TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEZİYET YILDIZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/17038)
Karar Tarihi: 18/6/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Yücel ARSLAN
Başvurucular
1. Meziyet YILDIZ
Vekili
Av. Sercan ARAN
2. Sedat ÇAKMAK
Av. Doğukan Tonguç CANKURT
3. Tankut SERTTAŞ
Av. Linda Sevinç HOCAOĞULLARI
4. Cem KAYA
Av. Deniz ÖZBİLGİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir protesto eylemi sırasında pankart açan başvurucuların gözaltına alınması ve idari para cezası verilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/3/2017, 27/4/2017, 10/5/2017 ve 4/10/2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. 2017/22479, 2017/24110 ve 2017/35506 numaralı bireysel başvurular aralarında konu yönünden irtibat bulunması nedeniyle 2017/17038 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmiş ve inceleme 2017/17038 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmıştır.
8. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
10. Anayasa Mahkemesi 12/11/2015 tarihli ve E.2015/26, K.2015/100 sayılı kararıyla 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun çocuğun cinsel yönden istismarına ilişkin 103. maddesinin (2) numaralı fıkrasını iptal etmiş ve kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesini uygun görmüştür. Anayasa Mahkemesi 26/5/2016 tarihli ve E.2015/108, K.2016/46 sayılı kararıyla da anılan Kanun maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olduğuna, iptaline ve kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir.
11. Bunun üzerine 2/12/2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 24/11/2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun ile yukarıda anılan Kanun maddesinde değişiklik yapılmıştır. Değişikliğe göre Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği hükümler yeniden düzenlenmiş ve mağdurun 12 yaşının altında olması hâlinde cezanın alt sınırını artıran yeni bir hüküm eklenmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararları sonrasında ve kanun değişikliği çalışmaları sırasında çocuğa yönelik cinsel istismar suçlarında çocuğun rızasına ilişkin yaş sınırının 15'ten 12’ye düşürülüp düşürülmediği yönünde tartışmalar kamuoyu gündemini meşgul etmiştir.
B. Somut Olaya İlişkin Bilgiler
12. Başvurucular sırasıyla 1995, 1996, 1997 ve 1994 doğumlu olup olay tarihinde öğrencidir.
13. Başvurucular 20/11/2016 tarihinde saat 14.30 civarında Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Ankara İl Başkanlığı önünde 5237 sayılı Kanun'da Anayasa Mahkemesinin iptal kararları sonrasında yapılacak kanun değişikliği çalışmalarını protesto etmek amacıyla ellerinde bulunan pankartı açmaya çalışmışlardır. Ancak kolluk kuvvetleri tarafından müdahalede bulunulmuş ve pankartı açmalarına izin verilmemiştir. Başvurucuların beyanına göre ilk üç başvurucu pankart açmış, dördüncü başvurucu da pankartın görüntüsünü almaya başlamıştır. Bunun üzerine kolluk kuvvetleri tarafından müdahale edilerek başvurucular yakalanmışlardır.
14. Pankartın üzerinde şunlar yazmaktadır:
"Tecavüzü Aklayan Yasa Meclis'ten Geçmeyecek - Tecavüz Meşrulaştırılamaz Öğrenci Kolektifleri"
15. Polis tutanağına göre polise direnmeye başlayan ve uyarılara rağmen direnmeye devam eden başvurucular hakkında yakalama işlemi yapılmış, yakalama sırasında "Tecavüzcü AKP, Hırsız AKP, Hepiniz Aynısınız, Tecavüzü Aklama Suça Ortak Olma" şeklinde slogan atmışlardır.
16. Başvurucular Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürülmüşler ve 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca 20/11/2016 tarihli idari yaptırım tutanağı ile başvurucuların her birine izinsiz afiş asma eylemini gerçekleştirdikleri gerekçesiyle 219 TL idari para cezası uygulanmıştır.
17. Başvurucular 5326 sayılı Kanun'un 42. maddesinde afiş asma fiilinin düzenlendiğini oysa somut olayda başvurucuların pankartı ellerinde taşıdıklarını belirterek anılan Kanun hükmüne göre ceza uygulanmasının suç ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiği ve protestonun barışçıl şekilde yapıldığı dikkate alındığında idari para cezası verilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal ettiği iddialarıyla idari para cezalarına karşı itiraz yoluna başvurmuşlardır. Başvurucuların itirazlarını Ankara 1., 2., 3. ve 4. Sulh Ceza Hâkimlikleri 30/1/2017, 8/2/2017 20/3/2017, 2/7/2017 tarihli kararları ile reddetmiştir. Anılan kararlarda, idari yaptırım kararları ile verilen idari para cezalarının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiştir.
18. İtirazın reddine ilişkin kararlar, başvuruculara 13/2/2017, 29/3/2017, 10/4/2017 ve 7/9/2017 tarihlerinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular süresinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 5326 sayılı Kanun’un "Afiş asma" kenar başlıklı 42. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) ... cadde veya sokak kenarlarındaki kamuya ait ... alanlara, rızası olmaksızın özel kişilere ait alanlara bez, kâğıt ve benzeri afiş ... asan kişiye, ... idarî para cezası verilir. Aynı içerikteki afiş ve ilânlar, tek fiil sayılır.
(2) Birinci fıkra hükmü, yetkili makamlardan alınan açık ve yazılı izne dayalı olarak asılan afiş ve ilânlar açısından uygulanmaz. ...
...
(4) Bu kabahatler dolayısıyla idarî para cezasına, kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar verir.
..."
20. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Zor ve silah kullanma
Madde 16 - Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
…"
B. Uluslararası Hukuk
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile bu hak kapsamında ifade özgürlüğünün demokratik toplumun en temel değerleri arasında olduğu ve demokrasinin özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücünün yer aldığı vurgulanmaktadır. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeleri ve bakış açılarını şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da eylemlerin yasa dışı olduğu durumlarda dahi demokrasiye zarar vermekte hatta demokrasinin varlığını sık sık tehlikeye atmaktadır. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı kişilere sunulmalıdır (Gün ve diğerleri/Türkiye, B. No: 8029/07, 18/6/2013, § 70; Güneri ve diğerleri/Türkiye, B. No: 42853/98, 43609/98 ve 44291/98, 12/7/2005, § 76).
22. AİHM Akarsubaşı ve Akçiçek/Türkiye (B. No: 19620/12, 23/1/2018) başvurusunda eldeki başvuruya benzer bir konuyu incelemiştir. Söz konusu karar şu şekilde özetlenebilir:
i. AİHM'in kararına konu olayda Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası üyesi başvuruculara, gerçekleştirilen grev kapsamında bir okul binasının dış cephesine üzerinde "Bu iş yerinde grev vardır." yazılı afiş astıkları gerekçesiyle 5326 sayılı Kanun'un 42. maddesi uyarınca idari para cezası verilmiştir. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 11. maddesinde güvence altına alınan barışçıl olarak toplanma özgürlüğü kapsamında incelediği başvuruda değerlendirilmesi gereken başlıca konunun idari para cezasının demokratik toplumda gerekli olup olmadığı hususu olduğunu ifade etmiştir (Akarsubaşı ve Akçiçek/Türkiye, § 28).
ii. AİHM gösterinin tamamen barışçıl olarak sürdürüldüğüne, gösteride idari makamların veya polisin kamu düzenini korumak için müdahale etmesini gerektirecek taşkınlıklar yaşanmadığına dikkat çekmiştir (Akarsubaşı ve Akçiçek/Türkiye, § 29). AİHM'e göre başvuranlar görsel bir kirliliğe sebebiyet veren, şiddet içeren bir afiş asmamış ve binanın dış cephesine veya herhangi bir kamu malına zarar vermemişlerdir. Söz konusu afişin asılmasının barışçıl olarak toplanma özgürlüğünün kullanımına bağlı bir unsur olarak değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir (Akarsubaşı ve Akçiçek/Türkiye, § 33).
iii. AİHM; sulh ceza mahkemesi tarafından yapılan denetimin çok kısıtlı olduğunu, ilgililere isnat edilen fiillerin gerçekliğini doğrulamakla sınırlı kaldığını vurgulayarak itiraz incelemesinde bir yandan barışçıl toplanma hakkının başvurucularca kullanılması, diğer taraftan kamu düzeninin sağlanması, başkasının hak ve özgürlüklerinin korunması gibi mevcut farklı menfaatlerin dengelenmeye çalışıldığını gösteren hiçbir unsur bulunmadığını belirtmiştir (Akarsubaşı ve Akçiçek/Türkiye, § 34). AİHM, afişin binada eğitimi herhangi bir şekilde engellediğine dair bir görünüm olmadığını söyleyerek ihtilaf konusu para cezalarının barışçıl olarak toplanma hakkının kullanımı üzerinde caydırıcı bir etkisi olduğu tespitinde bulunmuştur (Akarsubaşı ve Akçiçek/Türkiye, § 36). AİHM sonuç olarak başvuruculara verilen idari para cezasının demokratik bir toplumda zorunlu olmadığı kanaatini açıklamıştır (Akarsubaşı ve Akçiçek/Türkiye, § 37).
23. AİHM Obote/Rusya (B. No: 58954/09, 19/11/2019) kararına konu olayda yedi kişiden oluşan ve flash mob (belli bir yerde kendi aralarında haberleşerek birden toplanıp kısa süreli gösteri yaptıktan sonra dağılan ve resmî bir organizasyon içermeyen grup) olarak adlandırılan bir grup, ağızlarına boş kâğıt bantlayarak Rusya Hükûmet binası önünde bir gösteri düzenlemiştir. Saat 13.00 sıralarında toplanan bu kişilere polis saat 13.20'de dağılmaları yönünde ihtarda bulunmuş ve sonrasında polis, dağılma ihtarının gerekçesini soran başvurucuyu polis merkezine götürmüştür. Başvurucuya bildirim yükümlülüğüne uymadığı gerekçesiyle 22 avro idari para cezası verilmiştir. Rusya'nın Toplantı Kanunu'na (Public Events Act) göre iki ve daha fazla kişiden oluşan statik toplantı ve gösterilerde üç gün önceden bildirim zorunluluğu bulunmakta, bir kişiden oluşan gösterilerde ise bildirim şartı aranmamaktadır. AİHM anılan kararda, flash mob şeklinde bir araya gelen kişilerden oluşan grubun yaptığı gösterilerin Toplantı Kanunu kapsamında kalıp kalmadığını gözönüne almadan başvurucunun barışçıl toplantı hakkına riayet edilip edilmediğinin tespitinin AİHM için esas mesele olduğunu belirtmiş, toplantı hakkı çerçevesinde başvuruyu inceleyerek somut olayda flash mobun şiddete teşvik ve kamu düzenine yönelik bir tehdit içermediği ve eylemin demokratik ilkelerin reddi niteliğinde olmadığı tespitiyle toplantı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 18/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular; çocuğun cinsel yönden istismarına ilişkin yasa değişikliğini protesto etmek amacıyla pankart açtıklarını, eylemlerinin Anayasa ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan gösteri hakkı kapsamında kaldığını, ifade ve toplantı hakkının toplantının yapılacağı alanı belirleme özgürlüğünü de içerdiğini belirterek barışçıl şekilde yaptıkları protesto eylemine müdahale edilerek haklarında yakalama işlemi yapılması ve idari para cezası verilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğini iddia etmişlerdir.
26. Başvurucular ayrıca idari para cezasının dayandığı Kanun hükmünde düzenlenen kabahatin oluşması için izinsiz bez, kâğıt veya benzeri afiş ya da ilan asılmasının düzenlendiği oysa kendilerinin eyleminin pankart açmak şeklinde olduğunu ve bunun bir yaptırımının bulunmadığını, Hâkimlik kararlarında söz konusu kabahate ilişkin Kanun hükmünün nasıl uygulandığının gerekçesinin yer almadığını belirterek gerekçeli karar hakkı ve suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular hakkında izinsiz afiş asmaya ilişkin5326 sayılı Kanun'un 42. maddesine göre işlem yapıldığı, afiş içeriğiyle ilgili herhangi bir yaptırım uygulanmadığı, somut olayda asılan afişin toplanma özgürlüğünün kullanımına bağlı bir unsur olduğu dikkate alındığında başvurucuların iddialarının bir bütün olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (katılımcı sayısı bakımından somut olaya benzediği ölçüde bkz. § 23)
28. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
30. Protesto amaçlı toplantıya müdahale edilerek başvurucular hakkında yakalama işlemi yapılması suretiyle gösterinin engellenmesi ve açtıkları pankart nedeniyle izinsiz afiş asma fiilini işledikleri gerekçesiyle başvurucuların idari para cezası ile cezalandırılmalarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
31. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
32. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
(1) İdari Para Cezaları Yönünden
33.Somut olayda başvuruculara 5326 sayılı Kanun'un "Afiş asma" kenar başlıklı 42. maddesinde yer alan "Meydanlara veya parklara, cadde veya sokak kenarlarındaki kamuya ait duvar veya alanlara, rızası olmaksızın özel kişilere ait alanlara bez, kağıt ve benzeri afiş ve ilan asmak" hükmü esas alınarak idari para cezası uygulanmıştır. İdari para cezasına ilişkin tutanakların izinsiz afiş asma fiili nedeniyle düzenlendiği ve tutanaklarda başvurucuların eylemine dair bir açıklama yapılmadığı görülmüştür.
34. Uygulanan cezaya dayanak olarak gösterilen 5326 sayılı Kanun'un 42. maddesinin gerekçesinde; toplumun tüm bireylerinin kullanımına tahsis edilmiş bulunan meydan ve parklara, cadde veya sokak kenarlarındaki kamuya ait duvar veya alanlara -yetkili makamlardan açık ve yazılı bir izin alınmadıkça- bez, kağıt ve benzeri afiş veya ilan asılmasının bu madde hükmü ile kabahat olarak tanımlandığı belirtilmiştir. Gerekçede görüntü kirliliği oluşturan bu nesnelerin -özel kişilere ait alanlara da- ilgilisinin rızası bulunmadıkça asılamayacağı, doğal olarak bu tür afiş ve ilanlar tek nüsha olmayacağından, -aynı içerikte olmak kaydıyla- sayısı ne kadar olursa olsun bütün afiş ve ilanların tek fiil olarak kabul edileceğine yer verilmiştir. Madde gerekçesinde yetkili makamdan verilen izne dayalı olarak afiş ve ilan asılması durumunda ise fiilin hukuka uygun olacağı ifade edilmiştir. Bu nedenle somut başvuruya konu toplantı sırasında afiş açma olgusunun mevzuat ve gerekçesinde belirtilen izinsiz afiş asma kapsamında kalıp kalmadığı değerlendirilmelidir (afiş asılmasının somut olayın şartlarına göre ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı ve görüntü kirliliği yönünden değerlendirmeler için bkz. Gökçe Ekin Baran, B. No: 2016/13539, 9/1/2020, §§ 30-36; toplantı hakkı yönünden bkz. Sinan Cem Öztürk, B. No: 2016/13477, 9/1/2020, §§ 40-48).
35. Anayasa'da Türkiye Cumhuriyeti devletinin insan haklarına saygılı, demokratik bir hukuk devleti olduğu belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesi pek çok kararında hukuk devletinin insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlet olduğunu vurgulamıştır (5326 sayılı Kanun'un 37. maddesi yönünden suç ve cezaların kanuniliği ilkesine ilişkin olarak bkz. Cem Burak Karataş [GK], B. No: 2014/19152, 18/10/2017, § 105).
36. Anayasa Mahkemesinin Cem Burak Karataş kararında yukarıdaki ilkeler gözetilerek Anayasa'nın 6. maddesine göre hiç kimse veya organ, kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı, kamu makamlarının kendilerince rahatsız edici buldukları hâl ve davranışları hukuk boşluğu bulunduğunu öne sürerek yorum yoluyla cezalandırmaları ve bu suretle kanunda öngörülmeyen bir kabahat ihdas etmelerinin kabul edilemeyeceği vurgulanmıştır.
37. Yasa koyucunun 5326 sayılı Kanun'un 42. maddesinde görüntü kirliliğini önlemek için kanuni düzenleme yaptığı ve bu davranışı yaptırıma bağladığı görülmektedir. Anılan Kanun hükmünde afiş asma eylemini işleyen kişiye yaptırım uygulanacağı açık olup somut olayda başvurucuların bu şekilde eylemi olduğu yönünde herhangi bir tespit yoktur. Gerek 5237 sayılı Kanun'da gerekse 5326 sayılı Kanun'da ifade hürriyetinin ve bunun daha özel şekli olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasının araçlarından birisi olan, barışçıl olmak ve şiddete çağrı içermemek kaydıyla Anayasa'nın korumasında olan tek başına afiş veya pankart açma/taşıma fiilinin suç veya kabahat olarak düzenlenmediği anlaşılmaktadır. Kabahat kavramı 5326 sayılı Kanun’un 2. maddesinde “kanunun, karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık” olarak tanımlanmış olup 5326 sayılı Kanun'un hiçbir hükmünde izinsiz afiş açma ya da pankart taşıma fiili kabahat olarak belirtilmemektedir. Dolayısıyla 5326 sayılı Kanun'un 42. maddesinde yer alan "izinsiz afiş asmak" hükmünün "afiş açma veya pankart taşıma" fiili bakımından kanunilik unsurunu taşımadığı ve anılan fiili kapsamadığı sonucuna varılmıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Cem Burak Karataş, §§ 114, 115; Murat Ünal, B. No: 2015/226, 12/12/2018, § 33).
38. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların 5326 sayılı Kanun'da kabahat olarak öngörülmemiş olan fiilleri nedeniyle kamu makamlarınca yoruma dayalı olarak idari para cezası ile cezalandırılmaları nedeniyle müdahalenin kanunilik şartını karşılamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
(2)Toplantının Engellenmesi ve Yakalama İşlemi Yönünden
ii. Kanunilik
39.2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
iii. Meşru Amaç
40. Başvuruculara müdahale edilmesi ile sonrasında başvurucuların idari para cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin kararın Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iv. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplumda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Önemi
41. Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
42. Bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. Anayasal haklar içinde kendine has özerk rolünün ve özel uygulama alanının varlığına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı aynı zamanda ifade özgürlüğü ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 52). Sonuç olarak toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55).
43. İfade özgürlüğünde olduğu gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı da sadece toplumun geneli tarafından savunulan, kabul gören görüş ve fikirleri korumakla yetinmez. Bunun haricinde toplumun genelini rahatsız edebilecek, endişelendirecek hatta şoke edecek veya onların belirli düzeyde tepkilerini çekebilecek bazı fikirleri savunma amacıyla da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenebilir (Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676, 26/12/2018, § 33).
44. Toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur. Bununla birlikte -ifade özgürlüğünde olduğu gibi- siyasal ve kamusal meseleler söz konusu olduğunda toplantı hakkına yapılan müdahaleler daha dar yorumlanmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, § 45; Ömer Faruk Akyüz, § 53).
(b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
45. Buna göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan bir müdahale zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70) ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında Dilan Ögüz Canan, §§ 33, 56; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74) demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(c) Barışçıl Toplantı Hakkı
46. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle mevcut düzenin değiştirilmesi gerektiğini savunanlara dahi toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla bu fikirlerini ifade edebilme imkânı sunulmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
47. Olay tarihinde öğrenci olan başvurucular iktidar partisinin il binası önünde toplanarak ve pankart açarak o dönemde kamuoyu gündeminde olan, çocuğun cinsel yönden istismarına ilişkin kanun çalışmalarını ve iktidar partisinin konuya yaklaşımını kendi bakış açılarına göre protesto etmek istemişlerdir.
48. Olay tutanağına göre dört kişi olan başvurucular toplanarak çocuğun cinsel yönden istismarına ilişkin yasa çalışmalarının devam ettiği ve kamuoyunda tartışmaların yoğun olduğu günlerde düzenledikleri protesto gösterisi sırasında bir pankart açmışlardır. Pankart üzerinde yer alan "Tecavüzü Aklayan Yasa Meclis'ten Geçmeyecek - Tecavüz Meşrulaştırılamaz Öğrenci Kolektifleri" şeklindeki ifadelerin şiddete teşvik edici veya şiddet çağrısında bulunan ifadeler olmadığı görülmektedir. Tutanaklara göre başvurucuların eylemi başlar başlamaz kolluk kuvvetleri tarafından müdahale edilmiş ve eylemlerini gerçekleştiremeden haklarında yakalama işlemi yapılmıştır. Dosya kapsamında afiş içeriği nedeniyle başvurucular hakkında kamu makamlarınca herhangi bir adli veya idari soruşturma açıldığı yönünde bir bilgi bulunmamaktadır.
49. Toplantı veya gösteri yürüyüşüne müdahalenin gerekli olduğu durumlarda 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve Yargıtay içtihatları uyarınca zorunlu olup, göstericilerin öncelikle toplantının ya da gösterinin kanuna aykırı yapıldığı yönünde ihtar edilmesi, toplananlara müdahale edilmeden önce yapılması gereken bu ihtarın uygun vasıtalarla -örneğin megafonla-yapılması ve ihtardan sonra göstericilerin dağılmaları için makul bir süre tanınması gerekir (Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018, §§ 22, 23, 51). Ancak barışçıl amaçlarla bir araya gelen kişilerin kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan davranışlarına ise devletin sabır ve hoşgörü göstermesi de çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54). Her somut olaya göre kolluk kuvvetlerinin kamu düzeninin sağlanması veya bozulmasının önlenmesi amacıyla göstericilere müdahale edilmesinin gerekli olup olmadığını değerlendirerek ihtarda bulunduktan sonra makul bir süre tanıması veya devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında gerekli güvenlik önlemlerini almak suretiyle belli bir süre gösteri yapılmasına hoşgörü göstermesi gerekir.
50. Somut olayda idarenin ya da Hâkimliklerin toplantının barışçıl olmadığına, kamu düzeninin bozulduğuna, bozulma tehlikesinin ortaya çıktığına dair bir tespiti ve değerlendirmesi de bulunmamaktadır. Bir başka deyişle kamu makamlarınca grubun kamu düzenini bozduğu ya da bozma tehlikesi oluşturduğuna dair bir gerekçe de ortaya konulmamıştır. Ayrıca kolluk kuvvetleri tarafından herhangi bir ihtar yapılmaksızın ve makul bir süre tanınmaksızın gruba müdahale edildiği, kısa bir süre olsa bile pankartın açılarak gösteri yapılmasına tahammül gösterilmediği ve bu şekilde başvurucuların anayasal güvence altında olan barışçıl gösteri haklarını kullanmalarına engel olunduğu anlaşılmıştır.
51. Sonuç olarak başvurucuların şiddet içeren davranışlarının bulunmadığı, sayıca az kişiden oluşan bir grubun söz konusu olduğu ve gündemde tartışmalara yol açan bir mesele ile ilgili görüşlerini protesto yoluyla dile getirdikleri dikkate alındığında belli bir süre kolluk tarafından hoşgörü gösterilmesi gerektiren bir durum olduğu kuşkusuzdur.
52. Somut olayın koşulları çerçevesinde barışçıl bir protesto gösterisi sırasında başvuruya konu afişin açılması ve gösteri yapılması nedeniyle başvuruculara müdahale edilmesinin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya konulamamıştır (benzer yönde bkz. Sevinç Hocaoğulları, § 52).
53. Ayrıca barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında hukuken kınanabilir bir olaya karışmayan kişilere en hafif kabul edilecek cezanın dahi uygulanması caydırıcı etki doğurabilecektir (Osman Erbil, §§ 51, 71; Ömer Faruk Akyüz, § 60).
54. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum gereklerine uygun olmadığından Anayasa’nın 34. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
56. Başvurucular ihlalin tespit edilmesini ve maddi zararlarının karşılığında -verilen idari para cezası tutarında- ayrı ayrı 219 TL maddi tazminat; başvurucu Tankut Serttaş 10.000 TL, diğer başvurucular ise ayrı ayrı 5.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
57. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
58. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
59. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
60. İncelenen başvuruda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden ve eyleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte mahkeme de ihlali giderememiştir.
61. Bu durumda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Hâkimliklere gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
62. Maddi tazminat talebine ilişkin olarak ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
63. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuların her birine ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğine (D. İş 2016/6358) ve Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğine (D. İş 2016/6595), Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğine (D. İş 2016/6591), Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğine (D. İş 2016/6796) GÖNDERİLMESİNE,
D. 5.000 TL manevi tazminatın başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.