TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET REHA BARAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/37797)
|
|
Karar Tarihi: 27/1/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Sinan ARMAĞAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Reha BARAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mahmut Fevzi ÖZLÜER
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, bir gösteriye yapılan polis müdahalesi
neticesinde yaralanma meydana gelmesi ve bu olaya ilişkin açılan ceza
soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedeniyle eziyet yasağının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 10/11/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Genel
Bilgiler
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 31/5/2013 tarihinde akşam saatlerinde
Selbaşı Sokak'ta (İstanbul, Harbiye) başından yaralanmıştır. Olayın yaşandığı
tarihte İstanbul'da Gezi Parkı olayları devam etmektedir (söz konusu
olayların arka plan bilgisi için bkz. Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218,
19/4/2018, § 10).
10. Başvurucu olay yerinde bulunanlar tarafından Şişli
Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Şişli Hastanesi) götürülmüştür.
Söz konusu Hastane tarafından aynı gün saat 22.45'te adli muayene formu
düzenlenmiştir. Raporun olay öyküsüne "Bugün sağ gözüne biber gazı
kapsülü gelmesi sonrasında gözde görme kaybı." ifadesi yazılmıştır.
Raporun sonuç kısmı ise şu şekildedir:
"Sağ göze kapsül patlaması sonrası
görme kaybı olan hastada sağ gözde perforasyon saptandı. GKS:15 şuuru açık
koopere orayente olan hastada sağ gözde alt ve üst kapakta hematom mevcut olup
göz konsultasyonu istendi. Mevcut bulgular darp ile uyumludur."
11. Başvurucu avukatı aracılığıyla 3/6/2013 tarihinde
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) dilekçe vererek gaz maskesi takan
polislerin hedef gözetip attığı gaz kapsülü nedeniyle gözünden yaralandığını
belirterek polislerden şikâyetçi olmuştur. Şikâyet dilekçesinde; arkadaşı
Ö.B.C.Z. ile Taksim'deki minibüs duraklarına gitmekte iken Harbiye'deki polis
müdahalesine denk geldiklerini, göstericilerden birkaçıyla birlikte ara sokağa
(Subaşı Sokak) kaçtığını, bu sırada yanındaki arkadaşından ayrıldığını, sokakta
bulunduğu sırada polisin attığı gaz fişeğiyle yaralandığını iddia etmiştir.
Başvurucu kendisini hastaneye götüren kişilerin ve yanındaki arkadaşının açık
kimlik bilgileri ve adreslerini bildirerek tanık olarak dinlenilmelerini,
ayrıca yaralandığı sokakta bulunan huzurevi ile trafik tabelasının karşısındaki
binada bulunan kamera kayıtlarının muhafaza altına alınmasını talep etmiştir.
B. Ceza
Soruşturması Süreci
12. Başvurucunun şikâyeti üzerine Savcılık soruşturma
başlatmıştır. Bu kapsamda aynı gün Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğüne müzekkere
yazılarak Şubaşı Sokak içini gören, huzurevine ait güvenlik kameraları ile
çevrede bulunan işyerlerindeki güvenlik kameralarının ve yine söz konusu sokağa
çıkan caddeyi gören MOBESE kameralarının 31/5/2013 günü saat 21.00 ila 23.00
saatlerindeki görüntülerinin CD ortamına aktarılarak gönderilmesi, ayrıca
yatarak tedavi gören başvurucunun avukatı olduğu hâlde beyanının alınması istenmiştir.
13. Başvurucunun şikâyetine ilişkin soruşturma 7/6/2013
tarihinde aralarında şahsi ve fiilî irtibat bulunması nedeniyle 2013/79334
numaralı soruşturma dosyasıyla birleştirilmiştir. 8/11/2013 tarihinde ise
birleştirilen dosyadan ayrılarak yeni bir soruşturma numarası almıştır
(2013/158826). Başvurucunun dosyası bu kez 23/2/2015 tarihinde yeniden
2013/79334 numaralı dosyayla birleştirilmiş ise de 21/5/2015 tarihinde Gezi
Parkı eylemleri olarak bilinen olaylarla ilgili tüm şikâyetlerin bir arada değerlendirilmesinin
soruşturmayı sürüncemede bıraktığı gerekçesiyle yeniden bu dosyadan ayrılmış ve
2015/67489 numaralı soruşturmaya kaydedilmiştir.
1. Başvurucunun
Beyanları
14. Başvurucu 5/6/2013 tarihinde avukatı eşliğinde polise
ifade vermiştir. İçeriği şikâyet dilekçesine benzeyen ifadesinde başvurucu
özetle Harbiye Askerî Müzesi karşısında arkadaşıyla evine gitmek üzere
ilerlerken polisin gösterici bir gruba müdahale ettiğini gördüğünü,
bulundukları yere biber gazı atılması üzerine Selbaşı Sokak'a doğru kaçtığını,
sokaktan çıkmak üzere yol ararken polisin attığı gaz bombasının gözüne isabet
etmesi sonucu yere düştüğünü, gazın dağılması ve yere düşmesi neticesinde
nefesinin kesildiğini, zorlukla yerden kalkıp on metre kadar yürüyebildiğini,
tanımadığı iki kişinin kendisini yerden kaldırarak hastaneye getirdiğini beyan
etmiştir. Başvurucu ifadesinin devamında sokak içindepolise veya etrafa karşı
herhangi bir eylemi olmamasına rağmen hedef alarak yaralanmasına sebep olan tüm
polislerden şikâyetçi olduğunu söylemiştir.
15. Başvurucunun 27/3/2014 tarihinde avukatı eşliğinde
Savcılıkta verdiği ifadesi şöyledir:
"Ben 31/05/2013 günü saat 22.30
sıralarında Harbiye Subaşı Sokak içerisinde gaz kapsülü ile yaralandım. Sağ
gözümden yaralandım. Sağ gözüm tamamen alındı yerine protez takıldı. Bursa
Retina Göz Hastanesinde alındı. Film ve grafilerim hepsi Nilüfer ilçesinde
bulunan Bursa Retina Göz Hastanesindedir. Ancak daha öncesinde olay öncesinde 1
hafta Şişli Eftal de yattım. Ancak göz alınma ameliyatımı Bursa'da oldum. Bana
ateş eden polisi görmedim. Bende göstericiler arasındaydım. Ancak herhangi bir
şekilde kimseye zarar verici bir davranışta bulunmadım. Bir müddet
göstericilerin arasında bulunduktan sonra kendilerinin arasından ayrılıp
gösteri mahallinden uzaklaşıyordum. Bana gaz tüfeği ile ateş eden polisi
görmedim. Herhangi eşkal bilgisi veremem. Olayın meydana geldiği yaralandığım
yeri kroki ile çizip gerek göstericilerin bulunduğu gerekse polislerin
bulunduğu yeri krokiyle gösterip bir hafta içinde size sunacağım. Sadece benim
kamera kaydında görüntüm var ancak bana ateş eden polislerin herhangi bir
görüntüsünü göremedim. Ayrıca Bursa'daki hastanenin de adresini dosyanıza
bildireceğim. Dedi. Kendisine bir hafta süre verildi. Ben bulunduğum sokağın
içerisindeyken polisler sokağın başındaydı. Ancak polisleri görmedim. Daha
doğrusu gaz fişeği sokağın başından bana geldi. Yoksa ben atan polisleri
görmedim. Sokağın başı ile benim bulunduğum yer arasında da 50 metre mesafe
vardır. Şikayetçiyim."
2. Tanık
İfadeleri
16. 27/11/2013 tarihinde polis merkezinde Ö.B.C.Z. tanık
sıfatıyla ifade vermiştir. İfadesinde özetle olay günü dayısının oğlu olan
başvurucu ile gezmek için Nişantaşı'na geldiklerini, akşamleyin dolmuşa binmek
için Taksim'e doğru gittikleri sırada Cumhuriyet Caddesi üzerinde kalabalık bir
grupla karşılaştıklarını, bulundukları yere biber gazı atılınca birbirlerinden
ayrıldıklarını ve başvurucuyu kaybettiğini, şarjı bittiği için kendisine
ulaşamadığını, daha sonra hastaneye kaldırıldığını öğrendiğini, nasıl
yaralandığını görmediğini belirtmiştir. Ö.B.Z.C. 3/11/2015 tarihinde bu kez
Savcılıkta ifade vermiş ve benzer beyanlarda bulunmuştur.
17. Soruşturma kapsamında başvurucunun dinlenilmesini
talep ettiği (bkz. § 11) U.D. ve A.Ö. Savcılıkta 27/1/2015 tarihinde tanık
sıfatıyla dinlenilmiştir. Tanık A.Ö. ifadesinde özetle olay günü akşam 22-22.30
sıralarında gösteri yapmak için Cumhuriyet Caddesi'nden Taksim'e doğru gitmek
istediklerini, polisin cadde üzerine K. mağazası üzerinde kalkanlarla barikat
kurarak ilerlemelerine engel olduğunu, slogan attıklarını fakat saldırı
niteliğinde bir eylemleri olmadığını, buna rağmen polisin sürekli gaz tabancası
kullandığını, gazdan etkilenmemek için Selbaşı Sokak'a doğru arkadaşı U.D. ile
kaçtıklarını, çok sayıda göstericinin de bu tarafa doğru kaçtığını beyan
etmiştir. Tanık ifadesinin devamında motosikletlerine binip U.D. ile geri
dönmeye çalıştıkları sırada sokağın az ilerisinde bir kalabalık gördüklerini ve
bu grubun arasında yerde bir kişinin yattığını fark ettiklerini, çevredekilerden
birinin bu kişiye buz uyguladığını, bu kişiyi daha önce tanımadığını, olay
nedeniyle ismini öğrendiğini, arkadaşı U.D.nin başvurucuyu hastaneye
götürdüğünü, başvurucunun yaralandığı anı görmediğini fakat tahminine göre
sokağın diğer tarafından bir müdahale olmaması sebebiyle barikat kurulan
taraftan atılan gaz fişeğinin isabet etmiş olabileceğini söylemiştir. Tanık
U.D., A.Ö.nün ifadesine benzer şekilde anlatımda bulunmuştur.
3. Görüntü
Kayıtları
18. Savcılığın talebi üzerine görüntü kaydı elde
edilmesine ilişkin yapılan araştırma 5/6/2013 tarihinde iki polis memuru ve
G.Y. isimli avukat tarafından tutanağa bağlanmıştır. Buna göre cadde üzerindeki
bir mağazanın ve Harbiye Askerî Müzesi'nin kamera görüntülerine bakıldığı fakat
olayı gösterir kayıt bulunmadığı, ayrıca cadde üzerinde bulunan 89-03 numaralı
MOBESE kamerasının kayıt yapmış olabileceği belirtilmiştir. Üç polis memurunun
söz konusu MOBESE kamerasına ilişkin olarak düzenlediği tutanakta ise istenen
tarih ve saatte herhangi bir görüntü kaydı olmadığı yazılıdır. Belirtilen
tutanakların gönderildiği üst yazıda olayın meydana geldiği sokağın Subaşı
değil Selbaşı olduğu vurgulanmıştır.
19. Başvurucu vekili, Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğünce
temin edilip kendisine verilen görüntüleri 11/11/2013 tarihinde Savcılığa
sunmuştur.
20. Başvurucu vekilinin sunmuş olduğu değerlendirilen
görüntüler Savcılıkça bilirkişiye tevdi edilerek hakkında rapor hazırlaması
istenmiştir. 9/2/2015 tarihli raporda saat 21.00'de başlayan görüntülerin
23.00.48'de bittiği ve güvenlik kameralarına ait olan görüntülerde ses kaydı
olmadığı belirtilmiştir. Görüntülerden üç resim seçilerek yapılan tespitler şu
şekildedir:
- Kamera saatine göre 31/5/2013 günü saat 22.25 sularında
gaz fişeği atıldığı
- Kaçan şahıslara ulaşmadığı
- Gaz fişeği atanların kamera açısında olmadığı,
gözükmediği
- Müştekinin şikâyetine konu olayın tespit edilemediği
4. Şüpheli
Savunmaları
21. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü 31/5/2013 tarihinde
saat 08.00'den ertesi gün aynı saate kadar Taksim ve Harbiye semtlerinde gaz
mühimmatı kullanan ve yine olaylarda görev yapan diğer polis memurlarının
listesini göndermiştir. İkisi Savcılıkta, diğerleri Emniyet Müdürlüğünde olmak
üzere 5/6/2014 ila 21/7/2015 tarihlerinde gaz mühimmatı kullanan sekiz polis
memurunun şüpheli sıfatıyla ifadesi alınmıştır. İfade veren yedi kişi,
başvurucunun yaralandığı Harbiye bölgesinde görev yapmadığını beyan etmiştir.
22. Şüphelilerden M.C.Y. 5/6/2014 tarihli Savcılık
ifadesinde özetle olay günü Harbiye'de görev yaptığını, olaylar sırasında gaz
kullandığını, aldığı kurslar ve verilen talimatlara neticesinde 45 derecelik
açıyla atış yaptığını, yaptığı atışlardan sonra yaralanan hiç kimseyi
görmediğini, Gezi olayları boyunca sadece beş altı kez gaz kullandığını, müştekiyi
tanımadığını beyan etmiştir.
23. Savcılık, olay yerinde bulunmadığını bildiren altı
kişi ile birlikte H.Ş. isimli polis memurunun olaylar sırasında cep
telefonlarının hangi baz istasyonundan sinyal aldığını tespit etmek için izin
talep etmiş; İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğince 7/2/2017 tarihinde talep kabul
edilmiştir. İstenen bilgiler 27/3/2017 tarihinde Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Başkanlığı tarafından bir CD ile gönderilmiştir. CD içeriği UYAP'a
aktarılmamıştır.
5. Başvurucu
Hakkında Düzenlenen Diğer Sağlık Raporları
24. Başvurucu hakkında düzenlenen adli muayene formu
gönderilerek (bkz. § 10) Adli Tıp Kurumundan (ATK) kesin rapor hazırlaması
istenmiştir. ATK tarafından düzenlenen 30/7/2013 tarihli raporda; sağ gözde perforasyona
neden olan yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir duruma sebebiyet
vermediği ve yaralanmanın etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek
ölçüde, hafif nitelikte olmadığı değerlendirilmiştir. Ayrıca raporda, olay
tarihinden altı ay sonra başvurucunun gönderilmesi hâlinde yaralanmanın
organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflamasına veya yitirilmesine sebep
olup olmadığı konusunda görüş bildirilebileceği belirtilmiştir.
25. Şişli Hastanesinde başvurucu hakkında düzenlenen
13/11/2013 tarihli özürlü sağlık raporunda tek gözde körlük teşhisine yer
verilerek özür oranın %32 olduğu tespit edilmiştir.
6. Soruşturma
Sonunda Verilen Kararlar
26. Savcılıkça 25/5/2017 tarihinde ifadesi alınan sekiz
polis memuruna ilişkin olarak kovuşturma yapılmamasına karar verilmiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...2559 Polis Vazife ve Selahiyet
Kanununun 16. Maddesi dosya içerisinde mevcut bilirkişi raporları, şüpheli
ifadeleri, müşteki beyanı, doktor raporları içerikleri ve tüm soruşturma evrakı
birlikte değerlendirildiğinde;
Şüphelilerin Zor Kullanma Yetkisine
İlişkin Sınırın Aşıldığına dair kamu davası açmayı gerektirir kanıt ve emare
elde edilemediğinden,
Şüpheliler hakkında KAMU ADINA
KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,..." [karar verildi.]
27. Savcılık tarafından 30/5/2017 tarihinde daimî arama
kararı verilmiştir. Kararın içeriği şu şekildedir:
"Müştekinin olay tarihinde Harbiye
Subaşı sokak içinde polis memurları tarafından ateş açıldığı, müştekinin gözüne
isabet ettiği, gözünden yaralandığı, gözünün kaybına sebep olacak şekilde
yaralanmasına sebep olanlar hakkında şikayetçi olduğu, yapılan tüm
araştırmalara rağmen şüphelilerin tespit edilemediği,
Bu şekilde, atılı suçu işlediği iddia
edilen kimliği tespit edilemeyen şüphelinin/şüphelilerin, çok sıkı bir şekilde
araştırılarak kimliğinin/kimliklerinin belirlenmesi, yakalandığı/yakalandıkları
takdirde mevcutlu olarak savcılığımıza sevk edilmesi/edilmeleri, aksi halde
zamanaşımı tarihine kadar sürekli olarak araştırmaya devam edilmesi ve tekide
mahal verilmeksizin her üç ayda bir Cumhuriyet Başsavcılığımıza bilgi verilmesi
rica olunur. "
28. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara
itiraz etmiştir. Başvurucu itiraz dilekçesinde özetle tebligat yapılarak
ifadeye çağrılan dört, ataması yapıldığı için tebligat çıkarılmayan üç, ZED
tüfeği kullandığı tespit edilen dokuz ve özel timde görevli altı polis
memurunun ifadelerinin alınmadığını, sehven yanlış belirtilen sokak isminin
resen düzeltilerek doğru yerdeki kamera görüntülerinin tespit edilmediğini, gaz
fişeği hukuka aykırı şekilde atılmasına rağmen ateş tarzının ortaya
konulmadığını belirterek yapılan soruşturmanın etkisiz olduğunu iddia etmiştir.
Başvurucunun itirazı İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 28/9/2017 tarihli
kararıyla kesin olarak reddedilmiştir. Verilen karar 11/10/2017 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
29. Başvurucu 10/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
30. Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğü Feriköy Polis Merkezi
7/6/2017 tarihinde üçer aylık araştırma kapsamında ilgili faillerin tespitinin
henüz mümkün olmadığını ve araştırmaların devam ettiğini bildirmiştir. UYAP'ta
yapılan sorgulamada söz konusu evrak dışında soruşturma makamları tarafından
başkaca bir araştırma yapıldığını gösterir belge bulunmamaktadır.
C. Başvurucunun
Açtığı Tam Yargı Davası
31. Başvurucu, emniyet güçlerinin attığı gaz kapsülünün
gözüne isabet etmesi nedeniyle ortaya çıkan zararın giderilmesi amacıyla
İstanbul 7. İdare Mahkemesinde -ıslahla birlikte- 1.378.264,99 TL maddi ve
500.000 TL manevi tazminat talepli dava açmıştır. Başvurucunun davası 30/5/2018
tarihinde reddedilmiştir.
32. Başvurucunun istinaf talebi İstanbul Bölge İdare
Mahkemesi Dokuzuncu İdare Dava Dairesinde (Daire) 19/3/2019 tarihinde
incelenerek kabul edilmiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"...Olay sonrası [U.D. ve A.Ö.] tarafından Şişli
Eftal Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırılan davacının Genel Adli Muayene Raporunda;
"Sağ göze kapsül patlaması sonrası görme kaybı olan hastada sağ gözde
perforasyon saptandı, GKS:15 Şuuru açık koopere orayante olan hastada sağ gözde
alt ve üst kapakta hematom mevcut olup göz konsultasyonu istendi. Mevcut
bulgular darp ile uyumludur." ifadesine yer verildiği, davacıyı hastaneye
götürdüğü ileri sürülen [U.D. ve A.Ö.] tarafından 27.01.2015 tarihinde
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verilen ifadede özetle; ismini daha sonra
öğrendikleri davacının yaralandığı anı görmediklerini ancak gözüne gaz fişeği
isabet ettiğinin ifade edildiği, davacı tarafından müşteki sıfatıyla İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığına verilen 27.03.2014 tarihli ifadede ise; '... Bana
ateş eden polisi görmedim. Ben de göstericiler arasındaydım. Ancak herhangi bir
şekilde kimseye zarar verici bir davranışta bulunmadım. Bir müddet
göstericilerin arasında bulunduktan sonra kendilerinin arasından ayrılıp
gösteri mahallinden uzaklaşıyordum.' ifadelerine yer verildiği, olaylarla
ilgili 31.05.2013 tarihinde düzenlenen 'Olay ve Yakalama Tutanağında'
kovalamaca sonucu yakalanan ve gerekli adli işlemlerin takibi için İstanbul
Emniyet Müdürlüğü Vatan Hizmet Binası Güvenlik Şube Müdürlüğüne götürülen
kişiler arasında davacının yer almadığı görülmektedir.
Öte yandan; davacının şikayeti üzerine
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma neticesinde Savcılığın
25.05.2017 tarih ve Soruşturma No: 2015/67489 sayılı kararı ile zor kullanma
yetkisine ilişkin sınırın aşıldığına dair kamu davası açmayı gerektirir kanıt
ve emare elde edilemediği gerekçesiyle şüpheliler hakkında Kamu Adına
Kovuşturmaya Yer Olmadığına dair karar verildiği görülmektedir.
Toplumsal olaylar neticesinde bozulan
kamu düzeninin yeniden tesisi için kolluk güçlerince mevzuatın kendilerine
yüklediği görev sınırları içerisinde müdahalede bulunulabileceği
tartışmasızdır. Ancak söz konusu müdahalenin öngörülen amaçla orantılı ve
ölçülü olması, kişilerin yaşam hakkını tehdit edecek nitelikte olmaması
gerekmektedir.
Dava dosyasında bulunan bilgi ve
belgeler ile olay sonrası davacının kaldırıldığı Şişli Hamidiye Eftal Eğitim ve
Araştırma Hastanesine ait muayene raporları ve tanık ifadelerinin bir bütün
olarak değerlendirilmesi neticesinde, polisin attığı biber gazı kartuşunun
isabet etmesi nedeniyle davacının yaralandığı, güç kullanma yetkisinde sınırın
aşıldığı, idarenin toplumsal olaylara müdahale etme hizmetini yerine getirirken
kusurlu davrandığı sonuç ve kanaatine varılmış olup, davacının maddi ve manevi
zararının hizmet kusuru çerçevesinde davalı idarece tazmini gerektiği sonuç ve
kanaatine varılmıştır...."
33. Daire, yukarıda yer verilen gerekçeyle İstanbul 7.
İdare Mahkemesinin kararını kaldırarak davanın kısmen kabulüne; buna göre de
1.378.264,99 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminatın davalı idareden alınarak
başvurucuya verilmesine karar vermiştir. Temyiz yolu açık olan karar henüz
kesinleşmemiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
34. Anayasa Mahkemesi Özlem Kır (B. No: 2014/5097,
28/9/2016, §§ 22-27) kararında; 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve
Salâhiyet Kanunu’nun “Zor ve silah kullanma” kenar başlıklı 16.
maddesine, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kanunun
hükmü ve amirin emri” kenar başlıklı 24. maddesine, 5237 sayılı Kanun'un
"Sınırın aşılması" kenar başlıklı 27. maddesinin (1) numaralı
fıkrasına,5237 sayılı Kanun'un "Kasten yaralama" kenar
başlıklı 86. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmına, 5237 sayılı
Kanun'un "Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama" kenar
başlıklı 87. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmına yer vermiştir.
35. Anayasa Mahkemesi Ali Ulvi Atunelli (B. No:
2014/11172, 12/6/2018, §§ 25-27) ve Özlem Kır (aynı kararda bkz. §§
28-30) kararlarında; 30/12/1982 tarihli ve 17914 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Polis Çevik Kuvvet Yönetmeliği’nin 25. maddesinin ilgili
kısımlarına, İçişleri Bakanlığının yayımladığı 25/8/2011 tarihli Toplumsal
Olaylarda Görevlendirilen Personelin Hareket Usul ve Esaslarına Dair
Yönerge'nin 10. ve 12. maddelerinin ilgili kısımlarına, Emniyet Genel
Müdürlüğünün 26/6/2013 ve 22/7/2013 tarihlerinde çıkardığı iki ayrı genelgeyle
daha ayrıntılı hâle getirdiği ve Aralık 2008 tarihinde hazırladığı Göz
Yaşartıcı Gaz Silahları ve Mühimmatları Kullanım Talimatı'nın ilgili
kısımlarına yer vermiştir.
B. Uluslararası
Hukuk
36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin gaz fişeği
kullanılmasına yaklaşımı için bkz. Egemen Budak, B. No: 2016/14870,
9/6/2020, § 27.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
37. Mahkemenin 27/1/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucu; denk geldiği gösteriye yapılan kolluk
müdahalesinden kaçmak isterken polis tarafından atılan gaz fişeği nedeniyle sağ
gözünü kaybettiğini, şikâyeti sonrası olayla ilgili yürütülen ceza
soruşturmasının eksik olduğunu belirtmiştir. Başvurucu kovuşturmaya yer
olmadığı kararına itirazında ileri sürdüğü hususları tekrarlamıştır. Kolluk
tarafından yaralandığının Savcılık tarafından verilen kararlara net şekilde
yansıdığını ifade eden başvurucu; olayın üzerinden bir yıl geçtikten sonra
şüphelilerinin ifadelerinin alındığını, dört yılın sonunda ise soyut beyanlara
ve bilimsel olmayan raporlara dayanılarak haksız bir sonuca ulaşıldığını,
verilen karara itirazının ise gerekçesiz şekilde reddedildiğini iddia etmiştir.
Başvurucu, dile getirdiği hususlar nedeniyle kötü muamele yasağı ile adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Bakanlık görüşünde, başvurunun Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı
kapsamında incelenmesi gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık, başvurucunun
tazminat istemli davasında aleyhinde karar verildiğini fakat henüz kesinleşmemesi
nedeniyle başvuru yollarının tüketilmediği görüşündedir. Bakanlık; ülke
geneline yayılmış olan Gezi Parkı olaylarının yoğun olarak yaşandığı olay
tarihinde eylemlerin merkezi konumunda olan Taksim'de eylemcilerin arasında
bulunan başvurucunun yasa dışı eylemlere destek vermek amacıyla kendi isteği
ile protesto gösterilerine katıldığını, polisin kasıtlı davranışı nedeniyle sağ
gözünden yaralandığını gösteren herhangi bir somut kanıt unsuru bulunmadığını,
yürütülen soruşturmada da olayın gerçekleşme koşullarına ilişkin tüm delillerin
toplanılarak etkili soruşturma yükümlülüğünün gereklerinin yerine getirildiğini
savunmuştur.
40. Başvurucu, Bakanlık görüşüne ilişkin beyanında olay
günü gösteriye katılmadığını, açtığı tazminat davasında ise lehine karar
verildiğini belirtmiş; ayrıca başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
41. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin (3) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
42. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri,
… kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır."
43. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969,
18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı
kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve inceleme bu yasak bağlamında yapılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
44. Somut olayda Bakanlık, başvurucunun açtığı tam yargı
davasının henüz kesinleşmediğini belirterek başvuru yollarının tüketilmediğini ileri
sürmektedir. Ayrıca başvurucunun yaralanmasıyla sonuçlanan olay hakkında
Savcılık tarafından yürütülmekte olan ceza soruşturması derdesttir. Bu nedenle
başvuru yollarının tüketilmesi kuralı açısından ayrıca bir değerlendirme
yapılması gerekir.
45. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"...Başvuruda bulunabilmek için
olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri
sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal
başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması
gerekir."
47. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B.
No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
48. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usul boyutu da bulunmaktadır. Usul
yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal
saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları
altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).
49. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği
soruşturma türünün bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak
tespiti gerekir. Bu şekilde gündeme gelen yaşam hakkı ya da kötü muamele
iddialarına konu davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin
sorumluların tespit ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte ceza
soruşturması yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari
ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak
ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).
50. Anayasa Mahkemesi, kolluk görevlilerince
darbedildiğini iddia eden kişi tarafından açılan tam yargı davasının
incelendiği bir başvuruyu kötü muamele yasağı kapsamında ele almış ve yaptığı
değerlendirmede tam yargı davasının tazminat imkânı sunmakla birlikte kötü
muamele vakasının aydınlatılmasına, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmasına yönelik bir sonuç elde edilmesi için yetersiz ve etkisiz
kalacağını, bu konudaki etkili yolun ceza soruşturması olduğunu belirterek
-başvurucunun adli makamları harekete geçirmek için bir başvurusunun da
bulunmadığı dikkate alınarak- başvuru yollarının tüketilmediği neticesine
ulaşmıştır (Zeki Güngör, B. No: 2013/8491, 31/3/2016, §§ 39-45).
51. Başvurucunun gözünde meydana gelen yaralanma
nedeniyle idare mahkemesinde açtığı tam yargı davasının somut olay bağlamında
etkili bir yol olarak kabul edilmesi mümkün görünmediğinden söz konusu davanın
kesinleşmemesi nedeniyle başvuru yolunun tüketilmediğinden bahsedilemeyecektir.
52. Diğer taraftan kamu görevlilerinin güç kullanımı
nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiaları konusunda etkili
yolun ceza soruşturması olduğu bilinmekle birlikte somut olayda Savcılık soruşturmasında
bazı şüpheliler hakkında kovuşturma yapmama kararı alınmasına rağmen henüz
soruşturma tamamlanmamış, daimî arama kararı verilmiştir.
53. Başvurucunun bir soruşturmanın açılmayacağının,
soruşturmada ilerleme olmadığının, etkili bir ceza soruşturması yapılmadığının,
ileride de böyle bir soruşturmanın yürütüleceği konusunda en ufak gerçekçi bir
şans olmadığının farkına vardığı veya varması gerektiği andan itibaren yaptığı
bireysel başvurular kabul edilebilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, B.
No: 2012/848, 17/7/2014, § 77).
54. Daimî arama kararından sonra soruşturmanın
ilerlemesine katkı sağlayan herhangi bir araştırma yapılmamış, esaslı bir delil
dosyaya yansımamıştır.
55. Öte yandan başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği
yönünde karar verebilmek için devletin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında etkili
soruşturma yapma pozitif yükümlülüğünün çerçevesinin ve somut olayda ne
şekilde yerine getirildiğinin tespiti de gerekmektedir. Ne var ki anılan
hususların tespiti, somut olayda esas hakkında inceleme yapılmasını zorunlu
kılmaktadır (Pınar Durko, B. No: 2015/16449, 28/6/2018, § 67).
56. Bu itibarla açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Anayasa'nın
17. Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(i) Genel
ilkeler
57. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahip olduğu, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına
alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması
amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet
yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 80).
58. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından
kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı
kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu
görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip
nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen eziyet
ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence
arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın özellikle çok ağır ve
zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma
işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla Anayasa tarafından
getirildiği, anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan
işkence, eziyet ve hakaret suçlarının unsurlarından daha
geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 84).
59. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de
önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış, fiziki
yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı
muameleler eziyet olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu
hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur
olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette,
ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda bulunması şartı aranmaz.
Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma,
kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin
gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm
cezasının infazının uzunca bir süre beklenmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı,
çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 88).
60. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81).
61. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın
5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması
beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut
iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki
bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş
birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken
ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 95).
62. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık
derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın
somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin
süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık
durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç
dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun
olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 83).
63. Belirtilmelidir ki Anayasa'nın 17. maddesi, bir
yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu tür
bir güç, sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmamak kaydıyla kullanılabilmektedir.
Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce
başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller, prensip olarak
Anayasa'nın 17. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir (Gülşah Öztürk
ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 52).
64. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik
güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul
edilebilmektedir. Bu kapsamda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı
gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı
fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece
kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali Rıza
Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 82).
65. Anayasa Mahkemesi kolluk görevlilerinin toplumsal
olaylara müdahalesinde araç olarak kabul edilen, kullanılması ulusal ve
uluslararası mevzuatta yasak olmayan göz yaşartıcı gazın kullanım usullerinde
öngörülen kriterlerin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
asgari ağırlık eşiğine ulaşıp ulaşmadığını denetlediği önceki kararlarında, bu
gazın kullanılmasının bazı sağlık sorunlarına yol açabileceğinin açık olduğunu
vurgulamıştır. Ancak Anayasa Mahkemesi bir kararında kolluk görevlilerini
aşmaya çalışan grup dışındaki göstericilere doğrudan müdahale olduğunun tespit
edilemediği, ayrıca göz yaşartıcı gazın doğal etkisi dışında başvurucuda bir
yaralanma olmadığı ve gazın aşırı kullanıldığına ilişkin herhangi bir doktor
raporuna veya başka bir bulguya rastlanmadığı durumlarda gazdan etkilenmenin
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında asgari ağırlık eşiğini
aşmadığı sonucuna varmıştır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 91, 92).
66. Buna karşın Anayasa Mahkemesi, göz yaşartıcı gaz
silahlarının uygun olmayan bir şekilde ateşlenmesi sonucunda gaz fişeklerinin
ölümlere ya da somut olayda olduğu gibi yaralanmalara yol açma riski bulunması
nedeniyle ateşli silah kullanımına ilişkin olarak kabul ettiği ilkelerin -uygun
düştüğü ölçüde- bu silahların kullanımında da değerlendirme kriteri olarak
dikkate alınması gerektiğine karar vermiştir. Bu kapsamda gaz silahı kullanımı
konusunda kolluk görevlilerini yetkilendiren, kullanım yöntemini yeterli ve
etkili bir şekilde düzenleyen mevzuatın bu silahların keyfî ve aşırı kullanımına
engel olacak, kişiyi istenmeyen kazalara karşı koruyacak güvenceleri içermesi
gerekmektedir (Turan Uytun ve Kevzer Uytun, B. No: 2013/9461, 15/12/2015,
§§ 59, 60).
67. Bu nedenle doğrudan silah kullanımı sonucu meydana
gelen olaylarda güç kullanımının Anayasa’nın 17. maddesine göre başka bir
çarenin kalmadığı zorunlu bir durumda ve ölçülü bir şekilde
gerçekleştiğinin soruşturma makamlarınca resen ortaya konulması gerekmektedir.
Bu çerçevede kolluk görevlilerinin eylemlerinin yanında kendilerine uygun
talimatın verilip verilmediğinin, gaz fişeği atışı için kullanılan silahlar
konusunda bu kişilerin yeterli eğitim alıp almadığının ve olası riskleri
önlemek adına tedbir almakta ihmalleri bulunup bulunmadığının da incelenmesi
gerekmektedir (Turan Uytun ve Kevzer Uytun, § 60).
68. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi bir başka kararında
toplumsal bir olayda müdahaleyi gerektiren duruma sebep olan kişilerden olmayan
başvurucunun bu müdahaleden etkilenmemesi için kolluk görevlilerinin gerekli
tedbirleri almadıkları ve olaya müdahaleleri sırasında kontrolsüz bir şekilde
gaz fişeği atmak suretiyle başvurucunun yaralanmasına sebep oldukları kanaatine
vararak Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Özlem
Kır, § 80).
(ii) İlkelerin
Olaya Uygulanması
69. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı
varsayılan kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde
kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama
sorununu ele almaktadır (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §
45). Somut olayda başvurucunun, kolluk güçlerinin bir gösteriye müdahalesi
sırasında gaz fişeğiyle gözünden yaralandığı hem Savcılığın daimî arama
kararından hem de olaydan hemen sonra Şişli Hastanesinde hakkında düzenlenen
adli muayene formundan anlaşılmaktadır. Kaldı ki Savcılığın kovuşturmaya yer
olmadığı kararında da bunun aksini ortaya koyan bir kabul bulunmamaktadır. Bu
durumda kamu makamları kullanılan gücün gerekli ve orantılı olduğunu ortaya
koymakla yükümlüdür.
70. Öncelikle belirtilmelidir ki göz yaşartıcı gaz
fişeğinin bir atım aleti (silahı) vasıtasıyla ateşlenmesi, bu silahın uygun
olmayan bir tarzda kullanılması durumunda ciddi yaralanmalara hatta ölümlere
sebebiyet verme potansiyelini taşımaktadır (Özlem Kır, § 63).
71. Göz yaşartıcı gaz silahlarının müdahale edilen
kişilere doğrudan ve dik (yere paralel ya da 45 derecelik açının daha da
altında bir eğimle) bir açıyla tutularak ateşlenmemesi, bunun yerine silahın
menzili dikkate alınarak havaya doğru uygun bir açıyla hedeflenen noktaya
ulaşabilecek bir atışın yapılması gerekir. Böylelikle ciddi ve ölümcül
yaralanmaların yaşanması engellenebilir (Özlem Kır, § 64).
72. Başvurucunun yaralanma anını gösterir kamera kaydı
bulunmadığından gaz fişeğinin ne şekilde atıldığının görülme olanağı bulunmasa
da başvurucunun başına denk gelecek şekildeki yaralanma ve bu yaralanmanın
ağırlığı dikkate alındığında yere paralel ve düz bir hat üzerinde ilerleyen bir
kapsülün isabet etmesi sonucu başvurucunun gözünden yaralandığı öngörülmüştür.
Öte yandan soruşturmada kapsülün hangi açıyla başvurucuya isabet etmiş
olabileceğine dair inceleme ve değerlendirme raporu bulunmaması nedeniyle bu
husus net olarak belirlenememiş, kolluğun savunma tüfeğini Göz Yaşartıcı Gaz
Silahları ve Mühimmatları Kullanım Talimatı'na uygun şekilde havaya doğru ve
belli bir açıyla kullandığının ortaya konamadığı değerlendirilmiştir.
73. Başvurucu, hastanede verdiği ilk ifadesinin aksine Savcılıkta
göstericiler arasında bir müddet bulunduğu belirtmiştir. Başvurucunun gösteriye
katıldığı kabul edilse dahi kamu makamları toplumsal bir olaya müdahale ederken
kullandığı gücün gerekli ve orantılı olduğunu ortaya koymalıdır. Kollukça
başvurucuya müdahale edilmesini gerektirir bir eyleminden bahsedilmemiş, buna
ilişkin bir bulgu soruşturma dosyasına girmemiştir. Dolayısıyla yakalanmasını
gerektirir bir davranışından söz edilmeyen başvurucunun gözüne gelecek şekilde
gaz fişeğiyle yaralanması olayında kolluğun gerekli tedbirleri almadığı ve
kontrolsüz bir şekilde gaz fişeği atmak suretiyle başvurucunun -her hâlükârda
orantısız şekilde- yaralanmasına sebep olduğu değerlendirilmiştir. Nitekim
Dairenin 19/3/2019 tarihli kararında da sağlık raporları ve tanık ifadelerine
dayanılarak toplumsal olaya müdahale eden kolluğun güç kullanım yetkisinde
sınırı aşıp başvurucunun yaralanmasına sebebiyet verdiği, bu nedenle idarenin
kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
74. Öte yandan olay günü gaz silahı kullanan kolluk
görevlilerinin bu konuda bir eğitim alıp almadığı, operasyonun planlama ve
kontrolü kapsamında yürütülen işlemlerin ve alınan tedbirlerin neler olduğu
hususları ile kolluk görevlilerini yetkilendiren ve kullanım yöntemini yeterli
ve etkili bir şekilde düzenleyen mevzuatın bu silahların keyfî ve aşırı
kullanımına engel olacak ve kişiyi istenmeyen kazalara karşı koruyacak
güvenceleri içerip içermediği -başvuruya yansıyan eksiklikler nedeniyle- bu
aşamada Anayasa Mahkemesi tarafından incelenememiştir (aynı yöndeki karar için
bkz. Özlem Kır, § 69).
75. Somut olayın gerçekleşme koşulları ve özellikleri,
başvurucunun yaralanmasının niteliği ile başvurucu üzerindeki fiziksel ve
ruhsal etkileri birlikte dikkate alındığında kolluk görevlileri tarafından
gerçekleştirilen muamelenin belli bir ağırlık derecesine ulaştığı ve olayda
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının gerektirdiği asgari ağırlık
eşiğinin aşıldığı sonucuna varılmıştır.
76. Bu tespitten sonra kolluk görevlileri tarafından
gerçekleştirilen eylemin ulaştığı boyut nitelendirilmelidir. Bu kapsamda somut
olay bir bütün olarak ele alındığında -göz kaybına neden olacak şekilde
yaralanmanın başvurucuda yarattığı etkiye göre- eylemin eziyet olarak
nitelendirilmesi uygun görülmüştür.
77. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi boyutunun ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Anayasa'nın
17. Maddesinin Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(i) Genel
İlkeler
78. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı
olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın
17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5.
maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir
soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün
olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve
bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak
kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün
olacaktır (Tahir Canan, § 25).
79. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli
olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için
soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir.
Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir
şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay
ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da
kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara
dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114). Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 116).
80. Mahkemelerin -ve diğer soruşturma makamlarının-
özellikle kötü muamele niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için
ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmesi ve tüm araçlara başvurması gerekir.
Kötü muamele iddialarına ilişkin bir ceza soruşturması söz konusu olduğunda
yetkililer tarafından çabuklukla verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde
genel olarak kamunun güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak
sayılabilir ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı gösterilecek her türlü
hoşgörüden kaçınmaya olanak tanır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 120; Adem
Erden, B. No: 2015/4032, 23/1/2019 §34).
81. Soruşturmaların yürütülmesinde bu açıdan önemli olan
husus -sonuçta alınan kararın niteliğinin ne olduğunun önemi olmaksızın- özelde
başvurucunun ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne
olan bağlılığını sürdürmesi, hukuka aykırı eylemlerin hoş gösterildiği ya da bu
tür eylemelere kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından
yeterli hız ve özenin gösterilip gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır (Hüseyin
Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 86).
(ii) İlkelerin
Olaya Uygulanması
82. Başvurucu, gaz fişeğiyle yaralandığı olayla ilgili
yürütülen soruşturmanın eksik ve özensiz yürütülmesi nedeniyle sonuçsuz
kaldığını ileri sürmüştür.
83. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele iddiasıyla
karşılaşan soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz resen ve derhâl
harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini
sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerektiği "Genel İlkeler"
kısmında açıklanmıştır.
84. Somut olayda başvurucu 31/5/2013 tarihinde gözünden
yaralandıktan sonra hakkında Şişli Hastanesinde adli muayene raporu
düzenlenmiştir. Kamu makamlarının bu tarihte olaydan haberdar oldukları ve
derhâl soruşturma yapmaları gerekmekte ise de olayla ilgili soruşturma ancak
başvurucunun şikâyeti üzerine başlamıştır.
85. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, her soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar,
ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri
dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği
bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemleri
listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye
Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
86. Başvurucu şikâyet dilekçesinde bir ara sokakta
polisin attığı gaz fişeğiyle yaralandığını iddia etmiştir. Başvurucunun
şikâyetinin içeriği gereği hem başvurucunun yaralandığı sokaktaki hem de sokak
çevresindeki kamuya ve özel kişilere ait ev ve işyerleri kameraları, MOBESE
kayıtları ile (müdahale esnasında bulunduğu takdirde) toplumsal olaylara
müdahale aracında (TOMA) bulunan video ve görüntü kayıtlarının muhafaza altına
alınması soruşturma makamlarından beklenmelidir. Somut olayda kolluğun yaptığı
araştırmanın cadde üzerindeki bir mağaza ile Harbiye Askerî Müzesi'nin güvenlik
kameralarıyla sınırlı tutulduğu görülmüştür. Savcılıkça istenmesine rağmen
kolluk tarafından olayın gerçekleştiği yerdeki huzurevine ait kamera
görüntülerinin incelenip incelenmediği anlaşılamamıştır.
87. Dosyaya getirtilen ve bilirkişi raporu düzenlenen
kamera görüntülerinde başvurucunun yaralanma anı yer almamakla birlikte
gösteriye müdahale eden kolluk güçlerinin en azından bir kısmının tespit
edilebilmesi mümkün gözükmektedir. Görüntülerde beliren polislerin kimler
olduğu tespit edilip bu kişilerin tanık veya şüpheli sıfatıyla dinlenilmesi
yoluyla olaya müdahalede bulunan polis ekibinin tamamına ulaşılması ihtimal
dahilindedir. Bu şekilde olaylara gaz fişeğiyle müdahale eden polis/polislerin
belirlenmesi ve başvurucunun yaralanmasına ilişkin en azından tanık beyanı elde
edilebilmesi olağan görünmesine rağmen Savcılık olay günü görev yapan bütün
kolluk personelinin listesini istemiştir. Gelen liste üzerinden ifade alma
yoluna giden Savcılığın onlarca polis ismi bildirilmesine rağmen gaz tüfeği
kullanmaya ehil sadece sekiz polis memurunun ifadesini -hem de olayın üzerinden
yaklaşık bir yıl geçtikten sonra- tespit etmekle yetindiği görülmüştür. Dahası
isimleri başvurucu tarafından bildirilen ve ancak yaralama olayından sonrasına
ilişkin bilgi sahibi olan iki kişi dışında olayla ilgili hiçbir sivil tanığın
dinlenilmemesi de olay ve olguları ciddiyetle öğrenme çabası içinde olması
gereken soruşturma makamlarının temelden yoksun bir yol izlediğini
göstermektedir.
88. Savcılık, yürüttüğü soruşturmanın sonunda ifadesi
alınan sekiz polis memuru hakkında zor kullanma yetkilerini kullanırken sınırı
aştıklarına dair delil bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına karar vermiş; sonrasında soruşturmayı üçer aylık sürelerle gözden
geçirilmek üzere daimî aramaya almıştır. Daimî arama kararı verilen 2017
tarihinden başvurunun incelenme tarihine kadar soruşturmada hiçbir işlem
yapılmamıştır.
89. Savcılık tarafından dört yılı aşkın süredir
sorumluların tespitinin yapılamamış olduğu, yaklaşık son üç yıldır
soruşturmanın daimî aramada beklediği, bu süre içinde olayın faillerinin
tespitine ilişkin esaslı bir işlem yapılmadığı dikkate alındığında soruşturmada
uzun zamandır ilerleme kaydedilmediği kanaatine varılmıştır. Başvurucunun
yaralandığı yer bir ara sokak olmakla birlikte söz konusu sokağın İstanbul gibi
metropol bir şehrin merkezinde bulunduğu ve bir ana caddeye bağlandığı dikkate
alındığında olay yeri ve civarındaki güvenlik kameraları veya olay yerinde
bulunanların anlatımları gibi deliller aracılığıyla en azından potansiyel
fail/faillere ulaşılamamış olması anlaşılır değildir.
90. Eziyet boyutuna varan yaralamaya sebep olan kolluk
görevlilerinin makul sayılamayacak bir süre içinde soruşturma makamları
tarafından kimliklerinin dahi tespit edilememesi buna mukabil soruşturmada
daimî arama kararı verilmesi nedeniyle soruşturmanın özenli ve süratli
yürütülmesi yükümlülüğünün yerine getirilmediği değerlendirilmiştir. Gezi Parkı
olayları nedeniyle şikâyetçi olan kişilere ait farklı soruşturmaların birlikte
yürütülmesinin soruşturmadaki özensizliğe sebep olan faktörlerden biri olduğu
da belirtilmelidir.
91. Dolayısıyla maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için
gerekli delillerin toplanması ve değerlendirilmesi konusunda Cumhuriyet
Başsavcılığınca yapılan soruşturmada Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağı açısından gerekli özen ve
süratin gösterilmediği anlaşılmıştır.
92. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutunun ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
93. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
94. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 5.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
95. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
96. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
97. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
98. Başvuruda Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi ve usul yönünden ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Savcılık kararlarından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
99. Bu durumda eziyet yasağının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için gereğinin -yeniden soruşturma- yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri
gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun bir soruşturma yapılmasından
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
100. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için eziyet yasağının maddi ve usul
boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında başvurucuya -talebiyle bağlı kalınarak- net 5.000
TL ödenmesine karar verilmesi gerekir.
101. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç
ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine hükmedilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Eziyet yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan
eziyet yasağının maddi ve usule ilişkin boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin eziyet yasağının usule ilişkin
boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığına (İhlal kararı 2015/67489 numaralı soruşturma dosyası
ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme
tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 27/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.