TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
R.Ü. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/38574)
|
|
Karar Tarihi: 3/12/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Muzaffer KORKMAZ
|
Başvurucu
|
:
|
R.Ü.
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, mal varlığına tedbir konulması nedeniyle
mülkiyet hakkının; gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun
makul süreyi aşması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, sulh ceza
hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmaması, tutukluluğa itirazların
süresinde değerlendirilmemesi, tutukluluğun gözden geçirilmesi kararlarının
tebliğ edilmemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması ve tutukluluğa itiraz incelemelerinde alınan savcılık
görüşünün tebliğ edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının;
arama kararının hukuka aykırı olması nedeniyle özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkının; soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde suçlamaya bağlı olarak
farklı uygulamalara maruz kalma nedeniyle eşitlik ilkesinin; kamu görevinden
ihraç edilmeye bağlı olarak eğitim durumunu gösteren belgelerin geçerliliği ve işlevini
kaybetmesi nedeniyle eğitim hakkının; ceza infaz kurumunda tek kişilik odada
uygun olmayan koşullarda tutulma nedeniyle kötü muamele yasağının; soruşturma
aşamasında bir kısım kamu görevlisi tarafından yapılan açıklamalarla masumiyet
karinesine riayet edilmemesi ve hukuka aykırı delillerin yargılamaya dâhil
edilmesi nedenleriyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 30/11/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve başvurucunun adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde
son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169,
20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da
bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
51, 350).
10. Başvurucu, en son Nazilli Cumhuriyet savcısı olarak
görev yapmıştır. Darbe teşebbüsünden sonra başvurucu hakkında Nazilli
Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından ağır cezalık suçüstü hâli
bulunduğu değerlendirilerek FETÖ/PDY'nin hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı
iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
11. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 10/8/2016
tarihinde başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına karar vermiş, 31/8/2016
tarihinde ise başvurucuyu meslekten çıkarmıştır.
12. Başvurucu, Başsavcılık tarafından 11/8/2016 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
13. Başvurucu tutuklanması istemiyle 12/8/2016 tarihinde
Nazilli 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Hâkimlik, başvurucunun
üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı
gerekçesiyle 13/8/2016 tarihinde tutuklama talebinin reddine karar vermiştir.
14. Başsavcılık serbest bırakma kararına aynı tarihte
itiraz etmiştir. İtiraz talebi üzerine Aydın 1. Sulh Ceza Hâkimliği 16/8/2016
tarihli kararla başvurucu hakkında yakalama emri çıkartmıştır. Bu kapsamda
Başsavcılık başvurucuyu tutuklanması istemiyle yeniden Aydın 2. Sulh Ceza
Hâkimliğine sevk etmiştir.
15. Aydın 2. Sulh Ceza Hâkimliği 17/8/2016 tarihinde
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelinin üzerine atılı silahlı
terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, kanun maddesinde öngörülen ceza
miktarına, şüphelinin üzerine atılı suçun CMK'nun 100/3-a-11 maddesinde yazılı
katalog suçlardan olması, katalog suç nedeniyle tutuklama nedeninin kanun
gereğince varsayıldığı, şüphelinin savunması, olaya ve şüphelinin yakalanmasına
ilişkin kolluk görevlilerince düzenlenmiş olan tutanak içerikleri, arama ve el
koyma tutanakları ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesinin
10.08.2016 tarih 2016/9 tedbir esas, 2016/357 nolu kararı ile ilgili tedbir
bildirimi içerikli HSYK Genel Sekreterliğinin 11.08.2016 tarihli yazıları
dikkate alındığında Hakimler ve Savcılar Kanununun 77 ve 81 maddelerinin 1.
fıkrası gereğince görevine devamının soruşturmanın selametine, yargı erkinin
nüfus ve itibarına zarar vereceğine kanaat getirilmekle şüphelinin 3 ay süreyle
görevden uzaklaştırılmasına karar verildiği, Ankara C. Başsavcılığının Anayasal
Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunca şüpheli hakkında soruşturmaya
başlanması karşısında şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyesi olduğu
yönünde üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin bulunduğu, delillerin toplama aşamasında olması,
şüphelinin delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanıklar veya başkaları
üzerinde baskı yapabileceği, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının yasal
veya gayriyasal imkanlarla yurt dışına kaçma teşebbüsünün olduğunun görsel ve
yazılı basında yer alması ve atılı suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi
göz önüne alındığında şüphelinin yargılamadan kaçabileceği yönünde somut
olgular mevcut olduğundan verilmesi muhtemel ceza ile tutuklama tedbirinin
ölçülü olduğu bu aşamada adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
anlaşılmakla atılı suçtan CMK'nun 100 maddesi uyarınca tutuklama şartları
oluştuğundan şüphelinin TUTUKLANMASINA... [karar verildi.]"
16. Başvurucu bu süreçte tutukluluğun devamına yönelik
kararlara müteaddit defa itiraz etmiş ancak başvurucunun itirazları
reddedilmiştir.
17. Başsavcılık başvurucu hakkındaki soruşturmanın İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesinin gerektiğini belirterek yetkisizlik
kararı vermiştir.
18. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 31/5/2017 tarihli
iddianame ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.
19. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde
yer aldığı ileri sürülmüştür. İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular
şöyle özetlenebilir:
i. HSYK'nın 10/8/2016 tarihli kararı ile
başvurucunun görevinden uzaklaştırıldığı, 31/8/2016 tarihli kararı ile
meslekten ihraç edildiği ve bu kararın kesinleştiği belirtilmiştir.
ii. FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu gerekçesiyle kapatılan
Kimse Yok Mu? Derneğine H.Y. adlı kişi tarafından başvurucunun adına 350 Türk
lirası bağış yapıldığı ve H.Y. hakkında da FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıyla
soruşturma yürütüldüğü ifade edilmiştir.
iii. Tanık sıfatıyla anlatımlarda bulunan A.G. ve A.T.nin
başvurucu hakkındaki bir kısım beyanına dayanılmıştır.
-Tanık A.G.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"Ben R.Ü.nün [başvurucu] cemaat boyutunda aktif
olduğunu biliyorum. Kendisi Gaziantep'e tayini çıkmasına rağmen Ankara'dan
birilerini devreye sokarak Nazilli'ye yetkili olarak geldi."
- Çardak'ın
eski belediye başkanı olan tanık A.T.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"F.F.A., eski Çardak Savcıları,
Şanlıurfa'ya tayin olan Cumhuriyet Savcısı A. ve Nazilli'ye tayin olan
Cumhuriyet Savcısı R. [başvurucu],
Çardak Havaalanı Müdürü S., Çardak Taşıyıcılar Koop. Başkanı M. aşağı yukarı
hergün F.F.A.ya ait Alpet isimli iş yerinde toplanıyorlardı. Şanlıurfa'ya tayin
olan C. Savcısı A.B. ve Nazilli'ye tayin olan C. Savcısı R.Ü.[başvurucu]
beyin 2 kez tayini çıktığını ve bu tayinleri F.F.A. tarafından HSYK'da bulunan
tanıdığı vasıtasıyla durdurduğunu biliyorum. "
20. İzmir 14. Ağır Ceza Mahkemesi iddianamenin kabulüne
karar vermiş ve başvurucu hakkındaki yargılama, Mahkemenin E.2017/395 sayılı
dosyası üzerinden sürdürülmüştür.
21. Mahkeme 2/11/2017 tarihinde yaptığı duruşmada
başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucunun savunmasının ilgili kısmı
şöyledir:
"...FETÖ/PDY'ye müzahir derneğe
bağış yaptığım iddia ediliyor. Benim bir derneğe bağış yaptığım yok ona dair
bir evrak bulabiliyorsanız bana gösterin. Şunu söylüyorum. İddianamede hakkımda
adı geçen H.Y, benim Çardak ilçesinde komşum. 2011-2015 yılları arasında Çardak
Cumhuriyet Başsavcısı olarak çalıştım. Birinci sınıfa ayrılmama rağmen, kıdemli
olmama rağmen, çocuklarımın genetik rahatsızlığı dolayısıyla, Denizli'ye yakın
olabilmek için Çardak'da çalıştım. Fazladan çalıştım. Kapı komşumdur.
Karşılıklı kapı komşumdur. Ailemizin sütçüsüdür. Değirmeni vardır.
Hayvancılıkla uğraşır. Et, süt, yumurta, yoğurt, un, bulgur her şeyimi ondan
alıyorum ve ilçenin diğer hakim ve savcıları da, memuru, kaymakamı herkes ondan
alıyor. Evinin çiftliği evime 400 metre, hatta boş vakitlerimde üç çocuğumu
alıp hayvanları göstermek için oraya eğlenmeye gidiyorum öyle bir insan. Uzak
bir insan değil yani. Birileri aracılığıyla bağış yaptığım cümlesi ile
konuşacak bir insan değil. Bu insan benim komşum.
...
Benim 2015 yılında her yıl, on yıldır.
Kendi kurbanı kesiyorum Kurban Bayramı'nda. Eşimin adına kurban bağışlıyorum.
Değişik yerlere bağışlıyorum. Diyanet aracılığı ile bağışlıyorum. Yurtlara
bağışlıyorum. Hayır kurumlarına, Çocuk Esirgeme Kurumlarına bağışlıyorum.
Bulabildiğim örneklerini de sundum. Bakmışsınızdır ben yine de getirdim. 2015
yılında ben Nazilli'ye tayin oldum. Birinci bölgeye önce Antep'e tayin
olmuştum. İtiraz üzerine sağlık mazereti sebebiyle Denizli'ye veremediler. Alt
bölgede çalıştıracağız dediler. Tamam dedim. Nazilli'ye geldim ve yine
kendisine para verdim. Ben sana para vereyim sen al kes dağıt dedim. Bana et
getirme dedim. O da benim adıma bulup, ucuz diye yurtdışı kurbanları için Kimse
Yok mu Derneği'ne yazmış. Açıkça benim adımı da yazmış. 'Vac Kur' yazıyor.
Vacip Kurban yazıyor... Ben Cumhuriyet Savcısıyım. Bu soruşturmaları yaptım
biliyorum. Ben kendi adıma başkası aracılığı ile bağış yaptıracak olsam kendi
adımı yazdırır mıyım? o kadar yiğitsem zaten ben kendi hesabıma yazdırırım. [R.Ü.] 'hayır' derim. Niye başkası
aracılığı ile yaptırayım. Veya başkası aracılığı ile yaptırsam gizlenmek, hani
iddianamede açıklamalarda geçiyor ya tedbir, medbir, saklanma falan, öyle
olacak olsa telefon numaramı yazıyor. İsmim yazıyor. Buraya niye yazsın benim
komşum. Ben şeyi de getirdim. Cezaevindeyken Diyanet Kurumu'na yazı yazdım.
Benim resmi kurumlara daha önceden yaptığım kurbanları gönderin. 2008'de
Erzurum Et ve Balık Kurumu'nda 2011 yılında Ugan'da da kurban kesilmiş benim
paramla. Eğer Türkiye'de bunun tersi beyan edilmezse ben Ugan'da da kurban
kestirdim. Onu da şimdi itiraf edeyim.
...
bu kişi benim komşum Sayın Başkanım. Süt
alıyorum. Ondan herkes onunla konuşabilir. Bu arkadaş Zaman Gazetesi dağıtıyor.
Bunu biliyorum. Ben ilçedeyken de Zaman Gazetesi dağıtıyordu. Fakat bu,
sorsanız bile kendisi de tanık gösterir benim ne kendisinin sohbetine ne
himmetine ne cemaatine gittiğimi söylemez. Söyleyemez yoktur öyle bir şey ki
onun Zaman Gazetesi dağıtıcısı olduğunu biliyorum. İlçenin de temiz sütçüsü
olduğu için tüm memurlar ondan alıyor. Ben de ondan süt alıyordum. Bu
özelliğini de biliyordum daha önce. Yani Zaman Gazetesi dağıtıcısı olduğunu
biliyorum. Ama başka bir şeyini bilemem. Bank Asya'da hesabı varmış benim
paramı da orada, onu bilemem. Ben ne bileyim nerede çalıştığını.
...
şimdi tanık A.G. isimli arkadaş, benim
ve Çardak ilçesinin bütün hakim ve savcılarının hakkında soruşturma yaptığı,
değişik suçlardan; hakaret, direnme, irtikap, nitelikli dolandırıcılıktan.
Çalıştığı belediyenin akaryakıtını kendi arabasına kullanmaktan sanık olan bir
isim, bundan dolayı da iddianamede geçen Savcı A.B. tarafından hakkında
nitelikli dolandırıcılıktan fezleke düzenlendi. Denizli Ağır Ceza Mahkemesinde
yargılandı. Bir yıl ceza aldı. Ben hakkında kapsamlı bir soruşturma yürüttüm.
Tam bir buçuk yıl boyunca ilçede imar tadilatı yaptıracak yeni ev yaptıracak
şahısları kendisinin Denizli'de anlaşmalı olduğu mimar ve mühendislere
yönlendirip, kendisine gelmeyen veya kendisinin yönlendirdiği mimar ve mühendislere
gitmeyen şahıslara zorluk çıkardığı iddiası ile kapsamlı bir soruşturma
yaptırdım. Ayrıntılı bir soruşturma yaptık. Bir buçuk yıl sürdü ve şuan Denizli
3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bunun yargılamasına devam ediliyor. Tam elli müşteki
var. 125 yıl ceza istedim. Ben fezleke düzenledim bu şahıs hakkında. Bu şahısla
ilgili benim bir sürü soruşturmam var. Kaldı ki bu şahıs benim dört yıl
boyunca, kendi beyanında, evrakları da var zaten, kendisi beni 28 defa şikayet
ettiğini söylüyor. Bir başka ifadesinde 58 defa şikayet ettiğini söylüyor. Beni
58 defa şikayet etmiş ve HSYK benim hakkımda işlem yapmamışsa, hiçbir savunmamı
dahi almamışsa bir şey göndermemişse ve hala benim hazırladığım fezleke ile bu
insan Denizli Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyorsa ben bu kişinin beyanlarına
istinaden nasıl yargılanabilirim ... Bu şekilde ortaya çıkan insan nasıl
bağımsız bir tanık olur? ben onu anlamıyorum. Ben hani onunla ilgili şey de
buldum. Hani benim yerleşmiş tahkikatlarımıza göre tanık beyanı, tanığın beş
duyu organı ile gördüğü bağımsız bir olayın anlatımıdır. Bunun gördüğü hiçbir
olay yok. Bir cümle kullanıyor. R.Ü.nün cemaat boyutunun aktif olduğunu
biliyorum. Neden? Antep'e tayini çıkmasına rağmen kendisi Nazilli'ye geldi. Ben
de diyorum ki: Yanlış anlamayın, İzmir 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı'nın
FETÖCÜ olduğunu biliyorum. Neden? Başkan oldu. Bu mu Başkanım Allah aşkına bu
yani cümle her yere gelebilir. Maddi bir şey var mı? kimle görmüş, nerede
görmüş. Ne yapmışım. Nerede ne yapmışım. Kiminle görüşmüşüm. Adam hakkında bir
sürü soruşturma yapmışım.
...
Tanık A.T.'yi de anlatayım Sayın
Başkanım. A.T. Çardak eski belediye başkanı. Kendisi ile aynı dönemde
çalışmadım. Kendisi hakkında internette arama yaptığınızda 'Hırsız A.T.' diye
çıkar. Hatta o dönem için girildiği zaman Belediye Başkanı Yunanistan'a kaçtı
diye çıkmıştı. Zimmetten üç yıl tutuklu kaldı cezaevinde, Halk Bank'ı
milyarlarca lira dolandırmaktan yattı. Bu insanın benimle hiçbir teşkil ve
mesasi yok, hiçbir ortamda bir araya gelmedik. Hiçbir yerde görüşmedik. Bizim
yanımıza yaklaşamaz zaten böyle olduğunu bildiği için. Daha önceki hakim ve
savcılar bize söylediği için bunu adliyede zaten sokmuyorduk. Hırsız A., Hırsız
A. Bizim Savcımız yani İzmir Savcısı sağ olsun çok güzel bir tanık bulmuş. Beni
böyle yargılıyorsunuz. Toplantıya gelince, petrolde toplandık Başkanım.
Toplantı yaptık. Toplantıda kimler olduğunu ben size söyleyeyim. ... Bir, M.K.
Çardak Ak Parti Belediye Başkanı, yani iktidarın Belediye Başkanı'dır. Siyaset
yapmak gibi bir amacım yok. Yani bu örgütle, şununla, bununla ilişkim olsa
siyasetle yada bununla bir düşmanlığım değil insanlarla bir araya geldim. Aynı
yerde toplandım. Önce insanları söyleyeyim. ... İki;S.T., bu insan özellikle
söylüyorum bu insan kimdir diye, bu insan Denizli'nin Hava limanıdır. Sayın
Başkanım. Bunun şöyle bir önemi var. Darbe girişimi yapılırken takip
etmişsinizdir. Denizli'de Jandarma 517 tane komando birliğinden asker Çardak
hava limanına doğru gitti. Çardak'a yönlendirilen uçakla Ankara'ya gitmek için.
Hava Limanının ışıklarını kesip darbeye engel olan şahıstır. Adanalıdır... Yani
teknisyen aracılığı ile Hava Limanının ışıklarını söndürüp, askerlerin hava
limanına girmesine engel olan şahıs. Hemşehrim, 60 yaşındadır. Ağabey derim.
Adanalıdır. Ben de Mersinliyim. Bu insanla ben cemaat sohbetinde bir araya
geliyorum değil mi? üç. Dördüncüsü de; petrolün sahibi F.F.A. adlı bu insan da
tanınmış, ismi geçmektedir. Özel durumunu da söyleyeyim, HSYK üyesi İ. T.'in
akrabasıdır. Benim mazeretime yardımcı olan insandır. Şunu söyleyeyim Başkanım.
Benzin istasyonu Ankara-İzmir yolu üzerinde, önünden mutlaka geçersiniz. Dört
şeritli yol, kamelyası var çay ocağı ve restoranı var. Beş bin nüfuslu
ilçelerde siz de çalışmışsınızdır. Eski yıllarda, ben ilçe şartlarında kiminle görüşeyim
Başkanım. Hırsız A.T. ile mi görüşeyim? hakkında soruşturma yaptığım A.G. ile
mi? Belediye Başkanı ile görüşeceğim, Kaymakam ile görüşeceğim, öğretmenle
görüşeceğim. Kaldı ki eksik söylemiş. Kaymakam da var. Kaymakam ile de
oturuyoruz. Sohbet diyorsanız. Petrol istasyonunda Kaymakam ile de sohbet
ettik.
...
Sohbet değil Başkanım. O şekilde denecek
kadar yok. Neden biliyor musunuz? Bu insan bizi görmesin, bizim olduğumuz yeri
bilmiyor. Bizim görmemiş ki, duymuş. Bizi görmesi mümkün değil. İnsan
benzin aldığı petrolde bulunmakta cemaat sohbeti mi olur? Hani kriptoluydu,
gizliydi, kapalı kapılar ardında oluyordu, ilçenin, beş bin nüfuslu ilçenin
daire amirleri, Kaymakamı, Emniyet Müdürü, Jandarma Komutanı, iki ilçenin
Kaymakamı, cemaat sohbet toplantısı yapıyor. Bu toplantı yapan Kaymakam, şu an
Urla Kaymakamı. Şu an buraya geldi. Arkadaşım. O da tanıdığım. Böyle bir şey
olabilir mi ya. Ha şöyle bir şey var, burada onu da getirdim. Sizde yok. Sundum
belki. Toplantıya katıldı denilen insanların hepsi hakkında bir yıl önce
takipsizlik verildi Sayın Başkanım. F.F.A, M.G. hakkında bir yıl önce
takipsizlik verildi. Bugün 2 Kasım. 2 Kasım 2016'da. A.B. savcı takipsizlik
verildi. Şimdi görevinde. S.T. görevinin başında Hava Limanı Müdürü. Bir ben.
Tek kişilik sohbet toplantısı mı olur?
22. Mahkeme 2/11/2017 tarihli duruşma sonunda
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tahliyesine ve hakkında
adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Sanığın tutuklu kaldığı süre,
dosyadaki mevcut delil durumu, sabit ikametgah sahibi oluşu, delillerin büyük
oranda toplanmış oluşu dikkate alınarak BİHAKKIN TAHLİYESİNE, Başka suçtan
tutuklu veya hükümlü bulunmadığı takdirde salıverilmesi için yazılmasına,
sanığa CMK.nın 106 maddesi uyarınca her türlü adres değişikliğini bildirmesinin
ihtarına, bildirmediği takdirde önceki adresine tebligat yapılacağının İHTARINA
(ihtarat yapıldı), sanık hakkında CMK 109/3-a maddesi gereğince YURT DIŞINA
ÇIKMA YASAĞI ve CMK 109/3-b maddesi gereğince İKAMETGAHINA EN YAKIN BAĞLI
BULUNDUĞU KARAKOLA CUMA GÜNLERİ SAAT 08:00-20:00'a KADAR GİTMEK ÜZERE İMZA
KARŞILIĞI ADLİ KONTROL ALTINA ALINMASINA ... [karar verildi]."
23. Başvurucu 30/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
24. Mahkeme çok sayıda tanığı dinlemiştir.
i. Tanık H.Y.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"Ben Denizli Çardakta bir dönem
sanıkla aynı apartmanda aynı katta karşılıklı oturdum, kendisi komşumuzdu, ben
çiftçilik yapıyordum, babamla birlikte değirmencilik ve hayvancılık yapıyorduk,
bizim değirmencilik ve hayvancılık yaptığımız yerimiz şehir dışındaydı, Çardak
ilçesindeki birçok memur bizden süt, yoğurt, kuru gıda alışverişlerini
yapıyordu, o dönemde Çardak ilçesinde savcılık yapan sanıkta bu tür
ihtiyaçlarını bizden alıyordu, biz hayvan yetiştirip sattığımız için sanık
birkaç kez kurban bayramında kurbanını bizden aldı, daha sonra sanığın tayini
Nazilli'ye çıktı ancak kendisi ava meraklı olduğundan av nedeniyle yine 15-20
günde bir Çardak'a geliyordu, Çardak'a geldi, dönüşte yine süt, peynir ve diğer
ihtiyaçlarını bizden alıyordu, 2015 yılında da yine bizden kurbanlık hayvan
talebinde bulundu ancak maddi durumunun o sene çok iyi olmadığını, 350-400 TL
lik bir kurban alabileceğini, gerekirse bizim çiftlikte çalışan Suriyeli bir
aileye verebileceğimizi söyledi, ben o sene sanığın talep ettiği gibi kurbanlık
hayvan bulamadım, ben aynı zamanda Zaman gazetesi dağıtıcılığı yapıyordum ve
kimse yokmu derneğinin de afişlerini dağıtıyordum, sanık bana kurban parası
olarak henüz para vermemişti, ancak ben sanığın dediği fiyatlarda kurbanlık
bulamayınca sanığa danışmadan onun adına kimse yokmu derneğine kurban bağışında
bulundum, hatta bağış bölümüne de sanığın adını ve telefon numarasını yazdım,
bu kuruma bu şekilde bağışta bulunmadan önce telefon ettim ve adına bağış
yapacağım kişinin bundan haberi olmadığını söyledim, olabileceği söylendi,
bende sanığa danışmadan bu şekilde kimse yok mu derneğine bağışta bulundum, ben
o güne kadar kimse yok mu derneğine ne kendim adına ne bir başkası adına
bağışta bulunmamıştım, sanığın da bana birşey demeyeceğini düşündüm ve onun
adına 350 TL'lik kurban bağışında bulundum, bu parayı sanıktan aldım, kendisi
ile açık hesap şeklinde bir hesabımız vardı, alışverişe geldiği zamanda bu
şekilde hesaplaşıyorduk, ben sanığın FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü üyeliğine
ilişkin herhangi bir eylem ve faaliyetini bilmiyorum."
ii. Tanık F.F.A.nın beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık R.Ü. [başvurucu] Çardak ilçesinde Savcı
idi. Ben kendisini bu nedenle tanırım. Ben Çardak ilçesinde akaryakıt istasyonu
işletirim, kendisi arkadaşları ile sürekli bizim iş yerimize gelirlerdi. R.Ü.
ile sosyal yaşamda geçirmiş olduğumuz sürede herhangi bir örgüt üyeliğine
mensup olduğuna ilişkin bir şeyini görmedim, duymadım, sanığı şikayet edenlerin
bana siyaseten kızdıkları için ve benim de savcı ile muhabbetim olduğu için onu
şikayet ettiklerini düşünüyorum, R.Ü.den fetöye ilişkin herhangi bir söz
duymadım, kendisini ülkücü olarak tanımlayabilirim, Benim gerek siyasi gerek
bürokratik olarak tanıdıklarım vardır. Tanık A.T.nin beyanında belirttiği olay
doğrudur. Bunu hiçbir zaman saklamadım. Bu olayın gelişimi şu şekilde olmuştur;
o tarihte kurul üyesi olan ve ikinci kuşaktan akrabam olan İ.Ç.den savcı beyin
rahatsız olan ikiz çocukları olması sebebiyle ricada bulundum. Bu rahatsızlığa
ilişkin raporu da kendisine gösterdim. Sağolsun bu husus ile ilgilendi ve
R.Ü.nün tayini Nazilli ilçesine çıktı"
iii. Tanık M.K.nın beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık olarak ismi geçen R.Ü.yü
Çardak Cumhuriyet Başsavcılığında Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapması
nedeniyle tanırım. Ben de o süreçte Çardak Belediye başkanıydım. Resmi
törenlerde kurum amirleriyle, hakim ve savcılarla birlikte olurduk. Törenlere
katılırdık. R.Ü.nün aynı zamanda av merakı vardı. Birlikte ava çıkardık. Av
faaliyetlerinde yanımızda Beylerli eski Belediye Başkanı Z.A., Çardak İlçe
Emniyet Amiri T., çevre mahallelerden katılan isimlerini hatırlamadığım avcılar
olurdu. Hem resmi toplantı, törenlerden hem de yapmış olduğumuz av
faaliyetlerinden dolayı sanık R.Ü. ile samimiyetim vardı, sohbet ederdik.
Konuşmalarımızın içeriğinde FETÖ/PDY Terör örgütünü övücü, propaganda yapıcı
herhangi bir söylemine şahit olmadım. Konuşmalarımız genel olarak Çardak
ilçesinde olan iş ve işlemlere, ülke gündemine yönelik olurdu. Onun dışında
FETÖ/PDY Terör örgütünü ilgilendiren herhangi bir konuda konuşmazdık, sanık da
bu kapsamda herhangi bir şey anlatmazdı. Sanığın terör örgütünün dökümanı
niteliğinde olan gazete, dergi, kitap, CD gibi ekipmanı bulundurduğuna ise hiç
şahit olmadım. İddianamede tanık olarak A.T.nin ifadesinde geçen F.F.A. benim
Çardak'tan tanıdığım olur. Çardak Taşıyıcılar Kooperatifi Başkanı olarak görev
yaparım, F.F.A. da kooperatif üyesiydi. Ona ait olan Alpet isimli iş yerinde
zaman zaman bulunurdum, dönemin Çardak Cumhuriyet Savcıları R.Ü. ve A.B. ve
yine Çardak Kaymakamı H.A. Denizli'ye giderken yol üzerinde bulunan ismini
söylediğim Alpet isimli iş yerine uğrarlardı. Ben orada bulunursam kendilerini
davet ederdim, çay içer, sohbet ederdik ancak kesinlikle bu görüşmeler önceden
programı yapılmış faaliyetler değildi, rastgele meydana gelirdi. R.Ü. Çardak'ta
yaklaşık 2-3 sene görev yaptı. Alpet isimli iş yerinde toplam 5-10 defa
oturmuşluğumuz ancak vardır. Tanık A.T.nin ifade etmiş olduğu gibi her gün
toplanmamız olmamıştır. Olaya ilişkin bilgim ve görgüm bundan ibarettir "
iv. Tanık A.B.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"Halen Kahramanmaraş Cumhuriyet
Savcısı olarak görev yapmaktayım, öncelikle benim hakkımda da HSYK tarafından
açığa alma işlemi uygulandığını ancak bu işlemin geri alındığını belirtmek
isterim. ... Ben 2013 - 2016yılları arasında Çardak Cumhuriyet Savcısı olarak
görev yaptım, ilk iki yılımda dosyada sanık olarak adı geçen R.Ü. ile birlikte
çalıştım, kendisiyle iki yıl boyunca çok yakın ilişkimiz oldu. Bu zaman
zarfında kendisini FETÖ ile ilgili ne bir sempatisine ne de bir ilgisine şahit
olmadım, yani R.Ü.nün FETÖ ile bir alakasının olduğunu asla düşünmüyorum.
Dosyada tanık olarak görünen A.G.nin beyanı hakkında bildiğim şudur; R.Ü.nün
Gaziantep'e tayininin çıktığını hatırlıyorum ancak yeni doğan ikizlerinin
hatırladığım kadarıyla ciddi böbrek rahatsızlıkları vardı ve tedavisi
Denizli'de devam ediyordu, bildiğim kadarıyla bu hususu gerekçe göstererek
tayininin Nazilli'ye yapılmasını sağlamıştı. A.G. Çardak Adliyesi'nin yetki
sınırlarında olan yan ilçemiz Bozkurt'un belediyesinde Fen İşleri Müdürü olarak
çalışıyordu. Bizzat ben kendisine akaryakıt usulsüzlüğü nedeniyle nitelikli
dolandırıcılıktan dava açtım ve yanılmıyorsam Denizli Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından kendisi mahkum edildi. Yine şu anda niteliklerini hatırlamadığım bir
kaç dava daha açmıştım. R.Ü. de kendisi hakkında işlemler yapmıştı ancak net
hatırlamıyorum. Konu ya zimmetdi, ya da irtikaptı. Bu kişinin bir çok yerde
direkt görevimizi yapmamız nedeniyle hakkımızda hakaret içerir cümleler kurması
nedeniyle kendisine hakaretten de dava açtım. Hatta Denizli Cumhuriyet
Başsavcılığı'na bu hususu bildirerek dosyanın hem savcısı, hem müştekisi
konumundayım, uygun görülmesi halinde bir Cumhuriyet Savcısı
görevlendirilmesini istedim, ancak kabul edilmedi, davayı siz yürütün denildi.
Dosyada tanık olarak adı geçen A.T. Çardak ilçesinin 10-20 yıl önceki belediye
başkanıdır. Ancak bu kişinin söylediklerinin ciddiye alınmaması gerektiği
kanaatindeyim. Öncelikle tam bir bilgiye sahip değilim ama hatırladığım
kadarıyla kendisi ya dolandırıcılıktan ya da zimmetten yargılanıp mahkumiyet
yiyen bir kişidir. Ayrıca bu kişinin Çardak ilçesi ve çevresinde hiç bir
itibarının olmadığı, söylediklerinin ya da söyleyeceklerinin muhakkak suretle
başka kanallardan teyit edilmesi gerektiği, yapılacak küçük bir kolluk
araştırması ile dahi anlaşılabileceği kanaatindeyim. Bu kişinin ifadesinde
geçen F.F.A.yı F.A. olarak bilirim. Görev yaptığım 3 sene zaman zarfında bu
kişi ile yakın temaslarım olmuştur. İlçede bulunan Alpet Petrol istasyonunun
sahibidir. Her ne kadar tanık beyanında aşağı yukarı her gün adı geçen diğer
kişilerle burada toplandığımızı belirtmiş ise de öncelikle F.A.nın asıl işi
Denizli Merkez'dedir, kendisi haftada 1 kere, en fazla 2 kere o da kısa
süreliğine Çardak ilçesine gelirdi, yani ben iki haftada bir, ya da en sık
olmak kaydıyla haftada bir belirtilen petrol istasyonuna giderdim. Giderken de
bazen yanımda dönemin Cumhuriyet Savcısı R.Ü. de olurdu. Bazen de olmazdı. Ben
havaalanı müdürü S. Bey'i 3 yıllık zaman zarfında bu petrol istasyonunda en
fazla 3 ya da 4 kere görmüşümdür. Yine Çardak Taşıyıcılar Kooperatif Başkanı
olarak yazılan M.K. de en fazla ayda ya da iki ayda bir bizimle bir araya
gelirdi. Zaten bu kişiyi kooperatif başkanı olarak değil, Ak Parti belediye
başkanı olarak tanıdım. Ben göreve başladığımda kendisi Çardak'ın belediye
başkanıydı. Tanık ifadesinde toplantı kavramını kullanmıştır. Toplantı kelimesinin
manasını bilip bilmediği hususunda tereddütlerim var ise de, şayet biliyorsa
bir amaç için toplandığımızı kastetmiş diye düşünüyorum. Cümlenin aktarılış
tarzı bu şekildedir. İddianameye de girdiğine göre bunun FETÖ kapsamında bir
toplantı izlenimi oluşmaktadır ki, bunun söz konusu dahi olamayacağını
belirtmek isterim. Bir kere belirtilen yer Denizli - Çardak karayolunun hemen
üzerindedir. Bu kadar adam bir yerde toplanıp bir şey yapacak değildir.
Aramızda bu kadar aptal kimsenin olabileceğini zannetmiyorum. Özetle hiç bir
zaman bu kadar kişi bir araya toplanmadık. Bir kısmıyla bir araya geldiğimizde
de bu ya haftada birdi ya da iki haftada bir. Gerçi ben, M.K. ve S. Bey
ilçedeki değişik kahvehanelerde de okey ve benzeri oyunlar oynuyorduk. Ancak
bunların hiç birine R.Ü. katılmadı. Kendisi kahvehane ortamını pek sevmiyordu.
Bu okey oyunlarımıza zaman zaman F.A. da dahil olmuştur..."
v. Tanık Z.K.nın beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"R.Ü.yü Çardak Adliyesinde
2014-2015 yılları arasında birlikte görev yapış olmamız nedeniyle tanırım.
Çardak Adliyesinde toplamda 11 ay çalıştım. çalıştığımız dönemde 2 hakim, 2
savcı olarak çalıştık. Hakimler ben ve S.A. isimli avukatlıktan geçen biriydi.
Savcılar ise A.B. ve R.Ü.'ydü. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra dördümüz de
değişik zamanlarda görevden alındık. Ben ve A.savcı mesleğe geri iade edildik,
benim takipsizlik kararım da verildi. S. beyden haberim yoktur. R.Ü. beyin ise
halen ihraç durumunda olduğunu biliyorum. Birlikte çalıştığımız dönem
içerisinde 2014 yılında HSYK seçimleri yapıldı. bu seçim döneminde R.Ü. bey
benden daha önce başsavcı olarak yanında çalıştığı için Mehmet Yandırmaz'a oy
vermemi istedi. yine R.K.ya da MHP'li olduğu için oy vermemi istedi. Bu iki
isim için şahsen çalıştığına şahidim. Kendisini MHP'li olarak tanımlıyordu. Ben
de o izlenimdeydim. Yine hatırladığım kadarıyla 2015 yılında genel seçimlerde
ben Çardak Adliyesine bağlı Bozkurt ilçesinin seçim hakimiydim. Hatırladığım
kadarıyla Nisan ayında yıllık izne ayrılacaktım, bu nedenle Nisan ayına duruşma
koymamıştım. R.Ü. bey odama çok sık gelip gitmezdi. İzne gitmeden önce odama
geldi. hakime hanım, seçimden önce neden izne gidiyorsunuz dedi. Niye diye
sorunca 'sizin yerinize S. hakim bakacak, S. Hakim hakkında bana gelen
istihbaratlar FETÖ'cü olduğu yönünde. Siz Bozkurt Seçim Hakimliğini de ona
bırakıp gitmiş olacaksınız. Bence sandık kurulları oluşturulmadan izne gitmeyin
dedi. S. hakim Çardak seçim hakimiydi, ben izne gittiğim zaman Bozkurt seçim
hakimliğine de S. Hakim bakardı. Ben R.Ü. beyi ciddiye almadım, izne çıktım.
Döndüğümde Bozkurt'tan ismini hatırlayamadığım bir kaç tane okul müdürü odama
beni ziyarete geldi. kendilerini buyur ettim, derdini sordum. Bana 'bizi neden
sandık kurullarına yazmadınız' diye sordular. Ben de izinde olduğumu, hakim
beyin sizi FETÖ'cü olduğunuz için yazmamış olabileceğini şaka yollu söyledim.
Onlar da bana cevaben 'hep FETÖcüleri yazmışlar zaten, biz FETÖcü olmadığımız
için yazılmadık' dediler. ben de bunun üzerine seçim müdürünü aradım, yanıma
çağırdım. Yapıp yapamayacağımız bir şey olup olmadığını sordum. müdür bey bu
şekilde sorunca biraz bozuldu. Seçim sandık kurullarının kesinleştiğini ve
yapabilecek bir şey olmadığını söyledi. bunun üzerine okul müdürleri yanımdan
ayrıldı. .. Fakat ben bu konuşmadan sonra R.Ü. beye S. hakim konusunda hak
verdim. Daha sonra R.Ü. beyle bu konuyu konuşmak için odasına gittim. Bana 'ben
size söylemiştim' dedi...Benim şahsi kanaatimin R.Ü. beyin FETÖ'yle herhangi
bir ilgisi yoktur. Aksine her fırsatta bu grubun ne kadar tehlikeli olduğundan
bahseder Ergenokon Davası sürecinde yaptıklarının bedelini bir gün
ödeyeceklerinden bahsederdi. Bir defasında R.Ü. beyin odasında A. Savcı da
varken oturuyorduk. O sırada HSYK seçim çalışmaları için bakanlıktan bir tane
tetkik hakimi ile Kanunlar Genel Müdürlüğü'nden bir Hakim gelmişti. R.Ü. Bey
kıdemli Savcı olduğu için bizi odasına buyur etti. Oradaki konuşmada laf Teoman
Gökçe ve Nesibe Özer'e geldi. Ramazan bey gelen konuklara bu kişilerden nefret
ettiğini, bu kişilerin kendisine 1. sınıfa ayırmamak için ellerinden geleni
yaptığını, hakkında soruşturma başlattıklarını ve benzeri şeyler söyledi. Hatta
Teoman Beyle ciddi bir tartışma yaşadığından da bahsetmişti.
...
R.Ü. beyin ikiz çocukları vardı. İkiz
çocukları böbrek hastasıydı. Ben Çardak'ta 11 ay çalışıp araya tanıdık sokturup
Çardak'tan gitmek için yol aradım, çünkü iş yükü çoktu ve çok mahrumiyet bir
yerdi. Ancak R. Bey Çardak'ı çok severdi. çünkü F.Bey ve diğer arkadaşlarıyla
bir çevresi olmuştu ve sürekli rahat bir şekilde domuz avına gidebiliyordu ve
Çardak'ta ev kiraları da pahalı olmadığı için geçimi rahattı. Yine çocuklarının
tedavisi Denizli'de yaptırdığı için Çardak'tan gitmek istemiyordu. 1. sınıfa
ayrıldığı için onu da Antep'e 2015 Kararnamesinde verdiler. Tarsus'lu olduğu
için eşi A.ve R. Bey bu tayine çok sevinmişti. Fakat çocukların tedavisi
konunda endişeliydiler, çünkü Antep'te doktor bulamayacaklarını düşündüler ve
çocukların ameliyatı gerekiyordu. ben de itiraz et dedim. Hatta 'ben usulen
itiraz edeceğim, çünkü ilk tercihime verilmedim. Sonraki tercihlerime verildim,
sen de itiraz et' dedim. Birlikte itiraz ettik. O hatta çocukları için doktor
raporu da ibraz etmişti. Bir gün R. Beyin odasında otururken İ.Ç.nin
görevlendirdiğini söylediği bir Tetkik Hakimi aradı. Nazilli'ye tayininin uygun
olup olmadığını R. Beye sordu. R. Bey de Denizli olması konusunda ısrar etti,
fakat tayini Nazilli'ye çıktı. R. Beyin arkadaşı F.A. ile İ.Ç. sanırım
akrabaydılar. Bu nedenle F. Bey İ.Ç.den R. Beyin tayin işini yapmasını istemiş
olabilir.
...
R.Ü., F. Bey ve A. savcının bir araya
geldiklerini, R. beyin eşi A.dan duyuyordum. bu bir araya gelmeler genelde
eğlenmek, bir iki kadeh bir şey içmek şeklindeydi. Yani erkek muhabbeti yapılan
bir araya gelmelerdi. bu bir araya gelmeleri sanki FETÖ sohbeti yapılıyormuş
gibi yansıtmaya çalışmak doğru değildir. tamamen uydurmadır. R.Ü. bey bağlama
çaldığı için bu tür toplantılarda çalıp söylenirdi. bazen de A.Bey Kürt kökenli
olduğu için çiğ köfte yoğururdu. Hatta ben bunları duyunca R. beye beni niye
çağırmıyorsunuz diye sitem etmiştim. O da bana 'hakime hanım biz erkek
muhabbeti yapıyoruz, o nedenle sizi çağırmıyoruz' demişti."
vi. Soruşturma aşamasında ifade veren A.G. kovuşturma
aşamasında ise şu şekilde açıklamalarda bulunmuştur:
"Ben Bozkurt Belediyesinde
1998-2016 yılları arasında fen işleri müdürlüğü yaptım, R.Ü. de 2012 - 2016
yıllarır arasında Bozkurt'ta C. Savcısı olarak görev yapmıştır. R.Ü. fetöye
üyedir. 2012 yılından itibaren göreve başladığında Çardak ve Bozkurt gibi küçük
ilçelere ilişkin yerel yönetimlerde operasyonlara başladılar. Ben R.Ü. ile hiç
yüz yüze görüşmedim, hakkımda sürekli olarak soruşturma açmıştır. Halkı bize
karşı kışkırtıyordu. R.Ü. hakkında 30'a yakın HSK'ya şikayet dilekçeleri
gönderdim. Bu dilekçeleri postadan 3- 4 gün sonra bana gösterirdi. Kendisiyle
adliye dışarısında hiç yüz yüze görüşmediğimi belirttim, adliye içerisinde beni
çağırıp o dilekçeleri gösterirdi. Bana senin benim için verdiğin dilekçeler 3 -
4 gün sonra tarafıma gönderiliyor, seni mahvedeceğim, sen istediğin kadar
HSK'ya dilekçe yazabilirsin, bize birşey olmayacağı aşikar diye söylerdi. A.A.,
A.B., Z.K. Çardak Adliyesinde çalışan hakim ve savcılardı, bu kişiler haftanın
belirli günlerinde toplanırlardı. Bu toplantıların normal toplantılar
olmadığını düşünüyorum çünkü ne zaman toplansalar belediyeye bir operasyon
yapılıyordu. R.Ü.ye ilişkin yazmış olduğum dilekçeleri inceleyen HSK'daki
tetkik hakimleri görevlerinden ihraç edilmiştir. R.Ü.ye ilişkin elimde olan
belgeleri de mahkemeye sunmak istiyorum, bilgim ve görgüm bundan
ibarettir."
25. Yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 25/6/2018
tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
beraatine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Sanık hakkında sohbet toplantılarına
katıldığı, Fetö üyesi olduğu, tayinini örgüt irtibatı nedeniyle durdurarak
Nazilli ilçesine yaptırdığı, örgütün derneklerinden olan kimse yok mu derneğine
bağışta bulunduğu yolundaki iddialarla ilgili olarak mahkememizce talimat
yoluyla dinlenen ve sanık ile aynı tarihte, aynı yerde görev yapan Hakim ve
Savcılar olan Z.K., A.B.nin beyanları, yine Çardak belediye başkanı olarak
görev yapan M.K. ile Kimse Yok Mu Derneği'ne sanığın adını yazarak bağış yapan
kişi olarak ismi geçen H.Y.nin, toplanıldığı iddia edilen petrol istasyonunun
sahibi olan F.F.A.nın beyanları ve dosyadaki diğer bilgi ve belgeler birlikte
değerlendirildiğinde; kimse yok mu derneğine sanık adına tanık H.Y. tarafından
yapılan bağıştan sanığın bilgisinin ve haberinin olduğuna dair delil
bulunmadığı, Fetö üyesi olduğu, toplantılara katıldığı, örgüt irtibatı
nedeniyle tayinini durdurduğu yolundaki tanık beyanlarının soyut ve tahmine
dayalı beyanlar olduğu bu tanıklar hakkında daha önceden adli işlemler
yapıldığı anlaşıldığından bu yöndeki tanık beyanlarına itibar edilemeyeceği
kanaatine varılmıştır. Sanığın örgütün haberleşme programı olan Bylock
sistemini kullanmadığı, Bank Asya'da herhangi bir hesabının da bulunmadığı,
Fetö/Pdy silahlı terör örgütü ile irtibatı nedeniyle kapatılan dernek, SGK
kaydının da bulunmadığı hususları dikkate alındığında, sanığın örgütün
hiyerarşik yapısına dahil olduğuna, örgütsel pozisyonuna, eylem ve
faaliyetlerinin varlığına, devamlılığına ve çeşitliliğine, yoğunluğuna ve
dolayısıyla örgüt üyesi olduğuna tek bir eylem ile dahi örgütün amaç ve
menfaatlerine katkısının bulunduğuna dair dosyada yeterli delil olmadığı, bu
tür bir suçun sübutunun objektif, net ve şüpheden uzak somut delillere
dayanması gerektiği ve dolayısıyla sanığın atılı örgüt üyeliği suçunun işlediği
konusunda yeterli delil elde edilemediği gibi sanığın örgüte bilerek ve
isteyerek yardım etme olarak değerlendirilebilecek dahi, her ne suretle olursa
olsun örgütün hareketlerini kolaylaştıran ve yaşantısını sürdürmeye yönelik
eylemlerinin bulunduğuna dair delil de elde edilememiştir. Ceza yargılamasının
amacı, somut gerçeği hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanmasıdır.
Gerçeğe ulaşmak da kanıtların bir bütün olarak değerlendirilmesi ile mümkündür.
Hukuka uygun elde edilmiş, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda
sanık aleyhine kuşkulu bir durum kalmamalı ve suç ispat edilmelidir.
Gerçekleşme şekli, şüpheli ve tam olarak aydınlatılamamış iddia ve olaylar
sanık aleyhine yorumlanamaz. Ceza yargılamasının en önemli kuralı 'Şüpheden sanık
yararlanır' kuralıdır. Bu temel ilkeden hareketle sanığın üzerine atılı Fetö/Pdy
silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair mahkumiyetine yeterli,
şüpheden uzak kesin ve inandırıcı masumiyet karinesini ortadan kaldırabilecek
mahiyette delil elde edilemediği anlaşıldığından sanığın delil yetersizliği
nedeniyle CMK 223/2-e maddesi gereğince beraatine... [karar verildi.]"
26. Başvurucu, beraat kararının delil yetersizliğine
bağlı olarak verildiği gerekçesiyle karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
27. Başvurucunun istinaf talebi, İzmir Bölge Adliye
Mahkemesi 2. Ceza Dairesi tarafından 8/3/2019 tarihinde esastan reddedilmiştir.
28. Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuş
olup yargılama temyiz aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No:
2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39; Yıldırım Turan [GK], B. No: 2017/10536,
4/6/2020, §§ 27-82.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
30. Mahkemenin 3/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, mal varlığı hakkında hukuka aykırı bir
şekilde tedbir kararı verildiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
32. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
33. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak
ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin
ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve
yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri
sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No:
2012/403, 26/3/2013, § 16).
34. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların mal varlığına
konulan tedbir nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yaptığı
başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla bu
tedbir kararı kaldırılmış ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay
içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Mehmet Ali Aslan,
B. No: 2013/2429, 30/3/2016, § 28; Mustafa Ünal, B. No: 2017/21149,
28/11/2018, § 112). Somut olayda başvurucu hakkında uygulanan tedbirin
10/1/2018 tarihinde kaldırıldığı anlaşıldığından somut başvuru yönünden anılan
kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durumun olmadığı değerlendirilmiştir.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltı
Tedbirinin Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
36. Başvurucu, şartları oluşmadığı hâlde gözaltına
alınmasının hukuki olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı
süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu
iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet
Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez
ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
39. Somut olayda başvurucunun gözaltı tedbirinin hukuki
olmadığına ilişkin iddiasıyla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Soruşturma
Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu, tutuklanmasına dayanak teşkil eden
soruşturma dosyası üzerinde gizlilik kararı bulunduğunu ve bu nedenle
tutukluluk durumuna etkili bir şekilde itiraz edemediğini belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
43. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun,
hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
44. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın
19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
45. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanması durumlarının kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına
karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini incelemiş ve soruşturma
sürecinde, tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurların başvurucuya
bildirilmiş olması durumunda bu şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Günay Dağ ve diğerleri,
§§ 168-176; Hidayet Karaca, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 248-257). Somut olay bakımından
soruşturma dosyası incelendiğinde tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel
unsurların başvurucuya bildirildiği ve tutukluluk durumuna karşı itirazlarını
sunma konusunda yeterli imkânın tanındığı anlaşıldığından anılan kararlardan
ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
47. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller
olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma
tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını, adli kontrolün
neden yetersiz kalacağının açıklanmadığını, görevli ve yetkili olmayan
mahkemece görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
48. Bakanlık görüşünde, tutuklama kararının verildiği
andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği
belirtilmiştir.
49. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için
öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun
savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate
alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı
hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade
edilmiştir.
50. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki açıklamalarını tekrarlamış ve tutuklama kararının hukuka aykırı
olduğunu ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
51. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
52. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik veya olağanüstü
hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla,
durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya
tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda
da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya
kadar kimse suçlu sayılamaz."
53. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
54. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir.
Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
55. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı
dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken
Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin
güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama
tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki
yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa
Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla
ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
56. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında
yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde
ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
57. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan
bu iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Esas
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
58. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate
alınacak genel ilkeler için bkz. Zafer Özer, B. No: 2016/65239,
9/1/2020, §§ 38-45.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
59. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, silahlı
terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır.
60. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan kararında
-Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak- hâkim ve Cumhuriyet savcılarının
kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için bir izin şartı
bulunmadığını ifade ettikten sonra başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirine
konu olan terör örgütü üyeliği suçunun kişisel suç niteliğinde olduğunu ve bu
nedenle başvurucunun anılan suçtan tutuklanmasının herhangi idari bir mercinin
izin ya da kararına bağlı olmadığını belirtmiştir (Yıldırım Turan, §§
136-147).
61. Başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklandığı somut başvuruda anılan kararlarda yer alan değerlendirmelerden ve
varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla
başvurucunun mesleğinden kaynaklanan güvencelere aykırı bir şekilde
tutuklandığı iddiası yerinde görülmemiştir. Buna göre başvurucunun
tutuklanmasının kanuni bir dayanağının olmadığı söylenemez.
62. Bu aşamada tutuklama tedbirinin ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığı hususu
değerlendirilecektir.
63. Aydın 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında,
başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna
genel olarak değinilmiş; bu noktada HSYK'nın başvurucu hakkında verdiği açığa
alma kararına özel olarak vurgu yapılmış ancak herhangi bir olguya ilişkin
başka açıklamaya yer verilmemiştir.
64. İddianamede ise başvurucunun meslekten ihraç
edilmesine, FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu gerekçesiyle kapatılan Kimse Yok Mu
Derneğine H.Y. adlı kişi tarafından başvurucunun adına 350 Türk lirası bağış
yapılmasına ve iki tanığın başvurucuya ilişkin beyanına dayanılmıştır.
65. Buna göre başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu
olan suçlamanın dayanaklarından birisi, Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan
başvurucunun mesleğinden ihraç edilmesidir.
66. 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen askerî darbe
teşebbüsünden sonra 21/7/2016 tarihinde -ülke genelinde- olağanüstü hâl ilan
edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl bugüne kadar birçok kez
uzatılmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 12, 48). Olağanüstü hâl
döneminde alınan tedbirlerden biri de 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 3. ve 4. maddeleri
uyarınca "terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca (MGK) karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara" üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut
bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kamu görevlilerinin veya yargı
mensuplarının görevlerinden uzaklaştırılması ya da kamu görevinden veya
meslekten çıkarılmasıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 56-59).
67. Anayasa Mahkemesince daha önce de ifade edildiği
üzere 667 sayılı KHK'nın 3. ve 4. maddelerine göre kamu görevinden veya
meslekten çıkarma tedbirlerinin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör
faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle kişi/kişiler arasında bağ
kurulması şartı aranmamış; devletin millî güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna MGK'ca karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla
bağ kurulması yeterli görülmüştür. Ayrıca bu tedbirlerin uygulanabilmesi için
söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba üyelik veya mensubiyet
şeklinde olması zorunlu olmayıp iltisak ya da bunlarla irtibat şeklinde
olması da yeterlidir. Öte yandan anılan maddelerde, terör örgütleri veya
devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK'ca karar verilen
yapı, oluşum veya gruplar ile üyeler arasındaki bağın sübut derecesinde
ortaya konulması aranmamıştır [AYM, E.2016/6 (D. İş), K.2016/12, 4/8/2016, §§
84-86].
68. Anayasa Mahkemesi, 667 sayılı KHK'nın 3. ve 4.
maddeleri kapsamında kamu görevinden veya meslekten çıkarmanın adli suç veya
disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak
terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen
diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı
amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran bir olağanüstü tedbir
niteliğinde olduğunu, bu kapsamda yapılacak değerlendirmenin adli suç veya
disiplin suçu niteliğindeki somut bir eylemin soruşturulması mahiyetinde
bulunmadığını, burada ulaşılacak kanaatin cezai sorumluluğun tespitinden
bağımsız olduğunu belirtmiştir (AYM, E.2016/6 (D. İş), K.2016/12, 4/8/2016, §§
79, 86, 96).
69. Dolayısıyla darbe teşebbüsü sonrasında ilan edilen
olağanüstü hâl döneminde alınan görevden uzaklaştırma, kamu görevinden veya
meslekten çıkarma tedbirlerinin yukarıda belirtilen özellikleri, bu tedbirlerin
uygulanabilmesi için gerekli şartların niteliği birlikte dikkate alındığında
başvurucu hakkında görevden uzaklaştırma ve/veya kamu görevinden çıkarma
tedbirlerinin uygulanmasının -tek başına- suç işlediğine dair kuvvetli bir
belirti olarak kabulü mümkün değildir (Mustafa Baldır, B. No:
2016/29354, 4/4/2018, § 70).
70. Diğer taraftan soruşturma mercileri, Kimse Yok Mu?
Derneğine H.Y. adlı kişi tarafından başvurucunun adına 350 Türk lirası bağış
yapıldığının tespit edildiğini belirterek bu hususu suçlamaya esas tutmuştur.
H.Y. adlı kişi kovuşturma aşamasında konuya ilişkin tanık sıfatıyla verdiği
beyanında; başvurucuyla komşu olduğunu, hayvancılık yapması nedeniyle adına
kurban alıp bağışlamasını kendisinden başvurucunun talep ettiğini ancak
başvurucunun belirttiği fiyat aralığında kurbanlık bulamayınca başvurucuya
sormadan onun adına Kimse Yok Mu? adlı Derneğe kurban bağışında bulunduğunu
ifade etmiştir (bkz. § 24). Başvurucunun beyanıyla da (bkz. § 21)
örtüşen bu tanık ifadesi dikkate alındığında bağış yapıldığına ilişkin tespitin
başvurucunun suç işlediğine yönelik kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün
gözükmemektedir. Kaldı ki Yargıtay 16. Ceza Dairesi 25/12/2018 tarihli ve
E.2018/4975, K.2018/5417 sayılı kararında bu Derneğe kurban bağışında
bulunmanın örgütsel bir faaliyet olmadığını ifade etmiştir. Anılan Yargıtay
kararı çerçevesinde de başvurucunun kurban bağışının örgütsel bir eylem ve
dolayısıyla kuvvetli suç belirtisi olarak değerlendirilmemesi gerekir.
71. Soruşturma mercilerince son olarak başvurucu
hakkındaki iki tanık beyanına dayanılmıştır. Tanıklardan A.G. ifadesinde
-kovuşturma aşamasında genişlettiği hâliyle- başvurucunun FETÖ/PDY mensubu
olduğunu, Bozkurt Belediyesinde çalışırken kendisi hakkında başvurucunun
sürekli ceza soruşturması açtığını, kendisinin de başvurucu hakkında şikâyet
dilekçeleri yazdığını, başvurucuyla birlikte Çardak Adliyesinde hâkim ve
Cumhuriyet savcısı olarak çalışan A.A., A.B. ve Z.K. isimli kişilerin haftanın
belirli günlerinde toplandığını, toplantıların olduğu zamanlarda Belediyeye
yönelik olarak polis operasyonu yapıldığını ve anılan kişilerin bir araya
gelmesinin bu nedenle normal olmadığını düşündüğünü belirtmiştir. Diğer tanık
A.T. ise başvurucuyla birlikte ismini saydığı bir kısım kişinin benzin
istasyonunda toplantı yaptığını ifade etmiştir. Kovuşturma aşamasında tanık
olarak dinlenen F.F.A., M.K. ve A.B. adlı kişilerin, tanıklar A.T. ve A.G.nin
iddialarına karşı uyumluluk gösteren ifadeleri (bkz. § 24) ile başvurucunun
savunması (bkz. § 21) gözetildiğinde A.T. ve A.G.nin söz konusu anlatımlarının
başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğunu gösterir şekilde somut olgulara
dayanmadığı ve bu duruma istinaden anılan beyanların -başvurucunun görevi
gereği bu kişilerle bağlantılı bazı soruşturmalar yürütmüş olması da dikkate
alındığında- başvurucunun suç işlediğine yönelik kuvvetli bir belirti olarak
kabulünün mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır (benzer değerlendirmeler için
bkz. E.A., B. No: 2016/78293, 3/7/2019, §
59; Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43).
72. Sonuç olarak tutuklama kararında ve soruşturma
sürecindeki belgelerde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut
olayda suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin ortaya konulamadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
73. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
74. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli
belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin
uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan
dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere
aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
75. Bununla birlikte anılan tedbirin Anayasa'nın
olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve
sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının
incelenmesi gerekir.
(3) Anayasa'nın
15. Maddesi Yönünden
76. Tutuklama tedbirinin uygulanması suretiyle bireylerin
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına keyfî olarak müdahale edilmemesini
sağlayacak güvencelerin başında suç işlendiğine dair belirtinin ortaya
konulması gelmektedir. Suç işlendiğine dair belirtinin bulunması tutuklama tedbiri
için ön koşul olduğundan aksi durumun kabulü, kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına ilişkin tüm güvencelerin anlamsız hâle gelmesi sonucunu doğurur.
Dolayısıyla -hangi nedenle benimsenmiş olursa olsun- olağanüstü yönetim
usullerinin uygulandığı dönemlerde de kişilerin suç işlediklerine dair belirti
bulunmadan tutuklanmaları durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olarak
kabul edilemez (Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, § 109; Mehmet
Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 156).
77. Somut olayda Anayasa Mahkemesince soruşturma
makamlarının suç işlediğine dair belirtileri somut olgularla ortaya koymadan
başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurdukları sonucuna varılmıştır (bkz.
§ 73). Bu itibarla Anayasa'nın olağanüstü hâl döneminde temel hak ve
özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15.
maddesinin başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi
meşru kılmadığı değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz.
Şahin Alpay, § 110; Mehmet Hasan Altan (2), § 157).
78. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle
birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
79. Diğer taraftan başvurucu; tahliye taleplerinin ve
itirazlarının -tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve yeterli gerekçe
olmadan reddedildiğini belirterek tutukluluğun makul süreyi aştığını iler
sürmüşse de tutuklamanın hukuki olmadığı sonucuna varıldığından bu şikâyetin
ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
4. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Yapısı ile Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
80. Başvurucu; hakkında tutuklama kararı veren ve
tutukluluk incelemelerini yapan sulh ceza hâkimliklerinin kapalı devre olarak
adlandırılabilecek bir sistemle çalıştığını, ayrıca bu hâkimliklerin bağımsız
ve tarafsız olmadığını ileri sürmüştür.
81. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
82. Sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini
sağlamadığı, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığı ve tutukluluğa itirazın bu
yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı
etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar
Anayasa Mahkemesince birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin
yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan
yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§
101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78,
94-97). Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan
kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
83. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
5. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne
Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
84. Başvurucu; 11/10/2017 tarihinde mahkeme huzuruna
çıkarılana kadar tutukluluğun devamı kararının ve bu kararlara yapılan itirazların
incelenmesine katılamadığını, duruşma yapılmadan dosya üzerinden bu kararların
verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
85. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
86. Anayasa Mahkemesi Erdal Tercan ([GK], B. No:
2016/15637, 12/4/2018, §§ 221-251) kararında; 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan
darbe teşebbüsü ve sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl döneminde ortaya çıkan
koşulları dikkate alarak darbe teşebbüsü, FETÖ/PDY ve terörle ilgili suçlardan
dolayı tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin belirli bir süre
duruşmasız olarak yapılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasıyla
bağdaşmasa da Anayasa'nın olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemde
temel hak ve özgürlüklerin güvence rejimini düzenleyen 15. maddesi kapsamında
meşru görülebileceğini belirtmiştir. Anılan kararda, bu kapsamdaki suçlardan
tutuklanan başvurucunun tutukluluğunun yaklaşık 18 ay boyunca duruşma
yapılmaksızın dosya üzerinden verilen kararlarla sürdürülmesinin olağanüstü hâl
döneminde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmediği sonucuna
varılmıştır.
87. Somut olayda tutuklama konusu suçun niteliği ve
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmadan yapılan tutukluluk incelemelerinin 1 yıl 2
aylık toplam süresi dikkate alındığında anılan karardaki sonuçtan ayrılmayı ve
farklı inceleme yapmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
88. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
6. Tutukluluğun
Gözden Geçirilmesi Kararlarının Tebliğ Edilmemesine ve Tutukluluğa İtirazın
İncelenmemesine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
89. Başvurucu; tutukluluğun gözden geçirilmesi
kararlarının kendisine tebliğ edilmediğini, ayrıca tutukluluk durumunun
devamına ilişkin bir kısım karara karşı itirazlarının süresinde incelenmediğini
ve bu nedenlerle tutukluluk durumuna etkili itirazda bulunamadığını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
90. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamada bulunulmamıştır.
b. Değerlendirme
91. Anayasa Mahkemesince, tutuklu bulunan kişilerin
ilgili yargı makamlarına sunmuş oldukları tahliye taleplerinin makul bir süre
içinde değerlendirilmeyerek sonuçsuz bırakılması ve tutukluluğun gözden
geçirilmesi kararlarının tebliğ edilmemesi nedenleri ile Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında güvence altına alınan serbest
bırakılmayı isteme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar birçok kararda
incelenmiş; bu kararlarda söz konusu iddiaların 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesi uyarınca tazminat talebinde bulunulmadan bireysel başvuru konusu
yapıldığından başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna varılmıştır (Cafer
Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018 §§ 34-40; Yaşar Saçlı, B. No:
2014/9311, 24/1/2018, §§ 34-40).
92. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin
olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
93. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
7. Tutukluluğa
İtiraz İncelemelerinde Alınan Savcılık Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
94. Başvurucu, tutukluluğuna itirazları
değerlendirilirken alınan Savcılık görüşlerinin kendisine bildirilmediğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
95. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
96. Anayasa Mahkemesi; tutukluluk incelemeleri sırasında
alınan Savcılık görüşünün şüpheli veya sanıklara bildirilmemesinin anayasal önem
taşımadığını, içeriğinde başvurucunun cevap vermesini gerektirmeyen ve daha
önce ileri sürülmemiş yeni bir olgudan bahsedilmeyen durumlarda Savcılık
görüşünün başvurucuya bildirilmemesinin önemli bir zarara da neden olmadığını
ifade etmiştir (Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, §§
106-112).
97. Somut olayda tutukluluk incelemeleri sırasında alınan
Savcılık görüşünün bildirilmediği ileri sürülmüşse de başvuru formu ve
eklerinde, bu görüş yazısında başvurucunun cevap vermesini gerekli kılan ve daha
önce haberdar olmadığı yeni bir olgunun bulunduğu yönünde bir açıklamaya yer
verilmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun iddiaları bakımından anılan karardan
ayrılmayı gerektiren bir durumun mevcut olmadığı değerlendirilmiştir.
98. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının anayasal
ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
99. Başvurucu, suç şüphesi olmadan evinde arama işleminin
gerçekleştirilmesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
100. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
101. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ([GK], B. No:
2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal
ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin
sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir
uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda
olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu
doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan
ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak
kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden daha ileri bir değerlendirme yapılması
gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için bkz. Hülya Kar, §§ 21-46).
102. Somut olayda başvurucu hakkında başlatılan
soruşturma kapsamında başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapıldığı
tespit edilmiştir. Başvurucu, bu tedbir nedeniyle özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin, bir
soruşturma kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla
gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
103. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa
Mahkemesi kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu
koruma tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç
şüphesi bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir, kesin
bir hukuki düzenlemeye dayanmaktadır ve başvurucuya itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan
başka tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.
104. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi,
uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte
değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır
olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu
da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
105. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
D. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
106. Başvurucu, soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde
hakkındaki suçlamaya bağlı olarak farklı uygulamalara maruz kaldığını
belirterek eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
107. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
108. Anayasa'nın "Kanun önünde eşitlik"
kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları
bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar."
109. Ayrımcılık iddiasının ciddi olduğunun kabul
edilebilmesi için başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere
yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılık
bulunduğunu, bu farklılığın meşru olmayan ve salt ırk, renk, cinsiyet, din, dil
vb. ayırımcı temellere dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (Adnan
Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 50).
110. Somut olayda başvurucu, ayrımcılığa tabi tutulduğunu
dile getirmekle birlikte dinî bir gruba bağlı olduğuna ilişkin iddia dışında
kendisiyle aynı durumdaki kişilere farklı muamelede bulunulduğuna dair herhangi
bir açıklama sunmamıştır. İhlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların
ispatına yönelik yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddiasını
kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
111. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
E. Eğitim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
112. Başvurucu, 667 sayılı KHK hükümlerine dayanılarak
HSYK'nın kararıyla haksız şekilde meslekten çıkarıldığını ve buna bağlı olarak
diploma, ruhsatname, staj belgesi gibi eğitim durumunu gösteren belgelerin
geçerliliğini ve işlevini kaybettiğini belirtmiş; bu nedenlerle eğitim hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
113. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
114. 23/1/2017 tarihli ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması
Hakkında KHK'da; 667 sayılı KHK’nın 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası
kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına
karar verilenlerin kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk
derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilecekleri ve bu kişilerden daha
önce dava açmış olanların idare mahkemelerinde derdest olan veya karar verilen
dosyalarının Danıştaya gönderileceği hükme bağlanmış ve bu şekilde anılan
uyuşmazlıkların çözümünde idari yargıda hangi yargı yerinin görevli olduğuna
yönelik uygulamada yaşanan tereddütler giderilmiştir. Daha önce dava açanlar
yönünden de geçiş hükümleri ihdas edilmiştir. Buna göre 685 sayılı KHK'da
belirginleştirilen dava yolunun başvurucuların durumuna uygun, telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir yargı yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvuruların incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki kararlar
için bkz. Hacı Osman Kaya, B. No: 2016/41934, 16/2/2017; Murat Hikmet
Çakmakcı, B. No: 2016/35094, 15/2/2017).
115. Somut olayda ihraç işlemi ve buna bağlı ortaya çıkan
ihlal iddiası açısından anılan kararlarda ulaşılan sonuçtan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamakta olup bu kapsamda başvurucunun hukuk
sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmıştır.
116. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
F. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
117. Başvurucu, tutukluluğunu geçirdiği ceza infaz
kurumunda tek kişilik odada ve uygun olmayan koşullarda tutulduğunu belirterek
kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
118. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
119. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği
Kanunu'nun 4. maddesinin birinci fıkrası uyarınca infaz hâkimliklerinin
görevleri arasında hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve
tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, buralarda barındırılmaları,
ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması,
bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin
yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya
faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak da sayılmıştır.
Bahsi geçen bu hukuk yolu, başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve
elverişli bir çözüm olanağı, makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Kamil
Erdoğan, § 51; İlker Deniz Yücel, B. No: 2017/16589, 28/5/2019, §
142).
120. Somut olayda başvurucunun 4675 sayılı Kanun'un 4.
maddesinde öngörülen kanun yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu
görülmüştür.
121. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
G. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddialar
1. Masumiyet
Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
122. Başvurucu; kamu görevlileri tarafından yapılan
açıklamalar nedeniyle FETÖ/PDY kapsamında hakkında soruşturma başlatılan
herkesin suçlu olduğu yönünde algı oluştuğunu ve buna bağlı olarak masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
123. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
124. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç
işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul
edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl
olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu
ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz. Bu çerçevede masumiyet
karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet
kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
125. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma
sağlamaktadır. Öte yandan Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle
Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet
karinesi, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin
kamuoyuna bilgi vermesini engellemez (Erdal Tercan, § 79). Ancak
masumiyet karinesine saygı gösterilmesi söz konusu olduğundan Anayasa'nın 38.
maddesinin dördüncü fıkrası, bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat
gösterilerek verilmesini gerekli kılar (Nihat Özdemir [GK], B.
No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
126. Somut olayda 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra
yürütülen soruşturmalarla ilgili yapılan açıklamalar nedeniyle masumiyet
karinesinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür. Başvurucunun doğrudan kendisiyle
ilgili bir haberden veya açıklamadan şikâyeti söz konusu değildir. Buna göre
FETÖ/PDY'ye yönelik soruşturmalarla ilgili genel olarak yapılan açıklamaların,
anılan hususa ilişkin haber yapılmasının veya soruşturma başlatıldığının
kamuoyuna duyurulmasının tek başına masumiyet karinesine aykırılık teşkil
ettiği söylenemez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. A.K., B.
No: 2017/7858, 27/11/2019, § 77; Metin Güneş, B. No: 2017/23083,
28/5/2019, § 101; Erdal Tercan, § 81; Mustafa Başer ve Metin Özçelik,
B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, §§ 180, 181).
127. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet
karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı
açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Hukuka
Aykırı Delillerin Yargılamaya Dahil Edilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
128. Başvurucu; hukuka aykırı bir şekilde elde edilen
delillerin yargılamada kullanıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
129. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
130. Somut olayda, Anayasa Mahkemesince inceleme
yapıldığı tarih itibarıyla başvurucu hakkındaki dava temyiz aşamasında devam
etmektedir. Başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkin şikâyetlerini kanun yollarında ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise
şikâyetlerinin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede
başvurucu tarafından temyiz sürecinin sonuçlanması beklenmeden ileri sürülen
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerin bireysel
başvuruya konu edildiği görülmüştür.
131. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
H. 6216 sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
132. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
133. Başvurucu 5.000.000 TL maddi, 10.000.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
134. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
135. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
136. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Başvurucunun 2/11/2017 tarihinde tahliyesine karar verilmiş ve tutukluluk hâli
sona ermiştir.
137. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
138. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu maddi tazminat talebine ilişkin
bazı evrak ve dokümanlar sunmuşsa da söz konusu zarar veya kayıplar ile tespit
edilen ihlal arasında bir illiyet bağı bulunduğu tespit edilememiştir. Bu
nedenle başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gözaltı tedbirinin hukuka aykırı olması dolayısıyla
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Sulh ceza hâkimliklerinin yapısı ile bağımsız ve
tarafsız olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Tutukluluğun gözden geçirilmesi kararlarının tebliğ
edilmemesi ve tutukluluk incelemelerinin süresinde yapılmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Tutukluluğa itiraz incelemelerinde alınan savcılık
görüşünün bildirilmemesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
12. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
13. Masumiyet karinesine riayet edilmemesi dolayısıyla
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
14. Hukuka aykırı delillerin yargılamaya dâhil edilmesi
dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için İzmir 14. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2017/395) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 3/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.