TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TÜRKİYE BÜRO BANKACILIK VE SİGORTACILIK HİZMET KOLU KAMU GÖREVLİLERİ
SENDİKASI (TÜRK BÜRO-SEN) BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/17837)
|
|
Karar Tarihi: 19/4/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 24/5/2018-30430
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Türkiye Büro
Bankacılık ve Sigortacılık Hizmet Kolu Kamu
|
|
|
Görevlileri
Sendikası (Türk Büro-Sen)
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat
Ekim GEZEK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın hatalı
değerlendirme sonucu reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvurucu Sendika; büro, bankacılık ve sigortacılık
hizmetleri kolu kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşlarında Türkiye çapında
faaliyet gösteren, tüzel kişiliğe haiz bir kamu görevlileri sendikasıdır.
6. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 27/9/2010 tarihinde, taşra
teşkilatında münhal bulunan kırk beş adet sosyal güvenlik il müdür yardımcılığı
kadrosuna atama yapmıştır.
7. Başvurucu Sendika, söz konusu atamaların iptali istemiyle
idari yargıda dava açmıştır.
8. Ankara 15. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) görülen dava, anılan
Mahkemenin 28/10/2010 tarihli kararıyla ilk önce ehliyet yönünden
reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde, sendikaların yalnızca üyelerinin
menfaatlerini ilgilendiren işlemlerle ilgili olarak dava açma ehliyetlerinin
bulunduğu belirtilmiştir. Dava konusu işlemin ortak hak ve menfaatler
kapsamında değerlendirilemeyeceğinin, ayrıca başvurucu Sendikanın dava konusu
işlemden dolayı meşru, kişisel ve güncel bir menfaatinin de etkilenmediğinin
ifade edildiği kararda, herhangi bir üyenin bireysel anlamda menfaatinin ihlal
edildiği hususunun da ortaya konulamamış olması karşısında ehliyet koşulunun
oluşmadığı sonucuna varıldığı belirtilmiştir.
9. Karar, başvurucu Sendikanın temyizi üzerine Danıştay İkinci
Dairesinin 25/6/2013 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesinde,
somut davada bir bütün olarak sosyal güvenlik il müdür yardımcılığı kadrolarına
yapılan atamaların ihtilaflı hâle getirilerek atamalarda genel olarak idarece
belirlenmiş bir ölçüt olup olmadığının hukuki sorgulamasının yapıldığı
hatırlatılmış; bu itibarla dava konusu edilen işlemin tüm Sendika üyelerini
ilgilendiren uygulamaya dönük genel bir nitelik taşıdığı vurgulanmıştır. Buna
göre başvurucu Sendika üyelerinin ortak menfaatleri kapsamında kalan dava
konusu uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken davanın
ehliyet yönünden reddinde hukuki isabet bulunmadığı belirtilmiştir.
10. Bozma kararına uyan Mahkeme, işin esasına girerek yaptığı
inceleme neticesinde 9/4/2014 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde; sosyal güvenlik il müdür yardımcılığı kadrolarına yapılacak
atamaların görevde yükselme ve unvan değişikliği şartlarına tabi olmadığına,
anılan kadroya atanabilmek için aranan tek kriterin en az dört yıllık eğitim
veren yüksek öğretim kurumlarından mezun olmak olduğuna, ayrıca atama
yetkisinin kurum başkanında bulunduğuna dikkat çekilmiştir. Ataması yapılan
kişilerin en az dört yıllık eğitim veren yüksek öğretim kurumlarından mezun
oldukları hususunda tartışmabulunmadığı belirtilen
kararda, kurum başkanının kadroya yapılacak atamalardaki takdir hakkının yargı
kararı ile sınırlandırılamayacağı da hatırlatılarak dava konusu işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.
11. Karar, Danıştay İkinci Dairesinin 13/4/2016 tarihli
kararıyla onanmıştır.
12. Başvurucu Sendikanın karar düzeltme istemi de aynı Daire
tarafından 15/11/2016 tarihinde reddedilmiştir.
13. Nihai karar 31/1/2017 tarihinde başvurucu Sendikaya tebliğ
edilmiştir.
14. Başvurucu Sendika 14/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanunlar
15. 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri
Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun "Amaç"kenar başlıklı 1. maddesi
şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, kamu
görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlerinin
korunması ve geliştirilmesi için oluşturdukları sendika ve konfederasyonların
kuruluşu, organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika ve
konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin hak ve sorumluluklarını
belirlemek ve toplu sözleşme yapılmasına ilişkin usul ve esasları
düzenlemektir."
16. Aynı Kanun’un "Tanımlar"
kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunun
uygulanmasında;
…
f) Sendika : Kamu
görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlerini korumak
ve geliştirmek için oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşları,
…
İfade eder."
17. Anılan Kanun’un "Sendika
ve konfederasyonların yetki ve faaliyetleri" kenar başlıklı 19.
maddesinin ikinci fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"Sendika ve
konfederasyonlar kuruluş amaçları doğrultusunda toplumsal cinsiyet eşitliğini
gözeterek aşağıdaki faaliyetlerde bulunabilirler:
…
f) Üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında,
ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukukî yardım gerekliliğinin
ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde ve
derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, dava
açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak. …"
2. Danıştay İçtihadı
18. Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 3/3/2006 tarihli
ve E.2005/1, K.2006/1 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...İçtihatları
birleştirme istemine konu daire kararlarında, sendikaların, genel düzenleyici
işlemlere karşı dava açabilmeleri konusunda içtihat farklılığı bulunmamaktadır.
Kamu görevlileri sendika ve üst kuruluşlarının, üyelerinin ortak, ekonomik,
sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi için
kurulmuş tüzel kişilikler olarak diğer tüm tüzel kişilere tanınan kuruluş
amaçları çerçevesinde ve bu amaçları gerçekleştirecek ölçüde yetkili organları
vasıtasıyla taraf ve dava ehliyetlerinin varlığı karşısında 19'uncu maddenin
(f) fıkrasının çıkarılış gayesinin bunlardan başka olduğu açıkça görülmektedir.
4688 sayılı Kanunun 19/f maddesi, sendika ve
üst kuruluşlarının, bizzat taraf oldukları hukuki ilişkiler dolayısıyla davacı
ve davalı oluş sıfatları ile ortak çıkarların korunması için tanınan davacı
olabilme sıfatından başka, hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması
durumunda üyelerini veya bunların mirasçılarını her derecedeki yargı organları
önünde temsil etmek ve dava açma hakkı tanımaktadır. Bu bağlamda kanun koyucu
19/f maddesi ile sendika ve üst kuruluşları, diğer tüzel kişiliklere genel
hükümler uyarınca tanınan taraf olma ve dava açma ehliyetinin dışında,
üyelerini ve bunların mirasçılarını temsil etme ve ettirme yetkisi ile
donatmaktadır. Buna göre, söz konusu maddenin sendikalara ve üst kuruluşlarına
tanıdığı yetkinin ehliyet değil temsil bağlamında değerlendirilmesi
gerekmektedir. Başka bir anlatımla kanun koyucu, getirdiği bu düzenleme ile,
idare tarafından sendika üyesi kamu görevlisi hakkında tesis edilen bireysel (subjektif) işlemler nedeniyle bu ilişkinin tarafı olmayan
sendika ve üst kuruluşa, üyesinin isteğine bağlı olarak uyuşmazlığın çözümünde
taraf olarak kendisini temsil etme yetki ve sorumluluğu vermektedir.
Gerek metindeki terimlere bağlı olarak
maddenin yorumu, gerekse madde gerekçesi ile konuya ilişkin tarihsel süreç ve
mevzuatımızda yapılan değişiklikler dikkate alındığında, kamu görevlileri
sendika ve üst kuruluşlarının, sendika üyesi olan kamu görevlisinin isteği
üzerine, statüsü ve bu statüsünden kaynaklanan hak, yükümlülük, görev ve
sorumlulukları ile atama, nakil, disiplin ve personel hukukuna ilişkin diğer
düzenlemelere dayalı olarak, üyeleri hakkında tesis edilen bireysel (subjektif) işlemlere karşı, üyelerini temsilen avukatları
aracılığıyla dava açabilecekleri ve bu nedenle açılan davalarda taraf
olabilecekleri sonucuna ulaşılmaktadır.
SONUÇ: 4688 sayılı Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanunu'nun 19'uncu maddesinin (f) bendi uyarınca kamu görevlileri sendikaları
ve üst kuruluşlarının üyeleri hakkında tesis edilen bireysel (subjektif) işlemlere karşı üyelerini temsilen dava açma ve
bu nedenle açılan davalarda taraf olma hakkı bulunmaktadır."
19. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) 30/10/2017
tarihli ve E.2015/439, K.2017/3280 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Temyiz Eden (Davalı) : Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü
...
Karşı Taraf (Davacı) : [E.Y. yi] temsilen Enerji
Sanayi ve Madencilik Hizmetleri
Sendikası Birliği
...
Dava; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Ankara Etüd
Plan Daire Başkanlığı emrinde memur olan davacının öğrenim özrü nedeniyle
Diyarbakır Devlet Su İşleri 10. Bölge Müdürlüğü'ne naklen atanma talebiyle
yaptığı ... günlü başvurusunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle
açılmıştır.
Ankara 5. İdare Mahkemesinin ... günlü, ... sayılı kararıyla; davacının
atamasının öğrenim gördüğü şehre yapılmamasının gerekçesi olan mevzuat
hükümlerinin Anayasa'nın temel ilkelerine aykırı olmasının düşünülemeyeceği,
diğer taraftan unvanlı bir mesleğe sahip olmayan davacının diş hekimliği
fakültesindeki öğremini tamamladığında sahip olacağı
meslek hususu, hem davacının temel hak ve özgürlükleri hem de kamu yararı
açısından göz önüne alındığında, dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı
gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.
...
Bu durumda, gerek Genel Yönetmelikte gerekse
kurum Genelgesinde, personelin öğrenim durumunun özür durumu olarak kabul
edilmediği anlaşıldığından, davacının öğrenim durumu özrüne dayalı olarak
Diyarbakır ili'ne atanması istemiyle yaptığı
başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, Ankara
5. İdare Mahkemesi'nin ... ısrar kararının BOZULMASINA..."
20. İDDK'nın 8/11/2017 tarihli ve
E.2015/1987, K.2017/3533 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Temyiz Eden (Davalı) : Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Karşı
Taraf (Davacı) : Tarım Orman ve Çevre Çalışanları
Birliği Sendikası
...
Dava; ... günlü, ... sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Kontrol Laboratuvarlarının
Kuruluş, Görev, Yetki ve Sorumlulukları ile Çalışma Usul ve Esaslarının
Belirlenmesine Dair Yönetmelik"in 8. maddesinin
(c) bendinde yer alan "Bakanlık il kontrol laboratuvarına müdür ve müdür
yardımcısı olarak atanacak personelin en az beş yıl laboratuvar tecrübesine
sahip olması gerekir. İl kontrol laboratuvarlarına atanacak teknik ve sağlık
hizmetleri sınıfı personelinin hizmet süresi beş yıldan az olmalıdır. Hizmet
süresi beş yıldan fazla olan teknik ve sağlık hizmetleri sınıfı personelinin
laboratuvarlara atanabilmesi için en az iki yıl laboratuvar tecrübesi şartı
aranır." ibaresinin iptali istemiyle açılmıştır.
Danıştay
İkinci Dairesi'nin ... günlü, ... sayılı kararıyla; ... günlü, ... sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan "Kontrol Laboratuvarlarının
Kuruluş, Görev, Yetki ve Sorumlulukları ile Çalışma Usul ve Esaslarının
Belirlenmesine Dair Yönetmelik"in, ... günlü,
... sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
giren "Gıda Kontrol Laboratuvarlarının Kuruluş, Görev, Yetki ve
Sorumlulukları ile Çalışma Usul ve Esaslarının Belirlenmesine Dair Yönetmelik"in 25. maddesiyle yürürlükten kaldırıldığı gerekçesiyle,
karar verilmesine yer olmadığına, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin
davalı idareden alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Davalı idare, anılan kararın yargılama giderleri ve avukatlık ücretine
ilişkin kısmını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
Temyiz edilen kararla ilgili dosyadaki belgelerin incelenmesinden;
Danıştay İkinci Dairesi'nce verilen kararın yargılama giderleri ve avukatlık
ücretine ilişkin kısmının usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen
temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı
anlaşıldığından, davalı idarenin temyiz isteminin reddine, ... sayılı [kararın] temyize konu kısmının ONANMASINA, ..."
21. İDDK'nın 16/11/2017 tarihli ve
E.2015/3778, K.2017/3765 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Temyiz Eden (Davacı) :
Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası( Sağlık- Sen)
Temyiz Eden (Davalı) :
Sağlık Bakanlığı
...
Dava; Aile Hekimliği Hizmet Sözleşmesi
imzalayarak çalışan personele yönelik 2012 yılı Hizmet Sözleşmesinin 4.
maddesinin ve 5. maddesinde yer alan; "Bunun dışında herhangi bir ad
altında başka bir ödeme yapılamaz." cümlesinin iptaliistemiyle
açılmıştır
Danıştay Beşinci Dairesi'nin ... günlü, ...
sayılı kararıyla; ... gerekçesiyle dava
konusu Aile Sağlığı Elemanı Hizmet Sözleşmesi imzalayarak çalışan personele
yönelik 2012 yılı Hizmet Sözleşmesinin 4. maddesinin izinlere ilişkin kısmının
iptaline, çalışma saatlerine ilişkin kısmı ile5. maddesinde yer alan;
"Bunun dışında herhangi bir ad altında başka bir ödeme yapılamaz"
cümlesinin iptali istemi yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı ve davalı idare, anılankararı
karşılıklı olarak temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın
incelenmesinden; Danıştay Beşinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka
uygun bulunduğu, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın
bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davacının ve
davalı idarenin temyiz istemlerinin reddine, Danıştay Beşinci Dairesi'nin ...
günlü, ... sayılı kararının ONANMASINA,..."
B. Uluslararası Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuranın, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 34. maddesinde sayılan başvuruda
bulunabilecek kişilerden -gerçek kişi, hükûmet dışı kuruluşlar veya kişi
grupları- biri olması ve Sözleşme kapsamında hak ihlali mağduru olduğunu ortaya
koyabilmesi gerektiğini ifade etmektedir. AİHM'e göre
"mağdur" kavramı bağımsız olarak ve bir menfaat veya fiil ehliyetine
ilişkin kavramlar gibi ulusal kavramlara bağlı kalınmadan yorumlanmalıdır.
Ayrıca başvuranın Sözleşme kapsamında bir ihlal mağduru olduğu iddiasını ileri
sürebilmesi için başvuran ile ihlal iddiası nedeniyle maruz kaldığını ileri
sürdüğü zarar arasında yeterli ölçüde ve doğrudan ilgi bulunmalıdır (Gorraiz Lizarraga ve diğerleri/
İspanya, B. No: 62543/00, 27/4/2004, § 35).
23. AİHM'in Gorraiz Lizarraga ve diğerleri kararına
konu olayda, bazı köy yerleşim alanlarını da kapsayacak şekilde bir bölgede
yapılması planlanan baraj inşaatı projesisöz konusudur.Baraj yapımına ilişkin
olarak dernek tarafından yerel mahkemeler önünde başlatılan yargılamanın
sonuçlanması üzerine dernek ve dernek yanında bu derneğe üye beş kişi AİHM'e başvuruda bulunmuştur.
24. AİHM, söz konusu başvuruda öncelikle derneğin mağdur statüsü
bulunup bulunmadığını irdelemiştir. Bu bağlamda başvurucu derneğin üyelerinin
haklarının korunması için yerel mahkemeler nezdinde açtığı davalara taraf
olduğuna dikkat çeken AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrası
kapsamındaki ihlal iddialarıyla sınırlı olarak derneğin mağdur statüsünde
değerlendirilebileceğini belirtmiştir (Gorraiz Lizarraga ve diğerleri/ İspanya,
§ 36).
25. AİHM, derneğin yanında başvuruda bulunan beş kişi yönünden
ise hem mağdur statülerinin bulunup bulunmadığı hem de bu kişilerin iç hukuk
yollarını tüketmiş sayılıp sayılamayacağı hususlarında değerlendirme yapmıştır.
AİHM, öncelikle başvuran derneğin baraj yapımının dernek üyelerinin yaşadıkları
çevre ve evleri üzerinde yol açacağı olumsuz sonuçlar karşısında bu kişilerin
menfaatlerini korumak amacıyla kurulduğunu hatırlatmıştır. Yerel mahkemelerdeki
yargılamalarda, projenin dernek üyelerinin ikamet yerlerindeki değişiklik
nedeniyle mülkiyet hakları ve yaşam tarzları üzerindeki etkisine ve bu kapsamda
başvuranların doğup büyüdükleri evlerin bulunduğu köy de dâhil olmak üzere bazı
küçük köylerin sular altında kalacağına vurgu yapıldığına dikkat çeken AİHM;
uyuşmazlığın konusunun başvuranların hem mülkiyet hakları hem de yaşam tarzları
ile ilgili doğrudan ve kapsamlı sonuçlar doğurduğunun yadsınamayacağını ifade
etmiştir. AİHM beş kişinin (başvuranın) söz konusu yargılamalara her ne kadarkendi adlarıyla taraf olmasalar da kendi menfaatlerini
savunmak amacıyla kurdukları dernek aracılığıyla taraf olduklarını
belirtmiştir. AİHM, mağdur kavramının çağdaş toplumun koşulları dikkate alınarak
daha kapsamlı bir şekilde yorumlanması gerektiğini vurgulamaktadır. AİHM'e göre günümüz toplumlarında vatandaşların oldukça
karmaşık idari kararlarla karşı karşıya kaldıklarında menfaatlerini etkili bir
şekilde savunabilmeleri için dernekler gibi topluluk bazlı kuruluşlara
başvurmaları erişilebilir araçlardan biridir hatta bazen de tek yoldur. AİHM,
derneklerin üyelerinin menfaatlerini savunmak amacıyla hukuki işlem
başlatmalarının çoğu ülke mevzuatında tanındığını, mevcut davadaki durumun da
tam olarak bu olduğunu ifade etmekte; mağdur kavramı yorumlanırken bu gerçeğin
göz ardı edilmemesi gerektiğini belirtmektedir. Zira bu kavramın aşırı şekilci
yorumlanması Sözleşme ile güvence altına alınan hakların korunmasını etkisiz
hâle getirebilir (Gorraiz Lizarraga ve
diğerleri/İspanya, §§ 37, 38).
26. Mevcut davanın kendine özgü koşullarını ve özellikle de
başvuran derneğin üyelerinin menfaatlerini mahkemeler önünde savunmak amacıyla
kurulduğunu ve söz konusu şahısların baraj projesinden doğrudan etkilendiklerini
dikkate alan AİHM, ilk beş başvuranın söz konusu Sözleşme ihlallerinden dolayı
mağdur statüsünde olabileceklerini ve Sözleşme'nin 6. maddesinin 1 numaralı
fıkrası kapsamındaki şikâyetler bakımından da iç hukuk yollarını tüketmiş
olduklarını değerlendirmiştir (Gorraiz Lizarraga ve diğerleri/ İspanya, § 39).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 19/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu Sendika; davalı idare tarafından gerçekleştirilen
ve uyuşmazlık konusu edilen atamalarda eşitlik, kariyer ve liyakat ilkelerinin
gözetilmediğini, atamaların kadrolaşma amacı taşıdığını belirtmekte ve ataması
gerçekleştirilen kişilerin çoğunluğunun siyasi iktidar yanlısı sendikaya üye
olduklarına dikkat çekmektedir. Atama işlemlerinin iptali istemiyle açtığı
davada bu yöndeki iddialarının dikkate alınmadığından şikâyet eden başvurucu
Sendika, hatalı değerlendirmeye istinaden davanın reddedilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes, ... yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir."
30. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
"Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
1. Mağdur Statüsü
Yönünden
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
32. Anılan Kanun’un "Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar" Kenar başlıklı 46. maddesinin
ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri
sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir.
(2) (…) Özel hukuk tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait haklarının
ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir."
33. Usul hukukunda düzenlenen ve derece mahkemelerindeki
yargılamalarda dava açma yönünden gerekli ve yeterli görülen ehliyet
kurallarının bireysel başvuru ehliyeti yönünden önemi olmakla birlikte bireysel
başvuru sistemindeki başvuru ehliyeti dava açma ehliyetinden daha farklı ve
özerk bir kavramdır.
34. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
göre bir kişininAnayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunma hakkına sahip olabilmesi için üç temel koşulun birlikte
gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu koşullar; şikâyet konusu edilen ve ihlale yol
açtığı ileri sürülen kamu gücünün işlemi, eylemi ya da ihmalinden dolayı
başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal edilmesi", bu ihlalden
başvurucunun "kişisel" olarak ve "doğrudan" etkilenmiş
olmasıdır (Benzer yöndeki karar için bkz. Onur
Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42). Bu koşulların birlikte
gerçekleşmesi durumunda Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamındaki
bir hakkının ihlali iddiasında bulunan gerçek kişilerin ya da özel hukuk tüzel
kişilerinin mağdur sıfatını haiz olduğu, dolayısıyla bireysel başvuru
ehliyetinin bulunduğu kabul edilmektedir.
35. Öte yandan bir başvurunun kabul edilebilmesi için
başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden
doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu
konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu
zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Onur Doğanay, § 45).
36. Hukukumuzda özel hukuk tüzel kişilerinden biri olan
sendikaların 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
sadece "sendika tüzel kişiliğine ait hakların" ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilecekleri öngörülmüştür. Bu itibarla
sendikaların doğrudan kendi tüzel kişiliğinin hak ve menfaatlerini etkileyen
işlem, eylem ya da uygulamalarla ilgili olarak ortaya çıkan hak ihlali
iddialarıyla bireysel başvuruda bulunabilecekleri, bir başka ifadeyle böyle bir
başvuruda mağdur statüsünü haiz oldukları hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
37. Bununla birlikte kamu görevlileri sendikalarının sadece
tüzel kişilik olarak sendikanın hak ve menfaatlerine değil üyelerinin ortak hak
ve menfaatleri ile her bir üyenin bireysel hak ve menfaatlerine ilişkin konularda
da dava açabildikleri görülmektedir. Nitekim idari yargıdaki yerleşik içtihada
göre 4688 sayılı Kanun'un 19. maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendindeki
düzenleme uyarınca kamu görevlileri sendikalarının, üyelerinin hem ortak hak ve
menfaatlerinin hem de bireysel hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla dava
açma ehliyetinin bulunduğu kabul edilmektedir (bkz. §§ 19-21). Bu durumda kamu
görevlileri sendikalarının dâhil olduğu bu mahiyetteki davalar üzerine yapılan
bireysel başvurularda mağdur statüsünün kime ait olduğunun (üye/sendika) ortaya
konulması, söz konusu başvurunun kişi bakımından yetkiye ilişkin kabul
edilebilirlik kriterini sağlayıp sağlamadığının saptanması yönündenönem
arz etmektedir.
38. Sendikaların sadece belirli bir üyenin bireysel hak ve
menfaatini etkileyen (sicil, atama, görevlendirme vb.) subjektif
idari işlemlere karşı üyenin muvafakatine istinaden açtığı davalarda üyeyi
temsilen hareket ettiği, bir başka ifadeyle sendikanın böyle bir davadaki
rolünün aslında sadece bir temsil yetkisinden ibaret olduğu (bkz. § 18) dikkate
alındığında bu nitelikteki bir davaya dayalı
olarak herhangi bir hak ihlali iddiasıyla yapılan başvuruda sadece üyenin
mağdur statüsünün bulunduğundan söz edilebilir. Dolayısıyla sendikaların böyle
bir davaya dayalı olarak yaptıkları bir bireysel başvurudaki rolünün de tıpkı
davadaki gibi sadece temsil yetkisinden ibaret olduğu kabul edilmelidir.
39. Sendikaların üyelerinin ortak hak ve menfaatlerinin korunması
amacıyla bizzat açtıkları ve temsil yetkisinden öteye geçerek tek başına ve
doğrudan taraf sıfatını haiz oldukları davalara dayalı olarak muhtelif hak
ihlali iddialarıyla yaptıkları başvurular yönünden mağdur statüsünü haiz olup
olmadıklarının ise ayrıca tartışılması gerekmektedir. 6216 sayılı Kanun’un 46.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bu tartışmadaki temel kriter bireysel
başvuru konusu edilen ve ihlal edildiği ileri sürülen hakkın tüzel kişiliğe ait
bir hak olup olmadığıdır. Bu hususa ilişkin tespitin yapılmasında ise hakkın
niteliği önem taşımakta ve belirleyici olmaktadır.
40. Bu bağlamda Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
içinde yer alan bazı haklardan (yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, aile
hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı vb.)
niteliği gereği sadece gerçek kişiler yararlanabileceğinden bu hakların
ihlalinden de gerçek kişiler etkilenebilir. Dolayısıyla sendikaların bireysel
başvuruya dayanak davada tek başına ve doğrudan taraf sıfatı bulunsa dahi
mahiyeti itibarıyla sadece gerçek kişi olan üyelerinin etkilendiği bu tip hak
ihlali iddialarını içeren bir başvuruda, belirtilen hak ihlali iddiaları
yönünden mağdur sıfatını taşıdığından ve dolayısıyla bireysel başvuru
ehliyetinin bulunduğundan söz edilemez.
41. Bununla birlikte sağladığı güvenceler itibarıyla gerçek
kişilere özgü bir nitelik taşımayan, bir başka ifadeyle sadece gerçek kişilerin
yararlanabileceğinden söz edilemeyeceği açık olan adil yargılanma hakkı
yönünden farklı bir değerlendirme yapılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
42. Bilindiği gibi Anayasa’nın 36. maddesinin birinci
fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve
bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence
altına alınmıştır. Adil yargılanma hakkı yargılamaya ilişkin usul ilkelerini
belirlemekte ve bunları güvence altına almaktadır. Anayasa’nın 36. maddesindeki
açık düzenlemeye göre adil yargılanma hakkının güvencelerinin öncelikle ve her
koşulda yargılamanın davacısı ve davalısına, bir başka ifadeyle davanın
taraflarına sağlandığı hususunda şüphe bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olaraksöz konusu hakkın ihlalinden etkilenenler de davanın
tarafları olacağından ihlal iddiaları başvuruya konu yargılamanın taraflarınca
öne sürülebilecektir.
43. Üyelerinin ortak hak ve menfaatlerini korumak üzere kurulmuş
olup bu amaçla dava açma hakkının/ehliyetinin var olduğu iç hukukta kabul
edilen sendikalarıntek başına ve doğrudan taraf
sıfatıyla yer aldığı ve yargılamanın bizzat süjesi olduğu bir davada adil
yargılanma hakkına ilişkin güvencelerden yararlanacağı tartışmasızdır. Hâl
böyle olunca sendikanın söz konusu davada gerçekleşen adil yargılanma hakkı
ihlallerinden etkilenmeyeceğinden ve dolayısıyla bu ihlalin mağduru
olamayacağından söz edilemez. Sendikaların, doğrudan taraf sıfatını haiz olduğu
bir davada güvencelerinden faydalandırıldığı adil yargılanma hakkına ilişkin
ihlal iddialarını ileri sürebileceği bireysel başvuru hakkından
yararlanamayacağının kabul edilmesi kanunla kendilerine tanınmış olan dava
hakkının etkinliğini zedeleyeceği gibi bireysel başvurunun temel hak ve
özgürlüklerin korunması amacıyla da bağdaşmaz.
44. Dolayısıyla sendikaların -yargılamaya konu uyuşmazlık özü
itibarıyla üyelerinin menfaatlerini ilgilendirse dahi- tek başına ve doğrudan
taraf sıfatıyla bulunduğu bir davayla ilgili olarak gerçek kişi sıfatını haiz
üyelerine özgü haklardan ayrı ve bağımsız şekilde, saltadil
yargılanma hakkına yönelik ihlal iddiaları bakımından mağdur statüsü bulunduğu
sonucuna varılmaktadır. Bir başka ifadeyle sendikaların üyelerinin bireysel hak
ve menfaatlerini korumak için ve üyelerini temsilen açtıkları davalardan farklı
olarak üyelerinin ortak hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla açtıkları bir
davadaki adil yargılanma hakkının 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (2)
numaralı fıkrası bağlamında "sendika tüzel kişiliğine ait bir hak"
olduğu kabul edilmelidir.
45. Buna göre başvurucu Sendikanın üyelerinin ortak hak ve
menfaatlerini korumak amacıyla açtığı, tek başına ve doğrudan taraf konumunda
olduğu somut davaya ilişkin adil yargılanma hakkı ihlali iddialarını içeren
bireysel başvuruda mağdur statüsünün bulunduğu, dolayısıyla başvurunun kişi
bakımından yetkiye ilişkin kabul edilebilirlik kriterini sağladığı sonucuna
ulaşılmıştır.
2. İhlal İddiaları
Yönünden
46. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa
Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet
Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
47. Somut olayda başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların
mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olduğu görülmektedir. Öte yandan uyuşmazlık konusu kadroya atanabilmek
için aranan tek kriterin en az dört yıllık eğitim veren yüksek öğretim
kurumlarından mezun olmak olduğu, ataması yapılan kişilerin de bu koşulu
sağladığı noktasında tartışma bulunmadığı tespitlerine yer verilerek ve ayrıca
idarenin kadroya yapılacak atamalardaki takdir hakkının yargı kararı ile
sınırlandırılamayacağına dikkat çekilerek dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı sonucuna ulaşılan mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık
bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı
gözetildiğinde ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
19/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.