TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OKTAY ULAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/17782)
|
|
Karar Tarihi: 3/12/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Olcay ÖZCAN
|
Başvurucu
|
:
|
Oktay ULAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Şaban DURMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, aleyhine açılan ön alım hakkına dayalı tapu
iptali ve tescili davasında delillerin toplanmaması ve yargılamanın uzun
sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının; depo edilen bedelin değer kaybına
uğratılarak ödenmesi ve bu nedenle açtığı tazminat davasının reddedilmesi
nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. 1964 doğumlu olan başvurucu Muğla'nın Fethiye ilçesinde
ikamet etmektedir.
9. Başvurucu, Muğla ili Fethiye ilçesi Kargı köyünde
bulunan 1817 m² yüz ölçümlü taşınmazın 17700/21804 hissesini 31/5/2001
tarihinde satış yoluyla devralmıştır.
A. Ortaklığın
Giderilmesi Davası Süreci
10. Başvurucu 26/12/2001 tarihinde taşınmaz üzerindeki
ortaklığın giderilmesi istemiyle diğer hissedar T.S. aleyhine Fethiye 1. Sulh
Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır.
11. Bu dava, taraflarca takip edilmediğinden 26/2/2008
tarihinde işlemden kaldırılmış ve yasal süre içerisinde yenilenmediğinden
12/6/2008 tarihinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
B. Tapu İptali
ve Tescili Davası Süreci
12. T.S., başvurucunun taşınmazda pay sahibi olduğunu
açılan ortaklığın giderilmesi davası ile öğrendiğini ileri sürmüş ve 3/9/2002
tarihinde önalım hakkına dayanarak başvurucu aleyhine Fethiye 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde (Mahkeme) tapu iptali ve tescili davası açmıştır. T.S. bu davada,
önalım hakkının kullanılmasını önlemek amacıyla bedelin yüksek gösterildiğini
belirterek bedelde muvazaa iddiasında bulunmuştur.
13. Yargılamanın 23/9/2004 tarihli celsesinde T.S.nin
talebi üzerine Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1998/262 sayılı
dosyasının sonucunun beklenmesine ve başvurucunun fiilî taksim savunması
yönünden keşif yapılmasına karar verilmiştir.
14. Mahkeme 4/4/2006 tarihli celsede Fethiye 1. Asliye
Hukuk Mahkemesinde açılan davanın sonucunun beklenmesine ilişkin ara kararından
dönmüş ve taşınmazda fiilî taksim yapıldığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
15. Yapılan temyiz istemi Yargıtay 6. Hukuk Dairesince
(6. Hukuk Dairesi) 26/9/2006 tarihinde kabul edilmiş ve taşınmazı satanların
taşınmazda kullanmakta oldukları belli ve muayyen yerleri olmadığı gerekçesiyle
karar bozulmuştur.
16. Bozmaya uyan Mahkeme, davacının bedelde muvazaa
iddiasından vazgeçtiği ve satış bedeli, harç ile masraflar toplamını 9/7/2007
tarihinde depo ettiği gerekçesiyle 2/10/2007 tarihinde davayı kabul etmiştir.
Ayrıca Mahkeme, önalım bedeli 128.305 TL'nin başvurucuya ödenmesine ve başvurucu
adına tapuda kayıtlı hissenin iptaline karar vermiştir.
17. Yapılan temyiz istemi üzerine 6. Hukuk Dairesi
11/3/2008 tarihinde dava tarihindeki pay değerinin tespit ettirilerek önalım
bedeline yansıtılması gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur.
18. Mahkemece bozmaya uyularak hisse değerinin dava
tarihindeki değeri tespit ettirilmiş ve 10/6/2011 tarihli celse öncesinde
önceki bedelden kalan farkın depo edildiği anlaşılmıştır. Mahkeme 1/7/2011
tarihinde davanın kabulüne, depo ettirilen 417.175 TL'nin başvurucuya
ödenmesine ve başvurucu adına tapuda kayıtlı hissenin iptaline karar vermiştir.
Ayrıca Mahkeme, depo ettirilen önalım bedelinin karar kesinleşinceye kadar en
yüksek faiz uygulanan üç aylık vadeli hesaba yatırılmasını kararlaştırmıştır.
19. Yapılan temyiz istemi 6. Hukuk Dairesi tarafından
6/12/2011 tarihinde reddedilmiş ve karar onanmıştır. Karar düzeltme talebi 6.
Hukuk Dairesince 9/4/2012 tarihinde reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
20. Başvurucunun 9/7/2007 tarihinde depo edilen 128.305
TL'lik önalım bedeli ile bozma sonrası depo edilen önalım bedelini 4/6/2012
tarihinde tahsil ettiği anlaşılmıştır.
C. Tazminat
Davası Süreci
21. Başvurucu, önalım hakkına dayanılarak aleyhine açılan
davada 6. Hukuk Dairesinin bozma kararı ile pay bedelinin dava tarihindeki
değerinin hesaplanması gerektiğinin belirtildiğini ancak dava tarihindeki
önalım bedelinin karar tarihine kadar işleyecek faiz ve munzam zararının
ödenmediğini ifade ederek 4.500 TL ticari faiz ve 4.500 TL munzam zararın
ödenmesi istemiyle T.S. aleyhine 2/3/2009 tarihinde dava açmıştır.
22. Mahkemece; hukukçu, bankacı ve serbest muhasebeci
mali müşavir bilirkişi heyetinden alınan bilirkişi raporunda taşınmazın
2/9/2002 tarihindeki 417.175 TL'lik değerinin tüketici eşya fiyat endeksi,
döviz artışları, memur ve işçi maaşları, altın artışları ile banka mevduat
faizlerinin ortalaması alınarak yapılan hesaplama ile dava tarihi olan 2/3/2009
tarihindeki güncel değerinin 1.005.420,40 TL, ödeme tarihi olan 5/6/2012
tarihindeki değerinin ise 1.406.751,10 TL olduğu tespit edilmiştir.
23. Başvurucu vekili 11/6/2012 tarihinde tazminat
talebini 1.025.000 TL olarak ıslah etmiştir.
24. Mahkeme 11/11/2014 tarihinde önalım hakkına dayalı
tapu iptali ve tescili davasının uzamasına bizzat T.S.nin sebebiyet verdiğinin
ispatlanamadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
25. Yapılan temyiz istemi Yargıtay 3. Hukuk Dairesi (3.
Hukuk Dairesi) tarafından 8/12/2015 tarihinde reddedilmiş ve karar onanmıştır.
Bu karara karşı yapılan karar düzeltme başvurusu da 3. Hukuk Dairesince
15/2/2017 tarihinde reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
26. Nihai karar başvurucuya 6/3/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
27. Başvurucu 13/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
28. Satış tarihinde yürürlükte bulunan 17/2/1926 tarihli
ve 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisi'nin 658. maddesi şöyledir:
"Mukaveleden mütevellit şuf'a
hakkı; tapu siciline şerh verildiği surette bu şerhte tayin olunan müddet
zarfında ve sicilde gösterilen şartlar dairesinde her hangi bir malike karşı
dermiyan olunabilir.
Sicilde şart gösterilmemiş ise
gayrimenkulün müddeaaleyhe satışındaki şarta itibar olunur. Meşfu satıldıkta
satıcı keyfiyeti şefia haber vermeğe mecburdur.
Şefiin bey'e ıttılaı gününden itibaren
bir ay ve herhalde sicille şerh verildiği tarihten itibaren on sene geçmekle
şuf'a hakkı sakıt olur."
29. 743 sayılı mülga Kanun'un 659. maddesi şöyledir:
"Bir gayrimenkulün hissedarları
onun şayi bir hissesini satın alan üçüncü şahsa karşı kanuni şuf'a hakkını
haizdir."
30. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 22/11/2001 tarihli
ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 732. maddesi şöyledir:
"Paylı mülkiyette bir paydaşın
taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde,
diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler."
31. 4721 sayılı Kanun'un 733. maddesi şöyledir:
"Önalım hakkından feragatin resmî
şekilde yapılması ve tapu kütüğüne şerh verilmesi gerekir.
Belirli bir satışta önalım hakkını
kullanmaktan vazgeçme, yazılı şekle tâbidir ve satıştan önce veya sonra
yapılabilir.
Yapılan satış, alıcı veya satıcı
tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilir.
Önalım hakkı, satışın hak sahibine
bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her hâlde satışın üzerinden iki yıl
geçmekle düşer. "
32. 4721 sayılı Kanun'un 734. maddesi şöyledir:
"Önalım hakkı, alıcıya karşı dava
açılarak kullanılır.
Önalım hakkı sahibi, adına payın
tesciline karar verilmeden önce, satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerini,
hâkim tarafından belirlenen süre içinde hâkimin belirleyeceği yere nakden
yatırmakla yükümlüdür."
2. Yargıtay
İçtihatları
33. Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin (14. Hukuk Dairesi)
26/12/2016 tarihli ve E.2015/6448, K.2016/10863 sayılı kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"Dava, önalım hakkına dayalı tapu
iptali ve tescili istemine ilişkindir.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu’nun 04.12.2015 gün ve 2014/6-324 – 2015/2787 sayılı onama
ilamında da açıklandığı üzere; Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi
taşınmazlarda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen
üçüncü bir kişiye satması halinde diğer paydaşlara bu satılan payı öncelikle
satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu
anda doğar ve satışın yapılmasıyla da kullanılabilir hale gelir.
Gerçek
bir satışın konusu olmayan, satım niteliğinde olmayan pay temliklerinde yasal
önalım hakkı doğmayacaktır.
Öte
yandan; şuf'alı payın ilişkin olduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak taksim
edilip her bir paydaş belirli bir kısmı kullanırken bunlardan biri kendisinin
tasarrufunda ki yeri ve ona tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satıcı
zamanında o yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda pay satışı şeklinde
yapılan işlem nedeniyle önalım hakkını kullanması Medeni Kanunun 2. maddesinde
yer alan objektif iyiniyet kuralı ile bağdaşmaz. Kötüye kullanılan bu hak
kanunen himaye görmez. 14.12.1951 gün ve 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme
Kararı uyarınca bu hususun davanın her aşamasında ileri sürülmesi, hatta
mahkemenin kendiliğinden nazara alınması gerekir. Savunmanın genişletilmesi bu
gibi durumlarda söz konusu değildir.
Dosya
da mevcut 01.05.1995 gün ve 10038 yevmiye numaralı Kat Karşılığı İnşaat
Sözleşmesi, 02.04.2003 tarih 07969 Yevmiye no'lu Satış Vaadi Sözleşmesi,
29.12.2007 tarihli Yüklenici Kooperatif ile arsa sahipleri arasında düzenlenen
ve bağımsız bölümlerin paylaşımını gösteren protokol, inşaatın tamamlanması için
yapılan birden fazla protokol, tapu kayıtları ve tüm dosya içeriği
incelendiğinde;
Öncelikle
yapılan pay devrinin ne amaçla yapıldığının açıklığa kavuşturulması gerekir.
Tarafların
paydaş olduğu ve dava konusu edilen taşınmaz başında keşif yapılarak taşınmaz
üzerindeki inşaatın hangi aşamada olduğu, bağımsız bölümlerin paylaşımı
araştırılarak, satışın ne amaçla yapıldığı, sadece arsa payı satışı mı
öngörüldüğü yoksa bağımsız bölüm maliki olmak amacıyla mı yapıldığı konusunda
tarafların tüm delillerinin toplanması davalılara yapılmış devirlerin gerçek
satış olup olmadığı konusunda TMK’nun2 ve 3. madde hükümleri uyarınca herkes
haklarını kullanırken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu ilkesi
gözetilerek bir değerlendirme yapılması ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir
hüküm kurulması gerekir.
Eksik
inceleme ile yazılı şekil de hüküm kurulması bozma nedenidir.
Kabule
göre de; Dava konusu edilen paylar öncelikle 02.04.2003 tarihli satış vaadi
sözleşmesi ile 21.000.000.000 TL bedelle satın alındığı, bedelin ödendiği ve
zilyetliğin teslim edildiği ve sözleşmenin 06.05.2003 tarih 4495 Yevmiye
numarası ile tapuya şerh edildiği, yukarıda açıklanan sözleşmeler gereği tapu
ferağının ise ancak 19.02.2014 tarihinde verildiği ve her payın satış değerinin
ayrı ayrı gösterildiği görülmüştür.
Mahkemece,
19.02.2014 tarihli resmi akit tablosunda yer alan tüm pay satışlarına ilişkin
bedeller ve masrafları dikkate alarak 51.974.52 TL için depo kararı verilmiş ve
bu meblağ üzerinden önalım hakkı kabul edilerek yazılı şekilde hüküm
kurulmuştur. Uyuşmazlık; önalım hakkına konu edilen payın satış bedelinin hangi
tarih itibariyle tespit edilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Kural
olarak önalım bedeli, dava konusu payın tapudaki satış bedeli ile davalının bu
satım sebebiyle ödediği tapu harç ve masraflar toplamından ibarettir.
Somut
olayda şuf’alı pay 2003 tarihinde 21.000.000.000 TL bedelle satışı vaat edilmiş
olup yukarıda açıklanan sözleşmeler, protokoller ve iştirakın çözülmesi gibi
nedenlerle tapu ferağı ancak 2014 yılında verilmiştir. Önalım hakkı pay
satışından 11 yıl sonra kullanılmıştır. Aradan geçen zaman içinde taşınmazın
değerinde meydana gelen objektif artışlarla enflasyon olgusunun önalım
bedelinin belirlenmesine etkisi de kabul edilmelidir. Bu hakkın şu veya bu
nedenle geç kullanılmasından (somut olayda satışından 11 yıl sonra ferağ
verilmesi) dolayı davacıyı, amaç dışında zenginleştirecek ve alıcı davalıyı da
fakirleştirecek yorum ve sonuçlardan kaçınılmalıdır. (HGK’nun 14.12.1994 – 6 –
663/841 ve 28.12.1994 tarih 6-673/898)
Hukuk
Genel Kurulu kararlarında detaylı biçimde açıklandığı üzere önalım konusu
payın, dava tarihine göre belirlenen değerinin depo edilmesi halinde dava kabul
edilmelidir. Aksine düşüncelerle gerçek satış bedelini yansıtıp yansıtmadığı
araştırılmadan, bu konuda ki savunma üzerinde durulmadan yazılı şekilde depo
kararı verilerek hüküm kurulması da usul ve yasaya aykırı olup kabul biçimine
göre de bozma nedenidir."
34. 14. Hukuk Dairesinin 27/2/2018 tarihli ve
E.2017/4874, K.2018/1459 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine
tabi taşınmazlarda payın üçüncü kişiye satılması halinde, diğer paydaşlara o
payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet
ilişkisi kurulduğu anda doğar ve payın üçüncü kişiye satılması ile
kullanılabilir hale gelir.
Önalım
hakkının kullanılmasıyla bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve
şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım
ilişkisi kurulmuş olur.
Ancak;
davalı adına kayıtlı dava konusu payın satışı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun
yürürlüğe girmesinden önce 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin yürürlükte
olduğu dönemde yapılmış ise satış tarihi itibariyle aradan uzunca bir süre
geçmiş ve bu uzun süre davalı alıcının kendisinden kaynaklanmamışsa aradan
geçen sürede davalı, ortaya çıkan değer artırıcı unsurların dikkate alınarak
önalım bedelinin yeni duruma göre tespitini talep edebilir. Satış tarihinden
itibaren geçen uzunca bir süre sonra, taşınmazın değerinde meydana gelen
objektif ve enflasyon artışlarının, önalım bedeline dahil edilmesi yorumu,
yasaya ve hukukun genel prensiplerine de ters düşmeyecektir, aksine bir
uygulamanın hukukun amacı olan adaletin somutlaştırılmasını önleyeceği ve
çıkarlar dengesini bozacağı açıktır, aksi halde; önalım hakkı sahibi sebepsiz zenginleşirken
alıcı olan davalı fakirleşecektir, aradan geçen sürede ortaya çıkan değer
artırıcı unsurların dikkate alınarak önalım bedelinin yeniden belirlenmesi
hakkaniyete uygun olacaktır, bu görüş Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun
05.05.1993 gün 761-192 E-K, 18.5.1994 tarih 215-356 E-K 19.10.1994 tarih
343-625 E-K 14.12.1994 tarih 663-841 E-K sayılı Kararlarında da benimsenmiştir.
Somut
olaya gelince, 17.12.1996 tarihli resmi senet içeriğine göre, davalının davaya
konu 5289 ada 3 parsel (eski 1545 ada 44 parsel) sayılı taşınmazın 3/16 payını
davalı S.A.’den, 85.000.000.000,00 (seksenbeş milyar) TL bedelle satın aldığı,
daha sonra satın aldığı payın kısmen davacıların miras payı oranında mahkeme
kararı ile iptal edildiği ve tapuda infaz edildiği anlaşılmış; mahkemece,
önalım bedeli olarak belirlenen 17.12.1996 tarihli resmi senetteki satış bedeli
olan 85.000.000.000,00 TL'nin iptal edilen paya göre yarısı olan 44.540,00 TL
depo ettirilerek, 5289 ada 3. parselde davalı A.O. adına kayıtlı bulunan
3/32(12/128 payın) iptali ile, 3/128'er paydan her bir davacı adına tapuya
kayıt ve tescili suretiyle 23.06.2017 tarihinde davanın kabulüne karar
verilmiştir.
Dava
konusu payın satış tarihi 17.12.1996 (7768 yevmiye), dava tarihi 14.01.1997,
karar tarihi ise 23.06.2017'dir. Davalı adına kayıtlı dava konusu payın satışı
4721 sayılı Türk Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 743 sayılı Türk
Kanunu Medenisi’nin yürürlükte olduğu dönemde yapılmış ve dava da bu dönemde
açılmıştır. Kanuni önalım hakkının düzenlendiği M.K.‘nun 659. maddesinde yalnız
önalım hakkının varlığından söz edilmiş, önalım bedeline ilişkin bir açıklamada
bulunulmamıştır. Daha sonra uygulamada M.K. 658. maddesinde sözleşmeden
kaynaklanan önalım hakkı için getirilen koşulların kural olarak kanuni önalım
hakkı için de uygulanması benimsenmiştir. Somut olayda aradan geçen zaman
içinde taşınmazın değerinde meydana gelen objektif artışlar ile enflasyon
olgusunun önalım bedelinin belirlenmesine etkisi de kabul edilmelidir. Hakkın
kullanılması hiç bir zaman davalının zararına olmamalıdır. Satış tarihi ile
karar tarihi arasında 21 yıl gibi uzunca bir sürenin geçmiş olması gözönüne
alındığında bu durumun davacıyı amacı dışında zenginleştirmemesi davalıyı da
fakirleştirmemesi gerekir; bir tarafın diğer taraf zararına azımsanamayacak
derecede oransız bir çıkar sağlaması M.K’nun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük
kuralına aykırı olacaktır.
Açıklamalar
ışığında Mahkemece; dava konusu payın değerinin belirlenmesi bakımından,
bilirkişiler marifeti ile taşınmaz başında keşif yapılarak, aradan geçen zaman
içinde taşınmazın değerinde meydana gelen objektif artışlar ile enflasyon
olgusu da gözetilerek bilirkişilerden denetime elverişli şekilde rapor
alınması, günümüze uyarlanmış olan bedelin depo edildikten sonra sonucuna göre bir
hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru
görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.”
35. 6. Hukuk Dairesinin 19/12/2006 tarihli ve
E.2006/11355, K.2006/13150 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Davacı vekili, dava
dilekçesinde, müvekkilinin dava konusu payın ilişkin bulunduğun 5 No’lu
parselin paydaşlarından olup taşınmazın diğer paydaşlarının paylarını 4/6/2004
tarihinde kendisinden habersiz davalıya sattıklarından yeni haberdar olduğunu,
yapılan satışın noter aracılığı ile davacıya bildirilmediğini, öte yandan payın
40.000.000.000 TL bedelle satın alınmasına karşın tapuda önalım hakkının
kullanılmasını engellemek için muvazaalı olarak 55.000.000.000 TL
gösterildiğini, davacının gerçek bedel üzerinden önalım hakkını kullanmak
istediğini belirterek davalı adına kayıtlı payın iptali ile müvekkili adına
tescilini talep etmiştir. Davalı vekili, davanın haksız ve kötü niyetle
açıldığını, bedelde muvazaa yapıldığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, payın
55.000.000.000 TL’ye satın alındığının satış akdinden görülebileceği gibi,
bilirkişi incelemesi ile de ortaya çıkacağını, davacının pay satışını satışın
bütün aşamalarında bildiğini, payın öncelikle kendisine teklif edilmesine
rağmen davacının almayacağını söylemesi üzerine davalının satın aldığını, payın
4/6/2004 tarihinde alındığını, davanın 14/10/2004 tarihinde açıldığını, ne
zaman sonuçlanacağının da belli olmadığını, alım gücündeki sürekli değer kaybı
ve enflasyon nazara alındığında tapudaki bedel üzerinden önalım hakkının
tanınmasının davalının zararına yol açacağını, bu nedenle satış tarihinden
karar tarihine kadar önalım bedeline reeskont faizinin de eklenmesini, bu
koşulla davayı kabul ettiklerini belirtmiştir.
...
Olayımıza gelince; önalım hakkına konu
edilen pay 4/6/2004 tarihinde 55.000.000.000 TL bedelle davalıya satılmış
davacı 14/10/2004 tarihinde açmış olduğu işbu dava ile önalım hakkının
tanınmasını istemiştir. Uyuşmazlığın satış tarihi itibariyle 1/1/2002 tarihinde
yürürlüğe giren 4721 sayılı Medeni Kanun hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir.
Anılan yasanın 733. maddesinde yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından
diğer paydaşlara bildirilmesi yükümlülüğü getirilmiştir. Bu yükümlülük yerine
getirilmediğinden öğrenme tarihine göre 14/10/2004 tarihinde açılan dava
süresindedir. Davalı alıcı satışı noter aracılığı ile davacıya bildirmediğine
göre satış tarihi ile dava tarihi arasındaki sürenin geçmesine kendi
davranışı ile sebebiyet verdiğinden objektif değer artışı esasına göre yeniden
önalım bedelinin belirlenmesini isteyemez. Davacının bedelde muvazaa iddiası da
kanıtlanamadığına göre önalım hakkının tapuda gösterilen satış bedeli, harç ve
masraflar tutarı üzerinden tanınması gerekir. Tapuda gösterilen satış bedeli,
harç ve masrafları da 1.3.2006 tarihinde 56.650 YTL olarak depo edildiğinden bu
bedel üzerinden önalım hakkının tanınmasına karar vermek gerekirken yazılı
şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
..."
36. 3. Hukuk Dairesinin 26/2/2008 tarihli ve
E.2007/19419, K.2008/3040 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Davacılar vekili, şufa hakkına
konu yapılan payın, satış tarihi ile paranın mahkeme veznesine depo edildiği
tarih arasında uzun bir sürenin geçmiş olması nedeniyle, bu zaman kesiti
içerisinde paranın satın alma gücünde meydana gelen değer düşüklüğünün dikkate
alınarak; davalıların sebepsiz zenginleşmesinin ve dolayısıyla müvekkillerinin
de nedensiz fakirleşmesinin ve de zararlarının önlenmesini istemiştir.
Kurucu yenilik doğuran önalım (şufa)
hakkının kullanılması ile doğan yeni satım sözleşmesi, önalım hakkı sahibi
(davalı) ile muhatap alıcı üçüncü kişi (davacı) arasında, ilk satım
sözleşmesinin koşulları ile hüküm doğurur. Önalım hakkının dava açılmak
suretiyle kullanılması halinde, yeni satım ilişkisi, bu beyanı içeren
dilekçenin karşı tarafa (davacıya) varması anında kurulmuş olur. Buna karşın
mülkiyet, mahkeme ilamının kesinleşmesi ile karşı tarafa intikal eder.
Şufa davasındaki dava dilekçesinin
davalıya tebliği tarihi ile mahkemenin verdiği depo kararı gereğince paranın
mahkeme veznesine yatırıldığı tarih arasında geçen zaman kesiti içerisinde
ekonomik ve objektif nedenlerle, şufa bedelinde bir değişiklik olacağı
gerçeğinden hareketle depo tarihine göre şuf'a bedelinin belirli koşullar
çerçevesinde saptanması gerekir. Zira, şuf'a bedelinin tapuda gösterilen ya da
taraflarca kabul edilen bedel olması lazım geldiğine dair yasal bir zorunluluk
bulunmamaktadır.
Somut olayda, mahkemece yapılacak iş;
şufalı payın satış tarihi ile paranın mahkeme veznesine depo edildiği tarih
arasında, (yaklaşık 6 yıl gibi) uzun bir süre geçtiği gözetilerek, objektif
nedenlerle paranın değerindeki değişikliği saptayıp, bulunacak miktarın
tazminat olarak hüküm altına alınmasından ibaret olmalıdır. Yanılgılı
değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru
görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
..."
37. 3. Hukuk Dairesinin 14/10/2015 tarihli ve
E.2015/7480, K.2015/15720 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Somut olayda, davalının paydaş
olduğu taşınmazı davacı, taşınmazın paydaşlarından dava dışı Ü.B.den 09.07.2003
tarihinde 150.000,00 TL bedelle satın almıştır.
Davalı 12.05.2004 tarihinde açtığı dava
ile tarafların satışta muvazaa yaptıklarını, gerçek satış bedelinin 50.000.000
TL olduğunu, satış bedelinin ön alım davasını önlemek için danışıklı olarak
yüksek gösterildiğini, satıcı paydaşın, payını satacağını kendisine
bildirmediğini ileri sürerek satış bedeli ve satış giderlerini ödemek koşulu
ile davalının satın aldığı payın adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılamada, davacıya şufa bedeli ve masraflar olmak üzere
toplam 155.240 TL depo etmesi için 15 günlük süre verilmiş, davacı şufa
bedelini verilen bu süre içerisinde yatırmıştır. Mahkemece de taşınmazdaki
davalıya ait paya yönelik tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve
tesciline, şufa bedeli olarak dosyaya sunulan teminat mektubunun karşılığı olan
bedelin davalıya ödenmesine karar verilmiş, karar davalının karar düzeltme
talebi Yüksek Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 25.11.2010 gün, 2010/11392 E.-12880
sayılı kararı ile reddedilmiştir.
Davacı, bu dava ile aradan geçen zaman
içerisinde şufa bedeli ile taşınmazın değeri arasında fahiş fark olduğunu ileri
sürerek uğradığı zararın tazminini istemiştir.
Davacının, hem yasal hakkını kullanarak
açtığı şufa davası nedeniyle hem de şufa davasının açıldığı 12.05.2004 tarihi
ile mahkeme kararının kesinleştiği tarihe kadar geçen süreç içerisinde,
yargılamanın uzun sürmesinde, davalının bir kusuru olmadığı gibi, davalı ön
alım bedelini de mahkemece verilen süre içerisinde teminat mektubu olarak
mahkeme veznesine depo ederek yatırmıştır. Kaldı ki bu süreçte davacının
taşınmazı kullanmadığı da iddia edilmemiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece davanın
reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar
verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
..."
38. 3. Hukuk Dairesinin 2/5/2016 tarihli ve E.2015/9329,
K.2016/6885 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Somut
olayda, davalının paydaş olduğu taşınmazı davacı, taşınmazın paydaşlarından
dava dışı Necati'den 22/4/2011 tarihinde 500.000,00 TL bedelle satın almıştır.
Davalı 16/5/2011 tarihinde açtığı dava
ile tarafların satış bedelinde muvazaa yaptıklarını, satış bedelinin ön alım
davasını önlemek için danışıklı olarak yüksek gösterildiğini ileri sürerek
satış bedelini ödemek koşulu ile davalının satın aldığı payın adına tesciline
karar verilmesini istemiştir. Mahkemece tarafların bedelde muvazaa ve fiili
taksim iddialarının değerlendirilmesi için keşif yapılmış, davacıya şufa bedeli
olan508.250.00 TL depo etmesi için 2 haftalık süre verilmiş, şufa bedeli
verilen bu süre içerisinde ödenmiştir. Mahkemece taşınmazdaki davalıya ait
payın tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, şufa
bedeli olarak dosyada bulunan bedelin davalıya ödenmesine karar verilmiş,
davalının karar düzeltme talebi Yüksek Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 8/5/2014
tarih, 2014/3602E -2014/6036 K.sayılı kararı ile reddedilmiştir.
Sebepsiz zenginleşme için, bir taraf
zenginleşirken diğer tarafın fakirleşmesi, zenginleşme ile fakirleşme arasında
nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene
dayalı olmaması gerekir.
Sebepsiz zenginleşmeden söz edebilmek,
için öncelikle, davalının mal varlığında bir çoğalmanın meydana gelmesi
gerekir. Bu zenginleşme, mal varlığının artması şeklinde olabileceği gibi,
azalmasının önlenmesi şeklinde de olabilir. Zenginleşmenin miktarı
istenebilecek alacağın da üst sınırını oluşturur.
Sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan,
tahakkuk etmemiş veya varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan
şeyin hata sonucu verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz
zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen,
aleyhine zenginleştiği tarafa karşı geri verme borcu altındadır.
Davacı, bu dava ile aradan geçen zaman
içerisinde şufa bedeli ile taşınmazın değeri arasında fahiş fark olduğunu ileri
sürerek, uğradığı zararın tazminini istemiştir.
Somut olayda; davalı yasal hakkını
kullanarak şufa davası açmış, şufa davasının yargılaması sırasında mahkeme
tarafların ileri sürdüğü bedelde muvazaa ve fiili taksim iddialarını araştırmak
durumunda kalmış, davalı ön alım bedelini mahkemece verilen süre içerisinde mahkeme
veznesine depo ederek ödemiştir. Davalının şufa davasını açtığı 16/5/2011
tarihi ile mahkeme kararının kesinleştiği 8/5/2014 tarihine kadar geçen süre
içinde yargılamanın uzamasına neden olacak hiç bir kusuru da yoktur. Diğer
anlatım ile somut olayda sebepsiz zenginleşmenin koşulları oluşmamıştır.
Dairemizin görüşü bu yöndedir. (3.H.D. 2015/7480 E–2015/15720 K.sayılı ve
14/10/2015tarihli kararı).
..."
B. Uluslararası
Hukuk
1. Uluslararası
Sözleşme
39. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek
1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1.
maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve
mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse,
ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası
hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin,
mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin
ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
2. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi Kararları
40. Konu ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
içtihadı için bkz. Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, §§
26-29.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
41. Mahkemenin 3/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tapu İptali
ve Tescili Davasına İlişkin Yargılama Sürecinde Adil Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiği İddiaları Yönünden
42. Başvurucu, T.S. tarafından yapılan hukuka aykırı
talepler hakkında mahkemece usulüne uygun karar verilmeyerek yargılamanın
sürüncemede bırakıldığını, delillerin toplanmadığını ve yargılamanın uzun
sürdüğünü belirterek adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür. Başvurucunun şikâyetleri adil yargılanma hakkı kapsamında
incelenmiştir.
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler."
44. Anılan hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan
bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında
anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde
yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832,
12/2/2013, § 14).
45. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için
kesin bir tarihin belirlenmesi ve yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması
hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51,
25/12/2012, § 18).
46. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce
kesinleştiğinin tespiti hâlinde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesinin yargı yetkisine
ilişkin bu tespitinin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında
yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, §
32).
47. Somut olayda önalım hakkından kaynaklanan tapu iptal
ve tescili davası, karar düzeltme talebinin 6. Hukuk Dairesince 9/4/2012
tarihinde reddedilmesiyle kesinleşmiştir. Dolayısıyla ihlal iddialarına konu
yargı kararının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı
23/9/2012 tarihinden önce kesinleştiği anlaşılmaktadır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar Yönünden
1. Başvurucunun
İddiaları
49. Başvurucu 3/9/2002 tarihine göre belirlenen bedele
ilişkin ödemenin davalının kusurundan dolayı dokuz yıl geciktirildiğini
belirtmiştir. 2007 yılında ilk depo edilen bedelin faize yatırılmayıp teminat
mektubu olarak dosyaya sunulduğunu vurgulayan başvurucu, depo edilen bedelin
2012 yılında tahsil edilebildiğini ve 3. Hukuk Dairesinin önceki kararının yok
sayılarak aksi yönde karar verildiğini ifade etmiştir. Sonuç olarak başvurucu;
önalım hakkından kaynaklanan davada, bedelin değer kaybına uğratılması ve bu
zararın giderimi için açtığı davanın da reddedilmesi nedeniyle eşitlik ilkesi
ile adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
50. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz.”
51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası yanında eşitlik
ilkesi ile adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
Ancak başvurucunun hükmedilen önalım bedelinin değer kaybına uğratılarak
ödenmesi yönündeki şikâyetinin mülkiyet hakkına ilişkin olduğu anlaşıldığından
tüm şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Genel
İlkeler
52. Anayasa ve 6216 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin
(8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Anayasa Mahkemesi ancak bu tarihten sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları
inceleyebilecektir. Bu açık düzenlemeler karşısında anılan tarihten önce
kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının
genişletilmesi mümkün değildir. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisiyle ilgili bu düzenlemelerin kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle
bireysel başvurunun tüm aşamalarında resen dikkate alınması gerekir (Ahmet
Melih Acar, B. No: 2012/329, 12/2/2013, § 15; G.S., § 14).
53. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için
kesin bir tarihin belirlenmesi ve yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması
hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (Zafer Öztürk, § 18).
54. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştiğinin
tespiti hâlinde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesinin yargı yetkisine ilişkin bu
tespitinin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi
mümkündür (Korcan Pulatsü, § 32).
55. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisini doğru
olarak belirleyebilmek için kesinleşen nihai işlem ve kararın tarihinin yanı
sıra gerçekleştiği iddia edilen müdahalenin zamanını da doğru tespit etmek
gerekir. Bu tespit yapılırken müdahaleyi oluşturan olaylar ve ihlal edildiği
iddia olunan hakkın kapsamı birlikte değerlendirilmelidir (Zeycan Yedigöl
[GK], B. No: 2013/1566, 10/12/2015, § 31).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
56. Başvurunun konusu, ön alım hakkına dayalı tapu iptali
ve tescili davasında ön alım bedelinin değer kaybına uğratılarak ödenmesi ile
bu zararın giderilmesi için açılan davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasıdır.
57. Somut olayda, önalım hakkını kullanan T.S. tarafından
açılan davada Mahkeme 31/5/2001 tarihinde yapılan satış bedeli ile harç ve
masraflar toplamını önalım bedeli olarak tespit etmiştir. Ancak 6. Hukuk
Dairesi 11/3/2008 tarihli kararıyla bedele yönelik itirazların yargılamanın her
safhasında ileri sürülebileceğini ifade ettikten sonra, başvurucunun ilk bozma
kararından sonra verdiği dilekçelerle önalım hakkının kullanıldığı 3/9/2002
tarihi itibarıyla önalım bedelinin tespitini savunduğunu belirterek, önalım
bedelinin dava tarihine göre belirlenmesi gerektiğine işaret etmiş ve kararı
bozmuştur. Yukarıda yer verilen içtihatlar da taşınmazın değerinde meydana
gelen objektif değer artışları ile enflasyon olgusunun önalım bedelinin
belirlenmesine ilişkin yargılama sürecinde dikkate alınması gerektiğini ifade
etmektedir (bkz. §§ 33-35). Dolayısıyla başvurucunun bedelin değer kaybına
uğratıldığına ilişkin iddialarını ileri sürebileceği etkili bir hukuk yolunun
oluşturulduğu anlaşılmaktadır.
58. Ancak başvurucu, bu yöndeki iddialarını etkili bir
hukuk yolu olarak benimsenen yasal önalım hakkından kaynaklanan tapu iptali ve
tescili davasında ileri sürmek yerine ayrı bir dava konusu etmiştir. Başvurucu;
bu davada faiz ve munzam zarar talebinde bulunmuş, davasını da Yargıtay 3.
Hukuk Dairesinin 26/2/2008 tarihli içtihadında benimsenen ilkelere
dayandırmıştır. 3. Hukuk Dairesinin anılan kararında, dava dilekçesinin
davalıya tebliği tarihi ile mahkemenin verdiği depo kararı gereğince paranın
mahkeme veznesine yatırıldığı tarih arasında geçen zaman kesiti içerisinde
ekonomik ve objektif nedenlerle önalım bedelinde bir değişiklik olacağı
gerçeğinden hareketle depo tarihine göre önalım bedelinin belirli koşullar
çerçevesinde saptanması gerektiği vurgulanmakta ve şufalı payın satış tarihi
ile paranın mahkeme veznesine depo edildiği tarih arasında uzun bir süre
geçtiği gözetilerek, objektif nedenlerle paranın değerindeki değişikliğin
saptanması ve bulunacak miktarın tazminat olarak hüküm altına alınması
gerektiğine işaret edilmektedir. Bu içtihadın değer kaybına ilişkin zararın
ayrı bir dava yoluyla giderilmesi yönünden yerleşik hâle gelmediği ve derece
mahkemelerince de benimsenmediği aynı 3. Hukuk Dairesinin daha sonraki yıllarda
verdiği kararlardan anlaşılmaktadır (bkz. §§ 37, 38). Bu kararlarda 3. Hukuk
Dairesi 26/2/2008 tarihli kararının aksine bir yorumla taraflarca ileri sürülen
bedelde muvazaa ve fiilî taksim iddialarının araştırılması nedeniyle
yargılamaların uzadığı, yasal dava hakkını kullanan kişilerin yargılamaların
uzamasına neden olacak bir kusurları bulunmadığı ve sebepsiz zenginleşme
koşullarının oluşmadığı sonucuna varmış ve davaları reddetmiştir. Dolayısıyla
başvurucu tarafından faiz ödenmesi ve munzam zararın giderilmesi istemiyle
açılan davanın önalım bedelinde meydana gelen değer kaybının giderilmesi için
etkili bir giderim sağlama kapasitesi bulunduğundan söz edilemez.
59. Sonuç olarak başvurucunun değer kaybına yönelik
şikâyetlerinin önalım hakkından kaynaklanan tapu iptali ve tescili davasında
incelendiği ve buna yönelik yargısal sürecin 6. Hukuk Dairesinin 9/4/2012 tarihli
kararı ile tamamlandığı görülmektedir. Bu nedenle, başvurucunun bu davanın
yargılaması sırasında açtığı faiz ve munzam zarar talebine konu davanın etkisiz
yolu canlandırma niteliğinde olduğu sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla önalım
bedelinin değer kaybına uğratılması şikâyetini içeren tapu iptali ve tescili
davasının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012
tarihinden önce kesinleştiği anlaşılmaktadır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tapu iptali ve tescili davasına ilişkin yargılama
sürecinde adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının zaman
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 3/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.