TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KENAN BAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/17411)
|
|
Karar Tarihi: 29/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Fatih HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Kenan BAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Gözde BAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması ve tutukluluğun makul
süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya
konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve basın hürriyeti kapsamındaki eylemlere
ilişkin olması nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde yeniden
uzatılmayarak son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da darbe
girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
8. Başvurucu, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık)
FETÖ/PDY'nin Antalya'daki basın yapılanmasına yönelik
olarak yapılan soruşturma kapsamında 23/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
9. Başvurucunun ifadesi 26/7/2016 tarihinde Antalya Emniyet
Müdürlüğünde kolluk tarafından alınmıştır.
10. Başvurucu, savunmasında özetle;
i. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesinden 2001 yılında mezun
olduğunu, 1998 yılında İhlas Haber Ajansında (İHA) işe başladığını, daha sonra
bir süre Milliyet gazetesinde çalıştığını, 2000-2005 tarihleri arasında
Reuters'te, 2005 yılından 13/4/2016 tarihine kadar ise Feza Gazetecilik A.Ş.
bünyesinde yer alan Zaman gazetesinde ve Cihan Haber Ajansında görev aldığını
belirtmiştir.
ii. FETÖ/PDY hakkında sadece kamuoyu aracılığıyla bilgi sahibi
olduğunu, bunun dışında örgüt hakkında herhangi bir bilgisinin olmadığını, bu
örgüte üye olmadığını savunmuştur.
iii. Başvurucu, sosyal medyada paylaştığı ve FETÖ/PDY'yi destekleyici ve övücü mahiyette olduğu belirtilen
mesajlarda suç unsuru bulunmadığını, ayrıca aynı soruşturma kapsamında şüpheli
olan ve adları sorulan kişilerin iş arkadaşları olduğunu belirterek suçlamaları
kabul etmemiştir.
11. Başsavcılık 26/7/2016 tarihinde başvurucuyu silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Antalya Sulh Ceza Hâkimliğine
sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında öncelikle FETÖ/PDY ile ilgili genel
bilgilere ve 15 Temmuz darbe teşebbüsüne dair açıklamalara yer verildikten
sonra soruşturma konusu suçlamalara -örgütün Antalya'daki basın yapılanmasına
dair olgulara- yer verilmiştir. Tutuklama talep yazısının ilgili bölümü
şöyledir:
"...
FETÖ/PDY terör örgütü adına basın-yayın
faaliyeti yürüten Kenan Baş'[ın] ... Feza Gazetecilik A.Ş. ile Reuters Enformasyon
Ltd. Şti. şeklinde SGK kaydının olduğu ve;
1-) S.Ş. [isimli ve] ... Terör örgütü FETÖ/PDY’nin
basın yayın organı Feza Gazetecilik A.Ş. şeklinde SGK kaydı olan,
2-) T.Ç. [isimli ve] ... Terör örgütü FETÖ/PDY'nin
basın yayın organı Feza Gazetecilik A.Ş.de ve Anadolu Ajansında SGK kaydı olan
şahıslarla bağlantılı olduğu şeklinde bilgiler elde edildiği,
Sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta; FETÖ/PDY
terör örgütünün güdümünde yayın yapan aynı zamanda örgütün finans
kaynaklarından olan 'ZAMAN' gazetesinin fotoğrafını kullandığı,
Şüpheliler T.Ç., A.E. ve O.M. isimli
şahısların arkadaşlar kısmında ekli olduğu,
Kayyum atanması öncesinde FETÖ/PDY terör
örgütünün güdümünde yayın yapan aynı zamanda örgütün finans kaynaklarından olan
'ZAMAN' gazetesinin 'ZAMAN FRANSA' isimli sayfasını, FETÖ/PDY terör örgütüne
bağlı, eğitim kurumlarından olan, aynı zamanda örgütün finans kaynaklarından,
ilimizde faaliyet gösteren TOROS AKDENİZ eğitim kurumunu ve SOSYAL PENCERE'yi beğendiği ve takip ettiği ayrıca şahsın
özellikle son yıllarda FETÖ/PDY terör örgütüne müzahir şahısların Sosyal
Pencere isimli sayfada yoğun paylaşımlarda bulunduğunun anlaşıldığı,
Şüpheliler C.Ü., O.Y., K.B., Ö.M. tarafından,
FETÖ/PDY terör örgütüne yönelik güvenlik kuvvetlerinin yürütmüş olduğu
operasyonları sekteye uğratmak ve kitleleri etkileyerek kamuoyu oluşturmak için
yaptıkları değerlendirilen 'Antalya polisi, öğrencilere eğitim hizmeti veren
dershanelere baskın düzenledi.' şeklinde başlayan bir haber yaptıkları,
Twitter'da Zaman gazetesine kayyum atanması ile ilgili olarak yoğun paylaşımlarda
bulunduğu,
İkametinde, örgütün fikir ve ideolojisini
yaymaya, örgüte üye kazandırmaya ve örgüt liderine bağlılığı artırmaya yönelik
kullanıldığı değerlendirilen FETÖ/PDY terör örgütü lideri tarafından yazılan
(22) adet kitap ele geçirildiği anlaşılmakla;
Aşağıda açık kimlik bilgileri yazılı
şüpheliler mevcutlu olarak gönderilmiş olup,
Şüphelilerin üzerlerine atılı suçu
işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla;
Şüphelilerin üzerlerine atılı suçun vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi
dikkate alınarak 5271 sayılı CMK'nın 100. vd.
maddeleri uyarınca tutuklanma[sına karar
verilmesi talep olunur.]"
12. Anılan talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Antalya 3. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında,
başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu
sırada başvurucunun avukatı da hazır bulunmuştur.
13. Başvurucu Hâkimlikteki savunmasında emniyetteki ifadesine
benzer beyanlarda bulunarak suçlamaları kabul etmemiştir.
14. Antalya 3. Sulh Ceza Hâkimliği 26/7/2016 tarihinde
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"...
1-a-Şüphelilerin üzerlerine atılı suç ile
ilgili olarak dosyada mevcut arama tutanakları sonucu ele geçen belge ve
dokümanlar, şüpheli savunmaları, yine mevcut SGK kayıtları, sosyal medyada
yapmış oldukları paylaşımlar ile ilgili ekran çıktıları, isnat olunan
eylemlerin çeşitlilik ve sürekliliği tüm dosya kapsamı ile birlikte
değerlendirildiğinde üzerlerine atılı suçları işledikleri yönünde kuvvetli suç
şüphesini gösteren somut delillerin varlığı,
b-Şüphelilerin üzerlerine atılı suçun CMK.nın
100/3. maddesinde sayılan suçlardan olması ve bu itabarla
müstakil tutuklama nedenin varlığı, yine şüphelilerin üzerlerine atılı suç ve
almaları muhtemel ceza ve özellikele gerek ilimizve gerekse ülkemiz çapında yapılan FETÖ/PDY örgütü
ile ilgili birçok soruşturmada örgüt mensuplarının ülkemizden kaçtığı ya da
saklandıkları anlaşılmkla şüphelilerin kaçması,
saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların varlığı,
soruşturmanın henüz devam ediyor olması delillerin tam olarak toplanmamış
olması nedeni ile delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur
veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma yönünde kuvvetli
şüphelerin bulunması,
c- Şüphelilerin üzerlerine atılı suçların alt
ve üst sınırları, almaları muhtemel cezaya göre adli kontrol tedbirlerine
müracaatın yetersiz kalacağı ve tutuklama tedbirine müracaat etmenin Anayasa'da
belirtilen temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanmasında ölçülülük ilkesine aykırı
olmayacağı anlaşılmakla şüpheliler O.M., T.Ç. ve Kenan Baş'ın üzerlerine atılı TCKnın 314/2. ve 309. maddelerinde sayılan 'silahlı terör örgütüüyesi olma' ve 'Anayasayı İhlal' suçlarından ayrı
ayrı CMK.nın 100 ve devamı maddeleri gereğince ayrı
ayrı tutuklanmalarına ... [karar
verildi.]"
15. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Antalya 4. Sulh
Ceza Hâkimliği 1/8/2016 tarihinde tutuklama kararındaki gerekçelere değinerek
itirazın reddine karar vermiştir.
16. Antalya 1. Sulh Ceza Hâkimliği 11/2/2017 tarihinde
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Başvurucu bu karara itiraz etmiş,
itirazı inceleyen Antalya 2. Sulh Ceza Hâkimliği 24/2/2017 tarihli kararı ile
itirazı reddetmiştir.
17. Karar başvurucuya 3/3/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 17/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 21/3/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
(Mahkeme) kamu davası açılmıştır.
20. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY hakkında genel bilgilere,
daha sonra ise başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir.
21. Bu bağlamda iddianamede başvurucunun işlediği iddia olunan
suça ve örgüt bağlantısına ilişkin olarak yer verilen olay ve olgular özetle
şöyledir:
i. Başvurucunun Feza Gazetecilik A.Ş.de Sosyal Güvenlik Kurumu
kaydı olan ve aynı soruşturmada tutuklu bulunan S.Ş. ve T.Ç. ile bağlantısının
bulunduğu (T.Ç.nin başvurucunun sosyal medya
hesabında arkadaş olarak ekli olduğu) belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun ikametgâhında yapılan aramada "Gönül İnsanı Fetullah Gülen
Belgeseli" isimli CD'ler, örgüt lideri Fetullah
Gülen tarafından yazılmış "Kırık Testi"
isimli birçok kitabın ele geçirildiği belirtilmiştir.
iii. Başvurucu hakkında yapılan açık kaynak araştırmalarında;
başvurucunun Facebook hesabında
kapak fotoğrafı olarak Zaman gazetesinin fotoğrafını kullandığı, arkadaşlar
kısmında aynı soruşturma kapsamında tutuklu T.Ç., A.E. ve O.M.nin
ekli olduğu, FETÖ/PDY yayın organı olduğu belirtilen Zaman gazetesinin "Zaman Fransa" isimli sayfasını,
örgütün eğitim kurumlarından olan Toros
Akdeniz kurumunun sayfasını ve yine örgüt ile bağlantılı kişilerin
yoğun paylaşımlarda bulunduğu Sosyal Pencere
isimli sayfayı beğendiği ve bu sayfada yoğun paylaşımlar yaptığı, FETÖ/PDY ile
bağlantılı Körfez Dershanesine
yönelik yapılan operasyonla ilgili "Şok,
Polis Ders Saatinde Bastı" şeklinde paylaşılan haberde başvurucunun
adının da yazdığı ve bu paylaşımda başvurucuyla birlikte aynı soruşturma
kapsamında tutuklu C.Ü., O.Y. ve Ö.M.nin isimlerinin
de yer aldığı belirtilmiştir.
iv. Başvurucunun Twitter hesabında yapılan incelemede "Beklenen oldu ve Türkiye'nin en çok satan
gazetesi Zaman'a kayyım atandı", "Paralel safsatasıyla gizlenen gerçekler zaman.com.tr/politika_paral... zamancomtr
aracılığıyla", "Birileri
paralel mi demişti? Paralel öyle olmaz; böyle olur! Zaman", "İşin kolayı cemaat yaptı deyip sıyrılmak" şeklinde
ve bunlara benzer FETÖ/PDY üyesi olduğunu gösteren birçok paylaşımda bulunduğu
belirlenmiştir.
v. Başvurucunun ikametgâhında yapılan aramada ele geçirilen çok
sayıdaki kitabın silahlı terör örgütü lideri tarafından yazılan, örgütün fikir
ve ideolojisini yaymaya, örgüte üye kazandırmaya ve örgüt liderine bağlılığı
artırmaya yönelik kitaplar olduğu belirtilmiştir.
22. 21/3/2017 tarihli iddianame Antalya 2. Ağır Ceza
Mahkemesince 29/3/2017 tarihinde kabul edilerek E.2017/57 sayılı dosya
üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkeme 29/3/2017 tarihinde tensiple
birlikte başvurucunun tahliyesine ve yurt dışına çıkış yasağı konularak adli
kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.
23. Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesince 11/4/2017 tarihinde
yapılan ilk duruşmada başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu savunmasında
özetle;
i. Mesleğinin ilk yıllarında İHA'da,
Milliyet gazetesinde ve Reuters'de çalıştığını; 2005
yılında ise Feza Gazetecilik A.Ş. bünyesinde yer alan Zaman gazetesinde
çalışmaya başladığını ve 13/4/2016 tarihinde -Şirkete kayyum atanması
nedeniyle- yasal hakları ödenerek işten çıkartıldığını ifade etmiştir.
ii. Konutunda yapılan aramada ele geçirilen CD'lerin kendisine
ait olmadığını, ele geçirilen kitapların ise kitaplığındaki birçok kitaptan
sadece birkaç tanesi olduğunu, gazeteci olması nedeniyle her fikre ait kitabı
okuduğunu, ele geçirilen kitapların yasaklanmış kitaplar olmadığını ifade
etmiştir.
iii. Aynı işyerinde çalışan ve amiri konumunda olan kişileri
tanımasının, mesai arkadaşı olan bazı kişilerin Facebookta arkadaşı olmasının,
çalıştığı işyerinin fotoğrafını Facebookta kullanmasının ve oğlunun okuduğu Toros Okullarına ait Facebook sayfasını beğenmesinin olağan bir
şey olduğunu belirtmiştir. Ayrıca sosyal medyada sadece Zaman gazetesine ait
haberleri paylaşmadığını, bunun dışında birçok haberi paylaştığını ve bu
haberlerin kendisine ait olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu; kendi yazdığı
haberlerle ilgili bir suçlamanın olmadığını, internetteki haberlerle ilgili
olarak suçlamada bulunulduğunu ileri sürerek yasal şirketlerde çalıştığını,
yaptığı eylemlerin basın hürriyeti kapsamında gerçekleştirilen eylemler
olduğunu, yasal olmayan bir kurumdan ya da örgütten emir almadığını,hiçbir terör örgütüne üye olmadığını
belirtmiş ve suçlamaları kabul etmemiştir.
24. Mahkeme 24/4/2018 tarihinde yaptığı yedinci duruşmada bir
kısım sanıklar hakkında mahkûmiyet kararı vermiş, başvurucunun da aralarında
bulunduğu bazı sanıklar hakkındaki davaları ise tefrik etmiş ve başvurucu
hakkındaki yargılamaya Mahkemenin E.2018/216 sayılı dosyası üzerinden devam
olunmuştur.
25. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
27. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör suçları" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315
ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
28. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek
o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı
aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur."
29. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
30. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî
kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen
soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama
sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol
altına alınmasına karar verilebilir.
…
(3)
Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe
tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere,
belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin
çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam
konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
...
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde
bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme
süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence
miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak,
gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim
etmek.
...
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk
etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere
gitmemek."
31. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
(Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya,
tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin
kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
32. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
33. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her
hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde
tazminat isteminde bulunulabilir.
(2)
İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır
ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir
ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara
bağlanır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Metinleri
34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı" kenar
başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü ve (4) numaralı
fıkrası şöyledir:
"1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına
sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun
olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
...
c) Kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek
için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten
sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin
varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve
tutulması;
...
(4)
Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma
işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve
eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma
hakkına sahiptir.
..."
35.Sözleşme'nin "İfade
özgürlüğü" kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
"1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına
sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları
gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme
özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini
bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu
özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal
güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin
sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının
şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya
yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli
olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi
tutulabilir."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
a. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkına İlişkin
36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 5.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi uyarınca, yalnızca bir ceza
soruşturması veya kovuşturması çerçevesinde kişinin suç işlediğine dair
şüphenin bulunması hâlinde yetkili adli makamın huzuruna çıkarılması amacıyla
tutuklanabileceği yönündeki içtihadını (Jecius/Litvanya, B.
No: 34578/97, 31/7/2000, § 50; Wloch/Polonya, B. No: 27785/95,19/10/2000, § 108) yakın
dönemde verdiği Buzadji/Moldova ([BD], B. No: 23755/07, 5/7/2016,
§§ 92-102) kararında geliştirmiştir. Buna göre ilk tutuklama kararından
itibaren suçun işlendiğine ilişkin makul şüphenin varlığı yanında tutuklamaya
ilişkin nedenlerin bulunduğunun ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konması
gerekir.
37. AİHM'e göre ilk tutuklama için
yeterli görülen makul şüphenin varlığı, elde edilen deliller ve somut olayın
kendine özgü koşulları da dikkate alındığında olaylara dışarıdan bakan, tamamen
objektif bir gözlemciyi ikna edecek yeterlilikte olmalıdır. Toplanan deliller,
objektif bir gözlemciye sunulduğunda şüpheli ya da sanığın atılı suçu işlemiş
olabileceği yönünde gözlemcide kanaat oluşturmaya yeterli ise somut olayda
makul şüphe vardır. Diğer bir ifade ile inandırıcı neden ya da makul şüphe,
suçlanan kişinin üzerine atılı suçu işlemiş olabileceğine dair objektif bir
gözlemciyi ikna etmeye yeterli olay, olgu veya bilginin varlığını
gerektirmektedir (Fox, Campbell ve Hartley/Birleşik Krallık, B. No:
12244/86-12245/86-12383/86, 30/8/1990, § 32; O'Hara/Birleşik Krallık, B. No: 37555/97, 16/10/2001, § 34).
38. AİHM, tutukluluğu meşru kılan makul dört temel neden
belirlemiştir: Bunlar sanığın duruşmaya çıkmama (kaçma) tehlikesi (Stögmüller/Avusturya, B. No: 1602/62, 10/11/1969, hukuki gerekçe bölümü § 15),
sanığın serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda
önlemler alabilecek olma tehlikesi (delilleri yok etme) (Wemhoff/Almanya, B.
No: 2122/64, 27/6/1968, hukuki gerekçe bölümü § 14), tekrar suç işleme
tehlikesi (Matznetter/Avusturya, B. No: 2178/64, 10/11/1969, hukuki gerekçe bölümü § 7) ve
kamu düzenini bozma tehlikesidir (Letellier/Fransa,
B. No: 12369/86, 26/6/1991, § 51).
b. İfade ve Basın Özgürlüklerine İlişkin
39. AİHM'e göre ifade özgürlüğü,
demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. İfade özgürlüğü
toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini
teşkil etmektedir. Sözleşme'nin 10. maddesinin (2) numaralı fıkrası saklı
tutulmak üzere ifade özgürlüğü, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız
veya ilgisiz kabul edilen bilgi
ve fikirler için değil incitici,
şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir;
yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan
söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu özgürlüğün bazı istisnalara tabi olduğunu
ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bunun sınırlandırılmasının ikna edici
olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik
Krallık [GK], B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49; Von
Hannover/Almanya (No. 2) [BD], B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012,
§ 101).
40. AİHM, Stojanović/Hırvatistan
(B. No: 23160/09, 19/9/2013, §§ 39, 62) kararında ifade özgürlüğüne yapılan
müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını incelerken
başvurucunun sorumluluğunun kapsamının kendi sözlerinin ötesine taşıp
taşmadığının belirlenmesi gerektiğini ifade etmiştir. AİHM, derece
mahkemelerince başvurucunun sorumluluğunun -bunu haklı gösterecek ilgili ve yeterli gerekçeler
gösterilmeksizin- onun sözlerinin ötesinde genişletilmesi suretiyle ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
41. AİHM, Sürek/Türkiye
(No.1) ([BD], B. No: 26682/95,
8/7/1999) kararında ise haftalık bir dergide "Silahlar Özgürlüğü Engelleyemez" ve "Suç Bizim" başlıklı iki okuyucu
makalesinin yayımlanması üzerine dergi sahibi ile editörünün (adli) para cezası
ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediği meselesini
incelemiştir. Anılan kararda, basının şiddet tehdidi karşısında millî güvenlik
veya ülke bütünlüğünün korunması, asayişsizlik veya suçun engellenmesi amacıyla
konmuş olan sınırlamaları aşmaması kaydıyla bölücü olanlar da dâhil olmak üzere
görüş ve siyasi hususlarda bilgi vermesinin demokratik toplumlar açısından bir
zorunluluk olduğu belirtilmiştir. AİHM'e göre ifade
edilen sözler bireylere, kamu görevlilerine veya toplumun belli bir kesimine
karşı şiddeti teşvik ettiği durumlarda devlet otoriteleri ifade özgürlüğüne
ilişkin müdahale gereğinin incelenmesinde daha geniş bir takdir yetkisine
sahiptir. AİHM, dergide yayımlanan mektuplarda kullanılan kelimeler ve bu
kelimelerin yayımlandığı bağlam üzerinde özellikle durmuştur. AİHM söz konusu
kelimelerin şiddeti açıkça teşvik niteliğinde olduğunu belirterek şunları
söylemiştir: "Mahkeme ilk olarak,
'katliam', 'zulüm' ve 'cinayet' gibi göndermelerin yanı sıra, 'Faşist Türk
ordusu', 'TC cinayet çetesi' ve 'emperyalizmin kiralık
katilleri' gibi etiketlerin kullanılması ile diğer tarafa kara bir leke
vurulmasına ilişkin açık bir kasıt olduğunu kabul etmektedir. Mahkeme kanaatine
göre söz konusu mektuplar, temel duyguların kışkırtılması ve halen ölümcül
şiddet şeklinde kendini göstermiş olan bileşik önyargıların katılaştırılması
ile kanlı bir intikama çağrı şeklinde değerlendirilebilecektir. Ayrıca,
mektupların 1985’ten bu yana çok ciddi can kayıpları ve bölgenin büyük bir
kısmında olağanüstü hal tedbirinin uygulanmasına
sebebiyet verecek şekilde güvenlik kuvvetleri ile PKK arasında ciddi
çatışmaların devam etmekte olduğu Güneydoğu Türkiye’deki güvenlik durumu
bağlamında yayınlanmış olması da dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda, mektupların
içeriği iddia edilen zulümlerin sorumlusu olarak gösterilenlere karşı köklü ve
mantık dışı bir nefret uyandırarak bölgede daha fazla şiddete sebebiyet
verebilecek şekilde değerlendirilmelidir. Gerçekten de,
okuyucuya iletilen mesaj, saldırgan karşısında şiddete başvurmanın gerekli ve
haklı bir önlem olduğudur." AİHM, bu açıdan derginin sahibi
olarak başvurucuya uygulanmış olan cezanın bir zorunlu sosyal ihtiyacı
karşılamak olarak kabul edilebileceği ve başvuranın mahkûmiyeti için yetkililer
tarafından gösterilen gerekçelerin ilgili ve
yeterli olduğu sonucuna varmıştır.
42. Hocaoğulları/Türkiye
(B. No: 77109/01, 7/3/2006) kararında
AİHM, bir dergide yayımlanan "Hangi
Barış?" ve "Gençlik
İsyan Demektir" başlıklı iki makale nedeniyle başvurucunun
terör örgütü lehine propaganda suçundan mahkûmiyetini incelemiştir. AİHM,
başvuruyu makalelerdeki ibareleri, yayımlandıkları bağlamı (yazının
bütünlüğünü), özellikle terörle mücadeleye bağlı güçlükleri de dikkate alarak
değerlendirmiştir. Mahkeme "Gençlik
İsyan Demektir" başlıklı makale ile alakalı şu
değerlendirmeleri yapmıştır: "Gençlere
seslenen ve hiçbir devrimin insan zayiatı olmadan gerçekleşemeyeceği görüşünü
savunan yazarın dili barışa ve siyasi sorunların çözümüne çağrı olarak kabul edilemez…
Diyarbakır zindanlarında işkenceci faşistlere sır verip ser vermeyerek ve
Kızıldere'de düşmanları, biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik, diye
selamlayarak dönenlere kavgalarının gelip geçici olmadığını bildirirler. Hem de
canları pahasına. Evet, belki yenildiler. Ama direndiler. Çünkü gerçek zaferin
böyle küçük ama kararlı direnişlerle kazanılacağını biliyorlardı" gibi
ifadelerinin kullanımıyla net bir biçimde mücadelenin geçici olmadığı
düşüncesinin vurgulandığını hatırlatmaktadır. Bunun yanı sıra, bütünü
itibarıyla şiddet kullanımını, silahlı direnişi veya başkaldırıyı tahrik eder
bir makale olarak değerlendirilebilir; AİHM nezdinde göz önünde bulundurulması
gereken temel unsur budur." AİHM’e
göre şiddeti kışkırtan ve yücelten bu ibareler, Sözleşme’nin giriş kısmında
açıklanan barış ve adalet gibi temel değerler ile bağdaşmaz.
43. Sürek ve Özdemir/Türkiye ([BD], B.No:23927/94 ve
24277/94, 8/7/1999) kararında başvurucuların sahibi ve yazı işleri müdürü
oldukları dergi vasıtasıyla terörist örgütlerin bildirilerini yayımlamak ve
bölücü propaganda yapmak suçlarından ulusal hukukta mahkûm edilmeleri söz
konusudur. AİHM, özellikle kin ve düşmanlığa tahrik bağlamında söylemleri
değerlendirmiş ancak metinlerin -bir bütün olarak ele aldığında- kin ve düşmanlığa
tahrik ettiğinin söylenemeyeceğini belirtmiştir. Mahkeme bu kararda bilhassa
medya açısından ifade hürriyetinin kullanılmasındaki görev ve sorumlulukların çatışma ve gerginlik zamanlarında
özel önem taşıdığını vurgular. AİHM'e göre "Bu yüzden de devlete karşı şiddet kullanma yoluna
giden örgüt temsilcilerinin görüşleri yayımlanırken medya şiddeti tahrik eden
ve kin güden konuşmaların yapıldığı bir araç olarak görülmesin diye, daha fazla
özen gösterilmelidir." Çünkü
kin ve nefret söylemi ile şiddete teşvik arasında ince bir çizgi olduğu ya da
anılan söylemin şiddete dönüşmesi riskinin kuvvetle muhtemel olduğu dikkate
alınmalıdır.
44. Halis Doğan/Türkiye (No.
3) (B. No: 4119/02, 10/10/2006) kararında
sahibi olduğu gazetenin "Analiz"
başlıklı sütundaki "Komplo’nun Yeni Aşaması" ve "Doğum" başlıklı iki makalenin
yayımlanmasından dolayı başvurucu hakkında bölücülük propagandası yapma
suçundan bir miktar para cezasına hükmolunmuş ve ayrıca gazetenin yayını altı
gün süreyle durdurulmuştur. Verilen bu ceza Yargıtay tarafından onanmıştır. AİHM’e göre her iki makalede de PKK terör örgütünün
mücadele yöntemlerine yer verilmektedir. Makalelerde kullanılan kimi sözler, ne
Kürt probleminin barış yoluyla çözümüne çağrı konuşması ne de sosyal, kültürel
ve tarihi olaylar hakkındaki saptamalar olarak görülebilir. AİHM "Aksine (şimdi) ulusal seferberlik zamanıdır. Eğer
bütün güçler, yetenekler ve olanaklar faaliyete geçmezse, ne zaman faaliyete
geçecekler? Kürtlerin hatıralarında ve kültürlerinde 'onur günü' kavramı
vardır. İşte bugün onur gününden daha farklı bir gün söz konusudur. Ve hatta
durum böyle iken, bizim tek garantimiz, tam bir özgürlük kazanmak için her
türlü fedakârlığı yapmaya ve 21. yüzyılın esaret zincirlerini kırmaya hazır
olan halkımızın isteğidir. Bu bizim özgürlük mücadelemizi parlayan bir aşamaya
taşıyacak öncü politikamızdır. Gerçek fedakârlığı gösteren şahinlerimiz."
şeklindeki ifadelerin şiddeti tahrike elverişli ifadeler olduğunu not etmiştir.
AİHM’e göre makalelerin genel içeriği şiddete,
silahlı mücadeleye ya da ayaklanmaya teşvik edici mahiyettedir ve bu ifadeler,
Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından sonra bir gazetede yayımlanan iki makaleden
alınmıştır; içerik olarak Kürtlerin davasını savunanları şiddete teşvik
etmektedir. Böyle bir bağlamda makalelerin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde zaten
mevcut olan şiddet eylemlerine katalizör etkisi yapabilecek bir nitelikte
olduğunu tespit etmek yanlış olmaz. Bu bakımdan Mahkeme, başvuranın mahkûm
edilme gerekçelerinin başvuranın ifade özgürlüğüne müdahaleyi haklı göstermek
için yeterli ve yerinde olduğuna hükmetmektedir. Mahkeme sadece bilgi ya da fikirlerin çatışmasının, şaşırtmasının ya da endişeye yol
açmasının benzeri bir müdahaleyi haklı göstermeye yetmeyeceğini
hatırlatmaktadır (bkz. §§ 32-39).
45. Sürek/Türkiye (No. 3)
([BD] B. No: 24735/94, 8/7/1999) kararına konu olan olayda başvurucu "Haberde Yorumda Gerçek" isimli
derginin sahibidir. Bu dergide 9/1/1993 tarihli 42. sayıda "Botan'da Fakir Köylüler Toprak Ağalarını
İstimlak Ediyor" başlıklı bir makale yayımlanmıştır. Bu
makalede devletin bölünmez bütünlüğü aleyhine propaganda yapıldığı gerekçesi
ile dergi toplatılmış ve başvurucu adli para cezasına mahkûm edilmiştir.
Başvurucu ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasıyla AİHM’e
başvurmuştur. Konuyu inceleyen AİHM, makalelerde kullanılan kelimeler ve bu
kelimelerin yayımlanmış olduğu bağlam üzerinde özellikle duracağını
belirtmiştir. Dava konusu makalede ülkenin bir bölgesindeki mücadelenin güvenlik kuvvetlerine karşı yürütülen bir savaş
olarak nitelendirilmesinin ve "Özgürlük
mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğiz." ifadesinin
kullanılmasının makalenin yazarının kendisini terör yoluyla mücadeleyi sürdüren
örgütle özdeşleştirmiş olduğu ve silah kullanılması için çağrıda bulunduğu
anlamına geleceğini vurgulamıştır. AİHM ayrıca makalelerin 1985’ten bu yana çok
ciddi can kayıpları yaşanan ve bölgenin büyük bir kısmında olağanüstü hâl ilan
edilmesine sebebiyet verecek şekilde güvenlik kuvvetleri ile PKK arasında ciddi
çatışmaların devam etmekte olduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki güvenlik
durumu bağlamında yayımlanmış olmasının da dikkate alınması gerektiğini
belirtmiştir. Bu bağlamda makalenin içeriği bölgede daha fazla şiddeti teşvik
edebilecek niteliktedir ve bu makaleyle okuyucuya iletilen mesaj, saldırgan
ülke karşısında şiddete başvurmanın gerekli ve haklı bir önlem olduğudur. Bu
açıdan AİHM, muhatap devlet tarafından başvuranın mahkûmiyetine ilişkin olarak
öne sürülen nedenlerin başvuranın ifade özgürlüğü hakkına bir müdahale için
ilgili ve yeterli dayanak teşkil ettiği sonucuna varmıştır. AİHM'e
göre başvurucu, bu makalelerde yer alan görüşler ile şahsen bağlantılı
olmamasına rağmen makalelerin yazarlarına şiddet ve nefretin körüklenmesi için
bir araç temin etmiştir. Dergi ile sadece ticari açıdan bağlı olduğu ve yazı
işleri müdürlüğü sorumluluğu taşımadığı gerekçesi ile makalelerin içeriğine
ilişkin her türlü cezai sorumluluktan muaf tutulması gerektiği yönündeki
başvurucu tarafından ileri sürülen iddia AİHM tarafından reddedilmiştir. Başvurucu,
derginin sahibidir ve konumu itibarıyla derginin yazı işleri yönetimini
şekillendirme hakkına sahiptir. Bu nedenle halk için bilgi toplanması ve
dağıtılması konusunda derginin yazı işleri ve muhabir personelinin görev ve sorumlulukları açısından vekâleten
sorumlu olup bu da çatışma ve gerginlik durumlarında daha büyük önem
taşımaktadır. AİHM açıklanan gerekçelerle başvurucuya verilen cezanın zorunlu
bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiğini ve verilen ceza ile elde edilmek istenen
amaç arasında orantısızlık olmadığını belirterek ifade özgürlüğünün ihlalinin
söz konusu olmadığı sonucuna varmıştır.
46. Öte yandan AİHM'in Ceylan/Türkiye ([BD], B. No: 23556/94,
8/7/1999) kararına konu olan olayda bir sendikanın başkanı olan başvurucu,
İstanbul'da basılan haftalık bir gazetede yazdığı makalede kullandığı sözler
nedeniyle 1 yıl 8 ay hapis ve (adli) para cezasına mahkûm edilmiştir. AİHM, bu
olaya ilişkin başvuruyu değerlendirirken söz konusu yazının birkaç yıl önce
Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde şiddetin yeniden canlanması
hakkında -Marksist deyimler kullanılarak- yapılan bir açıklama niteliğinde
olduğunu belirtmiştir. AİHM'e göre başvurucunun
makalesi özü itibarıyla Kürt hareketinin işçi sınıfı ile bu sınıfın ekonomik ve
demokratik kuruluşları tarafından özgürlük ve demokrasi için verilen genel bir
mücadelenin parçası olduğuna veya en azından bir parçası olması gerektiğine
ilişkindir. AİHM, makalede kullanılan "devlet
terörü" ve "katliam"
gibi kelimeler nedeniyle Türk yetkililerinin ülkenin bu bölgelerindeki
fiillerine yönelik eleştirinin sert olduğunu ve yazıda keskin bir dil
kullanıldığını kabul etmiştir. Bununla birlikte AİHM'e
göre siyasi söylem veya kamu çıkarı ile ilgili konularda ifade özgürlüğüne
yönelik kısıtlamanın dar olması gerekir. Bu bağlamda hükûmet ile ilgili olarak
yapılmasına müsaade edilen eleştirinin sınırı, bireyler veya siyasetçiler
hakkında yapılan eleştiriye oranla daha geniştir. AİHM, hükûmetin güçlü konumu
dolayısıyla kendisine yönelik eleştirilere ve haksız saldırılara başka
yöntemlerle karşılık vermesinin mümkün olduğu hâllerde ceza davası başlatma
konusunda çekimser davranması gerektiği görüşündedir. Buna karşılık AİHM, kamu
düzeninin güvencesi olan devlet yetkililerinin bu tür durumlarda aşırıya
gitmeden ve uygun bir şekilde tepki vermeyi amaçlayan tedbirleri -ceza hukuku
bağlamında bile olsa- benimsemesinin mümkün olduğunu belirterek bir bireye,
kamu personeline ya da nüfusun bir kesimine karşı şiddet kullanmanın tahrik
edildiği hâllerde ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin gerekli olup olmadığı
incelenirken devlet yetkililerinin daha kapsamlı bir takdir sınırından
faydalanacakları değerlendirmesinde bulunmuştur. AİHM, bu çerçevede
değerlendirdiği olayda Türk yetkililerin uzun
yıllardır süregelmekte olan ciddi kargaşanın bu tür görüşlerin yayılması ile
şiddetlenebileceği hususundaki endişelerini, makalenin Körfez
Savaşı'ndan kısa bir süre sonra çok sayıda Kürt kökenli insanın Irak'taki
baskıdan kaçıp Türk sınırlarına sığındığı sırada yayımlandığını ve yazıda
kullanılan dilin sert olduğunu dikkate aldığını belirtmişse de kişilerin
şiddete veya silahlı ayaklanmaya teşvik edilmesinin söz konusu olmadığına ve
yaptırımın ağırlığına dikkat çekerek başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal
edildiğine karar vermiştir (bkz. §§ 33-38; benzer yöndeki kararlar için
-diğerleri arasından- bkz. Incal/Türkiye [BD], B. No: 22678/93; 9/6/1998,
§§ 55-60; Gerger/Türkiye, [BD],
B. No: 24919/94, 8/7/1999, §§ 47-52; İbrahim
Aksoy/Türkiye, B. No: 28635/95-30171/96-34535/97, 10/10/2000, §§
60-66, 69-73, 78-80).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
47. Mahkemenin 29/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olgular
ortaya konulmadan ve adli kontrol tedbirinin neden yetersiz kalacağı
tartışılmadan tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca kanunda suç olarak düzenlenmeyen ve
ifade ve basın özgürlükleri kapsamında kalan eylemleri nedeniyle tutuklandığını
belirterek kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
49. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı
olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
50. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun
iddialarının özünün tutuklanmasının hukuki olmadığına yönelik olduğu
anlaşılmakla başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin tümünün Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
52. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
53. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı
dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken
Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin
güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince
başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun
darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği
iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli
kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
54. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Genel İlkeler
55. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
56. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
57. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
58. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
59. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
60. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
61. Başvurucu, FETÖ/PDY'nin üyesi olma
suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
62. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
63. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri incelendiğinde
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken FETÖ/PDY üyesi olduğuna dair-arama
sonucu ele geçen örgütle bağlantıya delil olabilecek yazılı ve dijital
belgelere, sosyal medya paylaşımlarına ve işyeri çalışma kayıtlarına
değinilerek- somut delillerin olduğu olgusuna dayanıldığı görülmektedir.
64. İddianamede ise bunlara ek olarak başvurucunun konutunda
yapılan aramada ele geçirilen bazı materyallere -Fetullah
Gülen tarafından yazılmış olan bazı kitaplar ve bu kişiye ilişkin bir
belgeselin kayıtlı olduğu CD- ve sosyal medyadaki birtakım paylaşımlarına yer
verilmiş ve aynı soruşturma kapsamında tutuklu bazı kişilerle bağlantısına
değinilmiştir (bkz. § 21 ).
65. Sonuç olarak soruşturma makamlarınca; başvurucunun konutunda
yapılan aramada silahlı terör örgütü lideri tarafından yazıldığı ve örgütün
fikir ve ideolojisini yaymaya, örgüte üye kazandırmaya ve örgüt liderine
bağlılığı artırmaya yönelik olduğu belirtilen çok sayıda kitap ele
geçirilmesinin ve başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı medyada çıkan haberleri
paylaşarak olumlaması, örgüte yapılan operasyonları
eleştiren ve örgütü destekleyen mahiyette birden çok mesaj paylaşması
hususlarının bir bütün olarak suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak
kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
66. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir.
Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında
ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere
etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
67. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır.
68. Somut olayda Antalya 3. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken tutuklama nedeni olarak başvurucunun delilleri
etkileme ve kaçma şüphesinin bulunması ile üzerine atılı suçun tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlardan olmasına dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda
belirtilen özel koşulları ile Antalya 3. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen
kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
69. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
70. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Antalya 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin
isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin
niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu
söylenemez.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
72. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
73. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tahliye
taleplerinin ve itirazlarının -tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve
yeterli gerekçe gösterilmeden reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
74. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
75. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
76. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013,§§ 16, 17).
77. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu belirtmektedir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
78. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra Mahkemece
29/3/2017 tarihinde tensiple birlikte tahliyesine karar verilen başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak
dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti
hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu,
başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur
ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi
bireysel başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmamaktadır.
79. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade ve Basın
Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
80. Başvurucu, gazetecilik faaliyeti ve sosyal medyada
paylaştığı mesajlar nedeniyle tutuklanmasının ifade ve basın özgürlüklerini
ihlal ettiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
81. Anayasa Mahkemesi tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte, daha sonra tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar , §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali
Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No:
2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal
Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014,
§§ 61-75; İbrahim Ayhan,
B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).
82. Somut olayda tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası
incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için
inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut
olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 48-72). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında
başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle
soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca
varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
83. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade ve
basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin
bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
29/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.