TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
METİN KARAHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/16972)
|
|
Karar Tarihi: 11/9/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Metin
KARAHAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Fatma
KALSEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul
süreyi aşması, tutukluğa ilişkin incelemelerin duruşmasız olarak yapılması, bu
incelemeler sırasında alınan savcılık görüşünün bildirilmemesi ve soruşturma
dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının, soruşturma aşamasındaki bir kısım işlemler nedeniyle de adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Tunceli
Cumhuriyet Başsavcılığınca (Savcılık) yürütülen bir soruşturma kapsamında
12/2/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
8. Başvurucunun 15/2/2016 tarihli Savcılık ifadesi şöyledir:
"... 2011 yılında Antalya da inşaatta
tanıştığım N. isimli arkadaşın beni Hozat'ta yaz sezonunda çalışmam üzere
çağırdı. Ben 2011 yılından beri yaz dönemlerinde Hozat'a ekibimle birlikte
çalışmaya geliyordum. Jandarmadaki ifademde ayrıntılı şekilde anlattığım gibi
Hozat'ta 2015 yılı yaz döneminde PKK isimli terör örgütünün elemanlarıyla
tanıştım, ilk olarak örgüte ifadem de beyan ettiğim E.Ç. ve diğer kişilerle
erzak götürdüm. Bundan sonra örgüt sürekli taleplerde bulundu. Bu taleplerden
biri de örgüt mensubu M.K.nın
Hozat'tan alınıp Diyarbakır ili Seyrantepe Mahallesine bırakması talebiydi.
Örgüte yardım eden ve şuanda tutuklu bulanan E.Ç. beni
534 ... 62 numaralı telefondan aradı ve Koru Köyüne gelmemi istedi. Bende
kendime ait olan ancak devrini üzerime almadığım 44 D 511 plakalı aracım ile çaytaşı Köyü üzerinden Koru Köyüne gittim. Koru Köyündeki
boş olan okulun yanına gittiğimde E.Ç.nin yanında
Munzur Kod/Ad C.S.. Bahoz
Kod/Ad H.D. ve Dijvar Kod/Ad ismini bilmediğim ancak
Batmanlı olduğunu bildiğim örgüt üyeleriyle beni beklediğini gördüm. Yanlarında
durduğumda Munzur Kod/Ad C.S. bana Diyarbakır'a ne zamarı
gideceğimi sordu, bende yarın gideceğimi söyledim. O da bana sonradan M.K
olduğunu öğrendiğim örgüt mensubunun yeni katılım olduğunu ancak uyum
sağlayamadığını bu nedenle Diyabakır'a götürülmesi
gerektiğini ve o gün götürmemi istedi. Bende işlerim olduğu için ancak yarın
götürebileceğimi söyledim. Bunun üzerine bugün bu istediğimi yerine getirmezsen
seni Hozat'ta yaşatmam diyerek beni tehdit etti. Yanında bulunan örgüt mensubu
H.D. elinde bulunan tüfeği doldurup bana doğrulttu, bu esnada E.Ç. istenilen
şeyin yerin getirilmesini kendisinin benim işlerimi takip edeceğini söyledi,
bende mecburen kabul ettim ve tek başına ilçe merkezine döndüm. İlçe merkezinde
E.Ç. ve D.Y. ile D. ait kafede buluştuk. D.Y. burada bana bu işi kendisine
verdiklerini ancak benim Diyarbakır'a sürekli gidip geldiğimi bildiği için beni
önerdiğini söyledi ve yarın saat 9.00- 10.00 sıralarında örgüt mensubunu
görüşme yaptığımız yere getireceklerini buradan alıp Diyarbakır'a götürmem
gerektiğini söyledi. Ben o gün eve gidip uyudum. Sonraki gün sabah uyandım,
buluşma yerine gitmeden önce D.Y.yi
arayarak çıkış yaptığımı örgüt mensubunu Koru Köyüne götürmelerini istedim.
Saat 11.00 sıralarında buluşma noktasına vardım burada C.S. ile H.D. beni
bekliyordu. Bir süre burada oturduktan sonra Dijvar
Kod isimli şahıs M.K.yı Aliboğazı deresi tarafından yürüyerek yanımıza getirdi.
C.S. burada önceki tehditlerini tekrar sıraladı bunun üzerine ben M.K.yı ön koltuğa alarak önce
Hozat'a buradan Pertek üzeri Elazığ'a, Elazığ Maden-Ergani üzeri Diyarbakır'a
doğru yola çıktım. Yolda M.K. bana zaza olup
olmadığımı sordu, bende zaza olduğumu söyledim. Bunu
yaptığım telefon konuşmalarımdan anlamış. Diyarbakır girişi Seyrantepe
yakınlarında sanayi civarında arkadan gelen polis ekibi bana durmamı anons
etti. Bende sol şeritte olduğum için sağ şeride geçmem 150-200 metre sonra
mümkün oldu. Sağ şeritte durduğumda yanımda bulunan M.K. ile araçtan aşağı
indik, polis kimliklerimizi istedi. Ben kimliğimi verdim. M.K. kimliğinin
yanında olmadığını söyledi, bunun üzerine polisler bizi ekip aracına bindirmek
istedi. Bu esnada M.K. kaçmaya başladı. Kısa bir kovalamacadan sonra gözden
kayboldu. Polisler bana onun kim olduğunu sordular, bende tanımadığımı yolda
aldığımı söyledim. Evrak eksikliğinden dolayı bana idari para cezası kestiler.
Olay yukarıda anlattığım şekilde oldu. Hozat'ta bulunduğum esnada örgüte yardım
eden kişilerin E.Ç., D.Y., A.E. ve Pertek'te bulunan M.A.C. ile F.K. olduğunu
biliyorum. Hozat Aliboğazı tarafında ifademde beyan
ettiğim Munzur Kod/Ad C.S., Bahoz Kod/Ad H.D. ve Dijvar Kod/Ad ismini bilmedi örgüt mensupların tanıyorum.
Bunun dışında herhangi bir öğüt mensubuyla görüş olmadı. Ben PKK isimli terör
örgütüne yardım eden E.Ç., D.Y. ve A.E.nin yardımın
nerede nasıl ve kiminle yapıldığını ifademde ayrıntılı şekilde anlattım, ben müsnet suçları örgütün baskısı ve tehditleri altında
yaptım. Uzerime atılı suçları bu şekilde kabul ederim
ve pişmanım."
9. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanma
talebiyle Savcılıkça Hozat Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Başvurucu,
sorgu sırasındaki ifadesinde kollukta ve Savcılıkta verdiği beyanlarını tekrar
ettiğini belirtmiştir.
10. Hozat Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 15/2/2016 tarihinde,
başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklama tedbiri
uygulanmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Üzerine atılı suçu işlediklerine
dair kuvvetli suç şüphesinin bulunması, şüphelilerin üzerine atılı suçun CMK'nın 100 vd. maddesinde tanımlanan suç olması,
şüphelilerin kaçma şüphesinin bulunması, delilleri yok etme, gizleme,
değiştirme şüphesinin bulunması, mevcut delil durumu da birlikte
değerlendirilerek şüphelilerin CMK'nın 100 ve devamı
maddeleri gereğince tutuklanmasına"
11. Hozat Sulh Ceza Hâkimliği 15/11/2016 tarihinde Savcılığın
talebi üzerine yaptığı incelemede "atılı
suçun CMK'nun 100/3 maddesinde sayılan suçlardan
olması, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların mevcudiyeti ve tüm
dosya kapsamı dikkate alınarak" gerekçesiyle başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
12. Başvurucu, tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara itiraz
etmiş, itiraz Hozat Sulh Ceza Hâkimliğinin 12/12/2016 tarihli kararı ile
reddedilmiştir.
13. Anılan karar 2/1/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
14. Başvurucu 1/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Savcılık tarafından yürütülen soruşturma sonucunda
hazırlanan 6/2/2018 tarihli iddianameyle başvurucunun silahlı terör örgütüne
üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle dava açılmıştır.
16. Başvurucu ile toplam otuz yedi şüpheli hakkında düzenlenen
iddianamede, başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin olarak;
i. Silahlı terör örgütü PKK/KCK'nın
kırsal alanda faaliyet gösteren örgüt mensuplarına erzak ve malzeme temin
etmesi,
ii. Silahlı terör örgütü üyeleri ile örgütün üstlenme
noktalarında birçok defa irtibat sağlayarak görüşmesi,
iii. Örgüte finansman için Hozat ilçesinde yer alan kişilerden
para toplaması ve elde ettiği parayı örgüte ulaştırması,
iv. İlçe merkezinde esnaf olarak faaliyet gösteren kişilerin
örgüt mensupları ile görüşmelerine aracılık etmesi, temin etmiş olduğu
araçlarla örgüt mensuplarını bir yerden başka bir yere taşıyarak ulaşımlarını
sağlaması,
v. Önceki tarihlerde ölen örgüt mensuplarının mezarlarını imar
etmesi olgularına dayanıldığı görülmüştür.
17. Tunceli 2. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 14/3/2018 tarihli
kararla iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/57 sayılı dosyası
üzerinden görülen davada, 6/4/2018 tarihli tensip incelemesiyle birlikte
başvurucunun "isnat olunan suçlara
ilişkin olarak sanıkların soruşturma aşamasındaki ifadeleri, tanık beyanları,
tüm dosya kapsamı hep birlikte gözetildiğinde somut delillere dayalı kuvvetli
suç şüphesinin bulunması, sanıkların kaçacaklarına ilişkin olarak somut
delillere dayalı kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması, sanıklara yüklenen suçlara
ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırları, sanıklara isnat
olunan suçların CMK'nun 100/3-11 hükmünde öngörülen
katalog suçlardan oluşu, sanıklara yüklenen suçlara ilişkin olarak somut
delillere dayalı kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunduğu noktada CMK'nun 100/1-2 hükmünde yer alan diğer tutuklama
nedenlerinin bulunduğunun kabulüne olanak bulunması, sanıkların tutuklu kaldığı
süre, savunmaları mahkememizce tespit edilmeyen sanıklar hakkında CMK'nun 109. maddesinde belirtilen adli kontrol tedbirinin
bu aşamada yetersiz kalacağı nazara alınarak ve ayrıca tutuklama tedbirinin bu
aşamada sanıklarıntutuklu kaldığı süreye nazaran
Anayasanın 13. maddesi kapsamında ölçülü olduğu" gerekçesiyle
tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
18. Tunceli 2. Ağır Ceza Mahkemesi 17/7/2018 tarihinde yapılan
ilk duruşmada "isnat olunan suçlara
ilişkin olarak sanık savunmaları, tanık beyanları, arama elkoyma
tutanakları ve tüm dosya kapsamı hep birlikte gözetildiğinde somut delillere
dayalı kuvvetli suç şüphesinin bulunması, sanıkların kaçacaklarına ilişkin
olarak somut delillere dayalı kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması, sanıklara
yüklenen suçlara ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırları,
sanıklara isnat olunan suçların CMK'nun 100/3-11
hükmünde öngörülen katalog suçlardan oluşu, sanıklara yüklenen suçlara ilişkin
olarak somut delillere dayalı kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunduğu noktada CMK'nun 100/1-2 hükmünde yer alan diğer tutuklama
nedenlerinin bulunduğunun kabulüne olanak bulunması, sanıkların tutuklu kaldığı
süre, sanıklar hakkında CMK'nun 109. maddesinde
belirtilen adli kontrol tedbirinin bu aşamada yetersiz kalacağı nazara alınarak
ve ayrıca tutuklama tedbirinin bu aşamada sanıkların tutuklu kaldığı süreye
nazaran Anayasanın 13. maddesi kapsamında ölçülü olduğu"
gerekçesiyle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
19. Mahkemece 5/11/2018, 21/1/2019, 15/4/2019, 1/7/2019,
2/8/2019 tarihli duruşmalarda ve duruşmalar arasında resen yapılan incelemelerde
de benzer gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir.
20. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
Tunceli 2. Ağır Ceza Mahkemesinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk hâli
devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz.
Zeynep Kaplan (B. No: 2015/7311, 22/1/2019, §§ 29-38) başvurusu
hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 11/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; tutuklanmasını haklı gösterecek somut olay, olgu
ve bilgi olmadığı hâlde hukuka aykırı olarak tutuklandığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
24. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığına
yönelik bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
26. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
27. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
28. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle
desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay,
B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
29. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın
kaçması, saklanması ya da kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların
bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme ya
da değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde
tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli
şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin
bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
30. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda
dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi
ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
31. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine
dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup
bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan
tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen
hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine
tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları
dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının
gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 123,
124).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
32. Başvurucu, yürütülen bir soruşturma kapsamında silahlı terör
örgütüne üye olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
kanuni dayanağı bulunmaktadır.
33. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
34. Başvurucu hakkında başta tutuklama kararı olmak üzere
soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler dikkate
alındığında, başvurucunun tutuklanmasına esas alınan temel olgunun PKK/KCK isimli silahlı terör örgütünü konu
alan bir soruşturma sürecindeki eylem ve işlemleri olduğu anlaşılmaktadır.
35. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığınca hazırlanan iddianamede
ise başvurucu ile birlikte diğer şüphelilerin eylemleri ayrı ayrı anlatılarak değerlendirilmiştir.
Başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütünün kırsal alanda faaliyet
gösteren örgüt mensuplarına erzak ve malzeme temin etmesi, silahlı terör örgütü
üyeleri ile örgütün üstlenme noktalarında birçok defa irtibat sağlayarak
görüşmesi, örgüte finansman için Hozat ilçesinde yer alan kişilerden para
toplaması ve elde ettiği parayı örgüte ulaştırması, yine ilçe merkezinde esnaf
olarak faaliyet gösteren kişileri örgüt mensupları ile görüşmelerine aracılık
etmesi ve temin etmiş olduğu araçlar ile örgüt mensuplarını bir yerden başka
bir yere taşıyarak ulaşımlarını sağlaması, önceki tarihlerde ölen örgüt
mensuplarının mezarlarını imar etmesi eylemleriyle ilgili olarak soruşturmada
şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan bir kısım şahıs beyanları, özellikle de
başvurucunun ikrar içeren kendi savunmasıyla birlikte ele geçirilen diğer
delillerle başvurucunun atılı suçları işlediği iddia edilmiştir (bkz. §§ 15,
16). PKK/KCK isimli silahlı terör
örgütünü konu alan soruşturmanın özellikleri, başvurucunun bu soruşturma
sürecindeki konumu ile tutuklamaya karar veren Sulh Ceza Hâkimliğinin atıf
yaptığı deliller ve bunların içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde,
soruşturma makamlarınca başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirti
bulunduğu sonucuna varılmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
36. Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin
bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut
olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
37. Başvurucunun tutuklanmasına ve tutukluluğunun devamına karar
verilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır
cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır.
38. Hozat Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına
karar verilirken işlendiği iddia olunan suçun 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinde tanımlanan suçlardan olmasına, şüphelinin kaçma, delilleri yok etme,
gizleme ve değiştirme şüphesine dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 10).
39. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Hozat Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma ve delilleri
karartma şüphesinin bulunmasına ilişkin tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin olduğu söylenebilir.
40. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
41. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle PKK/KCK ile
bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile bu örgütün özellikleri
dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır.
42. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Hozat Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu; tutukluluğun devamına karar veren Mahkemenin her
seferinde aynı matbu gerekçelerle tahliye taleplerini reddettiğini,
tutukluluğun makul süreyi aştığını, ret kararlarında somut gerekçelerin
gösterilmediğini ve uzayan tutukluluk nedeniyle masumiyet karinesinin de ihlal
edildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
45. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"...
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, § 16).
Başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına yönelik bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında, kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Genel
İlkeler
48. Genel ilkeler için bkz.
Zeynep Kaplan, §§ 68-75.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
49. Başvurucu 12/2/2016 tarihinde gözaltına alınmış ve silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan 15/2/2016 tarihinde tutuklanmıştır. Savcılıkça
yürütülen soruşturma sonucunda toplam otuz yedi şüpheli hakkında hazırlanan
6/2/2018 tarihli iddianameyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan cezalandırılması talep edilmiştir. Tunceli 2. Ağır Ceza Mahkemesinde
tutuklu olarak sürdürülen yargılamada başvurucu hâlen tutuklu bulunmaktadır.
Başvurucunun gözaltına alınarak tutuklandığı tarih itibarıyla bireysel
başvuruyu inceleme tarihi arasında geçen, suç isnadına bağlı olarak devam eden
tutukluluk süresi yaklaşık olarak üç yıl yedi aydır.
50. Başvurucunun isnat edilen suçlar yönünden kuvvetli suç
şüphesi altında bulunduğu, ilk tutuklama kararı da dâhil olmak üzere tutukluluğa
ilişkin tüm kararlarda vurgulanmıştır. Başvurucu hakkında verilen 6/4/2018
tarihli tutukluluğun devamı kararında suç şüphesine ilişkin olarak sanıkların soruşturma aşamasındaki ifadeleri, tanık
beyanları, tüm dosya kapsamı gibi somut delillere atıfta
bulunulmuştur. Anılan delillerin içeriği dikkate alındığında tutukluluğun ön
şartı olan kuvvetli suç şüphesi yönünden mahkeme kararlarının açıklayıcı ve
yeterli olduğu görülmektedir (bkz. § 35).
51. Bu belirlemeler karşısında başvuru konusu yargılama
kapsamında 12/2/2016 tarihinde gözaltına alınarak 15/2/2016 tarihinde
tutuklanan başvurucunun yargılamasının hâlen tutuklu olarak devam ettiği
anlaşılmaktadır.
52. Derece mahkemelerinin gerekçelerinde yer alan tutuklama ve
tutukluluğun devamı nedenlerine ilişkin açıklamalar incelendiğinde; öncelikle
suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve
kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasında olmasına değinildiği, ayrıca suçun niteliğine, suça ilişkin
kanunda öngörülen cezanın süresine ve tutuklama tedbirinin ölçülü olmasına
dayanıldığı görülmektedir. Kişinin mahkûmiyeti hâlinde alacağı hapis cezanın
ağırlığı, kaçma şüphesinin varlığına işaret eden durumlardan biridir.
Başvurucunun suç işleme eğilimi ve suçların niteliği de dikkate alındığında
mahkemelerce verilen tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçelerin
tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı
gösterecek özen ve içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin
bu gerekçelerin tutukluluk süresi dikkate alındığında ilgili ve yeterli olduğu
sonucuna varılmıştır.
53. Öte yandan başvurucunun yargılandığı dava, 2015-2016 yılları
içinde ve öncesinde gerçekleşen olaylar nedeniyle işlenen, nitelikli ve çeşitli
suçlardan çok sayıda sanık hakkında devam etmektedir. Dava, temelde silahlı
terör örgütü üyeliği ve bu kapsamda gerçekleştirilen eylemler nedeniyle işlenen
suçlara ilişkin olup Mahkemece 17/7/2018, 5/11/2018, 21/1/2019, 15/4/2019,
1/7/2019 ve 2/8/2019 tarihlerinde olmak üzere altı kez celse açılmıştır(bkz.
§§ 18-19). Mahkemece sanık savunmaları alınmış, müştekiler ve tanıklar
dinlenmiş, sair delillerin toplanması işlemlerine devam edilmektedir. Bu
itibarla mağdur ve sanık sayılarının çokluğu ile eylemlerin karmaşıklığı da
dikkate alındığında genel olarak soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin
yürütülmesinde bir özensizlik gösterildiği tespit edilememiştir.
54. İsnat edilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu gibi ağır
nitelikteki suça ilişkin kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu kabul edilen
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ilişkin olarak derece mahkemelerince
açıklanan gerekçeler, davanın karmaşık niteliği ve delillere ulaşılmasındaki
güçlükler dikkate alındığında (bkz. §§ 7-20), yaklaşık üç yıl beş aylık
tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterlidir. İlgili ve yeterli gerekçelere
dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında
tutukluluk süresinin makul olduğu görülmektedir.
55. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci
fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
3. Tutukluluk
İncelemelerinde Alınan Savcılık Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
56. Başvurucu, tutukluluğun devamı kararlarına karşı yaptığı
itirazların incelenmesi sırasında alınan savcılık görüşlerinin kendisine tebliğ
edilmediğini belirterek silahların eşitliği ilkesi bağlamında kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
57. Anayasa Mahkemesi, Devran
Duran (§§ 106-112) kararında; tutukluluk incelemeleri sırasında
alınan savcılık görüşünün şüpheli veya sanıklara bildirilmemesinin anayasal
önem taşımadığını, içeriğinde başvurucunun cevap vermesini gerektirmeyen ve
daha önce ileri sürülmemiş yeni bir olgudan bahsedilmeyen durumlarda savcılık
görüşünün başvurucuya bildirilmemesinin önemli bir zarara da neden olmadığını
ifade etmiştir.
58. Somut olayda, tutukluluk incelemeleri sırasında alınan
savcılık görüşünün bildirilmediği ileri sürülmüşse de başvuru formu ve
eklerinde bu görüş yazısında başvurucunun cevap vermesini gerekli kılan ve daha
önce haberdar olmadığı yeni bir olgunun bulunduğu dile getirilmemiştir. Ayrıca
tutukluluğun devamı kararlarının savcılık görüşüne dayanılarak verildiği
yönünde bir tespit de bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun iddiaları
bakımından anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
59. Açıklanan gerekçelerle
anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle başvurunun bu
kısmının kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
60. Başvurucu; tutuklanmasına karar verildikten sonra 15/7/2016
tarihine kadar Ses ve Görüntü Bilişim Sistemiyle (SEGBİS) beyanının alındığını,
bu tarihten sonra da dosya üzerinden tutukluluk incelemelerinin yapıldığını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
61. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
B. No: 2012/403, 26/3/2013, §
17).
62. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin başvurular bakımından bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kişi hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış ise
-ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Salih
Sönmez, B.No:2016/25431, 28/11/2018,
§§166-177).
63. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra
16-17/7/2018 tarihlerinde mahkeme önüne çıkarılan başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin
iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun
telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketmeden bireysel başvuru yaptığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
5. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
65. Başvurucu; tutuklanması ve devamındaki süreçte gizlilik
kararı gerekçe gösterilerek dosyaya erişiminin engellendiğini, soruşturmada
icra edilen işlemlerden, bilgi ve belgelerden haberdar olmadığını ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
66. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
67. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucuların bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
68. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik
olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum
bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok
kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların
bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen
suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda
başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip
bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).
69. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin
kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin
dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
70. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
71. Başvurucu, soruşturma sürecinde karakolda avukat
bulunmaksızın iradesine aykırı olarak ifadesinin alındığını, Savcılıkta Tunceli
Barosu yerine Elazığ Barosundan müdafi çağrıldığını ve
polis memurunun zabıt katibi olarak atanarak ifadesinin alındığını belirterek
soruşturma aşamasındaki bir kısım işlemler nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
72. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
73. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
74. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
75. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır. Anayasa
Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla başvurucu
hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun başvuru
formunda dile getirdiği şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında istinaf/temyiz
aşamalarında ileri sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı bulunmaktadır.
Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve istinaf/temyiz süreçleri
beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin
başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
76. Açıklanan gerekçelerle ilk derece mahkemeleri ve
istinaf/temyiz mercileri önünde devam eden ve başvuru yolları tüketilmeden
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğa itiraz incelemesinde alınan savcılık görüşünün
bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın anayasal ve kişisel önemden
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.