TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HALİDE DEMİREL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/17378)
|
|
Karar Tarihi: 13/2/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Olcay ÖZCAN
|
Başvurucu
|
:
|
Halide DEMİREL
|
Vekili
|
:
|
Av. Adem Furkan DEMİRCİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, baraj kısa mesafeli koruma kuşağında bulunan
taşınmazda meydana gelen zararın karşılanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının;
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmesine gerek olmadığını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) 20/11/1981 tarihli
ve 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun ile kurulan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı
bağımsız bütçeli bir kuruluştur.
A. Uyuşmazlığın Arka
Planı
9. Başvurucu İstanbul ilinde ikamet etmektedir.
10. İstanbul'da bulunan Büyükçekmece Barajı çevresi 13/3/1984
tarihinde içmesuyu havzası ilan edilmiştir. Arnavutköy ilçesinde bulunan tarla
vasıflı 6.550 m² yüz ölçüme sahip 1037 parsel sayılı taşınmaz da Büyükçekmece
Gölü çevresinde yer almaktadır.
11. Başvurucu bu taşınmazı 22/2/1999 tarihinde tapuda bağış
yoluyla devralmıştır.
12. Taşınmaz, Hadımköy Belediyesinin 5/2/1999 tarihinde
onaylanan HadımköyYeşilbayır, Ömerli, Deliklikaya Nazım İmar Planında yapılan
7/10/2002 tarihli plan tadilatında minimum ifraz şartı 10.000 m² alan içinde
kısmen yapılanmalı konut alanında ve kısmen dere koruma alanında kalmaktadır.
15/6/2009 tarihinde onaylanan 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı'nda
taşınmaz havza içi yapı yasaklı alan içinde bulunmaktadır. 11/2/2013 tarihinde
onaylanan 1/5000 ölçekli Hadımköy Yeşilbayır Bölgesi Nazım İmar Planı'nda
yapılan 13/9/2013 tasdik tarihli plan tadilatında ise taşınmaz, kısmen tarımsal
niteliği korunacak alanda kısmen dere koruma alanı altındaki tarımsal niteliği
korunacak alanda kalmaktadır. Son olarak taşınmazın 17/2/2014 tasdik tarihli
Hadımköy Yeşilbayır Bölgesi 1/1000 Ölçekli Uygulama İmar Planı'nda kısmen tarımsal niteliği korunacak alanda
kalmakta olduğu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisince onaylanan plan
tadilatıyla dere koruma alanı niteliğinin
kaldırıldığı anlaşılmıştır.
13. İSKİ tarafından başvurucunun taşınmazının tapu kaydı üzerine
26/6/2002 tarihinde 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 7.
maddesi uyarınca kamulaştırma şerhi konulmuştur. Ayrıca 2/5/2012 tarihinde 2942
sayılı Kanun'un 31. maddesinin birinci fıkrasının (b)bendi uyarınca irtifak
hakkına yönelik olarak başka bir şerh daha işlenmiştir. Başvuru formu ve
eklerinde taşınmazın 7/10/2002 tarihinden önceki niteliğine, taşınmazın tapu
kaydı üzerine 26/6/2002 tarihinde ve sonrasında işlenen şerhlerin konulma
amacına ilişkin başka bir bilgiye yer verilmemiştir.
B. Başvuruya Konu Dava
Süreci
14. Başvurucunun, taşınmazının Büyükçekmece içme suyu mutlak
koruma alanında bulunmasından ve mevzuat gereğince yapılaşma imkânının ortadan
kaldırılmasından dolayı taşınmazının bedelinin ödenmesi istemiyle 16/1/2013
tarihinde Gaziosmanpaşa 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada 28/1/2014
tarihinde idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı
verilmiştir.
15. Temyiz edilen karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesi tarafından
12/2/2015 tarihinde vekâlet ücreti yönünden düzeltilerek onanmıştır.
16. Başvurucu bu defa 29/4/2015 tarihinde İstanbul 6. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmış ve kamulaştırmasız el atma bedeli
yanında taşınmazın kullanımının kısıtlanması nedeniyle de tazminat isteminde
bulunmuştur.
17. Yargılama sırasında Arnavutköy Belediye Başkanlığı
(Belediye) Emlak ve İstimlak Müdürlüğü ile İmar ve Şehircilik Müdürlüğü
tarafından verilen cevaplarda; taşınmazın bulunduğu alanda herhangi bir
parselasyon işlemi yapılmadığı, 17/2/2014 tasdik tarihli 1/1000 ölçekli
Hadımköy Yeşilbayır Bölgesi Uygulama İmar Planı'nda tarım alanında ve Büyükçekmece Havzası kısa mesafeli koruma alanında
kalmakta olduğu, kısa mesafeli koruma alanında bulunan taşınmazda
5/5/2011 tarihinde onaylanan İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönergesi'nin 6. maddesine
göre yapılaşmaya izin verilmemesi gibi bir kısım kısıtlamaların olduğu ifade
edilmiştir.
18. Mahkeme 31/3/2016 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde özetle;
i. Taşınmazın Büyükçekmece Havzası kısa mesafeli koruma alanında
kaldığı, dere ıslah ve işletme bandında bulunmadığı, 17/2/2014 tasdik tarihli
Hadımköy Yeşilbayır Bölgesi 1/1000 ölçekli uygulama imar planında ise
taşınmazın tarımsal niteliği korunacak
alanda kaldığı ifade edilmiştir.
ii. Taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının 23/1/2011 tarihinde
yayımlanarak yürürlüğe giren İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği ile belirtilen
sınırlı sebepler yönünden kısıtlandığı, bunun dışında taşınmazdan tasarruf
edilmesini ve başvurucunun kullanımını engelleyen bir kısıtlamanın bulunmadığı
vurgulanmıştır. Dolayısıyla taşınmazın kamulaştırma bedeli yerine geçmek üzere
ödenmesine karar verilmesi talep edilen tazminat isteminin yasal dayanaktan
yoksun olduğu belirtilmiştir.
19. Karara karşı yapılan itiraz İstanbul Bölge İdare Mahkemesi
Dokuzuncu İdari Dava Dairesi (Daire) tarafından 4/11/2016 tarihinde
reddedilmiştir.
20. Karar düzeltme istemi Daire tarafından 7/2/2017 tarihinde
reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir. Nihai karar 23/2/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
21. Başvurucu 7/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun "Mülkiyet hakkının içeriği"
kenar başlıklı 683. maddesi şöyledir:
"Bir şeye malik olan kimse, hukuk
düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma
ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran
kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın
önlenmesini de dava edebilir."
23. 9/8/1983 tarihli ve 2872 Çevre Kanunu’nun "Kirletme yasağı" kenar
başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"Her türlü atık ve artığı, çevreye zarar
verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere
aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak,
taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.
Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda
ilgililer kirlenmeyi önlemekle; kirlenmenin meydana geldiği hallerde kirleten,
kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için
gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler."
24. 2560 sayılı Kanun'un
"Kuruluş'' kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"(Değişik: 7/2/1983-KHK 56/1 md.; Aynen
kabul: 23/5/1984 - 3009/1 md.) İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin su ve
kanalizasyon hizmetlerini yürütmek ve bu amaçla gereken her türlü tesisi
kurmak, kurulu olanları devralmak ve bir elden işletmek üzere İstanbul Su ve
Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmuştur.
İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel
Müdürlüğü bu Kanunda İSKİ olarak anılır.
Genel Müdürlüğün hizmeti, İstanbul Büyük Şehir
Belediyesinin görev alanı ile sınırlıdır. Ancak, şehrin yararlandığı su
kaynaklarının korunmasına ilişkin hizmetler, büyük şehir belediye sınırları
dışında da olsa bu kuruluş tarafından yürütülür. Ayrıca Cumhurbaşkanı anasistem
ile ilgili başka belediye ve köylerin su ve kanalizasyon işlerini de bu Genel
Müdürlüğe verebilir.
İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi, İstanbul
Büyük Şehir Belediyesine bağlı müstakil bütçeli ve kamu tüzel kişiliğini haiz
bir kuruluştur. İSKİ personeli 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine
tabidir."
25. 2560 sayılı Kanun'un
"Görev ve yetkiler'' kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"İSKİ'nin görev ve yetkileri şunlardır:
a) İçme, kullanma ve endüstri suyu
ihtiyaçlarının her türlü yeraltı ve yer üstü kaynaklarından sağlanması ve
ihtiyaç sahiplerine dağıtılması için; kaynaklardan abonelere ulaşıncaya kadar
her türlü tesisin etüt ve projesini yapmak veya yaptırmak, bu projelere göre
tesisleri kurmak veya kurdurmak, kurulu olanları devralıp işletmek ve bunların
bakım ve onarımını yapmak, yaptırmak ve gerekli yenilemelere girişmek,
b) Kullanılmış sular ile yağış sularının
toplanması, yerleşim yerlerinden uzaklaştırılması ve zararsız bir biçimde
boşaltma yerine ulaştırılması veya bu sulardan yeniden yararlanılması için
abonelerden başlanarak bu suların toplanacakları veya bırakılacakları noktaya
kadar her türlü tesisin etüt ve projesini yapmak veya yaptırmak; gerektiğinde
bu projelere göre tesisleri kurmak ya da kurdurmak; kurulu olanları devralıp
işletmek ve bunların bakım ve onarımını yapmak, yaptırmak ve gerekli
yenilemelere girişmek,
c) Bölge içindeki su kaynaklarının, deniz,
göl, akarsu kıyılarının ve yeraltı sularının kullanılmış sularla ve endüstri
artıkları ile kirletilmesini, bu kaynaklarda suların kaybına veya azalmasına yol
açacak tesis kurulmasını ve bu tür faaliyetlerde bulunulmasını önlemek, bu
konuda her türlü teknik, idari ve hukuki tedbiri almak,
d) Su ve kanalizasyon hizmetleri konusunda
hizmet alanı içindeki belediyelere verilen görevleri yürütmek ve bu konulardaki
yetkileri kullanmak,
e) Her türlü taşınır ve taşınmaz malı satın
almak, kiralamak, ekonomik değeri kalmamış araç ve gereçleri satmak, İSKİ'nin
hizmetleriyle ilgili tesisleri doğrudan doğruya yahut diğer kamu veya özel
kuruluşlarla ortak olarak kurmak ve işletmek, bu maksatla kurulmuş veya
kurulmakta olan tesislere iştirak etmek,
f) Kuruluş amacına dönük çalışmaların gerekli
kılması halinde her türlü taşınmaz malı kamulaştırmak veya üzerinde kullanma
hakları tesis etmek."
26. İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği'nin ''Tanımlar'' kenar başlıklı 4. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
''...
İçmesuyu havzaları (Havza): Bir akarsu, göl,
baraj rezervuarı veya yeraltı suyu haznesi gibi bir su kaynağını besleyen
yeraltı ve yüzeysel suların toplandığı bölgenin tamamıdır.
“İçme suyu havzası koruma planı (Özel
hükümler): İçme suyu temin edilen veya edilmesi planlanan yerüstü ve yeraltı
suyu havzalarının korunması, kirlenmesinin önlenmesi, kirlenmiş ise
iyileştirilmesi ve sürdürülebilir kullanımının sağlanması amacıyla yapılan ve o
havzaya özel hükümleri tanımlayan planı, ”
...
Mutlak Koruma Alanı (0-300 m.): İçme ve
kullanma suyu temin edilen ve edilecek olan suni ve tabii göller etrafında en
yüksek su seviyesinde, su ile karanın meydana getirdiği çizgiden itibaren yatay
300 metre genişliğindeki kara alanıdır. Bahse konu alanın, havza sınırını
aşması halinde mutlak koruma alanı havza sınırında son bulur.
Kısa Mesafeli Koruma Alanı (300.-1000 m.):
Mutlak koruma alanı üst sınırından itibaren yatay 700 metre genişliğindeki kara
alanıdır. Bahse konu alanın, havza sınırını aşması halinde kısa mesafeli koruma
alanı havza sınırında son bulur.
Orta Mesafeli Koruma Alanı (1000-2000 m.):
Kısa mesafeli koruma alanı üst sınırından itibaren yatay 1000 metre genişliğindeki
kara alanıdır. Bahse konu alanın, havza sınırını aşması halinde orta mesafeli
koruma alanı havza sınırında son bulur.
Uzun Mesafeli Koruma Alanı (2000-havza
sınırı): Orta mesafeli koruma alanının üst sınırından başlamak üzere su toplama
havzasının nihayetine kadar uzanan bütün kara alanıdır.
...''
27. İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği'nin ''Genel hükümler'' kenar başlıklı 5.
maddesi şöyledir:
''(1)
Bu yönetmelikte açıklanmayan tüm hususlarda Su Kirliği Kontrolü Yönetmeliği’nin
içmesuyu havzaları ile ilgili hükümleri uygulanır.
(2) Bu Yönetmelik hükümleri uyarınca
yasaklanmış olan yapı, tesis ve faaliyetler; içmesuyu havzaları için zararlı
yapı, tesis ve faaliyetlerden sayılır. Bu yapı, tesis ve faaliyetleri yapanlar
hakkında; İSKİ Genel Müdürlüğü tarafından 2560 sayılı İSKİ Kanunu, 3194 sayılı
İmar Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu ve ilgili diğer mevzuat uyarınca
cezalandırılmaları için suç duyurusunda bulunulur.
(3) Bu Yönetmelik hükümlerinin uygulama
esasları ve diğer hususlar, Yönerge ile belirlenir.''
28. İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği'nin ''Özel hükümler'' kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''...
(5) a) Havzalardaki her türlü imar
faaliyetlerinin, planlara, 02.11.1985 tarih ve 18916 sayılı Resmi Gazete’de
yayınlanan Plansız Alanlar İmar Yönetmeliğine ve diğer imar mevzuatına
uygunluğunun denetimi, temini ve gerekli yaptırımlar, 3194 sayılı İmar Kanunu
ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’na
istinaden ilgili idarelerin yetki ve sorumluluğundadır.
b) Yapılaşmanın yasak olduğu koruma
alanlardaki imar faaliyetleri, idare tarafından da takip edilir. Aykırı
hususların tespiti halinde, ilgili kurumlara bildirilerek gereğinin yapılması
talep edilir. İdarenin yaptırım hakkı saklıdır.
...
(8) Toprak, İnşaat ve Yıkıntı Atıkları Dökümü
Faaliyetleri.
...
b) Kısa ve orta mesafeli koruma alanlarında,
döküm sahası oluşturulamaz. Kısa ve orta mesafeli koruma alanlarında bulunan
eski taş, maden, kum, mıcır, kil vs. ocaklarına doğal yapısının ikame edilmesi
maksadıyla ve dolum sonrası ağaçlandırılmak şartıyla sadece kirlenmemiş
hafriyat toprağı dökümüne müsaade edilir.
...
(9) İçmesuyu havzalarında imar planlarında
uyulması gereken esaslar;
g) (Değişik: 16.01.2013-2/1.md.)
İçme suyu havzalarında EK-1’de isimleri
verilen derelerin, orman alanları ve tarımsal niteliği korunacak alanlar
dışında kalan kısımlarında; ıslah projesine uygun olarak bu derelerin ıslah
kesitinin her iki yanında; temizlik, bakım ve onarımlarının yapılabilmesi
maksadıyla imar planlarında en az on metrelik dere işletme bandı ayrılır. Dere
ıslah alanı ile dere işletme bandları idarece kamulaştırılır.
...''
29. 2011 yılında kabul edilen mülga İSKİ İçmesuyu Havzaları
Yönergesi'nin ''Kısa mesafeli koruma
alanında uyulması gereken hususlar'' kenar başlıklı 6. maddesi
şöyledir:
''a) Turizm, iskan ve sanayi yerleşmelerine
izin verilemez.
b) İçme ve kullanma suyu
projesine ve mevcut yapıların kanalizasyon sistemlerine ait mecburi teknik
tesisler hariç olmak üzere, bu alanda hiçbir yapı yapılamaz.
c) Bu alanlarda
yönetmeliğin yürürlüğe girdiği 25.05.2006 tarihinde mevcut olan yapılar
dondurulmuştur. Dondurulan binalarda mevcut yapı inşaat alanında değişiklik
yapmamak ve kullanım maksadını değiştirmemek şartıyla ilgili ve yetkili
kurumlardan izin alınarak gerekli tadilat ve bakım yapılabilir.
d) Her türlü katı atık ve
artıkların depolanmasına ve atılmasına izin verilemez.
e) Sıvı ve katı yakıt
depolarına izin verilemez.
f) Bu alanlarda;
ağaçlandırma, gezi, seyir ve piknik alanları, peyzaj, park ve bahçe
düzenlemelerine, açık spor alanlarına araziyi geçirimsiz hale getirmemek ve
suni gübre ve zirai mücadele ilaçları kullanmamak kaydıyla, peyzaj planları
doğrultusunda izin verilebilir.
g) Bu alanın rekreasyon
ve piknik amacıyla kullanılmasına dönük kamu yararlı ve günü birlik turizm
ihtiyacına cevap verecek, sökülüp takılabilir elemanlardan meydana gelen,
geçici nitelikte kır kahvesi, büfe gibi yapılara, parsel büyüklüğü 10000m2’den
az olmamak ve her parselde yapıların toplam kapalı alanı 100m2’yi geçmemek
şartıyla çevre düzeni ve uygulama planlarına ve plan kararlarına uygun olarak
izin verilebilir. Uygulama planları onaylanıncaya kadar herhangi bir
yapılaşmaya gidilemez.
h) Dinlenme tesisi,
akaryakıt istasyonu ve benzeri tesisler yapılamaz.
i) Bu alanlar için izin
verilen ve bu maddede sıralanan faaliyetler dışında TIR parkı, açık otopark, yed-i
emin parkı, golf sahası, kapalı spor alanı/tesisi, sürücü kursu eğitim alanı,
açık depolama, asfalt/yıkıntı atıkları geri dönüşüm tesisi, kırma eleme tesisi,
asfalt üretim tesisi, beton üretim tesisi vb. hiçbir faaliyete izin verilemez.
Mezarlık kurulamaz.''
30. 2015 yılında kabul edilen İSKİ İçmesuyu Havzaları
Yönergesi'nin ''İçme suyu havzalarının tüm
koruma alanlarında yapılaşma, tesis ve faaliyetler ile ilgili diğer hükümler'' kenar
başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''...
(6) Mutlak ve kısa mesafeli koruma
alanlarında; kamuya ait veya 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Kanunu kapsamında yapı yapılmasının talep edilmesi veya fiili olarak
yapıldığının arazide görülmesi durumunda bu koruma alanları ile ilgili kısıtlamalar
yapıyı yapan/yaptıran kuruma yazılı olarak bildirilir. Kamu yararı, sosyal
ihtiyaçlar, ekonomik durum, yerleşik alan içerisinde olup olmadığı, atıksu
tedbirinin alınıp alınmadığı ve benzeri bakımdan gerekli değerlendirmelerin
yapılarak söz konusu yapılaşmaya ruhsat ve izin verilip verilmemesi hususu,
yapıları yapan/yaptıran kurumların sorumluluğundadır.
(7) Mutlak ve kısa mesafeli koruma
alanlarında bu yönetmelikten önceki İçme Suyu Havzaları Yönetmeliği’nin
yürürlüğe girdiği 25.05.2006 tarihinde, bu tarihten sonra koruma altına alınan
havzalarda ise havza ilan tarihinde mevcut olan yapılar dondurulmuştur.
(8) Mutlak ve kısa mesafeli koruma
alanlarında yeni mezarlık kurulamaz. 25.05.2006 tarihinde mevcut olan
mezarlıklar ve bu tarihten sonra koruma altına alınan havzalarda da havza ilan
tarihinde mevcut olan mezarlıklar ilgili idarelerin yetki ve sorumluluğundadır.
...
(10) Kısa mesafeli koruma alanlarında TIR
parkı, açık otopark, yed-i emin parkı, golf sahası, kapalı spor alanı/tesisi,
sürücü kursu eğitim alanı, açık depolama, asfalt/yıkıntı atıkları geri dönüşüm
tesisi, kırma eleme tesisi, asfalt üretim tesisi, beton üretim tesisi ve
benzeri hiçbir faaliyete izin verilemez.
...''
31. 2015 yılında kabul edilen İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönergesi'nin
''Müştemilat türü yapılar'' kenar
başlıklı 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''...
(2) Mutlak koruma alanı dışında kalan
alanlarda branda, naylon ve benzeri malzemeden yapılan kamp çadırı gibi
portatif müştemilatlar, havuz, mevcut yapıya ait günlük ihtiyaca cevap verecek,
toplamda 30 (otuz metrekare) m2’yi geçmeyen kümes, tuvalet, kömürlük, odunluk,
garaj, depo türü müştemilat yapılması, su havzaları için zararlı yapı, tesis ve
faaliyetlerden sayılmaz ve bu yapılar hakkında İdarece işlem tesis edilmez.''
32. 2015 yılında kabul edilen İSKİ İçmesuyu Havzaları
Yönergesi'nin ''Yapılarda tadilat bakım
faaliyetleri'' kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
''(1) 25.05.2006 tarihinde mevcut olan yapılar
ile bu tarihten sonra koruma altına alınan havzalarda havza ilan tarihinde
mevcut olan yapılar dondurulmuş olup, bu yapıların kullanılabilir nitelikte
olanlarında; kat adedini artırmamak, yapı inşaat alanında değişiklik yapmamak,
kullanım maksadını daha kirletici olacak şekilde değiştirmemek şartıyla
yapılacak tadilat, bakım ve onarım faaliyetleri, su havzaları için zararlı
yapı, tesis ve faaliyetlerden sayılmaz. Ancak bu faaliyetlerin imar mevzuatı
doğrultusunda değerlendirilmesi ilgili belediyesinin/kurumun yetki ve
sorumluluğundadır. Müracaat sahibinden, bu maddede belirtilen tüm şartlara
riayet edileceğine dair taahhütname alınır. Bu konuda yapılan tespit ve
talepler ilgili belediye/kuruma gönderilerek, konunun imar mevzuatına göre
değerlendirilmesi ve takip edilmesi talep edilir. Bakım ve onarım süresi altı
aydan fazla olamaz.
(2) Yukarıdaki şartların ihlal edilmesi
halinde, ilgili belediyesinden imar mevzuatına göre gereğinin yapılması talep
edilir.
(3) Tadilat kapsamında turizm tesisi,
akaryakıt istasyonu, otel, konaklama, hayvancılık tesisi, imalathane, fabrika
ve benzeri faaliyetlerin yapıldığı ya da yapılacağı tadilatlara hangi maksatla
olursa olsun izin verilmez.''
33. 2015 yılında kabul edilen İSKİ İçmesuyu Havzaları
Yönergesi'nin ''Koruma alanlarında ziraat ve
hayvancılık faaliyetlerine ilişkin hususlar'' kenar başlıklı 16.
maddesininilgili kısmı şöyledir:
''(2) Kısa ve orta mesafeli koruma alanlarında
suni gübre ve zirai mücadele ilaçları kullanmamak kaydıyla ağaçlandırma,
fidancılık yapılabilir. Bu maksatla da olsa kısa mesafeli koruma alanlarında
bitkisel toprak depolanamaz.
(3) Kısa mesafeli koruma alanlarında branda,
naylon ve benzeri malzemeden yapılan beton temel ve çelik çatı dışındaki basit
örtü mahiyetindeki sera yapılabilir.
(4) Kısa ve orta mesafeli koruma alanlarında
suni gübre ve zirai mücadele ilaçları kullanmamak şartıyla tarımsal
faaliyetlere Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının kontrol ve denetiminde
müsaade edilir.''
34. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 31/12/2004 tarihli ve
25687 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nin ''Kısa mesafeli koruma alanı'' kenar
başlıklı (mülga: RG-14/2/2018-30332) 18. maddesi şöyledir:
'' (Değişik birinci
paragraf:RG-13/2/2008-26786) Kısa mesafeli koruma alanı, içme ve kullanma suyu
rezervuarlarının mutlak koruma alanı sınırından itibaren 700 metre
genişliğindeki şerittir. Söz konusu alan sınırının, su toplama havzası sınırını
aşması hâlinde, kısa mesafeli koruma alanı havza sınırında son bulur. Kısa
mesafeli koruma alanı içinde;
a) Turizm, iskan ve sanayi yerleşmelerine izin
verilemez.
b) Her türlü katı atık ve artıkların
depolanmasına ve atılmasına izin verilemez.
c) Bu Yönetmeliğin 17 nci maddesinin (b)
bendinde anılan mecburi teknik tesisler ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamına giren uygulamalar dışında hafriyat
yapılamaz.
d) (Değişik:RG-13/2/2008-26786) Sıvı ve katı
yakıt depolarına izin verilemez. Bu alanda kalan mevcut yapılar dondurulmuştur.
Dondurulan binalarda mevcut yapı inşaat alanında değişiklik yapmamak ve
kullanım maksadını değiştirmemek şartıyla gerekli tadilat ve bakım yapılabilir.
e) Bu alanın rekreasyon ve piknik amacıyla
kullanılmasına dönük kamu yararlı ve günü birlik turizm ihtiyacına cevap
verecek, sökülüp takılabilir elemanlardan meydana gelen, geçici nitelikte kır
kahvesi, büfe gibi yapılara, suyu kullanan idarece onanmış çevre düzeni ve
uygulama planlarına ve plan kararlarına uygun olarak izin verilebilir.
f) Bu alanda yapılacak ifrazlardan sonra elde
edilecek her parsel 10000 m2 den küçük olamaz. (e) bendinde belirtilen
nitelikteki yapıların kapalı kısımlarının toplam alanı her parselde 100 m2 yi
geçemez.
g) (e) bendinde belirtilen yapıların atık
suları, Sağlık Bakanlığının 13/3/1971 tarihli ve 13783 sayılı Resmi Gazete`de
yayımlanarak yürürlüğe giren, Lağım Mecrası İnşaası Mümkün Olmayan Yerlerde
Yapılacak Çukurlara Ait Yönetmelik hükümlerine göre yapılacak olan sızdırmaz
niteliktekifosseptiklerde toplanır ve atıksu altyapı tesisine verilir.
h)Suni gübre ve tarım ilaçları kullanmamak
şartıyla, hayvancılık ile ilgili yapılar hariç olmak üzere kontrollü otlatmaya
ve diğer tarımsal faaliyetlere Tarım ve Köyişleri Bakanlığının kontrol ve
denetiminde izin verilir. Ayrıca erozyonu azaltıcı metodların uygulanması
esastır.
ı) Zorunlu hallerde, imar planı gereği
yapılacak yolların bu alandan geçecek olan kısımlarında sadece ulaşımla ilgili
işlevlerine gerekli tedbirlerin alınması şartı ile izin verilebilir. Dinlenme
tesisi, akaryakıt istasyonu ve benzeri tesisler yapılamaz.
j) Bu alanda 4/9/1988 tarihinden veya kaynağın
içme ve kullanma suyu kapsamına alındığı tarihten önce mevcut olan yerleşim ve
sanayi tesislerinden kaynaklanan atık suların havza dışına çıkartılması
esastır.''
35. Olay tarihinden sonra 28/10/2017 tarihli ve 30224 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanan İçme-Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair
Yönetmelik'in ''Kısa mesafeli koruma alanı''
kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
''(1) Kısa mesafeli koruma
alanı, içme-kullanma suyu temin edilen veya edilmesi planlanan tabii göl, baraj
gölü ve göletlerin, mutlak koruma alanı sınırından itibaren yatayda 700 metre
genişliğindeki kara alanıdır. Söz konusu alan sınırının, içme-kullanma suyu
havzası sınırını aşması hâlinde, kısa mesafeli koruma alanı havza sınırında son
bulur.
(2) Mevcut yapılar aynen korunur. Ancak, insan
sağlığı ve çevrede telafisi mümkün olmayan neticelere yol açabilecek faaliyetlerin
gerçekleştirildiği tesisler, tehlikeli atık bertaraf tesisi, tehlikeli madde
deposu ve benzeri mevcut yapılar kaldırılır. Yapı inşaat alanında değişiklik
yapmamak ve kullanım amacını değiştirmemek şartıyla gerekli bakım ve onarım
yapılabilir. Mevcut yapılardan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından
lisanslandırılan kurum ve kuruluşlarca riskli yapı olduğu tespit edilenler,
inşaat alanında değişiklik yapmamak, kullanım amacını değiştirmemek ve üzerinde
bulunduğu taşınmazları ifraz işlemine tabi tutmamak şartıyla yıkılarak yeniden
inşa edilebilir. Parsel tevhidi ile yapı yoğunluğu, inşaat alanı ve emsal
değeri arttırılamaz.
(3) Köy yerleşik alanı ve civarı sınırları
içerisinde ve köy gelişme ihtiyacına yönelik köy nüfusuna kayıtlı ve köyde
sürekli ikamet edenler için barınma ihtiyacını karşılamak amacı ile yapılacak
yapılar, köyün genel ihtiyaçlarına yönelik yapılacak köy konağı, ibadethane,
okul, spor alanı, harman yeri, pazar yeri, sağlık ocağı, sağlık evi, PTT,
karakol, bakkal gibi yapılara ve ifraz uygulamalarına; imar planı veya köy
yerleşme planı yapılmış ise bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle
yürürlükteki plan hükümlerine göre; imar planı veya köy yerleşme planı
yapılmamış ise Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde izin
verilebilir.
(4) Bu alanda belediye sınırı ve belediye
mücavir alan sınırları içinde, bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarih
itibarıyla yürürlükteki imar planları geçerlidir, imar planlarının gelişme
alanındaki yapılaşmamış kısımların iptaline yönelik revizyon yapılır.
İçme-kullanma suyu havzası koruma planı hazırlanıncaya kadar bu planlar
kapsamında yoğunluk arttırıcı veya kirlilik arttırıcı kullanım değişikliğine
yönelik imar değişikliği yapılamaz. Ancak 6360 sayılı Kanun çerçevesinde köy statüsünde
iken belediye sınırları içine alınarak mahalle statüsüne geçen kırsal yerleşim
alanlarının mahalle olarak bağlandığı tarihteki nüfusları ve bu nüfusların
doğal artışı için ihtiyaç duyulan yapılaşmaya izin verilebilir.
(5) İskân dışı alanlarda yapılacak yapılara
ve ifraz uygulamalarına Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde
izin verilir. Bu alandaki tarım arazileri için yapılacak ifraz uygulamalarında
3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu
hükümleri esas alınır.
(6) Yeni sanayi tesisi kurulmasına izin
verilmez.
(7) Mesire Yerleri Yönetmeliği çerçevesinde
belirlenmiş mesire yerlerine, bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarih
itibariyle yürürlükteki imar planlarında yer alan rekreasyon alanlarına ve bu alanlarda
kapalı kısımlarının toplam alanı her parselde 100 metrekareyi geçmemek şartıyla
günübirlik tesislere izin verilebilir. Yürürlükteki mesire yeri gelişim ve
yönetim planları ile imar planları, bu fıkrada günübirlik tesisler için
belirlenen yapılaşma şartlarına uygun olarak revize edilir. Günübirlik turizm
tesisleri dışında yeni turizm tesislerine izin verilmez.
(8) Bu alanda, mevcut yerleşim ve sanayi
tesisleri ile bu madde kapsamında izin verilen yeni yapılardan kaynaklanan
atıksular, kanalizasyon sistemi aracılığıyla öncelikli olarak havza dışına,
teknik ve ekonomik olarak mümkün olmaması durumunda orta ve uzun mesafeli
koruma alanlarındaki uygun arıtma ile sonlanan atıksu altyapı tesisine verilir.
Ancak, söz konusu yapılar; atıksuların kanalizasyon şebekesiyle toplanmasına
imkân verecek yoğunlukta değil ise, Lağım Mecrası İnşası Mümkün Olmayan
Yerlerde Yapılacak Çukurlara Ait Yönetmelik hükümlerine göre yapılacak
sızdırmaz foseptiklerde toplanarak orta mesafeli koruma alanındaki, uzun
mesafeli koruma alanındaki veya havza dışındaki arıtma ile sonlanan atıksu
altyapı tesisine verilir. Şayet, bunlar mümkün değilse içme-kullanma suyu
havzası koruma planı hazırlanıncaya kadar mevcut olan yerleşim ve sanayi
tesisleri ile bu madde kapsamında izin verilen yeni yapılardan kaynaklanan
atıksuların içme-kullanma suyu kaynağının su kalitesini olumsuz yönde
etkilemeyecek seviyede ileri arıtmadan geçirilerek deşarjına, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı tarafından izin verilebilir.
(9) Bu alanda atık ve artıkların boşaltılmasına,
depolanmasına ve atık bertaraf tesislerine izin verilmez.
(10) İçme suyu projesine ve mevcut yapıların
kanalizasyon sistemlerine ait mecburi teknik tesisler, 2863 sayılı Kanun
kapsamına giren uygulamalar ile bu madde kapsamında izin verilen yeni yapıların
inşası haricinde hafriyat ve döküm yapılamaz. Bu alanlarda bulunan terk edilmiş
maden ocaklarının doğal yapısının ikame edilmesi ve dolum sonrası
ağaçlandırılması amacıyla inşaat ve yıkıntı atıkları ile karıştırılmamış
hafriyat toprağı dökümüne izin verilebilir.
(11) Mevcut ve yeni açılacak tarım
alanlarında, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının denetiminde sadece organik
tarım faaliyetlerine izin verilir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
tarafından yetki verilmiş kontrol ve sertifikasyon kuruluşunun görüşleri
doğrultusunda organik tarım yapılamayacağının teknik olarak raporlandığı
durumlarda, İyi Tarım Uygulamaları Koduna uyulması şartıyla tarımsal
faaliyetlere izin verilebilir.
(12) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının
kontrolünde yerleşik halkın zati ihtiyacını karşılamak amacı ile hayvancılık
faaliyetlerine ve kontrollü otlatmaya izin verilebilir.
(13) Yeni akaryakıt istasyonlarına, gaz dolum
istasyonlarına ve kimyasal madde depolarına, sıvı ve katı yakıt depolarına izin
verilmez. Mevcut akaryakıt istasyonları ve gaz dolum istasyonları TSE’nin
ilgili standartlarına uygun hale getirilinceye kadar kapatılır. Standartlara
uygun hale getirilen istasyonlarda akaryakıt ve gaz satışı dışında dinlenme
tesisi, oto yıkama, bakım, yağ değişimi ve benzeri faaliyetlere izin verilmez.
(14) Mevcut yol güzergâhlarında bakım ve
onarım çalışmaları, su kalitesini ve miktarını olumsuz etkilemeyecek şekilde
yapılabilir. Mevcut karayolu altyapılarının korunması amacıyla ihtiyaç duyulan
istinat duvarı, menfez gibi sanat yapıları yapılabilir. Kamu yararı gözetilerek
ve ekonomik olarak başka bir alternatifin olmaması durumunda, yeni
karayollarının yapımına ve söz konusu karayolunun erişme kontrollü karayolu
olması halinde, bu yol üzerinde yer alan ve ayrılmaz parçası niteliği taşıyan
erişme kontrollü karayolu hizmet tesislerinin yapımı, bakımı ve işletimine veya
işlettirilmesine; karayollarından kaynaklanan kirliliğin içme-kullanma suyu
kaynağına ulaşmasını engelleyecek gerekli tedbirlerin alınması şartıyla
Bakanlık uygun görüşü ile izin verilebilir. Dinlenme tesisi, servis istasyonu,
akaryakıt istasyonu ve benzeri tesisler yapılamaz.
(15) Madencilik faaliyetlerine izin
verilmez.''
B. Uluslararası Hukuk
36. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
37. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin -özünde- mülkiyet
hakkını güvence altına aldığını kabul etmektedir. AİHM'e göre bu madde üç
belirgin kural içermektedir. Bu kurallardan ilki, maddenin birinci paragrafının
birinci cümlesinde yer alan mülkiyetin barışçıl yararlanmaya (mülkiyetin
dokunulmazlığına saygı) ilişkin genel nitelikli kuraldır. İkinci kuralın
bulunduğu birinci paragrafın ikinci cümlesi mülkiyetten yoksun bırakmayı
içermekte ve bunu bazı koşullara bağlamakta; ikinci paragrafta yer alan üçüncü
kural ise taraf devletlere mülkiyetin kamu yararına kullanılmasını kontrolünü
veya vergilerin ya da diğer katkıların veya cezaların yerine getirilmesini
sağlama yetkisi tanımaktadır (Sporrong ve
Lönnroth/İsveç [GK], B. No: 7151/75, 7152/75, 23/9/1982, § 61).
Ancak AİHM bu üç kuralın birbiriyle bağlantısız olmadığını; ikinci ve üçüncü
kuralların genel nitelikli birinci kuralın ışığında incelenmesi gerektiğini
ifade etmektedir (James ve
diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79 21/2/1986, § 37; Lithgow ve diğerleri/Birleşik Krallık
[GK], B. No: 9006/80, 8/7/1986, § 106).
38. AİHM, taşınmazın imar planında kamu hizmetine ayrılmasının
ve bu çerçevede kamu makamlarının süre sınırlaması olmaksızın herhangi bir
zamanda taşınmazı kamulaştırmaya yetkili olmalarının, mülkiyet hakkının
kullanımını belirsiz ve kullanılamaz hâle getireceğini vurgulamıştır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç, § 60; Hakan Arı/Türkiye, B. No: 13331/07,
11/1/2011, § 35).
39. Sporrong ve
Lönnroth/İsveç kararına konu olayda başvurucuların taşınmazlarının
imar planı çerçevesinde kamulaştırılması öngörülerek on iki ve yirmi beş yıl
süren inşaat yasakları uygulanmıştır. AİHM, bu taşınmazlar henüz
kamulaştırılmadığından mülkten yoksun bırakmanın söz konusu olmadığını, gerçek
anlamda bir kamulaştırmanın olmadığı ve dolayısıyla mülkiyetin devredilmediği
bu gibi durumlarda, görünenin arkasına bakılması ve şikâyet edilen hususta
gerçek durumun ne olduğunun araştırılması gerektiğini belirtmiştir. AİHM bu
bağlamda, getirilen kamulaştırma tedbirlerinin taşınmazlar üzerindeki
sınırlandırıcı etkilerinden söz etmiş ve bu tedbirlerin taşınmazların değerinde
olumsuz etkiye yol açtığını, başvurucuların taşınmazlarından dilediği gibi
yararlanmalarının veya kullanmalarının önemli ölçüde kısıtlandığını
vurgulamıştır. AİHM bu gibi kamulaştırma izinlerinin genel kamulaştırma
sürecinin ilk aşaması olması nedeniyle kontrol amacı da gütmediğini belirterek
müdahaleyi mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesine ilişkin birinci kural
çerçevesinde incelemiştir. AİHM sonuç olarak kamulaştırma tedbirlerinin
uygulandığı sürenin uzunluğu ve bu süre içinde getirilen kısıtlamalar nedeniyle
başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklendiği kanaatiyle mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varmıştır(Sporrong ve Lönnroth/İsveç, §§ 56-74).
40. Köktepe/Türkiye
(B. No: 35785/03, 22/7/2008) kararında, taşınmazın tapu kaydına konulan şerhin
mülkiyet hakkına etkisi ayrıntılı olarak tartışılmıştır. AİHM; derece
mahkemelerinin anayasal gerekçelerle başvurucunun mülkünün bir bölümüne tahdit
getirdiği, bu mahrumiyetin doğanın ve çevrenin korunması şeklindeki kamu
yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu, dolayısıyla hukuka aykırı ve
keyfî hiçbir işlem bulunmadığını kabul etmiştir. Bununla birlikte AİHM,
başvurucunun taşınmazı 1993 yılında iyi niyetle edindiğini ve mülkiyet hakkına
yapılan bu müdahaleye karşı iç hukukta etkin bir tazminat yolunun bulunmadığını
özellikle belirtmiştir. AİHM, başvurucunun mülkiyet hakkından yararlanması
engellendiği hâlde tazminat ödenmemiş olması nedeniyle kamu yararı ile
başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasının gereklilikleri arasındaki adil
dengenin bozulduğu sonucuna varmıştır. Bu doğrultuda başvurucunun şahsi olarak
olağan dışı ve aşırı bir yüke katlanmış olduğu kanaatiyle başvurucunun mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Köktepe/Türkiye,
§§ 67-93).
41. Kutlu ve
diğerleri/Türkiye kararına konu olayda ise başvurucuların
taşınmazlarının bir kısmı baraj yapımı için kamulaştırılmış, kalan bölümü
kısmen mutlak koruma alanında kısmen de kısa mesafeli koruma alanında
bırakılmıştır. Başvurucular kamulaştırma talebinde bulunmuşlar, talepleri
reddedilince asliye hukuk mahkemesinde tazminat davası açmışlardır.
Başvurucuların tazminat taleplerinin değer düşüklüğü gözetilerek kısmen kabul
edilmesi üzerine, mülklerinin kamulaştırılması yerine yalnızca değer düşüklüğü
kaybının tazminat olarak verilmesi sebebiyle mülkiyet haklarının ihlal edildiği
öne sürülmüştür. AİHM; mutlak koruma alanında kalan taşınmazlarda inşaat yasağı
bulunduğuna ve tarım da yapılamadığına, ayrıca ilgili yönetmeliğe göre bu
alandaki taşınmazların kamulaştırılması gerektiğine dikkat çekerek taşınmazın
kamulaştırılması hakkı ile taşınmazın değerine uygun düşen bir tazminat
ödenmesi hakkının mülk teşkil ettiğini belirtmiş ve taşınmazların
kamulaştırılmasının kabul edilmeyerek mülklerin kullanımına getirilen
kısıtlamalardan doğan zararların giderilmesinin tercih edilmesinin somut olay
bağlamında mülkiyet hakkının gerekliliklerine uygun düşmediği sonucuna
varmıştır. AİHM; kısa mesafeli koruma alanında bulunan taşınmaz yönünden ise
taşınmaz üzerinde belirli koşullar dahilinde tarım yapılabildiğini, ancak
inşaat yasağı bulunduğunu belirtmiştir. AİHM bu gibi taşınmazlar yönünden
kamulaştırılma hakkının düzenlenmediğini dikkate almıştır. Dolayısıyla AİHM'e
göre ilgili yönetmelikle getirilen kısıtlamalardan kaynaklanan zarara uygun
düşen bir tazminat ödenmesi başvurucuların hakları ile toplumun hakları
arasında adil bir denge kurabilir. AİHM, bununla birlikte somut olayda bilirkişi
tarafından %40 oranında değer düşüklüğü tazminatı saptanmasına rağmen derece
mahkemelerince bu oranın basit bir gerekçeyle %25 olarak kabul edildiğini
belirtmiş ve sonuç olarak tazminat miktarlarının belirlenme şeklinin, söz
konusu miktarın maruz kalınan zarar ile makul bir şekilde uygun olduğunu ifade
etmesine imkân vermediği kanaatiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna
varmıştır (Kutlu ve diğerleri/Türkiye,
B. No:51861/11, 13/12/2016, §§ 65-70).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
42. Mahkemenin 13/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
43. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur.
45. Başvurunun 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a eklenen "Anayasa Mahkemesinde bulunan bazı bireysel
başvurular hakkında Komisyona müracaat" kenar başlıklı geçici 2. madde
gereği hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yollar tüketilmeksizin
yapıldığı anlaşılmaktadır (Ferat Yüksel, B. No: 2014/13828, 12/9/2018).
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
47. Başvurucu, maliki olduğu taşınmazın Büyükçekmece Barajı kısa
mesafeli koruma kuşağında ve tarımsal niteliği korunacak alanda kalması
nedeniyle tasarruf yetkisinin kısıtlandığını belirtmiştir. Başvurucu mevzuat
nedeniyle taşınmazın emsali parseller gibi kullanılamaması nedeniyle açtığı
tazminat davasının haksız olarak reddedildiğini belirterek adil yargılanma ve
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
48. Anayasa’nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, dilediği gibi kullanım ve
yararlanma hakkının kısıtlanmasına yol açan mevzuat nedeniyle taşınmazında
meydana gelen değer kaybının karşılanmamasına ilişkin şikâyetlerinin mülkiyet
hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından başvurunun bu kapsamda incelenmesi uygun
görülmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
51. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
Somut olayda başvuruya konu taşınmazın başvurucu adına tapuda kayıtlı olduğu
anlaşıldığına göre Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkün varlığında tereddüt
bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
52. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve üzerinde tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma imkânı
verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53).
53. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden
diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl
yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin
ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda
sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten
yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir.
Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına
aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını
kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı
maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
54. Bireysel başvuru konusu somut olaya ilişkin dava tarihinde
ve öncesinde yürürlükte bulunan mevzuat nedeniyle kısa mesafeli koruma alanında
bulunan taşınmazlarda 25/5/2006 tarihinden itibaren mevcut olan yapıların
dondurulduğu, dondurulan binalarda mevcut yapı inşaat alanında değişiklik
yapmamak ve kullanım maksadını değiştirmemek şartıyla gerekli tadilat ve bakım
yapılabileceği, bunun dışında turizm, iskân ve sanayi yerleşmelerine izin
verilmediği anlaşılmaktadır. Bireysel başvuru tarihinden sonra yürürlüğe giren
İçme-Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmelik'te ise köy yerleşik
alanı ve civarı sınırları içerisinde ve köy gelişme ihtiyacına yönelik köy
nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli ikamet edenler için barınma ihtiyacını
karşılamak amacı ile yapılacak yapılara izin verilebileceği ve 12/11/2012
tarihli ve 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun çerçevesinde köy statüsünde iken belediye sınırları
içine alınarak mahalle statüsüne geçen kırsal yerleşim alanlarının mahalle
olarak bağlandığı tarihteki nüfusları ve bu nüfusların doğal artışı için
ihtiyaç duyulan yapılaşmaya izin verilebileceği belirtilmiştir. Bireysel
başvuru dosyası ve eklerinden taşınmazın köy yerleşik alanı ve civarı sınırları
içerisinde veya 6360 sayılı Kanun çerçevesinde köy statüsünde iken belediye
sınırları içine alınarak mahalle statüsüne geçen kırsal yerleşim alanları
içerisinde bulunup bulunmadığı anlaşılamamaktadır. Ancak taşınmazda kısıtlı
barınma ihtiyacına izin verildiği kabul edilse dahi taşınmazın esas olarak
tarımsal faaliyet yapılarak kullanılmasının benimsendiği ve bu kapsamda
17/2/2014 tasdik tarihli Hadımköy Yeşilbayır Bölgesi 1/1000 Ölçekli Uygulama
İmar Planı'nda tarımsal niteliği korunacak
alan olarak bırakıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla taşınmazın
tarım yapılarak kullanabilmesine ve tarımsal niteliğinin korunmasına yönelik
yapılan kısıtlamanın kamu gücü tasarrufu çerçevesinde gerçekleştirildiği
dikkate alındığında mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
55. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
56. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya
uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
57. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518,
26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve
diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
58. Somut olayda başvurucunun maliki olduğu taşınmazın yukarıda
belirtilen kanun ve yönetmelik hükümleri nedeniyle kullanma ve yararlanma
haklarına yönelik olarak bazı kısıtlamalara tabi tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu
kanun ve yönetmelik hükümlerinin belirli, öngörülebilir ve ulaşılabilir
olduğunda bir tereddüt bulunmadığından müdahalenin kanuni bir dayanağı
mevcuttur.
(2) Meşru Amaç
59. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına
imkân verdiğinden bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır.
Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde
getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her
somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016,
§§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No:
2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
60. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre
sağlığını korumanın ve çevre kirlenmesini önlemenin devlet ile vatandaşların
ödevi olduğu belirtilmiştir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre
şartlarına uygunluğunun sağlanması, buna ilişkin düzenlemelerde kamu yararı
bulunduğu kabul edilmelidir (Süleyman
Günaydın, B. No: 2014/4870, 16/6/2016, § 71).
61. Belirli kısıtlamalar içeren mevzuat hükümlerinin etkisi
değerlendirilirken taşınmazın bulunduğu İstanbul ilinin mevcut nüfus
yoğunluğunun ve önümüzdeki yıllarda kullanılabilir temiz suya olan ihtiyacının
da göz önüne alınması gerekir. Temiz suya erişimin sürdürülmesinin yaşam için
hayati önemi haiz olduğu dikkate alındığında su havzalarının kirlenmesinin
önlenmesi için bazı tedbirlerin alınması ve yasakların getirilmesi sonucu
oluşan müdahalenin meşru bir amacının bulunduğu kabul edilmiştir.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
62. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek
için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
63. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
64. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç
bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale
ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul
bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
§ 38).
65. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken bir taraftan ulaşılmak
istenen meşru amacın önemi, diğer taraftan da müdahalenin niteliği ile
başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışları gözönünde tutularak
başvurucuya yüklenen külfet dikkate alınacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
66. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan malların korunması
amacıyla mülkiyet hakkına müdahale edilmesi meşru olmakla birlikte bu kamusal
külfetin tamamının mülk sahiplerine yüklenemeyeceği ve kanun koyucunun buna
uygun çözüm yolları bulması gerekeceği açıktır (AYM, E.2009/31, K.2011/77,
12/5/2011). Kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkı arasında olması
gereken adil denge, başvurucuya tazminat ödenmesi veya başvurucunun zararının
başka yollarla telafi edilmesi şartıyla sağlanabilir (Hüseyin Akbulut ve Yusuf Akbulut, B. No:
2014/7643, 6/4/2017, § 32).
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
67. Başvurucu, taşınmazının Büyükçekmece
Barajı kısa mesafeli koruma alanında ve tarımsal niteliği korunacak alanda
kalması nedeniyle dilediği gibi kullanma ve yararlanma haklarının
kısıtlanmasından ve oluşan değer kaybının karşılanmamasındanyakınmaktadır.
68. Dünyada artan nüfus, iklim değişikliği sebebiyle yağışların
düzensizleşmesi ve yeraltı su kaynaklarının gittikçe azalması sonucunda
kullanılabilir temiz suya olan ihtiyacın her geçen gün arttığı açıktır. Somut
olayda da kamu makamlarının kullanılabilir temiz suyun kesintisiz şekilde temin
edilmesi ve bu maksatla su kaynaklarının korunması amacıyla yukarıda yer verilen
yasal düzenlemeleri yaptıkları hususunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Dolayısıyla, su kaynaklarının korunmasındaki zaruret çerçevesinde yasal
düzenleme yapılması hususunda kamu makamlarının belirli bir takdir yetkisinin
olduğuna dikkat çekmek gerekir.
69. Somut uyuşmazlıkta derece mahkemeleri, başvurucunun
taşınmazının dere ıslah ve işletme bandında bulunmadığını, tarımsal niteliği korunacak alan
içerisinde yer aldığını tespit etmiştir. Derece mahkemelerine göre İSKİ
İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği'nde yer alan kısıtlamalar başvurucunun taşınmazı
üzerinde tasarruf yetkilerini kullanmasına engel değildir. Dolayısıyla derece
mahkemeleri tasarruf yetkisi kısıtlanmayan başvurucuya ait taşınmazda değer
kaybı ya da zarar meydana gelmediği sonucuna vararak davayı reddetmişlerdir.
Başvurucu ise söz konusu taşınmazın kullanılmasına ve yararlanılmasına ilişkin
haklarında ve ekonomik değerinde azalma olduğunu öne sürmüştür.
70. Başvurucuya ait taşınmaz tarım arazisi niteliği ile tapuya
kayıtlıdır. Yukarıda yer verilen olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat
kapsamında taşınmazın kullanılmasına ve taşınmazdan faydalanılmasına ilişkin
birçok kısıtlayıcı hüküm bulunmaktadır (bkz. §§ 28-35). Nitekim bu kısıtlamalar
dikkate alındığında başvurucunun, taşınmazı üzerindeki kullanma ve yararlanma
yetkisini dilediği gibi kullanabildiğinden bahsetmek mümkün değildir. Ancak
öngörülen mevzuatın yol açtığı kısıtlamaların bir sonucu olarak taşınmazın
tamamen kullanılamaz hâlde olduğu da söylenemez.
71. Dolayısıyla kullanma ve yararlanma hakkına yönelik olarak
bir kısım yasal kısıtlamalara maruz kalan ancak tamamen de kullanılamaz
nitelikte bulunmayan taşınmazın kamulaştırılması veya bedelinin tamamına
hükmedilmesi gerektiğinden söz edilemez. Ancak başvurucunun mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı çerçevesinde kısıtlandığı ve bu kısıtlamaların bir zarara yol
açtığı da açıktır. Bu hâlde başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
orantılı olduğundan, yani adil dengenin sağlandığından söz edebilmek için
ortaya çıkan zararın en uygun giderim vasıtasıyla ortadan kaldırılması gerekir.
Somut olayda kısıtlılık nedeniyle ortaya çıkan zarar başvurucuya tazminat
ödenerek karşılanabilir. Bu kapsamda, kamu yararı ile bireylerin mülkiyet
hakkının korunması arasında adil bir dengenin kurulabilmesi bakımından
taşınmazda kısıtlılık nedeniyle meydana gelen zararı karşılayacak düzeyde
tazminatın belirlenmesi ve başvurucunun zararının giderilmesi gerekir.
72. Taşınmazı için getirilen kısıtlamalara rağmen başvurucuya
hiçbir tazminat ödenmemesi müdahalenin içerdiği kamu yararı amacı ile
karşılaştırıldığında bütün külfetin başvurucuya yüklenmesine yol açmıştır.
Dolayısıyla mülkiyet hakkına yapılan müdahale başvurucuya aşırı bir külfet
yüklemekte olup başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı
arasında olması gereken adil denge başvurucu aleyhine bozulmuştur.
73. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
74.
6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
75. Başvurucu, taşınmazının bedeli ile tazminat ödenmesi
talebinde bulunmuştur.
76. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri, B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
77. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
78. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal
düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali
ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel
başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı
verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı
olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda
herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar
kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek
devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine
getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 57-59,
66-67).
79. İncelenen başvuruda kısa mesafeli koruma alanında bulunan
taşınmazdan kullanım ve faydalanmanın kısıtlanması nedeniyle açılan tazminat
davasının tasarruf yetkisinin kısıtlanmadığı gerekçesiyle reddedilmesinden
dolayı mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla
ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
80. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken
iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna
ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir
karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere İstanbul 6. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
81. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
82. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL tutarındaki yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun gizlilik talebinin REDDİNE,
B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 6. İdare Mahkemesine (E.2015/1620, K.2016/748) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.257,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.