TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
E.S.K. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/20801)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Fatih HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
E.S.K.
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki
olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin
süresinde yapılmaması, uzun süre hâkim önüne çıkarılmama, tutuklama kararını
veren mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; gözaltı ve
tutukluluk süreçlerindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının;
ceza infaz kurumunda tutuklu bulunulduğu sırada kurumda yapılan bazı sınavlara
girmeye izin verilmemesi nedeniyle eğitim hakkının; ceza infaz kurumunda
ziyaretçi sayısının, gün ve saatlerinin, açık görüş hakkının, fotoğraf
çekiminin ve gönderiminin sınırlandırılması, görevli ve yetkili olmayan merci
tarafından yasal şartları oluşmadan arama yapılması, elkoyma kararında yer
almayan bazı elektronik eşyalara usulüne uyulmadan el konulması, meslekten
çıkarma kararının Resmî Gazete'de yayımlanarak ismin teşhir edilmesi
nedenleriyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının; telefonla görüşme
hakkının kısıtlanması nedeniyle haberleşme hürriyetinin; maaşın kesilmesi ve
mal varlığına el konulması nedenleriyle mülkiyet hakkının; infaz kurumunda
sayım esnasında takke takılmasına, tespih çekilmesine ve Kur'an okunmasına izin
verilmemesi nedenleriyle din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 6/4/2017, 12/7/2017, 13710/2017, 5/4/2018,
4/1/2018, 11/1/2018, 29/1/2018, 2/2/2018, 12/2/2018, 12/2/2018 ve 2/3/2018
tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından 2017/30536, 2017/35954, 2018/6174,
2018/5300, 2018/7914, 2018/11773, 2018/4802, 2018/1182, 2018/2684 ve 2018/5663 sayılı
bireysel başvuru dosyalarının kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2017/20801
sayılı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde
son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169,
20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Bu kapsamda Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
kaymakam (Mersin vali yardımcısı olarak) görev yapan başvurucu hakkında da
FETÖ/PDY ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştır.
Başvurucu 19/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış ve Mersin İl Emniyet
Müdürlüğünde dört gün süreyle gözaltında tutulmuştur.
11. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı 22/7/2016 tarihinde
başvurucunun ifadesini almıştır. İfade tutanağına göre Mersin Barosu tarafından
görevlendirilen müdafi ifade alma işlemi esnasında hazır bulunmuştur. Ayrıca
başvurucuya yöneltilen FETÖ/PDY üyeliği suçlamasına dair olay ve olgular
sorulan sorularla açıklanmıştır.
12. Başvurucu ifadesinde özetle 15 Temmuz 2016 günü
Sinop'ta ailesiyle tatilde olduğunu, ortaöğretim ve liseyi ailesinin yanında,
üniversiteyi Ankara'da akrabasının yanında okuduğunu, üniversiteye hazırlık
döneminde dershaneye gitmediğini, örgüte ait evlerde ve yurtlarda kalmadığını,
örgütün sohbetlerine katılmadığını, gazete ve dergi aboneliğinin olmadığını,
örgütün finans kaynaklarında hesabının bulunmadığını ve herhangi bir şekilde
örgüte maddi yardımda bulunmadığını ifade ederek suçlamaları kabul etmemiştir.
13. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucuyu anayasal
düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olma suçlarından
22/7/2016 tarihinde -başka şüphelilerle birlikte- tutuklanması istemiyle Mersin
2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
14. Sorgu tutanağına göre Başsavcılığın talep yazısının
içeriği ve başvurucuya yönelik suçlama sorgu işlemi öncesinde Mersin 2. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya anlatılmıştır. Bu sırada başvurucunun
avukatı da hazır bulunmuştur. Başvurucunun sorgudaki ifadesi şöyledir:
" ... ben İmam Hatip mezunuyum ve kişilik olarak
sosyal biri olduğum için her kesimle içli dışlıyım ... ben 15/7/2016 günü
Sinop'ta idim ...ben her kesim ile içli dışlıyım, görevimiz gereği herkes ile
içli dışlı olmak zorundayız, ben daha önce 2008 yılından itibaren 2012 yılı
sonuna kadar Mersin Yenişehir Kaymakamı olarak görev yaptım, daha sonra Bursa
Vali Yardımcılığına tekrar geri geldim, kendi istemim ile tekrar 2015 yılının
başlarında da Mersin Vali Yardımcısı olarak ... geldim, suçlamaları kabul
etmiyorum, evimde yapılan aramalarda ele geçen Fethullah Gülen'e ait CD'lere
ilişkin olarak benim elimde sağ ve sol kesim olmak üzere her türlü siyasi
görüşten alevi, sunni yayınlardan yayın bulabilirsiniz, yukarıda da belirttiğim
gibi ben her türlü yayın ve her türlü kesim ile diyalog içerisindeyim ve evimde
ele geçen Fethullah Gülen'e ait dökümanlara ilişkin olarak bunların
yasaklandığına ilişkin herhangi bir karar olmaması ve ayrıca çok aşırı derecede
döküman olması nedeniyle bunu ayıklamak yönünde bir fırsatım olmadı ve aklıma
da gelmedi, suç olmadığı için de böyle bir ayıklama gereği hissetmedim ve arama
yapan arkadaşlar diğer CD'ler de almış olsalardı bu anlattıklarım ortaya
çıkacaktı, suçlamaları kabul etmiyorum, beraatimi istiyorum, sabit
ikametgahlıyım, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmamı istiyorum
..."
15. Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliği 22/7/2016 tarihinde
başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve terör örgütüne
üye olma suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
"Şüphelilerin üzerine atılı suçların vasıf ve
mahiyeti, hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller
(İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün 18/7/2016 tarihli görevden
uzaklaştırma yazısı) henüz delillerin tam toplanmamış olması, eylemlerin
CMK'nın 100. maddesindeki katalog suçlardan olması nedenleri ile suçun
kanundaki ceza miktarı, verilmesi beklenen ceza ile tutuklamanın ölçülü olması
ve adli kontrolün yetersiz kalacağının anlaşılması nedenleri ile CMK'nın 100.
ve devamı maddeleri uyarınca her suçtan ayrı ayrı tutuklanmalarına, ... [karar verildi.]"
16. Başvurucu 25/7/2016 tarihinde tutuklama kararına
itiraz etmiş, Mersin 4. Sulh Ceza Hâkimliği 26/7/2016 tarihinde tutuklama
kararının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun itirazını reddetmiştir.
17. Sonraki süreçte başvurucu hakkındaki soruşturma
dosyası çeşitli tarihlerde verilen yetkisizlik kararları ile önce Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığına, sonrasında ise Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmiş; bu arada ilgili Sulh Ceza Hâkimliklerince başvurucunun tutukluk
durumu değerlendirilmiş ve itirazları karara bağlanmıştır.
18.Bu kapsamda Antalya 1. Sulh Ceza Hâkimliği 7/2/2017
tarihinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş, başvurucunun
anılan karara itirazını Antalya 2. Sulh Ceza Hâkimliği 3/3/2017 tarihinde kesin
olarak reddetmiştir.
19. Başvurucu söz konusu kararı 10/3/2017 tarihinde
öğrendiğini bildirmiştir.
20. Başvurucu 6/4/2017 tarihinde (2017/20801 sayılı
başvuru yönünden) bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkındaki
soruşturmanın İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi gerektiğini
belirterek yetkisizlik kararı vermiştir. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı da
benzer gerekçe ile yetkisizlik kararı vererek soruşturma dosyasını Adana
Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
22. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı 23/3/2018 tarihli
iddianame ile başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması
istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.
23. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY hakkındaki genel
bilgilere ve özellikle mülkiye yapılanmasına ilişkin açıklamalara,
sonrasında başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir. Savcılık
başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer almak suretiyle terör örgütüne üye
olma suçunu işlediğini iddia etmiştir. İddianamede suçlamaya esas alınan
olgular özetle şöyledir:
i. Başvurucunun İçişleri Bakanlığı Personel Genel
Müdürlüğünün 18/7/2016 tarihli yazısı ile görevinden uzaklaştırılmasına karar
verildiği, 15/8/2016 tarihli ve 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu
Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile
kamu görevinden çıkarıldığı belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun ikametgâhında yapılan aramada ele
geçirilen dijital materyallerin incelenmesi sonunda;
- 1'den 17'ye kadar numaralandırılan DVD'lerden 1 No.lu
DVD'de "Bir Gece" isimli Fetullah Gülen'e ait videonun ve 8
No.lu DVD'de "Yağmur 3" isimli Fetullah Gülen'e ait vaaz ve
sohbetlerin bulunduğu,
- 1'den 36'ya kadar numaralandırılan CD/DVD'lerden
CD.2'de Fetullah Gülen'in çeşitli videolarının, CD.3'te ve CD.4'te
"YAĞMUR" isimli belgesel videolarının, CD.8'de "YAĞMUR
3" isimli Fetullah Gülen'e ait vaaz, video ve ses kayıtlarının olduğu,
- 1'den 19'a kadar numaralandırılan CD/DVD'lerden
CD.11'de Fetullah Gülen'e ait olduğu belirtilen "Çocuk Eğitim
Programı"nın, CD.12'de ve CD.16'da Fetullah Gülen'e ait çok sayıda
vaaz ses kayıtlarının, CD.13'te Fetullah Gülen'e ait çok sayıda fotoğrafın,
CD.15'te Fetullah Gülen'e ait vaaz videolarının yer aldığı,
- 1'den 182'ye kadar numaralandırılan CD/DVD'lerden 71
numaralı CD'de Fetullah Gülen'in sohbet adı altındaki ses kaydının, 72 numaralı
CD'de Fetullah Gülen'in "kırık mızrap" isimli şiirlerinin ses
kaydının, 73 numaralı CD'de Fetullah Gülen'in Pensilvanya röportajlarının,
Kırık Testi şiirlerinin ve word dosyası şeklinde Sızıntı dergisi yazılarının,
75-91, 93, 110 numaralı CD'lerde Fetullah Gülen'in sohbet adı altındaki
video kayıtlarının, 94-98, 100, 109 numaralı CD'lerde Fetullah Gülen'in sohbet
adı altındaki ses kaydının, 104 numaralı CD'de Samanyolu Televizyonunun (STV)
yapılanma ve yurt dışı faaliyetleri ile Kimse Yok Mu Derneği faaliyetleri
hakkında videoların, 111 numaralı CD'de Fetullah Gülen'in sohbet adı
altındaki video kaydı ve word dosyası şeklinde röportajının mevcut olduğu,
- Bir adet CD kutusu içinde "murakabe ve
muhasebe" isimli iki adet CD'de Fetullah Gülen'e ait vaaz videolarının
bulunduğu tespitlerine yer verilmiştir.
iii. İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğince başvurucu
ve bir kısım mülki idare amiri hakkında 15 Temmuz 2016 tarihinde darbeye
kalkışan FETÖ/PDY ile bağlantı ve faaliyetlerinin araştırılması amacıyla
düzenlenen 1/3/2017 tarihli araştırma raporuna değinilmiş ve söz konusu raporda
başvurucuyla ilgili olarak yapılan bir kısım tespite yer verilmiştir. Bu
bağlamda;
- Başvurucunun Meriç kaymakamı olarak görev yaptığı
13/4/1998 tarihinde "Atatürk düşmanı",
"Fetullahçı" ve "irtica yanlısı" olduğu
iddiasıyla şikâyet edildiği, .... Valilik tarafından yapılan inceleme sonunda
öne sürülen iddiaların "varit olmadığı"ndan bahisle herhangi
bir soruşturma açılmasına gerek görülmeyerek işlemin sonuçlandırıldığı,
- Başvurucunun Mersin vali yardımcısı olarak görev
yaptığı sırada sosyal medya paylaşımları nedeniyle hakkında idari soruşturma
açıldığı, yapılan inceleme sonunda "sosyal medya paylaşımlarının başta
Cumhurbaşkanı'nı ve Başbakan'ı kötüleyen, hükumet uygulamalarını eleştirir
mahiyette ve siyasi nitelikte olduğu" belirtilerek başvurucunun
eyleminin "Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu
sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak" disiplin suçunu
oluşturduğundan bahisle İçişleri Bakanlığı Müsteşarı'nın 23/2/2016
tarihli oluru ile "Kınama" cezası ile cezalandırılmasına karar
verildiği,
- Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi
Başkanlığının 18/8/2016 tarihli, Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığının 13/10/2016
tarihli ve Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığının 7/10/2016 tarihli yazılarına
göre ''başvurucunun sosyal çevresi FETÖ/PDY içerisinde faaliyet gösterip
hakkında yasal işlem yapılmış olan şahıslarla iltisakının bulunduğu'' belirtilmiştir.
iv. Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığının 19/10/2016
tarihli yazısına göre başvurucunun Kimse Yok mu Derneğine 8/11/2011 ve
8/12/2011 tarihlerinde telefondan kısa mesaj göndermek suretiyle her seferinde
5 TL olmak üzere iki kez bağışta bulunduğu tespit edilmiştir.
v. Mersin Valiliğinin 3/8/2016 tarihli yazısında,
başvurucunun dört çocuğunun da FETÖ/PDY'ye müzahir okullarda okuduğu
belirlenmiştir.
vi. Başvurucunun Zaman gazetesi abonesi olduğu ileri
sürülmüştür.
vii. Başvurucunun sosyal meyda paylaşımlarında; FETÖ/PDY
güdümünde faaliyet gösteren şahıs ve özel kuruluşlar ile örgütü sahiplenici,
övücü ve destekler nitelikte paylaşımlar yaptığı iddia edilmiştir. Bu kapsamda
Savcılık iddianame ekinde başvurucunun paylaştığını belirttiği ve suçlamaya
dayanak yapılan bir kısım sosylal medya mesajına yer vermiştir. Bu bağlamda
başvurucunun;
-8/9/2015 tarihinde "Kaynak Holdingden Hukuksuz
baskına cevap: Havuz medyası delil yapılıyor." içerikli mesajı ve
konuya ilişkin haberin linkini paylaştığı,
- 9/9/2015 tarihinde İ.O. isimli kişinin paylaştığı "Birisi
'paralelci' diye fişledi. Diğeri hayret etti. Pkk dün şehit etti. Hepsi bugün
cenazesine gitti." şeklindeki mesajı retweet ettiği,
- 9/9/2015 tarihinde "Vaybe Dağlıca'da 16 şehit
olunca gündem değiştirmek için operasyon olur, dedim. Kaynak. Iğdır olayının
ertesi günü. İpek Hay Allah" içerikli mesajı paylaştığı,
- 11/9/2015 tarihinde H.Ş. isimli kişinin paylaştığı "İşimiz
Allah'a kalmışsa, olmuş bil..." şeklindeki mesajı retweet ettiği,
- 11/9/2015 tarihinde "haber7: H.Ş.nin tweeti
valiyi kızdırdı. Tepkisel bir toplum olduk vesselam." içerikli mesajı
paylaştığı,
- 11/9/2015 tarihinde bir gazetenin "Eski
savcı Akkaş ile eski hakim Karaçöl hakkında yakalama kararı" başlıklı
haberiyle ilgili olarak "Vaybe. En dokunulmaz sinif hakimler
tutuklaniyor. Yargi tarihimizde cürm ü meşhud da bile yargılama sonucu
beklendi" içerikli mesajı paylaştığı,
- 12/9/2015 tarihinde "Firavunlar hep tehdit mi
eder? Hep kendilerine tuzak, hile ve oyun yapıldığını mı söylerler. Kitleye,
hitap" içerikli mesajı paylaştığı,
- 13/9/2015 tarihinde "Vatan: Hakimlere
mahkumiyet karari olmadan tutuklamalar dolu dizgin devam ediyor ..."
içerikli mesajı ve haberin linkini paylaştığı,
- F.M. isimli kişinin paylaştığı "Kim
temiz, kim kirli ... Cevabı çok basit. İpek ailesi ve Boydaklar Türkiye vergi
rekortmeni. Bir de havuzcu işadamlarınıza ve Rıza'ya bakın." şeklindeki
mesajı retweet ettiği,
- B.B. isimli kişinin "Markalarımız, İstikbal
Bellona ve Boydak Holding yılın en itibarlı markaları seçiminde yerlerini
almışlardır. Mutlu ve Gururluyum." şeklindeki mesajı retweet ettiği,
- "Cürümlerin en haram olduğu haram ay zilhiccede
müstekbirlerin zulüm lerini gördükçe İndila gibi göklere ah et" içerikli
mesajı paylaştığı belirtilmiştir.
24. Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesi 25/4/2018 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2018/112 sayılı dosyası
üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
25. Bu arada Başsavcılık başvurucu hakkında daha önce
yürütülen soruşturma kapsamında başvurucudan elde edilen ve incelenmesi için
ilgili kuruma gönderilen dijital materyallere ilişkin 22/11/2017 tarihli
inceleme raporunun gelmesi üzerine başvurucu hakkında yeni bir soruşturma
başlatmış ve 18/4/2018 tarihli iddianame ile başvurucunun terör örgütüne üye
olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde (daha
önceki dava ile birleştirilmek üzere) kamu davası açmıştır. Söz konusu
iddianamede başvurucuya yöneltilen suçlamaya ilişkin olgular özetle şöyledir:
i. Dijital verilere ilişkin inceleme raporuna göre
başvurucuya ait cep telefonu üzerinde yapılan incelemede cep telefonu veri
tabanı bölümünde FETÖ/PDY mensuplarınca kullanıldığı tespit edilen ByLock isimli
programa ait olan verilerin bulunduğu,
ii. Mikro CD kart üzerinde yapılan incelemede "Document"
isimli dosyada "Dua Mecmuasi Mealli-1.pdf" ismi ile kaydedilen
FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen'e ait yazının,"thumbnails"
isimli dosyada ise Fetullah Gülen'e ait "Bir Kırık Dilekçe"
isimli videoların ve yazılı dokümanların bulunduğunun tespit edildiği
belirtilmiştir.
26. Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesi söz konusu iddianame
ile açılan davayı 25/4/2018 tarihinde yaptığı tensip incelemesi sonunda
Mahkemenin E.2018/112 sayılı dosyası üzerinden yürütülen dava ile
birleştirilmesine karar vermiş ve yargılamaya Mahkemenin E.2018/112 sayılı
dosyası üzerinden devam olunmuştur.
27. Mahkeme 27/6/2018 tarihinde yaptığı ilk duruşmada
başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucunun savunmasının ilgili kısımları
şöyledir:
" ... benim paylaştığım twitter mesajlarına ilişkin
müfettişe beyanda bulunmuştum, buna ilişkin hakkımda Fetö soruşturmasına yer
olmadığına karar verilmişken 4 ay sonra hakkımda soruşturma başlatıldı, 4483
sayılı kanunda hüküm bellidir, mülki amirler için müşterek karaname ile
atananlar hakkında ilgili bakan ya da başbakanın izni gerekmektedir, buna ilişkin
bir izin alınmamıştır, Savcılığın hakkımda yapmış olduğu hiçbir araştırma
yoktur, savcılığın delilleri benim hakkımda daha önce idare tarafından yapılmış
olan soruşturmaya ilişkin belgelerdir, CMK açıktır, bu yönde bir karar
verilmişse yeniden yargılama yapılmaması gerekmektedir, bu yönde ara karar
alınması gerekmektedir, bu tweetler bana ait değildir, bu tweetler başkasına
ait tweetlerdir, ben sadece bunları reetweet yaptım ...
Benim telefonum Sinop'ta tatildeyken denize düştü,
Mersin'deyken tamirata götürdüm, buna hiçbir şey yapılamaz dediler, böyle bir
telefon kullanılamaz haldeyken iki yıl sonra Bylock tespiti yapılmasını anlamış
değilim .."
28. Mahkeme duruşma sonunda başvurucuya ait ByLock
bulgularının olduğu belirtilen içerik çıkarma raporundaki cep telefonunda
1/3/2014 ile 31/3/2016 tarihleri arasında hangi GSM hatlarının kullanıldığının
tespit edilmesi, söz konusu hatlara ilişkin ByLock tespiti bulunup
bulunmadığı hususunda araştırma yapılması ve HTS kayıtlarının gönderilmesi
amacıyla ilgili kurumlara müzekkereler yazılmasına karar vermiştir.
29. Mahkeme duruşma sonunda başvurucunun tahliyesine
karar vermiştir. Mahkeme ayrıca başvurucu hakkında yurt dışına çıkamama ve
konutu terk etmeme şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına da karar
vermiştir.
30. Mahkeme 26/10/2018 tarihli duruşmada gelen müzekkere
cevaplarını okumuş ve başvurucudan savunmasını sormuştur. Bu bağlamda
başvurucunun savunmasının ilgili kısmı şöyledir:
"... hakkımda bylock olmadığına dair BTK kayıtları
gelmiştir, yine Kimse Yok Mu derneğine 5 er TL'den olmak üzere 10 TL'den
bahsedilmiştir, hatlar bana aittir ancak kullanan kayın babam ve kayın
validemdir, faturasını kendileri ödemektedir, bağış yaptılarsa onların bileceği
bir iştir, benimle bir alakası yoktur, benim bu yapıyla uzaktan yakından bir
alakam bulunmamaktadır, twitter de belki sert paylaşımlar yapmış olabilirim,
bunların örgüt üyeliğiyle alakası yoktur, başka gazetecilerin paylaştığı
tweetlerdir, amacım bu şekilde düşünen kişiler de vardır diye farkındalık
yaratmaktır, amacım örgüt propagandası yapmak veya örgütü desteklemek değildir,
başkalarının tweetlerini retweet yapmışımdır, MASAK raporunda da birşey yoktur,
Bank Asyam bulunmamaktadır, örgütle herhangi bir bağlantım bulunmamıştır, ben
bu nedenle üzerime atılı hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum ..."
31. Savcılık 6/12/2018 duruşmada esas hakkındaki
mütalaasını sunmuştur. Savcılığın mütalaasının ilgili kısmı şöyledir:
"... Sanık [E.S.K.nın]
Mersin vali yardımcısı iken 672 Sayılı KHK ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
ile irtibatlı ve iltasklı olması gerekçesiyle meslekten ihraç edildiği, sanığın
Facebook ve Twitter isimli sosyal paylaşım sitelerindeki hesaplarından yaptığı
paylaşımların FETÖ/PDY silahlı terör örgütü'nü övücü, sahiplenici ve destekler
mahiyette olduğu, sanığın ikametinde yapılan aramada örgüt elebaşına ait vaaz
ve sohbet videoları içeren CD'lerin ele geçirildiği, yine ele geçirilen bu
CD'ler içerisinde örgüt elebaşısına ait şiirler, örgüte ait Sızıntı isimli
derginin yazıları ve örgüte ait Kimse Yok Mu Derneği'nin faaliyetlerine ilişkin
yazılar bulunduğu, sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
haklarında adli işlem yapılan şahıslarla irtibatının bulunduğu, sanığın örgüte
ait Kimse Yok Mu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'ne 2011 yılında SMS ile iki
kez 5 TL'lik bağışta bulunduğu, sanığın çocuklarını örgüte ait okula gönderdiği
ve yine sanığın örgütün yayın ve propaganda aracı olan Zaman Gazetesi'ne
aboneliğinin bulunduğu, sanığın telefonunda yapılan incelemede sanığın
münhasıran FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarınca gizli iletişimde
kullanılan Bylock isimli kriptolu konuşma ve mesajlaşma programını yüklediğinin
anlaşıldığı, yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya evrakı
kapsamında sanığın FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu işlediği,
sanığın eylemlerinin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk arz ettiği ve bu
bağlamda üzerine atılı suçun unsurlarının oluştuğu, sanığın Bylock programını
kullanmadığına ilişkin savunmasının, dosya kapsamında bulunan dijital materyal
inceleme sonucu nazara alındığında makul olarak değerlendirilemeyeceği
anlaşılmakla; sanığın eylemine uyan TCK'nın 314/2; 3713 Sayılı Yasa'nın 5/1;
TCK'nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi
kamu adına talep ve mütalaa olunur ..."
32. Mahkeme 6/12/2018 tarihli duruşmada başvurucunun
beraatine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... Sanığın, Mersin vali yardımcısı iken 672 Sayılı
KHK ile FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile irtibatlı ve iltasklı olması
gerekçesiyle meslekten ihraç edildiği,
Sanığın, Facebook ve Twitter isimli sosyal paylaşım
sitelerindeki hesaplarından FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü'nü övücü, sahiplenici
ve destekler mahiyette paylaşımlar yaptığı,
Sanığın ikametinde yapılan aramada, örgüt elebaşına ait
vaaz ve sohbet videoları içeren CD'lerin ele geçirildiği, ele geçirilen bu
CD'ler içerisinde örgüt elebaşısına ait şiirler, örgüte ait Sızıntı isimli
derginin yazıları ve örgüte ait Kimse Yok Mu Derneği'nin faaliyetlerine ilişkin
yazılar bulunduğu,
Sanığın, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma
suçundan haklarında adli işlem yapılan şahıslarla irtibatının bulunduğu,
Sanığın, telefonunda yapılan incelemede sanığın
münhasıran FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca gizli iletişimde
kullanılan Bylock isimli kriptolu konuşma ve mesajlaşma programını yüklemediği,
bu hususun Adana İl Emniyet Müdürlüğünün 25/10/2018 tarihli müzekkere içeriği
ile sabit olduğu anlaşılmıştır.
Sanığın üzerine atılı suçlama, Silahlı Terör Örgütüne Üye
Olma suçlamasıdır.
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik
yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır
olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği,
örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi
ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır.
Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve
hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte
yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer
mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede
ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü
emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye
hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
... nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve
şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün
başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her
katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her
yolu mübah gören fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda
ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen
kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında, örgütün sözde
meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarla irtibatlı olduğu anlaşılan ve
fakat örgütün nihai amacını bildiği, örgütle organik bir bağ kurarak
hiyerarşisine dahil olduğu yönünde herhangi bir delil bulunmayan;
Sanık [E.S.K.nın]
evinde yapılan aramada örgüt elebaşı Fethullah Gülen ait video ve ses
kayıtlarının ele geçirildiği bu hususun dosya içerisinde mevcut arama el koyma
tutanağı ile sabit olduğu, sanığın sosyal medya hesaplarından örgüt elebaşı
Fethullah Gülen'i övücü paylaşımlarda bulunduğu, bu hususun dosya içerisinde
mevcut olan sosyal medya araştırma tutanağı ile sabit olduğu, sanığın örgütün
gizli yazışma programı olan Bylock isimli programı kullanmadığının sabit
olduğu, bu hususun da Adana İl Emniyet Müdürlüğünün 25/10/2018 tarihli müzekkere
içeriği ile sabit olduğu, dosyadaki deliller bir bütün olarak incelendiğinde,
sanığın Fetö'ye ciddi bir sempati duyduğunu gösterdiği, fakat sempatinin örgüt
üyeliği suçunun oluşumu için yeterli olamayacağı, sanığın örgütün hiyerarşik
yapısı içerisinde süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerde
bulunduğuna dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı
... müsnet suçun sanık tarafından işlendiğinin şüphede kaldığı, yüklenen suçun
sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı anlaşılmakla, müsnet suçtan sanık
hakkında beraat kararı vermek gerekmiş[tir.]"
33. Savcılık ve başvurucu kararı istinaf etmişlerdir. Adana
Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi (E.2019/285) 14/7/2020 tarihinde istinaf
talebini esastan reddetmiştir.
34. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla temyiz aşamasında Yargıtay'da derdesttir.
35. UYAP'tan yapılan incelemede başvurucunun 21/6/2018
havale tarihli dilekçe ile Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmesi üzerine uygulanan haksız gözaltı kararı nedeniyle uğradığı maddi ve
manevi zararlarının tazmini için Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesinde açtığı
davanın (E.2019/83) başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçundan Adana
11. Ağır Ceza Mahkemesince (E.2018/112) yapılan yargılama sonunda verilen
beraat kararının henüz kesinleşmediği gerekçesiyle reddedildiği ve başvurucunun
istinaf talebinin İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesi tarafından
(E.2019/1984) 14/10/2020 tarihinde reddedildiği ve dosyanın temyiz aşamasında
Yargıtay'da derdest olduğu anlaşılmıştır.
36. Yine UYAP'tan yapılan incelemede -26/6/2018 tarihli
davanın açıklanmasına ilişkin dilekçeye göre- başvurucunun tutukluluğunun infaz
edildiği Menemen T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu sırada bir kısım
talebiyle ilgili dilekçelerinin muhataplarınca herhangi bir işlem yapılmadan
sonuçsuz bırakılması nedeniyle meydana geldiğini iddia ettiği hak ihlalleri
dolayısıyla uğradığı maddi ve manevi zararlarının tazmini için Mersin 6. Ağır
Ceza Mahkemesinde açtığı davanın (E.2018/447) -Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesince
yapılan yargılama sonucunun beklenmesi nedeniyle- derdest olduğu görülmektedir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Kanun
Hükümleri
37. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu'nun "Kovuşturma ve Yargılama" kenar başlıklı
24. maddesi şöyledir:
"Devlet memurlarının görevleri ile ilgili veya
görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma
yapılması ve haklarında dava açılması özel hükümlere tabidir."
38. 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer
Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un "Amaç"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı
yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek
usulü düzenlemektir."
39. 4483 sayılı Kanun'un "İzin vermeye yetkili
merciler" kenar başlıklı 3. maddesinin 6/12/2019 tarihli ve
7196 sayılı Kanun'un 51. maddesi ile değiştirilen ilgili kısımları şöyledir:
" Soruşturma izni yetkisi
...
b) İlde ve merkez ilçede görevli memurlar ve diğer kamu
görevlileri ile kaymakamlar hakkında vali
...
Yokluklarında ise vekilleri tarafından bizzat kullanılır."
40. 4483 sayılı Kanun'un "Hazırlık soruşturmasını
yapacak merciler" kenar başlıklı 12. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yetkili
ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılır. Ancak Cumhurbaşkanlığı
İdari İşler Başkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, Bakan
yardımcıları ve valiler ile ilgili olarak yapılacak olan hazırlık soruşturması
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili, kaymakamlar ile ilgili
hazırlık soruşturması ise il Cumhuriyet başsavcısı veya başsavcıvekili
tarafından yapılır."
41. 4483 sayılı Kanun'un "Yetkili ve görevli
mahkeme" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Davaya bakmaya yetkili ve görevli mahkeme, genel
hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemedir. Ancak Cumhurbaşkanlığı İdari
İşler Başkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, Bakan yardımcıları
ve valiler için yetkili ve görevli mahkeme Yargıtayın ilgili ceza dairesi,
kaymakamlar için ise il ağır ceza mahkemesidir."
42. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Tanımlar" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"Bu Kanunun uygulanmasında;
...
j) Suçüstü:
1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden
hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek
yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya
delille yakalanan kimsenin işlediği suçu,
...
İfade eder."
43. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var
sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli
şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
44. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar
başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma
evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya
re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve
adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî
nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir."
45. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi"
kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan,
tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten
isteyebilirler."
46. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin
koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme
tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."
47. 5271 sayılı Kanun'un 150. maddesi şöyledir:
"(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi
seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını
beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk,
kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi
aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını
gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra
hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye
Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
48. 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı
inceleme yetkisi" kenar başlıklı 153. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili bölümü ile (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya
belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek
ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu
karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda
verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
yer alan;
...
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren
tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili
oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü
uygulanmaz."
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul
edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri
inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak
alabilir."
49. 5271 sayılı Kanun'un "Cumhuriyet savcısının
görev ve yetkileri" kenar başlıklı 161. maddesinin (5) fıkrası
şöyledir:
"Kanun tarafından kendilerine verilen veya kanun
dairesinde kendilerinden istenen adliye ile ilgili görev veya işlerde kötüye
kullanma veya ihmalleri görülen kamu görevlileri ile Cumhuriyet savcılarının
sözlü veya yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri
görülen kolluk âmir ve memurları hakkında Cumhuriyet savcılarınca doğrudan doğruya
soruşturma yapılır. Vali ve kaymakamlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun
hükümleri, en üst dereceli kolluk amirleri hakkında ise, hâkimlerin
görevlerinden dolayı tâbi oldukları yargılama usulü uygulanır."
50. 5271 sayılı Kanun'un "Cumhuriyet savcısının
görev ve yetkileri" kenar başlıklı 161. maddesinin (6) numaralı
fıkrasının 1/2/2018 tarihli ve 7072 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun'un 8. maddesi ile yapılan değişiklikten
önceki ve sonraki hali sırayla şöyledir:
"Ağır cezayı gerektiren suçüstü hâllerinde, bu
Kanunun hükümleri uygulanmak koşuluyla, vali ve kaymakamların kişisel
suçlarından dolayı haklarında genel hükümlere göre soruşturma yapılması
kaymakamların mensup oldukları il ve valilerin bulundukları ile en yakın il
Cumhuriyet başsavcısına aittir. Bu suçlarda kovuşturma yapmaya, soruşturmanın
yapıldığı yerin görevli mahkemesi yetkilidir."
"Vali ve kaymakamların kişisel suçları hakkında
soruşturma ve kovuşturma yapma yetkisi, ilgilinin görev yaptığı yerin bağlı
olduğu bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığı
ve aynı yer ağır ceza mahkemesine aittir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yapılır."
51. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer
alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan
onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş
yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
52. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu'nun "Terör tanımı" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma,
yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen
Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni
değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk
Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini
zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok
etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak
amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü
suç teşkil eden eylemlerdir."
53.3713 sayılı Kanun'un "Terör suçlusu"
kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için
meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda
diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese
dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.
Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç
işleyenler de terör suçlusu sayılır."
54.3713 sayılı Kanun'un "Terör suçları"
kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310
uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
55. 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun'un "Sulh ceza hâkimliği" kenar başlıklı 10.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı
kalmak üzere, yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli
kararları almak, işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları incelemek
amacıyla sulh ceza hâkimliği kurulmuştur."
56. 5235 sayılı Kanun'un "Ağır ceza mahkemesinin
görevi" kenar başlıklı 12. maddesinin birinci cümlesi şöyledir:
"Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı
kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m. 250/1 ve
2), resmî belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158),
hileli iflâs (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü
Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324,
325 ve 332 nci maddeler hariç) ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile
ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis
cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza
mahkemeleri görevlidir."
57. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği
Kanunu'nun "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı 1. maddesinin
ikinci fıkrası şöyledir:
"Bu kanun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde
bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili
faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla
verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz hâkimliklerine
ilişkin hükümleri kapsar."
58. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliklerinin
görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
" (1) İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve
tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları,
ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması,
bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin
yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere
ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak,
...
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara
ilişkin hükümler saklıdır."
59. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliğine
şikâyet ve usulü" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde hükümlü ve
tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerin kanun,
tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu gerekçesiyle bu
işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren on beş gün, herhalde
yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet yoluyla infaz hâkimliğine
başvurulabilir.
Şikâyet, dilekçe ile doğrudan doğruya infaz hâkimliğine
yapılabileceği gibi; Cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu ve tutukevi
müdürlüğü aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz hâkimliği dışında yapılan
başvurular hemen ve en geç üç gün içinde infaz hâkimliğine gönderilir. Sözlü
yapılan şikâyet, tutanağa bağlanır ve bir sureti başvurana verilir.
...
Şikâyet yoluna başvurulması, yapılan işlem veya
faaliyetin yerine getirilmesini durdurmaz. Ancak, infaz hâkimi giderilmesi güç
veya imkânsız sonuçların doğması ve işlem veya faaliyetin açıkça hukuka aykırı
olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda işlem veya faaliyetin ertelenmesine
veya durdurulmasına karar verebilir."
60. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliğince
şikâyet üzerine verilen kararlar" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili
bölümleri şöyledir:
"... Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma
yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek
gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında
resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca
ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı
görüşünü alır. Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi,
hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri
toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya tutuklu,
savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla
birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. İnfaz hâkimi gerekli görmesi
durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.
İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti yerinde görmezse
reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da faaliyetin
durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir."
B. Yargıtay Kararları
61. İlgili Yargıtay kararları için bkz. Mustafa
Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 45-48.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
62. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
63. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak -UYAP
üzerinden temin edilen ve sunduğu belgelerden- geçimini önemli ölçüde zor
duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu
anlaşılan, bireysel başvuru tarihi itibarıyla tutuklu olarak ceza infaz
kurumunda bulunan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltının Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
64. Başvurucu; somut ve inandırıcı bir delil olmadığı
hâlde hukuka aykırı olarak yakalanıp gözaltına alındığını, 5271 sayılı Kanun'da
gözaltı süresinin dört günü geçemeyeceği yönünde düzenleme bulunmasına rağmen
dört gün gözaltında tutulduğunu, hakkında uygulanan gözaltı tedbirinin ölçüsüz
ve keyfî olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
65. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin özel bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bakanlık görüşünde
genel olarak başvurucunun Karşıyaka ve Mersin Ağır Ceza Mahkemelerinde koruma
tedbirleri nedeniyle uğradığı zararların tazmini amacıyla açtığı davaların
derdest olması dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik
kararı verilmesi gerektiği, ayrıca başvurucunun söz konusu davalara ilişkin
olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir şekilde bilgi vermediği, bu bağlamda
başvurucunun bireysel başvurunun sonucunu etkileyecek bir konuda bilgi verme
yükümlülüğünü yerine getirmediği, dolayısıyla başvurunun başvuru hakkının
kötüye kullanılması nedeniyle reddedilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
66. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur. Başvurucu ayrıca açılan tazminat
davalarının tutuklamanın hukuka aykırılığını tespit etmeyeceğini, dolayısıyla
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi
veya başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle başvurunun reddine karar verilmesi
yönündeki Bakanlık görüşüne katılmadığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
67. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son
cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır."
68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru
hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya
da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
69. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel
başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
70. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı
süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu
iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
asıl davanın sonuçlanmadığı durumlarda dahi -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet
Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez
ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47; Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 92-100).
71. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz,
etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan
bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
73. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın ve gerekçesiz
bir kararla tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında tutuklama
nedenlerinin bulunduğunun somut gerekçelerle açıklanmadığını, kaçma şüphesinin
olmadığını, tüm bu nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu sosyal medya paylaşımlarının suçlama konusu yapılmasının ifade
özgürlüğünü ihlal ettiğini de belirtmiştir.
74. Başvurucu ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere
riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmiştir. Başvurucuya göre
tutuklanmasına karar verildiği tarihte kaymakam olması dolayısıyla hakkında
soruşturma veya kovuşturma yapılabilmesi için 4483 sayılı Kanun'a ve 5271
sayılı Kanun'a göre gerekli özel şartlar oluşmadan soruşturma yürütülmüş,
yetkisiz ve görevsiz mercilerce hukuka aykırı olarak tutuklanmıştır.
75. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin özel bir açıklamaya yer verilmemiştir. Ancak tutukluluk
süresinin makul olmadığı şikâyeti bağlamında görüş belirtilmesi kapsamında
değerlendirme yapılırken tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya
konulduğu ve başvurucunun tutuklanması için kuvvetli suç belirtisinin bulunduğu
belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde genel olarak başvurucunun koruma tedbirleri
nedeniyle açılan tazminat davalarının derdest olması dolayısıyla başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi
gerektiği, ayrıca bu davalara ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir
şekilde bilgi verilmediğinden başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması
nedeniyle reddedilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
76. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur. Başvurucu ayrıca başvurunun reddine
karar verilmesi yönündeki Bakanlık görüşüne katılmadığını ifade etmiştir.
b. Değerlendirme
77. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
78.Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği"
kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler,
ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen
diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
79. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özünün
tutuklanmasının hukuki olmadığına yönelik olduğu anlaşılmakla anılan
şikâyetlerin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
80. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik ... veya olağanüstü hallerde,
milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun
gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen
durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna
uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına,
maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce
ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve
cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar
kimse suçlu sayılamaz."
81. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı
dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken
Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin
güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir
durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu
temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
82. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve
tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır.
Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan
olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
83. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
(1) Genel
İlkeler
84. Genel ilkeler için bkz. Zafer Özer, B. No:
2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
85. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu
olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında terör örgütü üyesi olma
suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
86. Diğer taraftan başvurucu, bir kaymakam olarak
mesleğinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia
etmektedir. 4483 sayılı Kanun'un 1. maddesinde anılan Kanun'un amacı, memurlar
ve diğer kamu görevlilerinin vazifeleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı
yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek
usulü düzenlemek olarak ifade edilmiş; 3. maddesinin (b) numaralı fıkrasında da
kaymakamlar hakkında görev sebebiyle işlendiği ileri sürülen bir suç sebebiyle
hangi makamın izin vereceğine ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Aynı
Kanun'un 12. ve 13. maddelerinde kaymakamların görev sebebiyle işlediği iddia
edilen suçlarda yetkili soruşturma merciinin il Cumhuriyet Başsavcısı veya
Başsavcı vekili olduğu, yargılama merciinin ise il ağır ceza mahkemesi olduğu
belirtilmiştir.
87. 5271 sayılı Kanun'un 161. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında ise kaymakamların kişisel suçları hakkında genel hükümlerin uygulanacağı,
soruşturma ve kovuşturma yapma yetkisinin kaymakamın görev yaptığı yere bağlı
olan bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığı ile
aynı yer ağır ceza mahkemesine ait olduğu, ağır ceza mahkemesinin görevine
giren suçüstü hâllerinde soruşturmanın genel hükümlere göre yapılacağı
belirtilmiştir.
88. Esasen tutuklamanın hukukiliği bağlamında önemli olan
husus kanundan kaynaklanan bir tutuklama engelinin veya tutuklama için özel bir
izin mekanizmasının bulunup bulunmadığıdır. Bu kapsamda kaymakamlar ile ilgili
olarak kişisel suçları yönünden soruşturma ve yargılamayı yürütecek mercilerle
alakalı bir düzenleme mevcut ise de bu suçlar bakımından soruşturma yapılması
veya tutuklama tedbirine başvurulması için idari bir makamdan izin alınması söz
konusu değildir. Başvurucuya isnat edilen terör örgütü üyesi olma suçunun
kişisel suç olduğunda da bir kuşku bulunmamaktadır (aynı yöndeki değerlendirme
için bkz. Alparslan Altan, [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 123;
bkz. § 53). Buna göre ağır cezalık suçüstü hâli olmasa da kişisel suçları
yönünden kaymakamların tutuklanmasının önünde kanuni bir engel bulunmamaktadır.
89. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun
kaymakam olması nedeniyle Anayasa veya 4483 sayılı Kanun'dan kaynaklanan
güvenceler uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde
değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni
dayanağı bulunmaktadır.
90. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
91. Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında,
İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 18/7/2016 tarihli görevden
uzaklaştırma yazısından bahsedilerek başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini
oluşturan somut olguların bulunduğuna genel olarak değinilmiş, başkaca bir
açıklamaya yer verilmemiştir (bkz. § 15).
92. Başsavcılık 23/3/2018 tarihli iddianamede; başvurucunun
kamu görevinden çıkarıldığını, ikametgâhında yapılan aramada ele geçirilen
dijital materyallerde FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen'e ait birçok video ile
sesli ve yazılı içerik tespit edildiğini, örgütle bağlantılı Kimse Yok Mu
Derneğine mesaj göndermek suretiyle iki seferde toplam 10 TL bağışta
bulunduğunu, dört çocuğunun da FETÖ/PDY'ye müzahir okullarda okuduğunu, Zaman
gazetesine abone olduğunu, sosyal meyda paylaşımlarında FETÖ/PDY güdümünde
faaliyet gösteren şahıs ve kurumlar ile örgütü sahiplenici, övücü ve destekler
nitelikte paylaşımlar yaptığını ileri sürmüştür. Savcılık 18/4/2018 tarihli
iddianamede ise başvurucuya ait cep telefonu üzerinde yapılan incelemede cep
telefonu veri tabanında FETÖ/PDY mensuplarınca kullanıldığı tespit edilen ByLock
isimli programa ait olan verilerin bulunduğunu, cep telefonuna ait mikro CD
kart üzerinde yapılan incelemede de Fetullah Gülen'e ait videoların ve yazılı
dokümanların bulunduğunun tespit edildiğini ileri sürmüştür (bkz. §§ 24, 26).
93. Bu bağlamda başvurucunun ikametgâhında yapılan
aramada ele geçirilen dijital materyallerde yer aldığı tespit edilen FETÖ/PDY
lideri Fetullah Gülen'e ait birçok video, sesli ve yazılı içerik ile
başvurucunun sosyal medya paylaşımlarında FETÖ/PDY güdümünde faaliyet gösteren
şahıs ve kurumlar ile örgütü sahiplenici, övücü ve destekler nitelikte
paylaşımlar yaptığı görülmektedir.
94. Bu kapsamda öncelikle başvurucu söz konusu CD
içeriklerine ilişkin olarak herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Başvurucu;
görevi gereği birçok yazılı ve görsel dokümanı sakladığını, Fetullah Gülen'e
ait söz konusu dokümanların da bu kapsamda sakladığı belgelerden olduğunu
savunmuştur.
95. Başvurucunun ikametgâhında yapılan aramada FETÖ/PDY
lideri Fetullah Gülen'e ait birçok (27 adet CD'de) video ile sesli ve yazılı
içerik ele geçirilmiştir. Söz konusu dijital materyallerin içeriklerinde daha
çok örgüte katılımı teşvik etme ve örgüt içi motivasyonu yüksek tutmak amacıyla
örgüt mensuplarınca bulundurulan dökümanlar olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla
söz konusu içeriklerin sayısı ve niteliği dikkate alındığında tesadüfen elde
edildiğini ve rastgele saklandığını söylemek oldukça zordur.
96. Öte yandan Savcılık başvurucunun örgütü ve örgütle
bağlantılı olan özel kuruluşlar ile faaliyetlerini öven, tasdikleyen sosyal
medya mesajlarının bulunduğunu iddia etmiştir. Savcılık söz konusu sosyal medya
mesajları nedeniyle başvurucu hakkında idari bir soruşturma yapıldığını ve
başvurucunun kınama cezası ile cezalandırıldığını ileri sürmüş ve buna ilişkin
bilgilere iddianamede yer vermiştir. Savcılık başvurucunun paylaştığı
belirtilen sosyal medya mesajlarına ise iddianame ekinde yer vermiştir
(ayrıntılar için bkz. § 25).
97. Başvurucu anılan mesajların kendisi tarafından
paylaşılmadığını ileri sürmemiştir. Bu bağlamda kaymakam ve vali yardımcısı
olarak görev yapan bir mülki idare amirinin özellikle örgütün kriminalize
olduğunun anlaşılmaya başlandığı ve kamu kurumlarının örgüte karşı mücadele
başlattığı bir süreçte (2015 yılında) sosyal medyada örgüt ile bağlantılı
olduğu belirtilen kişi ve kurumlarla ilgili mesajlar paylaşması, bir kısım
mesajı retweet etmek suretiyle kendi hesabından duyurması dolayısıyla örgütü
sahiplenmesinin -başvurucunun yürüttüğü kamu görevi ve konumu dikkate
alındığında- söz konusu örgüt ile bağlantısız bir şekilde salt kişisel bir
davranış olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir.
98. Anayasa Mahkemesi bir çok kararında kişinin suçla
itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli
düzeyde toplanmış olmasının mutlaka gerekli olmadığını zira tutukluluğun
amacının, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının
temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak
adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmek olduğunu, buna göre suç isnadına
esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının
sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak
olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerektiğini belirtmiştir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 73; Mehmet Haberal, B.
No: 2012/849, 4 /12/ 2013, § 71).
99. Dolayısıyla soruşturma makamlarınca başvurucunun
ikametgâhında yapılan aramada ele geçirilen FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen'e
ait video ile sesli ve yazılı çok sayıdaki materyalin ve özellikle başvurucunun
konumu ve paylaşılan mesajların tarihi de dikkate alındığında örgütü, örgütle
bağlantılı olan özel kuruluşları, faaliyetlerini öven, tasdikleyen sosyal medya
mesajlarının -ilk derece mahkemesince mahkumiyet için yeterli görülmese de-
somut olayın koşullarında tutuklamanın hukukiliği bağlamında FETÖ/PDY
ile bağlantılı bir suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul
edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
100. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi
gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar
göz ardı edilmemelidir.
101. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı
veya doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
102. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. §§ 49, 50) isnat edilen suça
ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak,
B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2), § 148).
103. Somut olayda Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan terör
örgütüne üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin olarak kanunda öngörülen yaptırımın
ağırlığına, delillerin tam olarak toplanmamış olmasına ve suçun 5271 sayılı
Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar
arasında yer almasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 15).
104. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki
genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Mersin 2.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin olduğu söylenebilir.
105. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
106. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik,
hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık
atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate
alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve
karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
107. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 15) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
108. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
109. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) bu hakka dair yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı
görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
110. Başvurucu; tahliye taleplerinin ve itirazlarının
-tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve yeterli gerekçe olmadan
reddedildiğini belirterek tutukluluğun makul süreyi aştığını, dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
111. Bakanlık görüşünde genel olarak başvurucunun koruma
tedbirleri nedeniyle uğradığı zararların tazmini amacıyla açtığı davaların
derdest olması dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemezlik kararı verilmesi gerektiği, ayrıca başvurucunun söz konusu davalara
ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir şekilde bilgi vermemesi
dolayısıyla başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle
reddedilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde ayrıca -Anayasa
Mahkemesince esastan inceleme yapılması durumunda- somut olayda tutukluluğun
devamı için gerekli olan kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, tutukluluğun
devamına ilişkin kararların ilgili ve yeterli gerekçe içerdiği ve davanın
karmaşıklığı da gözönüne alındığında tutukluluk süresinin makul olduğu ileri
sürülerek başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.
112. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevabında başvuru
formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur. Başvurucu ayrıca Bakanlık görüşüne
katılmadığını ifade etmiştir.
b. Değerlendirme
113. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
114. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen
azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu belirtmektedir (Erkam
Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
115. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra
tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığına
ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun,
telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan hak arama yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
116. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun
makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
4. Resen
Yapılan Tutukluluk İncelemelerinin Süresinde Yapılmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
117. Başvurucu, tutukluluk incelemelerinin en geç otuz
gün içinde yapılması gerekmesine karşın otuz gün geçtikten sonra ve Savcılıktan
mütalaa alınmaksızın yapıldığını belirterek bu durumun silahların eşitliği
ilkesine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
118. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
119. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca,
hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini
ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını
sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktadır.
Burada belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç isnadıyla
hürriyetinden yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin yanı sıra
tutuklama, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına karşı
yapılan itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir güvencedir
(Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
120. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine
göre şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi
durumunda, hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı
kapsamında bir değerlendirme yapılmadığından bu incelemeler Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamına dâhil değildir (Firas Aslan ve Hebat
Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri,
B. No: 2013/6160, 2/12/2015 § 24).
121. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun gözden
geçirilmesi yönünden resen yapılan bu incelemeler Anayasa'nın 19. maddesinin
kapsamına dâhil olmadığından başvurunun bu kısmının konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmadan Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
122. Başvurucu; tutukluluğa yaptığı itirazın duruşma
yapılmaksızın incelendiğini, uzun süre hâkim önüne çıkamadığını belirterek bu
durumun silahların eşitliği ilkesine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
123. Bakanlık görüşünde, KHK ile getirilen
düzenlemeler doğrultusunda tutukluluk durumunun dosya üzerinden
değerlendirilebilecek suçlardan olduğu gözetildiğinde yapılan tutukluluk
değerlendirmelerinin kanuni çerçeve içinde gerçekleştirildiği belirtilmiştir.
Bakanlık ayrıca Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararlarına atıf yapmak
suretiyle başvurucunun mahkeme önüne çıkarak tutukluluk hâline dair
itirazlarını doğrudan dile getirme imkânı bulduğu ve bu aşamada mevcut başvuru
hakkında verilecek herhangi bir kararın başvurucunun serbest bırakılmasını
sağlamayacağı belirtilerek tazminat davasının etkili bir yol olduğu ileri
sürülmüştür.
124. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
125. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan
kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
126. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
127. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
128. Anayasa Mahkemesi Salih Sönmez (B. No:
2016/25431, 28/11/2018) kararında olağanüstü hal döneminde tutukluluk
incelemelerinin duruşmasız yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmama şikâyetini incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda
başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması
hususunu nazara alarak verilecek bir ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim
önüne çıkarılmasını sağlamayacağını ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını
belirtmiş, bu durumda yalnızca kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir
miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır.
129. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu tür
ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.
130. Somut olayda başvurucu 22/7/2016 tarihinde
tutuklandıktan sonra -1 yıl 11 ay 5 gün sonra- 27/6/2018 tarihinde mahkeme
önüne çıkmış ve tutukluluğa yönelik itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme
fırsatına sahip olmuştur. Dolayısıyla somut başvuru yönünden anılan karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.
131. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak olağan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
6. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
132. Başvurucu; tutuklama kararını ve tutukluluğa
itirazın reddi kararını veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız, tarafsız ve
etkili bir başvuru mercii olmadığını, çalışma sistemi nedeniyle itirazların üst
dereceli bir mahkeme tarafından incelenmesi imkânının olmadığını, bu nedenle
tutuklamaya karşı etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
133. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
134. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal
hâkim güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (diğerleri arasından bkz. Hikmet
Kopar ve diğerleri , §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No:
2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
135. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin
olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
136. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
7. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin
İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
137. Başvurucu; soruşturma dosyasına ilişkin kısıtlama
kararı nedeniyle hakkındaki iddiaların tamamına vâkıf olamadığını ve suçlama
hakkında yeterince bilgilendirilmediğini, bu nedenle tutuklamaya karşı etkili
bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
138. Bakanlık görüşünde; hakkındaki suçlamalar ayrıntılı
bir şekilde anlatılarakbaşvurucuya savunma yapma imkânı verildiği, başvurucuya
tutuklanmasına temel teşkil eden iddiaların somutlaştırılarak sorulduğu,
başvurucunun bu iddialarla ilgili savunmasını yaptığı ileri sürülmüştür.
Bakanlığa göre başvurucu, bu delilleri yeterince değerlendirerek bunlara karşı
etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânını kullanmıştır. Bakanlık, bu
nedenlerle şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmesi
gerektiğini ifade etmiştir.
139. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvuru
formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
140. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime
yönelik olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin
özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki
etkisini birçok kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki
iddiaların bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat
edilen suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu
bağlamda başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları
bilip bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve diğerleri, §§ 168-176; Hidayet
Karaca, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, §§ 248-257).
141. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa
ilişkin kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa
ilişkin dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
142. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
143. Başvurucu; ikametgâhında yapılan arama esnasında
görevlilerin rencide edici davranışlarına maruz kaldığını, yeterli havalandırma
bulunmayan bir ortamda çok sayıda kişiyle birlikte gözaltında tutulduğunu, bu
sürede kendisine yeterli beslenme imkânı verilmediğini, ters kelepçe takılarak adliyeye
getirildiğini ve uzun bir süre adliyede bu şekilde bekletildiğini, ceza infaz
kurumunda insani olmayan koşullarda, aşırı kalabalık koğuşlarda kaldığını,
sürekli koğuş değişikliği yapıldığını,sigara içilen ve farklı suç türlerinden
kişilerin bulunduğu koğuşa konulduğunu, fizik tedavi alması gerektiğini ancak
ceza infaz kurumu idaresinin kendisini tedaviye göndermediğini, spor ve
iyileştirme faaliyetlerinin kısıtlandığını belirterek kötü muamele yasağının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
144. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
145. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın
17. maddesi çerçevesindeki kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekir.
146. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu
makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
147. Somut olayda arama esnasında veya gözaltı
sürecindeki kötü muamele iddialarına ilişkin olarak başvurucu, genel olarak
arama işlemi yapılırken rencide edici bir tutumla karşı karşıya kaldığını ve
yine gözaltında iken kamu görevlileri tarafından kötü muameleye maruz
bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı koşullarında kasti bir şekilde
tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki iddialar bir bütün olarak
değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan itibaren kamu
görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi olduğu
görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden
bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge
bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Hasan Altan
(2), § 249).
148. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin
şikâyetler yönünden ise 4675 sayılı Kanun uyarınca (bkz. ulusal hukuk §§ 57-60)
başvurucunun iddialarını iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü
muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin
bulunduğu görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini
öncelikle yetkili yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle
kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa
zamanda uygun hâle getirilmesini isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır
(benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Baransu, B. No:
2015/8046, 19/11/2015, § 30). Başvurucunun şikâyetleri dikkate alındığında
mevcut başvuru yollarının ulaşılabilir, şikâyetleri açısından telafi imkânına
sahip ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün
kılan bir sebep bulunmadığından başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna
tanınmasını gerektiren bir durumun da olmadığı görülmektedir (benzer yöndeki
bir değerlendirme için bkz. Didem Tütenk, B. No: 2013/7525, 10/6/2015,
§§ 40, 41).
149. Başvurucu başvuru formunda şikâyete konu ettiği söz
konusu uygulamalarla ilgili olarak başvuru yollarını tükettiğine dair
anlaşılabilir ve denetlemeye elverişli bir açıklama yapmamıştır. Başvurucu
şikâyetine konu uygulamalar ve varsa yaptığı başvuruları incelenebilir seviyede
ortaya koymamıştır. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini ve varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere ileterek
hak ihlali iddialarını ilk olarak bu makamların değerlendirmesini ve çözüme
kavuşturmasını beklemeden, doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunduğu anlaşılmaktadır.
150. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddialarıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal hak
arama yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Eğitim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
151. Başvurucu, ceza infaz kurumunda tutuklu bulunduğu
sırada kurumda yapılan bazı sınavlara girmesine izin verilmemesi nedeniyle
eğitim hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
152. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
153. 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (3),48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda; kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre
özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal
edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
154. Başvurucu; Anayasa Mahkemesine sunduğu bireysel
başvuru formu ve eklerinde, öğrenci statüsünün bulunup bulunmadığını ya da
herhangi bir eğitim ve öğrenim hayatının olup olmadığını, hangi sınavlara
giremediğini, merkezî sınavlar ile öğretim kurumları veya kamu kurum ve
kuruluşları tarafından yapılan ya da yaptırılan sınavlara girme şartlarını
taşıyıp taşımadığını açıklamamış ve bu hususlarda herhangi bir bilgilendirmede
bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucu, ihlal iddiasına ilişkin delillerini
sunma, temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda
bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Başvurucunun iddialarına
delil olarak ileri sürdüğü hususların ihlal iddiasının doğruluğunu
destekleyecek ve ortaya koyacak nitelik ve yeterlilikte olmadığı gözönüne
alındığında söz konusu iddianın temellendirilmemiş şikâyet kapsamında kabul
edilmesi gerekmektedir.
155. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
E. Diğer İhlal iddiaları
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
156. Başvurucu, ceza infaz kurumunda; ziyaretçi
sayısının, gün ve saatlerinin, açık görüş hakkının, fotoğraf çekiminin ve
gönderiminin sınırlandırılması, görevli ve yetkili olmayan merci tarafından
yasal şartları oluşmadan arama yapılması, elkoyma kararında yer almayan bazı
elektronik eşyalarına usulüne uyulmadan el konulması, meslekten çıkarma
kararının Resmî Gazete'de yayımlanarak isminin teşhir edilmesi nedenleriyle
özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının; telefonla görüşme hakkının
kısıtlanması nedeniyle haberleşme hürriyetinin; maaşının kesilmesi vemal
varlığına el konulması nedeniyle mülkiyet hakkının; ceza infaz kurumunda sayım
esnasında takke takmasına, tespih çekmesine ve Kur'an okumasına izin
verilmemesi nedenleriyle din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
157. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
158. Bireysel başvuruda; kamu gücünün neden olduğu iddia
edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel
başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, §§ 19, 20).
159. Somut olayda başvurucu, söz konusu ihlal iddialarını
somut olgularla yeterince açıklamadan ve Anayasa maddeleri ile
ilişkilendirmeden soyut olarak ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu söz konusu
kısıtlamaların kendisi hakkında ne şekilde uygulandığını ve anılan hususlara
dair varsa başvuru yollarını tüketip tüketmediğini sistemli, anlaşılabilir
seviyede ve denetime elverişli olacak şekilde açıklamamıştır. Başvurucu söz
konusu iddialarını sistemsiz ve oldukça karmaşık şekilde dile getirmiştir.
160.Dolayısıyla somut olayda başvurucu, ihlal iddiasına
ilişkin delillerini sunma ve temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin
açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Sonuç
olarak başvurucu tarafından bu kısımda ileri sürülen iddiaların oldukça
karmaşık olarak soyut şekilde dile getirildiği ve şikâyetlerin
temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
161. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
C.1. Gözaltına almanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Resen yapılan tutukluluk incelemelerinin süresinde
yapılmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
5. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
9.Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının,
haberleşme hürriyetinin, mülkiyet hakkının, din ve vicdan hürriyetinin ihlal
edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 19/11/2020tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.