logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(E.S.K. [2.B.], B. No: 2017/20801, 19/11/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

E.S.K. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/20801)

 

Karar Tarihi: 19/11/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Fatih HATİPOĞLU

Başvurucu

:

E.S.K.

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin süresinde yapılmaması, uzun süre hâkim önüne çıkarılmama, tutuklama kararını veren mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; gözaltı ve tutukluluk süreçlerindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının; ceza infaz kurumunda tutuklu bulunulduğu sırada kurumda yapılan bazı sınavlara girmeye izin verilmemesi nedeniyle eğitim hakkının; ceza infaz kurumunda ziyaretçi sayısının, gün ve saatlerinin, açık görüş hakkının, fotoğraf çekiminin ve gönderiminin sınırlandırılması, görevli ve yetkili olmayan merci tarafından yasal şartları oluşmadan arama yapılması, elkoyma kararında yer almayan bazı elektronik eşyalara usulüne uyulmadan el konulması, meslekten çıkarma kararının Resmî Gazete'de yayımlanarak ismin teşhir edilmesi nedenleriyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının; telefonla görüşme hakkının kısıtlanması nedeniyle haberleşme hürriyetinin; maaşın kesilmesi ve mal varlığına el konulması nedenleriyle mülkiyet hakkının; infaz kurumunda sayım esnasında takke takılmasına, tespih çekilmesine ve Kur'an okunmasına izin verilmemesi nedenleriyle din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 6/4/2017, 12/7/2017, 13710/2017, 5/4/2018, 4/1/2018, 11/1/2018, 29/1/2018, 2/2/2018, 12/2/2018, 12/2/2018 ve 2/3/2018 tarihlerinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyon tarafından 2017/30536, 2017/35954, 2018/6174, 2018/5300, 2018/7914, 2018/11773, 2018/4802, 2018/1182, 2018/2684 ve 2018/5663 sayılı bireysel başvuru dosyalarının kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2017/20801 sayılı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).

10. Bu kapsamda Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kaymakam (Mersin vali yardımcısı olarak) görev yapan başvurucu hakkında da FETÖ/PDY ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış ve Mersin İl Emniyet Müdürlüğünde dört gün süreyle gözaltında tutulmuştur.

11. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı 22/7/2016 tarihinde başvurucunun ifadesini almıştır. İfade tutanağına göre Mersin Barosu tarafından görevlendirilen müdafi ifade alma işlemi esnasında hazır bulunmuştur. Ayrıca başvurucuya yöneltilen FETÖ/PDY üyeliği suçlamasına dair olay ve olgular sorulan sorularla açıklanmıştır.

12. Başvurucu ifadesinde özetle 15 Temmuz 2016 günü Sinop'ta ailesiyle tatilde olduğunu, ortaöğretim ve liseyi ailesinin yanında, üniversiteyi Ankara'da akrabasının yanında okuduğunu, üniversiteye hazırlık döneminde dershaneye gitmediğini, örgüte ait evlerde ve yurtlarda kalmadığını, örgütün sohbetlerine katılmadığını, gazete ve dergi aboneliğinin olmadığını, örgütün finans kaynaklarında hesabının bulunmadığını ve herhangi bir şekilde örgüte maddi yardımda bulunmadığını ifade ederek suçlamaları kabul etmemiştir.

13. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucuyu anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olma suçlarından 22/7/2016 tarihinde -başka şüphelilerle birlikte- tutuklanması istemiyle Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.

14. Sorgu tutanağına göre Başsavcılığın talep yazısının içeriği ve başvurucuya yönelik suçlama sorgu işlemi öncesinde Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya anlatılmıştır. Bu sırada başvurucunun avukatı da hazır bulunmuştur. Başvurucunun sorgudaki ifadesi şöyledir:

" ... ben İmam Hatip mezunuyum ve kişilik olarak sosyal biri olduğum için her kesimle içli dışlıyım ... ben 15/7/2016 günü Sinop'ta idim ...ben her kesim ile içli dışlıyım, görevimiz gereği herkes ile içli dışlı olmak zorundayız, ben daha önce 2008 yılından itibaren 2012 yılı sonuna kadar Mersin Yenişehir Kaymakamı olarak görev yaptım, daha sonra Bursa Vali Yardımcılığına tekrar geri geldim, kendi istemim ile tekrar 2015 yılının başlarında da Mersin Vali Yardımcısı olarak ... geldim, suçlamaları kabul etmiyorum, evimde yapılan aramalarda ele geçen Fethullah Gülen'e ait CD'lere ilişkin olarak benim elimde sağ ve sol kesim olmak üzere her türlü siyasi görüşten alevi, sunni yayınlardan yayın bulabilirsiniz, yukarıda da belirttiğim gibi ben her türlü yayın ve her türlü kesim ile diyalog içerisindeyim ve evimde ele geçen Fethullah Gülen'e ait dökümanlara ilişkin olarak bunların yasaklandığına ilişkin herhangi bir karar olmaması ve ayrıca çok aşırı derecede döküman olması nedeniyle bunu ayıklamak yönünde bir fırsatım olmadı ve aklıma da gelmedi, suç olmadığı için de böyle bir ayıklama gereği hissetmedim ve arama yapan arkadaşlar diğer CD'ler de almış olsalardı bu anlattıklarım ortaya çıkacaktı, suçlamaları kabul etmiyorum, beraatimi istiyorum, sabit ikametgahlıyım, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmamı istiyorum ..."

15. Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliği 22/7/2016 tarihinde başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Şüphelilerin üzerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller (İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün 18/7/2016 tarihli görevden uzaklaştırma yazısı) henüz delillerin tam toplanmamış olması, eylemlerin CMK'nın 100. maddesindeki katalog suçlardan olması nedenleri ile suçun kanundaki ceza miktarı, verilmesi beklenen ceza ile tutuklamanın ölçülü olması ve adli kontrolün yetersiz kalacağının anlaşılması nedenleri ile CMK'nın 100. ve devamı maddeleri uyarınca her suçtan ayrı ayrı tutuklanmalarına, ... [karar verildi.]"

16. Başvurucu 25/7/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiş, Mersin 4. Sulh Ceza Hâkimliği 26/7/2016 tarihinde tutuklama kararının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun itirazını reddetmiştir.

17. Sonraki süreçte başvurucu hakkındaki soruşturma dosyası çeşitli tarihlerde verilen yetkisizlik kararları ile önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına, sonrasında ise Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş; bu arada ilgili Sulh Ceza Hâkimliklerince başvurucunun tutukluk durumu değerlendirilmiş ve itirazları karara bağlanmıştır.

18.Bu kapsamda Antalya 1. Sulh Ceza Hâkimliği 7/2/2017 tarihinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş, başvurucunun anılan karara itirazını Antalya 2. Sulh Ceza Hâkimliği 3/3/2017 tarihinde kesin olarak reddetmiştir.

19. Başvurucu söz konusu kararı 10/3/2017 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.

20. Başvurucu 6/4/2017 tarihinde (2017/20801 sayılı başvuru yönünden) bireysel başvuruda bulunmuştur.

21. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkındaki soruşturmanın İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi gerektiğini belirterek yetkisizlik kararı vermiştir. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı da benzer gerekçe ile yetkisizlik kararı vererek soruşturma dosyasını Adana Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.

22. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı 23/3/2018 tarihli iddianame ile başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.

23. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY hakkındaki genel bilgilere ve özellikle mülkiye yapılanmasına ilişkin açıklamalara, sonrasında başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir. Savcılık başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer almak suretiyle terör örgütüne üye olma suçunu işlediğini iddia etmiştir. İddianamede suçlamaya esas alınan olgular özetle şöyledir:

i. Başvurucunun İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 18/7/2016 tarihli yazısı ile görevinden uzaklaştırılmasına karar verildiği, 15/8/2016 tarihli ve 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarıldığı belirtilmiştir.

ii. Başvurucunun ikametgâhında yapılan aramada ele geçirilen dijital materyallerin incelenmesi sonunda;

- 1'den 17'ye kadar numaralandırılan DVD'lerden 1 No.lu DVD'de "Bir Gece" isimli Fetullah Gülen'e ait videonun ve 8 No.lu DVD'de "Yağmur 3" isimli Fetullah Gülen'e ait vaaz ve sohbetlerin bulunduğu,

- 1'den 36'ya kadar numaralandırılan CD/DVD'lerden CD.2'de Fetullah Gülen'in çeşitli videolarının, CD.3'te ve CD.4'te "YAĞMUR" isimli belgesel videolarının, CD.8'de "YAĞMUR 3" isimli Fetullah Gülen'e ait vaaz, video ve ses kayıtlarının olduğu,

- 1'den 19'a kadar numaralandırılan CD/DVD'lerden CD.11'de Fetullah Gülen'e ait olduğu belirtilen "Çocuk Eğitim Programı"nın, CD.12'de ve CD.16'da Fetullah Gülen'e ait çok sayıda vaaz ses kayıtlarının, CD.13'te Fetullah Gülen'e ait çok sayıda fotoğrafın, CD.15'te Fetullah Gülen'e ait vaaz videolarının yer aldığı,

- 1'den 182'ye kadar numaralandırılan CD/DVD'lerden 71 numaralı CD'de Fetullah Gülen'in sohbet adı altındaki ses kaydının, 72 numaralı CD'de Fetullah Gülen'in "kırık mızrap" isimli şiirlerinin ses kaydının, 73 numaralı CD'de Fetullah Gülen'in Pensilvanya röportajlarının, Kırık Testi şiirlerinin ve word dosyası şeklinde Sızıntı dergisi yazılarının, 75-91, 93, 110 numaralı CD'lerde Fetullah Gülen'in sohbet adı altındaki video kayıtlarının, 94-98, 100, 109 numaralı CD'lerde Fetullah Gülen'in sohbet adı altındaki ses kaydının, 104 numaralı CD'de Samanyolu Televizyonunun (STV) yapılanma ve yurt dışı faaliyetleri ile Kimse Yok Mu Derneği faaliyetleri hakkında videoların, 111 numaralı CD'de Fetullah Gülen'in sohbet adı altındaki video kaydı ve word dosyası şeklinde röportajının mevcut olduğu,

- Bir adet CD kutusu içinde "murakabe ve muhasebe" isimli iki adet CD'de Fetullah Gülen'e ait vaaz videolarının bulunduğu tespitlerine yer verilmiştir.

iii. İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğince başvurucu ve bir kısım mülki idare amiri hakkında 15 Temmuz 2016 tarihinde darbeye kalkışan FETÖ/PDY ile bağlantı ve faaliyetlerinin araştırılması amacıyla düzenlenen 1/3/2017 tarihli araştırma raporuna değinilmiş ve söz konusu raporda başvurucuyla ilgili olarak yapılan bir kısım tespite yer verilmiştir. Bu bağlamda;

- Başvurucunun Meriç kaymakamı olarak görev yaptığı 13/4/1998 tarihinde "Atatürk düşmanı", "Fetullahçı" ve "irtica yanlısı" olduğu iddiasıyla şikâyet edildiği, .... Valilik tarafından yapılan inceleme sonunda öne sürülen iddiaların "varit olmadığı"ndan bahisle herhangi bir soruşturma açılmasına gerek görülmeyerek işlemin sonuçlandırıldığı,

- Başvurucunun Mersin vali yardımcısı olarak görev yaptığı sırada sosyal medya paylaşımları nedeniyle hakkında idari soruşturma açıldığı, yapılan inceleme sonunda "sosyal medya paylaşımlarının başta Cumhurbaşkanı'nı ve Başbakan'ı kötüleyen, hükumet uygulamalarını eleştirir mahiyette ve siyasi nitelikte olduğu" belirtilerek başvurucunun eyleminin "Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak" disiplin suçunu oluşturduğundan bahisle İçişleri Bakanlığı Müsteşarı'nın 23/2/2016 tarihli oluru ile "Kınama" cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,

- Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığının 18/8/2016 tarihli, Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığının 13/10/2016 tarihli ve Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığının 7/10/2016 tarihli yazılarına göre ''başvurucunun sosyal çevresi FETÖ/PDY içerisinde faaliyet gösterip hakkında yasal işlem yapılmış olan şahıslarla iltisakının bulunduğu'' belirtilmiştir.

iv. Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığının 19/10/2016 tarihli yazısına göre başvurucunun Kimse Yok mu Derneğine 8/11/2011 ve 8/12/2011 tarihlerinde telefondan kısa mesaj göndermek suretiyle her seferinde 5 TL olmak üzere iki kez bağışta bulunduğu tespit edilmiştir.

v. Mersin Valiliğinin 3/8/2016 tarihli yazısında, başvurucunun dört çocuğunun da FETÖ/PDY'ye müzahir okullarda okuduğu belirlenmiştir.

vi. Başvurucunun Zaman gazetesi abonesi olduğu ileri sürülmüştür.

vii. Başvurucunun sosyal meyda paylaşımlarında; FETÖ/PDY güdümünde faaliyet gösteren şahıs ve özel kuruluşlar ile örgütü sahiplenici, övücü ve destekler nitelikte paylaşımlar yaptığı iddia edilmiştir. Bu kapsamda Savcılık iddianame ekinde başvurucunun paylaştığını belirttiği ve suçlamaya dayanak yapılan bir kısım sosylal medya mesajına yer vermiştir. Bu bağlamda başvurucunun;

-8/9/2015 tarihinde "Kaynak Holdingden Hukuksuz baskına cevap: Havuz medyası delil yapılıyor." içerikli mesajı ve konuya ilişkin haberin linkini paylaştığı,

- 9/9/2015 tarihinde İ.O. isimli kişinin paylaştığı "Birisi 'paralelci' diye fişledi. Diğeri hayret etti. Pkk dün şehit etti. Hepsi bugün cenazesine gitti." şeklindeki mesajı retweet ettiği,

- 9/9/2015 tarihinde "Vaybe Dağlıca'da 16 şehit olunca gündem değiştirmek için operasyon olur, dedim. Kaynak. Iğdır olayının ertesi günü. İpek Hay Allah" içerikli mesajı paylaştığı,

- 11/9/2015 tarihinde H.Ş. isimli kişinin paylaştığı "İşimiz Allah'a kalmışsa, olmuş bil..." şeklindeki mesajı retweet ettiği,

- 11/9/2015 tarihinde "haber7: H.Ş.nin tweeti valiyi kızdırdı. Tepkisel bir toplum olduk vesselam." içerikli mesajı paylaştığı,

- 11/9/2015 tarihinde bir gazetenin "Eski savcı Akkaş ile eski hakim Karaçöl hakkında yakalama kararı" başlıklı haberiyle ilgili olarak "Vaybe. En dokunulmaz sinif hakimler tutuklaniyor. Yargi tarihimizde cürm ü meşhud da bile yargılama sonucu beklendi" içerikli mesajı paylaştığı,

- 12/9/2015 tarihinde "Firavunlar hep tehdit mi eder? Hep kendilerine tuzak, hile ve oyun yapıldığını mı söylerler. Kitleye, hitap" içerikli mesajı paylaştığı,

- 13/9/2015 tarihinde "Vatan: Hakimlere mahkumiyet karari olmadan tutuklamalar dolu dizgin devam ediyor ..." içerikli mesajı ve haberin linkini paylaştığı,

- F.M. isimli kişinin paylaştığı "Kim temiz, kim kirli ... Cevabı çok basit. İpek ailesi ve Boydaklar Türkiye vergi rekortmeni. Bir de havuzcu işadamlarınıza ve Rıza'ya bakın." şeklindeki mesajı retweet ettiği,

- B.B. isimli kişinin "Markalarımız, İstikbal Bellona ve Boydak Holding yılın en itibarlı markaları seçiminde yerlerini almışlardır. Mutlu ve Gururluyum." şeklindeki mesajı retweet ettiği,

- "Cürümlerin en haram olduğu haram ay zilhiccede müstekbirlerin zulüm lerini gördükçe İndila gibi göklere ah et" içerikli mesajı paylaştığı belirtilmiştir.

24. Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesi 25/4/2018 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2018/112 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.

25. Bu arada Başsavcılık başvurucu hakkında daha önce yürütülen soruşturma kapsamında başvurucudan elde edilen ve incelenmesi için ilgili kuruma gönderilen dijital materyallere ilişkin 22/11/2017 tarihli inceleme raporunun gelmesi üzerine başvurucu hakkında yeni bir soruşturma başlatmış ve 18/4/2018 tarihli iddianame ile başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde (daha önceki dava ile birleştirilmek üzere) kamu davası açmıştır. Söz konusu iddianamede başvurucuya yöneltilen suçlamaya ilişkin olgular özetle şöyledir:

i. Dijital verilere ilişkin inceleme raporuna göre başvurucuya ait cep telefonu üzerinde yapılan incelemede cep telefonu veri tabanı bölümünde FETÖ/PDY mensuplarınca kullanıldığı tespit edilen ByLock isimli programa ait olan verilerin bulunduğu,

ii. Mikro CD kart üzerinde yapılan incelemede "Document" isimli dosyada "Dua Mecmuasi Mealli-1.pdf" ismi ile kaydedilen FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen'e ait yazının,"thumbnails" isimli dosyada ise Fetullah Gülen'e ait "Bir Kırık Dilekçe" isimli videoların ve yazılı dokümanların bulunduğunun tespit edildiği belirtilmiştir.

26. Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesi söz konusu iddianame ile açılan davayı 25/4/2018 tarihinde yaptığı tensip incelemesi sonunda Mahkemenin E.2018/112 sayılı dosyası üzerinden yürütülen dava ile birleştirilmesine karar vermiş ve yargılamaya Mahkemenin E.2018/112 sayılı dosyası üzerinden devam olunmuştur.

27. Mahkeme 27/6/2018 tarihinde yaptığı ilk duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucunun savunmasının ilgili kısımları şöyledir:

" ... benim paylaştığım twitter mesajlarına ilişkin müfettişe beyanda bulunmuştum, buna ilişkin hakkımda Fetö soruşturmasına yer olmadığına karar verilmişken 4 ay sonra hakkımda soruşturma başlatıldı, 4483 sayılı kanunda hüküm bellidir, mülki amirler için müşterek karaname ile atananlar hakkında ilgili bakan ya da başbakanın izni gerekmektedir, buna ilişkin bir izin alınmamıştır, Savcılığın hakkımda yapmış olduğu hiçbir araştırma yoktur, savcılığın delilleri benim hakkımda daha önce idare tarafından yapılmış olan soruşturmaya ilişkin belgelerdir, CMK açıktır, bu yönde bir karar verilmişse yeniden yargılama yapılmaması gerekmektedir, bu yönde ara karar alınması gerekmektedir, bu tweetler bana ait değildir, bu tweetler başkasına ait tweetlerdir, ben sadece bunları reetweet yaptım ...

Benim telefonum Sinop'ta tatildeyken denize düştü, Mersin'deyken tamirata götürdüm, buna hiçbir şey yapılamaz dediler, böyle bir telefon kullanılamaz haldeyken iki yıl sonra Bylock tespiti yapılmasını anlamış değilim .."

28. Mahkeme duruşma sonunda başvurucuya ait ByLock bulgularının olduğu belirtilen içerik çıkarma raporundaki cep telefonunda 1/3/2014 ile 31/3/2016 tarihleri arasında hangi GSM hatlarının kullanıldığının tespit edilmesi, söz konusu hatlara ilişkin ByLock tespiti bulunup bulunmadığı hususunda araştırma yapılması ve HTS kayıtlarının gönderilmesi amacıyla ilgili kurumlara müzekkereler yazılmasına karar vermiştir.

29. Mahkeme duruşma sonunda başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca başvurucu hakkında yurt dışına çıkamama ve konutu terk etmeme şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına da karar vermiştir.

30. Mahkeme 26/10/2018 tarihli duruşmada gelen müzekkere cevaplarını okumuş ve başvurucudan savunmasını sormuştur. Bu bağlamda başvurucunun savunmasının ilgili kısmı şöyledir:

"... hakkımda bylock olmadığına dair BTK kayıtları gelmiştir, yine Kimse Yok Mu derneğine 5 er TL'den olmak üzere 10 TL'den bahsedilmiştir, hatlar bana aittir ancak kullanan kayın babam ve kayın validemdir, faturasını kendileri ödemektedir, bağış yaptılarsa onların bileceği bir iştir, benimle bir alakası yoktur, benim bu yapıyla uzaktan yakından bir alakam bulunmamaktadır, twitter de belki sert paylaşımlar yapmış olabilirim, bunların örgüt üyeliğiyle alakası yoktur, başka gazetecilerin paylaştığı tweetlerdir, amacım bu şekilde düşünen kişiler de vardır diye farkındalık yaratmaktır, amacım örgüt propagandası yapmak veya örgütü desteklemek değildir, başkalarının tweetlerini retweet yapmışımdır, MASAK raporunda da birşey yoktur, Bank Asyam bulunmamaktadır, örgütle herhangi bir bağlantım bulunmamıştır, ben bu nedenle üzerime atılı hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum ..."

31. Savcılık 6/12/2018 duruşmada esas hakkındaki mütalaasını sunmuştur. Savcılığın mütalaasının ilgili kısmı şöyledir:

"... Sanık [E.S.K.nın] Mersin vali yardımcısı iken 672 Sayılı KHK ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatlı ve iltasklı olması gerekçesiyle meslekten ihraç edildiği, sanığın Facebook ve Twitter isimli sosyal paylaşım sitelerindeki hesaplarından yaptığı paylaşımların FETÖ/PDY silahlı terör örgütü'nü övücü, sahiplenici ve destekler mahiyette olduğu, sanığın ikametinde yapılan aramada örgüt elebaşına ait vaaz ve sohbet videoları içeren CD'lerin ele geçirildiği, yine ele geçirilen bu CD'ler içerisinde örgüt elebaşısına ait şiirler, örgüte ait Sızıntı isimli derginin yazıları ve örgüte ait Kimse Yok Mu Derneği'nin faaliyetlerine ilişkin yazılar bulunduğu, sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan haklarında adli işlem yapılan şahıslarla irtibatının bulunduğu, sanığın örgüte ait Kimse Yok Mu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'ne 2011 yılında SMS ile iki kez 5 TL'lik bağışta bulunduğu, sanığın çocuklarını örgüte ait okula gönderdiği ve yine sanığın örgütün yayın ve propaganda aracı olan Zaman Gazetesi'ne aboneliğinin bulunduğu, sanığın telefonunda yapılan incelemede sanığın münhasıran FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarınca gizli iletişimde kullanılan Bylock isimli kriptolu konuşma ve mesajlaşma programını yüklediğinin anlaşıldığı, yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya evrakı kapsamında sanığın FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu işlediği, sanığın eylemlerinin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk arz ettiği ve bu bağlamda üzerine atılı suçun unsurlarının oluştuğu, sanığın Bylock programını kullanmadığına ilişkin savunmasının, dosya kapsamında bulunan dijital materyal inceleme sonucu nazara alındığında makul olarak değerlendirilemeyeceği anlaşılmakla; sanığın eylemine uyan TCK'nın 314/2; 3713 Sayılı Yasa'nın 5/1; TCK'nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur ..."

32. Mahkeme 6/12/2018 tarihli duruşmada başvurucunun beraatine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"... Sanığın, Mersin vali yardımcısı iken 672 Sayılı KHK ile FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile irtibatlı ve iltasklı olması gerekçesiyle meslekten ihraç edildiği,

Sanığın, Facebook ve Twitter isimli sosyal paylaşım sitelerindeki hesaplarından FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü'nü övücü, sahiplenici ve destekler mahiyette paylaşımlar yaptığı,

Sanığın ikametinde yapılan aramada, örgüt elebaşına ait vaaz ve sohbet videoları içeren CD'lerin ele geçirildiği, ele geçirilen bu CD'ler içerisinde örgüt elebaşısına ait şiirler, örgüte ait Sızıntı isimli derginin yazıları ve örgüte ait Kimse Yok Mu Derneği'nin faaliyetlerine ilişkin yazılar bulunduğu,

Sanığın, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan haklarında adli işlem yapılan şahıslarla irtibatının bulunduğu,

Sanığın, telefonunda yapılan incelemede sanığın münhasıran FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca gizli iletişimde kullanılan Bylock isimli kriptolu konuşma ve mesajlaşma programını yüklemediği, bu hususun Adana İl Emniyet Müdürlüğünün 25/10/2018 tarihli müzekkere içeriği ile sabit olduğu anlaşılmıştır.

Sanığın üzerine atılı suçlama, Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçlamasıdır.

Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.

... nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında, örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarla irtibatlı olduğu anlaşılan ve fakat örgütün nihai amacını bildiği, örgütle organik bir bağ kurarak hiyerarşisine dahil olduğu yönünde herhangi bir delil bulunmayan;

Sanık [E.S.K.nın] evinde yapılan aramada örgüt elebaşı Fethullah Gülen ait video ve ses kayıtlarının ele geçirildiği bu hususun dosya içerisinde mevcut arama el koyma tutanağı ile sabit olduğu, sanığın sosyal medya hesaplarından örgüt elebaşı Fethullah Gülen'i övücü paylaşımlarda bulunduğu, bu hususun dosya içerisinde mevcut olan sosyal medya araştırma tutanağı ile sabit olduğu, sanığın örgütün gizli yazışma programı olan Bylock isimli programı kullanmadığının sabit olduğu, bu hususun da Adana İl Emniyet Müdürlüğünün 25/10/2018 tarihli müzekkere içeriği ile sabit olduğu, dosyadaki deliller bir bütün olarak incelendiğinde, sanığın Fetö'ye ciddi bir sempati duyduğunu gösterdiği, fakat sempatinin örgüt üyeliği suçunun oluşumu için yeterli olamayacağı, sanığın örgütün hiyerarşik yapısı içerisinde süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerde bulunduğuna dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı ... müsnet suçun sanık tarafından işlendiğinin şüphede kaldığı, yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı anlaşılmakla, müsnet suçtan sanık hakkında beraat kararı vermek gerekmiş[tir.]"

33. Savcılık ve başvurucu kararı istinaf etmişlerdir. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi (E.2019/285) 14/7/2020 tarihinde istinaf talebini esastan reddetmiştir.

34. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz aşamasında Yargıtay'da derdesttir.

35. UYAP'tan yapılan incelemede başvurucunun 21/6/2018 havale tarihli dilekçe ile Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi üzerine uygulanan haksız gözaltı kararı nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararlarının tazmini için Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesinde açtığı davanın (E.2019/83) başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçundan Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesince (E.2018/112) yapılan yargılama sonunda verilen beraat kararının henüz kesinleşmediği gerekçesiyle reddedildiği ve başvurucunun istinaf talebinin İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesi tarafından (E.2019/1984) 14/10/2020 tarihinde reddedildiği ve dosyanın temyiz aşamasında Yargıtay'da derdest olduğu anlaşılmıştır.

36. Yine UYAP'tan yapılan incelemede -26/6/2018 tarihli davanın açıklanmasına ilişkin dilekçeye göre- başvurucunun tutukluluğunun infaz edildiği Menemen T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu sırada bir kısım talebiyle ilgili dilekçelerinin muhataplarınca herhangi bir işlem yapılmadan sonuçsuz bırakılması nedeniyle meydana geldiğini iddia ettiği hak ihlalleri dolayısıyla uğradığı maddi ve manevi zararlarının tazmini için Mersin 6. Ağır Ceza Mahkemesinde açtığı davanın (E.2018/447) -Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunun beklenmesi nedeniyle- derdest olduğu görülmektedir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Kanun Hükümleri

37. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "Kovuşturma ve Yargılama" kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:

"Devlet memurlarının görevleri ile ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması ve haklarında dava açılması özel hükümlere tabidir."

38. 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunun amacı, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemektir."

39. 4483 sayılı Kanun'un "İzin vermeye yetkili merciler" kenar başlıklı 3. maddesinin 6/12/2019 tarihli ve 7196 sayılı Kanun'un 51. maddesi ile değiştirilen ilgili kısımları şöyledir:

" Soruşturma izni yetkisi

...

b) İlde ve merkez ilçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kaymakamlar hakkında vali

...

Yokluklarında ise vekilleri tarafından bizzat kullanılır."

40. 4483 sayılı Kanun'un "Hazırlık soruşturmasını yapacak merciler" kenar başlıklı 12. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılır. Ancak Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, Bakan yardımcıları ve valiler ile ilgili olarak yapılacak olan hazırlık soruşturması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili, kaymakamlar ile ilgili hazırlık soruşturması ise il Cumhuriyet başsavcısı veya başsavcıvekili tarafından yapılır."

41. 4483 sayılı Kanun'un "Yetkili ve görevli mahkeme" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Davaya bakmaya yetkili ve görevli mahkeme, genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemedir. Ancak Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, Bakan yardımcıları ve valiler için yetkili ve görevli mahkeme Yargıtayın ilgili ceza dairesi, kaymakamlar için ise il ağır ceza mahkemesidir."

42. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tanımlar" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Bu Kanunun uygulanmasında;

...

j) Suçüstü:

1. İşlenmekte olan suçu,

2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,

3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu,

...

İfade eder."

43. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

 (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

 (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),

..."

44. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

 (2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."

45. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,

...

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."

46. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."

47. 5271 sayılı Kanun'un 150. maddesi şöyledir:

"(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.

 (2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.

 (3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.

 (4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

48. 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar başlıklı 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili bölümü ile (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:

"(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:

a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),

...

 (3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz."

 (4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir."

49. 5271 sayılı Kanun'un "Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri" kenar başlıklı 161. maddesinin (5) fıkrası şöyledir:

"Kanun tarafından kendilerine verilen veya kanun dairesinde kendilerinden istenen adliye ile ilgili görev veya işlerde kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kamu görevlileri ile Cumhuriyet savcılarının sözlü veya yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kolluk âmir ve memurları hakkında Cumhuriyet savcılarınca doğrudan doğruya soruşturma yapılır. Vali ve kaymakamlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri, en üst dereceli kolluk amirleri hakkında ise, hâkimlerin görevlerinden dolayı tâbi oldukları yargılama usulü uygulanır."

50. 5271 sayılı Kanun'un "Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri" kenar başlıklı 161. maddesinin (6) numaralı fıkrasının 1/2/2018 tarihli ve 7072 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun'un 8. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki ve sonraki hali sırayla şöyledir:

"Ağır cezayı gerektiren suçüstü hâllerinde, bu Kanunun hükümleri uygulanmak koşuluyla, vali ve kaymakamların kişisel suçlarından dolayı haklarında genel hükümlere göre soruşturma yapılması kaymakamların mensup oldukları il ve valilerin bulundukları ile en yakın il Cumhuriyet başsavcısına aittir. Bu suçlarda kovuşturma yapmaya, soruşturmanın yapıldığı yerin görevli mahkemesi yetkilidir."

"Vali ve kaymakamların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma yapma yetkisi, ilgilinin görev yaptığı yerin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığı ve aynı yer ağır ceza mahkemesine aittir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yapılır."

51. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."

52. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör tanımı" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."

53.3713 sayılı Kanun'un "Terör suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:

"Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.

Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."

54.3713 sayılı Kanun'un "Terör suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."

55. 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un "Sulh ceza hâkimliği" kenar başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları incelemek amacıyla sulh ceza hâkimliği kurulmuştur."

56. 5235 sayılı Kanun'un "Ağır ceza mahkemesinin görevi" kenar başlıklı 12. maddesinin birinci cümlesi şöyledir:

"Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m. 250/1 ve 2), resmî belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflâs (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç) ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir."

57. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı 1. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

"Bu kanun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsar."

58. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliklerinin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:

" (1) İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır:

1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak,

...

Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır."

59. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:

"Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerin kanun, tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu gerekçesiyle bu işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren on beş gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet yoluyla infaz hâkimliğine başvurulabilir.

Şikâyet, dilekçe ile doğrudan doğruya infaz hâkimliğine yapılabileceği gibi; Cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürlüğü aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz hâkimliği dışında yapılan başvurular hemen ve en geç üç gün içinde infaz hâkimliğine gönderilir. Sözlü yapılan şikâyet, tutanağa bağlanır ve bir sureti başvurana verilir.

...

Şikâyet yoluna başvurulması, yapılan işlem veya faaliyetin yerine getirilmesini durdurmaz. Ancak, infaz hâkimi giderilmesi güç veya imkânsız sonuçların doğması ve işlem veya faaliyetin açıkça hukuka aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda işlem veya faaliyetin ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir."

60. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:

"... Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.

İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir."

B. Yargıtay Kararları

61. İlgili Yargıtay kararları için bkz. Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 45-48.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

62. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

63. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak -UYAP üzerinden temin edilen ve sunduğu belgelerden- geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan, bireysel başvuru tarihi itibarıyla tutuklu olarak ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Gözaltının Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

64. Başvurucu; somut ve inandırıcı bir delil olmadığı hâlde hukuka aykırı olarak yakalanıp gözaltına alındığını, 5271 sayılı Kanun'da gözaltı süresinin dört günü geçemeyeceği yönünde düzenleme bulunmasına rağmen dört gün gözaltında tutulduğunu, hakkında uygulanan gözaltı tedbirinin ölçüsüz ve keyfî olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

65. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin özel bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bakanlık görüşünde genel olarak başvurucunun Karşıyaka ve Mersin Ağır Ceza Mahkemelerinde koruma tedbirleri nedeniyle uğradığı zararların tazmini amacıyla açtığı davaların derdest olması dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği, ayrıca başvurucunun söz konusu davalara ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir şekilde bilgi vermediği, bu bağlamda başvurucunun bireysel başvurunun sonucunu etkileyecek bir konuda bilgi verme yükümlülüğünü yerine getirmediği, dolayısıyla başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle reddedilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.

66. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur. Başvurucu ayrıca açılan tazminat davalarının tutuklamanın hukuka aykırılığını tespit etmeyeceğini, dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi veya başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle başvurunun reddine karar verilmesi yönündeki Bakanlık görüşüne katılmadığını ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

67. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

69. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

70. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl davanın sonuçlanmadığı durumlarda dahi -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 92-100).

71. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

72. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

73. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın ve gerekçesiz bir kararla tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında tutuklama nedenlerinin bulunduğunun somut gerekçelerle açıklanmadığını, kaçma şüphesinin olmadığını, tüm bu nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu sosyal medya paylaşımlarının suçlama konusu yapılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini de belirtmiştir.

74. Başvurucu ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmiştir. Başvurucuya göre tutuklanmasına karar verildiği tarihte kaymakam olması dolayısıyla hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılabilmesi için 4483 sayılı Kanun'a ve 5271 sayılı Kanun'a göre gerekli özel şartlar oluşmadan soruşturma yürütülmüş, yetkisiz ve görevsiz mercilerce hukuka aykırı olarak tutuklanmıştır.

75. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin özel bir açıklamaya yer verilmemiştir. Ancak tutukluluk süresinin makul olmadığı şikâyeti bağlamında görüş belirtilmesi kapsamında değerlendirme yapılırken tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ve başvurucunun tutuklanması için kuvvetli suç belirtisinin bulunduğu belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde genel olarak başvurucunun koruma tedbirleri nedeniyle açılan tazminat davalarının derdest olması dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği, ayrıca bu davalara ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir şekilde bilgi verilmediğinden başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle reddedilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.

76. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur. Başvurucu ayrıca başvurunun reddine karar verilmesi yönündeki Bakanlık görüşüne katılmadığını ifade etmiştir.

b. Değerlendirme

77. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

78.Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

79. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özünün tutuklanmasının hukuki olmadığına yönelik olduğu anlaşılmakla anılan şikâyetlerin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Uygulanabilirlik Yönünden

80. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Savaş, seferberlik ... veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."

81. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).

82. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).

83. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).

ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 (1) Genel İlkeler

84. Genel ilkeler için bkz. Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

85. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.

86. Diğer taraftan başvurucu, bir kaymakam olarak mesleğinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmektedir. 4483 sayılı Kanun'un 1. maddesinde anılan Kanun'un amacı, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin vazifeleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemek olarak ifade edilmiş; 3. maddesinin (b) numaralı fıkrasında da kaymakamlar hakkında görev sebebiyle işlendiği ileri sürülen bir suç sebebiyle hangi makamın izin vereceğine ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Aynı Kanun'un 12. ve 13. maddelerinde kaymakamların görev sebebiyle işlediği iddia edilen suçlarda yetkili soruşturma merciinin il Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcı vekili olduğu, yargılama merciinin ise il ağır ceza mahkemesi olduğu belirtilmiştir.

87. 5271 sayılı Kanun'un 161. maddesinin (6) numaralı fıkrasında ise kaymakamların kişisel suçları hakkında genel hükümlerin uygulanacağı, soruşturma ve kovuşturma yapma yetkisinin kaymakamın görev yaptığı yere bağlı olan bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığı ile aynı yer ağır ceza mahkemesine ait olduğu, ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturmanın genel hükümlere göre yapılacağı belirtilmiştir.

88. Esasen tutuklamanın hukukiliği bağlamında önemli olan husus kanundan kaynaklanan bir tutuklama engelinin veya tutuklama için özel bir izin mekanizmasının bulunup bulunmadığıdır. Bu kapsamda kaymakamlar ile ilgili olarak kişisel suçları yönünden soruşturma ve yargılamayı yürütecek mercilerle alakalı bir düzenleme mevcut ise de bu suçlar bakımından soruşturma yapılması veya tutuklama tedbirine başvurulması için idari bir makamdan izin alınması söz konusu değildir. Başvurucuya isnat edilen terör örgütü üyesi olma suçunun kişisel suç olduğunda da bir kuşku bulunmamaktadır (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Alparslan Altan, [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 123; bkz. § 53). Buna göre ağır cezalık suçüstü hâli olmasa da kişisel suçları yönünden kaymakamların tutuklanmasının önünde kanuni bir engel bulunmamaktadır.

89. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kaymakam olması nedeniyle Anayasa veya 4483 sayılı Kanun'dan kaynaklanan güvenceler uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

90. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

91. Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında, İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 18/7/2016 tarihli görevden uzaklaştırma yazısından bahsedilerek başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna genel olarak değinilmiş, başkaca bir açıklamaya yer verilmemiştir (bkz. § 15).

92. Başsavcılık 23/3/2018 tarihli iddianamede; başvurucunun kamu görevinden çıkarıldığını, ikametgâhında yapılan aramada ele geçirilen dijital materyallerde FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen'e ait birçok video ile sesli ve yazılı içerik tespit edildiğini, örgütle bağlantılı Kimse Yok Mu Derneğine mesaj göndermek suretiyle iki seferde toplam 10 TL bağışta bulunduğunu, dört çocuğunun da FETÖ/PDY'ye müzahir okullarda okuduğunu, Zaman gazetesine abone olduğunu, sosyal meyda paylaşımlarında FETÖ/PDY güdümünde faaliyet gösteren şahıs ve kurumlar ile örgütü sahiplenici, övücü ve destekler nitelikte paylaşımlar yaptığını ileri sürmüştür. Savcılık 18/4/2018 tarihli iddianamede ise başvurucuya ait cep telefonu üzerinde yapılan incelemede cep telefonu veri tabanında FETÖ/PDY mensuplarınca kullanıldığı tespit edilen ByLock isimli programa ait olan verilerin bulunduğunu, cep telefonuna ait mikro CD kart üzerinde yapılan incelemede de Fetullah Gülen'e ait videoların ve yazılı dokümanların bulunduğunun tespit edildiğini ileri sürmüştür (bkz. §§ 24, 26).

93. Bu bağlamda başvurucunun ikametgâhında yapılan aramada ele geçirilen dijital materyallerde yer aldığı tespit edilen FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen'e ait birçok video, sesli ve yazılı içerik ile başvurucunun sosyal medya paylaşımlarında FETÖ/PDY güdümünde faaliyet gösteren şahıs ve kurumlar ile örgütü sahiplenici, övücü ve destekler nitelikte paylaşımlar yaptığı görülmektedir.

94. Bu kapsamda öncelikle başvurucu söz konusu CD içeriklerine ilişkin olarak herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Başvurucu; görevi gereği birçok yazılı ve görsel dokümanı sakladığını, Fetullah Gülen'e ait söz konusu dokümanların da bu kapsamda sakladığı belgelerden olduğunu savunmuştur.

95. Başvurucunun ikametgâhında yapılan aramada FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen'e ait birçok (27 adet CD'de) video ile sesli ve yazılı içerik ele geçirilmiştir. Söz konusu dijital materyallerin içeriklerinde daha çok örgüte katılımı teşvik etme ve örgüt içi motivasyonu yüksek tutmak amacıyla örgüt mensuplarınca bulundurulan dökümanlar olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla söz konusu içeriklerin sayısı ve niteliği dikkate alındığında tesadüfen elde edildiğini ve rastgele saklandığını söylemek oldukça zordur.

96. Öte yandan Savcılık başvurucunun örgütü ve örgütle bağlantılı olan özel kuruluşlar ile faaliyetlerini öven, tasdikleyen sosyal medya mesajlarının bulunduğunu iddia etmiştir. Savcılık söz konusu sosyal medya mesajları nedeniyle başvurucu hakkında idari bir soruşturma yapıldığını ve başvurucunun kınama cezası ile cezalandırıldığını ileri sürmüş ve buna ilişkin bilgilere iddianamede yer vermiştir. Savcılık başvurucunun paylaştığı belirtilen sosyal medya mesajlarına ise iddianame ekinde yer vermiştir (ayrıntılar için bkz. § 25).

97. Başvurucu anılan mesajların kendisi tarafından paylaşılmadığını ileri sürmemiştir. Bu bağlamda kaymakam ve vali yardımcısı olarak görev yapan bir mülki idare amirinin özellikle örgütün kriminalize olduğunun anlaşılmaya başlandığı ve kamu kurumlarının örgüte karşı mücadele başlattığı bir süreçte (2015 yılında) sosyal medyada örgüt ile bağlantılı olduğu belirtilen kişi ve kurumlarla ilgili mesajlar paylaşması, bir kısım mesajı retweet etmek suretiyle kendi hesabından duyurması dolayısıyla örgütü sahiplenmesinin -başvurucunun yürüttüğü kamu görevi ve konumu dikkate alındığında- söz konusu örgüt ile bağlantısız bir şekilde salt kişisel bir davranış olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir.

98. Anayasa Mahkemesi bir çok kararında kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış olmasının mutlaka gerekli olmadığını zira tutukluluğun amacının, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmek olduğunu, buna göre suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerektiğini belirtmiştir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 73; Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4 /12/ 2013, § 71).

99. Dolayısıyla soruşturma makamlarınca başvurucunun ikametgâhında yapılan aramada ele geçirilen FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen'e ait video ile sesli ve yazılı çok sayıdaki materyalin ve özellikle başvurucunun konumu ve paylaşılan mesajların tarihi de dikkate alındığında örgütü, örgütle bağlantılı olan özel kuruluşları, faaliyetlerini öven, tasdikleyen sosyal medya mesajlarının -ilk derece mahkemesince mahkumiyet için yeterli görülmese de- somut olayın koşullarında tutuklamanın hukukiliği bağlamında FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.

100. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir.

101. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).

102. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. §§ 49, 50) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2), § 148).

103. Somut olayda Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin olarak kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına, delillerin tam olarak toplanmamış olmasına ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında yer almasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 15).

104. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.

105. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).

106. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).

107. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 15) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

108. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

109. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) bu hakka dair yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

3. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

110. Başvurucu; tahliye taleplerinin ve itirazlarının -tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve yeterli gerekçe olmadan reddedildiğini belirterek tutukluluğun makul süreyi aştığını, dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

111. Bakanlık görüşünde genel olarak başvurucunun koruma tedbirleri nedeniyle uğradığı zararların tazmini amacıyla açtığı davaların derdest olması dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği, ayrıca başvurucunun söz konusu davalara ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir şekilde bilgi vermemesi dolayısıyla başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle reddedilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde ayrıca -Anayasa Mahkemesince esastan inceleme yapılması durumunda- somut olayda tutukluluğun devamı için gerekli olan kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, tutukluluğun devamına ilişkin kararların ilgili ve yeterli gerekçe içerdiği ve davanın karmaşıklığı da gözönüne alındığında tutukluluk süresinin makul olduğu ileri sürülerek başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.

112. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevabında başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur. Başvurucu ayrıca Bakanlık görüşüne katılmadığını ifade etmiştir.

b. Değerlendirme

113. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).

114. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu belirtmektedir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).

115. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan hak arama yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.

116. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

4. Resen Yapılan Tutukluluk İncelemelerinin Süresinde Yapılmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

117. Başvurucu, tutukluluk incelemelerinin en geç otuz gün içinde yapılması gerekmesine karşın otuz gün geçtikten sonra ve Savcılıktan mütalaa alınmaksızın yapıldığını belirterek bu durumun silahların eşitliği ilkesine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

118. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.

b. Değerlendirme

119. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca, hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktadır. Burada belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç isnadıyla hürriyetinden yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin yanı sıra tutuklama, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına karşı yapılan itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir güvencedir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).

120. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi durumunda, hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı kapsamında bir değerlendirme yapılmadığından bu incelemeler Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamına dâhil değildir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No: 2013/6160, 2/12/2015 § 24).

121. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun gözden geçirilmesi yönünden resen yapılan bu incelemeler Anayasa'nın 19. maddesinin kapsamına dâhil olmadığından başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

5. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmadan Yapıldığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

122. Başvurucu; tutukluluğa yaptığı itirazın duruşma yapılmaksızın incelendiğini, uzun süre hâkim önüne çıkamadığını belirterek bu durumun silahların eşitliği ilkesine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

123. Bakanlık görüşünde, KHK ile getirilen düzenlemeler doğrultusunda tutukluluk durumunun dosya üzerinden değerlendirilebilecek suçlardan olduğu gözetildiğinde yapılan tutukluluk değerlendirmelerinin kanuni çerçeve içinde gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Bakanlık ayrıca Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararlarına atıf yapmak suretiyle başvurucunun mahkeme önüne çıkarak tutukluluk hâline dair itirazlarını doğrudan dile getirme imkânı bulduğu ve bu aşamada mevcut başvuru hakkında verilecek herhangi bir kararın başvurucunun serbest bırakılmasını sağlamayacağı belirtilerek tazminat davasının etkili bir yol olduğu ileri sürülmüştür.

124. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.

b. Değerlendirme

125. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."

126. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.

127. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

128. Anayasa Mahkemesi Salih Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018) kararında olağanüstü hal döneminde tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak verilecek bir ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacağını ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş, bu durumda yalnızca kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır.

129. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu tür ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.

130. Somut olayda başvurucu 22/7/2016 tarihinde tutuklandıktan sonra -1 yıl 11 ay 5 gün sonra- 27/6/2018 tarihinde mahkeme önüne çıkmış ve tutukluluğa yönelik itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur. Dolayısıyla somut başvuru yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.

131. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası ile ilgili olarak olağan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

6. Sulh Ceza Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

132. Başvurucu; tutuklama kararını ve tutukluluğa itirazın reddi kararını veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız, tarafsız ve etkili bir başvuru mercii olmadığını, çalışma sistemi nedeniyle itirazların üst dereceli bir mahkeme tarafından incelenmesi imkânının olmadığını, bu nedenle tutuklamaya karşı etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

133. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.

b. Değerlendirme

134. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (diğerleri arasından bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri , §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).

135. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

136. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

7. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

137. Başvurucu; soruşturma dosyasına ilişkin kısıtlama kararı nedeniyle hakkındaki iddiaların tamamına vâkıf olamadığını ve suçlama hakkında yeterince bilgilendirilmediğini, bu nedenle tutuklamaya karşı etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

138. Bakanlık görüşünde; hakkındaki suçlamalar ayrıntılı bir şekilde anlatılarakbaşvurucuya savunma yapma imkânı verildiği, başvurucuya tutuklanmasına temel teşkil eden iddiaların somutlaştırılarak sorulduğu, başvurucunun bu iddialarla ilgili savunmasını yaptığı ileri sürülmüştür. Bakanlığa göre başvurucu, bu delilleri yeterince değerlendirerek bunlara karşı etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânını kullanmıştır. Bakanlık, bu nedenlerle şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

139. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.

b. Değerlendirme

140. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve diğerleri, §§ 168-176; Hidayet Karaca, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 248-257).

141. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı görülmektedir.

142. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

143. Başvurucu; ikametgâhında yapılan arama esnasında görevlilerin rencide edici davranışlarına maruz kaldığını, yeterli havalandırma bulunmayan bir ortamda çok sayıda kişiyle birlikte gözaltında tutulduğunu, bu sürede kendisine yeterli beslenme imkânı verilmediğini, ters kelepçe takılarak adliyeye getirildiğini ve uzun bir süre adliyede bu şekilde bekletildiğini, ceza infaz kurumunda insani olmayan koşullarda, aşırı kalabalık koğuşlarda kaldığını, sürekli koğuş değişikliği yapıldığını,sigara içilen ve farklı suç türlerinden kişilerin bulunduğu koğuşa konulduğunu, fizik tedavi alması gerektiğini ancak ceza infaz kurumu idaresinin kendisini tedaviye göndermediğini, spor ve iyileştirme faaliyetlerinin kısıtlandığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

144. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.

2. Değerlendirme

145. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 17. maddesi çerçevesindeki kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekir.

146. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

147. Somut olayda arama esnasında veya gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına ilişkin olarak başvurucu, genel olarak arama işlemi yapılırken rencide edici bir tutumla karşı karşıya kaldığını ve yine gözaltında iken kamu görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması gerekmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Hasan Altan (2), § 249).

148. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin şikâyetler yönünden ise 4675 sayılı Kanun uyarınca (bkz. ulusal hukuk §§ 57-60) başvurucunun iddialarını iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, § 30). Başvurucunun şikâyetleri dikkate alındığında mevcut başvuru yollarının ulaşılabilir, şikâyetleri açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep bulunmadığından başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir durumun da olmadığı görülmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Didem Tütenk, B. No: 2013/7525, 10/6/2015, §§ 40, 41).

149. Başvurucu başvuru formunda şikâyete konu ettiği söz konusu uygulamalarla ilgili olarak başvuru yollarını tükettiğine dair anlaşılabilir ve denetlemeye elverişli bir açıklama yapmamıştır. Başvurucu şikâyetine konu uygulamalar ve varsa yaptığı başvuruları incelenebilir seviyede ortaya koymamıştır. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini ve varsa bu konudaki kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere ileterek hak ihlali iddialarını ilk olarak bu makamların değerlendirmesini ve çözüme kavuşturmasını beklemeden, doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

150. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal hak arama yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Eğitim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

151. Başvurucu, ceza infaz kurumunda tutuklu bulunduğu sırada kurumda yapılan bazı sınavlara girmesine izin verilmemesi nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

152. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.

2. Değerlendirme

153. 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (3),48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda; kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

154. Başvurucu; Anayasa Mahkemesine sunduğu bireysel başvuru formu ve eklerinde, öğrenci statüsünün bulunup bulunmadığını ya da herhangi bir eğitim ve öğrenim hayatının olup olmadığını, hangi sınavlara giremediğini, merkezî sınavlar ile öğretim kurumları veya kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan ya da yaptırılan sınavlara girme şartlarını taşıyıp taşımadığını açıklamamış ve bu hususlarda herhangi bir bilgilendirmede bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucu, ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma, temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Başvurucunun iddialarına delil olarak ileri sürdüğü hususların ihlal iddiasının doğruluğunu destekleyecek ve ortaya koyacak nitelik ve yeterlilikte olmadığı gözönüne alındığında söz konusu iddianın temellendirilmemiş şikâyet kapsamında kabul edilmesi gerekmektedir.

155. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

E. Diğer İhlal iddiaları

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

156. Başvurucu, ceza infaz kurumunda; ziyaretçi sayısının, gün ve saatlerinin, açık görüş hakkının, fotoğraf çekiminin ve gönderiminin sınırlandırılması, görevli ve yetkili olmayan merci tarafından yasal şartları oluşmadan arama yapılması, elkoyma kararında yer almayan bazı elektronik eşyalarına usulüne uyulmadan el konulması, meslekten çıkarma kararının Resmî Gazete'de yayımlanarak isminin teşhir edilmesi nedenleriyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının; telefonla görüşme hakkının kısıtlanması nedeniyle haberleşme hürriyetinin; maaşının kesilmesi vemal varlığına el konulması nedeniyle mülkiyet hakkının; ceza infaz kurumunda sayım esnasında takke takmasına, tespih çekmesine ve Kur'an okumasına izin verilmemesi nedenleriyle din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

157. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.

2. Değerlendirme

158. Bireysel başvuruda; kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, §§ 19, 20).

159. Somut olayda başvurucu, söz konusu ihlal iddialarını somut olgularla yeterince açıklamadan ve Anayasa maddeleri ile ilişkilendirmeden soyut olarak ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu söz konusu kısıtlamaların kendisi hakkında ne şekilde uygulandığını ve anılan hususlara dair varsa başvuru yollarını tüketip tüketmediğini sistemli, anlaşılabilir seviyede ve denetime elverişli olacak şekilde açıklamamıştır. Başvurucu söz konusu iddialarını sistemsiz ve oldukça karmaşık şekilde dile getirmiştir.

160.Dolayısıyla somut olayda başvurucu, ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma ve temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Sonuç olarak başvurucu tarafından bu kısımda ileri sürülen iddiaların oldukça karmaşık olarak soyut şekilde dile getirildiği ve şikâyetlerin temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.

161. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

C.1. Gözaltına almanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Resen yapılan tutukluluk incelemelerinin süresinde yapılmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

6. Sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

7. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

8. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

9.Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

10. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, haberleşme hürriyetinin, mülkiyet hakkının, din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 19/11/2020tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(E.S.K. [2.B.], B. No: 2017/20801, 19/11/2020, § …)
   
Başvuru Adı E.S.K.
Başvuru No 2017/20801
Başvuru Tarihi 6/4/2017
Karar Tarihi 19/11/2020
Birleşen Başvurular 2017/30536, 2017/35954, 2018/6174, 2018/5300, 2018/7914, 2018/11773, 2018/4802, 2018/1182, 2018/2684, 2018/5663

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin süresinde yapılmaması, uzun süre hâkim önüne çıkarılmama, tutuklama kararını veren mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; gözaltı ve tutukluluk süreçlerindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının; ceza infaz kurumunda tutuklu bulunulduğu sırada kurumda yapılan bazı sınavlara girmeye izin verilmemesi nedeniyle eğitim hakkının; ceza infaz kurumunda ziyaretçi sayısının, gün ve saatlerinin, açık görüş hakkının, fotoğraf çekiminin ve gönderiminin sınırlandırılması, görevli ve yetkili olmayan merci tarafından yasal şartları oluşmadan arama yapılması, elkoyma kararında yer almayan bazı elektronik eşyalara usulüne uyulmadan el konulması, meslekten çıkarma kararının Resmî Gazete'de yayımlanarak ismin teşhir edilmesi nedenleriyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının; telefonla görüşme hakkının kısıtlanması nedeniyle haberleşme hürriyetinin; maaşın kesilmesi ve mal varlığına el konulması nedenleriyle mülkiyet hakkının; infaz kurumunda sayım esnasında takke takılmasına, tespih çekilmesine ve Kur'an okunmasına izin verilmemesi nedenleriyle din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Yakalama, gözaltı Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tutukluluk (süre) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Konu Bakımından Yetkisizlik
Kötü muamele yasağı Diğer kötü muamele iddiaları Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Eğitim hakkı Ceza infaz kurumunda eğitim Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Ceza infaz kurumu uygulamaları Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Haberleşme-ceza infaz kurumu uygulamaları (sakıncalı mektup hariç) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Din ve vicdan özgürlüğü Din özgürlüğü Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Mülkiyet hakkı Geçici hukuki koruma (İhtiyati tedbir, haciz, ihtiyati haciz) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 657 Devlet Memurları Kanunu 24
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 161
4675 İnfaz Hakimliği Kanunu 5
4
1
5235 Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun 12
10
3713 Terörle Mücadele Kanunu 3
2
1
5237 Türk Ceza Kanunu 314
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 153
4483 Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun 1
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 150
142
141
101
100
2
4483 Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun 13
12
3
4675 İnfaz Hakimliği Kanunu 6
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi