TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
GÖKHAN ÇALIŞKAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/18316)
Karar Tarihi: 28/1/2020
Başkan
:
Recep KÖMÜRCÜ
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Recai AKYEL
Raportör
Gülsüm Gizem GÜRSOY
Başvurucu
Gökhan ÇALIŞKAN
Vekili
Av. Ali Deniz CEYLAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir siyasetçiye yönelik eleştirilerden dolayı verilen hapis cezasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Twitter isimli sosyal paylaşım sitesinde olay tarihinde yaklaşık 12.500 takipçisi bulunan bir kişidir. Müşteki ise milletvekili olup olayların meydana geldiği tarihte Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı olan aktif bir siyasetçidir.
A. Arka Plan Bilgisi
10. RedHack 1997 yılında kurulan ve kendilerini Marksist ve sosyalist olarak tanımlayan bir hacker grubudur. Bu grup geçmişte siber yollarla yasa dışı bir şekilde kamu kurumlarının internet sitelerine girmiş, siteleri bir süre çalışamaz hâle getirmiş, kurumların bazı bilgi ve belgelerine ulaşmıştır.
11. RedHack 8/1/2013 tarihinde Yükseköğretim Kurumunun (YÖK) internet sitesini hackleyerek aralarında gizli ibaresi bulunan altmış bin belgeyi ele geçirdiğini açıklamıştır. Adı geçen grup, bazı üniversitelerde yolsuzluk yapıldığının kanıtı olduğu ileri sürülen bir kısım belgeleri Twitter hesabından yayımlamıştır. Yayımlanan belgeler yazılı ve görsel medyada birçok habere konu olmuş ve bu konuda kamuoyunda ciddi tartışmalar yaşanmıştır.
B. Somut Başvuruya İlişkin Olaylar
12. Basın mensupları müştekiye 8/1/2013 tarihinde katıldığı bir açılış töreninde, yayımlanan belgelerle ilgili görüşlerini sormuşlardır. Müşteki konuyla ilgili olarak şöyle cevap vermiştir:
"...saldırı kullanılan güvenlik sisteminin zafiyeti olduğunu gösterdi. Buna göre gerekli tedbirler alınacak. Sisteme, bilgilere erişme yetkisi olan kişilerin şifreleri kullanılarak yapılan bir saldırı. Bu sistemin kendi içindeki bir zafiyeti ifade ediyor. Buna karşı da kurumun gerekli tedbirleri alması gerekiyor".
13. Müştekinin basın açıklamasının ardından başvurucu 10/1/2013 tarihinde Twitterhesabından şöyle bir paylaşımda bulunmuştur:
"RedHack'in ortaya çıkardığı yolsuzluklar için 'gerekli önlemler alınacak, güvenlik açıkları kapanacak' diyen [B.Y.] arsızlığı..." .
14. Başvurucudan başka altı Twitter kullanıcısı daha müşteki hakkında çeşitli paylaşımlarda bulunmuştur.
15. Müşteki, başvurucunun da aralarında bulunduğu yedi kişi hakkında 7/10/2013 tarihindehakaretsuçundan cezalandırılmaları istemiyle şikâyette bulunmuştur.Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 24/2/2015 tarihli iddianame ile başvurucunun ve diğer şüphelilerin hakaret suçundan cezalandırılmalarını talep etmiştir.
16. Müşteki 5/8/2016 tarihinde 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında birlik ve beraberlik içinde olmak adına şikâyetinden vazgeçtiğini belirtmiştir.
17. Yargılamayı yapan Ankara 4. Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 13/12/2016 tarihinde başvurucunun hakaret suçundan 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Başbakan [B.Y.nin] 2013 yılında Ulaştırma Bakanlığı yaptığı sırada tweetter hesabından sanıklardan Gökhan Çalışkan' ın profilinde 'Redhack' ın ortaya çıkardığı, yolsuzluklar için gerekli önlemler alınacak güvenlik açıkları kapanacak diyen [B.Y.nin] arsızlığı' diye tweet attığı sanığın bu tweeti kendisinin yazdığını ancak arsızlık kelimesini hakaret olarak değilde eleştiri olarak değerlendirdiği, avukatının da bu yönde savunma yaptığı, ..sanıkların tweetter profillerinde sohbet gibi söyledikleri bu sözlerin olay yılında Ulaştırma Bakanlığı yapan [B.Y.nin] onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ve bazıları da sövmek sureti ile rencide ettikleri, bu eylemlerin internetten yapılması nedeni ile tüm sanıkların TCK' nın 125/1-3-a maddesi ile cezalandırılmaları gerektiği kanaatine varılmıştır."
18. Başvurucunun bu karara itirazı Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesince 31/1/2017 tarihinde reddedilmiştir. Ret kararı 17/2/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 20/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesininilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ... veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur."
B. Uluslararası Hukuk
21. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Koray Çalışkan, B. No: 2014/4548, 5/12/2017, §§ 17-23; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 29-37.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin28/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucu; kamuoyunu yakından ilgilendiren bir mesele ile ilgili olarak açıkladığı görüşün toplumdaki tartışmalara katkı niteliğinde olduğunu, siyasetçilerin kendilerine yönelik eleştirilere karşı daha tahammüllü olması gerektiğini ifade edilerek, müştekiye yönelik eleştiri mahiyetindeki paylaşımlarından dolayı verilen HAGB kararının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde; başvurucunun sosyal medya üzerinden yaptığı yorumun ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilip kamu yararını ilgilendirebilecek bir makale veya değerlendirme olmaktan ziyade müştekinin özel hayatına saygı hakkı kapsamında korunmasını beklediği itibar ve onuruna saldırı niteliğinde olduğu, dolayısıyla başvurucu hakkında hükmedilen cezanın demokratik toplumda gerekli ve orantılı olduğu ifade edilmiştir.
25. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, bireysel başvuru formundaki beyanlarını yinelemiş ve Bakanlığın kendi aleyhindeki değerlendirmelerini kabul etmediğini belirtmiştir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
28. Başvurucu hakkında bir siyasetçiye yönelik paylaşımları nedeniyle 10 ay hapis cezasına hükmedilmiş ve HAGB kararı verilmiştir. Söz konusu Mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler,... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,... demokratik toplum düzeninin... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
30. Yukarıda anılan müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
31. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
32. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
33. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
34. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın,§§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
35. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bkz. bazı farklılıklarla birlikte bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 77; Sırrı Süreyya Önder, [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51). Orantılılık ise; bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında adil bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 132; Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§ 59).
36. Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).
37. Anılan denetim sırasında Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalenin gerekçesine odaklanır. Kamu makamlarının, temel hak ve özgürlüklere -zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve orantılı olduğunu- ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koymadan yaptıkları müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunun kabul edilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir (benzer değerlendirmeler için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
38. Anayasa Mahkemesi, somut başvuruya benzer başvurularda derece mahkemelerinin başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge sağlamaları gerektiğini vurgulamıştır (benzer değerlendirmeler için bkz Abuzer Demir ve Aslı Peksezer, B. No: 2016/73556, 23/10/2019, §§ 45, 47; Kenan Kıran ve Ramazan Fatih Uğurlu, B. No: 2016/2884, 24/10/2019,§ 48; Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit,§ 61). İlk derece mahkemesinin çatışan haklar arasında dengeleme yapabilmesi için;
1- Haber, makale veya paylaşımlarda yer alan ifadelerin kim tarafından dile getirildiği
2- Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları; basının sıkı denetiminde olup olmadığı; katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı
3- Haber, makale veya paylaşımların konusu, bunlarda kullanılan ifadelerin türü, içeriği, şekli ve sonuçları
4- Haber, makale veya paylaşımın yayımlanma şartları
5- Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı
6- Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı
7- Haber, makale veya paylaşımda yer alan ifadelerin olgusal temele dayalı olup olmadığı, ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip desteklenmediği
8- Başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu durumlarda başta meslek ahlakına saygı gösterme, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etme ödevi olmak üzere basın mensuplarının kendiliğinden uymaları gereken zorunlu sınırlara, ödev ve sorumluluklara uygun davranıp davranmadıkları
9- Haber, makale veya paylaşımda dile getirilen düşüncelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı
10- Haber, makale veye paylaşımın hedef aldığı kişilerin hayatı üzerindeki etkileri
kriterlerini elindeki somut olaya uyduğu ölçüde uygulaması gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2004, § 41; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kadir Sağdıç, [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66;İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014 §§ 66-73; basının sorumluluğuna ilişkin bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, §§ 47-48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 42, 43; Kadir Sağdıç, §§ 53, 54; İlhan Cihaner (2), §§ 60, 61).
39. Buna karşın somut olayda ilk derece mahkemesi, yedi kişinin yargılandığı bir davada, her bir sanık yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapmaksızın başvurucunun paylaşımının yapıldığı koşullara ve bağlamına temas etmeksizin ilgili paylaşımın hakaret suçunu oluşturduğu kanaatine varmış ve mahkûmiyet hükmü kurmuştur. İlk derece mahkemesi, davaya konu ifadelerin dile getirilme şekli ve nedenini, söylenen sözlerin arka planı olup olmadığını, kamusal bir tartışma ekseninde gerçekleşip gerçekleşmediğini gözetmeksizin bir değerlendirme yapmıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, B. No: 2014/5552, 26/10/2017 § 45). Mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibar hakkı arasında bir denge kurmaya çalışmamış; yalnızca soyut bir değerlendirmeyle söz konusu paylaşımların eleştiri ve düşünce özgürlüğü sınırlarını aştığını kabul etmiştir.
40. İncelenen başvurunun çözümlenmesinde gözönünde tutulması gereken ilk husus RedHack tarafından yayınlanan belgelerin Türkiye gündemini uzun süre meşgul ettiğidir. Kimi üniversitelerde yolsuzluklar yapıldığı ve bu yolsuzlukların kanıtı olduğu ileri sürülen belgelerin paylaşılmasının kamuoyunun oldukça dikkatini çektiği kuşkusuzdur. Yazılı ve görsel basında bu belgelerle ilgili onlarca haber yapıldığı, köşe yazıları yazıldığı belirtilmelidir. Dolayısıyla başvurucunun yaptığı paylaşımın kamusal bir tartışma ekseninde gerçekleştiği açıktır.
41. Somut olayla ilgili olarak gözönünde bulundurulması gereken ikinci husus müştekinin toplumsal konumudur. Müşteki, kamuoyu tarafından yakından tanınan ve takip edilen bir siyasetçi olup aynı zamanda olay tarihinde Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı konumundadır. Bu açıdan diğer insanlara nazaran kabul edilebilir eleştiri düzeyinin aktif bir siyasetçi olan müşteki açısından çok daha yüksek olduğu şüphesizdir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 61; Nihat Zeybekçi, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 38).
42. Başvurucunun cezalandırılmasına neden olan ifadenin; olgusal bazı unsurlarla desteklenmeye çalışılan öznel bir yorum olduğu, yani değer yargısı niteliği taşıdığı belirtilmelidir (olgusal iddia ve değer yargısı ayrımı için bkz. Cem Mermut, B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48). Nitekim incelenen başvuruda, basın mensupları, RedHack'in yayımladığı belgelerde yer alan yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak müştekiye birtakım sorular yöneltmişlerdir. Müşteki, yolsuzluk iddialarıyla ilgili bir yorum yapmamış, kamu kurumlarının internet sitelerinde yaşanan güvenlik zafiyetine değinmiştir. Başvurucu, cezalandırılmasına neden olan paylaşımında, müştekinin siyaseten üzerine düşenleri yapmaktan kaçındığını ifade etmek ve onu ağır bir şekilde eleştirmek maksadıyla Türk Dil Kurumu güncel sözlüğünde "utanması sıkılması olmayan" anlamında "arsız" ifadesini kullandığını belirtmiştir.
43. Başvurucunun sarf ettiği ifadenin sert bir üslup içerdiği kabul edilmekle birlikte -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin sıklıkla vurguladığı ve Anayasa Mahkemesinin de pek çok kararında benimsediği gibi- demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade hürriyeti, sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Bekir Coşkun,§ 52).
44. Bu itibarla ilk derece mahkemesi başvurucunun ifade özgürlüğü karşısında müştekinin şeref ve itibarının korunmasındaki üstün yararı gösterebilmiş değildir. Şikâyet edilen hapis cezası kararı ile Anayasa'nın 26. maddesinde koruma altında olan ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği sonucuna varılmıştır. Mahkemece ortaya konan gerekçenin ilgili ve yeterli kabul edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle başvuru konusu müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale değildir.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
46. 1. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucu, ihlalin tespiti ile birlikte 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir(Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
51. Başvurucunun sosyal medyada paylaştığı görüş nedeniyle mahkemeler tarafından hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesine ilişkin kararın gerekçesinin ilgili ve yeterli olmadığı, bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
52. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 4. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
53. İfade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesinin yeterli giderim sağladığı değerlendirildiğinden tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 4. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2015/380, K.2016/1746) GÖNDERİLMESİNE,
D. Tazminat talebinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.