TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DERYA KARAHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/16596)
|
|
Karar Tarihi: 10/2/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Fatma Burcu NACAR YÜCE
|
Başvurucu
|
:
|
Derya KARAHAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa GENÇALİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, istinaf başvurusunun süre yönünden
reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 16/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, I. Bankasında işçi olarak 2012 ile 2013
yılları arasında çalışmış ve fazla çalışma ücretleri ödenmeden başvurucunun iş
akdi feshedilmiştir.
9. Başvurucu, Uşak 2. İş Mahkemesinde (Mahkeme) 14/7/2015
tarihinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 7.000 TL fazla mesai ücreti
alacağının tahsili istemiyle dava açmıştır.
10. Mahkeme 4/8/2016 tarihli kararı ile davanın kısmen
kabulüne ve 2.058 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek, bankalarca
uygulanan en yüksek mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya
ilişkin talebin reddine karar vermiştir.
11. Mahkemenin 4/8/2016 tarihli hüküm celsesi tutanağında
ve gerekçeli kararında, kanun yolu ve süresiyle ilgili olarak "...davacı
vekili yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda, kararın tebliğ tarihinden
itibaren 2 (iki) haftalık süre içerisinde İzmir Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde
istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen
anlatıldı." ibaresi yazılmıştır.
12. Gerekçeli karar 7/11/2016 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiş, başvurucu kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süresi
içinde (onuncu gün), 17/11/2016 tarihinde istinaf başvurusunda bulunmuştur.
13. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) 7. Hukuk Dairesi
16/12/2016 tarihli kararı ile istinaf dilekçesinin sekiz günlük yasal süre
geçirildikten sonra verildiği gerekçesiyle istinaf başvurusunu süre yönünden
uyuşmazlık konusu miktar itibarıyla temyiz yolu kapalı olmak üzere
reddetmiştir.
14. Nihai karar başvurucuya 19/1/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 16/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. Hüküm tarihinde yürürlükte olan 30/1/1950 tarihli ve
5521 sayılı mülga İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şu şekildedir:
"İş mahkemelerince verilen nihaî
kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Şu kadar ki, para ile
değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararlar hariç, miktar veya değeri
üç bin Türk lirasını geçmeyen davalar hakkındaki nihaî kararlar kesindir.
İstinaf yoluna başvurma süresi, karar
yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş
ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür."
17. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun dava tarihi itibarıyla yürürlükte olan 345. maddesinin birinci
fıkrası şu şekildedir:
"İstinaf yoluna başvuru süresi iki
haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye
başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri
saklıdır."
18. 6100 sayılı Kanun'un "Hükmün kapsamı"
kenar başlıklı 297. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şu
şekildedir:
"Hüküm 'Türk Milleti Adına' verilir
ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
…
ç) Hüküm sonucu, ... varsa kanun yolları
ve süresini.
…"
B. Uluslararası Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde,
görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye
erişim hakkının Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir
parçası olduğunu (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07,
16/6/2009, § 52), bu kapsamda herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili
her türlü iddiasını bir mahkeme veya yargı önüne getirme hakkının güvence
altına alındığını (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70,
21/2/1975, § 36), Sözleşme'nin 6. maddesinde, mahkeme kararlarına karşı kanun
yolu başvurusunda bulunma hakkının güvence altına alınmadığını, ancak devletin
kendi takdirine bağlı olarak taraflara kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı
tanıması durumunda, kanun yolu başvurusunu inceleyen mahkeme önünde uygulanan
muhakeme usulünün bu ilkelere uygun olması gerektiğini belirtmiştir (Delcourt/Belçika,
B. No: 2689/65, 17/1/1970, § 25).
21. AİHM, mahkemeye erişim hakkına yönelik birtakım
sınırlandırmaların kabul edilebileceğini ancak sınırlamaların meşru bir amaca
yönelik olmadığı veya kullanılan yöntem ile ulaşılması hedeflenen amaç arasında
makul bir orantılılık ilişkisinin bulunmadığı durumlarda, kısıtlamaların
Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasına uygun olmayacağını belirtmiştir (Ashingdane/Birleşik
Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57).
22. AİHM; ulusal hukuk kurallarını yorumlama görevinin
yerel mahkemelere ait olduğunu, AİHM'in rolünün bu yorumların Sözleşme ile
uyumluluğunu denetlemekle sınırlı olduğunu, bu durumun kanun yolu başvurusunda
öngörülen süre sınırlamaları ile ilgili yapılan yorumlar açısından da geçerli
olduğunu, süreye ilişkin kuralların adaletin ve özellikle de yasal kesinliğin
düzgün şekilde uygulanmasını amaçladığını (Pérez De Rada Cavanilles/İspanya,
B. No: 28090/95, 28/10/1998, §§ 43, 45), bununla birlikte mahkemelerin usul
kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek
aşırı şekilcilikten ve usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu
doğurabilecek aşırı esneklikten kaçınmaları gerektiğini belirtmiştir (Walchli/Fransa,
B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 10/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
iddiaları
24. Başvurucu, davanın kısmen kabulüne ilişkin hukuka
aykırı karara karşı istinaf isteminin süre yönünden reddedilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün istinaf itirazlarının BAM tarafından
incelenmemesine yönelik olması nedeniyle ihlal iddialarının adil yargılanma
hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
28. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini
belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B.
No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
29. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 52).
30. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına
yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun
yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel
hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir mahkeme
kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına almamakla
birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına
başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı
kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten, B. No:
2015/1950, 22/2/2018, § 37).
31. Somut olayda, istinaf başvurusunun süre yönünden
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
32. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
33. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
34. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
35. Başvuru konusu olayda, başvurucunun istinaf
başvurusunun 5521 sayılı mülga Kanun'un 8. maddesinde öngörülen sürede
yapılmadığı gerekçesiyle reddedildiği anlaşılmaktadır. Buna göre BAM'ca verilen
süreden ret kararı ile yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
36. Yargı kararlarının tabi kılınacakları bir kanun yolu
incelemesi neticesinde ortadan kaldırılma ihtimalinin hukuk düzeni içinde
sürekli olarak gündemde tutulması hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleriyle
bağdaşmaz. Yargılamaların sürüncemede kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların
mümkün olan en kısa süre içinde nihai çözüme kavuşturulmasını, hukuk aleminde
etki ve sonuçlarını doğurması beklenen kesin hükmün bir an önce teminini
sağlamak düşüncesiyle yargı kararlarına karşı üst mahkemeler nezdinde yapılması
öngörülen kanun yolu başvuruları kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır. Bu
itibarla kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması,
yukarıda belirtilen sakıncaları bertaraf ederek hukuki güvenlik ve istikrarın
sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet eder (Ertuğrul Dalbaş, B.
No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).
iii. Ölçülülük
37. İstinaf başvurusunun süre yönünden reddi nedeniyle
başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve
başvurucuya ağır bir yük getirip getirmediği hususlarının değerlendirilmesi
gerekir.
(1) Genel İlkeler
38. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin
zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının
mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
39. Somut olayda elverişlilik ve gereklilik ilkeleri
yönünden tartışılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır. Asıl üzerinde
durulması gereken, müdahalenin orantılı olup olmadığıdır.
40. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli
sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki
belirlilik ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ancak mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı
olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle
kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel
olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz.
İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
41. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin
işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve
sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Kanun koyucu, devlet
organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları ve hangi mercilere
başvuracağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgiye sahip
olmalarını sağlayarak dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini
bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı
bir şekilde kullanmaları amaçlanmıştır (Kommersan Kombassan Mermer Maden
İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114,
20/1/2016, § 50).
42. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için
öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya
da hatalı hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına
başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul
etmek gerekir (Garanti Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 42).
43. Anayasa Mahkemesi birçok başvuruda, derece
mahkemelerince gösterilen kanun yolu süresine güvenerek hareket eden
başvurucuların derece mahkemelerince oluşturulan hukuki belirsizliğe katlanmak
zorunda bırakılmasının ölçülü olmadığı, dolayısıyla mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Başvuru konusu olaya benzer nitelikteki S.K. (B. No: 2015/2438, 19/4/2018) başvurusunda, iş mahkemesi kısa ve
gerekçeli kararında temyiz süresini kararın tebliğinden itibaren on beş gün
olarak göstermiş; başvurucu bu süreye güvenerek kararın tebliğinden itibaren on
beş günlük süre içinde hükmü temyiz etmiştir. Mahkemenin temyiz isteminin
süreden reddine dair ek kararı, Yargıtayca iş mahkemesi kararlarına karşı
temyiz süresinin tefhim veya tebliğden itibaren sekiz gün olduğu, temyiz
isteminin ise süreden sonra yapıldığı belirtilerek onanmıştır. Anayasa
Mahkemesi; bu başvuruda başvurucunun kendisine tanınan on beş günlük süreye
güvenerek hareket ettiği, kararda belirtilen sürenin başvurucuyu yanılttığı ve
hukuki belirsizlik yarattığı, Mahkemenin yanıltması sonucu ortaya çıkan
belirsizliğe başvurucunun katlanmak zorunda bırakılmasının ölçülü olmadığı,
dolayısıyla mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
44. Başvurucu, Mahkemenin gerekçeli kararında belirtilen
istinaf süresi içinde istinafa başvurduğunu ancak BAM Dairesinin gerekçeli
kararda gösterilen süre yerine kanunda öngörülen istinaf süresini dikkate
alarak istinaf istemini reddettiğini ve istinaf hakkının elinden alındığını
belirtmiştir.
45. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele,
başvurucunun istinaf başvurusunun süre koşulu gerekçe gösterilerek istinaf
incelemesinin yapılmamasının mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale
oluşturup oluşturmadığıdır.
46. Başvuru konusu olay tarihinde yürürlükte bulunan 5521
sayılı mülga Kanun’un 8. maddesi gereği iş davalarında kararın tefhimden
itibaren sekiz gün içinde temyiz edileceği öngörülmüştür. 6100 sayılı Kanun'un
345. maddesinin birinci fıkrasında ise istinaf yoluna başvuru süresinin iki
hafta olduğu, bu sürenin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren işlemeye
başlayacağı, istinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümlerinin
saklı olduğu belirtilmiştir.
47. Usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm
kısmında kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğu, tarafların karara
karşı öngörülen kanun yolunu etkili ve işlevsel bir şekilde kullanmaları
açısından önem arz etmektedir.
48. Başvuru konusu olayda, Mahkemenin kısa kararı
başvurucunun yüzüne tefhim edilmiş; karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan
yasal düzenleme gereği istinaf yoluna başvurma süresi -kararın tefhiminden
itibaren sekiz gün olmasına rağmen- Mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında
kararın tebliğinden itibaren iki hafta olarak gösterilmiştir (bkz. § 11).
Başvurucu, mahkeme kararında kendisine tanınan ve gerekçeli kararın tebliğinden
itibaren başladığı belirtilen iki haftalık süreye güvenerek hareket etmiştir
(bkz. § 12). BAM, sekiz günlük yasal sürede yapılmadığını belirterek istinaf
başvurusunu reddetmiştir (bkz. § 13).
49. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında somut olaya
bakıldığında, başvurucunun Mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında belirtildiği
üzere, mahkeme kararını tebliğ aldığı tarihten itibaren kısa ve gerekçeli
kararda gösterilen süre içinde istinaf başvurusunda bulunmasının -Mahkemenin
kanun yolu ve süresini taraflara doğru gösterme yönündeki yükümlülüğü gözönüne
alındığında- makul görülmesi gerektiği, kanun yoluna başvuru süresinin Mahkeme
tarafından hatalı gösterilmesinin sonuçlarına katlanmak zorunda bırakılmasının
başvurucu üzerinde ağır bir yüke sebep olduğu, başvurucunun katlanmak zorunda
kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla orantısız olduğu, dolayısıyla
müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvurucu; ihlalin tespitine, yeniden yargılama
yapılması ile 10.000 TL maddi ve 25.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
53. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir
(Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
54. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
55. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki
kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama
sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır.
Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü,
ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle
yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere
gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
56. İncelenen başvuruda, Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin BAM
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
57. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk
Dairesine gönderilmesini sağlamak üzere Uşak 2. İş Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
58. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından başvurucunun
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
amacıyla İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesine gönderilmek üzere Uşak
2. İş Mahkemesine (E.2015/274, K.2016/287) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 10/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.