TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NURSEL DAĞTAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/5521)
Karar Tarihi: 9/6/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Tuğba TUNA IŞIK
Başvurucu
Nursel DAĞTAN
Vekili
Av. Fethi GÜMÜŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında faili meçhul kişiler tarafından yaralanması sebebiyle yaşam hakkının; manevi tazminat talebinin süresinde yapılmadığından reddedilmesi, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve aleyhe hükmedilen vekâlet ücreti nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 10/7/1991 tarihinde Halkın Emek Partisi Diyarbakır İl Başkanı V.A.nın cenaze töreni sırasında güvenlik güçleri tarafından açılan ateş sonucu yaralandığı iddiasıyla 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca 28/10/2004 tarihinde 200.000 TL maddi ve manevi tazminat talebiyle Diyarbakır Valiliği bünyesindeki Tazminat Komisyonuna (Komisyon) başvuru yapmıştır.
9. Komisyon, başvurucunun toplumsal olay sonucunda yaralandığı ve kim tarafından açılan ateş sonucunda yaralandığının anlaşılamadığı gerekçesiyle başvurunun reddine karar vermiştir.
10. Başvurucu, anılan Komisyon kararının iptali ile 150.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminat talebiyle Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
11. Mahkeme 28/12/2007 tarihli kararıyla dava konusu işlemin iptaline, 8.173 TL maddi tazminatın kabulüne, fazlaya ilişkin hakların ve manevi tazminat isteminin reddine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca maddi tazminat talebinin reddedilen kısmı yönünden başvurucu aleyhine 11.412,62 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir. Mahkeme kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Davacının maddi tazminat isteğiyle ilgili olarak davacının % 60 sakat olduğunu gösteren Diyarbakır Devlet Hastanesinden alınan sağlık kurulu raporuna göre davacıya ödenecek tazminat miktarının belirlenmesi gerekmektedir.
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmeliğin 21. maddesinde; Yaralanma, sakatlanma ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın; Çalışma gücü kaybı derece ve oranları için ekli cetvelde (EK-D) belirlenen katı tutarında nakdi ödeme yapılacağı, cetveldeki orana göre de %60 sakatlık oranı için 24 katı tutarında ödeme yapılacağı düzenlenmiştir.
Buna göre; karar tarihinde geçerli olan memur aylık katsayısı olan 0,04835x7000x24= 8.123,00 YTL maddi tazminatın ödenmesi gerekmektedir.
Manevi tazminat isteğiyle ilgili olarak; 5233 sayılı Yasanın geçici 1. maddesinde terör olayları veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetlerden dolayı geçmişte maddi zarara uğramış olanların bu zararlarının karşılanması için ilgili idareye başvuruda bulunmaları ve başvuru üzerine dava açmaları olanağı tanınmış, belirtilen dönemlerde meydana gelen manevi zararlarla ilgili olarak ise böyle bir olanak tanınmamıştır. Dolayısıyla geçmişe yönelik manevi zararların tazmini isteminin 5233 sayılı Kanun kapsamında değil, genel hükümlere göre ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesinde öngörülen sürelerde yapılması gerekmekte idi. Buna göre geçmişe yönelik olup 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinde belirtilen süreler geçirildikten sonra 5233 Sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuruya konu edilen manevi zarar isteminin kabulü mümkün değildir.
..."
12. Anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 12/11/2014 tarihli kararı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir. Karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 3/12/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
13. Karar düzeltme isteminin reddi kararı başvurucu vekiline 19/2/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 17/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. İlgili hukuk için bkz. Özeyir Kocakaya, B. No: 2014/1457, 14/11/2018, §§ 26-32; Ali Şaşkın ve diğerleri, B. No: 2013/6819, 21/4/2016, §§ 17-20; Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-24.
15. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“1. İdari dava türleri şunlardır:
...
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
...”
16. 2577 sayılı Kanunu’nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 9/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, kamu görevlilerince açılan ateş sonucunda yaralandığını ileri sürerek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
19. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi neticesinde başvurucunun 1991 yılında yaralanması ile ilgili ceza soruşturması sürecine dair herhangi bir bilgiye yer vermediği, salt kamu görevlileri tarafından açılan ateş sonucunda yaralandığı iddiasıyla yaşam hakkının ihlal edildiğinin tespitine karar verilmesini istediği görülmektedir.
20. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre ne 5233 sayılı Kanun'da öngörülen Komisyon ne de bu Komisyonun kararını inceleyecek olan idari yargı yeri şikâyete konu ihlali tespit etme ve uygun giderim sağlama yetkisine sahiptir. Bir başka ifadeyle ileri sürülen söz konusu iddialar dikkate alındığında başvurucunun yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri, 5233 sayılı Kanun kapsamında tazminat ödenmesi istemiyle yürütülen sürecin olayın gerçekleşme koşullarını aydınlatıp bu şekilde maddi gerçeği ortaya çıkarabilecek ve gerektiğinde varsa olayın sorumlularının cezai yaptırımlar ile hesap vermesini sağlayabilecek nitelikte değildir. Bu açıdan 5233 sayılı Kanun'da öngörülen tazminat yolunun somut olaydaki şikâyet bakımından etkili bir yol olmadığı kanaatine ulaşılmıştır (Özeyir Kocakaya, §§ 57-59).
21. Bu itibarla olayın niteliği ile başvurucunun iddiaları birlikte dikkate alındığında başvuruda yaşam hakkı kapsamında başvuru yollarının tüketilmesi kuralı bakımından bir değerlendirme yapılırken idari yargı merciinde görülen tazminat davasının değil olaya ilişkin ceza soruşturmasının nazara alınması gerektiği sonucuna varılmıştır (Özeyir Kocakaya, § 60). Başvurucu, ceza soruşturmasına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge sunmamıştır.
22. Bu itibarla somut olayın niteliği ile başvurucunun iddiaları değerlendirildiğinde başvuruda yaşam hakkı kapsamında başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna varılmıştır.
23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında başvurulan yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
25. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
26. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
27. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
28. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36)
29. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.
2. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Manevi Tazminat Talebinin Süresinde Dava Konusu Edilmemesi Gerekçesiyle Reddedilmesi Yönünden
i. Başvurucunun İddiası
31. Başvurucu; maddi tazminat ödenmesine karar verildiği hâlde manevi tazminat isteminin reddedildiğini, 5233 sayılı Kanun'da manevi tazminata yer verilmemesinin idari yargı yerinin manevi zararı tazmin etmesine engel olmadığını belirterek kararın hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
ii. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Manevi tazminat isteminin dava açma süresi içinde yapılmamış olması sebebiyle reddedilmesi ile ortaya çıkan temel sorun başvurucunun mahkemeye etkili erişiminin engellenmesi olduğundan başvurucunun manevi tazminat istemi hakkındaki iddiasının adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi uygun görülmüştür.
33. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
34. Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda etkili bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir. Özellikle hukuki ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 34). Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
35. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler, hukuk güvenliği ilkesinin gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilemez. Bu süreler mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22083/93, 22095/93; 22/10/1996, § 51). Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler, devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini engellemiş sayılmaz (Mesut Güzel, B. No: 2014/5876, 22/9/2016, § 33).
36. Somut olayda başvurucunun 1991 yılında meydana gelen yaralanma sonucunda %60 oranında iş gücü kaybı yaşaması sebebiyle 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona yapmış olduğu maddi ve manevi tazminat talebiyle yapmış olduğu başvurusunun reddedilmesi üzerine açtığı davada manevi tazminat isteminin Mahkeme tarafından reddedildiği görülmüştür.
37. Başvurucu, başvuru formunda manevi tazminat talebinin 5233 sayılı Kanun kapsamında girmediği gerekçesiyle reddedildiğini ileri sürmüştür. Ancak mahkeme kararının gerekçesinden anlaşıldığı üzere (bkz. § 11) manevi tazminat isteminin 5233 sayılı Kanun kapsamında istenemeyeceği ancak idari yargının genel tazminat hukuku hükümleri kapsamında 2577 sayılı Kanun'da belirtilen sürelerde talep edilebileceği belirtilmiştir.
38. Dosya kapsamında başvurucunun 1991 yılında meydana gelen yaralanma olayı sonucundaki %60 iş gücü kaybı oranının 8/9/2000 tarihli sağlık kurulu raporu ile tespit edildiği görülmektedir. Başvurucu 28/10/2004 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurduğu dilekçesinde maddi tazminat ile birlikte manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Mahkeme somut olaydaki verilerin 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesindeki dava açma süresini geçirdiğini belirterek manevi tazminat istemini reddetmiştir.
39. Başvurucunun 1991 yılında meydana gelen olay sonucundaki %60 oranında iş gücü kaybına ilişkin manevi tazminat talebini genel dava açma süresinde talep etmeden, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurusunun reddedilmesi üzerine 2006 yılında açtığı davada manevi tazminatın reddi yönünden Mahkeme tarafından yapılan değerlendirmenin başvurucunun mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede güçleştiren bir yorum olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Aleyhe Hükmedilen Vekâlet Ücreti Yönünden
41. Başvurucu, hakkını aramak için açtığı davada lehine hükmedilen tazminatın çok daha fazlası vekâlet ücretine katlanmak durumunda bırakıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
(1) Kabul Edilebilirlik Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
(2) Esas Yönünden
43. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
44. İdari ve askerî idari yargıda görülen davalarda talep edilen tazminat miktarlarının reddedilen kısmı üzerinden nispi vekâlet ücretine hükmedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği Anayasa Mahkemesinin benzer olaylara ilişkin birçok kararında ortaya konmuştur (İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014; Mehmet Tekin, B. No: 2013/7611, 20/5/2015; Nevriye Sağır ve Salim Sağır, B. No: 2014/6129, 20/5/2015).
45. Bu kararlarda idari ve askerî idari yargıda 15/11/2012 tarihinden önce ıslah imkânının bulunmadığı gözetilerek tarafların ileride hak kaybına uğramamak için dava talep miktarlarını yüksek tutmalarından kaynaklı olarak reddedilen kısım üzerinden aleyhlerine yüksek tutarlarda vekâlet ücretine hükmedilmesinin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır (İbrahim Can Kişi, § 44; Mehmet Tekin, § 62; Nevriye Sağır ve Salim Sağır, § 29).
46. Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde başvurucunun dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için talebini yüksek tuttuğu ve yargılama sonucunda hak kazandığı tazminat olan 8.123 TL den fazlasına denk gelen 11.412,62 TL tutarı avukatlık ücreti olarak davalı idareye ödemek zorunda kaldığı görülmüştür.
47. Böylece ıslah imkânı olmaması nedeniyle yüksek tazminat talebinde bulunularak açılan davaya ilişkin yargılama sonucunda başvurucu aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin Anayasa Mahkemesinin emsal kararlarında belirlediği kriterlere göre ölçülü olmadığı saptandığından mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (Murat Kara ve diğerleri, B. No: 2014/6042, 9/3/2017; Galip Kocuk, B. No: 2014/5639, 24/6/2015). Somut olayda da Anayasa Mahkemesinin içtihadından ayrılmayı gerektirecek bir yön bulunmadığı görülmektedir.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
49. Başvurucu, hükmedilen maddi tazminat miktarının az olması sebebiyle mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
50. Terör ve terörle mücadeleden doğan maddi zararların karşılanması konusunda 5233 sayılı Kanun'da, 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesinden farklı olarak özel bir giderim usulü öngörülmektedir. Somut olayda İdare Mahkemesi tarafından 5233 sayılı Kanun ve bu Kanun uyarınca çıkarılan düzenlemeler esas alınarak yapılan hesaplamalar sonucu başvurucunun maddi tazminat talebinin 8.123 TL'lik kısmı kabul edilmiştir.
51. 5233 sayılı Kanun uyarınca hükmedilen maddi tazminat miktarının yetersiz olduğu iddiası, daha önce bireysel başvuruya konu olmuştur. Anayasa Mahkemesi bu başvuruya ilişkin verdiği kararda, 5233 sayılı Kanun uyarınca belirlenen tazminat miktarına ve bu miktarın hesaplanma şekline belirli bir tatmin sağladığı sürece ve açık bir orantısızlık bulunmadığı müddetçe Anayasa Mahkemesinin müdahalesinin söz konusu olamayacağını belirtmiştir (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya, B. No: 2013/1280, 28/5/2014, §§ 71-76; Abbas Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, §§ 61-65).
52. Somut olayda da başvurucu, maddi zararının daha yüksek olduğunu iddia etmiş ise de bu iddialarına ilişkin değerlendirmede bulunan derece mahkemesinin kararlarında keyfî bir değerlendirmede bulunduğunu söylemeyi mümkün kılan bir durum belirlenememiştir.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
56. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
57. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında takdiren başvurucuya 11.000 TL tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucunun diğer taleplerinin reddi gerekir.
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen, başvuru harcı olarak ödenen 239,50 TL ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Manevi tazminat talebinin reddedilmesi dolayısıyla mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Aleyhe hükmedilen vekâlet ücreti nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 11.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, diğer taleplerin REDDİNE,
D. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Diyarbakır 2. İdare Mahkemesine (E.2006/2144, K.2007/1964) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.