurucu bu defa Belediye Encümeninin yıkım kararının iptali talebiyle dosya kapsamından tespit edilemeyen bir tarihte Mahkemede dava açmıştır. Mahkeme 31/12/2007 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Daire yine dosya kapsamından tespit edilemeyen bir tarihte kararın onanmasına hükmetmiştir. Belediyece 14/12/2011 tarihinde de yıkım işlemi gerçekleştirilmiştir.
17. Başvurucu ilave çatı katı inşaatı nedeniyle yaptığı harcamaların tespiti için Trabzon 2. Asliye Hukuk Mahkemesine başvurmuştur. Bu kapsamda 2011/13 D. İş sayılı delil tespiti dosyasına sunulan bilirkişi raporunda çatı arası katta yapılan duvarların 2011 yılı piyasa rayiçlerine göre genel gider, nakliye ve katma değer vergisi (KDV) dâhil toplam değeri 20.585,20 TL olarak hesaplanmıştır.
B. Başvuruya Konu Dava Süreci
18. Başvurucu, taşınmazın ilgili kısmının yıkımı üzerine 19/12/2011 tarihinde Belediyeye başvurarak zararının giderilmesini talep etmiştir. Belediye 28/12/2011 tarihli yazı ile söz konusu talebe ilişkin bir mahkeme kararı bulunmadığından başvuruyu reddetmiştir.
19. Başvurucu Belediye aleyhine tazminat ödenmesi istemiyle 4/1/2012 tarihinde Mahkemede tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde; somut olayda şahsına ait hiçbir hatalı ya da yanıltıcı işlemin bulunmadığını, Belediyece verilen ruhsat üzerine inşaatın yapıldığını, hatalı bir kararla ruhsat verilmesinin sorumlusunun Belediye olduğunu, dolayısıyla verilen ruhsat üzerine yapılan inşaat bedelinin ve bu inşaat nedeniyle uğranılan zararın karşılanması gerektiğini belirtmiştir.
20. Mahkeme 5/4/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda, kaçak olarak inşa edilen yapının yıkımının 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi kapsamında idare açısından bir sorumluluk doğurmadığı vurgulanmıştır. Mahkemeye göre, tüm bağımsız bölüm maliklerinin rızasının alınması gerektiğini başvurucunun bilmemesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Yine Mahkemeye göre bağımsız bölüm maliklerinin rızası alınmadan ruhsat başvurusunda bulunulmasında başvurucunun kusursuz olduğundan bahsedilemeyecektir. Sonuç olarak kararda, zararın doğmasına neden olan yapı ruhsatının tanzim edilmesinde idareye atfi kabil ağır bir hizmet kusurunun bulunmadığı vurgulanmıştır.
21. Başvurucu temyiz dilekçesinde, K.Ö.nün izni olmadığı gerekçesiyle ruhsatın verildiği tarihten yıllar sonra Belediye aleyhine dava açarken Belediyece ruhsatın iptal edilmediğine dikkat çekmiştir. Başvurucu dilekçesinde kendisine haksız yere kusur izafe edilmesine rağmen ruhsat talebinin mevzuata uygunluğunu araştırmakla yükümlü olan idareye ise hiçbir kusur izafe edilmediğinden yakınmıştır. Başvurucunun temyiz talebi Danıştay 6. Dairesinin 16/4/2015 tarihli kararıyla reddedilerek karar onanmıştır. Karar düzeltme istemi de Dairenin 21/11/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
22. Nihai karar, başvurucu vekiline 30/12/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 30/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
24. 3194 sayılı Kanun’un "Yapı ruhsatiyesi" kenar başlıklı 21. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26 ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir.”
25. 3194 sayılı Kanun’un "Ruhsat alma şartları" kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
“Yapı ruhsatiyesi almak için belediye, valilik bürolarına yapı sahipleri veya kanuni vekillerince dilekçe ile müracaat edilir. Dilekçeye sadece tapu (istisnai hallerde tapu senedi yerine geçecek belge), mimari proje, statik proje, elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli veya yoksa, ebatlı kroki eklenmesi gereklidir.
Belediyeler veya valiliklerce ruhsat ve ekleri incelenerek eksik ve yanlış bulunmuyorsa müracaat tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir.
Eksik veya yanlış olduğu takdirde; müracaat tarihinden itibaren onbeş gün içinde müracaatçıya ilgili bütün eksik ve yanlışları yazı ile bildirilir. Eksik ve yanlışlar giderildikten sonra yapılacak müracaattan itibaren en geç onbeş gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir.”
26. 3194 sayılı Kanun’un "Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak başlanan yapılar" kenar başlıklı 32. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir.”
27. 634 sayılı Kanun'un "Ortak yerler" kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
"Ortak yerlerin konusu sözleşme ile belirtilebilir. Aşağıda yazılı yerler ve şeyler bu Kanun gereğince her halde ortak yer sayılır.
a) Temeller ve ana duvarlar, taşıyıcı sistemi oluşturan kiriş, kolon ve perde duvarlar ile taşıyıcı sistemin parçası diğer elemanlar, bağımsız bölümleri ayıran ortak duvarlar, tavan ve tabanlar, avlular, genel giriş kapıları, antreler, merdivenler, asansörler, sahanlıklar, koridorlar ve buralardaki genel tuvalet ve lavabolar, kapıcı daire veya odaları, genel çamaşırlık ve çamaşır kurutma yerleri, genel kömürlük ve ortak garajlar, elektrik, su ve havagazı saatlerinin korunmasına mahsus olup bağımsız bölüm dışında bulunan yuvalar ve kapalı kısımlar, kalorifer daireleri, kuyu ve sarnıçlar, yapının genel su depoları, sığınaklar,
b) Her kat malikinin kendi bölümü dışındaki kanalizasyon tesisleri ve çöp kanalları ile kalorifer, su, havagazı ve elektrik tesisleri, telefon, radyo ve televizyon için ortak şebeke ve antenler sıcak ve soğuk hava tesisleri,
c) Çatılar, bacalar, genel dam terasları, yağmur olukları, yangın emniyet merdivenleri.
Yukarıda sayılanların dışında kalıp da, yine ortaklaşa kullanma, korunma veya faydalanma için zaruri olan diğer yerler ve şeyler de (Ortak yer) konusuna girer."
28. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 702. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir."
2. Yargı Kararları
29. Dairenin 24/12/1992 tarihli ve E.1991/1598, K.1992/5169 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... Dava dosyasının incelenmesinden davacının 8 parsel sayılı taşınmazı için 17/6/1986 günlü, 2/14 sayılı inşaat ruhsatını alarak inşaata başlamak üzere davalı idarenin izniyle evini yıktığı, hafriyata başladığı sırada inşaat ruhsatının imar mevzuatına aykırı olarak verildiği gerekçesiyle iptal edildiği anlaşılmış olup, buna göre davacının davalı idarece hatalı olarak verilen inşaat ruhsatı nedeniyle evini yıkması sonucu zarar uğradığı açık olduğundan ve bu şekilde oluşan zararı belgelendirmesi de beklenemeyeceğinden İdare Mahkemesince belirtilen zararın takdiren ve maktuen tazminine karar verilmesi gerekirken istemin sözü edilen bölümünün kanıtlamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir."
30. Danıştay Ondördüncü Dairesinin 19/2/2015 tarihli ve E.2012/5272, K.2015/1268 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"... Ancak; yıkım işlemi tesis edilmeden önce, hukuka aykırı bir şekilde plan oluşturan ve bu plana göre ruhsat veren idarenin kusurlu davranışı nedeniyle, iyi niyetli kişilere yıkıma konu taşınmaz bedelinin ödenmesi gerekmektedir.
Bu nedenle; davalı idarece hatalı olarak verilen ruhsat üzerine yapısını yapan davacıya, yapı ruhsatının iptal edilmesi sonrası söz konusu yapının bedeli ödenmeden yıkımı yolunda tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığından, İdare Mahkemesince davanın reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir..."
31. Dairenin 16/5/2001 tarihli ve E.2000/2008, K.2001/2638 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... Uyuşmazlıkta davacıların almış oldukları ruhsata göre inşaata başladıkları ancak komşunun ruhsatın iptali istemiyle açtığı davada İdare Mahkemesince yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi üzerine inşaatın mühürlenerek durdurulduğu açıktır. Başlangıcında idarenin vermiş olduğu ruhsat bulunduğu için inşaatın mühürlenerek durdurulmasına kadar geçen süreç içinde davacıların inşaat için yapmış oldukları harcamalar nedeniyle doğan zararın idarece tazmini gerektiği kuşkusuzdur. Ancak daha sonra mevzuata aykırı olduğu mahkeme kararıyla sabit olan inşaat ruhsatının alınması sırasında davacıların bir kusurunun bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden mahkeme kararında isabet görülmemiştir..."
32. Dairenin 23/10/1997 tarihli ve E.1996/5789, K.1997/4716 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...İmar planının iptali üzerine idarece inşaatların yıktırılması yasal bir zorunluluktur. Ancak, olayda plana ve ruhsata uygun yapılaşan davacıya yüklenilebilecek herhangi bir kusur bulunmayıp plan yapmakla görevli idarenin hizmeti hatalı işletmesinden doğan bir zarar sözkonusudur.
Davacının 25/11/1988 günlü inşaat ruhsatı ile inşaatına başlayarak ruhsatın dayanağı imar planına karşı açılan davada verilen 14/6/1989 günlü yürütmenin durdurulmasına ilişkin yargı kararı gereği inşaatların durdurulduğu tarihe kadar ruhsatına uygun olarak yaptığı inşaata ilişkin gerçekleşen harcamalarının bulunduğu açıktır.
Anılan harcamalar nedeniyle oluşan zarar ile idarece tesis edilen hatalı işlem arasında illiyet bağı bulunduğundan zararın tazmini zorunludur..."
33. Dairenin 22/11/2018 tarihli ve E.2013/4718, K.2018/9659 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"... Hukuka aykırı işlemlerin belirli koşulların var olması halinde geri alınabileceği kuralı idare hukukunun genel esaslarından olup; Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22/12/1973 tarihli, E:1968/8, K:1973/14 sayılı kararıyla, idarelerin açık hata, yokluk, ilgilinin gerçek dışı beyanı ve hilesi gibi hallerde, süre şartı aranmaksızın her zaman işlemlerini geri alabilecekleri hükme bağlanmıştır. Yapı ruhsatı ve dayanağı imar durumunun açıkça mevzuata aykırı şekilde düzenlenmiş olması halinde ilgili idare, aykırılığı gidermek amacıyla işlemini geri alabilir.
Bu haliyle, uyuşmazlığa konu yapıya ilişkin imar mevzuatına aykırılık durumu ilgilinin, gerçek dışı beyanı ve hilesi gibi idareyi yanıltmaya yönelik bir eyleminden kaynaklanmıyorsa, yapının mevzuata uygun hale getirilmesi amacıyla yapı ruhsatı iptal edilerek binanın yıkılması halinde, yapı ruhsatına uygun şekilde biten kısımlar yönünden ilgilinin tazminat hakkının doğacağı tabidir ..."
B. Uluslararası Hukuk
34. Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye (B. No: 22035/10, 15/11/2016) kararına konu olay, başvuruculara ait 1997 yılında yaptırılan konutun bir okul inşaatı yapımı sırasında zarar görmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Bu olayda derece mahkemeleri konutun ruhsatsız olduğu gerekçesiyle başvurucuların tazminat taleplerini reddetmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından, özellikle ruhsatsız olarak yapılmış olsa da kamu makamlarınca bu yapının yıktırılmadığı veya yıkımı yönünde bir işleme de girişilmediğine dikkat çekilerek tapuya tescil edilen konut yönünden başvurucuların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin birinci paragrafında ifade edilen anlamda mülk teşkil edebilecek menfaatlerinin olduğu belirtilmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 40-47). AİHM; başvuruyu genel ilke niteliğindeki mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına ilişkin birinci kural çerçevesinde incelemiş (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 52, 55), müdahalenin kanuni dayanağının çevreyi korumak yönünde bir meşru amacı içerdiğini kabul etmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 68, 69). Ancak AİHM'e göre somut olayın koşullarında oluşan maddi zarara rağmen başvurucuların tazminat taleplerinin reddedilmesi, başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamındaki menfaatleri ile kamunun yararı arasındaki adil dengeyi bozmuş; başvuruculara aşırı ve olağan dışı bir külfet yükletilmesine yol açmıştır. AİHM, bu gerekçelerle başvurucuların mülkiyet haklarının ihlaline karar vermiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 70, 71).
35. Benzer şekilde Tiryakioğlu/Türkiye ((k.k.), B. No: 24404/02, 13/5/2008) kararında da AİHM, başvurucunun askerî güvenlik bölgesi içinde ruhsatsız olarak yapılan binanın yıkımına ilişkin şikâyetini incelemiştir. AİHM özellikle bu alanda bina yapılamayacağına dair düzenlemenin öngörülebilir olduğuna ve nitekim binanın yapımından kısa bir süre sonra da yıkım ile ilgili idare tarafından işlemler yapıldığına vurgu yapmıştır. AİHM, bu alanda kamu makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklenmediğini belirterek müdahaleyi ölçülü bulmuştur.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 1/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu 1995 yılında Belediyece istenen belgeleri tamamlayarak ilave çatı katı ruhsatı aldığını ve 2004 yılında Belediye tarafından ruhsatının yenilendiğini belirtmiştir. Başvurucu, görevi ruhsat düzenlemek ve mevzuatın gerektirdiği tüm bilgi ve belgeleri toplayarak ruhsat vermek olan idarenin görevini gereği gibi yapmaması nedeniyle mağdur duruma düştüğünden yakınmaktadır. Başvurucu; on yıl boyunca kendisinden diğer kat maliklerinin rızası gerektiğine dair bir belgenin istenmemiş olmasına, somut olayda hiçbir hatalı, yanıltıcı beyan ve işleminin bulunmamasına rağmen Belediyeye güvenerek yaptığı inşaatın on altı yıl sonra yıkılmasının haksızlık olduğunu ifade etmiştir.
38. Başvurucu, Belediyece verilen yasal bir ruhsata dayalı olarak inşaat yapan şahsının mülkiyet hakkının göz ardı edilemeyeceğini belirtmiştir. Başvurucu sonuç olarak yine idari bir karar nedeniyle inşaat ruhsatı verildikten yıllar sonra ruhsatının iptal edilerek yapının yıkılması sonucu hatalı işlemi yapan Belediyenin, zararını karşılamamasından şikâyetçidir. Başvurucu, Belediyenin hatalı işlemi nedeniyle uğradığı zararın 34.971 TL olduğunu, zararının hâlen karşılanmadığını belirterek adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
B. Değerlendirme
39. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de başvurucunun tüm şikâyetlerinin mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
42. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54).
43. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
44. Başvuru konusu olayda ilave çatı katı ruhsatının iptal edilmiş olması nedeniyle artık ruhsatının bulunmadığı açıktır. Bununla birlikte ruhsatın iptaline kadar olan süreçte yapılan masraflar yönünden başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaatinin mevcut olduğu kabul edilmiştir.
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
45. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
46. Somut olayda ilave çatı katı inşaatı Belediye tarafından tazminat ödenmeksizin yıkılmıştır. Dolayısıyla kamu makamlarının doğrudan yürütmekte olduğu bir faaliyet sırasında başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur.
47. Mülkiyet hakkı yönünden şikâyet edilen temel husus taşınmaz üzerindeki ilave çatı katının tazminat ödenmeksizin yıkılmasına ilişkindir. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan bu müdahale, imar mevzuatı kapsamında yapılan ve mülkiyetin kontrolünü amaçlayan bir müdahaledir. Dolayısıyla müdahalenin mülkiyetin kullanımının kontrolüne ve düzenlemesine ilişkin kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
48. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
49. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
50. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
51. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin yasal dayanağını 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi oluşturduğundan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.
ii. Meşru Amaç
52. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç diğer yapıların ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olarak teşekkülü; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016, §§ 82-84).
53. Somut olay bağlamında ruhsatı iptal edilen ilave çatı katının kaçak konumuna geldiği için yıkılmasının kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu kabul edilmiştir.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
54. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında adil bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38). Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin tutum ve davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
55. Bu bağlamda idarenin iyi yönetim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetim ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu makamlarının uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir. Bu bağlamda idarelerin kendi hatalarının sonuçlarını gidermeleri ve bireylere yüklememeleri gerekir (Reis Otomotiv Ticaret ve Sanayi A.Ş. [GK], B. No: 2015/6728, 1/2/2018, § 100; Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68).
56. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk tarafların bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).
57. Ölçülülük bağlamında iyi yönetim ilkesi, mülkiyet hakkı kapsamında yapılan incelemelerde hususi bir öneme sahiptir. Bu çerçevede kamu otoritelerinden beklenen ruhsat verme gibi bireylerin sonuçta yekûn miktarda inşai faaliyet harcamalarına neden olacak izin faaliyetlerinde azami özenin gösterilmesidir. Özellikle şehir planlama ve imar uygulamaları çerçevesinde geniş takdir yetkileri bulunan kamu makamlarının bu takdir yetkilerini zamanında, makul ve tutarlı bir biçimde kullanmaları gerekmektedir (İrfan Öztekin, B. No: 2014/19140, 5/12/2017). Anayasa Mahkemesi daha önce kamu makamlarının uygun zamanda, uygun yöntemle ve tutarlı olarak hareket etme sorumluluğu ile başvurucunun tutum ve davranışlarını gözeterek benzeri başvuruları incelemiştir (Suzi Alyüz, B. No: 2013/679, 20/4/2016, §§ 45-63; Uğur Ziyaretli, B. No: 2014/5724, 15/2/2017, §§ 69-78).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
58. Somut olayda ruhsatının iptal edilmiş olması nedeniyle kaçak yapı konumuna dönüşen ilave çatı katının yıkılmasının kaçak yapılaşmanın önlenmesi ve düzenli şehir plancılığının sağlanması amacına ulaşılması bakımından elverişli olduğu açıktır. İdarenin hemen yıkım tedbirine başvurmayıp öncelikle diğer bağımsız bölüm maliklerinin rızasının alınması için başvurucuya fırsat tanıdığı, başvurucunun bunu temin edememesi üzerine yıkım kararının alındığı da gözönüne alındığında yıkım kararının gereklilik kriterini taşıdığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu sebeple müdahalenin orantılılığının tartışılması gerekmektedir.
59. Orantılılık incelemesi kapsamında ise öncelikle yıkım kararı ve bu kararın uygulanması nedeniyle başvurucuya olağanın ötesinde bir külfet yüklenip yüklenmediği, diğer bir ifadeyle yıkımdan dolayı oluşan zarara başvurucunun katlanması gerekip gerekmediği incelenmelidir. Anılan zarara başvurucunun katlanması gerekip gerekmediği değerlendirilirken de tarafların fiillerine ve kusurlarına bakılması gerekmektedir.
60. Başvuru konusu olayda Mahkeme, diğer kat maliklerinin rızasının alınması gerektiğini öngörebileceğine vurgu yaparak başvurucunun kusurlu olduğunu, zararın bu nedenden doğduğunu ve idarenin de bir kusurunun bulunmadığını kabul etmişlerdir. Ancak idarenin ruhsat verilmesini gerektiren koşulların oluşup oluşmadığını denetleme yükümlülüğünün bulunduğunun Mahkemece gözardı edildiği görülmektedir. İlave çatı katı talebinin 634 sayılı Kanun'da öngörülen tasarruf nisabına uygun olup olmadığını denetlemenin Belediyenin görevi olduğu açıktır. Başvurucunun salt kanundaki koşulları sağlamadan ruhsat başvurusunda bulunması Belediyeyi kontrol sorumluluğundan kurtarmamaktadır. Mahkeme Belediyenin bu yükümlülüğünü ifa etmemiş olmasının Belediye açısından bir kusur teşkil edip etmediğini değerlendirmemiştir.
61. Öte yandan ilave çatı katı ruhsatı verilmesinde başvurucunun hilesinin bulunduğu da ileri sürülmemiştir. Kuşkusuz kanunda öngörülen koşulları sağlamadan ruhsat müracaatında bulunan başvurucunun tamamen kusursuz olduğu ileri sürülemez. Bununla birlikte idarenin kanundan kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmediği hususu da dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Mahkemenin idarenin davranışlarını gözardı eden yorumu dolayısıyla başvurucu ilave çatı katının yıkılmasından dolayı uğradığı tüm zararlara katlanmak durumunda kalmıştır. Bu durum, müdahale ile öngörülen kamu yararının sağlanması amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengenin başvurucu aleyhine bozulması sonucunu doğurmuştur.
62. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
63. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
64. Başvurucu, ihlalin tespiti ile tazminat talep etmiştir.
65. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
66. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
67. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
68. Somut olayda başvurucunun yıkım nedeniyle meydana gelen zarar iddialarının derece mahkemelerince karşılanmadığı, dolayısıyla ihlalin yargı kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
69. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, ihlal sonucuna uygun olarak tazminata hükmedilmesinden ibarettir. Diğer yandan yeniden yapılacak yargılamada başvurucunun muhtemel kusurunun da gözetilmesi uygun düşecektir. Tazminat miktarının belirlenmesi hususu ise bu konuda uzmanlaşmış derece mahkemelerinin takdirindedir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Trabzon İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
70. İhlalin tespitinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL tutarındaki yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Trabzon İdare Mahkemesine (E.2012/44, K.2013/416) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.