TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ TURAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/11516)
|
|
Karar Tarihi: 28/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Abdullah
UÇAR
|
Başvurucu
|
:
|
Ali TURAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülabi SEVEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmaması ve
buna bağlı olarak açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; hukuka aykırı olarak verilen arama kararı
nedeniyle de özel hayata saygı hakkı ile konut dokunulmazlığı hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/6/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Silahlı terör örgütüne üye olma ve örgüte bilerek yardım etme
suçlarından Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca (Savcılık) yürütülen bir
soruşturmada gecikmesinde sakınca bulunan
hâl kapsamında verilen
yazılı emir uyarınca terör örgütü mensuplarının yakalanabilmesi ve suç
delillerinin ele geçirilmesi amacıyla 21/12/2015 tarihinde başvurucunun evinde
arama yapılmıştır. Savcılık emrinin ilgili kısımları şöyledir:
"Hakkari Emniyet
Müdürlüğünce PKK/KCK terör örgütünün faaliyetlerinin deşifre edilmesi ve
engellenmesine yönelik çalışmalarda;
Kongra-Gel(PKK)/KCK'nın
kırsal alan kadrolarına mensup dört kişilik grubun Aralık 2015 ayı ikinci
haftası itibarıyla Hakkari/Merkez/Biçer Mahallesinde mukim [N.T.], Ali Turan ve [Ş.T.nin] evlerinde dönüşümlü olarak kaldıkları,
İlimiz Merkezinde terör örgütü adına kırsal
alanda faaliyet gösteren örgüt mensuplarıyla irtibatlı olarak milislik/kurye işbirlikçi ve kırsal alana eleman aktarımı
faaliyetlerinde bulunan İlimiz Merkezi Bağlar ve Biçer Mahallesi ikamet eden [A.A.], [H.A.],
[M.Y.] ve [E.T.] isimli şahısların terör örgütün kırsal alan
kadrosunda faaliyet gösteren örgüt mensuplarını barındırıyor olabilecekleri, ayrıca
3-4/11/2015 tarihlerinde İlimiz Merkez Bağlar ve Biçer Mahallelerinde terör
örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen eylemlerde örgüt mensuplarına destek
sağladıkları şeklinde teyide muhtaç bilgilerin elde edildiği,
...'Ben bir ihbarda bulunacağım, Bağlar
Mahallesinde [S.Ç.]
isimli bayan evinde örgütçü saklıyor, bizim arkadaşlar eve girerken görmüş,
bana öyle dediler' şeklinde ihbar yapılmış olup,
...
...Belirtilen ikametlerde, bu ikametlere ait
müştemilatlarda, ikametlerde bulunan kişilerin üzerlerinde, varsa şahısların
kullandığı tespit edilen araçlarında suç ve suç unsurlarının elde edilebilmesi
ve ilgi (a-b) sayılı yazılar ile ilgi (c) sayılı ihbar içeriğinde belirtilen
PKK/KCK terör örgütü mensuplarının yakalanabilmesi amacıyla Ceza Muhakemeleri
Kanunu'nun 116-117-118-119 maddeleri gereğince ARAMANIN yapılabilmesi, elde
edilecek suç ve suç unsurlarına ve suç teşkil eden eşyalara el konulabilmesi
amacıyla gecikmesinde sakınca bulunan hal olduğundan 21/12/215 günü
saat:03:30-07:30 arasında bir defaya mahsus arama-yakalama-el koyma kararı
verilmiştir."
10. Başvurucunun evinde gece vakti yapılan aramada, PKK/KCK
terör örgütünü simgeleyen bayrak ile üzerinde ölen bir teröristin fotoğrafının
bulunduğu poster ele geçirilmiş ve başvurucu 21/12/2015 günü saat 03.55'te
hakkında arama, yakalama ve elkoyma tutanağı
düzenlenerek Hakkâri il Emniyet Müdürlüğüne götürülmüştür.
11. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı tarafından "yakalanan tüm şahısların şüpheli olarak
ifadeleri alınarak salıverilmesi" yönünde 21/12/2015 tarihli
yazılı talimat verilmiş olup başvurucu hakkında aynı tarih saat 04.48'de
Hakkâri Devlet Hastanesince adli muayene raporu düzenlenmiş ve saat 05.10'da
düzenlenen Üst Arama Tutanağı'nda başvurucunun
gözetim altına alındığı belirtilmiştir.
12. Aynı gün saat 10.30'da başvurucunun şüpheli sıfatıyla
ifadesi alınmıştır. Başvurucu ifadesinde özetle oğlunun PKK terör örgütü üyesi
olarak DAEŞ ile girdikleri silahlı çatışmada ölmesi üzerine söz konusu bayrağı
ve oğlunun fotoğrafının bulunduğu posteri kendisine teslim ettiklerini beyan
ederek suçlamaları kabul etmemiştir.
13. Başvurucu, Hakkâri Devlet Hastanesince adli muayene raporu
tanziminin ardından Salıverme Tutanağı düzenlenerek saat 11.22'de serbest
bırakılmıştır.
14. Savcılıkça yürütülen soruşturma sonucu 23/12/2015 tarihinde
başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
15. Başvurucu, haksız yakalama ve gözaltı sebebiyle 29/1/2016
tarihinde Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesine dayanarak tazminat davası
açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde özetle hakkında silahlı terör örgütüne
üye olma suçundan yürütülen soruşturmada haksız olarak yakalanıp gözaltına
alınması nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını, soruşturma sonucunda
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, 500 TL maddi ve
900 TL manevi olmak üzere toplam 1.400 TL tazminata yakalanma tarihinden
itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte karar verilmesini istemiştir.
16. Devam eden yargılamada Savcılık tarafından Mahkemeye yazılan
13/4/2016 tarihli yazı cevabına göre takipsizlik kararının tebligat aşamasında
olması nedeniyle başvurucu yönünden henüz kesinleşmediği belirtilmiştir.
17. Mahkeme 31/5/2016 tarihli kararıyla şartları oluşmayan maddi ve manevi tazminat davasının
reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ...
Şüpheli Ali Turan'ın 21/12/2015 tarihinde
hakkında yapılan bir ihbar üzerine Cumhuriyet Savcısının usulüne uygun bir
şekilde vermiş olduğu arama kararı üzerine ikametinde bulunduğu ve hakkında
yapılan ihbar doğrultusunda ifadesinin alınması amacıyla Hakkari İl Emniyet
Müdürlüğüne götürüldüğü, daha sonra ifadesinin alınmasına müteakip emniyet
müdürlüğünden salıverildiği, davacı hakkında herhangi bir gözaltı kararı
verilmediği ve aynı gün salıverildiği, yapılan soruşturma neticesinde 23/12/2015
tarihve 2015/1552 karar sayılı kararı ile
Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar verildiği, davacının dava dosyasında
gözaltına alınmadan sadece beyanı alınmak üzere emniyet müdürlüğüne götürüldüğü
ve savunması alındıktan sonra serbest bırakıldığı, dosya kapsamında davacının
gözaltı talimat kararının da olmadığı ve nezarete de alınmadığı, bu nedenle de
korunma tedbiri nedeniyle tazminat davası açılmasının koşullarının oluşmadığı,
Ayrıca şüpheli yönünden Hakkari
Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen takipsizlik kararının kesinleşmediği,
korunma tedbiri nedeniyle tazminat davası açılmasının ön koşulunun kararın veya
hükmün kesinleşmesi olduğu, eş söyleyişle kararın veya hükmün kesinleşmesinden
önce tazminat davası açılmasına yasal olanak bulunmadığı anlaşılmakla açılan
davanın reddine... [karar verildi.]"
18. Bu karar 31/5/2016 tarihinde başvurucu vekiline tefhim
edilmiştir.
19. Başvurucu 9/6/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 28/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; haksız olarak yakalanıp gözaltına alındığını,
yaklaşık on saat sonra serbest bırakıldığını ve bu soruşturma sonucunda
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini belirterek
uygulanan yakalama ve gözaltı tedbirleri nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca yakalama ve gözaltı
tedbiri sonrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca tazminat ödenmesinin koşulları
oluştuğu hâlde bu amaçla açtığı tazminat davasının kendisinin tutulmasının
gözaltı mahiyetinde olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle tazminat
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
22. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
23. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci,
ikinci, üçüncü, dördüncü ve dokuzuncu fıkraları şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının
veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması
veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan
yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama
veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun
hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim
huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.
...
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan
kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre,
Devletçe ödenir."
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü uygulanan
yakalama tedbirine yönelik olması nedeniyle şikâyet Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü ve dokuzuncu fıkraları kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
26. Genel ilkeler için bkz. Hasan
Akboğa ([GK], B. No: 2016/10380,
27/3/2019, §§ 43-56) başvurusu hakkında verilen karar.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
(1) Anayasa'nın
19. Maddesinin Üçüncü Fıkrası Yönünden
27. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca 21/12/2015 tarihinde
başvurucu hakkında arama ve yakalama kararı verilmiş, yapılan arama sonrasında
başvurucu yakalanarak polis karakoluna götürülmüştür.
28.Somut olayda öncelikle başvurucunun yakalanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, PKK ile
bağlantılı suçlar nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör
örgütü üyeliği ve bu örgüte isteyerek yardım etme suçlamalarıyla 5271 sayılı
Kanun'un 90. maddesindeki hükümler çerçevesinde yakalanmıştır (bkz. § 9).
Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan yakalama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
29. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan yakalama tedbirinin ön
koşulu olan başvurucunun suç işlediğine dair somut belirtilerin bulunup
bulunmadığının irdelenmesi gerekir. Başvurucu hakkında verilen yakalama amaçlı
arama kararında suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak bir kısım şüphelinin
PKK'nın kırsal kadrolarına mensup dört kişilik grubu evlerinde barındırdığı,
eleman aktarımı faaliyetlerinde bulunduğu ve daha önce gerçekleştirilen
eylemlerde örgüt mensuplarına destek sağladığı yönünde istihbarat bilgileri
olduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun evinde terör örgütü mensubu
barındırdığına dair bir ihbarın bulunduğu ifade edilmiştir (bkz. § 9). Bu
itibarla başvurucu yönünden yakalama için gerekli olan suç şüphesini doğrulayan
olguların bulunduğu görülmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, §
59).
30. Öte yandan başvurucunun hâkim kararı olmadan yakalandığı
gözetildiğinde somut olayda suçüstü hâlinin veya gecikmesinde sakınca bulunan
hâlin bulunup bulunmadığına da bakılmalıdır. Soruşturma makamları başvurucunun
durumunu gecikmesinde sakınca bulunan hâl
kapsamında değerlendirmiştir.
31. Başvurucunun yakalanmasına karar verilen silahlı terör
örgütüne üye olma ve bilerek örgüte yardım etme suçları Türk hukuk sistemi
içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen
suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret
eden durumlardan biridir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bıraktığından kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek biçimde yorumlanmamalıdır (Devran Duran, § 64). Dolayısıyla
soruşturma konusu PKK silahlı terör örgütünün özellikleri dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu da ortadadır.
32. Soruşturma makamları gecikmesinde sakınca bulunan bir hâlin
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi konusunda Anayasa Mahkemesine göre
daha iyi bir konumdadır. Hiç kuşkusuz soruşturma makamlarının bu değerlendirmeleri
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Somut olayda soruşturma makamlarının
gecikmesinde sakınca bulunduğu yönünde ulaştığı kanaate müdahale edilmesini
gerektirecek bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrasının son cümlesinde yer alan güvencenin sağlandığı sonucuna
ulaşılmaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, §
62).
33. Ayrıca suç işlediği yönünde somut belirtinin bulunduğu
tespit edilen başvurucunun yakalanmasının amacının bu suç şüphesine ilişkin
soruşturma işlemlerinin yürütülmesini ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını
temin etmek olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hülya Kar [GK],
B. No: 2015/20360, 27/2/2019, § 20). Dolayısıyla başvurucunun yakalanmasının
anayasal açıdan meşru bir amaca dayanmadığı söylenemez.
34. Son olarak başvurucu hakkındaki yakalama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Yakalama ve gözaltının ölçülü olup
olmadığının değerlendirilmesinde; yakalama tedbirine başvurulmasının gerekçesi,
kamu makamlarının ve başvurucunun tutumu ile gözaltı süresi gözönünde
bulundurulur (Hasan Akboğa,
§ 64).
35. Somut olayda terör örgütüne yardım etmekle suçlanan
başvurucu 21/12/2015 günü evinde yapılan arama sırasında saat 03.55'te
yakalanmış ve kolluk birimine götürülmüştür. Kolluk görevlilerince
bilgilendirilen Cumhuriyet savcısı, başvurucunun ifadesinin alınarak serbest
bırakılması talimatını vermiştir. Bunun üzerine aynı gün saat 10.30'da şüpheli
sıfatıyla ifadesi alınan başvurucu, işlemlerinin tamamlanmasından sonra saat
11.22'de serbest bırakılmıştır. Dolayısıyla evinden alınarak serbest
bırakıldığı ana kadar başvurucunun özgürlüğünden yoksun bırakıldığı sürenin
toplam 7 saat 27 dakika olduğu anlaşılmaktadır. Soruşturma kapsamında on bir
kişi hakkında soruşturma yürütülerek bu kişilerin ifadelerinin alındığı
gözetildiğinde başvurucunun toplam 7 saat 27 dakika özgürlüğünden mahrum kalmış
olmasının makul olmadığı söylenemez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, §
65).
36. Açıklanan gerekçelerle yakalama yoluyla başvurucunun kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrasını ihlal etmediğine karar verilmesi gerekir.
(2) Anayasa'nın
19. Maddesinin Dokuzuncu Fıkrası Yönünden
37. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(e) bendinde, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra
haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine
karar verilen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten
isteyebilecekleri düzenlenmiştir.
38. Kanun koyucu Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasındaki güvencenin ötesine geçerek maddenin ilk sekiz fıkrasındaki
güvencelere aykırı olmayan müdahalelerde bile kişinin beraat etmesi veya kişi
hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi durumunda tazminat
ödenmesini güvenceye bağlamıştır. 5271 sayılı Kanun'da yer verilen söz konusu
tazminat hükmünün Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında koruma altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak getirilmiş bir güvence olduğu
hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesinde
düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde yer verilen tazminat davalarında uygulanabilir olduğu açıktır (Hasan Akboğa, §
68).
39. Bu itibarla başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi
uyarınca açtığı tazminat davasının gözaltına alma durumunun gerçekleşmediği
gerekçesiyle reddedilmesinin kanuni tazminat hakkını ihlal ettiğine yönelik
şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına
alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
sonucuna ulaşılmıştır (Hasan Akboğa, § 69).
40. Olayda başvurucu, gece vakti evinde yapılan arama sonrasında
21/12/2015 günü saat 03.55'te hakkında Yakalama Tutanağı düzenlenmek suretiyle
yakalanmış ve Hakkâri Emniyet Müdürlüğüne götürülmüştür. Soruşturmayı yürüten
Savcılığın "yakalanan tüm şahısların
şüpheli olarak ifadeleri alınarak salıverilmesi" yönündeki
21/12/2015 tarihli yazılı talimatı üzerine aynı gün saat 10.30'da şüpheli
sıfatıyla ifadesi alınan başvurucu saat 11.22'de serbest bırakılmıştır. Öte
yandan Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca 23/12/2015 tarihinde başvurucu
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (takipsizlik) verilmiştir.
41. Başvurucunun takipsizlik kararından sonra 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesine dayanarak açtığı tazminat davası başvurucunun gözaltına
alınmadığı, dolayısıyla 5271 sayılı Kanun uyarınca tazminat ödenmesinin
koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle derece mahkemesince reddedilmiştir. Derece
mahkemesi; başvurucunun gözaltına alınması yönünde Savcılığın bir talimatının
bulunmadığını, başvurucunun fiilen nezarete alınmadığını ve ifadesi alındıktan
sonra serbest bırakıldığını belirterek bu sonuca ulaşmıştır.
42. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(e) bendinde, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra
haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine
karar verilen kişilerin maddi ve manevi zararlarını devletten isteyebilecekleri
hükme bağlanmıştır. 5271 sayılı Kanun'da suç isnadına bağlı tutulmanın
tutuklama safhasından önceki kısmı yakalama ve gözaltı şeklinde ikiye ayrılmış
ise de tazminat ödenmesini düzenleyen söz konusu bentte herhangi bir ayrım
yapılmaksızın yakalandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilen kişilerin maddi ve manevi zararlarının devlet tarafından karşılanması
öngörülmektedir. Kanun'un anılan hükmü yoruma ihtiyaç duymayacak açıklıkta
düzenlenmiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin yerleşik içtihadına göre de 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca
devletin tazminat ödeme yükümlülüğünün doğabilmesi için kişinin bir suç isnadı
kapsamında yakalanmış olması yeterli olup anılan Kanun'un 91. ve devamı
maddeleri uyarınca gözaltına alınmış olması zorunluluğu da bulunmamaktadır.
Nitekim yukarıda yer verilen Yargıtay kararlarında, kolluk görevlileri
tarafından yakalanarak ifadesi alındıktan sonra gözaltına alınmaksızın serbest
bırakılan kişilere 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(e) bendi kapsamında tazminat ödenmesi gerektiği kabul edilmiştir (bkz. § 19).
Kaldı ki somut olayda başvurucu, yakalandıktan sonra serbest bırakılmamış;
soruşturma işlemlerinin tamamlanması amacıyla karakola götürülmüş ve işlemleri
tamamlanıncaya kadar fiilen özgürlüğünden yoksun bırakılmıştır. Dolayısıyla
5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin (1) numaralı fıkrası gözetildiğinde,
yakalama anından serbest bırakılma anına kadar geçen sürenin gözaltı
niteliğinde olmadığı da söylenemez ((benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, §
72).
43. Bu itibarla yoruma imkân vermeyecek ölçüde açık olan kanun
hükmünün yerleşik Yargıtay içtihadına aykırı olarak ve öngörülemez biçimde
yorumlanmak suretiyle başvurucuya tazminat verilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, § 73).
44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata Saygı
Hakkı ile Konut Dokunulmazlığı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu, makul şüphe şartı gerçekleşmeden ve hiçbir delil
araştırması yapılmadan sadece bir ihbar üzerine Savcılık kararıyla konutunda
arama yapıldığını belirterek konut dokunulmazlığı hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının bu kapsamında incelenmesi gerekir.
47. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği
iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin sınırlarını
çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir uygulanmasının
gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda olmaları
nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu
doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan
ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak
kadar açık olduğu hâllerde makamların esas yönünden daha ileri bir
değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için bkz. Hülya Kar, §§ 21-46).
48. Somut olayda başvurucu hakkında başlatılan bir soruşturma
kapsamında başvurucunun evinde arama yapıldığı görülmektedir (bkz. § 9).
Başvurucu, bu tedbir nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının
ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin bir soruşturma
kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla
gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
49. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma
tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi
bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir, kesin bir
hukuki düzenlemeye dayanmaktadır ve başvurucuya itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka
tedbir, süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.
50. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru
formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
51. Özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarına yönelik
bir ihlalin bulunmadığının açık olması nedeniyle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
53. Başvurucu 50.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur. Ayrıca ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasını
istemiştir.
54. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında
ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir(Aligül Alkaya ve diğerleri, B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
55. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
56. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin 1 numaralı
fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki
kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama
sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 57-59, 66-67).
57. Somut olayda derece mahkemesinin yoruma açık olmayan 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi hükmünü
yerleşik Yargıtay içtihadına aykırı olarak ve öngörülemez bir biçimde
yorumlamak suretiyle başvurucuyu tazminat hakkından mahrum bırakması sebebiyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
58. Bu durumda ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama
ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken
iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna
ulaştıran nedenleri gideren ve ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni
bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi
gerekmektedir.
59. Öte yandan başvuran tazminat talep etmiş ise de ihlalin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasıın
yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından maddi ve manevi tazminat
taleplerinin reddine karar verilmelidir.
60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 2.475 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı hakkı ile konut dokunulmazlığı hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/73, K.2016/237)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.