TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYŞEGÜL BAŞAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/17432)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Abdullah
UÇAR
|
Başvurucu
|
:
|
Ayşegül
BAŞAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülendam
ŞAN KARABULUTLAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; kamu görevlilerinin açıklamaları
nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 1/1/2017 tarihinde Twitter isimli sosyal medya
platformunda yer verilen "teröristler
Okmeydanı'nda insanları iç savaşa davet ediyor" başlıklı
videoda soruşturma makamlarınca başvurucu, H.D., H.Ç. ve E.C.nin
birlikte gittikleri iddia edilen kahvehanede bulunan kişilere hitaben E.C.
şöyle bir açıklamada bulunmuştur:
"Katliamları ile hayatımıza zulüm etmeye
çalışan insanlardır. Biz diyoruz ki artık yeter, artık buraya kadar, bundan
sonra mahallelerimizde ne işidçiye ne de herhangi bir
gerici cihatçı çeteciye geçit vermeyeceğiz. Gericilik karşısında yükseltilmesi
gereken bir bayrak vardır. Bu bayrağın adı da laiklik bayrağıdır. Laiklik demek
özgürlük demektir. Kardeşlik demektir. İnsanca bir yaşam mücadelesi demektir.
Bizler herkesi bu mücadelenin birer neferi olmaya çağırıyoruz. Gericilerden,
faşistlerden, başkanlık sevdalılarından hesap sormaya çağırıyoruz. Dinlediğiniz
için çok teşekkür ediyoruz."
9. Başvurucu, anılan sosyal medya paylaşımına ilişkin olarak
başlatılan bir soruşturma kapsamında halkı kin ve düşmanlığa alanen tahrik etme suçundan İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca 2/1/2017 tarihinde gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucu 2/1/2017 tarihinde kollukta müdafii
eşliğinde verdiği ifadesinde susma hakkını kullanmış; 3/1/2017 tarihinde müdafii eşliğinde Savcılıkta verdiği ifadesinde, olay günü
yanında bulunan E.Ç. ve H.Ç. ile birlikte söz konusu kahvehaneye gittiklerini,
burada işyeri sahibinden ve kahvehanedeki kişilerden aldıkları izin üzerine
sosyal medyada paylaşılan konuşmanın yapıldığını, amaçlarının terör
saldırılarına karşı insanların tedbirli ve bilinçli olmalarını sağlamak için
farkındalık yaratmak olduğunu belirtmiştir.
11. Başvurucu, halkı
kin ve düşmanlığa alanen tahrik etme suçundan tutuklanması istemiyle aynı
tarihte İstanbul 14. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Tutuklamaya sevk
yazısında, başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu
belirtilmiştir.
12. Başvurucu sorgudaki ifadesinde özetle önceki savunmalarını
tekrar ederek suçlamaları kabul etmediğini ifade etmiştir.
13. Başvurucu, İstanbul 14. Sulh Ceza Hâkimliğinin 3/1/2017
tarihli kararıyla, halkı kin ve düşmanlığa alanen
tahrik etme suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararında, video içeriğine ve
başvurucunun olay yerinde bulunduğuna ilişkin dolaylı ikrarına dayanılmıştır.
Söz konusu kararda, suçun niteliği ve suç için kanunda öngörülen cezanın
ağırlığı nedeniyle adli kontrol hükümlerinin başvurucunun ceza yargılamasına
katılmasını sağlamak için yetersiz kalacağı belirtilmiştir.
14. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; İstanbul 1. Sulh
Ceza Hâkimliği 16/1/2017 tarihinde tutuklama kararındakine benzer gerekçelerle
itirazın reddine karar vermiştir.
15. Başvurucu 16/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 29/3/2017 tarihli
iddianameyle, halkı kin ve düşmanlığa alanen tahrik
etme suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle başvurucu hakkında
İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açmıştır.
17. İddianamede, başvurucuya yöneltilen eylemlerin delili olarak
gösterilen söz konusu video içeriğindeki açıklamalarda sosyal demokrat yapıya
sahip insanların muhafazakâr ve milliyetçi görüşe sahip insanlara karşı
kışkırtıldığı ileri sürülmüştür. Bu bağlamda iddianamede özetle;
i. Soruşturmaya dayanak teşkil eden video kaydındaki konuşmanın
şüpheli E.Ç. tarafından yapıldığı ve E.Ç.nin yanında
başvurucu ile birlikte diğer şüphelilerin de bulunduğu belirtilmiştir.
ii. Başvurucu ve diğer şüphelilerin terör örgütlerinden herhangi
biriyle bağlantılarının bulunduğuna dair bilgiye ulaşılamadığı belirtilmiştir.
iii. Irk ve bölge farklılığına dayanarak halkı kin ve düşmanlığa
tahrik suçunun oluşabilmesi için kışkırtmanın farklı halk topluluklarını
birbirine karşı düşmanlığa sevk etmesi ve
kamu güvenliği için somut ve yakın bir tehlike oluşturması gerektiği
belirtilerek suça konu açıklamaların içinde yer alan "Gericilerden, faşistlerden, başkanlık sevdalılarından hesap
sormaya çağırıyoruz." şeklindeki söylemlerin sosyal demokrat
yapıya sahip insanları muhafazakâr ve milliyetçi görüşe sahip insanlara karşı
kışkırttığı ve bu açıklamaların sosyal paylaşım sitelerinde farklı halk
kitleleri arasında gerilime ve ciddi tartışmalara sebebiyet verdiği
değerlendirilerek yargılama konusu suçun yasal unsurlarının oluştuğu iddia
edilmiştir.
18. Mahkeme 31/3/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2017/156 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
19. Başvurucu 25/4/2017 tarihinde yapılan ilk duruşmada tahliye
edilmiştir.
20. Mahkeme 16/6/2018 tarihinde suçun yasal unsurlarının
oluşmadığı gerekçesiyle başvurucunun beraatine karar vermiştir.Karar gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"...Dosya kapsamından ve sanık
savunmalarından sanıkların terör örgütü olan İşid'in
eylemlerini eleştirmek ve tepkilerini ortaya koymak amacı ile ayrıca Anayasanın
değişmez maddelerinden olan Laikliğin önemini vurgulamak amacı ile orada
bulunan vatandaşları duyarlı olmaya çağırdıkları, TCK 216 maddede sayılan
toplumun belli bir kesimine yönelik diğer kesimini tahrik ettiklerine ilişkin
hiçbir delilin bulunmadığı, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2016/1077 esas, 3583 K
nolu ilamında da belirtildiği üzere 'TCK 216 maddede
belirlenen suçun oluşabilmesi için halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya
bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesiminin diğer bir kesim
aleyhine kin veya düşmanlığa tahrik edilmesi gerekmekte olup, siyasi görüş yada
belli bir olay karşısındaki düşünce farklılıklarının sayılan özellikler
arasında sayılmaması' nedeni ile siyasi görüş farklılıklarından bu suçun
oluşmayacağı, ayrıca iddianamede bahsedilen sosyal demokrat yapıya sahip olan
insanları muhafazakar ve milliyetçi görüşe sahip insanlara karşı kışkırttıkları
iddiasının da yerinde olmadığı, ülkemizde seçimlerin gizli oy açık sayım
şeklinde yapıldığı, bu nedenle hangi görüşteki insanların başkanlık karşıtı
veya taraftarı olduğunu tespit etmenin mümkün olmadığı, olay nedeni ile kamu
güvenliği açısından açık, yakın ve ciddi bir tehlikenin ortaya çıkmadığı, bu
hali ile de yasada öngörülen tehlike şartı da oluşmadığından unsurları
oluşmayan müsnet suçtan sanıkların ayrı ayrı beraatlerine..."
21. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
Cumhuriyet savcısının istinaf talebi nedeniyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi
nezdinde derdesttir.
22. Öte yandan başvurucu, söz konusu videoya ilişkin olarak
İçişleri Bakanlığının 1/1/2017 tarihinde
"Konu terörle mücadele ekiplerine iletildi. Lütfen gördüğünüz yerde ihbar
ediniz." şeklinde tweet paylaşması nedeniyle suçlu ilan edildiğini ve
bu suretle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. İlgili hukuk için bkz. İlker
Deniz Yücel (B. No: 2017/16589, 28/5/2019, §§ 30-48) başvurusu
hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 19/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu; tutuklamaya konu edilen eylemlerinin ifade
özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken beyanlar olduğunu, kuvvetli suç
şüphesini ortaya koyan bir delilin bulunmadığını, tutuklama ve tutukluluğa
itirazın reddi kararlarının somut ve hukuki gerekçeden yoksun olduğunu, bu
kararlarda tutuklama nedenlerinin gösterilmediğini ve tutuklamanın ölçüsüz bir
tedbir olduğunu ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde, öncelikle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde belirtilen tazminat yolunun
tüketilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Esas yönünden yapılan değerlendirmede
ise tutuklama kararına ve iddianamedeki delillere atıf yapılarak somut olayda
suç işlendiğine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu belirtilmiştir.
27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının özünün tutuklamanın hukuki olmadığına yönelik olduğu
anlaşılmış, başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
29. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
30. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
a. Genel İlkeler
31. Genel ilkeler için bkz.
Mustafa Ünal (B. No: 2017/21149,
28/11/2018, §§ 51-56) başvurusu hakkında verilen karar.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
32. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, halkı kin ve
düşmanlığa tahrik etme suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
27/2/2016 tarihinde İstanbul 14. Sulh Ceza Hâkimliğince tutuklanmıştır.
Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
33. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
34. Tutuklama kararında, sosyal medyada paylaşılan video kaydına
dayanılarak (bkz. § 13) başvurucu
yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir somut olguların bulunduğuna
genel olarak değinilmiş; bu olgulara ilişkin açıklamalara yer verilmemiştir. Tutuklamaya
yönelik itirazın reddine ilişkin kararda da herhangi bir delile atıf
yapılmaksızın genel bir ifadeyle kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut
olguların bulunduğu ifade edilmiştir (bkz. § 14).
35. İddianamede ise suça konu açıklamaların içinde yer alan "Gericilerden, faşistlerden, başkanlık
sevdalılarından hesap sormaya çağırıyoruz." şeklindeki
söylemlerin sosyal demokrat yapıya sahip insanları muhafazakâr ve milliyetçi
görüşe sahip insanlara karşı kışkırttığı ileri sürülmüştür.
36. Mahkeme; başvurucunun üzerine atılı suçun oluşabilmesi için özetle halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep
veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesiminin diğer bir kesim
aleyhine kin veya düşmanlığa tahrik edilmesi gerektiğini belirterek siyasi
görüş ya da belli bir olay karşısındaki düşünce farklılıklarının ifade
edilmesinin tek başına atılı suçu oluşturmayacağını, ayrıca olay nedeni ile
kamu güvenliği açısından açık, yakın ve ciddi bir tehlikenin ortaya
çıkmadığını, dolayısıyla yasada öngörülen tehlike şartının da
gerçekleşmediğini, ayrıca suçun yasal unsurlarının oluşmadığını belirterek
başvurucunun beraatine karar vermiştir.
37. Kural olarak bir kişinin kendi perspektifinden ifade ettiği
düşüncelerinin hakikate tekabül etmemesi, şiddete tahrik içerdiği gerekçesiyle
tek başına suçlamaların dayanağı olmamalıdır (İlker
Deniz Yücel, § 83). Somut olayda kuvvetli belirtinin olup olmadığı
incelenirken öncelikle söz konusu konuşmanın yapıldığı ortama dikkat
çekilmelidir. Konuşma bir kahvehanede yapılmıştır ve kahvehanedeki kişiler söz
konusu konuşmaya herhangi bir şekilde tepki göstermemişlerdir. Hatta bu
kişilerin konuşma sırasında sohbet etme ve oyun oynama şeklindeki olağan
davranışlarını sürdürdükleri görülmektedir. Ayrıca dinleyicilerin konuşmanın
tamamlanmasından sonra da herhangi -taşkınlık göstermek de dâhil olmak üzere-
olumsuz davranışı olmamıştır. Öte yandan konuşmada yer alan ifadelerin -bir
bütün olarak değerlendirildiğinde- kişileri şiddete, nefrete, isyana,intikam almaya veya silahlı
bir direnişe tahrik ve teşvik edici bir niteliği bulunmamaktadır. Dahası
başvurucu bu konuşmayı yapan kişi değildir. Konuşma E.Ç. isimli kişi tarafından
yapılmıştır. Başvurucunun konuşmanın yapıldığı kahvehaneye E.Ç. ile birlikte
gittiği anlaşılmakta ise de başvurucu bu konuşmanın önceden kararlaştırılan bir
metne bağlı olmaksızın E.Ç. tarafından kendiliğinden ifade edilen sözler
olduğunu savunmuştur. Başvurucunun konuşmanın içeriğinin belirlenmesine ve
ifade ediliş şekline yönelik bu savunmasının aksine bir olgu tespit
edilmemiştir.
38. Tüm bu olgular birlikte dikkate alındığında somut olayın
koşullarında söz konuşu konuşmanın yapılmasının başvurucunun suç işlediğine
dair kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir.
39.Bu itibarla somut olayda suç
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı
sonucuna varılmıştır.
40. Anayasa Mahkemesince varılan bu sonuç karşısında tutuklama
nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığının
ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
42. Diğer taraftan başvurucu; tutuklanmasına dayanak oluşturan
delillerin sosyal medyada paylaşılan söz konusu video kaydı içeriğinde yer alan
açıklamalar olduğunu, yapılan açıklamaların ifade özgürlüğünün kullanımı
niteliğinde olduğunu, bu hususlara dayanılarak tutuklanmasının kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak ifade özgürlüğünü de ihlal ettiğini
ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun temel şikâyetiyle ilgili
olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Ayrıca başvurucunun söz konusu konuşmayı yapan kişi olmaması ve konuşmanın
içeriğinin belirlenmesinde ve ifade ediliş şeklinde belirleyici bir etkisinin
bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle somut olayın koşulları dikkate alınarak
başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının ayrıca incelenmesine
gerek bulunmamaktadır (benzer yöndeki karar için bkz. Ayhan Bilgen, 2017/5974, 21/12/2017,§ 126).
B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
43. Başvurucu, İçişleri Bakanlığının kendi hesabından paylaştığı tweet nedeniyle
suçlu ilan edildiğini ve bu suretle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
44.Bakanlık, başvurunun bu kısmı ile ilgili görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özünün
masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin olduğu anlaşıldığından
başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
46. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait
olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından
suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz. Bu çerçevede
masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz
mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
47. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma
sağlamaktadır. Öte yandan Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle
Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet
karinesi, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin
kamuoyuna bilgi vermesini engellemez (Erdal
Tercan, 2016/15637, 12/4/2018, § 79). Ancak masumiyet karinesine
saygı gösterilmesi söz konusu olduğundan Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrası, bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini
gerekli kılar (Nihat Özdemir
[GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015,
§ 22).
48. Somut olayda başvurucu, söz konusu videoya ilişkin olarak
İçişleri Bakanlığının "Konu terörle
mücadele ekiplerine iletildi. Lütfen gördüğünüz yerde ihbar ediniz."
şeklinde tweet
paylaşması nedeniyle suçlu ilan edildiğini ve bu suretle masumiyet karinesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. İçişleri Bakanı tarafından yapılan söz konusu sosyal medya
paylaşımının suçlamaya konu videonun sosyal medyada "teröristler Okmeydanı'nda insanları iç savaşa davet
ediyor" şeklindeki bir başlık ile paylaşıma sokulması üzerine
yapıldığı ve paylaşımı yapan Bakan'ın kamu düzeninin sağlanması, suç ve
suçlulukla mücadele ve terörün önlenmesiyle ilgili olarak en üst düzeyde
siyasal sorumluluğu bulunan kişilerden biri olduğu göz ardı edilmemelidir.
Nitekim 10/7/2018 tarihli ve 30474 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi'nin İçişleri Bakanlığının görev ve yetkilerini düzenleyen 254.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında
"Bakanlığa bağlı iç güvenlik kuruluşlarını idare etmek suretiyle ülkesi ve
milleti ile bölünmez bütünlüğünü, yurdun iç güvenliğini ve asayişini, kamu
düzenini ve genel ahlakı, Anayasada yazılı hak ve hürriyetleri korumak"
ve "Suç işlenmesini önlemek, suçluları
takip etmek ve yakalamak" anılan Bakanlığın görevleri arasında
sayılmıştır.
50. Öte yandan Bakan tarafından yapılan paylaşımın içeriğinde
başvurucunun suçlu olduğuna yönelik bir değerlendirme yer almamakta, sosyal
medyada dile getirilen bir iddianın ilgili kolluk birimlerine iletildiği
belirtilmekte ve vatandaşlardan ihbar yapmalarına yönelik bir istek dile
getirilmektedir. Bu nedenle söz konusu açıklamanın tek başına masumiyet karinesine
aykırılık teşkil ettiği söylenemez (bkz. § 13; benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Erdal Tercan, § 81; Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 180, 181).
51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
birinci cümlesi ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
53. Başvurucu, hürriyetinden yoksun bırakıldığı iddiasına
ilişkin olarak 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
54. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Başvurucu, yargılandığı dava kapsamında 25/4/2017 tarihinde
tahliye edilmiştir (bkz. § 19). Bu
nedenle ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için tazminat ödenmesi
dışında bir yolun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
55. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik
müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya talebi de dikkate alınarak net 10.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.732,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 257,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.732,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 36. Asliye Ceza
Mahkemesine (E.2017/156) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
19/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.