TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HAŞİM BİRİMAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/19289)
Karar Tarihi: 19/10/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Mahmut ATEŞ
Başvurucular
1. Haşim BİRİMAN
2. Keser BİRİMAN
3. Seher BİRİMAN
Vekilleri
Av. Faik Özgür EROL
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kamusal güç kullanımı neticesi ölüme neden olunması ve bu olayla ilgili etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
A. Olayların Arka Planı
2. PKK terör örgütü 12/8/2015 tarihinden itibaren Cizre ilçesinin de dâhil olduğu bazı merkezlerde öz yönetim ilan etmiştir. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuoyunda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28, 67, 346-348).
3. PKK terör örgütü, şehir savaşı stratejisi çerçevesinde öz yönetim ilan ettiği diğer yerleşim yerlerinde olduğu gibi Cizre ilçesinde de hendek ve barikatlar oluşturarak bunları patlayıcı maddelerle tuzaklamış, sivil halka ve güvenlik kuvvetlerine karşı ateşli silah ve bombalar kullanarak saldırılarda bulunmuştur. Bunun üzerine kamu makamları bölge halkının tahliye edilmesini öncelikli tedbir olarak uygulamıştır. Terör örgütünün tahliyeleri önlemeye çalışması karşısında bu merkezlerin bazılarında kamu düzeninin sağlanması, halkın can ve mal güvenliğinin korunması amacıyla sokağa çıkma yasağı ilan edilerek güvenlik operasyonları başlatılmıştır. Cizre'de ilk olarak 4/9/2015 tarihinden geçerli olmak üzere sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş ve güvenlik operasyonları başlatılmıştır. Cizre'de bu tarihten itibaren sokağa çıkma yasakları çok kez kaldırılmış ancak olayların devam etmesi üzerine yeniden sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihte Cizre'de 14/12/2015 tarihinde ilan edilen ve tam gün esasına göre uygulanan sokağa çıkma yasağı devam etmektedir (başvuru konusu olayların arka planına dair ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 16-28).
4. Somut başvuruya konu olayların gerçekleştiği tarihlerde Cizre'nin Sur Mahallesi'nin Cengiz, Yeşim, Erol, Ogün, Kanal, Divan, Ahmet El Ceziri, Ebuliz, Pınar, Gül, Kısmet, Altın ve Akdeniz Sokakları ile Nusaybin Caddesi'ne bağlı tüm sokakları PKK terör örgütü mensuplarınca patlayıcı ile tuzaklanmış barikatlar ve hendekler oluşturularak kapatılmıştır. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen 14/12/2015 tarihinden itibaren güvenlik güçlerinin bu barikat ve hendeklerin kaldırılmasına yönelik operasyonlarına terör örgütü mensupları otomatik silahlar, roketatarlar, el bombaları ve el yapımı patlayıcı kullandıkları saldırılarla karşılık vermiştir. Güvenlik güçlerinin operasyonlarında belirtilen sokaklar ve buralardaki tünellerle birbirine bağlı binalarda 161 tuzaklanmış patlayıcı imha edilmiştir.
5. Güvenlik güçlerince 14/12/2015-9/2/2016 tarihleri arasında yalnızca Sur Mahallesi'nde ağır silahlar ve bombalarla yapılan 125 terör saldırısı rapor edilmiştir. Bu saldırılarda 30 güvenlik görevlisi yaralanırken 3 görevli yaşamını yitirmiştir. Sur Mahallesi'nde bulunan Cizre Devlet Hastanesine hasta taşıyan bir ambulans ile sivil kişiler de terör saldırılarının hedefi olmuştur. M.İ. adlı bebeğin evinin balkonunda mermi isabeti sonucu yaralanması üzerine bebeğini kucağına alarak hastaneye götürmek isteyen R.İ. teröristlerce ateş açılması sonucu vefat etmiştir. Bölgede arama yapan güvenlik güçlerine açılan ateş sonucu ikametinde bulunan 2008 doğumlu Z.İ. yaralanmıştır (Cudi Mahallesi'nde gerçekleşen benzer terör olayları ile Sur Mahallesi'ndeki binalardan Cudi Mahallesi'nde görevli güvenlik güçlerine yapılan terör saldırıları için ayrıca bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 273-276).
B. Somut Başvuruya Konu Olaylar ve Ceza Soruşturması
6. Güvenlik güçlerince düzenlenen terörle mücadele operasyonları neticesi Sur Mahallesi'nin büyük ölçüde kontrol altına alınması üzerine 9/2/2016 tarihinden itibaren Sur Mahallesi'nin yoğun çatışmalar yaşanan bölgelerinde bulunan ve terör örgütü üyelerince karargâh olarak kullanıldığı değerlendirilen binalarda adli arama ve elkoyma işlemleri yapılmaya başlanmıştır. Bu kapsamda Sur Mahallesi Akdeniz Sokak No: 16 adresinde bulunan (operasyon planında S-223 olarak belirtilen) bina ile bu binanın yanındaki üzerinde numara bulunmayan tek katlı bina ve eklentilerinde 11/2/2016 tarihinde arama yapılmıştır. Arama yapıldığı sırada yakın bölgelerde terör örgütü üyeleri ile güvenlik güçleri arasında yaşanan silahlı çatışmaların devam ettiği anlaşılmıştır.
7. Olay yeri inceleme görevlilerince gerçekleştirilen arama sonucunda PKK terör örgütü üyesi olduğu değerlendirilen 12 kişinin cesedi ile birlikte çok sayıda silah, bunlara ait mühimmat ve patlayıcı madde bulunmuştur. Arama işlemleri fotoğraf ve video kaydına alınmıştır. Arama ve elkoyma kararları ile olay yeri inceleme raporuna göre bulunan silah, mühimmat ve patlayıcılar şöyledir:
i. Bixi diye tabir edilen iki ağır makineli tüfek, bu silahlara takılı mayonlarda toplam 110 fişek
ii. İki roket mermisi
iii. El yapımı patlayıcıyla güçlendirilmiş iki başka roket mermisi
iv. Dört el bombası
v. Piknik tüpüne tuzaklanmış el yapımı bir patlayıcı
vi. Yedi RPG mermisi
vii. Sekiz hücum yeleği ve bu yeleklerin ceplerinde Kalaşnikof marka silahlara ait 25 şarjör ile yüzlerce fişek, ayrıca yine bu yeleklerin cebinde iki adet el bombası
viii. Altı adet Kalaşnikof marka silah
8. Arama sırasında bulunan cesetler üzerinde aynı tarihte ölü muayene ve otopsi işlemleri yapılmıştır. Bu işlemler sırasında cesetlerden alınan parmak izlerinin mukayeseli incelemesi sonucu cesetlerden birinin başvurucuların yakını R.B. olduğu tespit edilmiştir. Otopsi sonucunda R.B.nin vücudundaki tüm bulgular ayrıntılı olarak tarif edilmiş ve ölümünün ateşli silah ürünü (şarapnel parçası/yabancı cisim) yaralanması ve ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı çok sayıda kaburga ve ekstremite kırıkları ile birlikte iç organ ve büyük damar yaralanmasıyla gelişen iç ve dış kanama sonucu meydana geldiği belirtilmiştir.
9. Olay yerinde bulunan ve delil değeri taşıyan tüm eşya ve silahlar, cesetlerin üzerindeki elbiseler, otopsi sırasında elde edilen bir mermi çekirdeği, R.B.nin el ve vücudundan alınan svap örnekleri üzerinde kriminal incelemeler yapılarak raporlar düzenlenmiştir. Bu raporlara göre R.B.nin sol el avuç içi, sol el üstü, sağ el üstü ve yanak svaplarında atış artıklarında bulunan antimon elementi tespit edilmiştir.
10. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca R.B.nin ölümüyle ilgili yürütülen soruşturma sonucu 23/12/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Karar gerekçesinde terör örgütü üyesi olan ve güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet yürüttüğü sırada öldürülen R.B.nin ölümünde güvenlik güçlerinin yetkili bir merciden aldıkları hukuka uygun bir emri yerine getirdiği, bu emrin yerine getirilmesi esnasında kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunda oldukları olayda meşru müdafaa sınırının aşıldığına dair herhangi bir delil elde edilemediği belirtilmiştir. Başvurucuların itirazının Cizre Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/2/2017 tarihli kararıyla reddedilmesi üzerine kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kesinleşmiştir.
11. Komisyonca başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne ve yargılama giderlerini ödemekten geçici olarak muaf tutulmalarına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
12. Başvurucular, R.B.nin kamusal güç kullanılarak öldürülmesi nedeniyle yaşam hakkının esas boyutu kapsamında öldürmeme ve usul boyutu kapsamında etkili soruşturma yükümlülükleri bakımından ihlal edildiğini iddia etmiştir. Aynı olaylara dayanarak adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini iddia eden başvurucuların bu iddialarının gerekçeleri şöyle özetlenebilir:
i. R.B.nin ölümüne neden olan silahlı çatışmaya dair herhangi bir kayıt veya tutanak bulunmamaktadır. Dolayısıyla R.B.nin ölümüyle neticelenen gücün meşru müdafaa amacıyla kullanıldığı söylenemeyeceği gibi güç kullanımının mutlak zorunlu ya da orantılı olduğu da kabul edilemez.
ii. Delil toplama işlemleri kolluk görevlileri tarafından yapıldığı için soruşturmanın bağımsızlığı kriteri yerine getirilmemiştir. Olayın şüphelisi konumundaki güvenlik görevlilerinin ya da olay yeri inceleme görevlilerinin ifadelerine başvurulmamış, olaya ilişkin video kayıtları ve çatışmaya dair tutanaklar temin edilmemiş, olay yerinde bulunan silahlarda R.B.nin parmak izleri olup olmadığı araştırılmamıştır. Bu nedenlerle verilen karar eksik toplanan delillere dayanmaktadır.
13. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) kabul edilebilirlik yönünden bildirdiği görüşünde özetle başvurucuların R.B.nin ölümü nedeniyle açtıkları tazminat davasının derdest olduğunu ancak bu konuda Anayasa Mahkemesine herhangi bir bilgi vermediklerini, ayrıca ceza soruşturması sırasında Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek iddia ve delillerini bildirmediklerini, dolayısıyla özen yükümlülüklerine aykırı davranan başvurucuların bireysel başvurularının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiğini belirtmiştir.
14. Bakanlık hak ihlali iddialarının esası bakımından bildirdiği görüşünde ise özetle suç işlenmesinin önlenmesi ve diğer kişilerin yaşamlarının korunması kapsamında mutlak zorunlu ve orantılı bir güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölüm olayında yaşam hakkının esas bakımından ihlal edilmediğine karar verilmesi gerektiğini, derhâl başlatılan soruşturmada olayın gerçekleşme koşullarını ortaya çıkaracak tüm delillerin toplanarak soruşturmanın altı ayda tamamlanması karşısında yaşam hakkının usul boyutu bakımından da bir ihlalin olmadığını belirtmiştir.
15. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanında yaşam hakkının esas ve usul boyutlarıyla ihlal edildiğine dair iddialarını tekrar ederken kabul edilebilirlik yönünden dile getirdiği görüşünde özetle kamusal güç kullanımı sonucu ölüm meydana gelmesi durumunda tüketilmesi gereken etkili başvuru yolunun ceza soruşturması olduğunu, R.B.nin anne ve babası olan başvurucular Haşim Biriman ve Keser Biriman tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilmesi ve bu itirazın reddi ile başvuru yollarının tüketilmesi kuralının yerine getirildiğini bildirmiştir.
16. Başvurucuların ihlal iddialarının yaşam hakkının esas ve usul boyutları kapsamında incelenmesine karar verilmiştir.
17. Kolluk görevlilerinin güç kullanımları sonucu gerçekleştiği iddia edilen ölüm olaylarının ardından Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulmadan önce tüketilmesi gereken etkili başvuru yolu ceza soruşturması ve ceza kovuşturmasıdır. Tam yargı davası ve disiplin soruşturması tamamlayıcı bir giderim yolu olarak tazminat ödenmesi veya sorumluluğu bulunan kişilerin disiplin cezası alması imkânı sağlamakla birlikte maddi olayın ortaya çıkarılması, ölüm olayının sorumlularının tespiti ve cezalandırılmasına yönelik bir sonuç elde etme şansı sunmaması nedeniyle tek başına etkili bir başvuru yolu olarak kabul edilemez (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Edip Cömert ve diğerleri, B. No: 2020/10681, 16/6/2022, § 88). Öte yandan birinci ve ikinci başvurucular R.B.nin anne ve babası, diğer başvurucu ise kardeşidir. Dolayısıyla somut başvuruda başvuru ehliyeti bakımından bir sorun görülmemiştir.
18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkı bağlamında öldürmeme ve etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
A. Yaşam Hakkının Esas Boyutu Bakımından Değerlendirme
19. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü bakımından ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. R.B.nin ölümüyle ilgili ceza soruşturmasında ölümün güvenlik kuvvetlerinin güç kullanımı sonucu meydana geldiği kabul edilmiştir. Ceza soruşturmasında toplanan delillere göre somut başvuruda bu tespitten ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
20. Öldürme fiilinin devlet görevlileri tarafından gerçekleştirildiği belirlendikten sonra yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun olup olmadığı Anayasa'nın 13. ve 17. maddelerinde belirtilen ilkeler çerçevesinde ele alınmalıdır. Bu kapsamda devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır.
21. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında kolluk kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen kuralları detaylı olarak incelemiş ve bu düzenlemelerin hangi görevlilerin hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanacaklarını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiğini, böylece kanunilik ölçütünü karşıladığını değerlendirmiştir (aynı kararda bkz. §§ 335-339). Somut başvuruda bu tespittten ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
22. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun sayılması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir.
23. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda güvenlik güçlerinin güç kullanımının bu istisnai durumlardan meşru müdafaa kapsamında olduğu kabul edilmiştir. Başvuruya konu olayda meşru müdafaa şartlarının gerçekleştiğine dair kabul; R.B.nin cesedinin sokağa çıkma yasağı uygulanan bir tarihte, yoğun terör saldırılarının ve silahlı çatışmaların yaşandığı, girişleri terör örgütü mensuplarınca hendek ve barikatlarla kapatılan, patlayıcılarla tuzaklanan bir alanda otomatik silahlar, bunlara ait mühimmat, roketatar mermileri, el yapımı patlayıcılar ve el bombaları ile birlikte bulunması ile R.B.nin cesedinden alınan svaplarda atış artıklarına rastlanmasına dayanmaktadır. Bu delillerin R.B.nin güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada ve meşru müdafaa şartları altında öldürüldüğüne dair güçlü bir kanaat oluşturduğu kuşkusuzdur.
24. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi kapsamında ateşli silahlar, roketatarlar ve patlayıcılar kullanarak gerçekleştirdiği, ülke topraklarının bir kısmını işgal amacı taşıyan, yüzlerce kişinin ölümü ve binlerce kişinin yaralanması ile sonuçlanan yaygın terör olaylarının ayaklanma olarak nitelendirilmesi gerektiğini açıklamıştır (aynı kararda bkz. § 342). Dolayısıyla somut başvuruda R.B.nin ölümüyle sonuçlanan güç kullanımının; güç kullanan güvenlik görevlilerinin kendilerinin ve başkalarının hayatını koruma amacı yanı sıra Anayasa'nın 17. maddesi anlamında bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına da matuf olduğu kanaatine varılmıştır.
25. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun kabul edilebilmesi için sağlanması gereken son kriter, müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesi anlamında ölçülülük ilkesine aykırı olmaması gereğidir. Yaşam hakkı söz konusu olduğunda ölçülülük kriteri diğer haklarda yapılan incelemeye nazaran daha sert bir teste tabi tutulmalıdır. Bir başka deyişle devlet görevlilerinin ölümle neticelenen güç kullanımlarının somut olayın şartlarında ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı ve gerçekleştirilmek istenen meşru amaca ulaşmak için mutlak zorunlu olduğu ortaya konulmalıdır.
26. Toprak bütünlüğünü ve vatandaşlarının yaşamlarını korumanın devletin temel varlık nedenlerinden biri olduğu izahtan varestedir. Somut başvurudaki gibi silahlı ayaklanma ve devletin topraklarından bir kısmını işgal etme girişiminde bulunulduğu bir olayda kamu otoritesinin geri çekilme veya eylemden kaçma gibi bir zorunluluğu olduğu kabul edilemez. Bilakis böyle bir durum eldeki bütün imkânlarla harekete geçerek mevcut silahlı ayaklanmayı hukuka uygun bir şekilde bastırmak için eylemde bulunmayı gerektirir. Zira aksi tutum devletin, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini koruma yönündeki pozitif yükümlülüğünün ihlali anlamına gelebilecektir. Dolayısıyla somut başvuruya konu vahim terör olaylarının önlenmesi ve ayaklanmanın bastırılması için ölümcül güç kullanılmasının elverişli bir yol olmadığı söylenemez.
27. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında güvenlik operasyonu öncesi hazırlanan harekât planını ayrıntılı bir şekilde değerlendirip silahlı ayaklanmanın bastırılması meşru amacıyla yürütülen operasyonun somut olayın koşullarında mutlak zorunluluk ve orantılılık ilkelerine uygun olarak ve can kayıplarının en aza indirilmesi için gerekli özen gösterilerek planlandığı sonucuna varmıştır (aynı kararda bkz. §§ 350-356). Somut başvuruya konu olaylar bakımından farklı değerlendirme yapılmasını gerektirir yön bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
28. PKK terör örgütünün kendi ifadesiyle öz yönetim ilanını takip eden süreçte yaşanan terör hadiselerinin iki temel özelliği vardır: Bunlardan birincisi yaşanan çatışmaların süreklilik arz etmesidir. Yoğunluğu zaman zaman artıp azalsa da yaşanan çatışmalar hiçbir zaman kesintiye uğramamış, güvenlik güçlerinin hendek ve barikatlarla kapatılan alanlara her müdahalesine terör saldırısı ile karşılık verilmiştir. Terör olaylarının ikinci özelliği ise saldırıların öngörülemez olmasıdır. Terör örgütü üyelerinin hendek ve barikatlarla kapatılan cadde ve sokaklarda, ayrıca buralardaki tünellerle birbirine bağlı binalar arasında sürekli hareket hâlinde olmaları, bazı çatışmaların sivillerin bulunması muhtemel mahallerde gerçekleşmesi nedeniyle potansiyel saldırının nereden geleceği, hangi şiddette olacağı ve ne zaman başlayacağının güvenlik güçlerince önceden bilinmesi neredeyse imkânsızdır. Bu durum; karşılık verilecek silahların türü, karşılığın derecesi, başka bir deyişle kullanılacak gücün orantılılığı bakımından isabetli bir muhakemeyi de önemli ölçüde engellemektedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 359, 366).
29. Bu koşulları gözönünde bulundurmaksızın güvenlik güçlerinin operasyonlarda hangi araç ve silahları kullanabilecekleri konusunda bir değerlendirme yapmak ya da hangi araç ve silahların kullanılacağını kamu makamlarına dikte etmek güvenlik güçlerine, kendilerinin ve üçüncü kişilerin yaşamlarını tehlikeye sokacak şekilde gerçekçi olmayan bir sorumluluk yüklemek anlamına gelecektir. Son derece karmaşık ve zor koşullar altında gerçekleştirilen güvenlik operasyonlarında yöntem ve araçların seçimi konusunda operasyonu icra eden kamu makamlarının takdir hakları bulunduğu kuşkusuzdur.
30. Somut başvuruya konu olayda çatışma bölgesindeki kalabalık terörist gruplar güvenlik güçlerine keskin nişancı tüfekleri, otomatik tüfekler, el bombaları, patlayıcılar ve roketatarlar kullanarak kesintisiz ve öngörülemez saldırılar düzenlemiştir. Bu saldırılarda binalar arasında terör örgütü üyelerince açılan tüneller vasıtasıyla eleman ve mühimmat transferi yapılmıştır. Belirtilen terör saldırılarında güvenlik güçlerinden yaralanan ve şehit olanlar olmuştur. Dolayısıyla güvenlik güçlerinin ağır silahlarla kendilerine yönelik saldırılar gerçekleştirilen S-223 adresindeki binada bulunan terör örgütü mensuplarının teslim olma iradelerinin bulunmadığını ve silahlı eylemlerine devam edeceklerini değerlendirmeleri son derece tabiidir.
31. Bu açıklamalar ışığında somut başvuruya konu olayda silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı güvenlik güçlerince ölümcül güç kullanılarak mukabele edilmesinin silahlı ayaklanmayı bastırmak, güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı bir müdahale olduğu, somut olayın açıklanan koşulları altında güvenlik güçlerinin kendilerinin ve başkalarının hayatlarını koruma ve silahlı ayaklanmayı bastırma meşru amaçlarına daha hafif bir sınırlama ile ulaşmalarının mümkün olmadığı, dolayısıyla ölümcül güç kullanmalarının mutlak zorunlu olduğu kanaatine varılmıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle somut başvuruda yaşam hakkının esas boyutu bakımından ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam Hakkının Usul Boyutu Bakımından Değerlendirme
33. Kamu görevlilerinin güç kullanımı neticesi ölümün meydana geldiği durumlarda kamu makamları üzerinde bu ölüm olayıyla ilgili etkili bir ceza soruşturması yapma yükümlülüğü oluşmaktadır. Bu yükümlülük yaşam hakkı bağlamında usul yükümlülüğü olarak adlandırılmaktadır. Anayasa Mahkemesi kamu görevlilerinin güç kullanımları sonucu meydana gelen ölümlerle ilgili ceza soruşturmalarının etkili olduklarının kabul edilebilmesi için sahip olmaları gereken nitelikleri birçok kararında ayrıntılı olarak açıklamıştır (etkili soruşturma yükümlülüğünde benimsenen temel ilkeler içinpek çok karar arasından bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, §§ 95-100; Gazal Kolanç ve diğerleri, § 369).
34. Somut başvuruya konu olayda kamu makamlarının terörle mücadele operasyonlarında yaşanan çatışmalarda ölen kişilerin bulunduğunu tespit etmelerinin ardından kendiliklerinden harekete geçerek ceza soruşturması başlattıkları anlaşılmıştır. Derhâl başlatılan bu soruşturma -olayların karmaşık yapısı, olay tarihinde bölgedeki genel durum ve delil toplanmasındaki güçlükler dikkate alındığında- makul bir sürede tamamlanmıştır. Başvurucular, yakınlarının ölümü nedeniyle başlatılan soruşturmada belge örneklerine erişebilmiş; kendilerini avukatla temsil ettirmiş ve kararlara itiraz hakkını kullanmıştır. Dolayısıyla somut başvuruya konu ceza soruşturmasında resmî bir soruşturmanın resen başlatılması, makul bir süratle yürütülüp tamamlanması, başvurucuların soruşturma işlemlerine katılımının sağlanması ve soruşturmanın gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olması koşullarının yerine getirildiği değerlendirilmiştir.
35. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin hiçbir şekilde Cumhuriyet savcılarının ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanamayacağını belirtmiştir (aynı kararda bkz. § 373). Somut başvuruya konu soruşturmada arama kararlarının terörle mücadele operasyonlarına katılmayan adli kolluk birimlerince talep edildiği ve karar gereğinin uzman Olay Yeri İnceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcılarının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturma için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi işlemleri ise Cumhuriyet savcılarının ve adli tabibin bizzat katılımıyla usulüne uygun olarak yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilinde tüm tedbirlerin alındığı kanaatine varılmıştır.
36. Başvurucuların soruşturmanın yeterli olmadığı yönündeki diğer iddiaları olayda sorumluluğu bulunduğu iddia edilen kamu görevlilerinin ifadelerinin alınmamasına ilişkindir. Soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirleyerek yaşam hakkını koruyan hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almaktır. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Bilakis ifade alma dâhil herhangi bir soruşturma işleminin yerine getirilmemesi ancak bu belirtilen amaç doğrultusunda faydalı olacaksa etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek neredeyse imkânsızdır.
37. Nitekim yaşam hakkının maddi boyutu bakımından ihlal edildiği iddiaları incelenirken açıklandığı üzere başvuru dosyasındaki deliller; kamusal gücün girişleri barikat ve hendeklerle kapatılmış olan, yoğun silahlı çatışmaların devam ettiği bir bölgedeki binadan ağır silahlarla yapılan saldırıları engellemek amacıyla meşru müdafaa şartları altında kullanıldığını göstermektedir. Bu tespitlere ve soruşturmada ulaşılan benzer sonuca göre toplanan deliller olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış ve kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle soruşturma açısından kritik önemi olan delillerin somut olayın koşullarında özen yükümlülüğüne uygun olarak toplanmış olduğu, çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmamasının ise etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olmadığı kanaatine varılmıştır.
38. Bu açıklamalar ışığında R.B.nin ölümüyle ilgili soruşturmanın yeterli olduğu ve soruşturma neticesinde verilen kararların eldeki delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olduğu sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle somut başvuruda yaşam hakkının usul boyutu bakımından ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının esas boyutu bakımından ihlal edildiği iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının usul boyutu bakımından ihlal edildiği iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının esas boyutu bakımından İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutu bakımından İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/10/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.