TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
S.Ç. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/17516)
|
|
Karar Tarihi: 15/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
S.Ç.
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, zor kullanılarak gözaltına alınma sırasında
yaralanma nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 27/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. 17/8/2014 tarihinde İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde
bulunan Galatasaray Lisesi önünde Soma'da yaşanan maden kazasını protesto etmek
amacıyla toplanan ve tramvay yolunu kapatarak oturma eylemi yapan 150-160
kişilik gruba dağılmaları yönünde uyarılar yapılmasına rağmen grubun dağılmaması
ve kolluk güçlerine taş, soda şişesi vb. maddeler atması nedeniyle müdahale
edilmiş olduğu kolluk tarafından tutulan tutanaktan anlaşılmaktadır. Gruba
müdahale edilmesi sırasında başvurucu, bulunduğu kiliseden zor kullanmak
suretiyle çıkarılarak gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucunun adli muayene raporunda, boynunda 10x10
cm alanda kızarıklık ile sol koltuk altı bölgesinde 5x10 cm alanda kızarıklık
tespit edilmiştir.
11. Başvurucunun şikâyeti üzerine başlatılan soruşturmada
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun dosyaya sunduğu kamera
kayıtlarının çözümlemesi yaptırılmış ve adli muayene raporu
değerlendirilmiştir.
12. Olaya ilişkin kamera kaydı görüntülerinde,
başvurucunun kilise kapısından sürüklenerek çıkarıldığı, bu sırada kendisine "Kalk,
ayağa kalk." diye bağırıldığı, boğazından tutularak ayağa kaldırılmaya
çalışıldığı, başvurucunun ayağa kalkmaması üzerine "Ayaklarından tutun."
şeklinde konuşulduğu, başvurucunun ters kelepçeli iken kolları ve ayaklarından
tutulmak suretiyle taşındığı, daha sonra ayaklarından tutan polislerin
başvurucuyu bıraktıkları, başvurucunun "Kolum!" şeklinde
bağırarak ayağa kalktığı, böylelikle caddede ilerlemeye devam ettikleri tespit
edilmiştir.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olaya ilişkin olarak
15/12/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Karar
gerekçesinde, başvurucu hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Hakkında Kanun'a muhalefet suçundan işlem yapıldığı,
hakkında yakalama işlemi yapılmak istendiğinde başvurucunun kolluk
görevlilerine direndiği, olay tarihinde yakalanan şüpheli sayısı, tespit edilen
yaralanmanın niteliği ve derecesi dikkate alındığında kolluk görevlilerinin zor
kullanırken orantılı davranmadığına, zor kullanma yetkisinde sınırı aşarak
sahip oldukları nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle müştekiyi kasten
yaraladıklarına ilişkin delil bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı belirtilmiştir.
14. Başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığına dair karara
yaptığı itiraz, İstanbul 13. Sulh Ceza Hâkimliğince 2/1/2017 tarihinde
reddedilmiştir. Başvurucu 27/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Başvurucu hakkında görevi yaptırmamak için direnme,
kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen
kendiliğinden dağılmama suçlarından açılan kamu davasında 15/10/2018 tarihinde,
başvurucunun alınan tüm savunmalarında suçlamaları kabul etmediği, olay
tarihinde toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmadığını iddia ettiği,
başvurucunun polisler tarafından yakalandığı yer, olay günü toplantı ve gösteri
yürüyüşünün yapıldığı belirtilen alandaki kalabalık içinde olayla bağlantısı
bulunmayan kişilerin de yer alma ihtimalinin bulunması dikkate alındığında
başvurucunun olayla bağlantısı olduğuna dair her türlü şüpheden uzak kesin ve
inandırıcı deliller elde edilemediğinden üzerine atılı suçlar sabit olmadığı
gerekçesiyle beraatine karar verilmiştir. Anılan karar istinaf edilmeden
kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
16. 2911 sayılı Kanun’un 24. maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları şöyledir:
"Kanuna uygun olarak başlayan
bir toplantı veya gösteri yürüyüşü, daha sonra 23 üncü maddede belirtilen
kanuna aykırı durumlardan bir veya birkaçının vuku bulması sebebiyle, Kanuna
aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşü hâline dönüşürse:
...
Bu amir, topluluğa Kanuna uyularak
dağılmalarını, dağılmazlarsa zor kullanılacağını ihtar eder. Topluluk
dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır."
17. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve
Salȃhiyet Kanunu’nun 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Polis,
A) Suçüstü hâlinde veya gecikmesinde
sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine
dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
B) Haklarında yetkili mercilerce verilen
yakalama veya tutuklama kararı bulunanları,
C) Halkın rahatını bozacak veya rezalet
çıkaracak derecede sarhoş olanları veya sarhoşluk hâlinde başkalarına
saldıranları, yapılan uyarılara rağmen bu hareketlerine devam edenler ile
başkalarına saldırmaya yeltenenleri ve kavga edenleri,
D) Usulüne aykırı şekilde ülkeye giren
ya da haklarında sınır dışı etme veya geri verme kararı alınanları,
E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı
tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
F) Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı
için kanunlarla ve bu Kanunun uygulanmasını gösteren Cumhurbaşkanınca çıkarılan
yönetmelikte belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirlerin yerine
getirilmesi amacıyla, toplum için tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu
madde veya alkol bağımlısı serseri veya hastalık bulaştırabilecek kişileri,
G) Haklarında gözetim altında ıslahına
veya yetkili merci önüne çıkarılmasına karar verilen küçükleri,
H) Başkalarının can güvenliğini
tehlikeye düşürenleri, eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına
alır, uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar. Yakalanması
belirli bir usule bağlanmış kişilerle ilgili kanun hükümleri saklıdır."
..."
18. 2559 sayılı Kanun'un 16. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle
karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında,
direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek
şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî
şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen
kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya
kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop,
basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller,
polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere
direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı
yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak,
ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi
etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun
derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale
edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler
müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik
bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın,
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde
savunmada bulunur.
..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 15/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu 17/5/2014 tarihinde Beyoğlu semtindeki
kilisede bulunduğu sırada sivil giyimli ve silahlı polis memurları tarafından
darbedildiğini, darbedilmenin etkisi ile bayıldığını, baygın hâldeyken elleri
arkadan kelepçeli şekilde gözaltına alındığını, gözaltındayken şiddete maruz
kaldığını, konuya ilişkin yürütülen soruşturmada eksik inceleme yapıldığını
belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
21. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.”
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
23. Anayasa’nın 17. maddesinde, herkesin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da
kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı
hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 80; Özge Özgürengin, § 46; Ali Ulvi Altunelli, §
53).
24. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81; Özge Özgürengin, § 47; Ali Ulvi Altunelli, § 54 ).
25. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın
5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması
beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut
iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki
bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat
edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar
değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 95; Özge Özgürengin, § 48; Ali Ulvi
Altunelli, § 55).
26. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık
derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın
somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin
süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık
durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç
dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun
olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 83; Özge Özgürengin, § 49; Ali Ulvi
Altunelli, § 56).
27. Belirtilmelidir ki Anayasa'nın 17. maddesi bir
yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu tür
bir güç, sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmamak kaydıyla kullanılabilmektedir.
Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce
başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu nevi fiiller, prensip olarak
Anayasa'nın 17. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir (Gülşah Öztürk
ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 52; Özge Özgürengin, §
53).
28. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik
güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul
edilebilmektedir. Bu kapsamda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı
gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı
fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece
kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali Rıza
Özer ve diğerleri, § 82; Özge Özgürengin, § 54; Ali Ulvi
Altunelli, § 57).
29. Kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak Anayasa
Mahkemesinin yetkisi, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye'nin taraf olduğu buna
ek protokoller kapsamında bulunanlarla sınırlıdır. Dolayısıyla Anayasa
Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir
bulguya ulaşma görevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan yargı mercilerinin
bulguları Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal şartlar altında bu
mercilerin maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için de
kuvvetli nedenlerin bulunması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 96). Öte
yandan Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek
ve tüm yönleriyle aydınlatılması noktasında soruşturma makamları ve derece
mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları nesnel bir şekilde
değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekmektedir (Rıfat
Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
30. Somut olayda başvurucunun toplantı ve gösteri
yürüyüşünün dağıtılması sırasında kuvvet kullanılarak gözaltına alındığı gerek
kamera kaydı görüntüleri gerek Yakalama ve Gözaltına Alma Tutanağı'yla sabit
olup soruşturma aşamasındaki kabul de bu doğrultudadır. Dolayısıyla
başvurucunun polis memurları tarafından zor kullanılarak gözaltına alındığına
dair bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
31. Soruşturma evrakının incelenmesinden, Soma ilçesinde
meydana gelen maden kazası ile ilgili protesto eylemleri sırasında tramvay
yolunu kapatarak oturma eylemi yapan 150-160 kişilik gruba dağılmaları yönünde
uyarılar yapılmasına rağmen grubun dağılmaması ve kolluk güçlerine taş, soda
şişesi vb. maddeler atması nedeniyle müdahale edilmiş olduğunun kolluk
tarafından tutanağa geçirildiği anlaşılmaktadır. Bu yönde bir şikâyet bulunmayan
dosya kapsamında kolluk görevlilerinin eyleme müdahalelerinin gerekli ve
orantılı olup olmadığı hususu değerlendirilmeyecektir. Başvurucunun anılan
gösteriye katılıp katılmadığı hususu da belirli değildir.
32. Başvurucu anılan gösteriye katılmadığını ve eylem
sırasında kilisede bulunduğunu beyan etmektedir. Gösteriye katılan ve dağıtılan
bir grubun kilise içine kaçtığı düşüncesiyle polis memurlarının kilisede göz
altı işlemi yaptıkları anlaşılmaktadır.
33. Başvurucu, gösteri yürüyüşünün yapıldığı bölgeye
yakın bir kilisenin içindeyken dağıtılmak istenen gösteriye katıldığı
düşünülerek gözaltına alınmıştır. Başvurucu gözaltına alınması sırasında boyun
ve koltuk altı bölgelerinde kızarıklık meydana gelecek şekilde yaralanmıştır.
34. Başvurucunun dağıtılmak istenen gösteriye katılıp
katılmadığı ile şiddet içeren herhangi bir eylemde bulunup bulunmadığı
hususları belirli olmamakla birlikte polis memurlarının gerçekleştirmek
istedikleri gözaltı işleminin açıkça keyfî olmadığı anlaşılmaktadır. Kamu gücü
kullanan kolluk personelinin açıkça keyfî davranması hâlinde keyfî davranışa
maruz kalan kişilerden mutlaka kolluk personelinin istediği şekilde
davranmaları beklenemeyecektir. Bununla birlikte açıkça keyfîlik bulunmayan
hâllerde -yapılan işlemin haksız olduğu düşünülse dahi- kolluk personelinin
yetkileri kapsamında talep ettikleri hususların yerine getirilmesi bir
zorunluluk olup aksi durumda zor kullanma yetkisinin doğacağı kabul
edilmelidir.
35. Başvurucunun kendisini gözaltına almak isteyen kolluk
görevlilerine karşı ayağa kalkmayarak ve yürümeyerek pasif şekilde direndiği
kamera kaydı görüntülerinden anlaşılmaktadır. Başvurucu gözaltına alınabilmesi
amacıyla polis memurları tarafından ayağa kaldırılmak istenmiş, ayağa
kalkamaması üzerine ise ayaklarından ve kollarından tutularak bir süre
taşınmıştır. Başvurucunun gösteriye katılan kişiler arasında olduğu düşünülerek
hakkında gözaltı işlemi yapıldığı, bunun göstergesi olarak başvurucu hakkında
2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan soruşturma başlatılmış olduğu,
dolayısıyla başvurucunun gözaltına alınmak istenmesinin açıkça keyfî olmadığı
hususları birlikte değerlendirildiğinde olay anında müdahaleyi gerçekleştiren
kamu görevlileri açısından zor kullanma koşullarının oluştuğunun kabulü
gerekir.
36. Kullanılan kuvvetin zor kullanma amacıyla orantılı
olup olmadığı da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Başvurucunun vücudundaki
yaralanmaların kamera görüntülerinden tespit edilen, başvurucunun ayağa
kaldırılmaya çalışılması ve ayağa kalkmaması üzerine taşınması eylemleriyle
uyumlu olduğu görülmektedir. Başvurucuya gözaltına alma amacı dışında yapılan
bir şiddet eylemi tespit edilmemiştir. Başvurucunun da yaralanmalarının raporda
tespit edilenlerle sınırlı olmadığına ilişkin bir iddiası bulunmamaktadır.
Başvurucuya karşı gerçekleştirilen eylemin niteliği ile başvurucunun
yaralanmalarının niteliği ve derecesi birlikte değerlendirildiğinde kullanılan
gücün orantısız olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
37. Başvurucu her ne kadar gözaltına alınması sırasında
darbedilerek bayılmasına sebebiyet verildiği ve gözaltına alındıktan sonra
İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünde bulunduğu sırada şiddete maruz kaldığını ileri
sürmekte ise de sağlık raporuyla tespit edilen yaralanmaların bu iddiaları
karşılamadığı, başvurucunun bu sağlık raporuna ilişkin bir itirazı bulunmadığı,
başvurucunun anılan iddialarını destekleyen herhangi bir veriyi soruşturma
mercilerine iletmeyip bireysel başvuru dosyasına da sunmadığı anlaşılmaktadır.
Başvurucunun bu şikâyetleri ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesince inceleme
yapmayı gerektiren savunulabilir bir iddiayı ortaya koyamadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurucuya yapılan
müdahaleyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan
kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
39. Devletin negatif yükümlülüğü bakımından kötü muamele
yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varıldığından usul
yükümlülüğü açısından ayrıca inceleme yapılmasına gerek duyulmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun
yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 15/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.