TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET ARI VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/14829)
|
|
Karar Tarihi: 28/1/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Mahmut ALTIN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ahmet ARI
|
|
|
2. Aycan YURT
|
|
|
3. Beşir ARI
|
|
|
4. Burhan ARI
|
|
|
5. Emine AKTAŞ
|
|
|
6. Güler ARSLAN
|
|
|
7. Mehmet ARI
|
|
|
8. Mehmet Emin ARI
|
|
|
9. Menfiya DEMİR
|
|
|
10. Nurettin ARI
|
|
|
11. Şefik ARI
|
Vekili
|
:
|
Av. Ömer TUNÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş bildirilmesine
gerek olmadığını beyan etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Siirt'in Kurtalan ilçesine bağlı Çeltikbaşı köyünde bulunan ve
başvuruculara ait olan 503 parsel sayılı taşınmazın 191.000 m²lik bölümü
hakkında Kurtalan Asliye Hukuk Mahkemesince (Mahkeme) 20/12/2012 tarihinde
acele el koyma kararı alınmış ve 766.101 TL acele kamulaştırma bedelinin
ödenmesine hükmedilmiştir.
9. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) tarafından
başvurucular aleyhine 29/3/2013 tarihinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve
tescil davası açılmıştır.
10. Mahkemece 5/12/2013 tarihinde yapılan keşif sonrası
düzenlenen 27/1/2014 tarihli bilirkişi kurulu raporunda, kapitalizasyon faiz
oranı başlıklı kısımda taşınmazın ve bölgenin somut özellikleri belirtilerek kapitalizasyon faiz oranının %6 üzerinden
hesaplanacağı belirtilmiştir. Taşınmazın değeri net gelir yöntemine göre
hesaplanmıştır. Taşınmazın sulu tarla olduğu ve ilk yıl buğday ve silajlık
mısır, ikinci yıl pamuk, üçüncü yıl mercimek ve bostan, dördüncü yıl ise dane
mısır ekildiği esas alınarak kamulaştırma bedeli tespit edilmiştir.
11. Mahkemece 31/3/2015 tarihinde davanın kabulüne, 2.674.000 TL
olarak belirlenen kamulaştırma bedelinden acele kamulaştırma dosyasında
yatırılan 766.101 TL'nin mahsubu ile 1.907.899 TL kamulaştırma bedelinin
ödenmesine karar verilmiştir.
12. Taraflarca temyiz edilen karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesince
(Daire) 18/2/2016 tarihinde onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme talebi de
aynı Daire tarafından 26/12/2016 tarihinde reddedilmiştir.
13. Nihai karar 17/1/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucular, 16/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat Hükümleri
15. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz
malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile
yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve
taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar
verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren
en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın
malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de
tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde
anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası
için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler
marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için
mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin
beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz
malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler.
Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak
duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu
duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve
bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde
gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir
bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya
raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir
kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz
mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. … İdarece,
kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına … dair makbuzun ibrazı
halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma
bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve
paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların
bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md)
Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde
sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden
itibaren kanuni faiz işletilir.
…”
16. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma
bedelinin tespiti esasları” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“15 inci madde uyarınca oluşturulacak
bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere
mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten
sonra taşınmaz mal veya kaynağın;
a) Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü,
c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve
unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,
d)Varsa vergi beyanını,
e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca
yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın
kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması
halinde getireceği net gelirini,
g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki
özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
h) Yapılarda, (…)(2) resmi birim fiyatları ve
yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif
ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu
unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da
dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz
malın değerini tespit ederler.
Taşınmaz malın değerinin tespitinde,
kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer
artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr
dikkate alınmaz.
…. ”
2. Yargıtay İçtihadı
17. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 4/4/2007 tarihli ve
E.2007/160, K.2007/189 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“...Dava, kamulaştırma bedelinin artırılması
istemine ilişkindir.
Davacı vekili; tapuda müvekkili adına kayıtlı
bulunan Gaziantep ili, Şahinbey ilçesi, Kapcağız köyü 48 parsel sayılı
taşınmazın davalı idarece kısmen kamulaştırılması sonucu Kıymet Takdir
Komisyonunca düşük bedel takdir edildiğini, Gaziantep-Kilis karayolu üzerinde
bulunan birinci sınıf tarım arazisi niteliğindeki taşınmazın, her iki il
merkezine de yakın konumda bulunması ve diğer özellikleri nedeniyle daha yüksek
değerde olduğunu ileri sürerek, 17.715.000.000 TL kamulaştırma bedel farkının
ferağ tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden
tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; Kıymet Takdir Komisyonu
tarafından dava konusu taşınmaz için belirlenen bedelingünün ekonomik
koşullarına, emsal ve rayiçlere uygun olduğunu savunarak, davanın reddine karar
verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin; dava konusu taşınmaza %5
kapitalizasyon faiz oranı uygulanmak suretiyle net gelire göre değer biçen ve
%50 objektif değer artışı kabul eden ilk bilirkişi kurulu raporunu esas alarak
'davanın kısmen kabulüne, 13.953.097.517 TL kamulaştırma bedel farkının dava
tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline' dair verdiği
karar, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenle bozulmuş; Yerel Mahkemece
'taşınmazın mücavir alan sınırları dışında ve il merkezine yakın olup ulaşım
sorununun bulunmadığı, daha önce görülüp, onanarak kesinleşen Gaziantep Asliye
4. Hukuk Mahkemesi’nin 01.06.2004 gün ve E:2004/22 K:2004/277 sayılı kararında
da %50 objektif değer artışının kabul edildiğinin anlaşıldığı' gerekçesiyle
önceki kararda direnilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen
uyuşmazlık; hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda, objektif değer
artışına esas alınan unsurların, aynı zamanda kapitalizasyon faizinin
belirlenmesinde esas alınan unsurlar olup olmadığı; dolayısıyla net gelire göre
belirlenen bedele, objektif değer artırıcı unsur ilave edilmesinin gerekip
gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, arazi
niteliğindeki taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti esaslarının
açıklanmasında yarar vardır.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun
11.maddesinin üçüncü fıkrasının (f) bendi uyarınca; tarım arazisi niteliğindeki
taşınmazın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde
ekilecek ürünler ve münavebeye alınan bu ürünlerin elde edilmesi için yapılacak
harcamalar gözönünde tutularak, net gelirin hesaplanması ve bilimsel yolla
değerinin bulunması, bedel tespitinde etkisi olan diğer objektif ölçülerde
dikkate alınarak maddenin (i) bendi uyarınca her unsurun gerekçeleri ve değere
katkı oranları ayrı ayrı belirtilip gösterilmek suretiyle kamulaştırma
karşılığının tespit edilmesi gerekir.
Bu noktada; arazi niteliğindeki taşınmazın net
gelirine göre değerlendirilmesi, kapitalizasyon faizinin uygulanmasını
gerektirir.
Arazinin rantı (net geliri) ile satış değeri
(çıplak değeri) arasındaki oran olarak tanımlanan kapitalizasyon faizi, belli
bir bölgede, aynı yıl içerisinde aynı tür tarımsal üretimin yapıldığı aynı
vasıf ve karakterdeki arazinin gerçek satış bedeli ile net geliri
belirlendikten sonra oranlanarak bulunur.
Bir yıl içinde bölgede satışı yapılan tüm
arazilerin tespit edilen ortalama dekar fiyatının, aynı arazilerin ortalama net
geliri saptadıktan sonra her iki ortalama rakamın birbirine olan oranı, yüzde
ile ifade edilen kapitalizasyon faizidir. Bulunan bu oran, aynı yıl içinde o
bölgede cari ortalama kapitalizasyon faiz oranını ifade eder.
Bu oran, o bölgedeki araziler için bir baz
olarak hareket noktasını oluşturur. Bu ortalama oranın, kıymeti takdir edilen
araziye uydurulması gerekir.
Şu açıklamalardan anlaşıldığı üzere; geniş
kapsamlı araştırma ve belgelendirilen anketlere dayalı olarak saptanan o
bölgeye ait ortalama faiz oranı, belli bir arazinin kıymetinin takdirinde
hareket noktası alınmak üzere kullanılır.
Kıymeti takdir edilecek arazinin bedelinin
belirlenmesinde uygulanacak kapitalizasyon faiz oranı ise; bölgede geçerli
ortalama orandan hareketle, arazinin özel nitelikleri, eş deyişle sulu veya
kuru oluşu, toprağın yapısı, ekilebilecek ürünler, verimi, yüzölçümü, taşınmaz
toprağının kompozisyonu, meyil oranı, önemli yerleşim birimlerine yakınlığı,
tarımsal amaçlı alt yapı olanakları gibi nitelikleri dikkate alınarak
belirlenmektedir. Araziye uygulanacak faiz oranı, saptanan bu niteliklere göre
azalıp çoğalacaktır.
Ancak Ülkemizde, bölgelere özgü kapitalizasyon
faiz oranı belirlenmemiş olup; Yerleşmiş uygulama ve Yargıtay içtihatlarına
göre bu oranın Türkiye’nin coğrafi konumu, iklim koşulları, toprak yapısı ve
verimliliğe etkili olan diğer unsurlar dikkate alınarak % 3 ila % 15 arasında
olabileceği kabul edilmiştir.
Hemen ifade edilmelidir ki; kararları ile
uygulamada birliği sağlamakla da görevli bulunan Yargıtay’ın, belli bölgelerde
baz alınacak cari ortalama faiz oranları konusunda bir birikime sahip olduğu ve
diğer hukuki unsurlar yanında uygulama birliği yönünden de yargısal denetim
yapmak durumunda bulunduğu kuşkusuzdur.
Nitekim, Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu’nun 31.10.1990 gün, E: 1990/5-508 K:1990/540 ve 28.06.1995
gün, E:1995/18 K:1995/687 sayılı kararlarında da, az yukarıda değinilen görüş
ve ilkeler benimsenmiştir.
Diğer taraftan; 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu’nun 11.maddesinin (f) bendi uyarınca arazinin değerinin mevkii ve
şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelir esas
alınarak belirleneceği hükme bağlandıktan sonra; aynı maddenin (i) bendinde,
bedelin tespitinde etkili olacak diğer 'objektif ölçülerin' esas alınacağı
hükmü getirilmiştir.
Görüldüğü üzere; tarım arazisinin asıl değer
belirleme ölçütleri 11. maddenin (f) bendinde yer almakta olup, (i) bendinde
öngörülen 'bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüler' tali
artırım unsurlarını içermektedir.
Şu hale göre; objektif ölçüler, ürünün
pazarlanması kolaylıkları, nakliye maliyetinin düşük olması, Büyükşehir ve
anayollara yakınlık gibi tarımsal faaliyet ve gereklerine uygun unsurlar olup;
net gelire göre hesaplanan bedelin objektif ölçüler dikkate alınarak makul bir
oranda artırılmasına, yasa olanak vermektedir.
Burada önemle vurgulanmalıdır ki; bilimsel
metodla bulunan değer, 'objektif ölçüler' nedeni ile arttırılırken mutlaka
objektif nedenlere dayanılmalı, taşınmazın (f) bendine göre değerlendirilmesinde
ya da kapitalizasyon faiz oranının seçilmesinde dikkate alınmamış olmalıdır.
Somut olayda; dava konusu taşınmaz Gaziantep
il merkezine yakın, % 3-4 oranında meyilli, buğday ve mercimek ekilen kuru
tarım arazisi vasfında olup; hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda,
belirtilen bu unsurların yanı sıra, taşınmazın geometrik şeklinin düzgün olması
ve ulaşım kolaylığı da dikkate alınarak, kapitalizasyon faiz oranı %5 oranında
uygulanmıştır.
Ne var ki bilirkişi kurulu raporunda,
taşınmazın il merkezine yakın olduğu ve ulaşım faktörünün kolaylıklar getirdiği
gerekçesiyle %50 objektif değer artışı kabul edilmiş ise de; bu unsurlar
kapitalizasyon faiz oranının seçilmesinde de dikkate alındığından; belirtilen
unsurlar, az yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca, objektif artırım sebebi
olamaz.
Direnme kararında sözü edilen ve Gaziantep ili
Şahinbey ilçesi Yöreli köyü 351, 330 parsel sayılı taşınmazların
kamulaştırılması nedeniyle açılan kamulaştırma bedelinin artırılması davasında;
Mahkemece %50 objektif değer artırıcı unsur ilave eden bilirkişi kurulu raporu
esas alınarak verilen karar, Özel Dairece onanarak kesinleşmiştir. Görüldüğü
gibi, Yerel Mahkemenin direnme hükmünde dayandığı o davanın konusu olan
taşınmaz Töreli köyünde olup, dava konusu taşınmaz Kapcağız köyünde
bulunmaktadır. Dolayısıyla, yukarıda değinilen karara konu taşınmazlar ile,
eldeki davaya konu taşınmazın bütün ayırıcı nitelikleri, eş söyleyişle özel
nitelikleri farklı olduğundan ve “objektif ölçüler” nedeni ile artırımın mutlaka
objektif nedenlere dayanılarak yapılması gerektiğinden; objektif değer artışı
yönünden paralel bir uygulama yapılması zorunluluğundan söz edilemez.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel
Kurulu’nca da benimsenen ve belirlenen bedele objektif değer artırıcı unsur
ilave edilmemesi gereğine değinen Özel Daire bozma kararına uyularak, bilirkişi
kurulunca net gelire göre tespit edilen kamulaştırma bedel farkına hükmedilmesi
gerekirken; %50 objektif değer artışı uygulanmak suretiyle kamulaştırma bedelinin
fazla artırılması ve yanılgılı gerekçeyle bu yönde direnme kararı verilmesi
doğru değildir. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır..."
18. Yargıtay HGK'nın 9/11/2016 tarihli ve E.2016/18-1988,
K.2016/1051 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“...Yargıtay'ın yerleşmiş uygulamalarına göre
tarım arazisinde değer, taşınmazın yıllık tarımsal gelirinin kapitalizasyon
faizine oranlanması suretiyle bulunmaktadır. Kapitalizasyon faizi ise %3-%15
arasında değişmekte olup, bu aynı zamanda arazinin rantı ile satış değeri
arasındaki oranı belirlediğinden, uygulanacak kapitalizasyon faiz oranı
saptanırken arazinin verimine etkili olan (sulu, taban arazisi, toprağın
terkibi, ekilebilecek ürünler) faktörler yanında, satış değerine etkili
olabilecek faktörler de (önemli yerleşim birimlerine yakınlığı, tarımsal amaçlı
alt yapı olanakları, pazarlama ve ulaşım probleminin olmaması, yerleşim
merkezine yakınlığı vs.) dikkate alınır..."
19. Dairenin 12/6/2017 tarihli ve E.2016/22420, K.2017/15805
sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Sulu tarla niteliğindeki Çeltikbaşı köyü 644
parsel numaralı taşınmaza net geliri esas alınarak değer biçilmesinde yöntem
itibariyle bir isabetsizlik görülmemiştir.
Bu nedenle davacı idare vekilinin temyiz
itirazları yerinde değildir.
Bir kısım davalılar vekilinin temyiz istemine
gelince,
1- Sulu tarım arazisi niteliğindeki taşınmazın
değeri belirlenirken Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına göre % 4 oranında
kapitalizasyon faizi uygulanması gerekirken, bu oranın % 5 olarak kabulü ile az
bedel tespiti
...
Doğru görülmemiştir..."
20. Dairenin 19/4/2017 tarihli ve E.2016/13220, K.2017/11314
sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Sulu tarım arazisi niteliğindekiÇeltikbaşıKöyü,
164 parsel sayılı taşınmazıngelir metodu esas alınarak değer biçilmesindeyöntem
itibariyle bir isabetsizlik görülmemiştir.
Bu nedenle davacı vekilinin temyiz itirazları
yerinde olmadığından temyiz isteminin reddine karar verildikten sonra;
Davalılar vekilinin temyiz itirazlarıyönünden
yapılan incelemede,
Sulu tarım arazisi niteliğindeki taşınmazın
değeri belirlenirken Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına göre %5 oranında
kapitalizasyon faizi uygulanması gerekirken, bu oranın %6 olarak kabulü ile
eksikbedel tespiti...
Doğru görülmemiştir...."
21. Dairenin 19/4/2017 tarihli ve E.2013/299, K.2017/11306
sayılı; 19/4/2017 tarihli ve E.2016/13222, K.2017/11305 sayılı; 19/4/2017
tarihli ve E.2013/309, K.2017/11304 sayılı kararları da benzer yöndedir.
B. Uluslararası Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye (B. No:
37203/05, 31/5/2016, §§ 4-19) kararına konu olayda, başvurucuların taşınmazının
bir bölümü üzerinde kamulaştırma yapılmaksızın veya kamu irtifakı tesis
edilmeksizin enerji nakil hattı geçirilmiştir. Başvurucular tarafından
kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasında mahkeme bilirkişi
görüşüne başvurmuş ve bilirkişi, taşınmazın bir bölümünün üzerinden enerji
nakil hattı geçirilmiş olması dolayısıyla değerinin %9 oranında azaldığını
kabul ederek tazminat hesaplamıştır. Ancak mahkemece, Yargıtay kararlarında
kamu irtifakı kurulması nedeniyle taşınmazda oluşacak değer düşüklüğünün
taşınmazın toplam değerinin %2'sini geçemeyeceğinin belirtildiği gerekçe
gösterilerek zararın taşınmaz değerinin %2'siyle sınırlı olduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Mahkeme, bu görüşten yola çıkarak bilirkişi raporundaki tespite
rağmen taşınmazın değerinin %7'sine isabet eden tazminat istemi yönünden davayı
reddetmiş ve söz konusu karar Yargıtay tarafından onanmıştır.
24. AİHM, bilirkişi raporunda taşınmazda oluşan değer kaybı taşınmazın
gerçek değerinin %9'u olarak tespit edildiği hâlde yerel mahkemenin Yargıtay
içtihadından hareketle zarar miktarını taşınmaz değerinin %2'si ile
sınırlandırdığına işaret ettikten sonra yargı mercilerince bunun gerekçesinin
açıklanamadığını vurgulamıştır. AİHM, Yargıtayın farklı durumların gözönünde
bulundurulmasını dışlayan katı yorumu nedeniyle başvurucuların taşınmaz
değerinin %7'sine tekabül eden zararlarının karşılanamadığını belirtmiş ve
bunun da kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki adil dengeyi bozduğunu ifade
ederek mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 33-40).
25. Kutlu ve
diğerleri/Türkiye (B. No: 51861/11, 13/12/2016) kararında da,
kamulaştırılan bir taşınmazın bilirkişi raporunda objektif değer artışının %40
oranında belirtilmesine rağmen derece mahkemelerince %25 olarak belirlenmesi
mülkiyet hakkı bağlamında incelenmiştir. AİHM; derece mahkemelerinin bilirkişi
raporundaki sonuçların gözardı edilmesinin nedenlerini somut ve yeterli gerekçelerle
açıklaması gerektiğini, somut olayda ise göz önünde bulundurulacak ölçütlerin
basit bir anlatımının, mahkemece değer düşüklüğü oranının %25 ile
sınırlandırılmasına neden olan kriterlerin neden ve nasıl dikkate alındığı
belirtilmediği için yeterli bir gerekçe olarak kabul edilemeyeceğini
belirtmiştir. AİHM; sonuç olarak, tazminat miktarının belirlenme şeklinin, söz
konusu miktarın maruz kalınan zarara makul bir şekilde uygun olduğunu
belirtmeye imkân vermediği gerekçesiyle ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine karar vermiştir (Kutlu ve
diğerleri/Türkiye, §§ 62-76).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 28/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
27. Başvurucular, taşınmazın bulunduğu Çeltikbaşı köyündeki
diğer taşınmazlara ilişkin benzer davalarda Yargıtayın yerleşik içtihadı
doğrultusunda kamulaştırma bedelinin hesabında kapitalizasyon faizinin %5
olarak kabul edilmesine rağmen başvuru konusu dosyada %6 kabul edilmesinden
yakınarak, ödenen tutarın kamulaştırılan taşınmazın gerçek bedelini
yansıtmaktan uzak olduğunu belirtmiş ve adil yargılanma ile mülkiyet haklarının
ve eşitlik ve hukuki güvenlik ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
28. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
29. Anayasa'nın "Kamulaştırma"
kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu
yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla,
özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun
uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla
gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme
süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan
doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları
için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. "
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular mülkiyet hakkı ile birlikte
adil yargılanma hakkı ve eşitlik ve hukuki güvenlik ilkelerinin de ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir. Ancak başvurucuların şikâyetlerinin özünün
kamulaştırma bedelinin miktarına ilişkin olduğu gözetildiğinde şikâyetlerin
tümünün mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
31. Başvurucuların kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin
şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığına ve başka bir kabul edilemezlik
nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı ile
Müdahalenin Varlığı ve Türü
32. Somut olayda başvurucuların taşınmazı kısmen
kamulaştırılmıştır. Taşınmaz mal varlığının Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan
mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.
Başvurucuların taşınmazının mülkiyetinin kamulaştırma yoluyla Hazineye geçmiş
olmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Anayasa Mahkemesinin
çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması
mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
33. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
34. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya
uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 62).
i. Kanunilik
35. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun'da
düzenlenmiştir. Somut olayda, başvurucuların taşınmazının Ilısu Barajı ve
Hidroelektrik Santrali'nin yapılması amacıyla idare kararıyla kamulaştırıldığı
ve kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı
görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun bırakmanın kanuni dayanağının
bulunduğu anlaşılmaktadır.
ii. Meşru Amaç
36. Somut olayda başvurucuların taşınmazı Ilısu Barajı ve
Hidroelektrik Santrali'nin yapılması amacıyla kamulaştırılmıştır. Baraj ve
hidroelektrik santrali yapılmasında kamu yararı bulunduğu açıktır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
37. Ölçülülük ilkesi; elverişlilik, gereklilik ve orantılılık
olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin
ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik
ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca
daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149,
K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2016/16, K.2016/37,
5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
38. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde,
hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken
adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir
ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle
malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır.
Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının
sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek
bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut
olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna
ulaşılabilir (Cevat Aydın, B. No:
2014/13886, 4/10/2017, § 59).
39. Çok sayıda alıcısı ve satıcısı bulunmayan ve satışa konu
olan malların aynı nitelikte (homojen) olmadığı emlak piyasasında bir
taşınmazın herkes için geçerli, tek, değişmez ve kolay hesaplanabilir bir
fiyatının olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır. Anayasa'nın koruması altında
bulunan mülkiyet hakkı açısından önemli olan, kamulaştırılan veya üzerinde
irtifak hakkı kurulan taşınmazın gerçek değerinin 2942 sayılı Kanun'a göre
belirlenmesi, irtifak hakkı kurulan taşınmazda meydana gelen değer düşüklüğü
karşılığının objektif kriterlere göre tespit edilmesi ve ulaşılmak istenen kamu
yararı ile orantılı bir bedelin başvuruculara ödenmesidir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No:
2013/2511, 22/1/2015, § 48).
40. Kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona
erdirildiği hâllerde taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi orantılılık
ilkesinin gereğidir. Taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren
bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman
mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve
görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi
mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer
düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır. Anayasa
Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile ödenen bedel arasındaki
ilişki yönünden yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No:
2014/1964, 23/2/2017, § 52).
41. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler
arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü
olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz
konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda sağlandığından
söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve
yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk
davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte
mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia
ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek
karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve
Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563,
24/5/2018, § 53).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
42. Somut olayda taşınmazları kamulaştırılan başvuruculara
ödenmesi gereken tazminat miktarının tespitine yönelik olarak açılan davada
Mahkemece taşınmazın gerçek bedelinin tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi
yaptırılmıştır. Bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen 27/1/2014 tarihli
raporda taşınmazın sulu tarla olduğu ve ilk yıl buğday ve silajlık mısır,
ikinci yıl pamuk, üçüncü yıl mercimek ve bostan, dördüncü yıl ise dane mısır
ekildiği kabul edilmiş ve net gelir yöntemine göre kapitalizasyon faizi %6,
objektif değer artış oranı ise %20 kabul edilerek kamulaştırma bedeli 2.970.050
TL olarak tespit edilmiştir. Ancak Mahkemece acele kamulaştırma dosyasında
yapılan 28/5/2012 tarihli keşifte fidan olmaması, 6/12/2013 tarihinde asıl
dosyada yapılan keşifte fidan olması ve bu tarihler arasında 4 yıl yerine 18 ay
bulunması sebebiyle bilirkişilerden alınan ek rapor da dikkate alınarak
kamulaştırma bedeli 2.674.000 TL olarak tespit edilmiş ve Mahkemece bu bedele
hükmedilmiştir.
43. Başvurucular, taşınmazın kamulaştırma değerini etkileyen
kapitalizasyon faizi oranının %6 olarak dikkate alınmasından yakınmışlardır.
44. 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının (f)
bendinde araziler için kamulaştırma bedelinin taşınmazın kamulaştırma
tarihindeki mevkii ile şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde
getireceği net getiri esas alınarak belirlenmesi öngörülmektedir. Net gelir
yönteminde, taşınmazda mutat olarak ekilen tarım ürünlerinin ortalama verim
miktarı ile değerlendirme yılındaki ortalama toptan kilogram satış fiyatları
esas alınarak arazinin değerlendirme yılında bir dekarından elde edilecek
gayrisafi geliri bulunur. Gayrisafi gelirden ortalama masraflar çıkarılarak net
gelir hesaplanır. Hesaba alınan ürünlerin yıllık ortalama fiyatları değil hasat
dönemindeki fiyatları esas alınır (Cevat
Aydın, § 57).
45. Taşınmazın değerini etkileyen objektif unsurlar da değerin
belirlenmesinde hesaba katılmaktadır. Bu unsurların tahdidi olarak sayılması
mümkün değil ise de taşınmazın yola ve yerleşim yerine yakınlığı, ticari ve iş
kapasitesi, deniz, göl, nehir gibi tabii güzelliklere uzaklığı, imarlı
bölgelere yakınlığı gibi özellikler buna örnek gösterilebilir (Cevat Aydın, § 59).
46. Olayda bilirkişi raporunda, kapitalizasyon faiz oranının
tespitinde, bölgede arazi satışlarındaki gerçek fiyatlar, arazi yatırımının
faiz hadleri ortalaması, devlet tahvilleri faiz hadleri, Ziraat Bankasının
arazi için kabul etmiş olduğu ipotek faiz oranları, enflasyon ve para
değerlerindeki dalgalanmalar, bölgenin iklim ve ekolojik koşullarının durumu,
sosyo-ekonomik gelişmişlik derecesi gibi etkenlerin rol oynadığı açıklanmıştır.
Ayrıca ülkemizde taşınmazların en büyük güvence olarak görüldüğü, küçük işletme
sahiplerindeki toprak sevgisi ve bölgenin gelişmişlik durumu, tarımsal
kredilerde uygulanan faiz oranları gibi unsurlar dikkate alınarak taşınmazın
bulunduğu bölgede kapitalizasyon faiz oranının %6 olarak tespit edildiği
belirtilmiştir.
47. Bilirkişi; uyuşmazlığın çözümünü etkileyen ve hâkimin hukuki
bilgisiyle aydınlatılamayan bilimsel ve teknik meseleleri açıklığa kavuşturmak,
bu tür meselelerde mahkemeyi bilgilendirmek amacıyla görüşüne başvurulan uzman
kişi olup bilirkişi görüşünün mahkemeyi bağlamayacağı muhakkaktır. Bilirkişi
raporu, hâkimin uyuşmazlığı çözerken dikkate alacağı takdiri bir delilden
ibarettir. Hâkim; bilirkişi görüşünü içeren raporun yeterliliğini, raporda
açıklanan görüş ve kanaatin itibar edilebilirliğini, dayandığı olguları
gözönünde bulundurarak hükme esas alınıp alınmayacağını serbestçe değerlendirir
ve takdir eder. Bu bağlamda hâkim, bilimsel ve teknik bakımdan yetersiz ve
çelişkili bulduğu bilirkişi raporlarını hükme esas almak zorunda değildir. Bu
durum, karar verme ve hüküm kurma yetkisinin hâkime ait olmasının doğal bir
sonucudur. Aksi takdirde şekil olarak hükmü kuran hâkim olsa da gerçekte hüküm
bilirkişi tarafından verilmiş olur ki bu durum yargı yetkisinin devri anlamına
gelir (Saadet Esin, B. No: 2014/18103,
26/10/2017, § 46).
48. Bununla birlikte bilirkişinin bilimsel veya teknik uzmanlık
gerektiren ve objektif olarak bakıldığında mahkemenin vâkıf olmadığı
meselelerde görüş beyan ettiği dikkate alındığında mahkemenin bilirkişi
raporunu yetersiz görmesi durumunda bunun gerekçesini ortaya koyması gerekir.
Mahkemenin gerekçesini açıklamadan bilirkişi raporunu hükme esas alınamaz
bulması, raporun lehine olduğu kişi açısından yargılama adaletini olumsuz yönde
etkileyebileceği gibi kamulaştırma veya idari irtifak bedelinin tespit edildiği
davalarda taşınmazın gerçek bedelinin veya taşınmazda meydana gelen değer
kaybının gerçek miktarının tespit edilmesini de engelleyebilir (Saadet Esin, § 47).
49. Taşınmazın değerini etkileyen kapitalizasyon faiz oranının her
somut taşınmaz yönünden yukarıdaki alıntılanan Yargıtay HGK kararları
doğrultusunda ayrı ayrı belirlenmesi gerekmektedir. Ayrıca Yargıtay HGK'nın
belirlemiş olduğu bu kriterler doğrultusunda her bölgenin somut özelliklerine
göre de kapitalizasyon faiz oranı değişebilmektedir. Nitekim başvuru konusu
taşınmazın bulunduğu Siirt'in Kurtalan ilçesine bağlı Çeltikbaşı köyündeki sulu
tarım arazileriyle ilgili yukarıda belirtilen Daire kararları ve başvuru formu
ekinde sunulan birçok Daire kararı birlikte değerlendirdiğinde kapitalizasyon
faiz oranının %5, hatta en son 12/6/2017 tarihli kararda %4 olarak uygulandığı
anlaşılmaktadır (§§ 19-21).
50. Derece mahkemeleri, somut taşınmazla ilgili bir
değerlendirme yapmadan Dairenin yerleşik içtihadının aksine kapitalizasyon faiz
oranını %6 kabul ederek yapılan bilirkişi hesaplamasını hükme esas almıştır.
Ancak derece mahkemelerinin kararlarında ve bu kararların dayandığı bilirkişi
raporunda, aynı köydeki diğer taşınmazlar yönünden uygulanan %5 oranındaki kapitalizasyon
faizinin uyuşmazlık konusu taşınmaz yönünden neden uygulanmadığını açıklayan
herhangi bir gerekçeye yer verilmemiştir. Öte yandan taşınmazın gerçek
değerinin ödenmesi bağlamında değerlendirildiğinde olayda belirtilen bedel ile
yerleşik içtihada göre belirlenen faiz oranı esas alınarak belirlenecek bedel
arasındaki farkın ciddi bir miktar olduğuna dikkat çekmek gerekir.
Kamulaştırılan taşınmazın gerçek değerinin ödenmesinin Anayasa'nın 13., 35. ve
46. maddelerinin gereği olduğu dikkate alınarak niçin önceki içtihattan
ayrılmak gerektiğinin somut bir biçimde açıklanması gerekir. Nitekim aynı köyle
ilgili olarak kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin çeşitli davalarda
verilen kararlarda tespit edilen faiz oranından farklı bir oranın niçin
belirlenmiş olduğu da ilgili ve yeterli bir gerekçeyle gösterilmemiştir.
51. Sonuç olarak derece mahkemelerince anılan taşınmazın
bulunduğu köye/bölgeye ilişkin Dairenin yerleşik içtihadının aksine tespitler
içeren bilirkişi raporunun hükme esas alınmasına rağmen yerleşik içtihattan
ayrılmayı gerektiren somut bir gerekçe gösterilmemiştir. Bu nedenle
kamulaştırma işlemi sonucu mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle malike yüklenen
külfet ile kamu yararı arasında makul bir dengenin kurulamadığı ve
başvuruculara yüklenen külfetin aşırı ve ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
53. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
54. Başvurucular, manevi tazminat ödenmesi ve yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
55. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
56. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
57. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal
düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali
ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel
başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı
verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı
olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda
herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar
kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek
devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine
getirmektir. (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2),
§§ 57-59, 66-67).
58. Kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin kararda yeterli
gerekçe gösterilmemesi nedeniyle başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır (§§ 51-52). Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
59. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken
iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna
ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir
karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere Kurtalan Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
60. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere Kurtalan Asliye Hukuk Mahkemesine
(E.2013/485) GÖNDERİLMESİNE,
D. Tazminat talebinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.257,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 5. Hukuk Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.