TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SERKAN BAŞER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/15410)
|
|
Karar Tarihi: 30/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Muzaffer KORKMAZ
|
Başvurucu
|
:
|
Serkan BAŞER
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda uygun olmayan şartlarda
tutulma nedeniyle kötü muamele yasağının; ceza infaz kurumunda açık görüş,
kapalı görüş ve telefonla görüş haklarının sınırlandırılması ve haberleşme
araçlarının kullanımının yasaklanması nedenleriyle özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin; ceza infaz kurumunda sınavlara
girilememesi nedeniyle eğitim hakkının; gözaltı tedbirinin hukuki olmaması,
kanuni gözaltı süresinin aşılması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması,
tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması ve
tutukluluğa itirazların değerlendirilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 17/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından başvurucunun ceza infaz kurumunda
tecrit altında tutulma nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine
yönelik iddiasının kabul edilemez olduğuna, diğer temel hak ve özgürlüklerin
ihlal edildiğine yönelik iddiaların kabul edilebilirlik incelemesinin ise Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Fetullahçı
Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) içinde yer aldığı iddiasıyla
öğretmen olan başvurucu hakkında soruşturma başlatılmıştır.
9. Başvurucu, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının
talimatıyla 2/5/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanması istemiyle Antalya 4. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir.
11. Hâkimlik başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan 5/5/2016 tarihinde tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili
kısmı şöyledir:
"...Şüpheliler A.D., F.T. ve Serkan
Başer'in üzerlerine atılı Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu işlediklerine
dair şüpheli A.D. isimli şahsın telefonda Fikret bey T ismiyle kaydı geçen
yazışma içerikleri, H.K. isimli kişinin evinde ele geçen ve söz konusu derneğe
ait bilgisayarların kırık hard diskleri, şüpheli Serkan'ın beyanında söz konusu
hard disklerin birinin yanlışlıkla kırıldığını diğerlerinin ise öğrenci
bilgilerinin bilinmemesi için kırdığını beyan etmesi, ancak şüphelinin dernekte
öğretmen olmasına rağmen tek başına alacağı bir insiyatifle bilgilerin ele
geçirilmemesi için kırmasının hayatın olağan akışına aykırı oluşu, şüpheli H.K.
isimli kişinin hakimlik ve savcılık ifade beyanları, şüpheli M.Ö.'ün beyanı,
müştekiler E.G. ve K.U.'nun beyanları, teşhis tutanakları, kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin mevcudiyeti ve yukarıda
açıklanan beyanlara göre şüphelilerin delilleri ortadan kaldırma uğraşları
dikkate alındığında delillerin karartılma ihtimali, atılı suçun CMK 100/3-a -11
hükmünde sayılan suçlardan olması sebebiyle var sayılan kaçma saklanma ihtimali
dikkate alınarak bu aşamada adli kontrol tedbirlerine başvurulmasının yetersiz
nitelik taşıyıp şüphelinin alması muhtemel cezaya nazaran tutuklama tedbirinin
ölçülü olacağı değerlendirilmesi ile CMK 100 ve devam hükümleri uyarınca
yapılan değerlendirme neticesinde Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının vaki
talebinin kabulü ile şüphelilerin ayrı ayrı tutuklanmalarına ... [karar verildi.]"
12. Başvurucu; tutuklama kararına ve tutukluluğun
devamına yönelik kararlara müteaddit defa itiraz ettiğini, son olarak Antalya
2. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutukluluk hâlinin devamına dair 29/12/2016 tarihli
kararına karşı süresinde itirazda bulunduğunu ancak Sulh Ceza Hâkimliğince
herhangi bir cevap verilmediğini belirtmiştir.
13. UYAP üzerinden yapılan incelemede Antalya 2. Sulh
Ceza Hâkimliğince 29/12/2016 tarihinde başvurucu hakkında verilen tutukluluk
hâlinin devamına dair karara karşı başvurucunun 4/1/2017 tarihli dilekçesiyle
itiraz ettiği görülmektedir. Buna karşılık anılan itiraza ilişkin olarak
herhangi bir karar verildiği tespit edilememiştir.
14. Başvurucu 17/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
15. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı 6/2/2017 tarihli iddianame
ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası
açmıştır.
16. İddianamede, başvurucunun ByLock isimli
programı kullandığına yönelik tespite ve örgütün Antalya yapılanmasında yer
aldığına ilişkin tanık beyanlarına dayanıldığı görülmüştür.
17. Antalya 8. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) iddianameyi
kabul etmiş ve E.2017/117 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşamasına
başlamıştır.
18. Mahkeme 25/4/2018 tarihinde, başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
19. Başvurucunun istinaf talebi, Antalya Bölge Adliye
Mahkemesi 2. Ceza Dairesi tarafından esastan reddedilmiştir.
20. Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuş
olup yargılama temyiz aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No:
2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39; Fatih Dokur, B. No: 2017/32217,
24/5/2018, §§ 14-16; Kamil Erdoğan, B. No: 2017/4023, 19/4/2018, §§ 19,
20.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 30/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu; tutukluluğunu geçirdiği ceza infaz
kurumunda koğuş kapasitesini aşan sayıda kişiyle beraber tutulduğunu ve koğuşta
sağlıklı bir ortam bulunmadığını belirterek uygun olmayan bu koşullar nedeniyle
yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun ceza infaz kurumunda uygun olmayan şartlarda kalmaya dair
şikâyetlerinin özü, kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin olup bu
nedenle mezkûr iddialar kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmiştir.
26. Bununla birlikte 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı
İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun 4. maddesinin birinci fıkrası uyarınca infaz
hâkimliklerinin görevleri arasında hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları
ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, buralarda
barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin
sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve
tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem
veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak da
sayılmıştır. Bahsi geçen bu hukuk yolu, başvurucunun şikâyetleri açısından
erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ile makul ölçüde bir başarı imkânı
sunmaktadır (Kamil Erdoğan, § 51; İlker Deniz Yücel, B. No: 2017/16589, 28/5/2019,
§ 142).
27. Somut olayda başvurucunun 4675 sayılı Kanun'un 4. maddesinde
öngörülen kanun yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu görülmüştür.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Ceza İnfaz Kurumundaki
Uygulamalar Nedeniyle Haberleşme Hürriyeti ile Özel Hayata ve Aile Hayatına
Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda
açık ve kapalı görüş ile telefonla görüşme haklarına kısıtlamalar
getirildiğini, ayrıca mektup, faks gibi haberleşme araçlarının kullanımının
yasaklandığını belirterek bu nedenlerle haberleşme hürriyeti ile özel hayata ve
aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin
gerekçe ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276,
9/1/2014, §§ 19, 20).
32. Somut olayda başvurucu, özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddialarını bilgi ve
belge sunmadan soyut bir şekilde ileri sürmüş; anılan şikâyetlerle ilgili
olarak herhangi bir hukuki sürecin yaşanıp yaşanmadığını da belirtmemiştir.
33. Bu nedenlerle başvuruya konu ihlal iddialarıyla
ilgili deliller sunarak iddialarını kanıtlamak ve hangi Anayasa hükmünün ihlal
edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle iddialarını ortaya koymak
yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen somut olayda bu yükümlülüğün
başvurucu tarafından yerine getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Eğitim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu, kamu görevine girmek istediğini ancak
6/2/2018 tarihli ve 7083 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler
Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun'a
dayalı olarak tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda merkezî sınavlara girişine
izin verilmediğini belirterek bu nedenle eğitim hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
37. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında eğitim
hakkının; yükseköğrenim seviyesini de kapsadığına (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 28; İhsan Asutay, B. No: 2012/606,
20/2/2014, § 36), belli bir zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına etkili bir
biçimde erişimin sağlanmasını güvence altına aldığına (Mehmet Reşit Arslan
ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 68) ve kamu otoritelerine
bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe şeklinde bir negatif ödev
yüklediğine (Adem Öğüt ve diğerleri, B. No: 2014/20527, 22/11/2017,§ 44;
Yüksel Baran, B. No: 2012/782, 26/6/2014, § 36) karar vermiştir.
38. Tutuklu ve hükümlülerin eğitim hakkına yönelik
değerlendirmelerde tutuklu ve hükümlüler açısından ceza infaz kurumunda
bulunmanın doğal ve kaçınılmaz sonuçları gözönünde tutulmalıdır. Ceza infaz
kurumlarının işlevi ve amacı kapsamında tutuklu ve hükümlülerin hakları ceza
infaz kurumuna girmekle zaten sınırlanmıştır. Eğitim hakkı için de aynı
değerlendirme mümkündür (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, § 73).
39. Öte yandan Anayasa'nın 42. maddesi de devlete ceza
infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülere eğitim öğrenim imkânı
sağlanması yönünde pozitif bir yükümlülük yüklememiştir (Mehmet Reşit Arslan
ve diğerleri, § 71). Anayasa'da anılan şekilde bir pozitif yükümlülük
bulunmamasına karşın ilgili mevzuatta yer verilen düzenlemeler çerçevesinde
devlet, ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülerin birtakım eğitim
faaliyetlerine devam edebilmesine imkân tanımıştır. Bu kapsamda 7083 sayılı
Kanun öncesi dönemde tüm tutuklu ve hükümlüler için geçerli olan yasal rejim
çerçevesinde, ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülerin bazı merkezî
sınavlara katılabilmelerine imkân verecek düzenlemeler yapılmıştır (Fatih
Dokur, § 24).
40. Ancak kanun koyucu, 7083 sayılı Kanun ile yaptığı düzenlemeyle
terör suçları sebebiyle tutuklu veya hükümlü olarak ceza infaz kurumunda
bulunanların olağanüstü hâl süresince ve ceza infaz kurumlarında
barındırıldıkları süre boyunca ülke genelinde uygulanan merkezî sınavlara
girişlerini yasaklamıştır (Fatih Dokur, § 25). Başvurucu da bu
yasaklayıcı hükme dayalı işlemler nedeniyle merkezî sınavlara katılamamıştır.
41. Anayasa’nın 42. maddesinin devlete ceza infaz
kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülere eğitim öğrenim imkânı sağlanması
yönünde pozitif bir yükümlülük yüklemediği de gözönünde bulundurulduğunda ceza
infaz kurumlarında terör suçlarından tutuklu ve hükümlü olarak bulunan
kişilerin merkezî sınavlara katılmalarına imkân tanıyıp tanımamak kanun
koyucunun takdirinde olan bir husustur (Fatih Dokur, § 27).
42. Bu nedenle mevcut başvurunun kendine has koşulları
altında terör suçlarından tutuklu olarak ceza infaz kurumunda bulunan
başvurucunun merkezî sınavlara girmesine izin verilmemesinin başvurucunun
eğitim hakkını ihlal ettiğinden söz etme olanağı yoktur (benzer yöndeki
değerlendirme için bkz. Fatih Dokur, § 28).
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
D. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltı
Tedbirinin Hukuka Aykırı Olduğuna ve Kanuni Gözaltı Süresinin Aşıldığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
44. Başvurucu, şartları oluşmadığı hâlde gözaltına
alınmasının hukuki olmadığını ve kanuni gözaltı süresinin aşıldığını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
45. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
46. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı
süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu
iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061,
8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§
53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§
141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015,
§§ 34-47).
47. Somut olayda başvurucunun gözaltı tedbirinin hukuki
olmadığına ve kanuni gözaltı süresinin aşıldığına ilişkin iddialarıyla ilgili
olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Soruşturma
Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
49. Başvurucu, tutuklanmasına dayanak teşkil eden
soruşturma dosyası üzerinde gizlilik kararı bulunduğunu ve bu nedenle
tutukluluk durumuna etkili bir şekilde itiraz edemediğini belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
50. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
51. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun,
hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
52. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın
19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
53. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanması durumlarının kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına
karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini incelemiş ve soruşturma
sürecinde, tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurların başvurucuya
bildirilmiş olması durumunda bu şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Günay Dağ ve diğerleri,
§§ 168-176; Hidayet Karaca, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 248-257). Somut olay bakımından
soruşturma dosyası incelendiğinde tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel
unsurların başvurucuya bildirildiği ve tutukluluk durumuna karşı itirazlarını
sunma konusunda yeterli imkânın tanındığı anlaşıldığından anılan kararlardan
ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
55. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller
olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma
tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını belirterek bu
nedenlerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
56. Bakanlık görüşünde; başvurucu yönünden suç şüphesinin
varlığını doğrulayan belirtilerin soruşturma dosyası kapsamında bulunduğu,
tutuklama nedenlerinin varlığı ve tutuklamanın ölçülü olduğu yönündeki
değerlendirmelerin de temelsiz olmadığı belirtilmiştir.
b. Değerlendirme
57. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
58. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
59. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (bkz. § 25). Bu itibarla başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel
İlkeler
60. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate
alınacak genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No:
2016/40170, 16/11/2017, §§ 110-124.
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
61. Başvurucu, FETÖ/PDY'nin mensubu olduğu iddiasıyla
yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
62. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
63. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ve ilk
derece mahkemesinin mahkûmiyet kararında başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi
aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasını
kullandığı belirtilmiştir (bkz. § 16).
64. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının
özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya
kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma
makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak
değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 106, 267; M.T. [GK], 2018/10424,
4/6/2020, §§ 112-116). Bu itibarla somut olayda soruşturma makamlarınca ve
tutuklama tedbirine karar veren yargı mercilerince FETÖ/PDY üyesi olmakla
suçlanan başvurucunun bu yapılanma tarafından örgütsel iletişimin sağlanması
için oluşturulan bir haberleşme ağı olan ByLock uygulamasını mobil
telefon hattı üzerinden 26/8/2014 tarihinden 19/2/2016 tarihine kadar toplamda 22.879
internet bağlantı iletişim sorgu kaydı oluşturacak şekilde kullanmasının somut
olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak
kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir
tutum olarak değerlendirilemez. Öte yandan başvurucunun örgütün Antalya
yapılanmasında yer aldığına ilişkin tanık beyanlarının somut olayın koşullarına
göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi de temelsiz
ve keyfî bir tutum olarak görülemez (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 75).
65. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
66. FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY'nin yüz
elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası
ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi
tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük
ölçüde kolaylaştıracaktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yıldırım
Ataş, B. No: 2014/4459, 26/10/2016, § 60; Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
67. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı
terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirme için Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2), § 148).
68. Somut olayda Antalya 4. Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı
terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, kaçma şüphesine ve delillerin
karartılması ihtimaline, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına
ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan
katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 11).
69. Dolayısıyla somut olayın yukarıda belirtilen özel
koşulları ile Antalya 4. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği
birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına
atfen- kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin
olduğu söylenebilir.
70. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
71. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle
FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi)
de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
72. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Antalya 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu
söylenemez.
73. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Tutukluluğun
Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
74. Başvurucu, uzun süre tutuklu kalması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
75. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
76. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen
azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise -hüküm kesinleşmemiş olsa da- 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet
Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
77. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra
25/4/2018 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna
uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan
başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
78. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
5. Tutukluluğa
İtirazların Değerlendirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
79. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin
kararlara yasal süreleri içinde yaptığı itirazlara cevap verilmediğini,
itirazları hakkında herhangi bir kararın kendisine tebliğ edilmediğini ileri
sürmüştür.
80. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
81. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (k) bendi yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama ve tutuklama
işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları
durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine
imkân sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla tahliyesine karar verilmiş ya da hükümlü hâle gelmiş başvurucular
yönünden asıl dava sonuçlanmamış da olsa anılan yolun tüketilmesi gereken
etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (tahliye olmuş başvurucular
yönünden bkz. Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar
Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40;hükümlü hâle gelmiş
başvurucular yönünden bkz. Özgür Arıbaş, B. No: 2015/2394, 31/10/2018,
§§ 57-60). Somut olayda başvurucunun bu kapsamda kalan iddiaları bakımından
anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1.Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
4. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Gözaltı tedbirinin hukuka aykırı olması ve kanuni
gözaltı süresinin aşılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Tutukluluğa itirazların değerlendirilmemesi nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 30/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.